felsefeye giriş niteliğinde bir server tanilli kitabı. felsefe tarihini anlatıp okuyucuyu boğmak yerine, okuyucuyu bunaltmadan çok kısa bilim tarihi anektodları ya da güncel ekonomik ve politik bilgiler verip bunların günümüzdeki benzerleriyle ilgili bir gazete haberi ya da köşe yazısı paylaştıktan sonra bunlarla ilgili bir dizi sorular sorar. bu kitabın amacı kişiye düşünmeyi, akıl yürütmeyi, muhakeme yeteneğini; kısacası kafasını çalıştırmayı, yani ''felsefe yapmayı'' öğretmektir.
devamını gör...

inandığı ama bilmediği dinle sabah akşam saldıran müslümandan iyidir.
devamını gör...

mantikli midir degil midir tartisilir lakin, su ana kadar isleyen dunya duzeninde , devletler savasarak kuruldu ve savasarak yikildi...bilakis kendi gecmis tarihimize donup bir bakarsak eger, yuzyillar boyunca topraklamizi muhafaza etmek adina ,ciddi mucadele vermis bir millet oldugumuz gorulecektir. biz kusak olarak 'vatan' denilen kavrama bir kara parcasi olarak bakiyor olsakta, bizden onceki nesiller icin, vatan yegane kutsal bir mirasti. daha da otesi inancti, namustu,ozgurluktu... "ya istiklal ya olum" diye dusunen bir milletin evladi olarak,vatan ugruna can vermek bana mantiksiz gelmiyor acikcasi. aksine oldukca kahramanca.
devamını gör...

insanımızı kötülemeyi sevmem. ama artık canıma tak etti. bizim insanımız kadar yaşadığı yüce duyguları ilke, prensip değerlerden uzak gevşekçe yaşayan başka bir halk olduğunu sanmıyorum. her aşk biterken bir miktar kirlenir. ama biz zaten ilişkilere pislik içinde başladığımız için ilişki de biterken bütün kokumuzu çevreye yaymadan rahat edemiyoruz. normal arkadaşlıklardan, aile ilişkilerimize kadar içinde bulunduğumuz sosyal yaşamda soyut kavramların bile bir ruhu olduğu, hatta onuru olduğu konusunda kimsenin hiç bir fikri yok. o kavramları kirlettikçe biz de temiz kalamıyoruz. belki bunun öfkesiyle karşımızdaki insanı da delirtene kadar kirletmeye çalışıyoruz.

aşkta taraflar birbirlerinin yüceliğini korumakla hükümlüdürler. bittiği zaman da bu böyle olmalıdır. bu bir büyümüşlük halidir işte. ama yazık ki peynir ekmek ve antidepresan kadar çok satılan kişisel gelişim kitapları içinizdeki çocuğu öyle bir besliyor ki, lumpen bir aptaldan farkınız kalmıyor. aşk da ayrılık da bir idrak, onur ve koruma halidir. ancak bu parçalardan sonra gerçek mutluluk yaşanır.
devamını gör...

heba olan yıllar.
devamını gör...

şunun şurasında ne kaldı haftasonuna diyerek kafasının içindeki alarm zillerinin çalmaya başlamasını sağlamak istediğim yazar.

gelsin de şöyle sahil kenarı biralarımızı açıp, sözlüğün kapalı kapılar ardında iş çevirenleri hakkında atıp tutalım…
kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
devamını gör...

ari barokas - yalan

devamını gör...

tepende karabulutlar olsa bile gökyüzünün maviliğinden kuşku duyma.
devamını gör...

ahh bir elmaydi alt tarafi..
başa gelmedik kalmadı..
devamını gör...

yavsamasin diye değil, bazen nasıl hitap edeceğinizi bilemiyorsunuz.ismiyle hitap edecek kadar samimi değilsiniz , x bey diyecek kadar da resmi olmayan bir ortamda ne diyebilirsin ki?.
devamını gör...

sol tarafta anlamadığım dilde anlamadığım bir başlık görürsem ve okuyup anlayamazsam çok üzülürüm kendimi kötü hissederim lan.
o yüzden doğru bulduğum bir kısıtlama.

düşünsene birisi ıvanmılınskı ve portakalları diye başlık açıyor ama anlamıyorum. çok gergin.
devamını gör...

