yazar: ayfer tunç
yayım yılı: 2005
emekli avukat ekmel bey'in evini kiraya çıkarırken tanıştığı suzan ve bu iki kişinin günlükleri okuyucuya aktarılmaktadır. kitabın sol tarafı bir karakterin, sağ tarafı ise diğer karakterin günlüğünü okuyucuya sunmaktadır.
yayım yılı: 2005
emekli avukat ekmel bey'in evini kiraya çıkarırken tanıştığı suzan ve bu iki kişinin günlükleri okuyucuya aktarılmaktadır. kitabın sol tarafı bir karakterin, sağ tarafı ise diğer karakterin günlüğünü okuyucuya sunmaktadır.
öne çıkanlar | diğer yorumlar
başlık "patateslitost" tarafından 31.01.2021 02:36 tarihinde açılmıştır.
1.
iki kişinin günlükleri şeklinde yazılmış ayfer tunç kitabı. sağ sayfalar bir günlük, sol sayfalar diğer diğer kişinin günlüğü. iki farklı bakış açısıyla aynı olayları eş zamanlı okuyabilmemiz açısından değerli bir kitap.
devamını gör...
2.
ayfer tunç'un yeni bir tarz denediği, 2 farklı kişinin günlüklerinden oluşan romanı. acaba şimdi bu anlatılanlardan hangisi doğru diye düşüne düşüne bir hal kaldım okurken. öyle ki aynı olayı derya günlüğüne yazarken başka, ekmel yazarken başka. ayfer tunç böyle ayrıntıları seviyor biliyorum, bir de ben çözebilseydim ne iyi olurdu.
devamını gör...
3.
bir ağabey ve kız kardeş. derya'nın ve ekmel'in kaleminden suzan... iki ayrı ağızdan kaleme geçirilen aynı günler, farklı gözler ve satırlar. iki kardeş arasındaki bağ...
ilk başta nasıl okunulacagini bilmeden kafa karıştırabilir belki kitap. tercihen önce bir sonra diğer taraf da okunabilir. lakin benim şöyle bir deneyimim oldu kitaba dair. bir arkadaşımla birlikte birbirimize sesli olarak, birimiz derya'yı digerimiz ekmel'i okuyarak bitirmiştik kitabı. ikinci kez okursam bir gün, belki bu kez ikisinin anlatımını da ayrı ayrı okurum bilemiyorum.
okuyacak olanlara tavsiye, kitap dengi bir arkadasinizla birlikte benim anlattığım yöntemle okumak ayrı bir renk katabilir okumanıza.*
ilk başta nasıl okunulacagini bilmeden kafa karıştırabilir belki kitap. tercihen önce bir sonra diğer taraf da okunabilir. lakin benim şöyle bir deneyimim oldu kitaba dair. bir arkadaşımla birlikte birbirimize sesli olarak, birimiz derya'yı digerimiz ekmel'i okuyarak bitirmiştik kitabı. ikinci kez okursam bir gün, belki bu kez ikisinin anlatımını da ayrı ayrı okurum bilemiyorum.
okuyacak olanlara tavsiye, kitap dengi bir arkadasinizla birlikte benim anlattığım yöntemle okumak ayrı bir renk katabilir okumanıza.*
devamını gör...
4.
ayfer tunç'un suzan defter romanında bir kadınla bir erkeğin günlüklerini okuyoruz. ailelerinden, ailelerinde hissettikleri yalnızlıklarından bahsediyor adamla kadın. zamana yayıldıkça, kendi içindeki imkansızlıklarla oluşan bir aşkın insanlarda nasıl izler bıraktığını, bir kadının çok sevdiği adamı her durumda sevebildiğini, beklediğini, bir adamın çok sevse de devam eden hayat şartlarında önüne bakabildiğini, bir kız kardeşin abisine olan büyük bağlılığını, yıllar aralarına insanları, kıskançlıkları, inatları soksa da o bağlılığın hala devam edebildiğini anlatıyor kitap.
"ağladığını hissettirmemek çok zordur," dedi, "gözlerinden yaş akar, burnunu çekmemek için ağzından soluk alırsın. verdiğin sıcak soluk yüzünü sızlatırken, aldığın soğuk soluk boğazından geçer, kalbine iner. omuzlarının titrediği hissedilmesin diye kaskatı kesilirsin. ağladığını duyurmamak çok yorar insanı."
"ağladığını hissettirmemek çok zordur," dedi, "gözlerinden yaş akar, burnunu çekmemek için ağzından soluk alırsın. verdiğin sıcak soluk yüzünü sızlatırken, aldığın soğuk soluk boğazından geçer, kalbine iner. omuzlarının titrediği hissedilmesin diye kaskatı kesilirsin. ağladığını duyurmamak çok yorar insanı."
devamını gör...
5.
sol tarafta bir erkeğin sağ tarafta bir kadının günlüğünün aktığı kitap. iki günlüğü de beraber okuyanlar varmış ben önce ekmel'in günlüğünden başladım. böylesi daha doğruymuş suzan'ın ve derya'nın hikayesini okuyunca anladım. ekmel'in günlüğünü okuduktan sonra "ee bir de bunları suzan'ın ağzından dinleyeceksek bitmez bu kitap" dediysem de ayfer tunç bir sürpriz yapmış ve günlüğü derya'ya yazdırmış.
okurken çok keyif aldım. kitapta suzan'ın yazdığı mektuplardan bahsediyordu. keşke o mektupları da okuyacağımız yalnızca suzan'ın aşkının anlatıldığı bir kitap olsa.
okurken çok keyif aldım. kitapta suzan'ın yazdığı mektuplardan bahsediyordu. keşke o mektupları da okuyacağımız yalnızca suzan'ın aşkının anlatıldığı bir kitap olsa.
devamını gör...
6.
ben de ikisini aynı anda okuyanlardanım. açıkçası öyle okumaktan da keyif aldım, çünkü şu an hatırlayamadığım bazı olayları iki kişi de farklı anlatıyordu. mesela ekmel bey davet etmedim ama kendisi geldi diyordu, derya "çok ısrar ettiği için gittim" diyordu. böyle tek bir gerçek olmayan, anlatıcının gözüne göre değişen gerçeklikleri okumayı seviyorum, zaten ayfer tunç'u apayrı seviyorum.
kesinlikle öneririm. başından kalkamadan bitirmiştim.
kesinlikle öneririm. başından kalkamadan bitirmiştim.
devamını gör...
7.
can yayınlarından çıkan, 127 sayfalık bir öykü okuyoruz. öykü diyorum çünkü suzan defter ayfer tunç’un taş kağıt makas isimli kitabındaki bir öykünün genişletilmiş haliymiş. miş diyorum çünkü kitabı okumadan önce bunu bilmiyordum. aslında benim ayfer tunçla ilk tanışma kitabım. kendisinin adını çok değer verdiğim birinden duymuştum. yazım tarzı farklı muhakkak okumalısın demişti ama hep ertelemiştim. kulübümüz sağ olsun sonunda tanışabildim.
kitabın konusuna gelirsek eğer biz burda iki farklı insanın hayat hikayesine tanık oluyoruz aslında. bir kadın ve bir erkeğin. yazdıkları günlüklerle.. kitabın tüm sol sayfalarında erkeğin günlüğü tüm sağ sayfalarda ise kadınınkiler vardı. ben önce kadın sonra erkek olmak üzere günlükleri tarih tarih okudum ve böylece bana daha anlamlı geldi. kadın yani derya. babasını neredeyse hiç görmemiş, abisine aşırı derece düşkün bir kız. abisi, büyük aşkı suzan ve derya. hayatlarının bir döneminde hep beraber vakit geçirmişler. ama derya kıskanç bir o kadar da suzan’ı seviyor. erkek yani ekmel bey. annesinden kalan evde yaşayan yenice mesleği bırakmış bir avukat. iki abisi, annesine çok aşık ve ondan göreceği bir tutam sevgi için çırpınan babası ve asla o sevgiyi göstermeyen annesi.
