normal sözlük fenomeni olacağını düşündüğünüz yazarlar
ismi kısa olabilir
devamını gör...
terk edilmiş yerler
bakmayı bilenler için sembolik gerçekçiliğin örneklerini tam anlamıyla görebileceğiniz, benim için derin bir hüzün barındıran yerlerdir. bunlardan birisi benim köyümün yakınlarındaki (bkz: tabaklı) köyüdür.
18 yıl önce terk edilmiş bir köy. zamanında o köyde yaşayanlarla konuştum uzun uzun. tabii torosların eteğindeki bir köy için, hafızalarda kalan tek baskın şey fakirlik olmuş. bu garibanlık öyle bir şey ki; yanına ne kadar heyecan, tutku, macera koysan da silip atıyor; fukaralığı yaşayanlar için daha ağır bir duygu yok. kim bilir ne onurlar, gururlar zedelendi, ne hayaller kurulmaktan bile korkuldu. kim bilir hangi yoksulluktan dolayı sevdiklerini kaybettiler, hangi yoksuzluktan sevdiklerine kavuşamadılar. bunların hepsi, o köye gittiğinizde, yıkık dökük evlerin duvarlarına bakarken aklınıza gelir, kırılmış camlarında görürsünüz bu sahneleri.
terk edilmiş yerlerin kendi içinde saklı bir gizemi, perdesinin arkasında bir trajedisi vardır. yerlerden bağımsızdır, bir otoyolun kenarında terk edilmiş bir ev, uzun zaman önce bırakılmış metruk bir okul binası da olabilir bu. tek yapılması gereken, o koridorlarda, sokakarda, evlerde yaşanmış olabilecek şeyleri anımsamaya çalışmaktır. insana müthiş bir haz verir, hayal gücünüzü harekete geçiren bir enerjisi vardır buraların.
bir gün bu köye gittim, çeşmesinden su içtikten sonra, bir tanıdığım bana: "işte şu ev, dürdane halanı buradan gelin aldık" dedi. evin sadece bir kısmı duruyordu ve ben itinayla o evi beynimde inşa ettim, yolları düzelttim ve at üstünde yeni gelinin davul zurna eşliğinde gidişini canlandırdım. "vay be" dedim kendime, bir zamanlar buralarda erkek kızı beğenmiş, belki bu çeşme başında, evliliğin haberi yayılmış, oraların çöpçatan kadınlarından birisi tam şu evde: "sizin kızı istemeye gelecekler" demiş. türk kahveleri yapılmış, kızı vermişler, kızla erkek o gecenin heyecanıyla uyuyamamış.
belki tam o heyecan yaşanırken, iki yan evde birisi ölüm döşeğinde, garibanlıkla geçip giden ömrünün hesabını kime soracak sanki, boyun eğmiş, "belki cennete giderim de orada mutlu olurum" diye düşünerek ölümü bekliyor. yanlarında ellerinden bir şey gelmeyen sevdiklerinin ağlayışları. yol yok, para yok, adam gibi hastane yok. iyi kötü yaşadılar, heyecanlandılar, sevdiler, sevildiler, güldüler, ağladılar. şimdi yerlerinde yeller esiyor, kimseler yok. boş evlerin camlarından geçen rüzgarın şarkısı çalıyor.
terk edilmiş yerler beni hüzünlendirir. o yüzden ata toprağını satan adama çok kızarım, atasının evini terk edeni, onun anısını yaşatmayanı, oralarda tarihi, geçmişi koklamayı günümüzün içi boşalmış bireyselliğine tercih etmeyi hiç anlayamadım. her köye gidişimde bir yaşlının daha öldüğünü duyar üzülürüm, hele yerine çocukları köye tatillerde bile olsa gelmez olmuşlarsa, işte o zaman kederlenir, bir sigara yakarım.
