amca değil yalnız, enişte olacak.
devamını gör...

düşünüyorum ve bunun fazlası bana o kadar zarar veriyor ki anlatamam.

benim suçum nedir de bu kadar şeyler başıma geldi bilmiyorum. gerçekten zor oluyor bazen. allah dayanamayacağımız yükü vermezmiş derler ya duyuyorsan rabbim ben dayanamıyorum.
ben ifade edemiyorum kendimi, ne sözcüklerle ne de hislerle. ya da yanlış kişilere diyorum.
düşünüyorum da bir yerden yüzüm gülsün, buldum. birkaç arkadaşım var ordan gülüyor şükürler olsun.

içimizde çok şey vardır taşar ama sesimiz çıkmaz ya sadece usul usul ağlarsın, en güzeli aslında. geçiyor her şey. bu da geçer ama geçen olayların hisleri kalbimizde kalıyor. unutmuyoruz alışıyoruz.
hayat cidden gittikçe zorlaşıyor.
hayvanlar, kendimiz ve bizi seven anlayan birkaç kişi iki günlük ömür için yeterli. kazandığımız para ile de yardım eder mutlu oluruz.
hayat işte, istemesen de bazen yaşıyorsun.
devamını gör...

vay be insanların çok ilginç kompleksleri var. daha önce hiç bana sen diye hitap edilmesini sorun etmemiştim. ben kendimi egolu sanırdım masum kaldım bunun yanında. he ben genellikle ilk mesajı atacaksam siz diye hitap ederim zaten ama bana sen deseniz de sorun etmem hatta farketmem bile.
devamını gör...

kısa yol, uzun yol farketmeksizin, oturarak veya ayakta her şartta yapabildiğim eylem. sadece aşırı stresli olduğum anlarda okuyamam, düşüncelerimden arınıp kafamı veremem.
devamını gör...

melih cevdet ve oktay rıfatla birlikte garip akımını kuran saygıdeğer yazarımız. ömrü de akımı gibi garip geçip son bulmuştur. 36 gibi gencecik yaşında hayata gözlerini yummuştur. ardından da şu çok sevdiğim şiirini bırakmıştır:
"
ı

hiçbir şeyden çekmedi dünyada
nasırdan çektiği kadar
hatta çirkin yaratıldığından bile
o kadar müteessir değildi;
kundurası vurmadığı zamanlarda
anmazdı ama allah'ın adını,
günahkar da sayılmazdı.
yazık oldu süleyman efendiye

ıı

mesele falan değildi öyle,
to be or not to be kendisi için;
bir akşam uyudu;
uyanmayıverdi.
aldılar, götürdüler.
yıkandı, namazı kılındı, gömüldü.
duyarlarsa olduğunu alacaklılar
haklarını helal ederler elbet.
alacağına gelince...
alacağı yoktu zaten rahmetlinin.

ııı

tüfeğini depoya koydular,
esvabını başkasına verdiler.
artık ne torbasında ekmek kırıntısı,
ne matarasında dudaklarının izi;
öyle bir rüzgar ki,
kendi gitti,
ismi bile kalmadı yadigar.
yalnız şu beyit kaldı,
kahve ocağında, el yaz işiyle:
'ölüm allah'ın emri,
'ayrılık olmasaydı.'"
devamını gör...

kazanın ya da ölün! anlamına gelen italyanca cümle.

mussolini'nin bu yaklaşımı italyanların iki dünya kupası kazanmasını sağlamıştır. insana şaka gibi geliyor ama ne yazık ki gerçek. nasıl ki hitler olimpiyatlarda gövde gösterisi yapmak istemişse, bunun bir benzerini, mussolini dünya kupasını kazanarak yapmak istemiş ve başarılı da olmuştur. italya tarihinin en önemli teknik adamlarından birisi olan vittorio pozzo'nun, mussolini'nin istekleri ve talepleri karşısında ciddi anlamda bunaldığı ama elinden gelen bir şey olmadığı için görevine devam ettiğinden bahsedilir. kaldı ki pozzo, mussolini'nin tam tersi bir siyasi görüşe sahiptir ancak yine de milli takımın başında maçlara çıkarak iki dünya kupasının kazanılmasında büyük rol oynamıştır. ayrıca mussolini'nin karşı çıkmasına rağmen güney amerika'da yetişmiş iki italyan asıllı futbolcuyu da kadroya dahil etmiştir. hal böyle olunca, mussolini, pozzo'nun kellesini almak için pusuda beklemeye başlamıştır.

takımın üzerindeki kazanma baskısının yoğunluğunu özellikle ilk kupadaki skorlardan anlıyorsunuz zaten. italya çeyrek finalde ispanya ile eşleşiyor ve maç 1-1 bitiyor. o dönemde beraberlik halinde maçlar ertesi gün tekrar ediliyor. ikinci maçı 1-0 kazanıp tur atlıyorlar. arkasından yarı finalde avusturya ile de 1-1 berabere kalıp, ikinci maçı yine 1-0 kazanıp finale çıkıyorlar. finalde çekoslovakya'yı 2-1 yenip kupaya uzanıyorlar. hani meşhur italyan savunması vesaire diyoruz ya, işte o aslında bildiğiniz yaşam savunması! çünkü futbolcular italya'ya nasıl döneceklerini ve başlarını ne geleceğini düşünerek oynamışlar tüm maçları.