hikaye ekmel beyin oturduğu evi satılığa çıkarması ve deryanın da eve talip olmasıyla başlıyor. derya kendini suzan olarak tanıtıyor, ekmel beyse aslında evi satmak değil kendine konuşacak bir arkadaş arıyor. başlıyorlar anlatmaya. derya suzanın hikayesini anlatıyor , aralarında bir dostluk kuruluyor ve hikayeler bitince dostluk da son buluyor.
ayfer tunç bize bu iki yaşamı öyle güzel anlatmış ki. sıkmadan, boğmadan, yormadan… iki kişi ağzından suzan, abi kardeş arasındaki o güçlü bağ, sevgi ve bunun kıymeti.. çocukken yaşanan her şeyin hayatı nasıl da yönlendirdiği. öyle güzel bir hikaye okuyoruz ki. okurken içimi kaplayan o güzel duyguyu tarif edemem. her hikayede biraz kendimi buldum. kimileri bana tanışmak için yanlış kitaptı dese de ben geç kalmış olsam da kendisiyle iyi ki tanışmışım.
kitabın konusuna gelirsek eğer biz burda iki farklı insanın hayat hikayesine tanık oluyoruz aslında. bir kadın ve bir erkeğin. yazdıkları günlüklerle.. kitabın tüm sol sayfalarında erkeğin günlüğü tüm sağ sayfalarda ise kadınınkiler vardı. ben önce kadın sonra erkek olmak üzere günlükleri tarih tarih okudum ve böylece bana daha anlamlı geldi. kadın yani derya. babasını neredeyse hiç görmemiş, abisine aşırı derece düşkün bir kız. abisi, büyük aşkı suzan ve derya. hayatlarının bir döneminde hep beraber vakit geçirmişler. ama derya kıskanç bir o kadar da suzan’ı seviyor. erkek yani ekmel bey. annesinden kalan evde yaşayan yenice mesleği bırakmış bir avukat. iki abisi, annesine çok aşık ve ondan göreceği bir tutam sevgi için çırpınan babası ve asla o sevgiyi göstermeyen annesi.
hikaye ekmel beyin oturduğu evi satılığa çıkarması ve deryanın da eve talip olmasıyla başlıyor. derya kendini suzan olarak tanıtıyor, ekmel beyse aslında evi satmak değil kendine konuşacak bir arkadaş arıyor. başlıyorlar anlatmaya. derya suzanın hikayesini anlatıyor , aralarında bir dostluk kuruluyor ve hikayeler bitince dostluk da son buluyor.
ayfer tunç bize bu iki yaşamı öyle güzel anlatmış ki. sıkmadan, boğmadan, yormadan… iki kişi ağzından suzan, abi kardeş arasındaki o güçlü bağ, sevgi ve bunun kıymeti.. çocukken yaşanan her şeyin hayatı nasıl da yönlendirdiği. öyle güzel bir hikaye okuyoruz ki. okurken içimi kaplayan o güzel duyguyu tarif edemem. her hikayede biraz kendimi buldum. kimileri bana tanışmak için yanlış kitaptı dese de ben geç kalmış olsam da kendisiyle iyi ki tanışmışım.
devamını gör...
8.
iki kişinin birbirinden habersiz, eş zamanlı tuttuğu günlüklerden oluşan ve ayfer tunç tarafından yazılan kısa bir aşk hikayesidir. ayfer tunç çok nahif bir dille ve güzel bir kurguyla tek solukta okuyabileceğimiz bir hikaye yazmış. okuduğunu anlamak için özel bir çaba sarf ettiren kitaplardandır. kitabın sağ kısımları ekmel bey'in, sol kısımları ise derya'nın günlüğünden oluşuyor. ben önce ekmel bey'in günlüğünü okudum, sonra derya'nın. tabii ekmel bey günlüğünde kendini e. olarak tanıtıyor. daha sonra, derya'nın günlüğüne geçtiğimizde, isminin ekmel olduğunu öğreniyoruz. aynı şekilde derya da ekmel bey ile tanıştıklarında kendini suzan olarak tanıtıyor, ekmel bey böyle biliyor. yine doğruyu derya'nın günlüğüne geçerken öğreniyoruz.
ekmel bey'e bakacak olursak; 6 ay önce avukatlık bürosunu kapatan ve uzun bir süre önce eşinden ayrılan kendi halinde bir avukat. son zamanlarda iyice içine kapanık durumda. dış dünya ile bağlantısını tamamen kesmek ister. evini satılığa çıkarır ve ilan verir. aslında amacı evi satmak değil, ev ilanı için arayan kişilerden kendine bir konuşma-sohbet arkadaşı bulmak ister. ilan için birçok kişi arar ve sadece kadınlarla konuşur, görüşme için tarih verir. ama hiçbiri hayalinde kurduğu gibi ideal bir arkadaş adayı değildi ekmel bey için. aradığı aşık olacağı bir kadın değildi, tek amacı arkadaş olmaktı. ve birkaç gün sonra o geldi: suzan hanım. tabii kendisinin aslında derya olduğunu ilerleyen sayfalarda öğreniyoruz.
derya'ya geçtiğimizde ise ekmel bey'in aksine duygularını daha dolu yaşayan ve bunu günlüğüne de yansıtan biri. hayatta tek sevdiği kişi abisi, bunu birçok yerde büyük bir sevgiyle belirtiyor. kendisinin de abisinin gözünde öyle olmasını ister. bir bakımdan ilgi manyağı biri. abisi ile sevdiği kız olan suzan arasında gelip gidermiş sürekli. suzan'ı da severdi, çünkü en az kendisi kadar abisini seven tek kişi suzan'dı. tabii bu gençlik yılları geride kaldı. evlenmiş, boşanmış ve kendisi de yalnız yaşamaktan epey sıkılmış biri. tek başına evindeyken ekmel bey'in ilanını görür ve öylesine arayıp eve bakmak istediğini söyler, evi almak gibi bir niyeti yok. ekmel bey'in evine gider ve kendini suzan olarak tanıtır. ki bence en büyük hatayı burada yaptı. kendisini derya olarak tanıtması daha iyi olurdu bence. ama ayfer tunç kurguyu böyle kurarak daha gizemli kılmış hikayeyi.
ekmel bey ve derya ilk görüşmede çok iyi anlaşır. ve ev konusu kapanıp tamamen başka konulardan bahsederler. ekmel bey'e göre aklındaki o ideal arkadaş kesinlikle suzan hanımdı. derya'nın deyimiyle ise "arz ile talep" birbirlerini bulmuşlardı. derya'nın günlüğüne yazdığına göre ekmel bey ilk görüşmelerinden sonra tekrar gelmesi için ona arkadaşlık teklifi eder ve karşılığında para vereceğini belirtir. ekmel bey ise asla böyle bir şeyden bahsetmiyor. aynı şekilde ekmel bey'in yazdığına göre evin arka bahçesindeki manolya ağacını evdekiler dahi fark etmezken derya fark eder, onunla ilgili sorular sorar. derya ise ekmel bey'in kendiliğinden ona anlattığını söyler. ve bunun gibi daha birçok konuda farklı anlatımlar var. insan kime inanacağını bilemiyor doğrusu.
