ilk tanımda filmin geneline dair söylenebilecek çoğu şey söylenmiş, bu noktada filmle ilgili oldukça kişisel düşüncelerimi söylemek istiyorum.

öncelikle filmin fantastik yönünü oldukça beğendim, hatta bayıldım. keşke böyle şeyler benim aklıma gelseydi diye düşünüyorum hep. aynı portrait of a lady on fire filminde olduğu gibi oldukça iyi bir senaryo, celine hanımı kutluyorum. ama nedense bu kadının yönetmenliğine hala alışamadım. filmlerini izledikten sonra hep aynı şeyi hissediyorum: mükemmel hikaye, zayıf film. belki zayıf diyerek abartıyor olabilirim ama ortalama diyeyim. bunu şu yüzden bir konu haline getiriyorum, belki başka bir yönetmen olsa o kadar da ciddiye almam. ama hikaye ve atmosfer bu kadar iyiyken filmin bütünü de ortalamanın üstüne çıkabilirmiş gibi hissediyorum. bunu hak ediyor, serzenişim bu yüzden.

film başlangıçta çok diyalogsuz ve ağır ilerliyor. benim için biraz zordu bu yüzden. ama sonra iki küçük arkadaşın birlikteliği ile daha tatlı bir hal alıyor. ayrıca filmin 73 dakika olduğu düşünülürse oldukça keyifli olduğu söylenebilir.

filmin en beğendiğim yönlerinden biri de, izlerken kendimi gerçekten ama gerçekten bir seyirci gibi hissetmemdi. şöyle bir düşününce, ana-kız sahneleri, uyku-yatak sahneleri, orman ve kulübe sahneleri, neredeyse hepsini ya tam arkalarından ya da tam karşılarından, mesafeli bir yerden seyrediyoruz. karakterlerden biriymiş gibi hissetmemiş olsam da tam olarak, net bir seyirci hissiyle analiz ve yorum yapabilmem çok kolay geldi bana. bu hoşuma gitti.

bir de görüntü yönetmenine de ayrı bir parantez açmak istiyorum burada. yine portrait of a lady on fire filminin de görüntü yönetmenliğini yapan claire mathon harika iş çıkarmış. ne eksik ne fazla. bu kadın beni hiç şaşırtmıyor ya gerçekten, sevgilerimi iletiyorum kendisine.

özetle, çok kolay, her an keyifle izlenebilecek bir film. tatlı, hüzünlü, komik ve hafif de ayrıca. ama uzun süre iz bırakacak bir film olduğunu da pek sanmıyorum.
devamını gör...

destek olduğu kampanya ve düzenleyeceği etkinliklerle kalbimizi kazanmıştır. iyi ki geldin kafa sözlük!
devamını gör...

henry ford'un oğlunun bıraktığı intihar mektubu :
"baba hayal edip de ulaşamadığım hiçbir şey olmadı. ne varsa önceden hazırlamışsın, hiçbirinde benim emeğim yok. mutsuzluktan mahvoldum. gidiyorum..."

para neydi ? mutluluk getireceğine inandığımız şey miydi yoksa para sadece gelirimiz miydi ?
neye göre kime göre, şöyle bi düşünelim dünyaya gelmeden önce her şeyiniz hazır. yediğiniz önünüzde yemediğiniz arkanızda. ee insanları hayata bağlayan hayal değil miydi ? hayalini kurduğumuz şeyi gerçekleştirdikten sonraki mutluluk tarifsiz elbet. öyle insanlar var ki. zenginlikten hayal kuramıyorlar. şöyle bi söz vardı "bazıları çok fakir, düşünsenize, sadece paraları var."
zengin olduğunuz bir hayatınız var ama hayalini kuracağınız bir amacınız yok. her şey önünüze serili mutluluk bu mu ?
hanry ford'un oğlu paranın getirdiği mutsuzlukla intihar ediyor.
koskoca ford şirketinin kurucusunun oğlu. . .

bediüzzaman said nursi hazretlerinin mektubunda yazdığı:
allah birdir. başka şeylere müracaat edip yorulma. onlara tezellül edip minnet çekme. onlara temelluk edip boyun eğme. onların arkasına düşüp zahmet çekme. onlardan korkup titreme.

