çocukken hayal edilen tanrı şekli
çok küçükken havada oturan dev bir adamdı sonra selenayı izleyince yüce honos oldu.
devamını gör...
mümkün dünyaların en iyisi
alman matematikçi, filozof ve hukukçu gottfried wilhelm leibniz’in dünyayı açıklamak için kullandığı cümledir.
leibniz, voltaire’in hararetle ve kararlılıkla karşı çıktığı bu cümleyi theodicee adlı eserinde şöyle kullanmıştır:
ve olası dünyaların en iyisi; her şeyi bilen tanrı sayesinde bilinmiş, sonsuz iyiyi üretebilmesinden ötürü yaratılmaya seçilmiş ve her şeye gücü yetmesi ile oluşturulmuştur.
maddi ve manevi dünyayı oluşturan çok sayıda monad kendi özlerine göre hareket etmektedir ancak tanrının onlara bahşettiği ahenk sayesinde de bu dünyayı mümkün dünyaların en iyisi haline getirmektedirler.
çok derin bir felsefe bilgisine sahip değilim. leibniz ile karşı karşıya gelip konuşma şansım olsa muhtemelen beni ve düşüncelerimi hallaç pamuğu gibi atar ancak artık bu dünyada olmadığı için kafama takılan bazı şeyleri yazmam gerekecek ve bunu korkmadan yapacağım leibniz’den.
bu dünya üzerinde yaşamaya başladığım zamandan beri mümkün acıların bir çoğuna tanık oldum, okuduklarım ve izlediklerimle de öyle. mümkün olan savaşların en iyilerine şahit olduk dünya ahalisi olarak, mümkün olan en iyi atom bombalarını, mümkün olan en iyi işkenceleri gördük, dünya mümkün olan en iyi hastalıklarla kırıldı.
insan mümkün olan yaratıkların en iyisi ama 100 yıl gibi kısa bir süre bile bozulmadan duramıyor. bu süre boyunca da sürekli arıza vermeye devam ediyor. günden güne performans kaybı da cabası.
tanrının varlığı ya da yokluğu ile ilgili bir sorunum yok, hiç de olmadı. öldüğüm zaman bunun muhasebesi yapılır zaten. çok uzun da bir zaman yok ne olup olmadığını görmek için önümde.
ama mümkün dünyaların en iyisi fikrine alışamıyorum bir türlü. sanki mümkün dünyaların en iyisinde çocuk ölüleri kıyıya vurmaz gibi geliyor bana. ya da yatılı bir okulun bahçesinde yerli çocuklara ait toplu mezarlar bulunmaz gibi geliyor. çocuklar tecavüze uğramazlarmış gibi geliyor. mümkün dünyaların en iyisinde bunlar oluyorsa en kötüsü nasıl olurdu kim bilir!
böyle bir dünyada bu kadar zaman geçirince cehennemin vaat ettiği fiziksel acı o kadar da korkutucu gelmiyor bana.
tabii ki her şey için bir yaratıcıyı sorumlu tutmayabiliriz, özgür irade sahibi insan her şeyden sorumlu tutulabilir ama ömer hayyam geliyor o zaman da aklıma:
madem bizler çamurdan halk edildik,
sebep ne ki; hak tanısın eksik, gedik?
kusursuzsak neden bizi kırıp döker?
kusurluysak acep kimde bu eksiklik?
bir şeyler yanlış ya da benim kıt aklım anlamakta zorlanıyor. o halde mümkün dünyaların en iyisinde görüşmek üzere sevgili okur yazar arkadaşım.
leibniz, voltaire’in hararetle ve kararlılıkla karşı çıktığı bu cümleyi theodicee adlı eserinde şöyle kullanmıştır:
ve olası dünyaların en iyisi; her şeyi bilen tanrı sayesinde bilinmiş, sonsuz iyiyi üretebilmesinden ötürü yaratılmaya seçilmiş ve her şeye gücü yetmesi ile oluşturulmuştur.
maddi ve manevi dünyayı oluşturan çok sayıda monad kendi özlerine göre hareket etmektedir ancak tanrının onlara bahşettiği ahenk sayesinde de bu dünyayı mümkün dünyaların en iyisi haline getirmektedirler.