18 yıl önce terk edilmiş bir köy. zamanında o köyde yaşayanlarla konuştum uzun uzun. tabii torosların eteğindeki bir köy için, hafızalarda kalan tek baskın şey fakirlik olmuş. bu garibanlık öyle bir şey ki; yanına ne kadar heyecan, tutku, macera koysan da silip atıyor; fukaralığı yaşayanlar için daha ağır bir duygu yok. kim bilir ne onurlar, gururlar zedelendi, ne hayaller kurulmaktan bile korkuldu. kim bilir hangi yoksulluktan dolayı sevdiklerini kaybettiler, hangi yoksuzluktan sevdiklerine kavuşamadılar. bunların hepsi, o köye gittiğinizde, yıkık dökük evlerin duvarlarına bakarken aklınıza gelir, kırılmış camlarında görürsünüz bu sahneleri.
terk edilmiş yerlerin kendi içinde saklı bir gizemi, perdesinin arkasında bir trajedisi vardır. yerlerden bağımsızdır, bir otoyolun kenarında terk edilmiş bir ev, uzun zaman önce bırakılmış metruk bir okul binası da olabilir bu. tek yapılması gereken, o koridorlarda, sokakarda, evlerde yaşanmış olabilecek şeyleri anımsamaya çalışmaktır. insana müthiş bir haz verir, hayal gücünüzü harekete geçiren bir enerjisi vardır buraların.
bir gün bu köye gittim, çeşmesinden su içtikten sonra, bir tanıdığım bana: "işte şu ev, dürdane halanı buradan gelin aldık" dedi. evin sadece bir kısmı duruyordu ve ben itinayla o evi beynimde inşa ettim, yolları düzelttim ve at üstünde yeni gelinin davul zurna eşliğinde gidişini canlandırdım. "vay be" dedim kendime, bir zamanlar buralarda erkek kızı beğenmiş, belki bu çeşme başında, evliliğin haberi yayılmış, oraların çöpçatan kadınlarından birisi tam şu evde: "sizin kızı istemeye gelecekler" demiş. türk kahveleri yapılmış, kızı vermişler, kızla erkek o gecenin heyecanıyla uyuyamamış.
belki tam o heyecan yaşanırken, iki yan evde birisi ölüm döşeğinde, garibanlıkla geçip giden ömrünün hesabını kime soracak sanki, boyun eğmiş, "belki cennete giderim de orada mutlu olurum" diye düşünerek ölümü bekliyor. yanlarında ellerinden bir şey gelmeyen sevdiklerinin ağlayışları. yol yok, para yok, adam gibi hastane yok. iyi kötü yaşadılar, heyecanlandılar, sevdiler, sevildiler, güldüler, ağladılar. şimdi yerlerinde yeller esiyor, kimseler yok. boş evlerin camlarından geçen rüzgarın şarkısı çalıyor.
terk edilmiş yerler beni hüzünlendirir. o yüzden ata toprağını satan adama çok kızarım, atasının evini terk edeni, onun anısını yaşatmayanı, oralarda tarihi, geçmişi koklamayı günümüzün içi boşalmış bireyselliğine tercih etmeyi hiç anlayamadım. her köye gidişimde bir yaşlının daha öldüğünü duyar üzülürüm, hele yerine çocukları köye tatillerde bile olsa gelmez olmuşlarsa, işte o zaman kederlenir, bir sigara yakarım.
devamını gör...
yazarların en sevdiği atasözü
tedbirsiz hacete giden,amuda kalkarak taş ararmış.öyle değil miydi yoksa ya?
devamını gör...
radyonun yerinde duramaması
eyluling havuçları getir gariii, gari de garii...
devamını gör...
maydanoz
(bkz: petroselinicum crispum)
ayrıca maydanozun tohum yağında mevcut olan petroselinik asit, oleik asidin bir pozisyon izomeridir.*
ayrıca maydanozun tohum yağında mevcut olan petroselinik asit, oleik asidin bir pozisyon izomeridir.*
devamını gör...
sayı olmayan sıfır sayısı
sıfır sayısının aslında olmayan yalnızca ve yalnızca hayal ürünü, fiktif bir sayı olduğunun aslında biraz üstünde düşününce anlaşılabilecek bir gerçek midir? evet öyledir.
