bir fransız tatlısıdır. adından da anlaşılacağı üzere krebin tatlı haline getirilmesidir.

krebin doğuş ülkesi britanya olmasına rağmen, krebi bambaşka boyuta taşıyan fransızlar olmuştur.

hikayesi de bir o kadar ilginçtir. rivayete göre galler prensi , yanında suzette adlı genç bir kadınla , henüz 15 yaşında aşçı olarak görev yapan henri charpentier’in çalıştığı restorana gelir. aşçı, prensin şerefine değişik bir tatlı yapmak ister. portakal kabuğu rendesi,portakal suyu, tereyağı ve pudra şekerini kaynatmış( bazı tariflerde portakal zest de eklenir) . şurup kıvamına gelene kadar 10/15 dk pişirmiş.şuruba daha önceden pişirdiği krebi eklemiş ve önce ikiye sonra dörde katlamış ve iyice krebi çektirmiş. sonra üstüne portakal likörü dökerek ,prensin önüne getirmiş. sonra krebi ateşleyince janjanlı bir tatlı ortaya çıkıvermiş. prens etkilenmiş tabi; jest olsun diye de bu tatlıya yanındaki genç kadının ismini vermiş. crepe suzette’nin en bilinir ortaya çıkış hikayesi budur.

yapımı basit olmasına rağmen 1900’lü yılların ilk çeyreğinde genelde lüks restoranlarda servis edilen bu tatlı, ülkemizde sık rastlanmasa da evde rahatlıkla yapılabilecek basitliktedir.
devamını gör...

sadece parkta otururken bile terler akıtan nemli bir ülkedir. yemyeşil, çok temizdir. bazen bir yağmur yağar, sanırsınız gök delindi ama biraz sonra birşey kalmaz ve ortalığı bizim burası gibi sel götürmez. nüfusun çoğu çinli sonra malay, hintli ve tayland, endonezya... gibi ülkelerden gelen işçilerdir. kilise, cami, hindu ibadet evleri yanyana görülür. bol para ile gidin, pahalıdır.
devamını gör...

bugün itibari ile netflix'e geldi. haluk bilginer'in son zamanlarda yer aldığı projelerden dolayı eleştiriler almıştı. ama gerçekte ne kadar başarılı bir oyuncu olduğunu hepimiz biliyoruz. bazı projelerde öyle olabilir. bu filmde gerçek haluk bilginer'i izliyorsunuz.
ali atay'ın oyunculuğunu imrenerek izlerim. bu filmde de karakterinin hakkını fazlasıyla vermiş. izlenmesi tavsiyedir.

filmde okuduğu kitabı ilk gördüğüm zamanlar merak etmiştim. ama ilerleyen sahnelerde dostoyevski 'nin budala kitabı olduğunu görüyoruz.
devamını gör...

paris montmartre

kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
devamını gör...

çok şükür ölene kadar zorunlu hizmetiz. sonra fosilleşince kaliteli bir okula çıkar tayin de belki verimli olabiliriz. 30 olmadan çöktük gençliğim soluyor resmen. sayfalarca cv, o kadar eğitim, fazladan dil bilmek, eğitimler alıp projelere katılmak master doktora yapmak bir öğretmen olarak bana hiçbir şey getirmiyor. trajik. komik. maaşını istemiyorum tamam da bari puanım olsaydı da 50 yaşımdan önce iyi bir okulda çalışma şansım olsaydı. sakın çalıştığınız yeri iyi yapın demeyin kırarım. bu tür okullarda okula eğitim amaçlı gelen öğrenci oranı yüzde 5. ağlarsınız derse girseniz.
edit. her sektörde bir sertifika bile insanları öne geçirirken öğretmenlikte neden saçma olsun yüksek lisans yapmanın puan getirmesi? ben köyde çalışıp, hem de kışın yolu kapanan köy, başka şehre gece gidip sabah derse girip yaptım onu. geçirmediğim hastalık kalmadı. evet kendim için yaptım ama mesleğimi iyi yapmama faydası oldu mu? evet. meslektaşlarımın dil seviyesi b'ye düşerken benimki hep güncel kaldı. güncel gelişmelerden haberim oldu hep. pekala yapabilir insanlar. zor evet ama imkansız değil. fazladan kendine kattığın her şey (mesleğine yararı olan) puan getirmeli. evet keman çalmak getirmesin ama bu mesleğiniz uzmanlaştığınız bir nokta. her türlü savunurum.
edit. şu puan meselesi yüzünden norm fazlası olma konusundan bahsetme işim hiç bir de o var. norm fazlası oluyor puanı düşük olan gittiği okulda sonra tekrar norm ataması bekliyor öyle neresi açılırsa.
devamını gör...