kafaya takmama sanatı;
ya işte ben şunu şunu yaparsam kafaya bi daha takmam. değil. bu öyle bişey değil. hayatımızın her anında bişeyleri kafaya takacağız bu bir gerçek. peki şöyle bi soru sorsam
ilerde adını hatırlamayacağın insanı niye kafana takasın kii ?
hem de kafaya takman gereken daha önemli şeyler varken. bu düşüncelerden kurtulmanın tek yolu. o düşüncelerden daha büyük bir düşünceyi zihnimizin tam orta yerine koymak. onu o kadar düşüneceksin ki diğerlerini düşünmeye fırsatın olmayacak. şimdi bazılarınızın aklına ;
kafama taktığım dertten daha büyük dert edinmeliyim. ancak öyle kurtulurum gibisinden şeyler gelmiş olabilir.
yanlış
kafaya takmamız gereken asıl mesele
öldükten sonraki yaşamamız.
yüz yıl sonrasına gidelim;
dedenin çok istediği ev,
annenin uğruna diller döktüğü eşyası,
babanın işi,
o çok sevdiğin insan,
arkanızdan konuşan insanlar,
hepsi toprağın altında değil mi şuan. oysa bi çoğu ben bu olmadan yaşayamam. o olmazsa olmaz dedikleri olmadı mı ? bunları düşüne düşüne hayattan zevk alamaz ki insan intiharın eşiğine sürüklenir. allahın verdiği canı kendimizin alması ne kötü değil mi ? üstelik dünyevi sorunlar yüzünden. allah sana o canı sen alasın diye mi verdi. ilk kulluk bilincimiz neydi allah'a itaat etmek, boyun eğmek. tek takman gereken şey bu olmalı. o gün bi yerde şu söze rastladım.
"sen namaz kılmıyorum sanırsın allah seni huzuruna kabul etmiyordur."
birinin sizi sevmesi için uğraşmak yerine allahın sizi sevmesi için uğraşın. emin olun ki bunları kafaya takarsanız diğerlerini düşünecek zamanınız olmaz.
sonumuz aynı, aynı kapıya çıkacağız hepimiz,
hepimiz öleceğiz. uğruna saatlerce düşündüğümüz şeyin ahirette faydasını görmeyeceğiz. o yüzden size yararı dokunmayacak şeyleri takmaktan vazgeçin.
yüzünüzdeki gülümsemenin eften püften insanlar tarafından alınmasına da izin vermeyin.
kafaya takmamaya değil. kafaya takmaya ihtiyacımız var bizim ama sadece "kafaya takılması gereken şeyleri. . ."
devamını gör...

yalnızlığına iyi bak, sahip çık. kaç kişinin emeği var onda kim bilir?
*oğuz atay
devamını gör...

yukarıya sabitlense dediğim başlık.
devamını gör...

kendine ait bir ambiansı vardır, sokaklarında dolaşınca hissedilir, binalarındanmıdır, insanlarındanmıdır, her nedense, bir araya gelince, ilham veren, huzur veren istanbulun en güzel semti oluşmuştur.
devamını gör...

kafayı seksle pornoyla bozmuş yazar.
devamını gör...

dünyalara bedel insandır. olduğundan daha güzel/yakışıklı, daha zeki, daha sevilesi, daha fantastik, çok garip, bir acayip ve vazgeçilmez görünür. büyülüdür adeta. hayatınız bir hamursa, o kişinin toz olmasını ve onu hamurunuza karıştırmayı isterken bulursunuz kendinizi. evet. daha korkunç örnekler vermeden tanımı sonlandırıyorum.
devamını gör...

urfa yöresine ait bir türkü olup asıl ismi delalım'dır.

kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
devamını gör...

giderayak nanik yapmış dedirten harekettir.
devamını gör...

insanların beyin tembelliğini gördükçe her istediğimizi yapabileceğimizi anladık.diyerek herşeyi özetlemiştir.
devamını gör...

