ilişkide yaş farkı
ilişki içerisinde olan kişiler için bir sorun teşkil etmediği müddetçe kimsenin yorumda bulunmasına gerek olmayan durumdur.
devamını gör...
unutulmayan magazin olayları
hindistan'da aç kalan bülent ersoy, safiye soyman ve banu alkan'ın otel odasında ütü üzerinde sucuk yapmasıdır.
devamını gör...
normal sözlük yazarlarının başına gelmiş trajikomik olaylar
lisede başımdan geçen, fizik öğretmenim, kafası hafif çatlak neslihan hocamız* ben, en yakın arkadaşım ve bir adet kalorifer içeren bir olaydır.
yıl 2009, lise birdeyiz. lise bir, kendi başına hayatımızın en nefis yıllarından biri olmuştur. ergenliğin kabarmaya başladığı, çift sesli olduğumuz, hormonları kontrol etmekte zorlandığımız, birçok şeyi yeni keşfettiğimiz için de her geçen gün duygudurumların değiştiği bir dönemi temsil eder. bu dönemde çok cesuruzdur, buna bağlı olarak çok sık utanırız. severiz, seviliriz, güleriz, ağlarız ve hepsini yoğun bir şekilde yaşarız. kendi dışımızdaki olaylara ve gelişmelere genellikle kayıtsızızdır, daha anlamlı bir topluluk içindeyizdir ve yavaştan farkındalığımız artmaya başlamıştır. bu da duygularımızı yoğun yaşamamıza ve hızlı bir duygusal gelişime sebep olmuştur. biz de o zamanlardayız. gülünce çok gülüyor, ağlayınca çok ağlıyor, inatlaşınca inatlaşıyoruz ve bazen bunları dizginlemekte zorlanıyoruz.
neyse mevsim kış. şubat filan. ben her zaman en arkalarda otururdum. arka sıralar güzeldir, züppeliktir biraz. arkadaşlarım da çok iyi ama tembel insanlardı. onlarla beraberken mutluydum, baba adamlardı. neyse sağ arka sıranın duvar kısmında kalorifer peteği vardı. sıranın da sağ tarafında oturan adam gibi ısınırdı. sol taraf ise soğuktu çünkü petek çok kalitesizdi. sınıf genellikle soğuk olduğu için de peteğin yanında oturmak büyük meseleydi. biz de bunu arkadaşımla, 3 ders ben 3 ders o şeklinde çözmüştük. gayet adildi. 3 ders ısınacaktım, allah bereket versin. bu böyle sürüp gidiyor, barış içinde birlikte yaşıyorduk ama arkadaşım bazen arızaya bağlayabiliyordu. ben sınıfın zeki adamlarındandım. kendi sınav kağıdımı 15 dakikada bitirir sonra onunkiyle değiştirir onunkini de yapardım ve ikimiz de dersten geçerdik. bu gücüm her daim vardı ve lehimeydi ama bu olayı normalleştirmiştik artık. bir iyilik gibi gelmiyordu, doğal bir süreçti.
3. ders fizik. neslihan hoca, 40 yaşlarında, bekar, uzun boylu, güzel kadın. güzel ama hayat boyunca tek başına bir mücadelenin içinde olduğu için muhtemelen kafası kırıktı biraz. bugünkü feministlerin falan diz çöküp tövbe isteyeceği kadar sağlam bir kadındı ama işte psikolojik olarak ciddi sorunlar yaşıyordu. ani parlamaları falan vardır, ters düşmek istemezsiniz. sınava bir hafta kalmıştı ve hoca da ders başında bugün sınavla alakalı ipuçları vereceğini söylemişti. neyse ders başladı, abuk subuk şeylerden dikkatim dağıldı, uykum geldi. dersin 25. dakikasında falan arkadaşımla artık kalorifer sırasının bana geldiği hakkında tartışmaya başladık. üç derslik hakkı bu dersle doluyordu ve benim de kıçım donuyordu. nedense o anda bundan bahsetmem gerektiğini hissettim ve arkadaşım da bana "bugün dört ders ben oturacağım" dedi. hiç beklemediğim bu şerefsizlik karşısında şoke oldum. kabul edilebilir bir şey değildi, anlaşma tek taraflı bozuluyordu ve ben de çok sinirlenmiştim. uykum süratle açıldı ve hemen tepki verdim. ergenlikte duyguların da tepkilerin de aşırı olabildiğini daha önce söylemiştik. buna uygun bir şekilde "yok yaa" dedim. dedim ama nasıl dedim. sesim çok çıktı. bir anda bütün sınıf buz kesildi ve herkes bana döndü ve tabii neslihan hoca da.
