sonuçta evrensel bi ahlakımız var, her din yapcam diyen ona göre bi şeyler yapıyor. değişen kitaplar onu degiştiren adamlarin keyfi kurallarını da içeriyor elbette. kuran da öyle genel toplumu ele alan ahlak kurallarini ögretmeye calısan bi kitap. tabi kuranda da oynamalar olmuştur da :d olmamış diyerek satmasina devam ettirmek daha hoş geliyor. yani insanlar ahlak eğitim alıyor, dine gerek yok. toplumu zorla güzellik yaptırmak için dinle eğitme devrinin bitmesi lazım. devletle yönetilmesi lazim. çoğu dini kitap aynı şey zaten.
devamını gör...
keşke arada budizme, şintoizme falan da el atsaymış ama tabii orta doğu tanrısının güney asya ve uzak doğu dinlerinden haberinin olmaması normaldir. mesela islam dini bugün bir arap tarafından yazılsa, kesin yahudilerle ve eşcinsellerle ilgili daha fazla ayet olurdu.
devamını gör...
bir başka çok önemli örneği de budur;

sahte tevrat'ın yaratılış (tekvin) kitabının 1:26-27 kısımlarında şöyle bir ifade yer alır: "sonra tanrı, 'insanı kendi suretimizde, kendi benzerliğimizde yaratalım' dedi. ... böylece tanrı insanı kendi suretinde yarattı, onu tanrı'nın suretinde yarattı; onları erkek ve dişi olarak yarattı." bu anlatı, tanrı'yı antropomorfik (insan şeklinde) bir varlık olarak tasvir eder; o'nun bir "surete" (biçime, benzerliğe) sahip olduğunu ve insanlığın bu surete göre modellendiğini ima eder. benzer ifadelere muharref tevrat'ın başka yerlerinde de rastlanır; örneğin, tanrı'nın "eli", "yüzü" veya "arkası" gibi fiziki uzuvlarından bahsedilir (ör. çıkış 33:23: "arkamı göreceksin, ama yüzüm görünmeyecek.").

bu anlatı şu sorunları içerir:

teolojik sorun: bu anlatı, tanrı'yı yarattıklarının formuna veya insana benzer bir varlığa indirger; o'nu yaratılmış varlıklara benzeterek tevhid (ilahi birlik) ilkesini zedeler. bu durum, paganizmdeki "tanrı putlarına" benzer bir antropomorfizme yol açar ve hristiyan teolojisinde "tanrı'nın suretinde yaratılış" kavramı, isa'nın "tanrı'nın oğlu" olduğu doktrinine zemin hazırlayan bir unsur olarak görülür.

felsefi sorun: eğer tanrı bir "surete" sahipse, o'nun sonsuz ve mekansız doğası çelişkiye düşer; yaratılış, ilahi aşkınlığı (müteal olmayı) ihlal eden bir "kopyalama" veya "benzetme" süreci olarak algılanır.

kutsal kur'an, bu anlatıyı kökten düzeltir:

şûrâ suresi 42:11, allah'ın her türlü benzerlikten (müşabeheden) münezzeh olduğunu ilan ederek şöyle der: "o'nun benzeri hiçbir şey yoktur. o, her şeyi işitendir, her şeyi görendir." ihlâs suresi 112:4, "o'nun hiçbir dengi yoktur" ifadesiyle antropomorfizmi reddeder; bu, tanrı'nın bir "sureti" veya "benzeri" olamayacağı anlamına gelir.

kur'an'da "tanrı'ya benzeme" küstahlığı, firavun gibi tiranların bir özelliği olarak konumlandırılır (ör. kasas suresi 28:38); böylece tevrat'ta bulunan "insan-tanrı benzerliği" fikri tersine çevrilerek cüretkâr bir iddia olarak sunulur.

ihlâs suresi (112. sure)
de ki: "o allah'tır, bir tektir (ehad)."
"allah samed'dir (her şey o'na muhtaçtır, o ise hiçbir şeye muhtaç değildir)."
"o, doğurmamıştır ve doğurulmamıştır."
"ve o'nun hiçbir dengi yoktur."

"gözler o'nu idrak edemez, ama o bütün gözleri idrak eder. o, lâtif'tir (en ince ayrıntıları bilen), habîr'dir (her şeyden haberdar olan)." (en'âm suresi, 6:103)

"musa, tayin ettiğimiz vakitte (tûr'a) gelip de rabbi o'nunla konuşunca, 'rabbim! bana kendini göster, sana bakayım' dedi. (allah) buyurdu ki: 'beni asla göremezsin (len terânî). fakat şu dağa bak; eğer o yerinde durabilirse, sen de beni görebilirsin.' rabbi o dağa tecelli edince onu yerle bir etti ve musa bayılıp düştü. ayılınca dedi ki: 'seni noksan sıfatlardan tenzih ederim! sana tövbe ettim ve ben inananların ilkiyim.'" (a'râf suresi, 7:143)

ve böylece kutsal kuran bir kez daha gerçek bilgiyi bizlere ulaştırır.
devamını gör...
piyasadaki komünist sahte incillerde davut peygambere zenginliğinden dolayı atılan iftiraların ve hatta onun peygamberden sayılmamasının kutsal kuran tarafından düzeltilmesi de çok güzel örneklerdendir:

kutsal kur'an, iftiraları reddetmeden önce davud peygamberin ne kadar seçkin, güçlü, bilge ve allah'a yönelen bir kul olduğunu vurgular. bu, ona atfedilen büyük günahların karakteriyle uyuşmayacağını gösterir.

güçlü ve allah'a yönelen bir kul oluşu:

"kulumuz davud'u, o kuvvet sahibi zatı hatırla. o, hep allah'a yönelirdi." (sâd suresi, 38:17)

düzeltme: ayet, davud'u "kuvvet sahibi" (اَيْدِ) ve "sürekli allah'a yönelen, tövbe eden" (اَوَّابٌ) olarak tanımlar. bu, nefsine yenik düşüp zina ve cinayet gibi büyük günahları işleyen bir portre ile taban tabana zıttır.

dağların ve kuşların onunla birlikte tesbih etmesi:

"biz dağları onun emrine vermiştik. akşam ve sabah onunla birlikte tesbih ederlerdi. kuşları da toplu halde onun emrine vermiştik. hepsi de ona yönelmişlerdi." (sâd suresi, 38:18-19)

bu ayetler, davud'un manevi mertebesinin ne kadar yüksek olduğunu, tabiatın bile onunla uyum içinde allah'ı zikrettiğini gösterir. böyle ruhani bir derinliğe sahip bir peygamberin, adi bir günahkar gibi davranması düşünülemez.

hikmet ve adaletle hükmetme yeteneği:

"onun mülkünü (hükümdarlığını) güçlendirmiştik. ona hikmet ve hakkı batıldan ayıran kesin söz (fasl-ı hitâb) vermiştik." (sâd suresi, 38:20)

allah'ın kendisine "hikmet" ve "adaletle hükmetme" yeteneği verdiği bir kimsenin, en büyük adaletsizliklerden olan cinayet ve başkasının namusuna el uzatma suçlarını işlemesi mantığa aykırıdır.

asıl "düzeltme maddesi": iki davacı kıssası

eski ahit'teki iftiranın aslının, kur'an'da anlatılan bu imtihan kıssası olduğunu kabul edilir. kur'an, olayın aslını şu şekilde anlatır:

