satıcının tüm limonlarını alan vali
koca yürekli validir.
devamını gör...
555k
cemal süreya şiiridir.
...
"iktidarın baskılarından bunalan gençlik, 5 mayıs’ta bir protesto gösterisi yapmayı kararlaştırır. eylemin parolası “555k”, kulaktan kulağa fısıldanarak yaygınlaştırılır. parola, “5’inci ayın 5’inci günü saat 5’te kızılay’da” demektir. o gün çok büyük bir gösteri gerçekleşir.
başbakan adnan menderes, öfkeli kalabalığın elinden güçlükle kurtarılır ve bir gazetecinin otomobiline bindirilerek alandan kaçırılır…
cemal süreya, yedek subay olarak içinde yer aldığı bu olayın şiirini yazar ve papirüs dergisinin ilk sayısında “555k” adıyla yayımlar:"
şimdi bursa’da ipek çeken kızlar
bir karasevda halinde söylemektedir:
görmeğe alıştığımız nice yazlar
kimleri alıp götürdüler ama kimleri
karanfil bıyıklı genç teğmenleri
ak saçlı profesörleri, öğrencileri
adları şuramıza işlemektedir
ah dayanmaz dayanmaz bakmaya gözler
bir karasevda halinde söylemektedir
şimdi bursa’da ipek çeken kızlar
şimdi erzurum’da çift sürenlerin
geçit vermez kaşlarının altında
derindir, ıssızdır, korkunçtur gözleri
sabanın demiri girdikçe toprağa
hınçlarını gömmektedir içine yerin.
çünkü millet hayınları ankaralarda
çünkü izmirlerde, çünkü istanbullarda
çünkü başka yerlerinde memleketin
kanına girdiler masum gençlerin
işte onun için karanlıktır gözleri
şimdi erzurum’da çift sürenlerin.
şimdi saat sekizdir başlar gecemiz
gündüzü kısalttılar geceyi uzattılar
şimdi acının ve hüznün göklerinde
umudun yıldızı sarı yıldız mavi yıldız
uykumuzun bir ucunda bombalar
bir ucunda hürriyet inancı sabaha kadar
ingiliz usulü piyade tüfekleriyle
insanca yaşamanın onuru arasında
milletcek bir gidip bir geliyoruz
şimdi saat sekizdir başlar gecemiz
şimdi ay doğar bulutlar arasından
kavat derebeyleri yüreksiz bolu beyleri
hırsızlar, yüzde oncular, kumar erleri
cebren ve hile ile haklarımızı alan
zulmü ve alçaklığı yöneten murdar üçgen
biliyor musunuz bir orman gelişiyor şimdi
türküleri duyuyor musunuz nice derin
yakılmış çoban ateşleriyle dağlarda
karanlığı tutuşturup bir köşesinden
geceyi gündüze çevirenlerin
biz şimdi alçak sesle konuşuyoruz ya
sessizce birleşip sessizce ayrılıyoruz ya
anamız çay demliyor ya güzel günlere
sevgilimizse çiçekler koyuyor ya bardağa
sabahları işimize gidiyoruz ya sessiz sedasız
bu, böyle gidecek demek değil bu işler
biz şimdi yan yana geliyoruz ve çoğalıyoruz
ama bir ağızdan tutturduğumuz gün hürlüğün havasını
işte o gün sizi tanrılar bile kurtaramaz.
(papirüs, ağustos 1960)
kaynak
eniyisipencere ukdesi.
...
"iktidarın baskılarından bunalan gençlik, 5 mayıs’ta bir protesto gösterisi yapmayı kararlaştırır. eylemin parolası “555k”, kulaktan kulağa fısıldanarak yaygınlaştırılır. parola, “5’inci ayın 5’inci günü saat 5’te kızılay’da” demektir. o gün çok büyük bir gösteri gerçekleşir.
başbakan adnan menderes, öfkeli kalabalığın elinden güçlükle kurtarılır ve bir gazetecinin otomobiline bindirilerek alandan kaçırılır…
cemal süreya, yedek subay olarak içinde yer aldığı bu olayın şiirini yazar ve papirüs dergisinin ilk sayısında “555k” adıyla yayımlar:"
şimdi bursa’da ipek çeken kızlar
bir karasevda halinde söylemektedir:
görmeğe alıştığımız nice yazlar
kimleri alıp götürdüler ama kimleri
karanfil bıyıklı genç teğmenleri
ak saçlı profesörleri, öğrencileri
adları şuramıza işlemektedir
ah dayanmaz dayanmaz bakmaya gözler
bir karasevda halinde söylemektedir
şimdi bursa’da ipek çeken kızlar
şimdi erzurum’da çift sürenlerin
geçit vermez kaşlarının altında
derindir, ıssızdır, korkunçtur gözleri
sabanın demiri girdikçe toprağa
hınçlarını gömmektedir içine yerin.