19 yaşımda tam da "ben kimim? hayatımla ne yapıyorum?" diye sorguladığım bir anda okumuştum bu kitabı. doğru zaman mı desem yanlış zaman mı bilemiyorum fakat beni iyice varoluşsal sancılara sokarak daha fazla düşünmeme sebep olmuştu. bu varoluşsal sancıların sonunda kim olduğumu bulmaya biraz daha yaklaşmış hissetmiştim o zaman için.

insanı kim olduğuyla ilgili sorgulamaya iten kitap.
devamını gör...

vurmamak saçma olurdu. egitim sistemi gözler önünde, kaçınız başladığı sistemle okuldan mezun oldu.
ders kitapları rezalet. ek kaynaklar olmasa kimse bir sey öğrenemez.
kitap fiyatları da ortada, hayaller yıkık, umutlarımız kimilerinin mercedes'lerinde pudra şekeri olmuş.
ekranda bile bir tane komedi dizisi yok, gülmeyi unutmuşuz. allahın fimo hamuru 25 lira kibrit kutusu kadar bir şey. daha küpe yapamıyorum kendi halime...

5 yaşında sübyan mekteplerine, oradan medreselere verildik. kimimiz tecavüz edildi, kimimiz dayak yedi, kimimizin de beyni iğfal edildi.

başkaları küpünü doldururken, biz metrobüs kartımızı doldurma telâşındayız. işsizlik almış yürümüş, çalışana da zam yok 2 yıldır zam alamıyorum.

pardon da ne bekliyorsunuz bizden? cinnet getirmedigimize şaşırın.
devamını gör...

#1612050 bu durumu sadece ben yaşıyorum diye düşünürken girdiği tanimdan sonra yalnız olmadığımı anlamamı sağlayan yazar.
nokta atışı bir tanım *
devamını gör...

yaklaşık iki hafta önce başladığım eylem.

malum pandemi koşullarında herhangi bir özel öğretmen ile çalışmaktan veya kursa gitmekten imtina ediyorum. bu sebeple tablete yüklediğim simply piano adlı uygulama ile öğrenmeye çalışıyorum. kendimce ilerleme katettiğimi düşünüyorum. ama acaba gerçekten de öyle mi? zaten geç başladığım bir disiplini bir de yanlış teknikle öğrenmek ileride öğrenme motivasyonumu düşürecek durumlar yaratabilir.

dört gözle tecrübeli arkadaşlardan konu ile ilgili yorum ve yönlendirme bekliyorum. saygılar sunarım.
devamını gör...

mihriban kelime kökeni itibariyle şefkatli, iyi huylu demektir.
şair ve yazar abdürrahim karakoç'un, aşık olduğu kız ile mektuplaşırken yazdığı mihriban şiiri:
sarı saçlarına deli gönlümü
bağlamışım çözülmüyor mihriban
ayrılıktan zor belleme ölümü
görmeyince sezilmiyor mihriban
yar deyince kalem elden düşüyor
gözlerim görmüyor aklım şaşıyor
lambada titreyen alev üşüyor
aşk kâğıda yazılmıyor mihriban
tabiplerde ilaç yoktur yarama
aşk deyince ötesini arama
her nesnenin bir bitimi var ama
aşka hudut çizilmiyor mihriban.

bu şiir sonra türkü haline gelmiştir. mihriban
türkünün hiç bir zaman gündemden düşmemesine karşın, hikayesinin de yanlış anlatıldığını söyleyen oğuz karakoç, ''üzülerek söylüyorum ki, abdürrahim karakoç'un tertemiz ve ölümsüz aşkını anlatan bu şiir, ne yazık ki internette ve dizilerde reyting uğruna çok farklı şekilde yorumlanıyor. biz buna karakoç ailesi olarak üzülüyoruz. amcam abdürrahim karakoç "o bana mektup yazardı, ben onun bulunduğu bölgedeki gazetelere şiirimi gönderirdim. o beni şiirlerimle takip ederdi' diyor. yani mihriban amcama, 'unutmak kolay mı?' demiştir. amcamda şiirinde, 'unutmak kolay mı? deme unutursun mihriban' diye karşılık vermiştir. mektuplaşmış, şiirleşmişler ancak takdiri ilahi yazmamış. bu şekilde sonuçlanmıştır.'' demiştir.
devamını gör...

deliliğe övgü
devamını gör...

