3 üniversite diploması eşittir işsizlik
ne yazık ki başlıktaki durum gerçek. bizzat bu durumda olan bir arkadaşım ile röportaj yaptım. görmeden, duymadan inanmam diyenlerin izlemesini tavsiye ederim.
devamını gör...
duyguları bastırmak
dışa vurmak istemediğin haklı öfken, yüzleşmekten korktuğun korkuların ve kabul görmeme endişesiyle paylaşmadığın düşüncelerin seni sen yapan her şeyi asit gibi eriterek yok olmana sebep olur.
devamını gör...
pantolon
orijini fransızca le pantolon kelimesidir.
kelimenin kökeni roma’da ruhani kişiliğiyle tanınan ve yine burada 303 yılında diocletion tarafından başı kesilmek suretiyle öldürülmüş bir din adamı, fizikçi ve aynı zamanda hıristiyan hekimlerin piri olarak anılan aziz pantaleone’e dayanır. buradan
pantolonun ilk defa asyada kullanıldığı düşünülmekte. pantolana dair ilk kayıtlar m.ö 6. yüzyılda avrasya'dan gelen kabilelerde kadın ve erkeklerin giydiği diz altı - bilek seviyesinde pantolondan bahsedilmekte. bu dönemde farsların, sarmatyalıların, ermenilerin ve orta asya halklarının pantolon giydiği belgelenmekte.
kimi türk tarihçiler ise pantolonun orijini türklerin giydiği potura dayandırmakta.
orijini hangi millet olursa olsun pantolon ilk çıkış noktasında hem kadınların hem erkeklerin giydiği bir kıyafetken, zaman içinde modern anlamda pantolon batı dünyasında sadece erkek kıyafetine dönüşmüştür. türkiye'de dahil olmak üzere asyada ise pantolon tarzı şalvar ve benzerleri kadın tarafından kullanılmıştır.
amerika'da ve avrupa'da kadınlar son derece rahat ve kullanışlı olan bu kıyafeti günlük hayatta kullanabilmek için mücadele etmek zorunda kalmışlardır. 1851'de elizabeth smith miller amerika'da etek altı türk pantolonu denilen şalvarı sunmuştur. bloomers olarak adlandırılan u kıyafet kısa ceketle giyilmekteydi.

1960 ve 70'lerde kadın haklları derneklerinin eylemleri ve baskılarıyla amerika ve avrupa'da pantolon kadınlar için uygun bir kıyafet olarak görülmeye başlamıştır. bugün pantolon tekrar ilk çıkış noktasında olduğu gibi her cinsiyetten insanın günlük kıyafeti olmuştur.
türkiye'de ise 18. yüzyıl sonları ve 19. yüzyıl başından itibaren şalvar ve potur gibi kıyafetler aşağılanmaya başlanırken, 19. yüzyılda modern kadın demek avrupanın sıkıcı ve cinsiyetçi modern kıyafetini giyen kadın anlamına gelmiştir. şalvarın yerine artık dar, diz altı etekler vardır.
şalvar giymek köylü kıyafeti olarak aşağılanmakla birlikte hala namus anlamında kabul edilirken, modern anlamda pantolon özellikle anadolu kasabalarında tepkiyle karşılanmıştır. ilk defa modern anlamda pantolon giyen kadınlara 1910 - 1920'lerde rastlamakla birlikte
kadınların pantolonu sıradan günlük kıyafet olarak yurdun hemen her yerinde kullanabilir hale gelmesi 1990'ları bulmuştur. bugün hala kimi muhafazakar ailelerde tartışma yaratan bir kıyafettir. 2000'li yıllarda pantolon giydiği için ailesi tarafından öldürülen, şiddete uğrayan kadınların haberleri hala zaman zaman gazetelerde yer almaktadır. pantolon giydiği için 2005 yılında öldürülen 18 yaşındaki halime, pantolon giydiği için şiddete uğrayan kadınlar türkiye'de özellikle kimi sosyal gruplarda kadının kıyafetini seçme özgürlüğünün bile olmadığını göstermektedir.