çünkü millet hayınları ankaralarda
çünkü izmirlerde, çünkü istanbullarda
çünkü başka yerlerinde memleketin
kanına girdiler masum gençlerin
işte onun için karanlıktır gözleri
şimdi erzurum’da çift sürenlerin.
şimdi saat sekizdir başlar gecemiz
gündüzü kısalttılar geceyi uzattılar
şimdi acının ve hüznün göklerinde
umudun yıldızı sarı yıldız mavi yıldız
uykumuzun bir ucunda bombalar
bir ucunda hürriyet inancı sabaha kadar
ingiliz usulü piyade tüfekleriyle
insanca yaşamanın onuru arasında
milletcek bir gidip bir geliyoruz
şimdi saat sekizdir başlar gecemiz
şimdi ay doğar bulutlar arasından
kavat derebeyleri yüreksiz bolu beyleri
hırsızlar, yüzde oncular, kumar erleri
cebren ve hile ile haklarımızı alan
zulmü ve alçaklığı yöneten murdar üçgen
biliyor musunuz bir orman gelişiyor şimdi
türküleri duyuyor musunuz nice derin
yakılmış çoban ateşleriyle dağlarda
karanlığı tutuşturup bir köşesinden
geceyi gündüze çevirenlerin
biz şimdi alçak sesle konuşuyoruz ya
sessizce birleşip sessizce ayrılıyoruz ya
anamız çay demliyor ya güzel günlere
sevgilimizse çiçekler koyuyor ya bardağa
sabahları işimize gidiyoruz ya sessiz sedasız
bu, böyle gidecek demek değil bu işler
biz şimdi yan yana geliyoruz ve çoğalıyoruz
ama bir ağızdan tutturduğumuz gün hürlüğün havasını
işte o gün sizi tanrılar bile kurtaramaz.
(papirüs, ağustos 1960)
kaynak
eniyisipencere ukdesi.
devamını gör...
en sevilen dizi çifti
anakin ve r2-d2
devamını gör...
biraz hızlı gitmiyor muyuz sorusu
genelde kadının erkeğe dediği söz. ilişkide eğer her şey çok hızlı gelişmişse kadın birey rahatsız hissedebilir. neticesinde "biraz hızlı gitmiyor muyuz?" - "yavaş olalım biraz" gibisinden sözler duyulur. erkek birey de şöyle der: "tamam balım. tamam bebeğim. yavaş gideriz ;)"
( ayrıca iletişim başlayalı ve ilerleyeli daha 2 gün olmuştur.)
( ayrıca iletişim başlayalı ve ilerleyeli daha 2 gün olmuştur.)
devamını gör...
insan iyi midir kötü müdür sorunsalı
"insanların size karşı olmaları diye bir şey yoktur, onlar kendilerinden yanadır hepsi bu." sözünü hatırlatan soru başlığı.
insanları " iyi" ve" kötü" olarak ayırt etmeyi bırakalı çok oluyor. gençlikte size verecekleri fayda zarar oranına göre iyi ya da kötü diye ayırtetmek zorunda kalıyorsunuz. bir çeşit savunma iç güdüsü sanırım. dünyevi imkanlarınız artmaya, kendi ayaklarınız üstünde durmaya, kişilik olarak kendinizi gerçekleştirmeye başladıkça insanların size zarar vermesi ile ilgili korkularınız da azalmaya belki de kendinize güveniniz artmaya başlıyor. tabi ki bu noktaya gelene kadar bir çok insandan zarar görmeye, iyi sandığınız insanların aslında o kadar iyi olmadığını, hatta kötü olarak sınıflandırmanız gerekip hata ettiğinizi tecrübe etmeye başlıyorsunuz. tam tersi durum da bir o kadar çok oluyor. sizin kötü sandığınız, uzak durmaya uğraştığınız insanların aslında sadece sizin gibi kendi dertlerinden müzdarip olduğunu görüyorsunuz.