(21) (ey muhammed!) sana o davacıların haberi ulaştı mı? hani onlar duvardan tırmanıp mabede girmişlerdi. (22) davud'un yanına girdiklerinde, o, onlardan korkmuştu. onlar, 'korkma! biz, birbirine haksızlık etmiş iki davacıyız. aramızda adaletle hükmet, haksızlık etme ve bize doğru yolu göster' dediler. (23) (içlerinden biri şöyle dedi:) 'bu benim kardeşimdir. onun doksan dokuz koyunu var, benim ise bir tek koyunum var. böyle iken, ‘onu da bana ver’ dedi ve tartışmada bana üstün geldi.' (24) davud dedi ki: 'andolsun ki, senin koyununu kendi koyunlarına katmak istemekle sana haksızlık etmiştir. zaten ortakların çoğu birbirine haksızlık ederler. yalnızca iman edip salih ameller işleyenler başka. onlar da ne kadar azdır!' davud, bizim kendisini imtihan ettiğimizi (fitne) anladı. derhal rabbinden bağışlanma diledi, secdeye kapandı ve o’na yöneldi. (25) biz de bunu ona bağışladık. şüphesiz onun, katımızda bir yakınlığı ve güzel bir geleceği vardır. (sâd suresi, 38:21-25)

bu kıssanın "düzeltme" olarak anlamı:

olayın aslı: . davud'un günahı, iddia edildiği gibi zina ve cinayet değildir. onun hatası, davacılardan sadece birini dinleyerek, diğer tarafın savunmasını almadan aceleci bir hüküm vermesidir. bu, peygamberlik makamının hassasiyeti açısından bir "zelle" yani küçük bir sürçmedir.

imtihan olduğunu anlaması: hz. davud, bu olayın sıradan bir dava değil, allah tarafından bir "fitne" yani imtihan olduğunu hemen anlamıştır.

derhal tövbe etmesi: hatasını anlar anlamaz kibre kapılmamış, derhal secdeye kapanarak allah'tan af dilemiştir. bu onun "evvâb" (sürekli tövbe eden) sıfatının bir tecellisidir.

allah'ın affı: allah, onun bu samimi tövbesini kabul etmiş ve onu bağışlamıştır.

yani, tahrif edilmiş metinlerde "bir kadına göz koyma, zina ve cinayet" olarak anlatılan büyük günah silsilesi, kur'an'da "yargılamada yapılan küçük bir hata ve ardından gelen samimi bir tövbe" olarak düzeltilmiştir.

3. ilahi öğüt ve görevinin hatırlatılması

allah, bu imtihan ve af sonrası hz. davud'a görevini tekrar hatırlatarak, kıssadan çıkarılacak asıl dersi verir:

"ey davud! gerçekten biz seni yeryüzünde bir halife kıldık. öyle ise insanlar arasında adaletle hükmet. nefsinin arzusuna (hevâ) uyma, yoksa o seni allah'ın yolundan saptırır..." (sâd suresi, 38:26)

düzeltme: bu ayet, yaşanan olayın "nefse uyma" tehlikesine karşı bir uyarı olduğunu gösterir. iftirada olduğu gibi nefsine tamamen yenik düşmüş birini değil, nefsani bir arzuya kapılma potansiyeline karşı ilahi olarak uyarılan ve korunan bir peygamberi anlatır.

sonuç olarak:

kur'an, davud'a atılan iftiraları şu yöntemlerle düzeltir:

doğrudan bahsetmez: batşeba ve uriya isimlerini veya olayını hiç anmaz. bu, olayın o şekilde gerçekleşmediğinin en büyük delillerindendir.

yüce bir portre çizer: onu; güçlü, bilge, adil ve sürekli allah'a yönelen seçkin bir kul ve peygamber olarak tanıtır.

olayın aslını anlatır: iftiranın tahrif edilmiş hali olan "iki davacı" kıssasını anlatarak, hz. davud'un hatasının ne olduğunu ve nasıl hemen tövbe ettiğini gösterir.

ismet sıfatını korur: peygamberlerin büyük günahlardan korunduğu inancını (ismet sıfatı) hz. davud örneğinde de teyit eder. onun hatası, bir peygamberin hassas makamına yakışmayan küçük bir sürçmedir (zelle), bir müminin bile işlemekten haya edeceği büyük bir günah değildir.

ve böylece kutsal kuran piyasadaki sahte incillerin bir hatasını daha düzeltmektedir ve işin aslını bize anlatmaktadır.
devamını gör...
kutsal kuran'da ribanın evrensel olarak yasaklanması da yine çok önemli örneklerdendir:

sahte tevrat da riba almayı yasaklar, ancak bu yasağı sadece israiloğulları arasında geçerli kılar. bir yahudi'nin başka bir yahudi'den alması yasaktır, ancak yabancılardan (israiloğlu olmayanlardan) alınmasına izin verilir.

tesniye (yasanın tekrarı) 23:19-20: "kardeşine para, yiyecek ya da riba getiren herhangi bir şey ödünç verdiğinde riba almayacaksın. yabancıdan alabilirsin ama kardeşinden almayacaksın..."

kuran'ın düzeltmesi ve evrensel ahlak ilkesi: kuran, bu ayrımcılığı tamamen ortadan kaldırır ve ribayı mutlak bir şekilde, kimden alındığına bakılmaksızın yasaklar. ve bu yasağı tüm insanlığı kapsayan evrensel bir ahlak ilkesi haline getirir.

bakara suresi, 275. ayet: "...allah, alışverişi helal, ribayı ise haram kılmıştır..." bakara suresi, 278-279. ayetler: "ey iman edenler! allah'tan korkun ve eğer inanıyorsanız, ribadan arta kalanı bırakın. eğer bunu yapmazsanız, allah'a ve resûlü'ne karşı savaş açtığınızı bilin."

düzeltmenin önemi: kuran, piyasadaki sahte tevrat'taki "kabile ahlakı" veya "çifte standart" anlayışını reddeder. ekonomik adaletin ve sömürü yasağının, bir ırka veya dine özel olamayacağını, tüm insanlar için geçerli evrensel bir ilke olduğunu öğretir. bu, kuran'ın mesajının yerel değil, küresel ve tüm insanlığa yönelik olduğunun en net kanıtlarından biridir.
devamını gör...
kutsal kuran'ın köleliği yasaklamaması oldukça ilginç bir durumdur. bir de, peygamberin evine hangi saatlerde girilip çıkılmaması ve ne kadar süre kalınması gerektiği gibi günümüzde hiçbir anlamı olmayan emirlerinin olması da bir başka ilginçliktir.
devamını gör...
.hicr sures 9. ayet kesin olarak bilesiniz ki bu kitabı kuşkusuz biz indirdik ve onu mutlaka koruyan da yine biziz.

keçinin yediği ayet
devamını gör...
#3664749 cevaben;

kutsal kuran köleliği yasaklamıştır: emre1974tr.blogspot.com/201...

diğer entrye cevaben: islam'da recm cezası yoktur. kuran'da zinanın cezası cilde zarar vermeden 100 sopa olarak bildirilmiştir: www.kurandakidin.com/2011/1...

ve böylece kutsal kuran piyasadaki sahte incilleri bir kez daha, hatta 2 kez daha düzeltir: 1- kula kul olmak yani kölelik yasaktır. 2- zinanın cezası recm değil 100 sopadır.
devamını gör...
kutsal kuran nuh tufanı'nın evrensel değil sadece tek bir bölgeye ve nuh halkına yönelik olduğunu anlatarak yine piyasadaki sahte incilleri düzeltmektedir. sadece günahkar nuh toplumu yok edildi ve gemiye alınması istenen hayvan çiftleri de o bölgeye ait kara hayvanlarından örneklerdi:

emre1974tr.blogspot.com/201...