kelimenin kökeni roma’da ruhani kişiliğiyle tanınan ve yine burada 303 yılında diocletion tarafından başı kesilmek suretiyle öldürülmüş bir din adamı, fizikçi ve aynı zamanda hıristiyan hekimlerin piri olarak anılan aziz pantaleone’e dayanır. buradan
pantolonun ilk defa asyada kullanıldığı düşünülmekte. pantolana dair ilk kayıtlar m.ö 6. yüzyılda avrasya'dan gelen kabilelerde kadın ve erkeklerin giydiği diz altı - bilek seviyesinde pantolondan bahsedilmekte. bu dönemde farsların, sarmatyalıların, ermenilerin ve orta asya halklarının pantolon giydiği belgelenmekte.
kimi türk tarihçiler ise pantolonun orijini türklerin giydiği potura dayandırmakta.
orijini hangi millet olursa olsun pantolon ilk çıkış noktasında hem kadınların hem erkeklerin giydiği bir kıyafetken, zaman içinde modern anlamda pantolon batı dünyasında sadece erkek kıyafetine dönüşmüştür. türkiye'de dahil olmak üzere asyada ise pantolon tarzı şalvar ve benzerleri kadın tarafından kullanılmıştır.
amerika'da ve avrupa'da kadınlar son derece rahat ve kullanışlı olan bu kıyafeti günlük hayatta kullanabilmek için mücadele etmek zorunda kalmışlardır. 1851'de elizabeth smith miller amerika'da etek altı türk pantolonu denilen şalvarı sunmuştur. bloomers olarak adlandırılan u kıyafet kısa ceketle giyilmekteydi.

1960 ve 70'lerde kadın haklları derneklerinin eylemleri ve baskılarıyla amerika ve avrupa'da pantolon kadınlar için uygun bir kıyafet olarak görülmeye başlamıştır. bugün pantolon tekrar ilk çıkış noktasında olduğu gibi her cinsiyetten insanın günlük kıyafeti olmuştur.
türkiye'de ise 18. yüzyıl sonları ve 19. yüzyıl başından itibaren şalvar ve potur gibi kıyafetler aşağılanmaya başlanırken, 19. yüzyılda modern kadın demek avrupanın sıkıcı ve cinsiyetçi modern kıyafetini giyen kadın anlamına gelmiştir. şalvarın yerine artık dar, diz altı etekler vardır.
şalvar giymek köylü kıyafeti olarak aşağılanmakla birlikte hala namus anlamında kabul edilirken, modern anlamda pantolon özellikle anadolu kasabalarında tepkiyle karşılanmıştır. ilk defa modern anlamda pantolon giyen kadınlara 1910 - 1920'lerde rastlamakla birlikte
kadınların pantolonu sıradan günlük kıyafet olarak yurdun hemen her yerinde kullanabilir hale gelmesi 1990'ları bulmuştur. bugün hala kimi muhafazakar ailelerde tartışma yaratan bir kıyafettir. 2000'li yıllarda pantolon giydiği için ailesi tarafından öldürülen, şiddete uğrayan kadınların haberleri hala zaman zaman gazetelerde yer almaktadır. pantolon giydiği için 2005 yılında öldürülen 18 yaşındaki halime, pantolon giydiği için şiddete uğrayan kadınlar türkiye'de özellikle kimi sosyal gruplarda kadının kıyafetini seçme özgürlüğünün bile olmadığını göstermektedir.
devamını gör...
sevilen şiirin en vurucu dizeleri
"bu perişan halime sebeptir,
senin unutmuşluğunu affetmeyeceğim. "
gülten akın- son şiir.
senin unutmuşluğunu affetmeyeceğim. "
gülten akın- son şiir.
devamını gör...
avukat
adliye koridorlarında koşuşturan, yeni dosya hazırlamakla meşgul olan, bürokratik sorunlarla mücadele eden, müvekkiline laf anlatmaya uğraşan, mahkeme salonlarında nefes tüketen meslek erbabı...
aşağı yukarı avukat denilince düşündüklerim bunlar.
aşağı yukarı avukat denilince düşündüklerim bunlar.
devamını gör...
x mahlaslı yazar size hafiften yanık bildirimi
tam baykuşluk başlık ama bu sefer yazacağım.
online listesinde olmadığımdan bana gelmesi mümkün olmayan bildirim. ve fakat sözlük sapığı olduğumçün tam 24 dişiye böyle bildirim gitmiş; x yazar senin nickini öptü. x yazar seni şu hallerde düşündü yok efendim x yazar seninle liseli fantezisi istiyor vb. bildirimler. telegram dan mesajlar atıyorlar "ayy sen misin bu hahaha" diye. yok diyorum bu sefer de üzülüyorlar.
