kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
devamını gör...

zihnimde nedense ilk gün değil de ikinci gün kaydedilmiş(alışma haftası bittikten sonra tabi. o hafta eğitimden sayılmaz çünkü).liseden yeni çıkmış, sayılı insanın girdiği bir ortamda olacağımı düşünürken üç yüz elli kişilik bir sınıfın ortasında kalmıştım. üstelik çok tuhaftır, gün bitmeden simüle hastalar olan teyze ve amcalarla görüştürülmüştük. masanın arkasında bir asistan oturuyor, siz hastaya doğru olan bir şeyi her söylediğinizde o orada tik atıyor maddelere. heyecan doruk noktada,yani nasıl oluyor ki, daha iki gündür fakültedeyiz. olmaz olsun böyle iş, adım atar atmaz,daha hiçbir şey bilmiyorken sınav mı oluyorduk şimdi?
o kadar heyecanlıydım ki simüle hasta olan teyzeye oturmasını bile söyleyemedim, öyle ayakta konuştuk deli gibi. utancımdan yerin debine ha girdim, ha gireceğim.
herkesin görüşmesi bittikten sonra bir eğitim dersi verdi aile hekimliği hocası. sonra da bir tur daha başka simüle hastalarla görüştük. bu sefer bir amca denk geldi bana*. tahmin edin nesi vardı? evet doğru, başı ağrıyordu. ben tabi dersten önce kendi dersimi bir güzel almıştım, önce amcaya oturmasını söyledim. dersten aklımda kalan birkaç şeyi de sordum. sonra asistan abi eksiklerimi,bunun bir sınav olmadığını vs söyledi de ben nasıl rahatladım anlatamam. sonuçta dün gibi aklımda olan farklı bir deneyimdi. sudan çıkmış balık gibi olmuştuk ama nereye girdiğimizi anlamamız için de güzel bir soğuk duş etkisi olmuştu.
devamını gör...

kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
devamını gör...

beyoğlu'ndan taşınıp üsküdar'da yaşama hayalleri kuran, çiçeklerine düşkün, musikişinas, arabesk müziğe karşı olan, sayısına nadir rastlanan bir istanbul beyefendisi olan, köyünden türkücü olmak için tavsiye üzerine gelen ali nazik'e ( uğur yücel) sahip çıkıp kol kanat geren,insanlara güvenmeyi tercih edip sonunda yalnız kalan, bir dönemin ünlü plakçısı muhsin kanadırık'ın ( şener şen) hikayesi konu ediniyor.

muhsin bey, ali nazik'i ünlü yapmak için bu yola baş koymuştur. gerçekte iki ayrı dünyanın insanı, içinden çıkılmaz bir işbirliğine girişirler. ancak ayrı dünyaların insanı olduklarını anlamaları epey zaman alacaktır.

filmde, 80'li yıllardaki eski istanbul, metropol yaşamı, göçler, kültürel yozlaşmaya vurgu yapılmış. filmde her bir detay incelikle düşünülmüş, müziğinden mekan dekoruna kadar her şey uzun uzadıya irdelenmiş. aşk filmlerinin unutulmaz yönetmeni filmiyle esintiler ve benzerlikler taşıyor. sonuçta ikisi de yavuz turgul tarafından yönetilen filmler. turgul'un filmlerindeki otantik, naif, yalnız adam motifleri baskın.

olağanüstü harikulade bu filmin kendine has ışığı, karanlığı, ilmek ilmek işlenen diyaloglar, oyuncuların performansları filmin işleyiş ve bitişine oranla da izleyici de buruk bir etki bırakıyor.
devamını gör...

kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
devamını gör...

hayallerin gerçeğe dönüşmesi, beklenilenin olması.
her telden çalmasından ötürü kafa radyonun burcu ikizler, yükseleni ise terazi diye tahmin ediyorum.
sonuç olarak sıkmıyor, her ruha hitap ediyor, herkes kendinden bir parça bulabiliyorsa ne mutlu emeği geçen herkese ve biz kulağı pas tutmuş dinleyicilere. hep var olasınız*
devamını gör...

baştan aşağı siyah çarşaf giyse kadınlar eleştiriyorsunuz, örtünüp makyaj yapsa yine eleştiriyorsunuz. size ne kardeşim size mi kaldı kimin ne derece müslüman olduğunu hesaplamak. herkes hem kendi işine hem de kendi içine baksın.
devamını gör...