akorun normal notasına çözümlenen bir melodide eklenmiş akorsuz bir notadan oluşan bir müzik süsüdür.
ingiliz psikolog john sloboda müzikseverlerden dinledikleri şarkılarda "onları fiziksel reaksiyona sebep olan bölümleri" sordu.
deneklerin listelediği 20 bölüm arasından 18’inde "appoggiatura"ya rastlandı. konuyla ilgili olarak 2007’de araştırma yapan university of british columbia’dan martin guhn da türkçe’de "çarpma" adıyla geçen nota süslemesinin dinleyicide duygusallığa neden olduğunu tespit etti.
akor olmayan tonu güçlü bir tempo üzerine koyarak, bu apoggiatura notasına vurgu yapar ve bu da asıl, beklenen akor notasının görünümünü geciktirip insanı değişik bir moda sokar. örnek olarak...oscar harris ~ alta gracia
devamını gör...

ülkemizde işçiyseniz uygulanmayan hatta ve hatta işveren tarafından iç edilen bir şeydir öğle arası. son zamanlar da çıkarılmaya çalışılan kanunlarla bunu daha nasıl esnetiriz onun derdine düşmüş bir hükümet herkesin malumu.
devamını gör...

kayıt alıp beklettim ilk günden.
son gün zannederek tekrar etmem gereken kaydı apar topar gönderdim.
pişmanlık duydum biraz tabi ama yine de iyi oldu bakalım dedim.
sonuç??? aaa yokum.*

bir yıldız gibi kayar giderim hayatınızdan
yapacağınız tek şey dilek tutmak olur.*

neyse iyi yayınlar.*
devamını gör...

çoklu evrenler kuramı içerisindeki alt başlıklardan biri.

bunu anlamak için önce zar çoklu evren modeli başlığına göz atmanızda fayda var çünkü bu model, zar evrenlerin çarpışma ihtimali ile ilgili.

evrende gördüğümüz her şey hareketli. bu durumda, zar evrenlerin hareketli olmasının önünde de bir engel yok. uzay içerisinde farklı yönlere doğru yönelmiş olan bu evrenler birbirlerine doğru hareket edip çarpışırsa ne olur?

yanıtımız net olmasa da kesin olarak söyleyebileceğimiz bir şey var: ortaya çok büyük miktarda bir enerji çıkar. tabii bunun sonucunda da çarpışan bu evrenler bütünlüklerini koruyamayıp dağılacaktır. bu bize big bang teorisi olarak da bilinen büyük patlama'yı hatırlatır. yani büyük bir enerjiyle gerçekleşen devasa (2 evren boyutunda) bir çarpışmada önce her şey en ufak parçacıklarına ayrılır, sonra bu parçacıklar yeniden etkileşime girerek evrende gördüğümüz yapıları (galaksiler, yıldızlar vs) oluşturur. buna, teorik fizikçiler "büyük yapışma" adını verir.

çarpışmalar sonucunda yapısal olarak dağılan eski evrenlerden, sürekli olarak yenileri oluşur. bu da ortaya tekrarlanan bir süreç, yani bir döngü çıkarır. modelin ismi de buradan gelir. bu model doğruysa "büyük patlama'dan önce ne vardı?" sorusunun yanıtına da bir parça ışık tutulmuş olur.
devamını gör...

kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
devamını gör...

akıllara "öyleyse neden günbatımı turuncu veya güneşe bakarken sarı görüyoruz?" sorularını getiren başlık.

aynı şeyleri tekrar etmeyeceğim yalnızca sebebinin yazarın da dediği gibi renklerin atmosfer içerisinde dağılmasından dolayı olduğunu ve atmosfer'in aslında birçok şeyi etkilediğini söylemek isterim. mesela kızıl gezegen diye tabir ettiğimiz mars gezegeninde günbatımı mavi renktedir. bunun bilinen bir sebebi ise mars'ın, dünya'daki gibi bir atmosfer'e sahip olmaması.
devamını gör...

"hoşça kal! değerin çok yüksek, tutamam seni."

soneler-sone 87
devamını gör...