ben de hocaya döndüm hemen. gözlerinden ateş çıkıyordu. eli ayağı birbirine karıştı, hemen elindeki tebeşiri bana fırlatıp "sen ne diyorsun gerizekalı, aptal. salak çocuk defol dersimden" diye bağırmaya başladı. ben hala şoktayım. küfür etmemiştim, saygısızlık da yoktu ve bu tip şeyler arada sırada olabilirdi neticede. ben tam olarak suçlu olduğuma ikna olmadığım için "hocam kusura bakmayın" dedim ve bunun yeteceğini düşündüm. ne olabilirdi a. koyim altı üatü sesim fazla çıkmıştı. neslihan hoca müthiş sinirliydi ve yanıma gelip ceketimden tuttu ve "defol çabuk" dedi. hala şoktaydım ama sessizce sınıfı terk ettim. herkes de çok sessizdi, kimse gülmüyordu. "noluyor anasını ya naptım lan ben" diyerek çıktım dersten. teneffüse kadar düşüne düşüne koridorda gezindim. sonra hoca çıkınca sınıfa girdim. hala anlamamıştım neyin ne olduğunu. arkadaşlar yanıma gelip "olum sen naptın niye öyle söyledin salak mısın" falan deyince "ya oğlum naptım sanki anasına sövdük" dedim. ben hala olayın kuru bir "yok ya" olduğunu sanıyordum. meğer olay bambaşkaymış.
ben tam arkadaşımla kalorifer tartışmasına girerken, hoca da haftaya olacak sınavların sorularından bahsediyormuş. bir ara da "bu hafta işlediğimiz konular da sınava dahil" demiş ve bilin bakalım "yok yaa" lafı tam olarak ne zamana denk gelmiş ? evet, hoca tam bu cümleyi kurduğunda bağırarak "yok yaa" demişim. hoca da bunu kendisine söylediğimi zannedip beni haşlamış. taşlar yerine oturunca hocanın odasına gidip özür diledim. hiç de ikna olmuş değildi ama en azından fizikten kalmaktan kurtulmuştum.
yıl 2009, lise birdeyiz. lise bir, kendi başına hayatımızın en nefis yıllarından biri olmuştur. ergenliğin kabarmaya başladığı, çift sesli olduğumuz, hormonları kontrol etmekte zorlandığımız, birçok şeyi yeni keşfettiğimiz için de her geçen gün duygudurumların değiştiği bir dönemi temsil eder. bu dönemde çok cesuruzdur, buna bağlı olarak çok sık utanırız. severiz, seviliriz, güleriz, ağlarız ve hepsini yoğun bir şekilde yaşarız. kendi dışımızdaki olaylara ve gelişmelere genellikle kayıtsızızdır, daha anlamlı bir topluluk içindeyizdir ve yavaştan farkındalığımız artmaya başlamıştır. bu da duygularımızı yoğun yaşamamıza ve hızlı bir duygusal gelişime sebep olmuştur. biz de o zamanlardayız. gülünce çok gülüyor, ağlayınca çok ağlıyor, inatlaşınca inatlaşıyoruz ve bazen bunları dizginlemekte zorlanıyoruz.