derya kendi ile de verdiği iç savaşın sonunda ekmel bey'in evine gider ve güzel bir dostluk kurarlar. tabii bu süreçte sık sık abisi ile büyük aşkı suzan'dan bahseder. kendini suzan olarak tanıttığı için kendi aşk hikâyesini anlatır gibi yapar. ve anlattığı hikayedeki üçüncü kişi kendisi, yani derya, oluyordu. her ikisi için de günlüğün büyük çoğunluğunu derya'nın aşk hikayesini anlattığı "suzan" oluşturuyor.
ne kadar ziyan olmuş bir aşk hikayesi gibi olsa da harika bir abi-kardeş bağı, aşk için mücadele, kadın dayanışması, aile içi ilişkiler.. gibi daha birçok konuya yer veren harika bir eser.
ekmel bey'e bakacak olursak; 6 ay önce avukatlık bürosunu kapatan ve uzun bir süre önce eşinden ayrılan kendi halinde bir avukat. son zamanlarda iyice içine kapanık durumda. dış dünya ile bağlantısını tamamen kesmek ister. evini satılığa çıkarır ve ilan verir. aslında amacı evi satmak değil, ev ilanı için arayan kişilerden kendine bir konuşma-sohbet arkadaşı bulmak ister. ilan için birçok kişi arar ve sadece kadınlarla konuşur, görüşme için tarih verir. ama hiçbiri hayalinde kurduğu gibi ideal bir arkadaş adayı değildi ekmel bey için. aradığı aşık olacağı bir kadın değildi, tek amacı arkadaş olmaktı. ve birkaç gün sonra o geldi: suzan hanım. tabii kendisinin aslında derya olduğunu ilerleyen sayfalarda öğreniyoruz.
derya'ya geçtiğimizde ise ekmel bey'in aksine duygularını daha dolu yaşayan ve bunu günlüğüne de yansıtan biri. hayatta tek sevdiği kişi abisi, bunu birçok yerde büyük bir sevgiyle belirtiyor. kendisinin de abisinin gözünde öyle olmasını ister. bir bakımdan ilgi manyağı biri. abisi ile sevdiği kız olan suzan arasında gelip gidermiş sürekli. suzan'ı da severdi, çünkü en az kendisi kadar abisini seven tek kişi suzan'dı. tabii bu gençlik yılları geride kaldı. evlenmiş, boşanmış ve kendisi de yalnız yaşamaktan epey sıkılmış biri. tek başına evindeyken ekmel bey'in ilanını görür ve öylesine arayıp eve bakmak istediğini söyler, evi almak gibi bir niyeti yok. ekmel bey'in evine gider ve kendini suzan olarak tanıtır. ki bence en büyük hatayı burada yaptı. kendisini derya olarak tanıtması daha iyi olurdu bence. ama ayfer tunç kurguyu böyle kurarak daha gizemli kılmış hikayeyi.
ekmel bey ve derya ilk görüşmede çok iyi anlaşır. ve ev konusu kapanıp tamamen başka konulardan bahsederler. ekmel bey'e göre aklındaki o ideal arkadaş kesinlikle suzan hanımdı. derya'nın deyimiyle ise "arz ile talep" birbirlerini bulmuşlardı. derya'nın günlüğüne yazdığına göre ekmel bey ilk görüşmelerinden sonra tekrar gelmesi için ona arkadaşlık teklifi eder ve karşılığında para vereceğini belirtir. ekmel bey ise asla böyle bir şeyden bahsetmiyor. aynı şekilde ekmel bey'in yazdığına göre evin arka bahçesindeki manolya ağacını evdekiler dahi fark etmezken derya fark eder, onunla ilgili sorular sorar. derya ise ekmel bey'in kendiliğinden ona anlattığını söyler. ve bunun gibi daha birçok konuda farklı anlatımlar var. insan kime inanacağını bilemiyor doğrusu.
derya kendi ile de verdiği iç savaşın sonunda ekmel bey'in evine gider ve güzel bir dostluk kurarlar. tabii bu süreçte sık sık abisi ile büyük aşkı suzan'dan bahseder. kendini suzan olarak tanıttığı için kendi aşk hikâyesini anlatır gibi yapar. ve anlattığı hikayedeki üçüncü kişi kendisi, yani derya, oluyordu. her ikisi için de günlüğün büyük çoğunluğunu derya'nın aşk hikayesini anlattığı "suzan" oluşturuyor.
ne kadar ziyan olmuş bir aşk hikayesi gibi olsa da harika bir abi-kardeş bağı, aşk için mücadele, kadın dayanışması, aile içi ilişkiler.. gibi daha birçok konuya yer veren harika bir eser.
devamını gör...
9.
ayfer tunç'un can yayınları'ndan çıkan ve ilk baskısı 2011 senesinde yapılan kitabı. ancak ilk yayınlanma tarihi 2005'miş. hiç üşenmemişler ciltli baskısını da yapmışlar kitabın fecaat bir kapak tasarımı ile.
"ama sonunda kaybeden siz olmuşsunuz."
"kayıp mı? kaç kişi böylesine sevebilmiştir dünyada?"
"ama kucağında bir kucak korla kalan siz olmuşsunuz."
"iyi ya, boş değildi kucağım."
"ama yandınız, kül oldunuz."
"ama vardım, kül bunun kanıtı."
iki insanın, ekmel bey ve derya hanım'ın günceleri şeklinde ilerleyen bu kitaba dair sevdiğim tek şey şu konuşma olabilir. her şeyden önce ekmek elden su gölden yaşayıp da dünyanın en büyük derdi kendinde sanan insanlara tahammülüm kalmadı. bunların gerçeğine de tahammülüm yok, kurgusuna da tahammülüm yok. yav siz evde oturup hiçbir iş yapmadan bile yaşamaya imkanı olan insanlarsınız. anaları sevmemiş, babaları sevmemiş şöyleymiş böyleymiş. bizi çok süper sevdi anamız babamız sanki, bir memnun olun ya. azıcık gerçekçi olun, iki dakika şımarmayın.
neymiş efendim (ekmel bey) kırtasiyeden defter almış da sayfaları bitince ölecekmiş. sayfalarca mızmızlanacağına direkt ölseydin ya ekmel bey. ayrıca evimi satacağım diyip, ses tonuna göre kadınlara randevu verip yok yaşlı diye kapıyı açmamalar, tipini beğenmedi diye evde yokmuş gibi yapmalar. bu konuda söyleyeceğim şey şudur:
sen sanki çok matah bir şeysin. karından boşanmışsın, evinde oturup sayıklayıp duruyor bir de hiç utanmadan insanları kullanıyorsun. sohbetinden hoşlandığın bir kadına da iki güzel kelam etmekten acizsin, utanmadan "benimle arkadaşlık edin ben de size para vereyim" diyorsun. ne bu? sen cool mu oldun şimdi? orijinal bir adam mı oldun? sefilsin ekmel efendi.
hele o derya denen kadına söyleyecek kelime bulamıyorum. bu "abi" sevgisi de bana hiç masum bir sevgi gibi gelmedi onu söyleyeyim. orada kimsenin kendine itiraf edemediği ensest hisler var. yok adamın sevgilisini kıskan. hadi o zaman ufaktın çocuktun. eşşek kadar kadın olmuşsun nedir adamın karısıyla alıp veremediğin? oturmuş bir de "sınırlarıma saygı duymuyorlar, şöyle ısrarcılar böyle emrivakiler yapıyorlar" diye ayak yapıyorsun. ama ben eminim senin o evlilikte de yerin olsun istediğine. 2 hafta kendi haline bırakılsan abine tripleneceksin beni unuttu bilmemne diye. "eşiyle çocuklarıyla baş başa zaman geçiriyordur, iyi ben de kafa dinlerim" diyecek anlayış yok sende.