şu spirali kaldırın ya lütfen. bunlar nasıl bildirimler burası neresi böyle.
online listesinde olmadığımdan bana gelmesi mümkün olmayan bildirim. ve fakat sözlük sapığı olduğumçün tam 24 dişiye böyle bildirim gitmiş; x yazar senin nickini öptü. x yazar seni şu hallerde düşündü yok efendim x yazar seninle liseli fantezisi istiyor vb. bildirimler. telegram dan mesajlar atıyorlar "ayy sen misin bu hahaha" diye. yok diyorum bu sefer de üzülüyorlar.
şu spirali kaldırın ya lütfen. bunlar nasıl bildirimler burası neresi böyle.
devamını gör...
jüstinyen vebası
541 yılında konstantinopol'de imparator jüstinyen tahtta otururken avrupa'da başlayan bir salgın önce mısır'a oradan filistin'e, suriyeye ve oradan da anadolu'ya ulaştı. jüstinyen konstantinapol'a tüm giriş çıkışları kapattıysa da salgın hastalık askeri birliklerin şehre getirdiği malzemeler arasında yer alan fareler yoluyla girdi.
farelerin tüyleri arasına gizlenen ve bir milimetreden küçük 'xenopsylla' isimli uçucu bir böcek, midesinde 'pasteurella pestie' denen ölümcül veba bakterisi taşıyordu. bu böcekler uçarak çevrede bulunan diğer farelerin tüyleri arasına yerleşip hızla üredi.
insan vücudunun herhangi bir noktasına konup ısırarak veba mikrobunu aktaran böcekler hastalığı bulaştırdıkları kişilerin birkaç gün içerisinde ölmesine neden oldu.
bir hafta içinde veba şehirde hızla yayıldı ve ölümler başladı. sarayın çevresi askeri birliklerce karantinaya alındı. başlangıçta günde birkaç yüz olan ölü sayısı, kısa süre sonra binlere ulaştı. mezar yerleri dolunca, ölüler denize atılmaya başlandı.
hastalık normal seyrini sürdürdü ve zamanla kendiliğinden yok oldu ancak o zamana kadar dönemin en kalabalık şehirlerinden olan konstantinopol nüfusunun yüzde 40'ını kaybetti. salgın iş gücü ve asker sayısını kaybeden bizans'ın zayıflamasına ve saldırılara açık hale gelmesine neden oldu ki bu durum avrupa tarihini kökten değiştiren gelişmelerin yaşanmasına vesile oldu.
buradan
devamını gör...
sözlükçülerin gördüğü film tadında rüyalar
yemyeşil bir ovada yürüyorum, başımı göğe çevirdiğimde 10-12 tane mor renkli uçan koyun görüyorum, bildiğiniz kaz düzeninde uçuyorlar. hepsi de meeeeeev diye jet sesine benzer bir ses çıkarıyorlar. diyorum herhalde vukuat var. sonra yanımdan paldır küldür kalabalık bir gergedan gurubu geçiyor, hergelelerin umurunda bile değilim. deprem oluyor sanki, tören kıtası düzeninde geçişlerini izliyorum. bende herhangi bir şaşırma emaresi yok. kanıksamış durumdayım olayları. sonra yürümeye başlıyorum yavaşça, çok da önemsemiyorum durumu, bir ağacın köşesine bırakıveriyorum kendimi. sırtımı ağaca yaslıyorum, ayaklarımı uzatıyorum, uzaktan sesler geliyor. marş sesi gibi, ses yaklaştıkça ayırt etmeye başlıyorum. ''vur vur inlesin jelibonlar dinlesin!'' orada bir aydınlanma yaşıyorum. ne jelibon'u, ne oluyor falan diye kafamdan düşünceler geçmeye başlıyor.