11:48 şöyle denildi: "ey nuh! sana ve seninle beraber olanlardan diğer gruplara bizden bereketler ve bir selamla aşağıya in. bazı ümmetler de var, kendilerini önce nimetlendireceğiz sonra bizden acıklı bir azap hepsini kucaklayacak."

www.miracles-of-quran.com/n...
devamını gör...
kutsal kuran, piyasadaki incillerde musa peygambere atılan iftiraları da düzeltir. işin gerçeğini bizlere anlatır ayetlerinde:

sahte tevrat'ta, tanrı musa'yı peygamber olarak seçtiğinde, musa'nın defalarca itiraz ettiği, görevden kaçmaya çalıştığı ve kendi yeteneklerine güvensizlik sergilediği bir tablo çizilir. diliyle ilgili sorun (kekemelik veya pelteklik) bir eksiklik gibi sunulur ve allah'ın bu duruma öfkelendiği ima edilir.

sahte tevrat anlatısı: "musa, ‘aman, ya rab!’ diye yanıtladı, ‘ben kulun ne geçmişte, ne de benimle konuşmaya başladığından bu yana iyi bir konuşmacı oldum. çünkü dili ağır, tutuk biriyim.’ rab, ‘insana ağzı kim verdi?’ dedi... ama musa, ‘aman, ya rab, yalvarırım, başka birini gönder’ dedi. o zaman rab musa’ya öfkelendi..." (mısır'dan çıkış 4:10-14)

bu anlatım, bir peygamberin tanrı'nın seçimine karşı bu denli tereddüt ve ısrarlı bir isteksizlik göstermesini sorunlu bir başlangıç olarak sunar.

kutsal kur'an'ın olayın gerçek halini anlatması: bir dua ve stratejik bir talep

kur'an, bu olayı bir güvensizlik veya görevden kaçma olarak değil, tam tersine, görevin ağırlığının farkında olan bir peygamberin allah'a yönelttiği samimi bir dua ve stratejik bir talep olarak anlatır.

kur'an'ın anlatısı: musa, görevin zorluğunu bildiği için allah'tan yardım ister. kekeçliği bir mazeret değil, görevi en iyi şekilde yapabilmek için kardeşi harun'un yardımını istemesine bir gerekçedir.

"(musa) dedi ki: ‘rabbim! göğsümü genişlet. işimi bana kolaylaştır. dilimden düğümü çöz ki, sözümü anlasınlar. ailemden bana bir yardımcı ver; kardeşim harun'u. onunla gücümü artır. ve onu görevimde bana ortak et.’" (taha suresi, 25-32).

ve böylece kutsal kur'an, bir peygamberin tereddütünü değil, allah'a olan mutlak teslimiyetini ve o'ndan yardım isteme ahlakını gösterir. olay, bir kusurun sergilenmesi değil, başarılı bir görev için allah'tan destek ve doğru stratejiyi talep etme örneğidir. allah'ın öfkesinden değil, duasının kabulünden bahsedilir.

ayrıca; tahrif edilmiş tevrat'ın en trajik ve teolojik olarak sorunlu anlatılarından biri, büyük peygamberler musa ve harun'un, ömürlerini uğrunda adadıkları "vadedilmiş topraklar"a (kutsal topraklar) girmelerine, işledikleri bir "günah" yüzünden tanrı tarafından izin verilmediği iddiasıdır.

sahte tevrat'ın çölde sayım kitabında anlatılan "meriva suları" hadisesinde, susuzluktan şikâyet eden israiloğulları için tanrı, musa'ya kayayla konuşmasını emreder. ancak anlatıya göre musa, öfkelenerek kayaya asasıyla iki kez vurur ve su fışkırır. bu olay, büyük bir mucize olmasına rağmen, metinde tanrı'nın musa ve harun'u cezalandırdığı bir günah olarak sunulur.

sahte tevrat anlatısı :
"ama rab, musa’yla harun’a, ‘madem israil halkının önünde benim kutsallığımı saymadınız (bana iman etmediniz), bu topluluğu kendilerine verdiğim topraklara siz götürmeyeceksiniz’ dedi." (çölde sayım 20:12)
"rab musa’ya şöyle dedi: ... ‘israil halkının önünde bana karşı geldiğiniz için, harun da halkına kavuşacak. çünkü size verdiğim topraklara o girmeyecek.’" (çölde sayum 20:23-24)

bu anlatı, son derece problemlidir:

adaletsizlik: ömrünü kavminin kurtuluşuna ve allah'ın mesajını yaymaya adamış iki büyük peygamber, muğlak ve orantısız bir sebeple en büyük hedeflerinden mahrum bırakılmaktadır. hatta harun peygamberden bile sayılmamaktadır.

peygamberin itibarını zedelemek: bu, musa'yı misyonunun sonunda başarısızlığa uğramış, allah'ın gözünden düşmüş ve günahkâr bir lider olarak resmeder.

bun karşılık kutsal kur'an, bu iftirayı tamamen ortadan kaldırır ve olayın aslını bambaşka bir şekilde anlatır. kutsal topraklara girememe cezasını alanlar peygamberler değil, tam tersine, korkaklık gösterip allah'ın emrine isyan eden israiloğulları'nın kendisidir.

kur'an'ın anlatısı (hakikat): musa, kavmini kutsal topraklara girmeye teşvik eder. ancak onlar, o topraklardaki güçlü kavimlerden korkarak savaşmayı reddeder ve hatta musa'ya saygısızca, "sen ve rabbin gidin savaşın, biz burada oturacağız" derler.

"dediler ki: ‘ey musa! onlar orada oldukça biz asla oraya girmeyeceğiz. haydi, sen ve rabbin gidin, savaşın. biz burada oturacağız.’" (maide suresi, 24)

bu büyük isyan üzerine allah, peygamberleri değil, kavmin o neslini cezalandırır.

ilahi ceza:
"(allah) buyurdu ki: ‘o halde orası (kutsal topraklar) onlara kırk yıl haram kılınmıştır. bu süre içinde yeryüzünde (çölde) şaşkın şaşkın dolaşacaklar. artık o yoldan çıkmış topluluk için üzülme.’" (maide suresi, 26)

ve böylece kutsal kuran bir kez daha bizi doğru bilgilerle buluşturur:

peygamberlerin onurunun iadesi: kur'an, musa ve harun'u bu ağır iftiradan temize çıkarır. onlar günahkâr değil, görevini sonuna kadar yapmış ama kavminin isyanı nedeniyle hedefe ulaşamamış sadık elçilerdir.

ilahi adaletin tecellisi: adaletsiz ve orantısız bir ceza tablosu yerine, kur'an suçu ve cezayı hak edene yöneltir. isyan eden ve korkaklık gösteren kavim cezalandırılır, sadık peygamberler ise bu durumdan sorumlu tutulmaz.

tarihsel mantığın sağlanması: kur'an'ın anlatısı, tarihsel olarak da tutarlıdır. bir neslin tamamının çölde helak olması ve kutsal topraklara ancak yeni bir neslin girebilmesi, bu büyük isyanın bir sonucu olarak mantıklı bir çerçeveye oturur.

sonuç olarak kur'an, tahrif edilmiş eski sahte metinlerin peygamberlere attığı bu ağır iftirayı da düzelterek, musa'nın ve harun'un misyonlarını lekesiz ve onurlu bir şekilde tamamladıklarını, başarısızlığın ve günahın onlara değil, onlara isyan eden kavimlerine ait olduğunu ortaya koyar.
devamını gör...
sahte tevrat'ta elçi lut'a atılmış olan iftiraların da, kutsal kuran tarafından düzeltilmesi ve işin aslının kuran ayetlerinde anlatılması da bu konuya güzel bir örnektir:

sahte tevrat’ın en çirkin iftiralarından biri, allah’ın elçisi olan lut'a yöneliktir. bu hadis kitabında, lut’un kavmi helak edildikten sonra, öz kızlarıyla zina yaptığı ve bunu yaparken sarhoş olduğu anlatılır:

yaratılış 19:31-36’da lut’un kızlarının, soylarını devam ettirecek başka erkek kalmadığı düşüncesiyle babalarını sarhoş edip onunla yattıkları anlatılır. bu ensest ilişkiden, israiloğulları’nın düşmanları olan moav ve ammon halklarının doğduğu iddia edilir.