sapık gibi gitmişsin adamın hayatının aşkıyla arasına girmişsin. ne işin var senin abinin göğsünde uyumalar falan? orada herhalde sevgilisi yatacak. ulan yaşayacağı aşkı kadına abi kardeş zindan etmişsiniz. sonra kraldan çok kralcı kesilip suzan da suzan diye ortalıkta dolaşıyorsun, abini değişmekle ve suzan'ı unutmakla suçluyorsun. kadından abini çaldığın yetmedi kadının hayat hikayesini, aşk hikayesini de çaldın ekmel beye kendini suzan gibi tanıtıp benim hikayem diye kadının abinle olan aşkını anlattın. bir de ilk sevişmelerinden falan bahsediyorsun. sen ne demeye gidip basıyorsun gençleri? hadi bastın diyelim kafanda kurduğun o detaylar, fanteziler neler manyak karı? yav hangi normal kız kardeş abisinin sevgilisi ile nasıl seviştiğini, kaç kere seviştiğini, abisinin sevgilisinin bu deneyim akabinde ne hissettiğini falan hayal ediyor, kurguluyor?
e sonunda ne oldu? dedin ben kendi başıma derya diye bir kadın olarak bir insanı sevemem, yaşayamam, var olamam, abimin evliliğine eklemleneyim. orada abiye laf ediliyor ama asıl parazit sensin derya hanım!
ay böyle bir arkadaşım vardı benim de. kız benim yaşadığım şeyleri blogumdan okur millete kendisi yaşamış gibi anlatırdı. bu durumu fark edince "hayatımı çalmaktan vazgeç" dedim diye küsmüştü bana. cinlerimi tepeme fırlattı bu kitap benim, kendi travmalarımı da hatırladım. ne kadar sinir bozucu bir şey bu.
zaten hem ekmel efendide hem derya'da her an s*çacakmış da s*çamıyormuş, kabız olmuş gibi bir haller. bir s*çsa rahatlayacak halbuki, biz de rahatlayacağız....
"ama sonunda kaybeden siz olmuşsunuz."
"kayıp mı? kaç kişi böylesine sevebilmiştir dünyada?"
"ama kucağında bir kucak korla kalan siz olmuşsunuz."
"iyi ya, boş değildi kucağım."
"ama yandınız, kül oldunuz."
"ama vardım, kül bunun kanıtı."
iki insanın, ekmel bey ve derya hanım'ın günceleri şeklinde ilerleyen bu kitaba dair sevdiğim tek şey şu konuşma olabilir. her şeyden önce ekmek elden su gölden yaşayıp da dünyanın en büyük derdi kendinde sanan insanlara tahammülüm kalmadı. bunların gerçeğine de tahammülüm yok, kurgusuna da tahammülüm yok. yav siz evde oturup hiçbir iş yapmadan bile yaşamaya imkanı olan insanlarsınız. anaları sevmemiş, babaları sevmemiş şöyleymiş böyleymiş. bizi çok süper sevdi anamız babamız sanki, bir memnun olun ya. azıcık gerçekçi olun, iki dakika şımarmayın.
neymiş efendim (ekmel bey) kırtasiyeden defter almış da sayfaları bitince ölecekmiş. sayfalarca mızmızlanacağına direkt ölseydin ya ekmel bey. ayrıca evimi satacağım diyip, ses tonuna göre kadınlara randevu verip yok yaşlı diye kapıyı açmamalar, tipini beğenmedi diye evde yokmuş gibi yapmalar. bu konuda söyleyeceğim şey şudur:
sen sanki çok matah bir şeysin. karından boşanmışsın, evinde oturup sayıklayıp duruyor bir de hiç utanmadan insanları kullanıyorsun. sohbetinden hoşlandığın bir kadına da iki güzel kelam etmekten acizsin, utanmadan "benimle arkadaşlık edin ben de size para vereyim" diyorsun. ne bu? sen cool mu oldun şimdi? orijinal bir adam mı oldun? sefilsin ekmel efendi.
hele o derya denen kadına söyleyecek kelime bulamıyorum. bu "abi" sevgisi de bana hiç masum bir sevgi gibi gelmedi onu söyleyeyim. orada kimsenin kendine itiraf edemediği ensest hisler var. yok adamın sevgilisini kıskan. hadi o zaman ufaktın çocuktun. eşşek kadar kadın olmuşsun nedir adamın karısıyla alıp veremediğin? oturmuş bir de "sınırlarıma saygı duymuyorlar, şöyle ısrarcılar böyle emrivakiler yapıyorlar" diye ayak yapıyorsun. ama ben eminim senin o evlilikte de yerin olsun istediğine. 2 hafta kendi haline bırakılsan abine tripleneceksin beni unuttu bilmemne diye. "eşiyle çocuklarıyla baş başa zaman geçiriyordur, iyi ben de kafa dinlerim" diyecek anlayış yok sende.
sapık gibi gitmişsin adamın hayatının aşkıyla arasına girmişsin. ne işin var senin abinin göğsünde uyumalar falan? orada herhalde sevgilisi yatacak. ulan yaşayacağı aşkı kadına abi kardeş zindan etmişsiniz. sonra kraldan çok kralcı kesilip suzan da suzan diye ortalıkta dolaşıyorsun, abini değişmekle ve suzan'ı unutmakla suçluyorsun. kadından abini çaldığın yetmedi kadının hayat hikayesini, aşk hikayesini de çaldın ekmel beye kendini suzan gibi tanıtıp benim hikayem diye kadının abinle olan aşkını anlattın. bir de ilk sevişmelerinden falan bahsediyorsun. sen ne demeye gidip basıyorsun gençleri? hadi bastın diyelim kafanda kurduğun o detaylar, fanteziler neler manyak karı? yav hangi normal kız kardeş abisinin sevgilisi ile nasıl seviştiğini, kaç kere seviştiğini, abisinin sevgilisinin bu deneyim akabinde ne hissettiğini falan hayal ediyor, kurguluyor?
e sonunda ne oldu? dedin ben kendi başıma derya diye bir kadın olarak bir insanı sevemem, yaşayamam, var olamam, abimin evliliğine eklemleneyim. orada abiye laf ediliyor ama asıl parazit sensin derya hanım!
ay böyle bir arkadaşım vardı benim de. kız benim yaşadığım şeyleri blogumdan okur millete kendisi yaşamış gibi anlatırdı. bu durumu fark edince "hayatımı çalmaktan vazgeç" dedim diye küsmüştü bana. cinlerimi tepeme fırlattı bu kitap benim, kendi travmalarımı da hatırladım. ne kadar sinir bozucu bir şey bu.
zaten hem ekmel efendide hem derya'da her an s*çacakmış da s*çamıyormuş, kabız olmuş gibi bir haller. bir s*çsa rahatlayacak halbuki, biz de rahatlayacağız....
devamını gör...
10.
kitabı bitirip tanım girmeye geldim de öncesinde sevgili yazarların halihazırda girmiş olduğu tanımları okuyayım dedim. o da ne? bu ne?
kitabı okuduğumda tanımlara bakmak yerine gelip koşa koşa tanımımı girsem yazacaklarımı harfi harfine yazmış cessiebalik. hem de benim tarzımda!! her bir cümlesinin altına imzamı atıyorum. o kadar haklı ki isyanı.
kitabı okumadıysanız lütfen devam etmeyiniz.
bence de hem ekmel'e hem derya'ya rahat batıyor.
bence de ekmel tam bir davar. tam bir sapık. şeref yoksunu bir zat.
bence de derya'nın duygu ve düşünceleri hiç masum değil. abinin göğsünde uyumak ne lan? hem de sevgilisi de oradayken? sen hayırdır?! tülay'dan ne istiyorsun? ev kızlığından ev kadınlığına geçmişmiş. sanane yahu? büyük harflerle hem de. sanane ha bi de anlamadım suzan'a da mı aşıksın yoksa yıllarca kıza çektirdiklerinin vicdan azabından mı suzan diye sayıklar haldesin?
ekmel ve derya'nın günlüklerinde çelişen yönler vardı. bazılarını mantığımla açıklayabiliyorum kendime: mesela ekmel izmir'e metresiyle gittiğini söylüyor ama derya "karısıyla gitmiş" diyor. ekmel şerefsizliğinin üstünü örtmek için gerçeği çarpıtarak anlattı muhtemelen, doğruyu sadece kendi günlüğüne yazabildi. eyyorlamam böyle.