neyse mevsim kış. şubat filan. ben her zaman en arkalarda otururdum. arka sıralar güzeldir, züppeliktir biraz. arkadaşlarım da çok iyi ama tembel insanlardı. onlarla beraberken mutluydum, baba adamlardı. neyse sağ arka sıranın duvar kısmında kalorifer peteği vardı. sıranın da sağ tarafında oturan adam gibi ısınırdı. sol taraf ise soğuktu çünkü petek çok kalitesizdi. sınıf genellikle soğuk olduğu için de peteğin yanında oturmak büyük meseleydi. biz de bunu arkadaşımla, 3 ders ben 3 ders o şeklinde çözmüştük. gayet adildi. 3 ders ısınacaktım, allah bereket versin. bu böyle sürüp gidiyor, barış içinde birlikte yaşıyorduk ama arkadaşım bazen arızaya bağlayabiliyordu. ben sınıfın zeki adamlarındandım. kendi sınav kağıdımı 15 dakikada bitirir sonra onunkiyle değiştirir onunkini de yapardım ve ikimiz de dersten geçerdik. bu gücüm her daim vardı ve lehimeydi ama bu olayı normalleştirmiştik artık. bir iyilik gibi gelmiyordu, doğal bir süreçti.
3. ders fizik. neslihan hoca, 40 yaşlarında, bekar, uzun boylu, güzel kadın. güzel ama hayat boyunca tek başına bir mücadelenin içinde olduğu için muhtemelen kafası kırıktı biraz. bugünkü feministlerin falan diz çöküp tövbe isteyeceği kadar sağlam bir kadındı ama işte psikolojik olarak ciddi sorunlar yaşıyordu. ani parlamaları falan vardır, ters düşmek istemezsiniz. sınava bir hafta kalmıştı ve hoca da ders başında bugün sınavla alakalı ipuçları vereceğini söylemişti. neyse ders başladı, abuk subuk şeylerden dikkatim dağıldı, uykum geldi. dersin 25. dakikasında falan arkadaşımla artık kalorifer sırasının bana geldiği hakkında tartışmaya başladık. üç derslik hakkı bu dersle doluyordu ve benim de kıçım donuyordu. nedense o anda bundan bahsetmem gerektiğini hissettim ve arkadaşım da bana "bugün dört ders ben oturacağım" dedi. hiç beklemediğim bu şerefsizlik karşısında şoke oldum. kabul edilebilir bir şey değildi, anlaşma tek taraflı bozuluyordu ve ben de çok sinirlenmiştim. uykum süratle açıldı ve hemen tepki verdim. ergenlikte duyguların da tepkilerin de aşırı olabildiğini daha önce söylemiştik. buna uygun bir şekilde "yok yaa" dedim. dedim ama nasıl dedim. sesim çok çıktı. bir anda bütün sınıf buz kesildi ve herkes bana döndü ve tabii neslihan hoca da.
ben de hocaya döndüm hemen. gözlerinden ateş çıkıyordu. eli ayağı birbirine karıştı, hemen elindeki tebeşiri bana fırlatıp "sen ne diyorsun gerizekalı, aptal. salak çocuk defol dersimden" diye bağırmaya başladı. ben hala şoktayım. küfür etmemiştim, saygısızlık da yoktu ve bu tip şeyler arada sırada olabilirdi neticede. ben tam olarak suçlu olduğuma ikna olmadığım için "hocam kusura bakmayın" dedim ve bunun yeteceğini düşündüm. ne olabilirdi a. koyim altı üatü sesim fazla çıkmıştı. neslihan hoca müthiş sinirliydi ve yanıma gelip ceketimden tuttu ve "defol çabuk" dedi. hala şoktaydım ama sessizce sınıfı terk ettim. herkes de çok sessizdi, kimse gülmüyordu. "noluyor anasını ya naptım lan ben" diyerek çıktım dersten. teneffüse kadar düşüne düşüne koridorda gezindim. sonra hoca çıkınca sınıfa girdim. hala anlamamıştım neyin ne olduğunu. arkadaşlar yanıma gelip "olum sen naptın niye öyle söyledin salak mısın" falan deyince "ya oğlum naptım sanki anasına sövdük" dedim. ben hala olayın kuru bir "yok ya" olduğunu sanıyordum. meğer olay bambaşkaymış.