* bana, dünyadaki hovarda ömrünü tamamlamak için 7 saatin kaldı derlerse eğer, 50 dakika içinde sevdiğim birkaç insanın sesini son kez dinleyip bir de bu dünyaya son kez çabucak unutulacak afili birkaç cümleden oluşan bir veda mektubu savurduktan sonra kalan 6 saat 10 dakika her anın tadına vara vara izleyeceğim filmdir.
zaten bir gün çaat diye bana son 7 saatin var derlerse ne yapacağım bilemem, en azından bu filmi izlemiş olmak bana bu fikri verdi.
peki ben bu abartılı cümleleri az evvel filmi bitirmiş ve onun sarsıcı etkisi altında mı yazıyorum? elbette hayır. nerden baksam üç yıl olmuştur bu filmi izleyeli. ama öyle güzel öyle içten öyle sıcaktı ki halen bu mübalağalı satırları yazmaktan kendimi alıkoyamıyorum.

1960’lardan 2000lere kadar iki kardeşin hayatını ele alan bu filmde, aile, kardeşlik, idealler, tercihler, değişen fikir yapıları gibi meselelere dair çok güzel ipuçları ediniyor insan. yine bu filmle beraber insanın hayatı boyunca yaşaması muhtemel birçok duyguyu altı saat içinde güçlü şekilde tecrübe ediyoruz. senaryosu ile birçok ödül almasının yanında bu kadar uzun bir filmi tatlı tatlı seyretmemizde yönetmenin çok büyük başarısı olduğunu düşünüyorum. italyanların bize benzeyen özellikleri de filmi sıcak bulmak için bir etken. ayrıca italya’nın sosyal, kültürel, siyasi yapısı ve yıllar içindeki değişimine dair de güzel çıkarımlar yapabiliyoruz.

yönetmen koltuğunda marco tullio giordana’nın oturduğu bu film 2003 yapımı. italya’nın en önemli ödüllerinden biri olan david di donatello ödüllerinin 2004 yılındaki en iyi film, yönetmen, senaryo, kurgu gibi bütün ödüllerini süpürmüştür. 2003 cannes film festivalinde belirli bir bakış ödülünü almıştır. film iki ayrı bölüm olarak gösterime girdiği için birçok yerde iki part şeklinde karşılaşılması mümkündür. nerede okuduğumu hatırlayamadığım için teyit edemediğim bir bilgiye göre de dizi olarak planlandıktan sonra film olarak çekilmeye karar verilmiştir.

genel olarak ağır bir tempoda ilerliyor gibi görünse de ilk başından itibaren kendi içine çeken bir yapısı var filmin. sıcak bir anlatım tarzı ile beraber uzun sürmesi nedeniyle de film biterken boşluktan düşme hissini bu filmin sonunda daha belirgin yaşayabilirsiniz. bu kadar uzun olmasına rağmen farklı blog veya film izleme sitelerinde, izleyenlerinin filmi favori filmleri arasına almaları da filmin etkisi hakkında fikir veriyor. kısacası evde geçirdiğiniz bir cumartesi akşamı yahut hayattan sıyrılmayı dilediğiniz bir gün bu filme vakit ayırmakla pişman olmayacağınızı söyleyebilirim.
ayrıca hasta bir karakteri canlandıran jasmine trinca, sen bu dünya için biraz fazlasın.
devamını gör...

açardın,
yalnızlığımda mavi yeşil,
açardın.
tavşan kanı,kınalı-berrak.
yenerdim acıları,kahpelikleri...

gitmek,
gözlerinde gitmek sürgüne.
yatmak,gözlerinde yatmak zindanı.
gözlerin hani?
devamını gör...

fatih erkoç-ellerim bomboş.
devamını gör...