bunu bağırarak söyleyenler de penguenler. yampiri yampiri bana doğru yaklaşıyorlar. hepsinin kafasında miğfer var. ayağa kalkıyorum. gülmemek için kendimi zor tutuyorum. adamlar bildiğiniz ordu kurmuş ama nasıl sevimli görünüyorlar. öne doğru çıkıp bağırıyorum; ''yurttan ne haberler var?''
dibime kadar geliyorlar. en öndeki penguen ''kıta dur!'' diye bağırıyor. anlamsız anlamsız bakıyor bana. sonra sert bir ses tonu ile ''manyak mısın oğlum? orta dünya mı burası?'' diye soruyor, donup kalıyorum. ulan penguenlerden ordu kurmuşsun, tepemde mor koyunlar uçuyor, gergedanlar askeri düzende ilerliyor, adam beni fantastik bir dünyaya gönderme yaptım diye azarlıyor. neyse diyorum içimden, penguen olmalarının hatırına susuyorum. ''kusura bakmayın uyuya kalmışım, ayılamadım, nereye gidiyorsunuz böyle?'' diye soruyorum.
''duymadın mı?'' diyor komutan penguen, neyi diye cevaplıyorum. ''jelibonlar trenlere binmişler buraya geliyorlar.'' yalnız bunu söylerken adamın yüzündeki endişeli ifade gözümden kaçmıyor. durum ciddi herhalde! yahu jelibon bu arkadaş, trene binmiş eyvallah sıkıntı var ama jelibon yani, ateş olsa cürmü kadar yer yakar. ciddiyeti bozmadan; ''demek öyle, durum ciddi desenize.'' diyorum. ''çok ciddi diyor.'' düşünceli bir biçimde. neyse diyorum ben sizi tutmayayım. pis pis bakıyor bana hepsi. komutanın emri ile harekete geçiyorlar. başlıyorlar tekrar bağırmaya ''vur vur inlesin jelibonlar dinlesin.''
meraklanıyorum haliyle, neyse diyorum takip edeyim ben şunları ne halt yemeye gidiyorlar acaba. jelibon mevzusuna takmışım bir kere, bunların peşinden koştururken, kendimi bir tepede buluyorum. aşağıda bir tren garı var. ''penguenler ''kutup aşkına'' diye bağırarak süngü hücumuna kalkmışlar. gergedanlar öndeki boynuzları ile tren raylarını sökmeye çalışıyor. mor koyunlar, binanın üzerine ve tren yoluna, kare şeklinde ışıl ışıl mor bombalar bırakıyorlar. yalnız manzara muhteşem. tam ben manzaraya odaklanmışım, gözümü olanlardan alamıyorum. arkadan bir film müziği giriyor; ''jelibon yüklü trenler, boş raylarda ilerler. jelibonları üzenler, bunun hesabını öderler. uyan! uyan! uyan!''
sonrasında zınk diye kalkmışım. filmin finalini merak ediyorum açıkçası. içimde ukde oldu. jelibonlar niye geliyor, bunlar niye jelibonlarla savaşıyor. enteresan bir senaryo. filmin sonunu seyirciye bırakmış olmaları büyük talihsizlik oldu benim açımdan. kim bilir belki seri halinde çekmişlerdir. ikincisini izleme şansına erişirim umarım. izlersem muhakkak size de aktarırım.
bunu bağırarak söyleyenler de penguenler. yampiri yampiri bana doğru yaklaşıyorlar. hepsinin kafasında miğfer var. ayağa kalkıyorum. gülmemek için kendimi zor tutuyorum. adamlar bildiğiniz ordu kurmuş ama nasıl sevimli görünüyorlar. öne doğru çıkıp bağırıyorum; ''yurttan ne haberler var?''
dibime kadar geliyorlar. en öndeki penguen ''kıta dur!'' diye bağırıyor. anlamsız anlamsız bakıyor bana. sonra sert bir ses tonu ile ''manyak mısın oğlum? orta dünya mı burası?'' diye soruyor, donup kalıyorum. ulan penguenlerden ordu kurmuşsun, tepemde mor koyunlar uçuyor, gergedanlar askeri düzende ilerliyor, adam beni fantastik bir dünyaya gönderme yaptım diye azarlıyor. neyse diyorum içimden, penguen olmalarının hatırına susuyorum. ''kusura bakmayın uyuya kalmışım, ayılamadım, nereye gidiyorsunuz böyle?'' diye soruyorum.