öte yandan derya'nın evi ilk kez ziyaret ettiği güne dair, bence hiçbir özel neden gerektirmeyen bir çelişki var. bahçedeki bitkilerle alakalı. ekmel deryanın bu çiçeği kendiliğinden tanıdığını çünkü geçmişinde yeri olduğunu yazıyor günlüğüne. ama deryanın bundan haberi yok. ekmel'e sordum da öğrendim diyor. ay ne haliniz varsa görün ikiniz de rezil insanlarsınız.
son olarak vurgulamak istediğim bir nokta var ki beni çok ama çok rahatsız etti. o da şu:
anna karenina'nın ilk cümlesi: bütün mutlu aileler birbirine benzer. her mutsuz ailenin mutsuzluğu kendine göredir.
suzan defter'de geçen bir cümle: mutlu ailenin tarifi üç aşağı beş yukarı benzerdir. bir de mutsuz ailelere bak, hiçbiri diğerine benzemez.
anlayamadım, ayfer tunç mu tolstoy hayranıymış ekmel bey mi?
kitabı okuduğumda tanımlara bakmak yerine gelip koşa koşa tanımımı girsem yazacaklarımı harfi harfine yazmış cessiebalik. hem de benim tarzımda!! her bir cümlesinin altına imzamı atıyorum. o kadar haklı ki isyanı.
kitabı okumadıysanız lütfen devam etmeyiniz.
bence de hem ekmel'e hem derya'ya rahat batıyor.
bence de ekmel tam bir davar. tam bir sapık. şeref yoksunu bir zat.
bence de derya'nın duygu ve düşünceleri hiç masum değil. abinin göğsünde uyumak ne lan? hem de sevgilisi de oradayken? sen hayırdır?! tülay'dan ne istiyorsun? ev kızlığından ev kadınlığına geçmişmiş. sanane yahu? büyük harflerle hem de. sanane ha bi de anlamadım suzan'a da mı aşıksın yoksa yıllarca kıza çektirdiklerinin vicdan azabından mı suzan diye sayıklar haldesin?
ekmel ve derya'nın günlüklerinde çelişen yönler vardı. bazılarını mantığımla açıklayabiliyorum kendime: mesela ekmel izmir'e metresiyle gittiğini söylüyor ama derya "karısıyla gitmiş" diyor. ekmel şerefsizliğinin üstünü örtmek için gerçeği çarpıtarak anlattı muhtemelen, doğruyu sadece kendi günlüğüne yazabildi. eyyorlamam böyle.
öte yandan derya'nın evi ilk kez ziyaret ettiği güne dair, bence hiçbir özel neden gerektirmeyen bir çelişki var. bahçedeki bitkilerle alakalı. ekmel deryanın bu çiçeği kendiliğinden tanıdığını çünkü geçmişinde yeri olduğunu yazıyor günlüğüne. ama deryanın bundan haberi yok. ekmel'e sordum da öğrendim diyor. ay ne haliniz varsa görün ikiniz de rezil insanlarsınız.
son olarak vurgulamak istediğim bir nokta var ki beni çok ama çok rahatsız etti. o da şu:
anna karenina'nın ilk cümlesi: bütün mutlu aileler birbirine benzer. her mutsuz ailenin mutsuzluğu kendine göredir.
suzan defter'de geçen bir cümle: mutlu ailenin tarifi üç aşağı beş yukarı benzerdir. bir de mutsuz ailelere bak, hiçbiri diğerine benzemez.
anlayamadım, ayfer tunç mu tolstoy hayranıymış ekmel bey mi?
devamını gör...
11.
ilk baskısı 2003’te yky’de taş-kâğıt-makas içinde yapılan, ardından yine aynı şekilde 2005’te can yayınları’ndan çıkan ve sonrasında da müstakil olarak yine can yayınları’nda 2011’den itibaren yayımlanmaya başlayan bir ayfer tunç romanı.
127 sayfalık kısa bir roman.
yazarın okuduğum ikinci kitabı. ilk olarak kendisiyle aziz bey hadisesi vesilesiyle tanışmıştım.
kitabı henüz bitirdim, taze taze yazıyorum. akşama da normal sözlük kitap edebiyat kulübünde konuşacağız.
romanda normal aile hayatları olmamış e. -kendisi günlüğünde suzan ve birkaç kadın hariç isim anmamaya özen gösteriyor.- yani ekmel ile derya -o da kendini ekmel’e suzan diye tanıştırıyor.-nın 25 günlük güncelerini okuyoruz. her şeyin ailede (?) başladığı gerçeği iki farklı gözle anlatılıyor. kitapta sırasıyla aynı günleri bir ekmel’in gözünden bir de derya’nın gözünden görüyoruz. ben de günleri takip etmeyi yeğleyenlerdenim yani önce ekmel’i sonra derya’yı okuyarak ilerledim.
ayfer tunç’un denediği teknikte başarılı olduğunu düşünüyorum. -aklıma gelmişken araya sıkıştırayım, adından da anlaşılacağı üzere benzer bir teknik julio cortazar’ın seksek’inde de karşımıza çıkıyor.- iki farklı cinsel kimliğe bürünüp bu kadar yoğun duyguyu kurgulamak gerçekten zor olsa gerek. ayrıca yine ajitasyona hiç yer vermeden yer yer ironiyle üslubunu çok iyi kurmuş.
çevreden edinilen normalin dışında başlayan ve geçirilen hayat, insan davranışlarını o normalin dışında şekillendirir. duygusal tepkiler de bu anlamda farklılık gösterebilir. aile, aşk, dostluk gibi kavramlar kalıpların dışında bambaşka hâllere bürünür. hangimiz ne kadar normaliz ki çevrenin dayattığı normalle uyumumuz samimi?
ekmel ve derya uyumsuzluklarında samimi iki karakter bana kalırsa. aynı tepkileri vermiyor olsak da zihnimizi biraz yoklayıp kendimize karşı dürüst olabilirsek içerisinde bulunduğumuz ortam ve ilişkilerde duygulanmalarımız onlardan ne kadar farklı?
ayfer tunç’un bizi kendimizle yüzleştirmek gibi bir kaygısı var mı, bilmiyorum. ama okuduğum diğer kitabında da olduğu gibi bu kitapta da yaşananlara karşı hissedilenler bizden çok da uzak değildi.
tam midemin üstünde yumruk kadar bir yer, o defteri her hatırlayışımda kasılır. böylece zaten kuru olan içim cevapsız bir soruyla büsbütün kurur: ben mi gayret etmedim acaba, kurulan düzene katılmaya?
ekmel’in bu çırpınışı biraz da her şeyi özetliyor sanki.
edit: "çiçeklenen ama meyve vermeyen kayısı" bir sözlük nicki tavsiyesidir.