şahsen geriye dönüp baktığımda ne kadar çok kişiyi iyiler ve kötüler diye yanlış bölmelere yerleştridiğimi görüp üzüldüğüm çok olmuştur. daha da acınılası durum kaç kişinin kötüler bölmesinde yer aldığımı farketmem. şimdi geldiğim noktada hiç kimse benim için iyi ve ya kötü değil. herkes nefsine ne kadar yakın ne kadar uzak ve benden ne bekliyor ben onu ne kadar karşılarım onun muhasebesini yapıp karar vermeye çalışıyorum. birisi ile ilgili ilk izlenimim çoğu zaman beni yanıltmıyor. keşke hiç bulaşmasaydım, keşke hiç bu kadar taviz vermeseydim dediğim çok olmuştur. çoğu zaman yanlış kararlar verdiğim hissi peşimi bırakmıyor ama bu insanların kötü olduğunu göstermez. herşeye rağmen ;
“allah’ın rahmeti sebebiyledir ki sen onlara yumuşak davrandın. eğer kaba, katı kalpli olsaydın, çevrenden dağılır giderlerdi. öyleyse sen onları affet, onların bağışlanmalarını dile. iş konusunda onlara danış. karar verdin mi de allah’a dayan. çünkü allah kendisine dayanıp güvenenleri sever.”al-i ımran suresi:159.
insanları " iyi" ve" kötü" olarak ayırt etmeyi bırakalı çok oluyor. gençlikte size verecekleri fayda zarar oranına göre iyi ya da kötü diye ayırtetmek zorunda kalıyorsunuz. bir çeşit savunma iç güdüsü sanırım. dünyevi imkanlarınız artmaya, kendi ayaklarınız üstünde durmaya, kişilik olarak kendinizi gerçekleştirmeye başladıkça insanların size zarar vermesi ile ilgili korkularınız da azalmaya belki de kendinize güveniniz artmaya başlıyor. tabi ki bu noktaya gelene kadar bir çok insandan zarar görmeye, iyi sandığınız insanların aslında o kadar iyi olmadığını, hatta kötü olarak sınıflandırmanız gerekip hata ettiğinizi tecrübe etmeye başlıyorsunuz. tam tersi durum da bir o kadar çok oluyor. sizin kötü sandığınız, uzak durmaya uğraştığınız insanların aslında sadece sizin gibi kendi dertlerinden müzdarip olduğunu görüyorsunuz.
şahsen geriye dönüp baktığımda ne kadar çok kişiyi iyiler ve kötüler diye yanlış bölmelere yerleştridiğimi görüp üzüldüğüm çok olmuştur. daha da acınılası durum kaç kişinin kötüler bölmesinde yer aldığımı farketmem. şimdi geldiğim noktada hiç kimse benim için iyi ve ya kötü değil. herkes nefsine ne kadar yakın ne kadar uzak ve benden ne bekliyor ben onu ne kadar karşılarım onun muhasebesini yapıp karar vermeye çalışıyorum. birisi ile ilgili ilk izlenimim çoğu zaman beni yanıltmıyor. keşke hiç bulaşmasaydım, keşke hiç bu kadar taviz vermeseydim dediğim çok olmuştur. çoğu zaman yanlış kararlar verdiğim hissi peşimi bırakmıyor ama bu insanların kötü olduğunu göstermez. herşeye rağmen ;
“allah’ın rahmeti sebebiyledir ki sen onlara yumuşak davrandın. eğer kaba, katı kalpli olsaydın, çevrenden dağılır giderlerdi. öyleyse sen onları affet, onların bağışlanmalarını dile. iş konusunda onlara danış. karar verdin mi de allah’a dayan. çünkü allah kendisine dayanıp güvenenleri sever.”al-i ımran suresi:159.
devamını gör...
enişte
umut_yazar isimli yazar arkadaşımızın ukdesi.
kız kardeşin, hala ve teyzelerin kocasına hitap etmek için kullanılan bir sözcüktür.
kız kardeşin, hala ve teyzelerin kocasına hitap etmek için kullanılan bir sözcüktür.
devamını gör...
ırak'ta 3 penisle doğan çocuk
devamını gör...
bak seninle kavga etmek istemiyorum
erdal kalın poe ukdesidir.
olay çıkmasını istemeyen kişi söylemidir. yalnız ben de durum farklı işte. atara atar gidere gider yapmadan duramıyorum. böyle kavga etmek istemeyen ve sakin olan insanlara ziyadesiyle hayranım azizim… keşke ben de onlar gibi olsam lan nerede be…
olay çıkmasını istemeyen kişi söylemidir. yalnız ben de durum farklı işte. atara atar gidere gider yapmadan duramıyorum. böyle kavga etmek istemeyen ve sakin olan insanlara ziyadesiyle hayranım azizim… keşke ben de onlar gibi olsam lan nerede be…
devamını gör...