sıfır aslında yoktur, elde olmayandır... ''yok'' ya da elde olmayanı bir rakamı, sayı düzeninin içine dahil etmiş olmak ise mantıksızlığın aslında en saf halinden başka bir şey değildir.
yukarıda yazılanlar okuyanlara son derece gülünç, eğlenceli gelebilir ancak asıl gülünç olan, aslında hiç var olmayan, var olmamış ve var olmayacak, düş ürünü bir sayıyla bize ilkokulun ilk günlerinden beri hesap/ölçüm yaptırılması değil midir?
aslında sayıların isimleri ya da okunuşları konusunda temelde bir sıkıntı yok, sıkıntı numaralandırmada.
şu aslında bildiğimiz sayı sistemi:
0-sıfır
1-bir
2-iki
3-üç
4-dört
5-beş
6-altı
7-yedi
8-sekiz
9-dokuz
10-on
11-onbir...
20-yirmi
21-yirmi bir.
eh... madem sıfır sayısı diye bir şey yok sayı sistemi nasıl olmalı peki?
bugünkü rakamsal simgelerle aynen şöyle efendim:(tabi aslında bu sayı sistemine göre rakam simgeleri oluşturmak gerek te, aman... kim uğraşacak şimdi... )
sayı: bugünkü karşılığı:
11... 1
21... 2
31... 3
41... 4
51... 5
61... 6
71... 7
81... 8
91... 9
12... 10
22... 11
32... 12
42... 13
52... 14
62... 15
72... 16
82... 17
92... 18
13... vs 19
tarih içinde insanın her şeyi basitleştirme içgüdüsünden doğan kolaycılığın, millattan sonra sıfır sayısının da devreye girmesiyle sayı sistemi tamamen başka mecralara girmiş, bu nedenle de kimbiir neleri yanlış hesaplanmış, sıfırlı sayı sistemi düşünce yapılarımızı (pozitif ya da negatif olduğuna bakmaksızın) kim bilir nasıl değiştirdi... kim bilir?
neyse, nasılsa kimse bildiğimiz sayı sistemini bir kenara bırakıp ta, bir yukarıdaki sayı sistemini kullanmaya yeltenecek değil fakat, böyle de bir şey olabileceğini hatırlatalım dedik.
sıfır aslında yoktur, elde olmayandır... ''yok'' ya da elde olmayanı bir rakamı, sayı düzeninin içine dahil etmiş olmak ise mantıksızlığın aslında en saf halinden başka bir şey değildir.
yukarıda yazılanlar okuyanlara son derece gülünç, eğlenceli gelebilir ancak asıl gülünç olan, aslında hiç var olmayan, var olmamış ve var olmayacak, düş ürünü bir sayıyla bize ilkokulun ilk günlerinden beri hesap/ölçüm yaptırılması değil midir?
aslında sayıların isimleri ya da okunuşları konusunda temelde bir sıkıntı yok, sıkıntı numaralandırmada.
şu aslında bildiğimiz sayı sistemi:
0-sıfır
1-bir
2-iki
3-üç
4-dört
5-beş
6-altı
7-yedi
8-sekiz
9-dokuz
10-on
11-onbir...
20-yirmi
21-yirmi bir.
eh... madem sıfır sayısı diye bir şey yok sayı sistemi nasıl olmalı peki?
bugünkü rakamsal simgelerle aynen şöyle efendim:(tabi aslında bu sayı sistemine göre rakam simgeleri oluşturmak gerek te, aman... kim uğraşacak şimdi... )
sayı: bugünkü karşılığı:
11... 1
21... 2
31... 3
41... 4
51... 5
61... 6
71... 7
81... 8
91... 9
12... 10
22... 11
32... 12
42... 13
52... 14
62... 15
72... 16
82... 17
92... 18
13... vs 19
tarih içinde insanın her şeyi basitleştirme içgüdüsünden doğan kolaycılığın, millattan sonra sıfır sayısının da devreye girmesiyle sayı sistemi tamamen başka mecralara girmiş, bu nedenle de kimbiir neleri yanlış hesaplanmış, sıfırlı sayı sistemi düşünce yapılarımızı (pozitif ya da negatif olduğuna bakmaksızın) kim bilir nasıl değiştirdi... kim bilir?
