bir mektup geliyor bana ve yıllar sonra haber alıyorum. 18 yaşındayken(!) kaza kurşunu ile baba olmuşum ve bir kızım varmış. çok uzaklara onunla buluşmaya giderken trafik kazası geçiriyorum. haşat olmuş arabanın içinden bir çizik bile almadan çıkıyorum ve yürüyerek yanına gidiyorum. küçük bir sahil kasabasında bulunan deniz fenerinde yaşıyor kızım. ve asıl büyük sürprizle de orada karşılaşıyorum. o da 18 yaşında evlenip anne olmuş. bir kızı var. kırka gelmeden dede olmuşum! ikisi de çok güzel ama damat tam bir hıyar. etrafta ıslak ıslak dolaşıyor, sürekli yerlere tükürüyor ve en kötüsü de hayvanlara eziyet ederek saçma sapan şeyler yapıyor. bir fırsatını bulup onu dövmek isterken uyanıyorum.

minik yeğenleri özlemişim, en kısa zamanda görmem gerekiyor.
devamını gör...
sürekli evlilikten bahseden, evlenmek isteyip de bir türlü evlenemeyen bir arkadaşım var. daha doğrusu vardı, mazide kaldı. adam bir hayli huysuz, mendebur ve kabaca. ama hali vakti yerinde, tipi de fena sayılmaz hani. buna rağmen sürekli kazık yiyor kadınlardan. ona göre fazla efendi(!) erkek olduğundanmış, doğrudur belki de...

rüyamda kendisini görüyorum. evleneceğinden bahsediyor. nihayet aradığı kadını bulmuş. nikah şahidi olmamı istiyor. uzun bir süredir görüşmeyip bağlarımızın kopmasına karşın çok seviniyorum onun adına. kabul ediyorum. bir anda nikah zamanı geliyor. etrafta tanımadığım insanlar var. nikah masasına oturuyoruz. memur soruları sorarken çok geçmeden durumun çok acayip bir hal aldığını fark etmeye başlıyorum. gelin benim yanıma oturuyor. soruları bana soruyorlar. "sayın sanrı… bla bla bla.......!?" olayı idrak edip hayır diye bağırıyorum. "olamaz, bu ne saçma bir şey. arkadaşımın aşkısın sen! ne oluyor yahu burada???" arkadaşım cebinden silahı çıkarıyor ve nikah memurunun kafasına, kızın ayağına, benim de omuzuma sıkıyor kurşunları. en sonunda namluyu kalbine doğrultmuş, “senden hep nefret ediyordum, aşkımı da benden çaldın, keşke ölseydin…” derken silahı elinden alıyorum. kanlar içinde oradan ayrılırken omuzumda şiddetli bir sancı ile uyanıyorum...

en sevdiğim arkadaşlarımdan birini onunla tanıştırmıştım. zamanla bizim dostluğumuzu öyle bir kıskandı ki ne yapıp edip aramızı bozdu. tam bir arkadaş hırsızı kendisi. ikisiyle de görüşmüyorum ve artık bu duruma hiç üzülmüyorum.
devamını gör...
rüyamda polat alemdar ve abdülhey ile beraberdim. bir tane adama racon kesmeye gidiyorduk. ciddi manada da kesiyorduk. ama armut ile. nasıl oldu diye sormayın hayal gücüm fazla.*
devamını gör...
bir şehirde geziyordum sonra bir yere girdim. hayatimda hiç görmediğim devasa bir su kuyusu ve ondan su çeken dev gibi bir kazan vardı. içerisi kule gibi mabet gibi bir yerdi. şifacı kadın ve bir tane de uzak doğulu keşiş gibi büyücü gibi bir adam vardı. ağzına kadar suyla dolu olan kuyudan kazanla su alıp bir şeyler yapıyordu. içimden bu kuyu tüm dünyaya yeter herhalde dedim. akabinde bir şeyler oldu ve içerideki herkes lanetlendi hızla yaşlanıp kuruyarak goblin gibi çirkinleşip yok oldular, kimisi de bal kabağına ve mantara dönüştü.
devamını gör...
bbg ortamına benzer bir evdeyim. hücre gibi minicik pencereleri var ve her köşede kameralar mevcut. odalardan birinde metallica, diğerinde de opeth elemanları kalıyor. gariban bana ise salon ve koltuklar…

grupların kendi odalarında prova stüdyoları da mevcut. bangır bangır müzik yaparlarken kavga ediyorlar. james mikael'e neden böğürüyorsun, bu çok mide bulandırıcı diye kızıyor. mikael de james'e sizin müziğinizin modası geçti, çok sıkıcısınız diyerek alay ediyor. olay iyice büyümeye başlayınca bana geliyorlar. salonda uyuşuk bir kediden hallice ben kişisi de elinde akustik gitar ile takılıyorum. önce pek sallamıyorum elemanları. sonra yalvar yakar olmalarına dayanamayıp olaya el atıyorum. eğer kim beni grubuna alırsa onun tarafına geçeceğimi söylüyorum. bendeki lükse bak!..

