101.
olmasaydi hayat daha guzel olurdu
devamını gör...
102.
müzik notalarda değil, aralarındaki sessizliktedir.
wolfgang amadeus mozart
wolfgang amadeus mozart
devamını gör...
103.
herkesin hayatında bir olmazsa olmaz vardır ya benim de kendimi bildim bileli tek olmazım müzik.
müziksiz geçirdiğim bazı birkaç saatler olmuştur ama o saatlerde sadece nefes almışımdır aslında tam olarak yaşamış sayılmamdır. istisnai durumlar oluyor elbette ama ayrı parantez açmaya gerek yok. kısaca dünya hali ve internet siteleri birer insan olsaydı kendime rahatça şu ismi seçerdim: müziksizyaşayamayangiller.com
bu arada dinlediğim herhangi bir şarkıda ruhumu teslim etmek için illa sözlerini bilmeme gerek yok, hissettirdikleri yeter. dilini bilmediğim pek çok şarkı var, mesela `kazım koyuncu - umay umay` düeti.
"bi gün yolda yürüyordum, bi şarkı duydum, kalbim acıdı bu kadar."
lazca bilmiyorum, şarkıyı dinlerken ölüyorum. sadece bu kadar!
bazen de çoğunlukla seyahat esnasında heybetli dağlar, çorak araziler ve gördüğüm tüm müstakil manzaralar beni köklerimize ve bizi biz yapan değerlere götürür. `erkan oğur`, `selda bağcan`,`zülfü livaneli`, `ahmet aslan`, `mazlum çimen` az yenilerden `minor empire`, `taksim trio` ve nice nicesi.
goygoyun dibini sıyırdığımız arkadaş muhabbetlerinde ise genellikle en büyük eğlencemiz 90'lar pop. oyun havaları ve bilumum oynak şarkılar hatta birkaç arabesk de spotify listemde ekli ama şimdi onlara değinip kalan iki kuruş karizmayı çizdirmek istemiyorum.
mesela kendi klasmanının en iyisi, romantik anılarımıza ve ayrılık acılarımıza eşlik eden canımız, bebeğimiz, serçemiz `sezen aksu`'dan nasıl geçeriz?
serçe demişken `edith piaf`. etek uçlarını tuta tuta böyle, zarif şekilde salına salına... padam padam padammm...
ama bisiklet sürerken, araç kullanırken, yolda yürürken, yemek yaparken, derin düşünürken, hiçbir şey düşünmezken, uyumaya çalışırken, sabah gözümü açarken bana eşlik eden: `klasik rock`, `progressive rock`, `soft rock`, `psychedelic rock` kısaca rock oğlu rock.
zaman zaman; `caz`, `blues`, `bluegrass`.
eğer bir gün yemek yemezsem değil de müzik dinlemezsem aç kalırım. geçenlerde sait faik okurken bir cümlesinden bir etkilendim ki, sanki bu benle dinlediğim müzik arasındaki bağ dedim.
"bir insan yüzüne doğuştan gelip oturmuş gülüş, üzülüş, düşünüş gibi şeylerin hiç uçmaması lazım. uçtu muydu sanki kişi ölmüştür."
hem nefes almak hem gerçekten yaşamak için müzik benim elzemim. hepsinin gözünü, sazını, sözünü, sesini, gitarını, telini, kısaca cümlesini çok severim.
müziksiz geçirdiğim bazı birkaç saatler olmuştur ama o saatlerde sadece nefes almışımdır aslında tam olarak yaşamış sayılmamdır. istisnai durumlar oluyor elbette ama ayrı parantez açmaya gerek yok. kısaca dünya hali ve internet siteleri birer insan olsaydı kendime rahatça şu ismi seçerdim: müziksizyaşayamayangiller.com
bu arada dinlediğim herhangi bir şarkıda ruhumu teslim etmek için illa sözlerini bilmeme gerek yok, hissettirdikleri yeter. dilini bilmediğim pek çok şarkı var, mesela `kazım koyuncu - umay umay` düeti.
"bi gün yolda yürüyordum, bi şarkı duydum, kalbim acıdı bu kadar."
lazca bilmiyorum, şarkıyı dinlerken ölüyorum. sadece bu kadar!
bazen de çoğunlukla seyahat esnasında heybetli dağlar, çorak araziler ve gördüğüm tüm müstakil manzaralar beni köklerimize ve bizi biz yapan değerlere götürür. `erkan oğur`, `selda bağcan`,`zülfü livaneli`, `ahmet aslan`, `mazlum çimen` az yenilerden `minor empire`, `taksim trio` ve nice nicesi.
goygoyun dibini sıyırdığımız arkadaş muhabbetlerinde ise genellikle en büyük eğlencemiz 90'lar pop. oyun havaları ve bilumum oynak şarkılar hatta birkaç arabesk de spotify listemde ekli ama şimdi onlara değinip kalan iki kuruş karizmayı çizdirmek istemiyorum.