neyse, nasılsa kimse bildiğimiz sayı sistemini bir kenara bırakıp ta, bir yukarıdaki sayı sistemini kullanmaya yeltenecek değil fakat, böyle de bir şey olabileceğini hatırlatalım dedik.
devamını gör...
malatyalı yazarlar özelliğinin gelmesi
kayisi yiyerek tanım giren malatyali yazarlarımız için geliştirdiğimiz yeni özelliğimiz.
kıyıda köşede sessiz sedasız "malatya malatya bulunmaz eşin" şarkısını dinleyerek takıldığın için seni unuttuk sandın değil mi? unutmadık sevgili yazar, unutmadık kayısı çekirdeği .
-iş aş malatyali yoldaş
(bkz: onlar konuşur malatya belediyesi yapar)
devamını gör...
cevapsız kalan sorular
(bkz: beni neden sevmedin)
devamını gör...
otobüste yer vermen için bakışları ile taciz eden yaşlı
ben istanbul gibi bir şehirde toplu taşıma kullandığım için bazen umurumda olmayan yaşlıdır. bazen diyorum çünkü ben ayakta yolculuk edebilecek durumdaysam veya yol kısa ise zaten kimseye fırsat vermeden yerimden zıplıyorum. ama kusura bakma amca/teyze ben bütün gün 8 saat çalışmış isem, kafam patlamış bitap düşmüş isem sen elindeki 65+ kart ile fink fink gezeceksin diye hele tıklım tıkış otobüste en genç benim diye ben sana kalkıp yer veremem.
ulan adamlar kıçını devirmiş oturuyor bekliyorlar ki ben kalkayım. yok ya! o otobüsün içinde oturacak yer bulmuşum, hırsızı var, sapığı var bir yaşlı oturacak diye ben yer vereceğim. oldu!
bir erkek arkadaşım yaşlılara yer vermiyorum ben sırf bu sapıklar yüzünden genç kadınlara veriyorum yorgun dahi olsam derdi. aklına kız kardeşi gelirmiş hep. çok doğru.
ben bir gün tam durağa yakın inmek üzereyken yaşının en fazla 22-23 olduğunu düşündüğüm bir gence 65 üstü 4 kadın oturmuş lak lak yaparak demediğini bırakmadı. kalkmamış, saygısızmış, yarın bir gün o da yaşlı olacakmış. ya çocuk da garibim başını yaslamış cama, sırtında çantası takılıyor. belki morali bozuk, belki işten, sınavdan çıktı. size mecbur değil ki yer vermeye. inecek konumda olmasam duruma müdahil olacaktım. cık cık çekiyorlar sesli sesli bir de. bazen bu aşırı saygı toplumu olmanın verdiği rahatsızlığa isyan ediyorum. kendimi hiç de saygısız bulmuyorum.
ulan adamlar kıçını devirmiş oturuyor bekliyorlar ki ben kalkayım. yok ya! o otobüsün içinde oturacak yer bulmuşum, hırsızı var, sapığı var bir yaşlı oturacak diye ben yer vereceğim. oldu!
bir erkek arkadaşım yaşlılara yer vermiyorum ben sırf bu sapıklar yüzünden genç kadınlara veriyorum yorgun dahi olsam derdi. aklına kız kardeşi gelirmiş hep. çok doğru.
ben bir gün tam durağa yakın inmek üzereyken yaşının en fazla 22-23 olduğunu düşündüğüm bir gence 65 üstü 4 kadın oturmuş lak lak yaparak demediğini bırakmadı. kalkmamış, saygısızmış, yarın bir gün o da yaşlı olacakmış. ya çocuk da garibim başını yaslamış cama, sırtında çantası takılıyor. belki morali bozuk, belki işten, sınavdan çıktı. size mecbur değil ki yer vermeye. inecek konumda olmasam duruma müdahil olacaktım. cık cık çekiyorlar sesli sesli bir de. bazen bu aşırı saygı toplumu olmanın verdiği rahatsızlığa isyan ediyorum. kendimi hiç de saygısız bulmuyorum.
devamını gör...