ben tam arkadaşımla kalorifer tartışmasına girerken, hoca da haftaya olacak sınavların sorularından bahsediyormuş. bir ara da "bu hafta işlediğimiz konular da sınava dahil" demiş ve bilin bakalım "yok yaa" lafı tam olarak ne zamana denk gelmiş ? evet, hoca tam bu cümleyi kurduğunda bağırarak "yok yaa" demişim. hoca da bunu kendisine söylediğimi zannedip beni haşlamış. taşlar yerine oturunca hocanın odasına gidip özür diledim. hiç de ikna olmuş değildi ama en azından fizikten kalmaktan kurtulmuştum.
devamını gör...
terapi yerine geçebilecek şey
yürümek.
kulakta müzik, tempolu, serin havada yapılan yürüyüş.
kulakta müzik, tempolu, serin havada yapılan yürüyüş.
devamını gör...
kedi besleyen erkek
elhamdülillah bugünde top olduk, bakalım yarın ne olacağız.
devamını gör...
torpille işe giren kişinin rızkımı veren hüda'dır kula minnet eylemem yazması
abi ben bildiğin münafığın tekiyim demenin laciverdidir. sayesinde çocuklarının boğazından ömür boyu haram lokma geçecektir. ayrıca dini kendi işine alet ettiği için cehennemin ta en dibini boylayacaktır.
devamını gör...
ben bilmem
bildiğimizi sandığımız şeyleri gerçekten idrak etme macerası bizi hayal kırıklıklarına uğratabilir. oluyorum galiba dediğin anda bir bakmışsın ters yöndesin. bildim, buldum diye bir yol yok. hayat her zaman en baştan bilmediğini bilerek yola başlamaktır. ben bilmem diyebilmek bir olgunluk belirtisidir yunus'a göre haddini bilmektir. aslında bilgi sonsuzluğunu görüp onun bir damlasıyla hayatımıza anlam katacak şekle kavuşturmak kendini idrak etmektir. koskaca yunus bilmez ben mi bileceğim?
kendini bil! ilim ilim bilmektir, ilim kendin bilmektir!
kendini bil! ilim ilim bilmektir, ilim kendin bilmektir!
devamını gör...
güne bir söz bırak
beni öldürmeyen acı güçlendirir *.
devamını gör...
öğretmen mağduriyeti
ogretmenlerimiz bizim canlarimiz, cigerlerimizdir. vazifeleri kolaydir, zordur tartisilir ama oldukca degerlidir. saglikli bireylerin olusmasinda katkilari goz ardi edilemeyecek kadar fazladir. hatta anne babalardan sonra cocuklarin uzerinde emegi olan yegane insanlardir. bunun karsiligi ne dolgun bir maasla ne de rahat calistirma kosullariyla odenir. heleki bir cocuk iyi bir ogretmenin elinden gectiyse eger, hayati boyunca basina gelebilecek en guzel seylerden birine denk gelmistir. cok sevelim ya ogretmenleri, elimizden geldigince gonullerini hos edelim...hem basogretmenimizin dedigi gibi; "geleceğin güvencesi eğitime, eğitim ise öğretmene dayalıdır!" m. kemal ataturk
devamını gör...
kuantum mekaniği
maddelerin atom ve atom altı ölçekteki yapısını inceleyen bilim dalı. maddelerin sahip olduğu olasılık dalgaları nedeniyle dalga mekaniği adıyla da bilinir.
newton mekaniği olarak da bildiğimiz klasik fizik, 20 yüzyılın başlarına dek cisimlerin hareketlerini açıklamak konusunda son derece başarılıydı. 20. yüzyıl başlarında, heisenberg, bohr, planck, pauli, einstein, de broglie, born, schrödinger gibi fizikçilerin kuantum dünyasına giriş çalışmaları karşısında, klasik fizik yetersiz kalmaya başladı. bilim insanları, o güne dek bakmadıkları açılardan bakmaya ve örneğin evrendeki enerjinin sürekli olmadığı gibi, o dönem için devrimsel olan bazı hipotezleri kabullenmeye başladılar. böylece kuantum mekaniği de günümüzdeki durumuna gelmek üzere şekillenmeye başladı.