mesela kendi klasmanının en iyisi, romantik anılarımıza ve ayrılık acılarımıza eşlik eden canımız, bebeğimiz, serçemiz `sezen aksu`'dan nasıl geçeriz?
serçe demişken `edith piaf`. etek uçlarını tuta tuta böyle, zarif şekilde salına salına... padam padam padammm...
ama bisiklet sürerken, araç kullanırken, yolda yürürken, yemek yaparken, derin düşünürken, hiçbir şey düşünmezken, uyumaya çalışırken, sabah gözümü açarken bana eşlik eden: `klasik rock`, `progressive rock`, `soft rock`, `psychedelic rock` kısaca rock oğlu rock.
zaman zaman; `caz`, `blues`, `bluegrass`.
eğer bir gün yemek yemezsem değil de müzik dinlemezsem aç kalırım. geçenlerde sait faik okurken bir cümlesinden bir etkilendim ki, sanki bu benle dinlediğim müzik arasındaki bağ dedim.
"bir insan yüzüne doğuştan gelip oturmuş gülüş, üzülüş, düşünüş gibi şeylerin hiç uçmaması lazım. uçtu muydu sanki kişi ölmüştür."
hem nefes almak hem gerçekten yaşamak için müzik benim elzemim. hepsinin gözünü, sazını, sözünü, sesini, gitarını, telini, kısaca cümlesini çok severim.
devamını gör...
104.
daha çok omurgalı ve onurlu kişilerce icra edilen şekli makul olan sanat dalı.
devamını gör...
105.
bu günlerde ikiye ayırdığım hayatın vazgeçilmez sesi müziktir.
hipotezim şöyle;
ses biliminin temel formülleri uyarınca ayrışanharmonik ve disharmonik olarak iki çeşit müzik var.
harmonik; klasik müzik olarak bildiğimiz olup, armoni kırılmaları/aksamaları içermediği için uzun süreli partisyonlar olaral dinlenebilmekte, beynimiz sıkıntılanmamakta, harmoninin katkısı ile ''huzur'' duygusu uyandırmakta ama ''haz'' üretememektedir
disharmonik; afrikadan köleler aracılığı ile gelen ritimlerin üzerine oturtulan melodilerin ton ve armoni kırılmaları yaratması bu yol ile beynimizde ''haz'' duygusu uyandırması söz konusu olan müziktir (rokenrol, rok, blues, arenbi hiphop sayabildiğince say). ayrımı sağlayan tek bir şey var;
disharmonik yapı nedeniyle beynimiz bu partisyonlara 4-5 dakika tahammül ediyor sonra su koyvermeye başlıyor,''bitsin artık alkışlayalım ve başkasına geçelim'' sinyalleri üretiyor. klasik müzik senfonisini bir saat sorunsuz izleyen organ bu disharmonikleri sadece 4-5 bilemedin 6 dakikalık parçalar halinde içselleştiriyor ve her zaman 'haz'' duyumu üretiyor. ama hiç 'huzur'' duyumu üretemiyor.
edit. ab vs abd değerlendirmesine de temel koydum bu değerlendirmeyi meraklısı bakabilsin #3476426
hipotezim şöyle;
ses biliminin temel formülleri uyarınca ayrışanharmonik ve disharmonik olarak iki çeşit müzik var.
harmonik; klasik müzik olarak bildiğimiz olup, armoni kırılmaları/aksamaları içermediği için uzun süreli partisyonlar olaral dinlenebilmekte, beynimiz sıkıntılanmamakta, harmoninin katkısı ile ''huzur'' duygusu uyandırmakta ama ''haz'' üretememektedir
disharmonik; afrikadan köleler aracılığı ile gelen ritimlerin üzerine oturtulan melodilerin ton ve armoni kırılmaları yaratması bu yol ile beynimizde ''haz'' duygusu uyandırması söz konusu olan müziktir (rokenrol, rok, blues, arenbi hiphop sayabildiğince say). ayrımı sağlayan tek bir şey var;
disharmonik yapı nedeniyle beynimiz bu partisyonlara 4-5 dakika tahammül ediyor sonra su koyvermeye başlıyor,''bitsin artık alkışlayalım ve başkasına geçelim'' sinyalleri üretiyor. klasik müzik senfonisini bir saat sorunsuz izleyen organ bu disharmonikleri sadece 4-5 bilemedin 6 dakikalık parçalar halinde içselleştiriyor ve her zaman 'haz'' duyumu üretiyor. ama hiç 'huzur'' duyumu üretemiyor.
edit. ab vs abd değerlendirmesine de temel koydum bu değerlendirmeyi meraklısı bakabilsin #3476426
devamını gör...
106.
acılar içinde yaşayan insana tanrıların hediyesidir.
(bkz: platon)
(bkz: platon)
devamını gör...