çay demlemek
hayatımda pek özel bir yeri olan eylem.
çay demlemek öncelikle güzel şeylerin başlangıcıdır. çayla yapılacak içten bir sohbetin, eve gelen misafirin beraberinde getirdiği keyfin, hayvan gibi yemeğe abanıp yayıla yayıla sindirme sürecinin, soğuk havayı bünyeye yiyip yiyip birazdan içime yayılacak sıcaklığın, yanına ne koysak şimdi telaşının, sabahları habercisi olduğu güzel bir kahvaltının, beyni yumuşatacak tek dal sigaranın, hizmet etme-hizmet edilme savaşının yaşanmadığı durumların, en çok da iki kişi için kaçınılmaz olarak sohbetin başlangıcıdır çay demlemek...
ne bir bardak "kola koy" gibi hazırcı ve geçiştiricidir, ne de bir bardak su gibi o anlık ve ferahlatıcı... o nedenle genelde çayı sevdiğim bir dostum varken demlerim ya da gerçekten bir şeyler paylaşacağım insanlar olduğu zaman. yoksa hiç olayı dolandırmadan bir tane sallama çayla geçiştiririm ortamı…
çay demlemek öncelikle güzel şeylerin başlangıcıdır. çayla yapılacak içten bir sohbetin, eve gelen misafirin beraberinde getirdiği keyfin, hayvan gibi yemeğe abanıp yayıla yayıla sindirme sürecinin, soğuk havayı bünyeye yiyip yiyip birazdan içime yayılacak sıcaklığın, yanına ne koysak şimdi telaşının, sabahları habercisi olduğu güzel bir kahvaltının, beyni yumuşatacak tek dal sigaranın, hizmet etme-hizmet edilme savaşının yaşanmadığı durumların, en çok da iki kişi için kaçınılmaz olarak sohbetin başlangıcıdır çay demlemek...
ne bir bardak "kola koy" gibi hazırcı ve geçiştiricidir, ne de bir bardak su gibi o anlık ve ferahlatıcı... o nedenle genelde çayı sevdiğim bir dostum varken demlerim ya da gerçekten bir şeyler paylaşacağım insanlar olduğu zaman. yoksa hiç olayı dolandırmadan bir tane sallama çayla geçiştiririm ortamı…
devamını gör...
35 yaşından sonra meslek değiştirmek
34'e geldiğim şu aylarda bunu düşünüyorum.
çok farklı mesleklerde çalıştım. yani bayağı bayağı farklı 'ne alaka be bunlar?' denebilecek şeyler.
müşteri temsilciliği, ön muhasebe, fotoğrafçılık, kasiyer, dadılık bunlar kısa kısa yaptıklarım. okuldan önce okul esnasında ve sonrası. devamında 4 yıla yakın öğretmenlik yaptım. nasıl yaptım ben de bilmiyorum. bir şekilde özel ve devlette önüme fırsatlar çıktı ve sınıf öğretmenliğiyle başladığım serüveni özel eğitim sınıfıyla bitirdim. serüven diyorum çünkü benim için çok zordu. çanta çanta kitap taşıyordum eve. ciddi ciddi oturup ders çalışıyor hatta özel eğitim bölümüne geçince bu alanda eğitim bile aldım. annem diyordu ki 'sen öğretmen misin, öğrenci mi? sen bu kadar çalışıyorsan o öğrenciler ne yapıyor?'. efem işin aslı tahmin edersiniz alan dışıyım. (iktisat ve sosyoloji okudum.) bu durumu kapatabilmek adına ciddi bir efor sarf ettim o yıllar. açıkçası gerek öğretmenlerden gerek idari kadrodan gerekse velilerden bu konuda takdir aldım.
ilçemiz küçük olduğundan tabi herkes herkesi tanıyor az çok bazı veliler benim alan dışı olmamı problem etmiş (ki etmeli tabi yani neden o bölümden okuyan biri değilde ben orada öğretmenlik yapıyorum olacak şey mi? ama malesef bu hala devam eden bir sorun. benim bile bir çok öğretmenim alan dışıymış ben bunu kendimde işin içine girince öğrendim. evet veliler haklı ama bizim eğitim sistemimizde bu çok normal. bir çok öğretmen atama beklerken ben ve benim gibileri yarı fiyatına çalıştıran bir sistem.)