hangi şarkısını burada en bi sevdiğim diye paylaşsam diğerinin gönül koyacağına emin olduğum şarkılar yapan grup. aynı zamanda vokaliyle genellikle dumura uğratan** grup.
son yıllarda peydah olan yok şunu ters tut, yok şunun ötesinde bunu berisinde, yok damdaki kaplumbağa gibi isimlere sahip gruplara önyargılı bir şahıs idim. bu grup bu konuda tükürdüğümü yalattı bana. o da mark eliyahu sayesinde oldu. mark abiciğimin her şarkısını mest olarak dinlediğimden mütevellit bu grupla beraber ortaya çıkardığı uzaklara savrulalım şarkısını dinledim ve mest oldum. devamında ne ola ki bu grup? dedim ve başladım dinlemeye. işte ondan sonra bırakamadım bi daha. şimdi arka planda denk gelince paylaşmak istedim.
gelelim şarkılarına
| kendileriyle tanışmama vesile olan uzaklara savrulalım'ın şu sözlerine bayılıyorum: düşerim, kalkarım. kalkarım. düştüğümden daha çok kalkarım. bazen kalkabilmek için kendimi yere atarım ama o ayrı başlığın konusu, geçelim şimdi. dinlemek isteyenler için videoyu da ekleyelim,


| gecenin bana oyununa bak,
gülüşünde gizlenmiş tüm yıldızlar
kısmına yüreğimi bıraktığım ve isminden sebep ankara şarkıları listemin ilk üçünde yer alan şu şarkıya da bayılıyorum,


|girişini duyduğum an saf saf gülmeye başladığım ve bunun için kesinlikle çok geçerli sebeplerimin olduğu; senin ellerindeyim
düşlerindeyim, gülüşlerindeyim
kaybolan soluk gidişlerin
canım sevgilim artık ölmeyelim
sözlerine sahip beni kendinden kurtar şarkısı da yine efsane bence. onu da ekleyip bitireyim bence artık tanımı,


buraya kadar okuyan güzel insanlara: tişikkirliiir efeniiim*.
devamını gör...

sartre küçüklükten itibaren kendini çirkin bulur. bu onu psikolojik çöküşe sürekler. bulantı adlı eserinde ki varloluşculuk hikayesi'nin başladığı yer burasıdır. varlığını sorgulamak ve insanların ona hissettirdiği duygunun tiksindirici tasvirini yapmak. fakat sartre'nin eşi simone de beauvoir ondan farklı bir imaja sahipti. güzel fizikli çekici bir tarafı vardı. bu ikiliyi buluşturan ise fikirler oldu. üstelik birbirlerinden bağımsız farklı fikirler. ortak noktaları yazmak idi... öncelikleri yazmak ve fikirleri aktarmak oldu. evlilikleri bir nevi güçlü bir ortaklıkdı. severim böyle ikilileri paylasmak istedim. sartre' dan bahsederken beauvoir'u atlamak istemezdim.
devamını gör...

alnı öpülesi başlık. sözlüğün bu şekilde toksiklenmesine bende karşıyım.
öldürülen çoğunlukla kadınlar ve lgbt+ bireyler. hemde savaş varmışçasına bir kıyım sözkonusu. kimsenin erkekleri dışladığı ya da cinsiyetten saymadığı yok. bu şekilde ağlamaya utanın artık.
devamını gör...

sözlüğe hemen hemen aynı zamanlarda girmişiz fakat çok sonradan karşılaştık birbirimizle. çok güzel sohbetlerimiz oldu, ki daha önce de kendisine bir nickalti girmiştim.önce editörlük ardından da moderatörlük yaptı ve ne zaman kapısını çalsam çok yardımcı oldu, teşekkür ederim. yakın bir zaman önce moderatörlüğü bırakıp dinlenmeye çekilmişti, yazdığı her şeyi büyük bir zevkle okuyan biri olarak dönmesini dört gözle bekliyordum ki az önce dönmüş sevgili yazarımız. yazdığı tanımla da hemen kendisini belli etti zaten. hoş geldiniz sevgili yazar.
devamını gör...

az önce havaya silah sıkıldı. ne yaşadı bunu yapacak kadar. sevin yine sevin ama düzgün sevin.
devamını gör...


look around ted, you’re all alone.
devamını gör...

bitse de gitsek.
devamını gör...

yanlışlıkla söylediğine, kasıtlı olarak söylemediğine inanıyorum. özür de dilemiş, büyütülmemesi gereken bir konu. büyütülmesi gereken çok daha fazla konumuzun olduğunu düşünüyorum.
devamını gör...

rönesans döneminde avrupa'da yaygınlaşan, modern müzelerin temeli olarak kabul edilen koleksiyonlar. italya'da studiolo, fransa'da cabinet de curiosités, almanya'da kunstkammern** olarak biliniyor.