öncelikle 1924 doğumlu japon yazar kobo abe'yi ilk defa okudum. japon edebiyatı diline bir türlü alışamasam da yine de farklı yazarları okumayı sevdiğim için şans vereyim dedim. ayrıca şimdiden belirtmek isterim ki filmi de varmış. bulursam izleyeceğim.
kitapla ilgili söylemek istediğim ilk şey kitabın adı neden kumların kadını acaba? çünkü ana karakter aslında bir adam. kadın yan karakter olarak geçiyor kitapta. ne hissettiğini, ne düşündüğünü bile tam olarak bilemediğim bir kadın sadece. kitap bende ilk başta kabus etkisi yarattı. basit bir kaçırılma değildi çünkü. tüm köy tarafından tuzağa düşürülme demek daha doğru. okuduğum yorumlarda metaforlara çok takılmış insanlar. ben dümdüz okudum pek metafor bulayım , olayları birbirine bağlayım diye uğraşmadım.
bundan sonra spoiler vereceğim isterseniz okumayabilirsiniz.
dümdüz okudum dedim evet ama ne kadar boş kafayla okusanızda kitabın alttan alta mesajlar verdiğini hissediyorsunuz. her okuyucunun aldığı mesajlar farklı olacaktır tabi. bende kendimce yorumlayacağım.mesela adam hergün çukurda kum küremeyi (bkz: sai nehri'nde taşları üst üste dizmek) olarak tanımlıyor bu bir japon atasözüymüş ve boşa çabalamak anlamına geliyormuş. fakat şöyle bir düşününce aslında yaptıkları şey hem evlerini korumak hem de kitabın sonunda açıklandığı üzere para kazanmak.biz de günlük hayatta benzer şeyler yapmıyor muyuz ? tamam belki bir çukurun içinde her gün kum küremiyoruz ,çukurun içinde yaşamiyoruz ama biz de her gün rutin olarak aynı işleri yapıyoruz sonucunda da para kazanıyoruz, çukur yerine apartman dairelerine tıkılıyoruz ya da her hafta temizlik yapıyoruz sonra tekrar etraf kirleniyor yani hayat zaten rutinlerden ibaret dolayısıyla ilk başta korkunç görünen bu olay kitabın sonlarına doğru hem kitap karakterine hemde bana korkunç görünmemeye başladı.sanırım ikimiz de bu duruma alıştık.
beni etkileyen ikinci durum az önce de yazdığım gibi kumlardan para kazanmaları.bu ıslak kumları inşaatlara satıyorlarmış ve ana karakter bunu çok tehlikeli olduğunu ıslak kumun inşaatta kullanılmayacağını söylediğinde kadın şiddetle karşı çıkıyor "baskalarindan bize ne ki" diyor. yani köy halkı aslında terk edilmenin verdiği acıyla toplumdaki diğer insanları umursamamaya başlamış. sadece kendilerini düşünen bir hale gelmişler. burada toplum tarafından dışlanan kesimin içten içe besledikleri nefret ve umursamazlık çok iyi aktarılmış.
ve son bölümde artık kaçma imkanı varken tekrar kumların içine girip kurduğu su arıtma düzeneği ile ilgilenmesi aslında o çukuru artık güvenli alan/ yaşam alanı olarak gördüğünü gösteriyor. su arıtma sistemi sadece bir bahane gitmek isteyen zaten ardına bakmadan kaçardı. zaten elinde sadece gidiş bileti olan birinden hem gidiş hem dönüş bileti olan birine döndüğünü söylüyor.
aslında tek tek incelenecek daha çok konu var. mesela radyo,ayna almak istemeleri, aralarındaki garip cinsellik, adamın "o" diye bahsettiği karısı ve iş arkadaşlarına olan sevgisizliği vb.
garip bir kitaptı tavsiye eder miyim bilmiyorum. herkesin seveceğini düşünmüyorum. buraya kadar okuduysanız bravo size.
devamını gör...

futbol olmuş günah keçisi
severiz biz birbirimizi
gün olur asra bedel
görmelisin sevincimizi
devamını gör...

normal sözlük'ü kullanarak 3. parti dahil tarayıcı çerezlerinin kullanımına izin vermektesiniz. Daha detaylı bilgi için çerez ve gizlilik politikamıza bakabilirsiniz.

online yazar listesini görmek için lütfen giriş yapın.
zaman tüneli köftehor rehberi portakal normal radyo kütüphane kulüpler renk modu online yazarlar puan tablosu yönetim kadrosu istatistikler iletişim