müdür beye gidilip biz bu öğretmeni istemiyoruz bu alan dışıymış hem çocuklar diğer sınıflara göre çok geride berbat bir sistemi var demiş. tabi benim bunların hiç birinden haberim yok. leyla leyla geziyorum. bir gün müdür bey derse geldi. 'sınıfları geziyorum hocam biraz oturabilir miyim?' dedi. ben rutin bir durum sanıyorum tabi. biraz dinledi sonra 'hocam biraz çocuklara sorular sorabilir miyim?' dedi. tabi ki dedim. 'peki siz geldiğinizde hangi harfteydi bu çocuklar?' dedi. (o zaman elat yöntemiyle ve el yazısıyla ilerliyorduk. evet evet o kayıp yıllar. ben de zaten bu yüzden bayağı zorlandım.) a hocam dedim. yaklaşık 10 harf işlemiştik. 4 1. sınıf vardı ve biz müfredata göre ilerideydik. çünkü ben sınıflardan birinin öğretmeniyle koordineli gidiyor ondan destek alıyordum.
neyse efem müdür bey sorular sordu çocuklara. sonra teşekkür etti ve gitti. bu arada gitmeden çocuklara yarın öğlen hepinizin velisini okula çağırıyorum toplantı var dedi. ben tabi şaşırdım. yahu 10 sene önce işte ben daha 24 yaşlarındayım. hiç bir şey bilmiyorum bu işleyişlerle ilgili.
toplantı saatleri bir iki veli geldi yanıma 'hocam siz onların kusuruna bakmayın. biz sizden çok memnunuz, siz üzülmeyin' minvalinde cümleler kurdular. içimden diyorum yahu bunlar ne diyor. toplantı bitti aynı veliler koşa koşa yanıma geldi. 'hocam valla müdür bey haklarından geldi. sizin dersinize girmiş çocuklara sorular sormuş hepsi gayet iyiymiş. müdür bey o velileri bir azarladı görmeniz lazım' . ben tabi o an aydınlandım. sonra parçalar birleşti. bir iki veli vardı sürekli gelip bana verdiğim ödevlere ilgili olsun derste işlediğim konularla ilgili olsun hesap sorar vari konuşmaya çalışıyorlardı. ilk zamanlar anlamaya çalıştım baktım hadsizlik yapıyorlar tersledim. her dakika okuldalar görmeniz lazım. yahu 1. sınıf bu neden bu çocuklara bu baskıyı uyguluyorsunuz. tenefüslerde oturup çocuklarla ders yapıyorlardı. ben tenefüslerde çıkmıyor ve öğrenim zorluğu olan 3, 4 çocuğa ders veriyordum. şaşkınlıkla izliyordum onları. bir gün hatta hademe abimiz gidip müdüre hocam banu hanımın kapısında veliler kapıyı dinliyor demiş. sonra işte olaylar patladı ve azar toplantısına kadar gitti iş.
müdür bey beni karşısına alıp tüm detayları anlattı ve bana 'bakın banu hanım ben okulumda kaos istemem. sizi milli eğitim gönderdi evet ama eğer ben sizi yetersiz görsem buna devam etmezdim. bu okulda ben ne öğretmenler gördüm. kadrolu sınıf öğretmenleri bizzat çocuklara gerekli özeni göstermezken, harfleri yanlış öğretirken siz okuldaki en iyi öğretmenlerden oldunuz' dedi. ben tabi hem gurur duydum hem üzüldüm. o sene sistem değişmişti ve tüm öğretmenler bocalıyordu. ben temiz bir zihinle gelmiştim evet sistem zordu ama ben sıfırdım. aldığım destek ve eğitimlerle diğer öğretmenleri yakalamıştım bunu zaten kendimde biliyordum. sonraki günler bir iki öğretmen teneffüste gelip beni öğretmenler odasına çağırdı. bana tavsiyelerde bulundu ve özellikle destek aldığım 20 yıllık sınıf öğretmeni bir daha tenefüslerde burada ol lütfen dedi. kendinden veriyorsun ama görüyorsun kimseye yaranamıyorsun. amacım yaranmak değildi aslında türkçe konuşmayı bile doğru düzgün bilmeyen o çocuklara okumayı öğretmekti.