15. yüzyılda dünyada yeni yerlerin keşfedilmesiyle buralardan getirilen çeşitli objeler koleksiyonlara alınmaya başlandı. küçüklü büyüklü bir çok objenin bulunduğu kabinelerde elde edilen heykellerden, madalyalardan kurutulmuş bitkilere, pusula ve saatlerden çeşitli cüce ve canavarlara kadar ne kadar garip, ilginç, dikkat çeken şey varsa koleksiyonerler tarafından toplanıyordu. toplanan tüm objeler onlara özel ayrılmış olan geniş salonlarda ya da çekmecelerde, raflarda ve vitrinlerde sergileniyordu. aşağıdaki görseldeki gibi.
kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel domenico remps - cabinet of curiosities (c. 1690)

bu koleksiyonların belli kategorileri vardı. bunların en bilinenleri naturalia* artificalia* scientifica* mirabilia* bibliotheca* ve exotica*.
peki kimdi bu koleksiyonerler? aristokrat ve burjuva kesiminden çeşitli gruplar, sanatçılar, şairler, rahipler, eczacılar ama özellikle imparatorlar ve hanedanlar topladıkları eşyalarla kendi nadireler kabinesini kuruyordu.
17. yüzyıla doğru avrupa'da popüler hale gelmiş kabineler imparatorlar tarafından güç gösterisi için kullanılıyordu. her imparatorluğun bir nadireler salonu bulunurdu. halil edhem'e göre topkapı hazineleri de nadireler kabinesine dahildir. topkapı'daki koleksiyonlarda 1530'larda venedik tarafından hediye edilen bir ''unicorn'' varmış mesela. ilginç.
kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel johan zoffany - tribuna of the uffizi (1772-77)

belli kategorileri olsa da nadire kabinelerinde tasnif sistemi ve sistematik bir düzen yoktu. yukarıdaki tablodaki mekan uffizi galerisi, gördüğümüz üzere her yer her yerde. belli bir düzen yok modern müzelerdeki gibi. göze çok hoş geliyor ama.*
koleksiyon tamamen sahibinin zevkine göreydi ve herkes göremezdi, özel koleksiyonlar sonuçta. bu sebeple kabineler içinde barındırdıklarıyla sahibini, onun dünyaya bakış açısını ve özellikle gücünü de temsil ediyordu. imparatorların nadireleri ali artun'a göre ''hükümranların dünya üzerindeki egemenliklerini canlandırdıkları mikrokozmosları'' idi. imparatorların kendilerine özgü hayal mekanlarıydı. hayat imparatora güzel tabi.*
nadire kabineleri 19. yüzyılda açılan ilk müzelerin koleksiyonlarını oluşturdular. bizde de aynı dönemde müzeleşmenin öncüleri osman hamdi bey ve halil edhem olmuştur.

kaynaklar:
ali artun, “nadire kabineleri”, müze ve modernlik: tarih sahneleri–sanat müzeleri l, s. 25-43
kaynak 2 kaynak 3 kaynak 4
devamını gör...

iyi şarkılarının çoğu bilinmeyen grunge efsanesi. bir dönem poser ayağına düşen bir kaç şarkı yüzünden yabana atıldı ve biraz ötelendi ama aşırı kaliteli şarkıları var grubun. amme hizmeti niyetine kendi listemin bir kısmını paylaşayım.*

you know you're right
lake of fire
moist vagina
stay away
very ape
drain you
polly
devamını gör...

atla gel şaban filmin de kocasının başının etini yiyen şirret kadın olarak tanıdık onu. daha sonrasında vay anam vay dizisinde damatlarını büyük küçük ve ortabaş olarak adlandıran zeynep kamil isimli tavuğa sahip belalı kayınvalide. en bilinen rolü ise dudu peridir.
devamını gör...

ben de şunu bırakıp kaçayım o halde;
kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
devamını gör...

normal sözlük'ü kullanarak 3. parti dahil tarayıcı çerezlerinin kullanımına izin vermektesiniz. Daha detaylı bilgi için çerez ve gizlilik politikamıza bakabilirsiniz.

online yazar listesini görmek için lütfen giriş yapın.
zaman tüneli köftehor rehberi portakal normal radyo kütüphane kulüpler renk modu online yazarlar puan tablosu yönetim kadrosu istatistikler iletişim