107.
kendimi bildim bileli müzik üzerine dersler aldım. bugün müziğin, onu bir ders çerçevesine sığdırmayı imkânsız kılacak kadar büyük bir yaşam gücü olması üzerine yazacağım biraz. insanlığın –ve belki de başka hayvanların– yaşamıyla dil kadar, hatta bazen ondan da derin bir bağ kurar. peki müzik nedir ve onu nasıl elde edebiliriz? minibüste çalan bir radyo, bir barda coşkuyla dans ederken duyduğumuz bir şarkı; bunlar yüzeyde gördüğümüz müziğin birer tezahürü. ancak müziği gerçekten anlamak, onu şekillendiren tarihin, bilimin ve biyolojinin derinliklerine inmeyi gerektirir.
müziğin dokunduğu yer sadece kulaklarımız değildir. bir radyo vericisine yeterince yakın durursanız ve vücudunuz duyarlıysa, müziği içeriden hissedebilirsiniz. sesin fiziği, görselliğin fiziğinden farklıdır. insan, sese dayalı bir türdür; dil ve konuşma bunun en açık örnekleridir. görme ve işitme, sanatlarımızın çoğuna hükmeder. ancak diğer duyular, özellikle dokunma ya da koku, insanın sanat algısında bu kadar baskın bir yer edinmemiştir. örneğin köpekler, koku etrafında bir uygarlık inşa etseydi, beyinlerinin büyüklüğü neredeyse dünyanın yarısı kadar olabilirdi. bizim evrimsel ekonomimiz, müziği dil ve el gibi temel unsurlar üzerine inşa etmiştir.
müziğin kökenine dair sorular, bizi doğaya götürür. kuşlar, düzenli ve armonik sesler çıkararak müzikal davranışlar sergiler. ancak bu sadece güzel bir ötüş değil, aynı zamanda bir iletişim biçimidir. örneğin bir kuş, bölgesini korumak için rakip bir kuşa karşı seslerini kullanırsa bu bir "müzikal yarışma"dır. `olivier messiaen`’in dediği gibi, bu durumda müzik metaforik değil, gerçek anlamda vardır.
üstte bahsettiğim perspektiften haraket ederek varacabileceğimiz bir düşünce de: insan, doğanın müziğine “gecikmiş” bir yanıt olarak kendi ezgilerini yaratmıştır. müziğin bu tarihsel gecikme hali, insanın varoluşuna dair derin bir ipucudur: her şeyin bir zamanı ve gelişim süreci vardır.
insanın müziği, doğal olarak karmaşık bir biyolojik altyapıya dayanır. ses telleri ve beyin, sadece ses üretmekle kalmaz; bu sesleri birleştirerek heceler, kelimeler ve melodiler oluşturur. bunun yanı sıra, ritüel ve dans, müziğin temel bir parçası olmuştur. ilkel toplumlar, ritüeller olmadan hiçbir şeyi gerçekleştirmezdi. örneğin, bir kayığın denize indirilmesi bile ritüelistik bir etkinlikti.
müzik üzerine en derin sözlerden bazılarını schopenhauer söylemiştir. ona göre, müzik diğer sanatlar gibi bir şeyi temsil etmez; doğrudan yaşatır. bir kemanın ağlayışı, bir çocuğun ağlamasını temsil etmez, bizzat o ağlamanın kendisidir. schopenhauer’ın “`haecceitas`” dediği şey, müziğin bu tekillik gücüdür: her duygu, her ses kendine özgüdür ve başka hiçbir şeye indirgenemez.
peki ya “ağlayan çocuk”? müzik, resim gibi bir çocuğun ağlayan yüzünü bize gösteremez. ama onun ağlayışını, hüznünü, sevincini doğrudan hissettirebilir. schopenhauer’ın felsefesi, müziğin bu somut doğasını vurgular. ancak bu, nietzsche gibi diğer düşünürlerle yeni tartışmalara da kapı aralamıştır.
nietzsche, müziği düzen (apollon) ve coşku (dionysos) arasında süregelen bir gerilim olarak görür. bu gerilim, müziği anlamamızda temel bir rol oynar. wagner’in operaları, bu gerilimi sanatın doruk noktasına taşır. örneğin, wagner’in “tanrıların valhalla’ya girişi” adlı eseri, tanrısalın müzikal bir ifadesini arar.
ancak nietzsche, tanrısal olanın daha derin bir düzeyde ifade edilmesi gerektiğini savunur. müzik sadece tanrıları sahneye taşımamalı; onların ötesinde, tanrısallığın kendisini duyurmalıdır.
müzik, yalnızca bir “çocuk ağlamasını” ya da bir “sevgilinin öfkesini” duyurmakla da kalmaz tabii ki. aynı zamanda bize bu duyguların ötesinde bir şeyler fısıldar: insan olmanın ve varoluşun derinliğini. müzik hem en ilkel hem de en modern haliyle, insan deneyiminin merkezindedir. belki de bu yüzden, çalınmayan bir müzik, varlığını sessizlikte bile hissettirir. çünkü müzik, yaşamın kendisidir
her nefes, her ritim, her yankı…
devamını gör...
"müzik" ile benzer başlıklar
metal müzik
71
klasik müzik
37