ölmeden önce yapılacak bir şey
kitaplarımdan birinin sinemaya kazandırılmasıdır.
devamını gör...
seni seviyordum
“sana uzak kentlerden birinde zamanın bir yerinde seni ve senli günleri anımsattı akşam güneşi...
onca zamanın üstünde eskimeyen bir düşüncesin şimdi
insan hergün anımsar mı aynı gözleri
seni seviyordum ve senin haberin yoktu
saçlarını izliyordum uzaktan, kulağının arkasına düşüşü ve burnun, herkesten başkaydı işte...
güldüğü zaman yukarıya bakardı;
yukarı kalkan başın ve gülen gözlerin vardı...
ne güzeldiler sen bilmiyordun...
ben seni seviyordum...
kalbime sığmıyordu aklımdan geçenler
duvarlara, vitrin camlarına, kaldırımlara çarpıyordu
geri dönüyordu, çoğalarak
senin sesini duyduğum masalarda erteliyordum herşeyi, herseyi erteleyişim oluyordun
kalp ağrısı oluyordun,
birlikte soluduğumuz sokak isimleri oluyordun,
mevsimler değişiyor ve büyüyorduk,
dönemeçler geçiyor, köprüler göze alıyorduk ve bazen tekin olmayan suların üzerinden atlıyorduk
cesurduk...
ufuk çizgisi maviydi, gün batımı hep turuncu ve kırmızıydı bütün karanfiller...
ben seni seviyordum sen bilmiyordun...
sevinçlerim oluyordun arasıra sen hiç bilmiyordun
sonra herhangi biri oldun, bütün sevinçlerim bittikten sonra
yağmurlar yağdı, serin haziran akşamları
derken bir gün uzaktan gördüm seni...
saçların bana inat başın herseye meydan okuyarak işte yine aynı
kalbimi acıttı her zamanki gibi...
değiştik sanıyordum ve sen yine bilmiyordun
şimdi bunları anlatsa sana birileri kim bilir yada boşver bilme en iyisi... “
iclal aydın’ın duygu yüklü güzel şiiri.
onca zamanın üstünde eskimeyen bir düşüncesin şimdi
insan hergün anımsar mı aynı gözleri
seni seviyordum ve senin haberin yoktu
saçlarını izliyordum uzaktan, kulağının arkasına düşüşü ve burnun, herkesten başkaydı işte...
güldüğü zaman yukarıya bakardı;
yukarı kalkan başın ve gülen gözlerin vardı...
ne güzeldiler sen bilmiyordun...
ben seni seviyordum...
kalbime sığmıyordu aklımdan geçenler
duvarlara, vitrin camlarına, kaldırımlara çarpıyordu
geri dönüyordu, çoğalarak
senin sesini duyduğum masalarda erteliyordum herşeyi, herseyi erteleyişim oluyordun
kalp ağrısı oluyordun,
birlikte soluduğumuz sokak isimleri oluyordun,
mevsimler değişiyor ve büyüyorduk,
dönemeçler geçiyor, köprüler göze alıyorduk ve bazen tekin olmayan suların üzerinden atlıyorduk
cesurduk...
ufuk çizgisi maviydi, gün batımı hep turuncu ve kırmızıydı bütün karanfiller...
ben seni seviyordum sen bilmiyordun...
sevinçlerim oluyordun arasıra sen hiç bilmiyordun
sonra herhangi biri oldun, bütün sevinçlerim bittikten sonra
yağmurlar yağdı, serin haziran akşamları
derken bir gün uzaktan gördüm seni...