bu anlatı, bir peygamberi zayıf, iradesiz, sarhoş ve en büyük günahlardan birini işleyen biri olarak gösterir. bunun, israil’in komşu ve rakip kavimlerini aşağılamak için uydurulmuş, siyasi amaçlı bir karalama hikayesi olduğu düşünülmektedir. bir allah elçisinin bu duruma düşmesi akıl ve din dışıdır.

kuran ise bu korkunç iftirayı kökünden reddeder ve lut’un gerçek kimliğini, yani iffetli, kararlı ve şerefli bir peygamber olduğunu ortaya koyar:

enbiyâ 21:74-75: “lut'a da bir hüküm ve ilim verdik ve onu, o çirkin işleri yapan memleketten kurtardık. gerçekten onlar kötü bir toplum idiler, yoldan çıkmışlardı. onu rahmetimizin içine soktuk; çünkü o, salihlerdendi.”
en’âm 6:86: “(ismail, elyesa, yunus) ve lut’u da (hidayete erdirdik). her birini âlemlere üstün kıldık.”

kuran’da lut, kavmini sapkınlıktan kurtarmak için çırpınan, misafir olarak gelen diğer elçilere(meleklere) zarar gelmesin diye de canını ortaya koyan, ahlak abidesi bir elçidir. onun kızlarını evlilik yoluyla onlara teklif etmesi, onları sapkınlıktan vazgeçirip meşru ve fıtrî yola döndürmek için son bir çırpınıştır; bu, onun ahlaki üstünlüğünü gösterir. kuran, lut’un ve iman eden ailesinin (karısı hariç) kurtuluşunu anlatır ve hikâyeyi orada, onun şerefini koruyarak bitirir. sarhoşluk, zina veya mağara olayı gibi iftiralara asla yer vermez.

böylece kutsal kuran, bir allah elçisine atılan bu büyük iftirayı da temizler; gerçek bilgileri bizlere ulaştırır. bir kez daha görülmektedir ki elçilerin gerçek yaşam öyküleri ve sünnetleri de sadece ve sadece kuran'dadır.
devamını gör...
bir başka önemli örnek de, kutsal kuran'ın, ruhbanlık ve dünyadan el etek çekmenin tamamen yanlış ve din dışı bir uygulama olduğunu anlatmasıdır:

birçok dinde ve felsefede, manevi mükemmelliğe ulaşmanın yolu, dünyevi hayattan, onun nimetlerinden, özellikle de evlilik ve cinsel hayattan tamamen el etek çekmek olarak görülmüştür. bu "ruhbanlık" , bu pagan uygulamalar (monastisizm) veya "asketizm" anlayışı, hristiyanlıkta ve diğer bazı dinlerde kurumsallaşmıştır.

buna karşılık kutsal kur'an, bu aşırı yaklaşımı, insanın fıtratına aykırı bir "sonradan icat" olarak tanımlar ve bunun yerine dünya ile ahiret arasında dengeli bir yaşam modeli sunar.

özellikle katolik ve ortodoks hristiyanlıkta, rahiplerin, papazların, rahibelerin ve keşişlerin evlenmemesi (bekâret yemini) esastır. bu anlayış, cinsel hayatın ve aile kurmanın, kişiyi tanrı'ya tam olarak adanmaktan alıkoyan daha "aşağı" bir statü olduğu varsayımına dayanır.

bu uygulama, sahte inciller'deki bazı pasajların (örneğin, matta 19:12'de "kendilerini göklerin egemenliği için evlenmekten alıkoyanlar vardır" ifadesi veya pavlus'un 1. korintliler 7. bölümde bekârlığı evliliğe tercih ettiğini belirtmesi) yorumlanmasına dayanır.

bu anlayışın sonuçları:

fıtrata aykırılık: evlenme, aile kurma ve nesli devam ettirme gibi en temel insani ve biyolojik arzular bastırılır. bu durum, tarih boyunca birçok psikolojik soruna ve hatta manastırlarda yaşanan cinsel istismar skandallarına zemin hazırlamıştır.

dünyayı/imtihan evrenimizi kötülemek ve kendine zulmetmek: dünya hayatı, nimetleri ve güzellikleri, maneviyatın önünde bir engel ve "kötü" bir şey olarak görülür. kurtuluş, dünyadan kaçmakla mümkün olur.

elit bir manevi sınıf yaratma: evlenmeyen ve kendini tamamen dine adayan ruhban sınıfı, evli olan sıradan halktan (laikler) manevi olarak daha üstün kabul edilir.

ve bu pagan, ızdırapçı uygulamalar sinsice bir çok dine sızmıştır maalesef. komünizm gibi sapmalar da ruhçuluğun yani paganizmin parçasıdır ve zenginlik de yasaklanmaktadır bu yüzden sahte kitaplarda ve öğretilerde.

ama kutsal kur'an, ruhbanlığı, insanların allah'ı razı etmek için kendiliklerinden icat ettikleri, ancak hakkını da veremedikleri bir yenilik (bid'at) olarak tanımlar ve onu onaylamaz. bunun yerine, dünya hayatının nimetlerinden meşru bir şekilde yararlanırken, ahiret sorumluluğunu da unutmayan dengeli bir model önerir.

a) ruhbanlık, insanların icadıdır: kur'an, hristiyanların uyguladığı ruhbanlığın, allah'ın emri olmadığını, kendi uydurmaları olduğunu belirtir.

"...uydurdukları ruhbanlığa gelince, onu biz yazmadık (emretmedik). fakat kendileri allah’ın rızasını kazanmak için (bunu icat ettiler), ama ona da hakkıyla riayet etmediler..." (hadid suresi, 27)

b) dünya nimetleri helaldir ve evlilik teşvik edilir: kur'an, allah'ın kulları için yarattığı güzel nimetleri yasaklamayı kınar.

evlilik ise peygamberlerin sünneti (yolu) olan, sevgi ve huzur kaynağı (sekine) olarak tanımlanan mübarek bir kurumdur.

"de ki: ‘allah’ın, kulları için çıkardığı ziyneti ve temiz rızıkları kim haram kılmıştır?’..." (a'raf suresi, 32)
"içinizden, kendileriyle huzura kavuşasınız diye size kendi nefislerinizden eşler yaratması ve aranıza bir sevgi (meveddet) ve merhamet koyması da o’nun (varlığının) delillerindendir." (rum suresi, 21)

c) peygamberler, toplumun içinde yaşayan örneklerdir: islam peygamberleri bir manastıra çekilip toplumdan soyutlanmamışlardır. evlenmişler, çocuk sahibi olmuşlar, ticaret yapmışlar, devlet yönetmişler, bazıları çok zengin olmuş ve hayatın tam içinde, insanlara örnek olarak yaşamışlardır. bu, maneviyatın hayatın içinde aranması gerektiğini gösterir.