akustik gitarla gruba dahil olma teklifimi opeth kabul ediyor ve onlardan taraf oluyorum. müziklerini daha sakin ve akustik bir forma dönüştürüp efsane şeylere imza atıyoruz. bu durum mikael'in işine gelirken james de hayli mutlu oluyor. mikael efendi zaten dünden razıymış brutal vokalli death temelli haşin müzikten kopmaya. james ve tayfası da opeth'in gürültüsünden etkilenmemiş oluyor böylece…

tam sular duruldu, barış ilan edildi derken lars ortalığı kızıştırıyor. dangalağın biri tuvaleti tıkatmış, başka tuvalet de olmadığından nereye sı*****ım diye söyleniyor. tartışma iyice kızışıp kavgaya dönüşünce yaşına başına bakmadan kılkuyruk lars'a tokatı patlatıyorum. ağlayıp altına ediyor(!) bu kez james ve mikael de ikisi birden bana tavır alıyor. okullu çocuklar gibi gidip şikayet etmekle tehdit edince benim şalter iyice atıyor. hepsinin gitarlarını tek tek kırmaya başlıyorken zangırt diye öten gitar sesiyle uyanıyorum. meğerse akşamdan koltuğun üstüne emanet bıraktığım gitar yere düşmüş ve onun gürültüsü ile uyanıyorum.
devamını gör...
bir tanesi bu gece gördüğüm rüyadır. rüyamda delirdiğimi gördüm. ama bildiğimiz delirmek yani, kafayı yemekten bahsediyorum. sinir krizleri geçiriyordum, bağırıyordum, her şeyi yere fırlartıyordum... ama en kötüsü o an hissettiklerimdi. o kadar çaresiz hissediyordum ki.. annem, babam, arkadaşlarım.. hiç kimse yardım edemiyordu bana. hatta annemin benden utandığını görüyordüm. bu beni daha çok öfkelendiriyordu ve ben daha çok bağırıyordum, saçlarımı yoluyordum, kafamı duvarlara vuruyordum. rüyaydı ama o kadar gerçekçiydi ki şuan bile hâlâ etkisindeyim.
devamını gör...
bugün rüyamda askeri ücret açıklanıyordu. %51 zam yapılmıştı askeri ücrete. kumandanlar yaşadı yine.
asgari ile ilgili bilgi alamadım bilinçaltımdan kusura bakmayın.
devamını gör...
iki genç kadın kollarımdan tutup beni taş bir şapele soktular. burası senin mezarın dediler. şapelin ortasındaki taş yatağa yatırmaya çalıştılar. itiraz etmek istiyorum ama kollaırm uyuşuk. çok korkunç karanlık. tek ışık kapıdan ve kapının yanındaki dar pencereden giren soğuk ay ışığı. bir de çok soğuk ve ben üşüyorum.
itiraz edip uyandım. önce uyanıp uyanmadığımı anlayamdadım. hareket ettirdikçe kolumu hep ilk yerinde hem hareketin bittiği yerde hem de arada belki on yerde görüyordum. koyu karanlıktı. ama nasıl karanlık. tek ışık ilerideki millet bahçesinin soğuk ışıklarıydı.
tüm şehrin elektrikleri kesilmiş meğer. genetik karanlıkta uyuyamama sendromum beni uyandırmış. gidip mum aldım. yaktım. sonra gökte sıçtın mavisini görünceye kadar yatakta debelendim.
devamını gör...
hayatımdaki tek cinsel ve iğrenç* rüyam. lisede sınıf arası yazında görmüştüm, okul tuvaletinde deniz çakır ile yiyişeceğiz*. girdik tuvalete, normalde iğne atsan yere düşmeyecek tuvalet de bomboş ve tertemiz*. girdik birine üstümüzü çıkarıyoruz falan, karı birden turgut özal'a dönüştü*. nutkum tutuldu fakat neyse ki çok uzun sürmedi de bir devlet krizine sebebiyet vermeden kendimi tuvaletten atıp kaçmaya başladım. özal beni kovalıyorken** kan ter içinde uyandım, gecenin bir saatiydi.

