nasa’nın mars’a gönderdiği perseverance keşif aracı ile gezegene gönderilen moxıe adlı cihaz ile mars atmosferinde yüzde 95 oranında bulunan karbondioksit moleküllerinden oksijen atomlarını ayırmak için yüksek ısıdan faydalanılan elektroliz yöntemi ile saf oksijen üretmeyi başardı. üretilen miktarın bir astronotun uzayda 10 dakika geçirebilmesi için yeterli olduğu belirtilirken, söz konusu başarı farklı bir gezegende insan kullanımı için doğal kaynak elde edilen ilk girişim oldu.
link
biz hala kereviz tartışalım. *
devamını gör...

2010 tarihinde gösterime girmiş 130 dakikalık bir micheal meore filmi, daha doğrusu belgeseli.

--- spoilerımsı birşeyler---

belgesel ilk olarak roma imparatorluğunun ihtişamı, ömrü ve çöküşü üzerine kısa bir özet ile başlıyor. ardından ekranda şöyle bir soru beliriyor: ''sonraki medeniyetler bizi nasıl anacak?''

film direkt bir kapitalizm eleştirisi ile giriş yapıyor konuya. kamu kuruluşlarının nasıl özel şirketlerce parsellendiği, sigorta şirketlerinin asıl varlık sebepleri, morgıç (evet morgıç) denen hedenin insanların başına neler açtığını, artık orta sınıf diye bir sınıfın kalmadığını, dünya toplumlarının giderek yalnızca zengin ve fakir sınıfı olmak üzere ikiye ayrılışını, wall street şeytanlarını, artık devletlerin bankaların üzerinde değil bankaların devletler üzerindeki mutlak hakimiyetini, devasa paraların legal mafya olan şirketler arasında nasıl akışının sağlandığı, toplumun nasıl oyuna getirildiği, insanların evlerinden zorla nasıl atıldığını, ronald reagan'ın başkan olmasının ardından yatan sebepleri, citibank'ı, toplumun iradesi ile reddedilen önergenin kongre üyeleri ile yapılan gizli kapaklı bireysel anlaşmalar sonrası nasıl kabul edildiğini, bunun sonucunda devlet hazinesinden wall street'e aktarılan 700 milyon doların bugün nerede olduğuna dair kimsenin bir fikri olmadığını, ultra zengin o 12 ailenin aslında bile isteye sömürdükleri ve ezdikleri halkın iradesinden nasıl korktuklarını, işçi sınıfının çok kalabalık olmasından yakınmalarının tek sebebinin demokratik oy sahibi olmaasını (çünkü zengin ile fakirin oyu eşit, bu nasıl olabilir?), ölü köylü dead peasants insurance adında bir uygulama ile şirket çalışanlarına yaptıkları sigorta ile şirketlerin nasıl devasa paralar kazandıklarını (örneğin genç kadın bir çalışanın ölümünden bankanın kazandığı para 81 milyar dolar -şaka gibi ama evet-), george bush ile wall street'in birbirlerini nasıl beslediğini, amerikan toplumunun obama seçimi kazandığı anda döktüğü mutluluk gözyaşlarını ve daha unuttuğum pek çok detay/kemik noktayı günümüz gerçek örnekleriyle bire bir anlatan bir yapım.

elbette tüm bunlar capitalism'in father'ı abd'de gerçekleşen olaylar. tüm dünyanın öz yansıması.
devamını gör...

ne selamı ne konuşması? ben olsam kendimi uyandırmaya kiyamaz, gider üstümü örter ve kafama minik bir öpücük kondurup ayak ucuma basa basa odadan ses yapmadan çıkardım.
devamını gör...


ben de bu şarkısına hayranım.
devamını gör...

sonsuzluğa doğuştur.
devamını gör...

okumayı, düşünmeyi bir tarafa bırakıp; bakmayı, izlemeyi tercih etmesidir.
devamını gör...

bence bu özellik, diğer yazarları irite etmek amacıyla değil de, açtığı bilgi başlıkları hiç etkileşim almamış yazarların iade-i itibarıdır.
yazar örneğin 40 tane bilgi içerikli başlık açmıs ama ilgi görmemiş, ortada bir emek var muhakkak.
ama öte yandan bir başka yazar, bkz verip 50 etkileşim almış.
şimdi bu kimseyi ilgilendirmez diyebilirsiniz, elbette ilgilendirmez ama bilgi başlığı açan yazarların şevki kırılıyor, yazma hevesleri kalmıyor.
kısacası bu özellik bu yazarlar için bir jesttir ve güzel yapılmıştır.
eşitlik ilkesi çerçevesinde yapılan bu uygulama bana göre doğrudur, güzeldir.
saygılarımla...
devamını gör...

devamını gör...

kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
devamını gör...

türkçeye "vatikan" ismiyle çevrilmiş, pegasus bünyesinden çıkmış olan jose rodrigues dos santos romanı.

bu kitabın diğer dos santos romanlarından ayrı olan birkaç kısmı var, onlardan bir tanesi bu romanın diğer romanlarından oldukça bayıcı bir ilerleyişe sahip olması ve anlattığı şeylerin kirliliğinin yüzümüze kış aylarında banyoda yüzümüze vurduğumuz soğuk su kadar sert bir şekilde çarpması.