"andolsun, biz senden önce de elçiler gönderdik ve onlara da eşler ve çocuklar verdik..." (ra'd suresi, 38)

kutsal kur'an, insanın en temel biyolojik ve psikolojik ihtiyaçlarını bastırmayı değil, onları meşru ve ahlaklı bir çerçevede yaşamayı emreder. bu, hem bireyin hem de toplumun akıl sağlığını korur.

dünya-ahiret dengesinin kurulması: islam yolu, yani tüm paygamberlerin sunduğu yol hem dünyevi sorumlulukları yerine getirmeyi hem de ahireti unutmamayı içeren dengeli bir yoldur.

islam'da herkes, evli de olsa bekar da olsa, zengin de olsa fakir de olsa, allah'a karşı kullukta eşittir. üstünlük, bir yaşam tarzını seçmekle değil, sadece takva (allah'a karşı sorumluluk bilinci) iledir. bu, ruhban sınıfı gibi imtiyazlı bir manevi aristokrasiyi ortadan kaldırır.
devamını gör...
kutsal kuran'ın intiharı kesin bir şekilde yasaklaması da yine piyasadaki sahte incillerin çok büyük bir hatasını düzeltmektedir. çünkü sahte incillerde bazı elçilerin intihar olarak yorumlanacak bir onursuz davranışla dünyadan ayrıldıkları anlatılıyor/iddia ediliyor.

kuran ayetleri intiharı haram kılar:

"kendi canlarınıza kıymayın/intihar etmeyin. hiç kuşkusuz, allah, size karşı çok merhametlidir. kim düşmanlık ve zulümle intihar günahını işlerse onu ateşe sokacağız. bu, allah için çok da kolaydır." (nisa 29 ve 30. )

ayrıca cana kıymanın büyük günah olduğunu söyleyen ayetler de yine aynı zamanda intiharı da yasaklayan ayetlerdir.

allah'ın en büyük günahlardan biri olarak tanımladığı intihar eylemi, hayattan ümit kesmenin ve yaradan'ın takdirine isyan etmenin bir göstergesidir. tahrif edilmiş tevrat ve incil metinlerinde ise, bazı kilit figürlerin hayatlarının sonu, modern tanımıyla "intihar" olarak yorumlanabilecek eylemlerle biter. kur'an, peygamberlerin ve salih kulların masumiyetini ve onurlu duruşunu koruyarak, bu tür anlatıları ve imaları reddeder.

1. tahrif edilmiş metinlerdeki sorunlu anlatılar
a) şimşon (samson): toplu katliam ve intihar
sahte tevrat'ın hâkimler kitabında anlatılan şimşon, israil'i filistililerden kurtarmak için allah tarafından olağanüstü bir güçle donatılmış bir "nazır" (adanan kişi) olarak tanıtılır. hikayenin sonunda, gözleri oyulmuş ve köleleştirilmiş olan şimşon, filistililerin tapınağında tutsaktır. son bir güçle allah'a dua eder ve tapınağın sütunlarını yıkarak, hem binlerce filistiliyi hem de kendisini öldürür.

sahte tevrat anlatısı: "şimşon, ‘filistililer’le birlikte öleyim!’ diyerek bütün gücüyle yüklendi. tapınak önderlerin ve içindeki bütün halkın üzerine yıkıldı. böylece şimşon’un yaşarken öldürdüğünden daha çok kişiyi ölürken öldürdü." (hâkimler 16:30)

bu eylem, bir kahramanlık olarak sunulsa da, tanım olarak bir intihar saldırısıdır.

b) kral saul (tâlût): onursuz bir kaçış olarak intihar
israil'in ilk kralı olan saul (kur'an'daki tâlût), filistililerle yaptığı son savaşta yenilgiye uğrar. yaralıdır ve düşmanın eline geçip aşağılanmaktan korkar. silahını taşıyan uşağına kendisini öldürmesini emreder, uşağı reddedince kendi kılıcının üzerine atlayarak intihar eder.

sahte tevrat anlatısı: "saul uşağına, ‘kılıcını çek de beni öldür. yoksa bu sünnetsizler gelip beni delik deşik edecek, benimle alay edecekler’ dedi. ama uşağı çok korktuğu için bunu yapmak istemedi. bunun üzerine saul kılıcını kapıp üzerine atladı." (1. samuel 31:4)

bu, bir kralın ümitsizlik ve onursuzluk içinde hayatına son vermesidir.

c) isa'nın çarmıhı: gönüllü bir intihar olarak yorumlanması
hristiyan teolojisine göre, isa'nın çarmıha gerilmesi, onun pasif bir kurban oluşu değildir. o, bu akıbeti önceden biliyordu ve insanlığın günahlarına kefaret olmak için gönüllü olarak kendini ölüme teslim etti. bazı yorumculara göre bu, ilahi bir amaç uğruna planlanmış bir "dolaylı intihar" (suicide by proxy) eylemidir. kaçma veya kurtulma imkânı varken, bile isteye ölüme gitmiştir.

2. kutsal kur'an'ın olayların aslını anlatması: yaşamın kutsallığı ve onurlu son
kur'an, bu tür anlatıları temelden reddeder. allah'ın elçileri ve salih kulları, en zor anlarda bile ümitlerini kesmez, allah'a sığınır ve onurlu bir duruş sergilerler. intihar, kur'an'ın ruhuna tamamen aykırıdır.

a) hayatı sona erdirme yetkisi yalnızca allah'tadır: kur'an, insanın kendi canına kıymasını en büyük günahlardan biri olarak tanımlar. yaşam, allah'ın bir emanetidir ve onu sonlandırma yetkisi sadece o'na aittir.

"kendinizi öldürmeyin. şüphesiz allah, size karşı çok merhametlidir." (nisa suresi, 29)

b) tâlût (saul) kıssasının doğru anlatımı: kur'an, tâlût'u allah'ın seçtiği, bilgili ve güçlü bir komutan olarak tanıtır. onun câlût (goliath) ile olan mücadelesi bir iman ve sabır zaferi olarak anlatılır. kıssanın sonunda onun intihar ettiğine dair en ufak bir ima yoktur. hikaye, zaferle ve davud'un câlût'u öldürmesiyle biter. kur'an, bir kralın onursuz intiharını değil, imanla kazanılan bir zaferi anlatarak hikayeyi düzeltir ve olması gereken onurlu sona ulaştırır. (bakara suresi, 246-251)

c) isa'nın kurtarılışı: kur'an, isa'nın "gönüllü ölümü" veya "ilahi intiharı" fikrini tamamen reddeder. tam tersine, allah'ın elçisini düşmanlarının tuzağından kurtardığını ve onu aşağılanarak ölmekten koruyup kendi katına yükselttiğini bildirir (nisa suresi, 157-158). bu, bir yenilgi ve ölüm hikayesi değil, ilahi bir kurtuluş ve zafer hikayesidir.

düzeltmenin önemi:
peygamberlerin ve salih kulların psikolojik gücü: kur'an, allah'a iman eden bir kişinin en zor şartlar altında bile ümidini yitirmeyeceğini, intihar gibi bir acizlik ve isyan eylemine başvurmayacağını öğretir. onlar, sabrın, tevekkülün ve onurlu mücadelenin timsalidirler.

ilahi adaletin ve korumacılığın vurgulanması: allah, kendisine sadakatle hizmet eden elçilerini ve kullarını düşmanlarının elinde onursuzca veya kendi elleriyle can verirken terk etmez. onları korur, yüceltir ve onlara onurlu bir yaşam bahşeder.

hayatın kutsallığı ilkesinin pekiştirilmesi: kur'an'ın bu düzeltmesi, hayatın ne kadar değerli ve kutsal olduğunu, en büyük kahramanların bile bu kutsallığa saygı duymakla yükümlü olduğunu gösterir. "amaç uğruna intihar" gibi kavramlar islam'ın ruhunda yer bulmaz.