''duymadın mı?'' diyor komutan penguen, neyi diye cevaplıyorum. ''jelibonlar trenlere binmişler buraya geliyorlar.'' yalnız bunu söylerken adamın yüzündeki endişeli ifade gözümden kaçmıyor. durum ciddi herhalde! yahu jelibon bu arkadaş, trene binmiş eyvallah sıkıntı var ama jelibon yani, ateş olsa cürmü kadar yer yakar. ciddiyeti bozmadan; ''demek öyle, durum ciddi desenize.'' diyorum. ''çok ciddi diyor.'' düşünceli bir biçimde. neyse diyorum ben sizi tutmayayım. pis pis bakıyor bana hepsi. komutanın emri ile harekete geçiyorlar. başlıyorlar tekrar bağırmaya ''vur vur inlesin jelibonlar dinlesin.''
meraklanıyorum haliyle, neyse diyorum takip edeyim ben şunları ne halt yemeye gidiyorlar acaba. jelibon mevzusuna takmışım bir kere, bunların peşinden koştururken, kendimi bir tepede buluyorum. aşağıda bir tren garı var. ''penguenler ''kutup aşkına'' diye bağırarak süngü hücumuna kalkmışlar. gergedanlar öndeki boynuzları ile tren raylarını sökmeye çalışıyor. mor koyunlar, binanın üzerine ve tren yoluna, kare şeklinde ışıl ışıl mor bombalar bırakıyorlar. yalnız manzara muhteşem. tam ben manzaraya odaklanmışım, gözümü olanlardan alamıyorum. arkadan bir film müziği giriyor; ''jelibon yüklü trenler, boş raylarda ilerler. jelibonları üzenler, bunun hesabını öderler. uyan! uyan! uyan!''
sonrasında zınk diye kalkmışım. filmin finalini merak ediyorum açıkçası. içimde ukde oldu. jelibonlar niye geliyor, bunlar niye jelibonlarla savaşıyor. enteresan bir senaryo. filmin sonunu seyirciye bırakmış olmaları büyük talihsizlik oldu benim açımdan. kim bilir belki seri halinde çekmişlerdir. ikincisini izleme şansına erişirim umarım. izlersem muhakkak size de aktarırım.
devamını gör...
geceye bir şiir bırak
"bütün yaptıklarımdan ve bütün söylediklerimden
kimse anlamaya çalışmasın kim olduğumu
bir engel vardı, bir engel, bütün eylemlerimi
ve baştan aşağı tutumumu değiştiren
hep bir engel vardı tam konuşacağım sıra
susturuverirdi beni
en göze çarpmamış davranışlarımdan
en kapalı sözlerimden, yazdıklarımdan
yalnız onlardan anlaşılabilirim
ama belki de değmez bunca çabaya
bunca dikkate, gerçekte kim olduğumu bulmak,
daha güzel bir toplumda, ilerde
bir başkası tıpkı bana benzeyen
çıkar kuşkusuz, yaşar özgürce."
konstantinos kavafis, yürek yolcularına ithaf olunur
kimse anlamaya çalışmasın kim olduğumu
bir engel vardı, bir engel, bütün eylemlerimi
ve baştan aşağı tutumumu değiştiren
hep bir engel vardı tam konuşacağım sıra
susturuverirdi beni
en göze çarpmamış davranışlarımdan
en kapalı sözlerimden, yazdıklarımdan
yalnız onlardan anlaşılabilirim
ama belki de değmez bunca çabaya
bunca dikkate, gerçekte kim olduğumu bulmak,
daha güzel bir toplumda, ilerde
bir başkası tıpkı bana benzeyen
çıkar kuşkusuz, yaşar özgürce."
konstantinos kavafis, yürek yolcularına ithaf olunur
devamını gör...
karaman'da kendisinin mehdi olduğunu açıklayan adam
on numara adamdır ve inanacaklar da vardır.