çok derin bir felsefe bilgisine sahip değilim. leibniz ile karşı karşıya gelip konuşma şansım olsa muhtemelen beni ve düşüncelerimi hallaç pamuğu gibi atar ancak artık bu dünyada olmadığı için kafama takılan bazı şeyleri yazmam gerekecek ve bunu korkmadan yapacağım leibniz’den.
bu dünya üzerinde yaşamaya başladığım zamandan beri mümkün acıların bir çoğuna tanık oldum, okuduklarım ve izlediklerimle de öyle. mümkün olan savaşların en iyilerine şahit olduk dünya ahalisi olarak, mümkün olan en iyi atom bombalarını, mümkün olan en iyi işkenceleri gördük, dünya mümkün olan en iyi hastalıklarla kırıldı.
insan mümkün olan yaratıkların en iyisi ama 100 yıl gibi kısa bir süre bile bozulmadan duramıyor. bu süre boyunca da sürekli arıza vermeye devam ediyor. günden güne performans kaybı da cabası.
tanrının varlığı ya da yokluğu ile ilgili bir sorunum yok, hiç de olmadı. öldüğüm zaman bunun muhasebesi yapılır zaten. çok uzun da bir zaman yok ne olup olmadığını görmek için önümde.
ama mümkün dünyaların en iyisi fikrine alışamıyorum bir türlü. sanki mümkün dünyaların en iyisinde çocuk ölüleri kıyıya vurmaz gibi geliyor bana. ya da yatılı bir okulun bahçesinde yerli çocuklara ait toplu mezarlar bulunmaz gibi geliyor. çocuklar tecavüze uğramazlarmış gibi geliyor. mümkün dünyaların en iyisinde bunlar oluyorsa en kötüsü nasıl olurdu kim bilir!
böyle bir dünyada bu kadar zaman geçirince cehennemin vaat ettiği fiziksel acı o kadar da korkutucu gelmiyor bana.
tabii ki her şey için bir yaratıcıyı sorumlu tutmayabiliriz, özgür irade sahibi insan her şeyden sorumlu tutulabilir ama ömer hayyam geliyor o zaman da aklıma:
madem bizler çamurdan halk edildik,
sebep ne ki; hak tanısın eksik, gedik?
kusursuzsak neden bizi kırıp döker?
kusurluysak acep kimde bu eksiklik?
bir şeyler yanlış ya da benim kıt aklım anlamakta zorlanıyor. o halde mümkün dünyaların en iyisinde görüşmek üzere sevgili okur yazar arkadaşım.
devamını gör...
ankara'nın en kötü yanı
çok engebeli olması.
devamını gör...
kötü günlerde kişiye güç veren sözler
sen teoman deĝilsin. bir şeyi bırakmak gibi bir lüksün yok!. sen teoman deĝilsin!
devamını gör...
namaz
müslüman insan için günün bereketinin müsebbibi.
devamını gör...
üniversite mezunu olmayanlar yazar olarak alınmasın kampanyası
fuzuli'nin de söylediği gibi, “mey biter saki kalır, her renk solar haki kalır. diploma insanın cehlini alsa da, hamurunda varsa eşeklik baki kalır.”
devamını gör...
damat sıfatı başarısının önüne geçti
allah allah damat beyin başarısı da varmış. bak sen şu işe.
devamını gör...
yazarların şu an dinledikleri şarkı
devamını gör...
ramazan ayıyla ilgili en sevilen detay
güllaç.
devamını gör...
akp döneminde gerçekleşmiştir
ülkedeki aptalların söz hakkı sahibi olması.
fakirleşmemiz.
her gün bir önceki günden daha fazla kadın ölmesi.
huysuz virjin'in televizyonlara veda etmesi.
.
.
.
fakirleşmemiz.
her gün bir önceki günden daha fazla kadın ölmesi.
huysuz virjin'in televizyonlara veda etmesi.
.
.
.
devamını gör...
basılmamış karlara basmak
ayakkabınızın altında kıtır kıtır seslere sebep olur. hoştur.
devamını gör...
sözlük yazarlarının bugün öğrendikleri
insanlar kendilerini istedikleri gibi tanıtabilirlermiş. hem de ustalıkla!
devamını gör...
bir şarkıyı dinledikçe etkisini kaybetmesi
ben bunu dinleyip mi kederlendim. meğer ne saçmaymış, diye düşündürtür
devamını gör...
yazarların vereceği bir bilgiyle yaşını tahmin etmek
google a 14 ekimde doğanlar yazıp kayda değer bir sonuca ulaşamadığım başlıktır.
çok üzgünüm sayın sözlük sayın yazar arkadaşlar.
çok üzgünüm sayın sözlük sayın yazar arkadaşlar.
devamını gör...
erkek yazarlardan kadın yazarlara sorular
#618058 1- ses sanatlarını seçerdim ve insan kulağının algılayabileceği en yüksek frekansa ayarlardım. bir süre dinleyince zaman kavramı yavaştan yok oluyor, bununla bağlantılı olarak da fizik bilimini seçerdim.
2- ambiyans müziğinin soft melodileri.
3- afrika örgüsü yapılmış saçlarını geriye savuran elektrogitarlı kadın.