öylesine..

voca.ro/1mwJh8u5ZtPt
devamını gör...

kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
devamını gör...

büyüklerle vakit geçirmeyi ve onlardan öğüt dinlemeyi sevmek.

favori sorum sizin zamanınızda diye başlar. sonra bi muhabbet başlar ki dadından yenmez. hele ki biraz görmüş geçirmiş bir büğümüz ise fevkaladenin fevkinde olur.


bu söylediklerimi z kuşağı pek anlamaz.
devamını gör...

72 saatlik oyun açılıp, hamle yapılması için darlanmazsa katılabilirim. ancak bu durumda turnuva birkaç aya bitebilir. o yüzden turnuvayı sabote etmemek adına kenarıya çekiliyorum. *

herkese bol şans dilerim. umarım oyunlar her iki tarafa da "bu ne abi sesli/sessiz harf gelmiyor" diye çok sövdürmez.

favorim 4-3-3 oynatan aykut. şampiyonluğu mecidiyeköy'de birlikte kutlayacağız.

ekleme: #702293 numaralı tanımı okuyunca katılmayışımın çok doğru bir karar olduğuna kanaat getirdim. 27 kişi katılım gösterse ve ilk gruptan çıkıp ikinci gruba dahil olunsa turnuvanın bitmesi için 32 oyun oynamak gerekiyor. ben 32 oyunu 3-5 ayda oynuyorum. *

ekleme 2: bak bu oyunda da çok hile dönüyor. kelime üretme uygulamaları var bir sürü. bu işlere tevessül edilmesin rica edeceğim. garip garip kelime yazanlar olursa ibreti alem için hi my i run'a teslim edelim. *
devamını gör...

kuyruklu şiir

uyuşamayız , yollarımız ayrı
sen ciğercinin kedisi, ben sokak kedisi;
senin yiyeceğin, kalaylı kapta
benimki aslan ağzında
sen aşk rüyası görürsün, ben kemik
devamını gör...

tek bir tanımla içim rahat etmeyeceği için birkaç tanım vereceğim:
"derler ki aşk; birisine seni yok etme kudreti verip, bunu kullanmama hususunda ona itimat etmektir."
(bkz: çalıkuşu)

"aşk birisine şiddetle sarılma, onunla aynı yerde olma özlemidir. onu kucaklayarak, bütün dünyayı dışarda bırakma arzusudur, insanın ruhuna güvenli bir sığınak bulma özlemidir."
(bkz: orhan pamuk)

"aşk bir ayrıcalıktır ve bütün ayrıcalıklar lâyık olunmamış şeylerdir, bu yüzden de bunun bedelini ödemesi gerektir.
(...)aşkın ayrıcalığı her zaman cennet değildir, aynı zamanda cehennemdir de. aşk içinde yaşam, sürekli bir gerginlik, korku ve huzursuzluk içinde geçer."
(bkz: milan kundera)
devamını gör...

en güzel, en iyi en iyi örnek demektir.
devamını gör...

hikayesini bilenler için yürek dağlayandır.
devamını gör...

tasvip etmediğim ve yapmaktan kaçındığım olay. elbette bir yazarı sevmek zorunda değilsiniz, görüşleriniz uyuşmayabilir. ancak sırf görüşleriniz birbirinden uzak diye, özelden bir tartışma yaşadınız diye nickaltına girip, nickaltını kirletir ve önyargı oluşturur derecede, münasip olmayan şeyler yazmak saf kötülük ve çirkefliktir. sinirler geçecek, fikirler değişecek ancak girdiğiniz entry orada kalacak.
iki defa yaptım ben ve ikisinde de pişman olup sildim. yapmayınız, darılmayınız. biz muhtelif fikirlerle güzeliz, birlikte güzeliz.
devamını gör...

normal sözlük'ü kullanarak 3. parti dahil tarayıcı çerezlerinin kullanımına izin vermektesiniz. Daha detaylı bilgi için çerez ve gizlilik politikamıza bakabilirsiniz.

online yazar listesini görmek için lütfen giriş yapın.
zaman tüneli köftehor rehberi portakal normal radyo kütüphane kulüpler renk modu online yazarlar puan tablosu yönetim kadrosu istatistikler iletişim