enerjinin sürekli değil kesikli olduğuna ilişkin ilk keşifler, max planck'ın çalışmalarıyla ortaya çıktı. aynı dönemlerde ernest rutherford atomun yapısı üzerinde başarılı çalışmalar yaparken, albert einstein da genel ve özel görelilik kuramları ile bilim dünyasını sarsmaya başlamıştı. arthur compton'ın ışıkla ilgili çalışmaları, louis de broglie'nin dalga - parçacık ikiliği, başka bir deyişle düalite konusundaki çalışmaları da olayları birer adım daha ileri taşıdı. ismini tek tek sayamayacağım birçok bilim insanının çok değerli çalışmaları ile kuantum mekaniğinin ana hatları birer birer çıktı ortaya.
***
evreni en büyük ve gözle görünebilir cisimlerin bulunduğu makro evren ile en küçük ve gözle görünemeyen parçacıkların bulunduğu mikro evren olarak iki başlıkta ele alabiliriz. makro evren klasik mekanikle, mikro evren kuantum mekaniğiyle açıklanır. mikro evrende olup bitenler, makro evrende olanlardan çok farklıdır. örneğin siz odanızda otururken birden yan odada beliremezsiniz ama bir elektronun dalga fonksiyonu, kuantum tünelleme adlı bir olay sayesinde bir potansiyel bariyerini aşıp onun arkasında belirebilir.
mesela bir gezegenin, bir yıldız etrafındaki yörünge hareketini klasik mekanikle rahatça açıklarken, bir beyaz cücenin çekirdeğinin neden çökmediğini parçacıkların dünyasına ait özelliklerle açıklayabiliriz.
***
klasik mekanikte bir parçacığın uzay - zamandaki konumu, x, y, z vektörleri ile, momentumu px, py, px bileşenleri ile gösterilebilir. fakat kuantum dünyasındaki parçacıkların böyle net konumları ya da momentumları olmaz. burada artık sadece olasılıklardan bahsedebiliriz. parçacıklar dalga fonksiyonları ile tanımlanır ve parçacığa ait bir bilgi edinmek için onun sahip olduğu bu fonksiyonu analiz etmek gerekir.
***
kuantum mekaniğinde gözlemci kavramı son derece önemli hale gelir. çift yarık deneyi ya da schrödinger'in kedisi ve gecikmiş seçim deneyi ve kuantum silgisi gibi düşünce deneyleri, gözlemcinin rolü ile ilgili oldukça düşündürücü sonuçlar içerir.
***
kuantum mekaniğinin temelleri yaklaşık 100 yıldan bu yana değişim göstermedi. hâlâ o temeller üzerinde şekillendiği için, kuantum teorisinin henüz tamamlanmamış bir teori olduğu söylenebilir.
son sözü usta fizikçi richard feynman'a bırakıyorum:
"kesin bir biçimde söyleyebilirim ki; kuantum mekaniğini hiç kimse anlamamıştır."
newton mekaniği olarak da bildiğimiz klasik fizik, 20 yüzyılın başlarına dek cisimlerin hareketlerini açıklamak konusunda son derece başarılıydı. 20. yüzyıl başlarında, heisenberg, bohr, planck, pauli, einstein, de broglie, born, schrödinger gibi fizikçilerin kuantum dünyasına giriş çalışmaları karşısında, klasik fizik yetersiz kalmaya başladı. bilim insanları, o güne dek bakmadıkları açılardan bakmaya ve örneğin evrendeki enerjinin sürekli olmadığı gibi, o dönem için devrimsel olan bazı hipotezleri kabullenmeye başladılar. böylece kuantum mekaniği de günümüzdeki durumuna gelmek üzere şekillenmeye başladı.
enerjinin sürekli değil kesikli olduğuna ilişkin ilk keşifler, max planck'ın çalışmalarıyla ortaya çıktı. aynı dönemlerde ernest rutherford atomun yapısı üzerinde başarılı çalışmalar yaparken, albert einstein da genel ve özel görelilik kuramları ile bilim dünyasını sarsmaya başlamıştı. arthur compton'ın ışıkla ilgili çalışmaları, louis de broglie'nin dalga - parçacık ikiliği, başka bir deyişle düalite konusundaki çalışmaları da olayları birer adım daha ileri taşıdı. ismini tek tek sayamayacağım birçok bilim insanının çok değerli çalışmaları ile kuantum mekaniğinin ana hatları birer birer çıktı ortaya.