şu sözlükte iki üç takipçi kasayım bende mehdi olduğumu iddia edeceğim yemin ederim yapacağım.
inanan enayileri dolandırıp kaçacağım buralardan.
şu sözlükte iki üç takipçi kasayım bende mehdi olduğumu iddia edeceğim yemin ederim yapacağım.
inanan enayileri dolandırıp kaçacağım buralardan.
devamını gör...
çocuklarla girilen komik diyaloglar
8 yaşındaki yeğenimle dünyanın şekli üzerine girdiğimiz diyalog.
y=yeğenim
z=zümrüd-ü anka
y:halaa!
z:efendim halacım?
y:dünyanın şekli neye benzer?
z:dünya bir küreye benzer.
y:ama tam bir küre değil, öyle değil mi?
z:ahh evet. sebebi nedir peki, biliyor musun?
"kutuplardan basık, ekvatordan şişkin olması " cevabını bekliyordum. *
y:tabiki biliyorum. dünyada yüksek dağlar var. dağlar yüzünden dünyanın dışı düz olmuyor.
z:...*
şimdiden halasına çekmiş, coğrafyadan nefret edecek biliyorum. *
y=yeğenim
z=zümrüd-ü anka
y:halaa!
z:efendim halacım?
y:dünyanın şekli neye benzer?
z:dünya bir küreye benzer.
y:ama tam bir küre değil, öyle değil mi?
z:ahh evet. sebebi nedir peki, biliyor musun?
"kutuplardan basık, ekvatordan şişkin olması " cevabını bekliyordum. *
y:tabiki biliyorum. dünyada yüksek dağlar var. dağlar yüzünden dünyanın dışı düz olmuyor.
z:...*
şimdiden halasına çekmiş, coğrafyadan nefret edecek biliyorum. *
devamını gör...
benim anne tarafım komple elf biz ayrıkvadi göçmeniyiz diyen kızların ekseriyetle ork olması
144 yıldır ork'um, bir kez şaştığını görmedim. geçen gün isengard'ta devriyedeyim telefondan kızla yazışıyom konu nasıl olduysa ırklara geldi:
"tatlım ben aslında elf sayılırım, sana söylemiştimmm"
"nasıl yani?"
"çook önceden ayrıkvadi'den göçmüş bizimkiler ashdsf"
"hadi yaa :)) ee peki canımın içi babanlar ork değil miydi?"
"hayır ya dedemin dedesi falan orkmuş asdhf"
"yani elf sayılıyorum. zaten babamın orklarla işi yok biliyosun. baba tarafımı bilmiyorum"
"aynen aşkım :))"
bir kere de dürüst olun ork hatunlar. lütfen yaa.. hiç değilse şu sivri dişlerinden utan.. elfmiş, pehh!
"tatlım ben aslında elf sayılırım, sana söylemiştimmm"
"nasıl yani?"
"çook önceden ayrıkvadi'den göçmüş bizimkiler ashdsf"
"hadi yaa :)) ee peki canımın içi babanlar ork değil miydi?"
"hayır ya dedemin dedesi falan orkmuş asdhf"
"yani elf sayılıyorum. zaten babamın orklarla işi yok biliyosun. baba tarafımı bilmiyorum"
"aynen aşkım :))"
bir kere de dürüst olun ork hatunlar. lütfen yaa.. hiç değilse şu sivri dişlerinden utan.. elfmiş, pehh!
devamını gör...
evlenilecek kadın
'evlenilecek kız - evlenilmeyecek kız' diyen erkekleri baltayla kovalayan kızdır.
devamını gör...
1. geleneksel normal sözlük yazarları buluşması
korona virüs bitimi sonrası 2021 yılında ilki gerçekleşecek olan ve yıllarca devam edecek müthiş kafa sözlük yazarları buluşması. sabırsızlıkla bekliyorum. mekan konusunda ilerleyen günlerde tekrar konuşup karar vereceğiz. bence mekan herkesin kolaylıkla ulaşabileceği antalya olmalı.
devamını gör...
umut sarıkaya tipi mutsuzluk tanımları
devamını gör...
saçma düğün adetleri
kırmızı kuşak.
düğün öncesi kına yakmak.
damat&gelin bohçası.
altın talep etmek. (zincir vs)
düğünden sonra el öpme ziyaretleri.