bazı okullarda ücretli öğretmenler pek sevilmezmiş, her iş onlara yıkılırmış ve dışlanırlarmış bizim okulda hiç öyle olmadı. öğretmenler bizleri adeta bağırlarına basıyordu. zaten bir çoğunun yaşı vardı. bizlere kızları gibi davranıyorlardı. müdür bey zaten çok mükemmel bir adamdı. o sene öyle bitti. sonra müdür bey beni özel eğitim sınıfına geçirdi. size burası daha uygun hocam çünkü siz çocuklarla bütünleşiyorsunuz dedi. ne demekse o hahah. böyle böyle geçti seneler.
muhasebe sorumlusu, insan kaynakları personeli, satış sorumlusu, yav bir iki kere ev temizliğine, seraya ve bahçeler meyve toplamaya gittim. beden işi pek bana göre değilmiş bunu anladım. bir çok işte çalıştım belki şuan aklıma bile gelmiyor. sonra bir gün yazarlık yapmaya başladım. itiraf ediyorum bir dönem tarot, kahve ve çeşitli fallar baktım. benim için amaç hep paraydı bunları yaparken. çünkü ailesinden bağımsız yaşayan bir insandım bir şekilde o para o eve girmeliydi ve benim iş beğenmeme lüksüm yoktu.
neyse efem velhasıl kelam bu ara yeni bir arzum var. sokak çocuklarına bakmak. yani bir veteriner yanına kapak atmaya çalışıyorum hahah. tabi 2 yıllık bölümünü yazdık. okuyacağız ve devamında ne olacak göreceğiz.
canınız ne istiyorsa onu yapın. evet bir zamanlar benimde maddi sıkıntılarım vardı ve ev temizliğine kadar gittim ama şartlarınız o kadar zor değilse neden olmasın. neden istediğiniz bir mesleğe geçmeyesiniz. evet belki 20 yaşlarında bir gence göre daha zor adapte olabilir ve öğrenebilirsiniz ama ben eminim ki istendiğinde yapılmayacak şey yok. hadi bakalım pamuk hayallerimizi saçalım şuralara 3, 5 yıl sonra nerelerdeyiz görelim. bir başarı hikayesi mi yoksa bir bozgun mu? hahah hiç sanmam ben bizlere güveniyorum. sizde kendinize güvenin.
sevgiler...
çok farklı mesleklerde çalıştım. yani bayağı bayağı farklı 'ne alaka be bunlar?' denebilecek şeyler.
müşteri temsilciliği, ön muhasebe, fotoğrafçılık, kasiyer, dadılık bunlar kısa kısa yaptıklarım. okuldan önce okul esnasında ve sonrası. devamında 4 yıla yakın öğretmenlik yaptım. nasıl yaptım ben de bilmiyorum. bir şekilde özel ve devlette önüme fırsatlar çıktı ve sınıf öğretmenliğiyle başladığım serüveni özel eğitim sınıfıyla bitirdim. serüven diyorum çünkü benim için çok zordu. çanta çanta kitap taşıyordum eve. ciddi ciddi oturup ders çalışıyor hatta özel eğitim bölümüne geçince bu alanda eğitim bile aldım. annem diyordu ki 'sen öğretmen misin, öğrenci mi? sen bu kadar çalışıyorsan o öğrenciler ne yapıyor?'. efem işin aslı tahmin edersiniz alan dışıyım. (iktisat ve sosyoloji okudum.) bu durumu kapatabilmek adına ciddi bir efor sarf ettim o yıllar. açıkçası gerek öğretmenlerden gerek idari kadrodan gerekse velilerden bu konuda takdir aldım.
ilçemiz küçük olduğundan tabi herkes herkesi tanıyor az çok bazı veliler benim alan dışı olmamı problem etmiş (ki etmeli tabi yani neden o bölümden okuyan biri değilde ben orada öğretmenlik yapıyorum olacak şey mi? ama malesef bu hala devam eden bir sorun. benim bile bir çok öğretmenim alan dışıymış ben bunu kendimde işin içine girince öğrendim. evet veliler haklı ama bizim eğitim sistemimizde bu çok normal. bir çok öğretmen atama beklerken ben ve benim gibileri yarı fiyatına çalıştıran bir sistem.)