özellikle 1938 dünya kupasında pozzo'nun ve futbolcuların üzerindeki baskılar iyice artmış, güney amerika menşeili futbolcular monti ve orsi'de ince kırmızı hat üzerinde yürümeye başlamıştır. ölüm korkusu adama neler yaptırıyor şaşırırsınız. 1938, brezilya milli takımının favori görüldüğü ve muazzam bir kadroya sahip olduğu bir kupa. hatta brezilyalılar kendilerine o kadar çok güveniyorlar ki, italya ile oynayacakları yarı final maçından önce finalin oynanacağı paris'e gitmek için uçak biletlerini bile alıyorlar. hatta bunu duyan pozzi, brezilya kampına giderek, brezilya teknik direktörü pimenta'ya biletleri iptal etmesini, bu oyunda her şeyin olabileceğini söylemiş. buna karşılık kendini beğenmiş pimenta, pozzi'ye hiç şansınız yok, biletleri iptal etmiyoruz diyerek kapıyı göstermiş. oysa karşısındaki hoca ve takımı sadece galibiyet için oynamayacaktı ki, hayatları için oynayacaklardı. pimenta'nın bunun görememiş olması, enteresan bir kibrin ürünü olsa gerek! ya da dünyadan haberi yoktu. italya, o efsanevi brezilya takımını 2-1 yendi. maçtan önce takımın soyunma odasına mussolini imzalı bir telgraf gönderilmişti. o telgrafta "vincere o morire" yani ''kazanın yada ölün!'' yazmaktaydı.

italya, finalde diğer favori macaristan'ı 4-2 yenerek kupayı kazandı. işte bu maç sonrası macar kaleci antal szabo'nun açıklaması italyanların hangi ruh hali ile maçlara çıktığını ispatlar niteliktedir; '' 4 gol yedim ama hiç olmazsa onların hayatını kurtardım.''

mevzu gayet basittir. italyan savunması dediğiniz şey bizatihi yaşam savunmasıdır. en azından çıkış noktası budur. o sebeple kemik sesi gelmiş, eller bilekler kırılmış pekte mühim değildir. önemli olan kazanmak ve hayatta kalmaktır...

bu olaylar silsilesi ile ilgili simon martin'in football and fascism: the national game under mussolini adlı bir kitabı var. dönem incelemesi çok güzel yapılmış. merak edenler için okunması keyifli olabilir diye düşünüyorum.
devamını gör...

annem bu jenerasyondandır, babam rahmetli olunca öğretmenliği bırakmıştır. pazara çıktığımızda tezgahtarlardan öğretmenim nasılsın diye sorular gelir eşek kadar adamlardan kadınlardan, gurur duyarım.
devamını gör...

ağaç süslemenin ta şaman türk geleneklerinden geldiğini bilmeyenler var hala.

hadi ben türk değilim, ben bile bu bilgiye sahipsem türklerin dejenere olup kültürlerinin, arap kültürüne asimile olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz.
devamını gör...

saçma sapan bir cümle.

2020'de dünyada;

- bilim insanları, enfeksiyona göre renk değiştiren bandaj üretti.
- hawaii'deki bir teleskopla güneş'in en detaylı fotoğrafı çekildi.
- mumyalanmış mısırlı bir rahibin sesi, yapay ses telleri aracılığıyla ilk kez duyuldu.
- nükleer atıklardan elmas batarya üretildi.
- sadece canlı hücrelerden oluşan ilk robot üretildi.
- 10 milyon yıl önce yaşadığı tahmin edilen, dünyanın en büyük kaplumbağasına ait kabuk keşfedildi.
- bitkilerden hidrojen üretildi

vesaire...

türkiye'de ise "kadın aşağı, kadın yukarı", "kadın gülmez, kadın dışarı çıkmaz, kadın uyumaz, kadın yemez içmez" temalı kafaların kirlettiği asidik ortamda soluk almaya çalışıyoruz. bu işlerin gerçeği şöyle dursun, trollüğü bile mide bulandırıcı seviyeye geldi artık. allah kafa vermiş, biraz çalıştırın, insanlığın yararına bir şeyler üretin artık be kardeşim!
devamını gör...

kadının değil, insanın özünde vardır beğenilme arzusu. sen mağara adamı gibi mi dolaşıyorsun, hayır.
devamını gör...