harika bir parçayla başlayarak kulaklarımızın pasını silecek kaliteli yayın.emeği geçen herkese teşekkürler.
devamını gör...
(tematik)

anneannem mavişimi istisnasiz hergün özlerim.
o benim geç bulup erken kaybettiğim annemdi.( anne sevgisini annemde hic yaşamadım desem yeridir.) anneannem çok sert bir kadındı, yüzü hiç gülmez beton bir duvar kadar güleçti diyeyim siz anlayın. çocukları bile bir metre uzağında dururdu etrafına adeta görünmez bir duvar örmüş gibiydi.
babaannemin hastalığının başlangıcında, sülaledeki hic kimse dedeme tahammul edemeyeceği icin köye gitmek istemedi. 13 yaşındayken bir yıl okulumu dondurup köyde kalmıştım. babamın babası olan dedemin baskısı ve nice zorluk içinde geçen günlerden birinde çok dolmuştu yüreğim, bir soluk alırım belki diye anneannemlere gittim. sırtı kapiya dönük hali tezgahında halı dokuyordu. elindeki bir kiloluk hali tarağıni güm güm indirirken halıya ,kafama vurma ihtimalini göze alıp birden sarıldım arkasından. sımsıkı yumdum gözlerimi, kafama indirecegi tarağı bekledim. nefesim kesildi o an...
- "gel yanıma otur, halı dokumayı belleteyim" dedi.
sesizce yanina oturdum tezgahtaki halıda bana önceleri bir karış, sonra iki karış yer açtı. kalbinin kapılarını açar gibi...

sonrası öyle güzeldi ki, tüm kedere karşı artik benim de sığınacağım bir annem vardı. bildiği ne varsa yillar icerisinde bana öğretti. yaz tatillerim hızlandırılmış bir kurs gibiydi. kah kepçeyi kafama indirdi, kah oklavayı geçirdi. bir kere bile canımı acıtmak icin vurmadığından hic canımı yakmadı. cok sey yaşadık yaz tatillerinde, o suratsız kadin benimle yaşıt gibiydi. neşesi şakası bambaşka biriydi benimleyken...
yıllar içerisinde bize en koyan dönem , benim istanbul'a dönüş haftam olurdu. kendimizi deli gibi işe verirdik. sanki o günü unutmak ister gibi...
o gün gelip çatınca, 5 kızi gelin olurken, 4 oğlu askere giderken ağlamayan anneannem arkamdan hüngür hüngür ağlardı. en son seferde dizlerinin bağı çözülüp ceviz ağacına yaslanıp ağladığı o hali gözümün önünden gitmiyor.
4 yıl evvel onu kaybettim. o gün bugündür köye gidemiyorum. ben köye gelir gelmez saat kac olursa olsun bahçe duvarından mavi mavi bakıp " gıvırcık guzuuuum."diye fısıltıyla seslenip yanina gelince koklaya koklaya bir kere öpünce " hadi ebengil görmesin kızarlar belki, hadi git işlerini gör. sonra deden kızar kötülük eder" diyen kimsem olmayacak.
bu şarkıyı her dinleyişimde o yörük halıları beni anneannemle geçen günlerimize sürükler. koca ömründe evlâdı bile ondaki sıcaklığı çıkarıp, kollarına sarmaya zahmet etmedigi muhteşem kadın.
yırtıldık kağıt gibi ortadan...
devamını gör...

bıyıklı, göbekli, sigara alkol bağımlısı, merhametli, enayi, her şeyi çok iyi bildiğini sanan bir dayı canlandı gözümde
devamını gör...

olabilir.
devamını gör...

bu gece yayınlanacak diğer 2 radyo yayınının yanında başlık altı tanımsız, boynu bükük, öksüz kalmış yayın.*

tek başıma da olsam dinlicem seni kardeşim, sözlükteki kadın radyocu baskısını kıracağız beraber!!*

iyi yayınlar comrade, yanındayım!

not : neşet ertaş da çalamazsın di mi?
devamını gör...

normal sözlük'ü kullanarak 3. parti dahil tarayıcı çerezlerinin kullanımına izin vermektesiniz. Daha detaylı bilgi için çerez ve gizlilik politikamıza bakabilirsiniz.

online yazar listesini görmek için lütfen giriş yapın.
zaman tüneli köftehor rehberi portakal normal radyo kütüphane kulüpler renk modu online yazarlar puan tablosu yönetim kadrosu istatistikler iletişim