müdür beye gidilip biz bu öğretmeni istemiyoruz bu alan dışıymış hem çocuklar diğer sınıflara göre çok geride berbat bir sistemi var demiş. tabi benim bunların hiç birinden haberim yok. leyla leyla geziyorum. bir gün müdür bey derse geldi. 'sınıfları geziyorum hocam biraz oturabilir miyim?' dedi. ben rutin bir durum sanıyorum tabi. biraz dinledi sonra 'hocam biraz çocuklara sorular sorabilir miyim?' dedi. tabi ki dedim. 'peki siz geldiğinizde hangi harfteydi bu çocuklar?' dedi. (o zaman elat yöntemiyle ve el yazısıyla ilerliyorduk. evet evet o kayıp yıllar. ben de zaten bu yüzden bayağı zorlandım.) a hocam dedim. yaklaşık 10 harf işlemiştik. 4 1. sınıf vardı ve biz müfredata göre ilerideydik. çünkü ben sınıflardan birinin öğretmeniyle koordineli gidiyor ondan destek alıyordum.
neyse efem müdür bey sorular sordu çocuklara. sonra teşekkür etti ve gitti. bu arada gitmeden çocuklara yarın öğlen hepinizin velisini okula çağırıyorum toplantı var dedi. ben tabi şaşırdım. yahu 10 sene önce işte ben daha 24 yaşlarındayım. hiç bir şey bilmiyorum bu işleyişlerle ilgili.
toplantı saatleri bir iki veli geldi yanıma 'hocam siz onların kusuruna bakmayın. biz sizden çok memnunuz, siz üzülmeyin' minvalinde cümleler kurdular. içimden diyorum yahu bunlar ne diyor. toplantı bitti aynı veliler koşa koşa yanıma geldi. 'hocam valla müdür bey haklarından geldi. sizin dersinize girmiş çocuklara sorular sormuş hepsi gayet iyiymiş. müdür bey o velileri bir azarladı görmeniz lazım' . ben tabi o an aydınlandım. sonra parçalar birleşti. bir iki veli vardı sürekli gelip bana verdiğim ödevlere ilgili olsun derste işlediğim konularla ilgili olsun hesap sorar vari konuşmaya çalışıyorlardı. ilk zamanlar anlamaya çalıştım baktım hadsizlik yapıyorlar tersledim. her dakika okuldalar görmeniz lazım. yahu 1. sınıf bu neden bu çocuklara bu baskıyı uyguluyorsunuz. tenefüslerde oturup çocuklarla ders yapıyorlardı. ben tenefüslerde çıkmıyor ve öğrenim zorluğu olan 3, 4 çocuğa ders veriyordum. şaşkınlıkla izliyordum onları. bir gün hatta hademe abimiz gidip müdüre hocam banu hanımın kapısında veliler kapıyı dinliyor demiş. sonra işte olaylar patladı ve azar toplantısına kadar gitti iş.
müdür bey beni karşısına alıp tüm detayları anlattı ve bana 'bakın banu hanım ben okulumda kaos istemem. sizi milli eğitim gönderdi evet ama eğer ben sizi yetersiz görsem buna devam etmezdim. bu okulda ben ne öğretmenler gördüm. kadrolu sınıf öğretmenleri bizzat çocuklara gerekli özeni göstermezken, harfleri yanlış öğretirken siz okuldaki en iyi öğretmenlerden oldunuz' dedi. ben tabi hem gurur duydum hem üzüldüm. o sene sistem değişmişti ve tüm öğretmenler bocalıyordu. ben temiz bir zihinle gelmiştim evet sistem zordu ama ben sıfırdım. aldığım destek ve eğitimlerle diğer öğretmenleri yakalamıştım bunu zaten kendimde biliyordum. sonraki günler bir iki öğretmen teneffüste gelip beni öğretmenler odasına çağırdı. bana tavsiyelerde bulundu ve özellikle destek aldığım 20 yıllık sınıf öğretmeni bir daha tenefüslerde burada ol lütfen dedi. kendinden veriyorsun ama görüyorsun kimseye yaranamıyorsun. amacım yaranmak değildi aslında türkçe konuşmayı bile doğru düzgün bilmeyen o çocuklara okumayı öğretmekti.
bazı okullarda ücretli öğretmenler pek sevilmezmiş, her iş onlara yıkılırmış ve dışlanırlarmış bizim okulda hiç öyle olmadı. öğretmenler bizleri adeta bağırlarına basıyordu. zaten bir çoğunun yaşı vardı. bizlere kızları gibi davranıyorlardı. müdür bey zaten çok mükemmel bir adamdı. o sene öyle bitti. sonra müdür bey beni özel eğitim sınıfına geçirdi. size burası daha uygun hocam çünkü siz çocuklarla bütünleşiyorsunuz dedi. ne demekse o hahah. böyle böyle geçti seneler.