7 sülaleye hediye dağıtılması. (namazlık, tülbent, patik)
misafirleri kapıda karşılayarak düğünün yarısını kaçırmak.
sadıçlar.
düğün öncesi kına yakmak.
damat&gelin bohçası.
altın talep etmek. (zincir vs)
düğünden sonra el öpme ziyaretleri.
7 sülaleye hediye dağıtılması. (namazlık, tülbent, patik)
misafirleri kapıda karşılayarak düğünün yarısını kaçırmak.
sadıçlar.
devamını gör...
pandispanya
yaş pastanın olmazsa almazıdır.
ispanyolca'dan, pan yani ekmek kelimesinden türetilmiştir.
türkçe karşılığı olmayan kelimelerden biridir.
iyi bir pandispanyanın keki sünger gibi olmalıdır.
en son edindiğim, deneyip memnun kaldığım,
pandispanya tarifini de vereyim
başlığım eksiksiz olsun.
4 yumurta, 3 kahve fincanı şeker, vanilya 10 dakika kadar çırpılır.
4 kahve fincanı un, 1 kahve fincanı ılık su, 1 paket kabartma tozu eklenir. kabarmaya engel olmamak için az daha çırpılır.
önceden ısıtılmış 180 derece fırında 45 dakika pişirilir.
ılıyınca ikiye bölünür. sofrasında kişinin hayal gücüne, mevsim meyvelerine, lazım olan yere göre pasta kreması süslenir.
ispanyolca'dan, pan yani ekmek kelimesinden türetilmiştir.
türkçe karşılığı olmayan kelimelerden biridir.
iyi bir pandispanyanın keki sünger gibi olmalıdır.
en son edindiğim, deneyip memnun kaldığım,
pandispanya tarifini de vereyim
başlığım eksiksiz olsun.
4 yumurta, 3 kahve fincanı şeker, vanilya 10 dakika kadar çırpılır.
4 kahve fincanı un, 1 kahve fincanı ılık su, 1 paket kabartma tozu eklenir. kabarmaya engel olmamak için az daha çırpılır.
önceden ısıtılmış 180 derece fırında 45 dakika pişirilir.
ılıyınca ikiye bölünür. sofrasında kişinin hayal gücüne, mevsim meyvelerine, lazım olan yere göre pasta kreması süslenir.
devamını gör...
mahallenin meraklı pencere teyzeleri
bu teyzelerin emeklilik yaşlarıda gelmez.
devamını gör...
yaşlanıyorum denilen an
şayet siz de nerde o eski ramazanlar, nerde o eski bayramlar serzenişine girmeye başlamışsanız; yaşlanmışsınız demektir.
(bkz: hiçbir şeyin eski tadının kalmaması)
(bkz: çocukluk sonrası hiçbir şeyin eski tadının kalmaması)
açıkçası eski tadı kalmadı diye yeniye bi şans tanımamak, günü gün olarak değil de geçmişin aynası olarak yaşamak, sadece anı öldürür. tabi ki carpe diem demiyem ama bugünün de kendine has güzellikleri olduğu, gözden kaçırılmamalıdır. geçmişe üzülmek; anın da geçmiş olmasından başka hiçbir işe yaramaz efendim . geçmiş olsun..... harbi harbi geçmiş olsun...
(bkz: geçmişe geçmiş ola)
(bkz: hiçbir şeyin eski tadının kalmaması)
(bkz: çocukluk sonrası hiçbir şeyin eski tadının kalmaması)
açıkçası eski tadı kalmadı diye yeniye bi şans tanımamak, günü gün olarak değil de geçmişin aynası olarak yaşamak, sadece anı öldürür. tabi ki carpe diem demiyem ama bugünün de kendine has güzellikleri olduğu, gözden kaçırılmamalıdır. geçmişe üzülmek; anın da geçmiş olmasından başka hiçbir işe yaramaz efendim . geçmiş olsun..... harbi harbi geçmiş olsun...
(bkz: geçmişe geçmiş ola)
devamını gör...