sonuç olarak kur'an, tahrif edilmiş metinlerdeki yani sahte incillerdeki intihar imalarını temizleyerek, allah'a teslim olmuş bir benliğin asla ümitsizliğe kapılmayacağını ve her koşulda onurunu koruyacağını, allah'ın da sadık kullarını asla yüzüstü bırakmayacağını ilan eder.

kısacası hiçbir elçi veya peygamber kendi sağlığı veya canı aleyhinde bir davranışta bulunmamıştır. tam tersine, her zaman yaşamayı ve mücadeleyi, allah'a güvenmeyi ve o'na sığınma yolunu seçmişlerdir. bir müslüman hem kendi yaşamını hem de tüm insanların yaşamını korumak, hayat kurtarmak için gayret eder:

mâide suresi 32 ayet: işte bu yüzdendir ki israiloğulları'na şöyle yazmıştık: kim, bir cana veya yeryüzünde bozgunculuk çıkarmaya karşılık olmaksızın (haksız yere) bir cana kıyarsa bütün insanları öldürmüş gibi olur. her kim bir canı kurtarırsa bütün insanları kurtarmış gibi olur.
devamını gör...
kutsal kuran meleklerle ilgili kıssalarda da yine bize gerçekleri anlatarak piyasadaki incilleri düzeltir.

sahte incillerde, melekler bazen insanlara o kadar benzetilir ki, onlara hatalar yapmak, ayrıca yeme, içme ve hatta cinsel ilişkiye girme gibi tamamen beşeri özellikler atfedilir. hatta bazen de meleklerle cinler birbirine karıştırılır. bu anlatımlar, meleklerin gerçek yapısına aykırı unsurlardır. kur'an, bu temel teolojik hatayı düzelterek, meleklerin gerçek mahiyetini açık ve net bir şekilde ortaya koyar.

meleklerin yemek yemesi: yaratılış (tekvin) kitabında, peygamber ibrahim'i ziyaret eden üç ziyaretçinin sunulan yemeği yedikleri anlatılır.

sahte tevrat anlatısı: "ibrahim bir buzağıyı kesip hazırlattı... sonra tereyağı, süt ve hazırlanan buzağıyı getirip konuklarının önüne koydu. onlar yerken, o da yanlarında, ağacın altında durdu." (yaratılış 18:7-8)

meleklerin (ya da tanrı'nın oğulları olduğu iddia edilen varlıkların) kadınlarla cinsel ilişkiye girmesi: yaratılış kitabının en tartışmalı ve mitolojik pasajlarından birinde, "tanrı'nın oğullarının" (yorumcuların büyük kısmına göre meleklerin), insan kızlarıyla evlenip onlardan çocuk sahibi oldukları anlatılır. bu birleşmeden "nefilim" adı verilen devlerin doğduğu iddia edilir.

sahte tevrat anlatısı: "tanrı’nın oğulları, insan kızlarının güzelliğini görünce, beğendikleriyle evlendiler... o günlerde ve daha sonrasında yeryüzünde nefilimler vardı; çünkü tanrı'nın oğulları insan kızlarıyla birleşmiş ve onlardan çocukları olmuştu." (yaratılış 6:2-4)

bu anlatının yarattığı teolojik sorunlar şunlardır:

meleklere cinsiyet (erkek) ve cinsel arzu (şehvet) atfeder.

meleklerin isyan ederek allah'ın düzenini bozabileceğini ima eder.

yarı-melek, yarı-insan melez bir ırkın varlığını öne sürerek, pagan mitolojilerindeki (yarı-tanrı kahramanlar gibi) hikayelere kapı aralar.

kur'an'ın kesin ve net düzeltmesi

kutsal kur'an, bu tür tüm mitolojik ve antropomorfik (insan biçimci) tasvirleri reddeder.

melekler yemek yemez: kur'an, ibrahim kıssasını anlatırken, sahte tevrat'taki bu hatayı doğrudan düzeltir. melekler, insan suretinde gelseler de, önlerine konan yemeğe ellerini uzatmazlar. bu durum, ibrahim'in onların melek olduğunu anlamasını sağlar.

kutsal kur'an'ın anlatısı: "hani ibrahim, ailesine giderek (misafirleri için) semiz bir buzağı (kızartması) getirmişti. onu önlerine koyup, ‘yemez misiniz?’ dedi. (yemediklerini görünce) onlardan içine bir korku düştü. dediler ki: ‘korkma!’ ve ona bilgin bir oğul müjdelediler." (zariyat suresi, 26-28)

bu, kur'an'ın bir anlatıyı alıp, nasıl teolojik bir düzeltme yaptığının mükemmel bir örneğidir.

meleklerin cinsiyeti ve arzuları yoktur: kur'an, meleklerin cinsiyeti olduğu fikrini, özellikle de onları "dişi" olarak niteleyen müşrik inancını şiddetle reddeder. onların ne dişi ne de erkek olduğunu, bu tür beşeri kategorilerin ötesinde varlıklar olduğunu belirtir.

"onlar, rahman’ın kulları olan melekleri dişi saydılar. onların yaratılışına şahit mi oldular? onların bu şahitlikleri yazılacak ve sorguya çekileceklerdir." (zuhruf suresi, 19)

onların tek "arzusu" allah'a itaat ve hizmettir.

harut ve marut kıssasının doğru anlaşılması: kur'an'da geçen harut ve marut isimli iki meleğin babil'e indirilmesi kıssası (bakara 102), bazen yanlış yorumlanarak "düşmüş melek" mitiyle ilişkilendirilir. oysa kur'an, onların günah işlemek için değil, insanları imtihan etmek için gönderilmiş birer görevli olduklarını açıkça belirtir. onlar, insanlara sihir öğretirken bile şu uyarıyı yapıyorlardı: "biz ancak bir imtihanız, sakın inkâr etme!" bu, onların şehvetlerine yenik düşen isyankârlar değil, allah'ın emriyle zorlu bir imtihanı yürüten itaatkâr görevliler olduğunu gösterir.

düzeltmenin önemi:

tevhidin paganizmden arındırılması: kur'an, yüce allah'ın dinini, melek-insan birleşmesi gibi pagan ve mitolojik hikayelerden tamamen arındırır. varlık kategorileri (melek, cin, insan) nettir ve birbirine karışmaz.

meleklerin isyan gibi günahlara düşme potansiyeli olsaydı, vahyi getiren cebrail'in güvenilirliği de sorgulanabilirdi. kur'an, onların mutlak masumiyetini teyit ederek, allah'tan gelen mesajın saflığını garanti altına alır.

kur'an, her varlığın kendi doğasına ve amacına uygun yaratıldığını öğretir. meleklerin görevi hizmet ve elçiliktir; bu düzenin melezleşme gibi yollarla bozulması söz konusu değildir.

sahte incillerde anlatılan gökten gelen varlıklar, belki de teknolojiyi kullanan, dünya dışından gelen başka bir ırktı. ama işte bu varlıklar kimi zaman meleklerle, kimi zaman da tanrı ile karıştırılmıştır bu insan yazımı hadis kitaplarında.