saçların bana inat başın herseye meydan okuyarak işte yine aynı
kalbimi acıttı her zamanki gibi...
değiştik sanıyordum ve sen yine bilmiyordun
şimdi bunları anlatsa sana birileri kim bilir yada boşver bilme en iyisi... “
iclal aydın’ın duygu yüklü güzel şiiri.
devamını gör...
mine tugay
saç rengi ve teninin uyumu harika. çok beğeniyorum kendisini.
devamını gör...
yeni bir sözlük olsun derken yanlışlıkla ekşi sözlük olmak
ben inci sözlüğe evrilmesin diye elimden gelen her türlü çabayı gösteriyorken sizden de aynı hassasiyeti beklerim değerli suserler.
biraz daha az nutella yiyoruz hadi
biraz daha az nutella yiyoruz hadi
devamını gör...
başarısız yemek yapma anısı
türlü çorbası yapmıştım bir keresinde. evet yanlış duymadığınız... ben genelde sanatsal kendime has yeni tatlar çıkarıyorum. neyse ki yemeğin suyunu ayarlamaya başladım artık.
devamını gör...
akustik kedicik
1960'larda kedilerin cia tarafından casusluk amacıyla kullanılmaya çalışıldığı proje. amaç, aynı dönemde yapılan diğer deneylerin çoğunda olduğu gibi, sovyetler birliği'ne ilişkin gizli bilgileri ele geçirebilmekti.
açlığa uyup kafasına göre yemek bulmaya gitmesin diye çeşitli ameliyatlardan geçirilen kedilerin kulaklarına mikrofon, kafatasına radyo vericisi, tüylerine de anten niyetine ince bir tel yerleştirilmiş.
ilk görev, arabanın altında kalan ilk "casus kedi" nedeniyle başarısız olmuş. projeye yaklaşık 20 milyon dolar harcanmış. fakat istendiği kadar faydalı bir proje olmadığı söylenmiş ve bunun nedeni olarak da kedilerin, istenen amaca uygun şekilde eğitilmelerinin zorluğu gösterilmiş. 7 yıl sonra da sonlandırılmış ve cia tarafından içeriği sansürlenerek yayımlanan belgelerle projenin varlığı doğrulanmış.
kim bilir neler ettiler zavallı hayvanlara...
***
projenin orijinal adı olan acoustic kitty, john mann albümünün adıdır aynı zamanda. link
açlığa uyup kafasına göre yemek bulmaya gitmesin diye çeşitli ameliyatlardan geçirilen kedilerin kulaklarına mikrofon, kafatasına radyo vericisi, tüylerine de anten niyetine ince bir tel yerleştirilmiş.
ilk görev, arabanın altında kalan ilk "casus kedi" nedeniyle başarısız olmuş. projeye yaklaşık 20 milyon dolar harcanmış. fakat istendiği kadar faydalı bir proje olmadığı söylenmiş ve bunun nedeni olarak da kedilerin, istenen amaca uygun şekilde eğitilmelerinin zorluğu gösterilmiş. 7 yıl sonra da sonlandırılmış ve cia tarafından içeriği sansürlenerek yayımlanan belgelerle projenin varlığı doğrulanmış.
kim bilir neler ettiler zavallı hayvanlara...
***
projenin orijinal adı olan acoustic kitty, john mann albümünün adıdır aynı zamanda. link
devamını gör...
dostoyevski'den alıntılar
ne garip değil mi? sevdiğiniz insanın her yalanında bir doğru, sevmediğiniz insanın her doğrusunda bir yalan ararız.
(bkz: suç ve ceza)
(bkz: suç ve ceza)
devamını gör...
her başarılı erkeğin arkasında bir kadın vardır
bir iddia.
her başarısız kadının önünde bir erkek de olabilir.
her başarısız kadının önünde bir erkek de olabilir.
devamını gör...
ölmeden önce izlenmesi gereken filmler
(bkz: the lord of the rings) extended version
devamını gör...