muhasebe sorumlusu, insan kaynakları personeli, satış sorumlusu, yav bir iki kere ev temizliğine, seraya ve bahçeler meyve toplamaya gittim. beden işi pek bana göre değilmiş bunu anladım. bir çok işte çalıştım belki şuan aklıma bile gelmiyor. sonra bir gün yazarlık yapmaya başladım. itiraf ediyorum bir dönem tarot, kahve ve çeşitli fallar baktım. benim için amaç hep paraydı bunları yaparken. çünkü ailesinden bağımsız yaşayan bir insandım bir şekilde o para o eve girmeliydi ve benim iş beğenmeme lüksüm yoktu.
neyse efem velhasıl kelam bu ara yeni bir arzum var. sokak çocuklarına bakmak. yani bir veteriner yanına kapak atmaya çalışıyorum hahah. tabi 2 yıllık bölümünü yazdık. okuyacağız ve devamında ne olacak göreceğiz.
canınız ne istiyorsa onu yapın. evet bir zamanlar benimde maddi sıkıntılarım vardı ve ev temizliğine kadar gittim ama şartlarınız o kadar zor değilse neden olmasın. neden istediğiniz bir mesleğe geçmeyesiniz. evet belki 20 yaşlarında bir gence göre daha zor adapte olabilir ve öğrenebilirsiniz ama ben eminim ki istendiğinde yapılmayacak şey yok. hadi bakalım pamuk hayallerimizi saçalım şuralara 3, 5 yıl sonra nerelerdeyiz görelim. bir başarı hikayesi mi yoksa bir bozgun mu? hahah hiç sanmam ben bizlere güveniyorum. sizde kendinize güvenin.
sevgiler...
devamını gör...
dünya çay günü
amin ecmain.
ınternational olanından hemde.
15 aralık tarihi dünya çay günü olarak kutlanıyor. ilk kez 15 aralık 2005 tarihinde hindistan’ın delhi şehrinde kutlanmaya başlandı. daha sonra diğer ülkelerde de kutlanmaya başlayan uluslararası çay günü çeşitli etkinliklerle ve çay içilerek kutlanıyor.
ınternational olanından hemde.
15 aralık tarihi dünya çay günü olarak kutlanıyor. ilk kez 15 aralık 2005 tarihinde hindistan’ın delhi şehrinde kutlanmaya başlandı. daha sonra diğer ülkelerde de kutlanmaya başlayan uluslararası çay günü çeşitli etkinliklerle ve çay içilerek kutlanıyor.
devamını gör...
neden kaybederiz sorunsalı
herkes neden kaybedildigi hakkinda methiyeler duzmus,yalniz benim olayim onlardan hic biri degil... salakligimdan kaybettim hep, baska bir aciklamasi yok.
devamını gör...
insanı en sakin anında bile sinir eden şeyler
ağız şapırtısı
devamını gör...
gezegen alırken dikkat edilmesi gereken hususlar
iskanı alınmış mı diye araştırılmalı. sonra sorun olabilir.
devamını gör...
geceye az bilinen bir şarkı bırak
devamını gör...
pınar gültekin'i öldüren caninin iğrenç açıklaması
annesinin mesleki kariyeri nedeniyle çok sayıda babası olan birinin akıllara zarar açıklaması. allah gani gani belasını versin.
devamını gör...
kesinlikle pazardan alınması gereken kıyafet
eşofman takımı. pahalı markaların eşofmanları neden hep sentetik malzemeden üretilir arkadaş, anlayamadım gitti. pamuktan üretilmiş eşofman giymek istiyorum ben.
devamını gör...
doğru kitabı seçmek için tavsiyeler
öncelikle kendini bilmen gerekir dedigim başlık. kendini bilmeyen insanların doğru kitaba ulaşması zor oluyor. önce bir zevkler anlaşılmalı. geçmiş kitaplara bir bakılmalı ne tür kitaplar onlar diye. sonra kitap önerileri incelenmeli,yazar araştırılmalı.. bir de zaten kitap kitabı açar. gerçek bir okuyucu için bu seçim kolaydır. doğru kitap diyen kişi de mevsimsel okuyucudur. bestseller önerip geçiştirilmeli.*
devamını gör...
kitap kazanmak için kendini kasmayan yazar
o 800 tanımı kalitesiz entry girerek doldurmak istemediğim için kasmıyorum.
devamını gör...