allah kahretsin böyle ergenliği. bilinçaltı gerçekten çok ilginç.
devamını gör...
sedat peker’i gördüm. ve birden fazla kez.
o zamanlar tripod falan da kurmamıştı.
devamını gör...
rüyamda buluttum ...
kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
devamını gör...
recep tayyip erdoğan'a sen cumhurbaşkanı değilsin diye bağırıyordum rüyamda. allah allah neden böyle bir şey gördüm acaba?
devamını gör...
sagopa konserindeydim ve şarkıları ben seçiyordum. ama istediğim şarkıların hiçbirini bulamıyordum.. üzücü
devamını gör...
1987 yılındaki o meşhur karlı kış gibi bir gün. göz gözü görmüyor. çocukluğumun geçtiği evdeyim. balkondan aşağı atlıyorum. karlar arasında kayboluyorum. uzun bir tünel, dipsiz bir kuyu. gidiyorum. doksanlı yılların ortasında çıkıyorum. cadde-i kebirdeyim. şimdiki kadar kalabalık görünmüyor. ağaçlar sökülmemiş. o eski sinemada cesur yürek oynuyor. bilet almadan salona giriyorum. içeride film yerine birkaç küçük çocuğun dans gösterisi var. çocuklardan biri pantolonu indirip sahneye kakasını yapıyor. insanlar bu yaptığını alkışlıyor. kalkıp tuvalete gidiyorum. feci çişim geliyor. tuvalette bir çift sevişiyor. beni görünce çekinmek bir yana daha da coşuyorlar. kabinlerden birinin içine giriyorum. bir anda asansörde buluyorum kendimi. onlarca kat çıkıyorum. çatıdayım. aşağısı uçsuz bucaksız bir alan. askeri alan burası, koca bir tugay. oyuncak askerler var her yerde. hepsi donmuş gerçek bir insan gibi. uzanmaya çalışıyorum. sanki avuçlarımın içindeler. uzanırken düşüyorum. kolumu yatağımın yanındaki komodinin kenarına çarparak uyanıyorum. gözlerimi açtığımda batman figürü burnumun dibinde sallanıyor fakat devrilmiyor.
devamını gör...
geçen sene ağustos ayıydı. gece rüyamda bir yolun ortasında dikiliyorum. tanımadığım bir kadın bana gel diyordu. sesi çok etkileyiciydi. çok da güzel bir kadındı ama tanımıyordum.
ben de bakıp durmuştum sadece. öyle bitti.*
devamını gör...
genelde çıkıyor benim rüyalar.
devamını gör...
keşke düş olsaydı..buna yakın bir durumun gerçek yaşam olarak içinde değil miyiz..iyi düşünün..!
devamını gör...
döküntü görünümlü yeşil bir masadayım. üzerinde birkaç kağıt parçası var. içlerinden sadece birinde bir şeyler yazıyor ve ne olduğunu anlayamıyorum. kadim zamanlardan kalma bilinmeyen bir dil sanki. yazılarını okuyamadığım bu kağıdı katlayıp uçak yapıyorum. kendi kendine büyümeye başlıyor ve üzerine binip pencereden dışarıya süzülüyorum... istanbul ile bulutlar arasındayım. her şey tanıdık gibi ama bir o kadar da yabancı. boğazın üzerinden geçerken şaşırıyorum. şehrin avrupa yakası aynıyken diğer taraf frisco'ya dönüşmüş! başım dönüyor, dengemi kaybediyorum ve sarmaşıklarla kaplanmış bacaksız köprünün üzerine düşüyorum. çırılçıplak bir kadın yanıma geliyor ve sırtımı soymaya başlıyor. tişörtümü parçalayıp tüm derimi kağıt gibi yüzerken ayağa kalkıp deli gibi koşmaya başlıyorum. sanki hiç bitmeyecekmiş gibi geliyor bu kaçış. eski bir ahşap köşkün bahçesine geliyorum. tam karşısında asırlık dikilitaşlardan biri var... bahçede, elinde boş bir bardak olan yaşlı bir kadın duruyor; belki yüz yaşında vardır. beni bekliyormuş gibi görünüyor. içeri davet ediyor. evin üst katına, kız kulesine bakan terasa çıkıyoruz. kan kusmaya başlıyor kadın. bardak dolup taşıyor. bana veriyor ve kuşlara uzatmamı istiyor. elimde kan dolu bardakla beklerken bir martı omuzuma konuyor ve bardaktaki kanı içmeye başlıyor. tüm o iğrenç şeyi içtikten sonra uçup turuncu bir vosvos'un üzerine iniyor. ona bakmak için başımı uzattığımda yaşlı kadın beni itiyor ve aşağı düşüyorum. tam asfalta çakılmak üzereyken martıların sesiyle uyanıyorum. dudaklarımda bir ıslaklık ve ağzımda kan tadı var. lavaboya gidip aynaya baktığımda bir önceki gün çektirdiğim yirmi yaş dişimin yerinin uyurken kanamış olduğunu görüyorum. ve o martı da aynı yerinde duruyor; sağ alt ikinci sıra...