spoiler vermeden romanın içeriğinden bahsedecek ve eleştirecek olur isek...
romanın başlangıcı tamamen gündeme oynama çabası gibi hissettiren ve yazıldığı dönemdeki en popüler terör örgütü olan işid'in vatikan'a sızması ve papa'yı kaçırması ile başlar. işid, bir video yayınlar ve bu videoda gece yarısı papa'nın öldürüleceğini söyler.

olaylar çok farklı yönde ilerler, insanlar sokaklara dökülür ve tam bu olaylar olur iken, vatikan'ın içerisinde araştırmalar yapan roman karakterimiz tomas noronha'nın, hristiyanlık tarihini tümden sarsacak bir şey keşfetmesi ile alevlenir ama başını alıp gitmez, adeta tam o kısımda tıkanır ve geri kalan kısım, sevgili jose rodrigues dos santos'un araştırma metinlerinin önümüze bırakılması ile sekteye uğrar.

geri kalan kısım ise rahatsız edici gerçeklerin ifşa edilmesi gibidir sanki, vatikan'ın sigara politikasından tutun, yıllardır kayıp olan emanuela orlandi vakası *ki bundan da kısaca bahsedecek olur isek, emanuela ablamız vatikan'da kıdemli bir görevlinin kızıdır ve kaçırılmıştır, bulunamaz, tüm dünya vatikan içerisindeki güç kavgasından şüphelenir ve hatta olaya fantastik bir boyut katarak bu kızın karanlık ayinlerde kullanıldığı gibi komplo teorileri öne sürerler, korkmayın spoiler falan yemediniz bu arada hiçbir şekilde* ve hatta papa'ya suikast girişiminde bulunmuş ağca'nın bağlantıları ile korkunç derecede uzun bir araştırma kısmı bizi bekler, anlatır anlatır durur, sedat peker gibi ifşa eder tüm yolsuzlukları ve bir anda roman aklına gelir, hikayeyi tamamlamak adına saçmalar da durur...
devamını gör...

az önce twitter’da gördüğüm twite göre ekşi sözlük 22 yaşına girmiş.
iyisiyle kötüsüyle buralara kadar gelmiş ekşi sözlüğün 22. yılını kutluyorum. ama kafa sözlük saflarında durmayı herkese tavsiye ediyorum.
devamını gör...

üniversite de tanıdığın kişiler dostun olmuyor. herkes çıkarı için seninle arkadaşlık ediyor. tercih yapmadan önce seçeceğiniz okulu bir gidin görün, aksi halde kampus hayatı olmayınca ya da beklentinizin altında olunca ben bunun için mi çabaladım diyorsunuz. konuları son güne bırakmayın, vize ve finale her daim hazırlık olun.
devamını gör...

seni dert etmeler.
çoban yıldızı.
devamını gör...

bir müslüman'ın mal ve canından endişe etmesi durumunda tehdit eden kişilerin isteklerine göre söz ve davranışta bulunmasıdır.
bunu yaparken kalbinden tasdik etmemesi gerekir.
örnek olarak (bkz: ammar bin yasir)'in yapılan işkencelere daha fazla dayanamayıp dinin dili ile inkar etmesidir.
allah rasulu kendisine "bunu söylerken kalbin nasıldı" diye sorduğunda "imanla doluydu" cevabını alınca. peygamberimiz "tekrar başına gelirse tekrar yapabilirsin" demiştir.

burada dikkat edilmesi gereken bazı şeyler vardır.
1. tehlike durumunda takiye caizdir, yani vacip değildir. yapılmaması takva olur. bir tek şii'lerde vaciptir
2. başkasının can/mal güvenliğini/dokunulmazlığını tehlikeye atmak pahasına takiye yapamazsın
3. şahıslar takiye yapabilir, hareketler ya da liderler takiye yapamaz.
mesela bir cemaat ya da bir siyasi parti takiye yapamaz. yaparsa sonu malum parti gibi olur.
ya da bir hareketin lideri de takiye yapamaz. örneğin parti pırtıcıların iftira attığı hz. yusuf yapmamıştır. tarihte kabul görmüş hiçbir
hareket, müçtehid, imam, lider takiye yapmamıştır.
yani biz aslında milliyetçi, türkçü kürtçü ya da biz aslında insani bir hareketiz dedikten sonra, ce-eeee biz aslında islami bir hareketiz dememiştir. demeye yeltenenler de rezil rüsvay olup dinin karşısındaki engellerden olmuşlardır.
devamını gör...

fransa'da gazetenin yayginlastigi 19. yuzyilin ikinci yarisinda iki farkli gazetecilik anlayisi ortaya cikmisti: bir entelektuel gazete, bir de bilgilendirici gazete. bilgilendirici gazete, bilgileri olabildigince objektif, kendi yorumunu eklemeden, sadece halki bilgilendirmek icin vardir. entelektuel gazetenin ne kadar objektif oldugu tartisilir. cunku entelektuel gazetenin kendi bir ideolojisi vardir. bu tip gazetede yazanlar, makale yazar gibi haber yazar. kendi makalelerinde haberi kendi bakis acilarina gore yorumlarlar. bu gazete sadece bilgi vermek icin degil, ayni zamanda gazeteci kendi fikrini paylasabilsin diye vardir.