4- gerçek nesneldir, doğruluğun nesnel ya da öznel olabilmesi için düşünce kavramının öznel ve nesnelliğinden bahsetmek gerekir. dinamik düşünceyle bu pek mümkün olmaz.
5- yokluk var olan tek yokluktur.
2- ambiyans müziğinin soft melodileri.
3- afrika örgüsü yapılmış saçlarını geriye savuran elektrogitarlı kadın.
4- gerçek nesneldir, doğruluğun nesnel ya da öznel olabilmesi için düşünce kavramının öznel ve nesnelliğinden bahsetmek gerekir. dinamik düşünceyle bu pek mümkün olmaz.
5- yokluk var olan tek yokluktur.
devamını gör...
kadınların hiçbir şey olmamış gibi yollarına devam etmesi
sadece kadınlar değil, herkes yaralarını ve ganimetlerini alıp yola devam etmeli. zira hatıralar sabit, yol süreklidir.
devamını gör...
kabil kompleksi
kardeşe karşı rekabet, saldırı hatta öldürme hisleri ile giden durum. kabil ve habil adem ile havvanın oğulları olup,oğullarından biri diğerini öldürmüştür.
devamını gör...
john singer sargent
1856-1925 yılları arasında yaşamış, amerikalı portre ressamı. özellikle ingiltere'de, önemli kişilerin portrelerini çizdiği eserleriyle ünlendi. 900 kadar yağlı boya ile 2000'den fazla sulu boya eseri bulunuyor. çizmiş de çizmiş kendisi.
sosyetenin önemli isimlerinden virginie gatrenau'nun portresini çizdiği ''madame x'' eseri döneminde skandala sebep olmuş. portrede, elbisenin askılarından birinin omzundan düştüğünü görüyoruz. kadının duruş biçiminin yansıttığı özgüven ve elbisenin dikkat çekici duruşu, o dönem fazla cüretkar ve uygunsuz görüldüğü için çok eleştirilmiş. ressam, o dönem paris salon'unda sergilenmekte olan eseri düzeltmiş ve omzuna askıyı eklemiştir.
portrait of madame x (1884) x-ray ışınlarıyla görüntülenmiş orijinal hali(solda) ve düzeltilmiş hali (sağda).
fransa'da başarısızlığa uğrayınca ingiltere'ye taşınmış. amerika'ya figure in hammock florida (1917), italya'ya on the canal (1903), ispanya'ya el jaleo (1882) seyahat etmiş ve gittiği yerleri resmetmiş. ayasofya'yı da çizmiş interior of the hagia sophia (1891).
a dinner table at night (1884)
benim en sevdiğim eseri ise bu. lambanın kırmızı renginin masadaki eşyalara yansımasına ve arkaplandaki gölgelendirmeye, kırmızının rengine, karanlığa rağmen kadının kolyesinin ve tokasının zenginlik sembolüymüşçesine parlamasına, tablonun olağan bir akşam yemeği sonrası havasına hayranım. güzel kullanılan renkler benim bir tabloya bayılmam için sebep zaten.
''madame x'in portresi'' tablosuyla ilgili detaylı bilgi için buradan
diğer eserleri için buradan
kaynak
sosyetenin önemli isimlerinden virginie gatrenau'nun portresini çizdiği ''madame x'' eseri döneminde skandala sebep olmuş. portrede, elbisenin askılarından birinin omzundan düştüğünü görüyoruz. kadının duruş biçiminin yansıttığı özgüven ve elbisenin dikkat çekici duruşu, o dönem fazla cüretkar ve uygunsuz görüldüğü için çok eleştirilmiş. ressam, o dönem paris salon'unda sergilenmekte olan eseri düzeltmiş ve omzuna askıyı eklemiştir.

fransa'da başarısızlığa uğrayınca ingiltere'ye taşınmış. amerika'ya figure in hammock florida (1917), italya'ya on the canal (1903), ispanya'ya el jaleo (1882) seyahat etmiş ve gittiği yerleri resmetmiş. ayasofya'yı da çizmiş interior of the hagia sophia (1891).

benim en sevdiğim eseri ise bu. lambanın kırmızı renginin masadaki eşyalara yansımasına ve arkaplandaki gölgelendirmeye, kırmızının rengine, karanlığa rağmen kadının kolyesinin ve tokasının zenginlik sembolüymüşçesine parlamasına, tablonun olağan bir akşam yemeği sonrası havasına hayranım. güzel kullanılan renkler benim bir tabloya bayılmam için sebep zaten.
''madame x'in portresi'' tablosuyla ilgili detaylı bilgi için buradan
diğer eserleri için buradan
kaynak
devamını gör...
bir ülkenin gelişmişlik seviyesini gösteren detaylar
insanların huzurlu olması, suç oranının düşük olması.
devamını gör...