devamını gör...
çocukluğumun geçtiği semtlerden birindeyim. etrafta yıkık dökük metruk evler var. ortalık savaş sonrasına dönmüş. geziniyorum. çocukluk arkadaşlarımı görüyorum, yıkıntıların arasında top oynuyorlar. yanlarına gidip beni de aralarına almalarını söylediğimde korkuyorlar. amca diye seslenmelerine şaşırıyorum. kim olduğumu anlatmaya çalışsam da inanmıyorlar. bir grup çocuk taş ve sopalarla bana saldırmaya başlıyor. duvarlara tırmanıyorum. uçsuz bucaksız yıkık duvarların üzerinde yürüyerek kaçıyorum oradan. beni gören insanlar büyük bir kabahat işlemişim gibi yüzlerini buruşturarak hakaretler ediyor. midem bulanıyor. bir sürü saç tükürmeye başlıyorum. başım dönmeye başlıyor. son bir saç teli daha kalmış ağzımda. onu çıkartmaya çalışıyorum. çekiyorum, çekiyorum, çekiyorum... çektikçe geliyor, içim parçalanmış, erimiş gibi oluyor. giderek zayıflıyorum. ve saçın tamamını çıkarttığımda bir deri bir kemik oluyorum. saçlarım da neredeyse yerlere değecek kadar uzamış. başım dönüyor ve duvardan düşüyorum. öylesine zayıflamışım ki üzerimdeki kıyafetlerin hepsi bol gelip çıkmış. çırılçıplak yürüyorum. bir çeşme buluyorum. içinden rengarenk sular akıyor. içtikçe şişmeye ve kendime gelmeye başlıyorum. çıplak bir kadın yanıma gelip çeşmenin suyu ile beni yıkamaya başlıyor. elinde cam bir tas var. tası düşürüp kırıyor. ve eli kanıyor. kanı emmeye başlıyorum. yara kapanıyor. saçlarımı düzeltip dudaklarını dudaklarıma değdirirken dilimde bir saç teli ile uyanıyorum.
devamını gör...
doğu karadeniz köylerinden birindeyim. yaylalara doğru uzun uzun yürüyorum. sonra bir anda her taraf çöle dönüyor. devasa bir piramidin içine giriyorum. içerisi hobbit evleri gibi ve karşımda mikael akerfeldt, çay demleyip kahvaltı hazırlıyor! masa dehşet güzel. afiyetle sofraya kuruluyoruz ve anlatıyor. gel beraber grup kuralım, uzun zamandır seni bekliyordum diyor. opeth'i ne yapacaksın diye sorduğumda "salla, sıkıldım o heriflerden, artık daha farklı şeyler denemek istiyorum" cevabını alınca, naz yapıp "opeth’i yok edersen beni unut, üçüncü gitarcı olarak beni de al" diyorum. lan oğlum kamil misin bu ne trip diye çıkışınca herifi tokatlıyorum. üstüne bir daha da parçalarını asla dinlemeyeceğim dediğimde yüzü gözü şişmiş bir şekilde ağlayıp ayaklarıma kapanıyor. ömrünün sonuna kadar müzikten kopmayacağına dair söz veriyor. en deneysel işlerini bile opeth adı altında yapacağını söyleyince sevinsem mi üzülsem mi bilemiyorum. o esnada öylesine kötü oluyorum ki bütün bunlar bir kabus olsun diye boğulurcasına haykırıyorum.

uyanıyorum. neyse ki çok kötü bir rüyaymış.

bana bak mikael! seni çok severim, biliyorsun. grubu dağıtırsan toplarını sıkar, sana istiklal marşını ezberletirim! biritiş metalciler gibi cikcik vokal yaparsın sonra. eski işlerinle alakası olmasa da opeth'ten vazgeçmek yok. adamın asabını bozma, pişman olursun yoksa...
devamını gör...

bu başlığa tanım girmek için olabilirsiniz.

zaten üye iseniz giriş yapabilirsiniz.

"normal sözlük yazarlarının garip rüyaları" ile benzer başlıklar

normal sözlük'ü kullanarak 3. parti dahil tarayıcı çerezlerinin kullanımına izin vermektesiniz. Daha detaylı bilgi için çerez ve gizlilik politikamıza bakabilirsiniz.

online yazar listesini görmek için lütfen giriş yapın.
zaman tüneli köftehor rehberi portakal normal radyo kütüphane kulüpler renk modu online yazarlar puan tablosu yönetim kadrosu istatistikler iletişim