peki bugun ki gazeteler nedir? cogunlugu entelektuel midir, yoksa bilgilendirici mi? bugunku gazeteler tuvalet kagididir. dunyanin neresine giderseniz gidin. gunumuzde gazeteler, entelektuel icerikten yoksunlar. gazetecinin bir fikri, bir argumani yok. ama bu gazeteler objektif de degil. hatta ve hatta, bu gazeteler, eskiden entelektuel gazete denen gazete kadar bile objektif degil. cunku gunumuzde gazetelerin bir ideolojisi yok ama onun yerine tuttuklari bir parti var. gazete gercegi kendi tuttugu partinin lehine degistiriyor. bu gazetecilik degil, partizanliktir, yalanciliktir.
devamını gör...

buradan görülebilecek oluşumlardır.

insanın midesine ağrılar giriyor.
düşünebiliyor musun şu çağda bu insanlarla yaşıyorsun.
bu insanlara en ufak bir şey söylesen seni kınarlar.
sen bu insanları küçümseyemezsin diye seninle kavga bile ederler.
işin kötü tarafı bu insanların oy kullanma hakkı bile var.
devamını gör...

cehennem gibi sıcak, ıslak, sık ve nemli ormanda bocalayan abd askerinin, orda doğup büyümüş milislere karşı kesin bir galibiyet sağlayamadığı bir savaş olarak kayıtlara geçmiştir.

o kadar ağır ve ıslak bir arazide full gear giden abd askerinin karşısında, elinde sadece ak-47, yedek 2-3 sarjör ve su matarası olan, ağaç tepesinde ya da bataklık içinde saatlerce, günlerce bekleyen, kumaş kıyafetli bir düşmanın olmasının farkını anlatmama gerek yok zaten.

abd her savaşın 2. dünya savaşı gibi "cephe savaşı" olmadığını vietnam'da acı bir şekilde anlamıştır.

adamlar ormanla bütünleşmişler. her taraf tuzak dolu. bir adım atıyorsun, kazıklarla dolu çukura düşüyorsun, bir anda 20 kişi korkunç bir şekilde ölüyor. bir noktaya basıyorsun, kafana 200 kiloluk kaya düşüyor. yürürken bir ipe takılıyorsun, el bombası patlıyor. ve bunlar her yerde.

sen ormanda 1 saatte 50 metre ilerleyemezken adamlar zaten ormanı sarmışlar, ağaç tepelerinde ilerliyorlar. sen onları ararken onlar zaten 10 dakikadır seni izliyorlar.

bir anda nereden geldiğini bilmediğin bir sniper mermisi kafanı parçalıyor.

sana sağdan ateş ediyorlar, sola doğru ateş ederek geri çekileyim diyorsun, istedikleri pusunun tam ortasına düşüyorsun.

psikoloji bitmiş. ordunun yarısı uyuşturucu bağımlısı olmuş. hatta ordu içinde eroin satılmaya başlanmış.

teknolojin hiçbir işe yaramıyor. orman, bataklık gibi yerlerde vur-kaç savaşı yapan düşmana yukarıdan napalm atıyorsun, 20 kişi öldürüyorsun. adamlar senin birliğine gece baskını yapıyor, 100 kişi öldürüyor, kafalarını kesip tüfeklerinin üzerindeki süngülere takıyor ve destek gelmeden kaçıp ormana karışıyor.

yakaladıkları esirlere canavar gibi davranıyorlar.

bu nedenle abd vietnam savaşını kazanamamıştır.

"kazandık yeaaa, koyduk işte" diyerek ülkeden çıkmış, ancak savaş, vietkong lehine bir beraberlik ile sonuçlanmıştır.
devamını gör...

van gogh

rengi daha iyi tutturabilecek olan bir fotoğrafçı arkadaş var ise, doğal halini atabilirim. elimden bu kadar geldi.

renk soluk görünebilir, üzerine tıklayınca düzeliyor.

kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
devamını gör...

aklıma; "camı açılmayan plazada çalışıyorsun sen, gezen tavuğu g..... soksan sağlıklı yaşayamazsın." şeklindeki bir tweet'i getiren başlıktır.
devamını gör...

yaşanamamışlıkların keşkeleri, çıkarsız ve saf sevgiler bir de gerçek dostluklar der, anketimide doldururum.
devamını gör...

normal sözlük'ü kullanarak 3. parti dahil tarayıcı çerezlerinin kullanımına izin vermektesiniz. Daha detaylı bilgi için çerez ve gizlilik politikamıza bakabilirsiniz.

online yazar listesini görmek için lütfen giriş yapın.
zaman tüneli köftehor rehberi portakal normal radyo kütüphane kulüpler renk modu online yazarlar puan tablosu yönetim kadrosu istatistikler iletişim