buna karşılık kutsal kur'an, melekleri beşeri zafiyetlerden ve yanlış rollerden arındırarak, onları allah'ın masum itaatkâr elçileri olarak layık oldukları yüce konuma iade eder. yine olayların gerçek halini ve gerçek bilgiyi sunar. asla insanlar veya başka kullar meleklerle veya tanrı ile birbirine karıştırılmaz. kullara kutsallık yüklenmez. kuran'da insandan bahsediliyorsa gerçekten insandır bahsedilen varlık. ya da meleklerden, cinlerden, başka ırklardan veya yüce allah'tan bahsediyor ise kuran ayetleri, yine kusursuz bir şekilde doğru ve net anlatımı yapar.
devamını gör...
din adamlarının veya diğer insanların tanrı adına haram veya helal ilan etme ya da dini bir hüküm verme yetkisinin olmadığının belirtilmesi de bu düzeltmelere güzel bir başka örnektir:

tarih boyunca insanlık, insanlar ile tanrı arasında aracılık yapan, özel bir yetkiye sahip olduğunu iddia eden ve zamanla kendilerini bir otorite olarak kuran bir "ruhban sınıfı" ortaya çıkarmıştır. kur'an, bu ruhbanlık sistemini ve din adamlarının tanrılaştırılmasını temelden reddeder ve bunu şirk (allah’a ortak koşmak) olarak nitelendirir. kur’an’daki din, aracısız ve doğrudan bir teslimiyet sistemidir; bu sistemde her birey tanrı ile doğrudan iletişim kurar, hüküm yalnızca allah'a aittir ve "imam" gibi unvanlar kutsal bir sınıf oluşturmaz.

sahte tevrat'ta hahamların rolü: sahte tevrat, levililer soyundan gelen kâhinler (kohenler) için özel bir statü tanımlar. zamanla bu yapı, tevrat'ı ve daha da önemlisi "sözlü gelenek" olan talmud'u yorumlama yetkisini elinde bulunduran hahamlar (rabbiler) sınıfına dönüşmüştür.

hahamların yorumları (içtihatları), vahyin kendisi kadar bağlayıcı hale gelmiş, var olmayan olmayan sayısız kural ve detayı dine sokmuşlardır. halk, dini anlamak için tevrat'tan çok hahamların yorumlarına muhtaç bırakılmıştır.

incil sonrası hristiyanlıkta rahiplerin rolü: her ne kadar sahte incillerde isa'nın bizzat dönemin din adamlarını (ferisiler ve yazıcılar) en sert şekilde eleştirdiği görülse de (matta 23), kurumsallaşan kilise, tam da bu eleştirilen yapıyı rahipler, piskoposlar ve papa figürleriyle yeniden inşa etmiştir.

bu sınıfa, tanrı adına günahları affetme (itiraf), kutsal metinleri halk adına yorumlama (yanılmazlık), helal-haram belirleme (konsül kararları) gibi ilahi yetkiler tanınmıştır. sıradan bir inanan, bir rahip aracılığı olmadan ne günahlarından arınabilir ne de dini doğru anladığından emin olabilir.

bu iki modelde de din adamları, allah'ın mesajını halka ulaştıran birer "öğretmen" olmaktan çıkıp, mesajın sahibi ve yorum tekelcisi olan, kendilerini allah ile halk arasında vazgeçilmez bir aracı konumuna yükselten birer otoriteye dönüşmüşlerdir.

hata ve sapma: hüküm koymada allah’a ortak koşmak

diğer dinlerdeki ruhban sınıfları (örneğin hahamlar, papazlar), tanrı'nın kitabında bulunmayan yasaklar koyma veya o'nun koyduğu hükümleri değiştirme yetkisini üstlenmişlerdir. kur'an, bu eylemi, söz konusu din adamlarını allah'ın yanı sıra rabler (rab) edinmek olarak tanımlar.

kutsal kur'an'ın tespiti ve din adamlarını reddi:

kur'an, ehl-i kitap arasındaki bu sapmayı açıkça tespit eder:

"onlar, allah’ı bırakıp bilginlerini ve rahiplerini rabler edindiler..." (tevbe suresi, 31)

kutsal kur'an, bu "rabler edinme" eyleminin ne anlama geldiğini kendisi açıklar: bu, neyin helal neyin haram olduğunu belirleme yetkisini allah'ın elinden almaktır. kur'an, bu yetkinin yalnızca allah'a ait olduğunu ve insanların keyfi olarak yasaklar icat edemeyeceğini bildirir:

"dillerinizin yalan yere nitelediği şeyler hakkında, 'bu helaldir, bu haramdır' diyerek allah'a karşı yalan uydurmayın..." (nahl suresi, 116)

"de ki: 'allah'ın, kulları için çıkardığı süsü ve temiz rızıkları kim haram kılmıştır?'" (a'râf suresi, 32)

bu ayetler, din adamlarının, tanrı'nın kitabında bulunmayan yasaklar (ruhbanların evlenmemesi, keyfi olarak belirli yiyeceklerin yasaklanması vb.) koyarak veya allah'ın hükümlerini değiştirerek nasıl "rablik" iddia ettiklerini ortaya koyar. kur'an'a göre hüküm, yalnızca ve sadece allah'a aittir.

"hüküm (el-hükm) ancak allah'ındır." (yusuf suresi, 40)

kur’an’ın çözümü: aracısız din ve "imam" kelimesinin gerçek anlamı

kur'an, bu ruhbanlık sistemini yıkar ve yerine her bireyin doğrudan sorumlu olduğu bir din anlayışı kurar. bu anlayışta, bugün anladığımız anlamda özel imtiyazlara sahip, maaşlı, profesyonel bir "imam" sınıfı yoktur.

kur'an'da "imam" ne anlama gelir?

kur'an "imam" kelimesini kullanır, ancak bunu asla kutsal bir ruhban sınıfını tanımlamak için yapmaz. kur'an'daki anlamları şunlardır:

önder, rehber, örnek kişi: ibrahim, insanlığa bir "imam" (önder) kılındı (bakara, 124). salih insanlar, "ve bizi takva sahiplerine imam (önder) eyle" diye dua ederler (furkan, 74). bu, profesyonel bir makamı değil, ahlaki ve manevi liderliği ifade eder.

kitap, kılavuz: kur'an, musa'nın kitabını bir "imam" (rehber) olarak niteler (hud, 17). ayrıca, kıyamet günü'nde her topluluğun "imamı" (amel defteri/kitabı) ile birlikte çağrılacağı belirtilir (isra, 71).

kur'an dininde neden bir ruhban sınıfı/din adamları yoktur?

kur'an her bireyi kitabı bizzat okumaya, anlamaya ve üzerinde düşünmeye davet eder. kişi, onu anlamak için bir aracıya veya "resmi bir yoruma" mahkum değildir.

"onlar kur'an'ı düşünmüyorlar mı? yoksa kalpleri üzerinde kilitler mi var?" (muhammed suresi, 24)

aracısız tövbe ve dua: günahların affı için bir din adamına itirafta bulunmaya veya onun şefaatini arama sözkonusu değildir, zaten bu şirktir. tövbe kapısı her birey için doğrudan allah'a açıktır.

"de ki: 'ey kendilerine karşı haddi aşmış kullarım! allah'ın rahmetinden ümit kesmeyin. şüphesiz allah, bütün günahları bağışlar...'" (zümer suresi, 53)

kur'an, "bilenlerle bilmeyenlerin bir olmadığını" (zümer, 9) belirterek bilgiye ve alime değer verir. ancak bu, bilgiyi özel kıyafetler ve unvanlarla ayrılmış belirli bir sınıfın tekeline alan bir ruhbanlık sistemi kurmaz. bilgi, onu arayan her samimi kulun ulaşabileceği bir erdemdir.

bu düzeltmenin önemi:

bu düzeltme, dini belirli bir grubun yorum tekelinden, bir sömürü aracı olmaktan ve otorite kurma vasıtası olmaktan kurtarır.

tevhidi (allah'ın birliğini) korumak: hüküm koyma, helal ve haram belirleme, bağışlama gibi ilahi yetkilerin gasp edilmesini önleyerek tevhidin en saf halini korur. allah'a ortak koşmak zaten en büyük günahtır ve bunun yolu en başından kapatılır.