***
evreni en büyük ve gözle görünebilir cisimlerin bulunduğu makro evren ile en küçük ve gözle görünemeyen parçacıkların bulunduğu mikro evren olarak iki başlıkta ele alabiliriz. makro evren klasik mekanikle, mikro evren kuantum mekaniğiyle açıklanır. mikro evrende olup bitenler, makro evrende olanlardan çok farklıdır. örneğin siz odanızda otururken birden yan odada beliremezsiniz ama bir elektronun dalga fonksiyonu, kuantum tünelleme adlı bir olay sayesinde bir potansiyel bariyerini aşıp onun arkasında belirebilir.
mesela bir gezegenin, bir yıldız etrafındaki yörünge hareketini klasik mekanikle rahatça açıklarken, bir beyaz cücenin çekirdeğinin neden çökmediğini parçacıkların dünyasına ait özelliklerle açıklayabiliriz.
***
klasik mekanikte bir parçacığın uzay - zamandaki konumu, x, y, z vektörleri ile, momentumu px, py, px bileşenleri ile gösterilebilir. fakat kuantum dünyasındaki parçacıkların böyle net konumları ya da momentumları olmaz. burada artık sadece olasılıklardan bahsedebiliriz. parçacıklar dalga fonksiyonları ile tanımlanır ve parçacığa ait bir bilgi edinmek için onun sahip olduğu bu fonksiyonu analiz etmek gerekir.
***
kuantum mekaniğinde gözlemci kavramı son derece önemli hale gelir. çift yarık deneyi ya da schrödinger'in kedisi ve gecikmiş seçim deneyi ve kuantum silgisi gibi düşünce deneyleri, gözlemcinin rolü ile ilgili oldukça düşündürücü sonuçlar içerir.
***
kuantum mekaniğinin temelleri yaklaşık 100 yıldan bu yana değişim göstermedi. hâlâ o temeller üzerinde şekillendiği için, kuantum teorisinin henüz tamamlanmamış bir teori olduğu söylenebilir.
son sözü usta fizikçi richard feynman'a bırakıyorum:
"kesin bir biçimde söyleyebilirim ki; kuantum mekaniğini hiç kimse anlamamıştır."
devamını gör...
iğneyi kendine çuvaldızı başkasına batır
bir atasözü. ama genelde yanlış anlaşılan atasözlerinden biri olarak karşımıza çıkar.
çuvaldız, büyük olmakla birlikte ucu küt bir iğne türüdür. yorgan sırımakta kullanılır. ucu ete değse de acıtmaz.
iğne ise küçük ama sivri ucuyla çok can yakar.
bu atasözü de bu noktadan hareketle "sen başkalarını eleştirene kadar dön kendine bak, kendini eleştir, kabahati kendinde ara" anlamına gelir.
çuvaldız, büyük olmakla birlikte ucu küt bir iğne türüdür. yorgan sırımakta kullanılır. ucu ete değse de acıtmaz.
iğne ise küçük ama sivri ucuyla çok can yakar.
bu atasözü de bu noktadan hareketle "sen başkalarını eleştirene kadar dön kendine bak, kendini eleştir, kabahati kendinde ara" anlamına gelir.
devamını gör...
yazarların şu an olmak istedikleri yerler
ne zaman çok canım sıkılsa ya da insanlar beni hayal kırıklığına uğratsa kendimi böyle bir yerde tek başıma otururken hayal ediyorum.
hava biraz kapalı, sırtımı dağlara, yüzümü denize dönmüşüm.