127 sayfalık kısa bir roman.
yazarın okuduğum ikinci kitabı. ilk olarak kendisiyle aziz bey hadisesi vesilesiyle tanışmıştım.
kitabı henüz bitirdim, taze taze yazıyorum. akşama da normal sözlük kitap edebiyat kulübünde konuşacağız.
romanda normal aile hayatları olmamış e. -kendisi günlüğünde suzan ve birkaç kadın hariç isim anmamaya özen gösteriyor.- yani ekmel ile derya -o da kendini ekmel’e suzan diye tanıştırıyor.-nın 25 günlük güncelerini okuyoruz. her şeyin ailede (?) başladığı gerçeği iki farklı gözle anlatılıyor. kitapta sırasıyla aynı günleri bir ekmel’in gözünden bir de derya’nın gözünden görüyoruz. ben de günleri takip etmeyi yeğleyenlerdenim yani önce ekmel’i sonra derya’yı okuyarak ilerledim.
çevreden edinilen normalin dışında başlayan ve geçirilen hayat, insan davranışlarını o normalin dışında şekillendirir. duygusal tepkiler de bu anlamda farklılık gösterebilir. aile, aşk, dostluk gibi kavramlar kalıpların dışında bambaşka hâllere bürünür. hangimiz ne kadar normaliz ki çevrenin dayattığı normalle uyumumuz samimi?
ekmel ve derya uyumsuzluklarında samimi iki karakter bana kalırsa. aynı tepkileri vermiyor olsak da zihnimizi biraz yoklayıp kendimize karşı dürüst olabilirsek içerisinde bulunduğumuz ortam ve ilişkilerde duygulanmalarımız onlardan ne kadar farklı?
ayfer tunç’un bizi kendimizle yüzleştirmek gibi bir kaygısı var mı, bilmiyorum. ama okuduğum diğer kitabında da olduğu gibi bu kitapta da yaşananlara karşı hissedilenler bizden çok da uzak değildi.
tam midemin üstünde yumruk kadar bir yer, o defteri her hatırlayışımda kasılır. böylece zaten kuru olan içim cevapsız bir soruyla büsbütün kurur: ben mi gayret etmedim acaba, kurulan düzene katılmaya?
edit: "çiçeklenen ama meyve vermeyen kayısı" bir sözlük nicki tavsiyesidir.
devamını gör...
12.
''benim aşka hörmetim vardır küçük hanım''*
normal sözlük kitap edebiyat kulübü'nün gerçekleştirdiği toplantıdan sıcağı sıcağına çıkmışken kitap hakkında birkaç şey karalamak için damladım başlığa.
toplantısını yaptığımız 15. kitap olma özelliğini taşıyan eser ayfer tunç tarafından farklı bir teknikle ele alınıyor. kitabın sol tarafını bir erkek, sağ tarafını ise kadın karakter anlatıyor. kitabın pek iç açıcı olmadığını daha giriş cümlesinden seziyoruz. ''ölüm, seninle bir anlaşma yapalım. şu lanet olası defter dolduğunda bana gel. bak kalan ömrüme ömür biçerek kafa tutuyorum sana..''
erkek karakterimiz günlüklerinde kendi isminden hiç bahsetmiyor. bunu da ''ad vücudu var kılar'' sözleriyle açıklıyor. isminin ekmel olduğunu ise kadın karakter sayesinde öğreniyoruz. ekmel bey babasının aşkına karşılık vermeyen katı bir anneye sahip. annesi kendisine de pek sevgi göstermemiş, koynunda yatarken bile bir soğukluk hissedermiş, yabancılık, sevgisizlik. babası ise annesinin sevgisini ve dikkatini çekmek için çirkin oyunlara başvururmuş. tepki versin diye aldattığının işaretlerini ortalıkta bırakırmış. fakat öyle kolay değil sevgi duymayan kalpten tepki almak. asla tepki görmemiş eşinden. bir de ekmel bey'in dedesi varmış ki o ise hayatın anlamını bulamayan, sadece zaman öldürmek için var olan biriymiş. ekmel bey bu üç ebeveyninden de bir iz taşımış adeta ömrü boyunca. mutsuz bir ailede ve asla aidiyet duymadığı evde -ki evin rahme benzetilmesi yerinde bir benzetmeydi- yıllarını geçirmişken yetişkinliğinde de mutsuz ve ait hissetmediği bir aile kurmuş. dengesiz bir aile. hani mutsuz olan ve mutlu olan ailelerin aksine bir hikayesi bulunan aile. sonra depresyon sinyalleri vermiş. burada erik erikson'ın psiko-sosyal gelişim kurumı bağlamında da incelemek gerekiyor aslında [#134603]. ekmel bey diğer aşamaları pek sağlıklı tamamlayamadığı için 7. aşama olan ''üretkenlik karşısında durgunluk'' evresinde durgunluk yaşayan bir karakter. aile ilişkileri sağlıklı değil, avukatlık mesleğine ise ara vermiş. evinden günlerce çıkmayan, hatta sırf bu durgunluğa bir dur demek için satmayı düşünmediği eve satılık ilanı veren ve birileriyle tanışma umudu barındıran biri. zaten suzan'la tanışması da bu sayede oluyor.
suzan karakterini anlatmak için tat kaçıran bilgiler vermek gerekiyor. bu yüzden yazım devamında spoiler içerisinde yer bulacak
kendisini suzan olarak tanıtan derya karakterimiz annesiz büyüyen, babasından asla sevgi ve ilgi görmeyen bir karakter. bundan dolayı elektra kompleksi dediğimiz babaya karşı kabul edilemez duygular sergileme durumunu abisinde yaşıyor. abisine bağımlı bir karakter, ondan kopamıyor, kimseyle paylaşmak istemiyor ve takıntılı davranışlar sergiliyor. çünkü biliyor, abisini seven suzan onu abisinden koparabilir. bu yüzden suzan'ı sevmesine ve abisiyle buluşmalarını sağlamasına rağmen asla tam manasıyla birlikte olmalarına izin vermiyor. insan ona sinir olsa da üzülmekten de kendini alamıyor. ironik dili ne kadar zeki olduğunu da ortaya koyuyor. zeki olmasına rağmen gerçek sevgiyi tatmayan ve abisinden başka kimseye sevgi de duymayan biri.
gerçek suzan ise derya'nın abisine saf aşk besleyen, derya'ya da abisine de ağır gelen biri.
iki karakter de yaşanmamış çocukluk ve hayata sahip. bir çocuğun yetiştiği ortamın ne kadar önemli olduğunu görüyoruz iki karakterde de. tabii her şeyi çocukluğa bağlayamayız, insan gelişen bir varlıktır. sorumluluk almalı ve ona göre hareket etmelidir.
gerçekten beğendiğim bir kitap oldu, iki anlatıcı her ne kadar bazen kendilerine dahi dürüst olamasa da kitabı okumanızı ve dört karakterin yaşamına bir şekilde dahil olabilmenizi isterim. elbet atladığım ve unuttuğum ayrıntılar olmuştur. onu da sizlerin keşfetmesi dileklerimle.
sevdiğim birkaç alıntı:
"ama sonunda kaybeden siz olmuşsunuz."
"kayıp mı? kaç kişi böylesine sevebilmiştir dünyada?"
"ama kucağında bir kucak korla kalan siz olmuşsunuz."
"iyi ya, boş değildi kucağım."
"ama yandınız, kül oldunuz."