sayın ömürhanım aslında sözüm size değil ve şimdi söyleyeceklerimi de kötü bir niyetle yazmak istemiyorum ama naçizane fikrimi paylaşmak isterim.

ekşi sözlükte düşük şiddetli depremleri yazarlar sansasyon yaratmak amacıyla paylaşıyorlar, paylaşıyorlardı. ve dediğim gibi amacınızın bu olmadığının farkındayım. ama ben böyle bir başlığı görünce okuyana kadar korktum. özellikte daha düşük şiddetli depremlerde başlık dilinin daha hassas seçilmesinin daha doğru olacağını düşünüyorum. niyet iyi olsun kötü olsun ki tekrar ediyorum niyetinizin kötü olmadığını anlayabiliyorum.
devamını gör...

ergen annesi olmak, sosyal medyaya onun fotoğrafını koyarken ondan izin almak demektir. bu yaşlarda imaj, ergenler için her şeydir. olur da imajını çizecek bir şey yaparsa annesine bile atarlanabilir. o yüzden ondan izinsiz, onun adına bir şey yapmak yanlıştır çünkü o artık bir çocuk değildir.
anne-ergen çocuk ilişkisinin selameti açısından onu henüz yetişkin olmasa bile bir birey olarak kabul etmek gerekir.
devamını gör...

kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel


kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
devamını gör...

ilk zhamanlarinda bu $ekilde tanim girilmesine hasta olduum sozluk.
devamını gör...

vardan yok eden demek istemiş zannımca dili sürçmüş çomar kardeşin.
devamını gör...

o anki ruh durumuna göre değişebileceği gibi sevdiceğin ve kendi isminin baş harflerini çizmek, kalp çizmek, güneş çizmek gibi aktiviteler olabilmektedir.
bir de bir şeyler çiziktirmek dışında da yapılan uygulamalar olabilmektedir:
cama hohlanır, yumruk yapılan elin tabanı buğuya bastırılarak bir adet ayak tabanı izi elde edilir, sonra parmakları da kondurusunuz. alın size bir adet ayak izi...
devamını gör...

"sen ki, saçından tırnağına kadar
bir hürriyete bedelsin,
bu ılık saçlar, bu gözler; fakat her şeyden önce
yaşadığın için güzelsin."

-turgut uyar'dan gelsin o zaman alttaki yazara alıntım*.
devamını gör...

kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
devamını gör...

kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
van gogh <3
devamını gör...

antoine de saint - exupéry tarafından yazılmış olan kitap her ne kadar bazı kesimlerce çocuk kitabı olarak nitelendirilip ona göre değer görse de aslında kitabın içerisinde barındırdığı herbiri kendine has ayrı bir derinliğe sahip cümleler üzerinde düşününce hiç de sadece çocuklara hasmış gibi durmuyor. aksine kendi içerisinde o kadar anlamlı ve ahenkli ilerliyor ki. her bir cümle okudukça insanı kendine hayran bırakıyor. kitabın hem çocuksu bir ahenkle yazılmış olması hem de bir o kadar olgun bir tavır sergilemesi sadece çocuklar için bir kitap algısını ortadan kaldırır nitelikte. işte tam da bundan dolayı bu kitabı sadece çocuklara özgü bir kitapmış gibi nitelendirmek kanımca çok doğru değil. öte yandan okuyanlar ne kadar fark etti bilmiyorum ama kitabın içerisinde barındırdığı çocuksu yapı bizlerin büyüdükçe ne kadar saf ve basit olan iç dünyamızdan uzaklaşıp her şeyi karman çorman bir duruma soktuğumuzu bize ustalıklı bir şekilde hem de şu sözlerle gösteriyor;

ben bir şapka resmi yapmamıştım. bir fili sindiren boa yılanını gösteriyordu resmim. büyükler daha iyi anlasın diye, boa yılanının içini çizdim ben de, büyüklerin her zaman açıklamalara ihtiyacı olur.

yani demem o ki bir kitabı okurken sadece nitelendirildiği kalıba göre değil içeriğinin derinliğine göre okumak her zaman o kitabın sizde kalıcı bir hatırasını mutlaka bırakır. kimi zaman içinizdeki o saf çocuğu buldurur kimi zamanda o çocuğun büyüttüğü olgun bir bireyi. çocuk kitabı diye ikinci bir plan atmışsanız okumaya değer derim.
devamını gör...

normal sözlük'ü kullanarak 3. parti dahil tarayıcı çerezlerinin kullanımına izin vermektesiniz. Daha detaylı bilgi için çerez ve gizlilik politikamıza bakabilirsiniz.

online yazar listesini görmek için lütfen giriş yapın.
zaman tüneli köftehor rehberi portakal normal radyo kütüphane kulüpler renk modu online yazarlar puan tablosu yönetim kadrosu istatistikler iletişim