üzerimde uçuş uçuş beyaz bir elbise,
elimde bana iyi gelecek bir kitap. kulağımda yormayan güzel bir müzik belki,
uçsuz bucaksızlığına hayran kalarak denizin, küçük dertlerimin akıp gitmesine izin veriyorum.
sakinim, hiçbir şey düşünmüyorum.
gündelik kaygılardan, hatta bütün kaygılarımdan arınmışım.
sadece o an yüzümü yalayıp geçen meltemin bıraktığı hisle mutlu oluyorum.
oturuyorum, okuyorum, sessizliği, huzuru hissediyorum.
güneş de birazdan çıkacak, bekliyorum.
yalnızım, mutluyum...
hava biraz kapalı, sırtımı dağlara, yüzümü denize dönmüşüm.
üzerimde uçuş uçuş beyaz bir elbise,
elimde bana iyi gelecek bir kitap. kulağımda yormayan güzel bir müzik belki,
uçsuz bucaksızlığına hayran kalarak denizin, küçük dertlerimin akıp gitmesine izin veriyorum.
sakinim, hiçbir şey düşünmüyorum.
gündelik kaygılardan, hatta bütün kaygılarımdan arınmışım.
sadece o an yüzümü yalayıp geçen meltemin bıraktığı hisle mutlu oluyorum.
oturuyorum, okuyorum, sessizliği, huzuru hissediyorum.
güneş de birazdan çıkacak, bekliyorum.
yalnızım, mutluyum...

devamını gör...
birbiriyle karıştırılan mahlaslar
devamını gör...
kolay gibi görünen ama çok zor olan şeyler
düzenli bir hayat sürmek, çok kolay görünür ama ciddi anlamda hırs, kan ve gözyaşı ister...
devamını gör...
çocukların patavatsızlıkları
çocukların patavatsızca konuşmaları da bazı ebevenylerin “bak görüyor musun ne kadar zeki çocuk?” demesine sebep oluyor.
patavatsızlığın zeka ile ilgisi olmadığından haberi ya yok ya da kılıf uyduruyorlar.
patavatsızlığın zeka ile ilgisi olmadığından haberi ya yok ya da kılıf uyduruyorlar.
devamını gör...
geceye bir efsane bırak
bir efsaneye göre, biri öldüğünde ve arkasından kimse ağlamadığında ağlaması için biri seçilir. bazen sebepsiz ağlamanızin sebebi budur.
devamını gör...
itici gelen isimler
koray, alper, aleyna, eslem, buğlem, çisem, tusem, enlem ve boylam *
devamını gör...
eleştirilen insana dönüşmek
kınadığımız şeyi yaşamadan ölmeyeceğimiz için gerçekleşen durum.
basit bir eleştiri için bu durum geçerli olmayabilir tabi. fakat insanın verdiği kararlar, hayat tarzı yahut davranış şekilleri gibi bazı eylem ya da özellikleri eleştirenler, bunu genellikle kınamayla karışık yaparlar. ancak adına ister karma deyin, ister ilahi adalet, o dönüp dolaşıp sizi bulacaktır. bu nedenle birisi hakkında konuşacağınız zaman iki kez düşünün.
basit bir eleştiri için bu durum geçerli olmayabilir tabi. fakat insanın verdiği kararlar, hayat tarzı yahut davranış şekilleri gibi bazı eylem ya da özellikleri eleştirenler, bunu genellikle kınamayla karışık yaparlar. ancak adına ister karma deyin, ister ilahi adalet, o dönüp dolaşıp sizi bulacaktır. bu nedenle birisi hakkında konuşacağınız zaman iki kez düşünün.
devamını gör...
hüseyin nihal atsız
adının geçtiği her yerde ırkçılığı, ideolojileri konuşuluyor. örneğin konu nazım hikmet olduğunda "görüşü değil; şairliği, yazdıkları önemli." diyenlerin çoğu atsız'ın şiirlerini, tarihe kazandırdıklarını düşünmüyor. bu daha ironik..
devamını gör...