"ama vardım, kül bunun kanıtı."
uyuklamak parça parça ölmek, uyumaksa yekpare ölüm. bu aralar hep uyukluyorum. vücudumdan büyük parçalar kaybetmişim gibi hissediyorum kendimi. gece olduğunda kayıp parçalarım karanlığa karışıyor.
iri siyah gözlü azeri bir kadın şarkı söylüyordu televizyonda. sözleri pek anlaşılmıyordu. biraz dinledik.
ekmel bey ''hardasan yar diyor,'' dedi, ''ateştesin, hardasın.'' ''bence nardasan diyor,'' dedim. "ha har ha nar, ikisi de ateş,'' dedi. ''ama nerdesin demek de istiyor olabilir,'' dedim, "nardasan yar.'' ''o da ateş değil mi?'' dedi, ''ayrılık.'' doğru.
son olarak, kulüpte yeni bir karar aldık, artık okuduğumuz kitaplara yakıştırdığımız veya dinlerken o kitabı bize çağrıştıran şarkıları da önereceğiz. şarkı aslında kitaba pek uymuyor gibi lakin uyumsuzluğun uyumunu severim. neşeli bir sese sahip olmasına rağmen aynı zamanda hüzün de veren bir şarkı olduğundan bu şarkıyı önermek istedim. keyifli okumalar, keyifli dinlemeler. sürç-i lisan ettiysek affola.
normal sözlük kitap edebiyat kulübü'nün gerçekleştirdiği toplantıdan sıcağı sıcağına çıkmışken kitap hakkında birkaç şey karalamak için damladım başlığa.
toplantısını yaptığımız 15. kitap olma özelliğini taşıyan eser ayfer tunç tarafından farklı bir teknikle ele alınıyor. kitabın sol tarafını bir erkek, sağ tarafını ise kadın karakter anlatıyor. kitabın pek iç açıcı olmadığını daha giriş cümlesinden seziyoruz. ''ölüm, seninle bir anlaşma yapalım. şu lanet olası defter dolduğunda bana gel. bak kalan ömrüme ömür biçerek kafa tutuyorum sana..''
erkek karakterimiz günlüklerinde kendi isminden hiç bahsetmiyor. bunu da ''ad vücudu var kılar'' sözleriyle açıklıyor. isminin ekmel olduğunu ise kadın karakter sayesinde öğreniyoruz. ekmel bey babasının aşkına karşılık vermeyen katı bir anneye sahip. annesi kendisine de pek sevgi göstermemiş, koynunda yatarken bile bir soğukluk hissedermiş, yabancılık, sevgisizlik. babası ise annesinin sevgisini ve dikkatini çekmek için çirkin oyunlara başvururmuş. tepki versin diye aldattığının işaretlerini ortalıkta bırakırmış. fakat öyle kolay değil sevgi duymayan kalpten tepki almak. asla tepki görmemiş eşinden. bir de ekmel bey'in dedesi varmış ki o ise hayatın anlamını bulamayan, sadece zaman öldürmek için var olan biriymiş. ekmel bey bu üç ebeveyninden de bir iz taşımış adeta ömrü boyunca. mutsuz bir ailede ve asla aidiyet duymadığı evde -ki evin rahme benzetilmesi yerinde bir benzetmeydi- yıllarını geçirmişken yetişkinliğinde de mutsuz ve ait hissetmediği bir aile kurmuş. dengesiz bir aile. hani mutsuz olan ve mutlu olan ailelerin aksine bir hikayesi bulunan aile. sonra depresyon sinyalleri vermiş. burada erik erikson'ın psiko-sosyal gelişim kurumı bağlamında da incelemek gerekiyor aslında [#134603]. ekmel bey diğer aşamaları pek sağlıklı tamamlayamadığı için 7. aşama olan ''üretkenlik karşısında durgunluk'' evresinde durgunluk yaşayan bir karakter. aile ilişkileri sağlıklı değil, avukatlık mesleğine ise ara vermiş. evinden günlerce çıkmayan, hatta sırf bu durgunluğa bir dur demek için satmayı düşünmediği eve satılık ilanı veren ve birileriyle tanışma umudu barındıran biri. zaten suzan'la tanışması da bu sayede oluyor.
suzan karakterini anlatmak için tat kaçıran bilgiler vermek gerekiyor. bu yüzden yazım devamında spoiler içerisinde yer bulacak
kendisini suzan olarak tanıtan derya karakterimiz annesiz büyüyen, babasından asla sevgi ve ilgi görmeyen bir karakter. bundan dolayı elektra kompleksi dediğimiz babaya karşı kabul edilemez duygular sergileme durumunu abisinde yaşıyor. abisine bağımlı bir karakter, ondan kopamıyor, kimseyle paylaşmak istemiyor ve takıntılı davranışlar sergiliyor. çünkü biliyor, abisini seven suzan onu abisinden koparabilir. bu yüzden suzan'ı sevmesine ve abisiyle buluşmalarını sağlamasına rağmen asla tam manasıyla birlikte olmalarına izin vermiyor. insan ona sinir olsa da üzülmekten de kendini alamıyor. ironik dili ne kadar zeki olduğunu da ortaya koyuyor. zeki olmasına rağmen gerçek sevgiyi tatmayan ve abisinden başka kimseye sevgi de duymayan biri.
gerçek suzan ise derya'nın abisine saf aşk besleyen, derya'ya da abisine de ağır gelen biri.
iki karakter de yaşanmamış çocukluk ve hayata sahip. bir çocuğun yetiştiği ortamın ne kadar önemli olduğunu görüyoruz iki karakterde de. tabii her şeyi çocukluğa bağlayamayız, insan gelişen bir varlıktır. sorumluluk almalı ve ona göre hareket etmelidir.
gerçekten beğendiğim bir kitap oldu, iki anlatıcı her ne kadar bazen kendilerine dahi dürüst olamasa da kitabı okumanızı ve dört karakterin yaşamına bir şekilde dahil olabilmenizi isterim. elbet atladığım ve unuttuğum ayrıntılar olmuştur. onu da sizlerin keşfetmesi dileklerimle.
sevdiğim birkaç alıntı:
"ama sonunda kaybeden siz olmuşsunuz."
"kayıp mı? kaç kişi böylesine sevebilmiştir dünyada?"
"ama kucağında bir kucak korla kalan siz olmuşsunuz."
"iyi ya, boş değildi kucağım."
"ama yandınız, kül oldunuz."
"ama vardım, kül bunun kanıtı."
uyuklamak parça parça ölmek, uyumaksa yekpare ölüm. bu aralar hep uyukluyorum. vücudumdan büyük parçalar kaybetmişim gibi hissediyorum kendimi. gece olduğunda kayıp parçalarım karanlığa karışıyor.
iri siyah gözlü azeri bir kadın şarkı söylüyordu televizyonda. sözleri pek anlaşılmıyordu. biraz dinledik.
ekmel bey ''hardasan yar diyor,'' dedi, ''ateştesin, hardasın.'' ''bence nardasan diyor,'' dedim. "ha har ha nar, ikisi de ateş,'' dedi. ''ama nerdesin demek de istiyor olabilir,'' dedim, "nardasan yar.'' ''o da ateş değil mi?'' dedi, ''ayrılık.'' doğru.
son olarak, kulüpte yeni bir karar aldık, artık okuduğumuz kitaplara yakıştırdığımız veya dinlerken o kitabı bize çağrıştıran şarkıları da önereceğiz. şarkı aslında kitaba pek uymuyor gibi lakin uyumsuzluğun uyumunu severim. neşeli bir sese sahip olmasına rağmen aynı zamanda hüzün de veren bir şarkı olduğundan bu şarkıyı önermek istedim. keyifli okumalar, keyifli dinlemeler. sürç-i lisan ettiysek affola.
devamını gör...