aklı ve bireysel vicdanı özgürleştirmek: kur'an'ın modeli, her bireyi bir "cemaatin" pasif bir üyesi olmaktan çıkarıp, dinini doğrudan allah'ın kitabından aklını ve vicdanını kullanarak öğrenen aktif ve sorumlu bir "mümin" olmaya teşvik eder.

sonuç olarak kutsal kur'an, din adamlarını tanrılaştıran ve dini bir ruhban sınıfının tekeline veren tüm sistemleri yıkarak, dini asıl sahibi olan allah'a ve her bir bireyin aklına ve vicdanına iade eder. hahamlar, rahipler veya imamlar ya da şeyhler gibi adlarla anılan din adamlarının dinde yeri yoktur. zaten bu rahipler gibi sınıflar paganizmden gelmedir.

ve tekrar hatırlatalım, bugün için islam dininin tek kaynağı kuran'dır:

www.kurandakidin.com/
devamını gör...
kutsal kuran'ın, temizlik konusunda da gerçek  bilgileri vermesi yine bu konuya harika bir örnektir:

temizlik (taharet), ilahi dinin temel bir parçasıdır. ancak piyasadaki sahte tevrat, bu temel ilkeyi, gündelik hayatı felç eden, insan onurunu zedeleyen ve ekonomik yük getiren aşırı karmaşık ve ağır ritüellere boğmuştur. doğal biyolojik durumlar bile "kirlilik" olarak damgalanmış ve toplumsal dışlanmaya neden olmuştur. buna karşılık kutsal kur'an, bu ritüel köleliğini tamamen ortadan kaldırarak, temizliği fıtrata uygun, pratik, kolaylaştırıcı ve insan onurunu koruyan aydınlık bir çerçeveye oturtur.

sahte tevrat'taki hata: hayatı zorlaştıran ritüelcilik

levililer ve sayılar gibi kitaplar, basit biyolojik ve sosyal durumları ağır dini törenlere ve tecrit uygulamalarına bağlar:

hayız (regl) ve toplumsal tecrit: hayızlı bir kadın yedi gün boyunca "kirli" sayılır. sadece kendisi değil, dokunduğu her yatak, her eşya ve hatta ona dokunan her insan da "kirli" hale gelir. temizlenmesi için ise günlerce beklemenin ardından kurban (iki kumru veya güvercin) sunması gerekir (levililer 15). bu, kadını hem sosyal olarak tecrit eder hem de ona psikolojik ve ekonomik bir yük bindirir.

ayrıca; cünüp olan bir erkeğin akşama kadar "kirli" sayılması, sürekli yıkanma zorunluluğu, evliliğin en doğal halini bile ritüel bir yüke dönüştürür (levililer 15).

cesede dokunma ve hastalık: bir cesede dokunan kişi yedi gün boyunca "kirli" sayılır ve özel bir kül-su karışımıyla arınma ritüeli yapmak zorundadır (sayılar 19). deri hastalığı (cüzzam) olan kişi ise "kirli" ilan edilir, toplumdan dışlanır ve sürekli "kirliyim, kirliyim!" diye bağırmak zorunda bırakılır (levililer 13).

bu sistemin temel sorunları; aşırı ritüelcilik, toplumsal dışlanma, ekonomik yük ve insan fıtratına aykırı bir "kirlilik" algısı yaratmasıdır.

2. kutsal kur'an'ın kolaylaştırıcı ve insan odaklı düzeltmesi

kur'an, tüm bu karmaşık ve insan onurunu zedeleyen ritüelleri lağvederek, temizliği basit, rasyonel ve merhamet dolu ilkelere bağlar.

hayız: tecrit değil, mahremiyet

kur'an, hayzı bir "kirlilik" değil, bir "rahatsızlık" (eza) olarak tanımlar. bu dönemde kadını tecrit etmek yerine, sadece cinsel ilişkiden uzak durulmasını emreder.

"sana kadınların hayız halini sorarlar. de ki: ‘o bir rahatsızlıktır.’ hayız halindeyken kadınlardan (cinsel olarak) uzak durun; temizleninceye kadar onlara yaklaşmayın..." (bakara 2:222)

kadın sosyal hayata devam eder, dokunduğu hiçbir şey kirlenmez, kurban sunması gerekmez.

cünüplük: gusül (yıkanma) yeterlidir

cinsel ilişki sonrası temizlik, basit ve nettir: tüm vücudu yıkamak (gusül).

"eğer cünüp iseniz, temizlenin (tamamen yıkanın)." (maide 5:6)

kâhin, kurban, akşama kadar bekleme gibi hiçbir ritüel yoktur.

temel ilke: "allah size güçlük değil, kolaylık diler"

kur'an, getirdiği tüm hükümlerin arkasındaki temel felsefeyi defalarca vurgular: dinin amacı hayatı zorlaştırmak değil, kolaylaştırmaktır.

"allah sizin için kolaylık diler, zorluk dilemez." (bakara 2:185)

"o... dinde üzerinize hiçbir güçlük yüklemedi." (hac 22:78)

"allah size zorluk çıkarmak istemez; fakat sizi temizlemek ve üzerinizdeki nimetini tamamlamak ister." (maide 5:6)

su yoksa çözüm var: teyemmüm

kur'an'ın kolaylaştırıcı ruhunun en parlak örneği teyemmümdür. su bulunamadığı veya kullanılamadığı durumlarda, temiz toprakla sembolik bir arınma yapmak yeterlidir.

"...su bulamazsanız, temiz bir toprağa yönelin ve onunla yüzlerinizi ve ellerinizi meshedin..." (maide 5:6)

bu, hiçbir koşulda ibadetin imkansız hale gelmediğini, dinin esnek ve merhametli olduğunu gösterir.

insan onurunun korunması

kur'an'ın getirdiği sistemde hiç kimse –ne hayızlı bir kadın, ne bir hasta, ne de cünüp bir kişi– "kirli" diye damgalanmaz, toplumdan dışlanmaz veya "kirliyim!" diye bağırmak zorunda bırakılmaz. çünkü allah katında "insanoğlu şerefli kılınmıştır" (isra 17:70).

kısacası;

tahrif edilmiş tevrat, temizliği insanı yoran, damgalayan ve ekonomik olarak sömüren karmaşık bir ritüel ağına dönüştürmüştür. buna karşılık kutsal kur'an, bu sistemi kökünden yıkarak temizliği asli ve fıtri özüne iade eder:

karmaşık ritüeller yerine, basit ve pratik çözümler (gusül, abdest, teyemmüm) getirir.

toplumsal tecrit ve damgalama yerine, insan onurunu ve mahremiyetini korur.

zorlaştırıcı yasaklar yerine, "allah kolaylık diler" ilkesini merkeze alır.

böylece kutsal kur'an, piyasadaki sahte tevrat'ın insanı ritüel köleliğine mahkûm eden temizlik anlayışını kökten tashih eder; temizliği akla, fıtrata ve insan şerefine uygun bir çerçeveye oturtarak, dini hayatı yaşanılır kılar. ve yine bu sayede kur'an bize bir kez daha gerçekleri anlatarak gerçek dini sunar.
devamını gör...

bu başlığa tanım girmek için olabilirsiniz.

zaten üye iseniz giriş yapabilirsiniz.

"kur’an’ın piyasadaki incil’leri düzeltmesi" ile benzer başlıklar

normal sözlük'ü kullanarak 3. parti dahil tarayıcı çerezlerinin kullanımına izin vermektesiniz. Daha detaylı bilgi için çerez ve gizlilik politikamıza bakabilirsiniz.

online yazar listesini görmek için lütfen giriş yapın.
zaman tüneli köftehor rehberi portakal normal radyo kütüphane kulüpler renk modu online yazarlar puan tablosu yönetim kadrosu istatistikler iletişim