13.
kulüpte okunduğu zaman okumaya fırsat bulamadığım ama o günden beri aklımda olan kitabı son finalime çalışmak için geldiğim kütüphanede gözüme takılınca okuyup bitirme kararı aldım ve yaptım...
kitabı okurken etkilendiğimi hissediyordum ama bitirip şöyle bir düşününce iki karakterin karamsarlığı üzerime çöktüğü için etkilenmiş gibi hissettiğimi düşünüyorum. ekmel bey bence karakteri oturmamış, kendini tanıyamamış kendisi bile kendisini sevemezken kendisinin sevilmesini bekleyen, kendi dünyasında 'tribe' girmeyi seven bir karakter ailesindeki insanların arasında gidip gelmiş karakterine hepsinden bir şey almaya çalışmış ama hiçbirinin tam kendine oturtamamış kendi içinde eğrelti durmuş bir karakter. derya beni ekmele göre daha çok etkiledi diyebilirim. karakteri ekmele göre daha çok oturmuş ama kendi içinde kaybolmuş birisiydi bence. kendisinin de dile getirdiği gibi düzenini değiştirebilen birisi olmadığı için hayatında sayılı olan kişileri kendi içinde bırakamamış onların arasında onlara hissettikleri arasında gidip gelmiş. bence karakterlerin ikisi de kendi hayatlarında, aile ilişkilerinde kaybolmuş kendisine bile dürüst olamayan bir arayış içinde olan ama ne aradığından bile bir haber olan silik kişilerdi okurken ki bu hissi sevdiğimi söyleyebilirim. okuduğum ilk ayfer tunç kitabıydı kitaptan o kadar olmasa bile kitabından dilinden etkilendiğimi düşünerek başka kitaplarına da bakacağımı düşünüyorum.
kitabı okurken etkilendiğimi hissediyordum ama bitirip şöyle bir düşününce iki karakterin karamsarlığı üzerime çöktüğü için etkilenmiş gibi hissettiğimi düşünüyorum. ekmel bey bence karakteri oturmamış, kendini tanıyamamış kendisi bile kendisini sevemezken kendisinin sevilmesini bekleyen, kendi dünyasında 'tribe' girmeyi seven bir karakter ailesindeki insanların arasında gidip gelmiş karakterine hepsinden bir şey almaya çalışmış ama hiçbirinin tam kendine oturtamamış kendi içinde eğrelti durmuş bir karakter. derya beni ekmele göre daha çok etkiledi diyebilirim. karakteri ekmele göre daha çok oturmuş ama kendi içinde kaybolmuş birisiydi bence. kendisinin de dile getirdiği gibi düzenini değiştirebilen birisi olmadığı için hayatında sayılı olan kişileri kendi içinde bırakamamış onların arasında onlara hissettikleri arasında gidip gelmiş. bence karakterlerin ikisi de kendi hayatlarında, aile ilişkilerinde kaybolmuş kendisine bile dürüst olamayan bir arayış içinde olan ama ne aradığından bile bir haber olan silik kişilerdi okurken ki bu hissi sevdiğimi söyleyebilirim. okuduğum ilk ayfer tunç kitabıydı kitaptan o kadar olmasa bile kitabından dilinden etkilendiğimi düşünerek başka kitaplarına da bakacağımı düşünüyorum.
devamını gör...
14.
ayfer tunç'un can yayınları tarafından basılan 128 sayfalık öykü kitabı. suzan defter aslında başka bir öykü kitabının içinde bir öykü iken sonradan ayrı bir kitap olarak basılmaya karar verilmiş. bence doğru bir karar.
kitabın konusuna geçmeden önce hoşuma giden bir sayfa düzeninden bahsetmek istiyorum. kitabı okumak için açtığımızda tüm sağ yapraklar kadın için, tüm sol yapraklar da erkek için ayrılmış. yani normalde bir kitabın sol tarafını okuyup sağ tarafa geçmemiz gerekirken sağ tarafı atlayıp önce adama ait olan bölümü okuyup sonra dört sayfa geriye gidip sağ taraftan başlayıp sağ sayfaları okuyarak aynı tarihi bir de kadının ağzından dinlemiş oluyoruz.
aynı günlerin bir erkek bir kadın tarafından anlatıldığı kitap akıcı, merak uyandırıcı, sayfa düzeni hariç kolay okunan ve kolay anlaşılan bir kitap. aynı günü yaşayan iki insanın da o günü sonradan nasıl farklı anlatabildiklerini çok güzel göstermiş. iki karakterin hayatını da sevdiğim için keyif alarak okudum. yazarın en iyi kitaplarından biri olmasa da benim için iyi bir kitaptı.
kitabın konusuna geçmeden önce hoşuma giden bir sayfa düzeninden bahsetmek istiyorum. kitabı okumak için açtığımızda tüm sağ yapraklar kadın için, tüm sol yapraklar da erkek için ayrılmış. yani normalde bir kitabın sol tarafını okuyup sağ tarafa geçmemiz gerekirken sağ tarafı atlayıp önce adama ait olan bölümü okuyup sonra dört sayfa geriye gidip sağ taraftan başlayıp sağ sayfaları okuyarak aynı tarihi bir de kadının ağzından dinlemiş oluyoruz.
aynı günlerin bir erkek bir kadın tarafından anlatıldığı kitap akıcı, merak uyandırıcı, sayfa düzeni hariç kolay okunan ve kolay anlaşılan bir kitap. aynı günü yaşayan iki insanın da o günü sonradan nasıl farklı anlatabildiklerini çok güzel göstermiş. iki karakterin hayatını da sevdiğim için keyif alarak okudum. yazarın en iyi kitaplarından biri olmasa da benim için iyi bir kitaptı.
devamını gör...
15.
ayfer tunç’tan okuduğum ilk kitap, birçok arkadaşım beğendiği için hem yazarı hem de bu kitabı çok merak ediyordum. benim de beğeneceğim tarzda bir yazarmış gerçekten.
kitaba başladıktan sonra nasıl okumam gerektiğini anlamam birkaç sayfa sürdü. çözdükten sonra su gibi akıp gitti.
kitapta iki insanın günlüğünü okuyoruz. eş zamanlı yazılan bu iki günlük iki insanın da geçmişini ve şimdisini anlatıyor. kitapta en çok ilgimi çeken şeylerden biri bazı olayları ikisinin de farklı kişiler anlatmış gibi yazmış olması. kime inanacağını bilmeden okuyorsun o olayları.
yalnızlığı çok güzel anlatan bir kitaptı. aşk hikayesi olarak yorumlayan da çıkacaktır ama bence bu kitabın en güzel anlattığı şey yalnızlıktı.
derya’nın ekmel’e oynadığı oyun da tabii ki en ilginç kısımlardandı. ben de bir gün birine böyle hikayeler anlatmak isterdim. neden bilmiyorum ama iç hesaplaşmaları çok daha kolay kılacak bir yol gibi geliyor.
yazarın dilini de akıcı ve içten buldum. akıp giden bir kitaptı. diğer kitaplarını da okumak istiyorum mutlaka.
kitaba başladıktan sonra nasıl okumam gerektiğini anlamam birkaç sayfa sürdü. çözdükten sonra su gibi akıp gitti.
kitapta iki insanın günlüğünü okuyoruz. eş zamanlı yazılan bu iki günlük iki insanın da geçmişini ve şimdisini anlatıyor. kitapta en çok ilgimi çeken şeylerden biri bazı olayları ikisinin de farklı kişiler anlatmış gibi yazmış olması. kime inanacağını bilmeden okuyorsun o olayları.
yalnızlığı çok güzel anlatan bir kitaptı. aşk hikayesi olarak yorumlayan da çıkacaktır ama bence bu kitabın en güzel anlattığı şey yalnızlıktı.
derya’nın ekmel’e oynadığı oyun da tabii ki en ilginç kısımlardandı. ben de bir gün birine böyle hikayeler anlatmak isterdim. neden bilmiyorum ama iç hesaplaşmaları çok daha kolay kılacak bir yol gibi geliyor.
yazarın dilini de akıcı ve içten buldum. akıp giden bir kitaptı. diğer kitaplarını da okumak istiyorum mutlaka.
devamını gör...