sibel can ve eypio’nun diken mi gül mü şarkısı ilk çıktığı zamanlar çok ünlüydü ben de suyunu çıkana kadar dinlemiştim. o gğnlerin birinde gece rüyamda sevdiğim grup türkiye’ye geliyordu ve sahnede bu şarkıyı söylemeye çalışıyorlardı…
devamını gör...
ailemin kadınlarıyla pavyona eğlenmeye gidiyorduk. lakin ne zaman travestiler çıkıyor ben üfff deyip bunalıyorum ve dışarı hava almaya çıkıyorum.

cebimdeki paraları yedirdiğim için 5 kuruşsuz ilkokul arkadaşıma rastlıyorum ama o kız da beni tanıyamıyor ve bana aşık oluyor.

tam artık yürüye yürüye kızılay'a gelmişim, büfenin birinden gazete alıp bulmaca çözeceğim ama benim kadınlar gelip beni kolumdan tutup hadi cilt bakımına gidiyoruz diye sürüklüyorlar.
devamını gör...
bu gün baya fantastik bir rüya gördüm. rüyamda dev anadolu köylü kadını, canavarlar, tepegöz ve erdal bakkal vardı.
devamını gör...
tuncel kurtiz, üzerime işemeye çalıştı. bildiğin çıkarıp yukarıdan bana doğru pis pis sırıtarak işedi. hemen öncesinde de pis çoraplarını çıkarıp üzerime doğru atmıştı. sözde bana yardım etmek için bir yere götürmüştü beni. napıyorsun dayı diyemedim. oysa çok güvenmiştim.
devamını gör...
rüyamda sokrates'i görmüştüm. bir tahtaya bir şeyler yazmıştı ve bana öğretiyordu. gökyüzüne bakıp tekrardan tahtaya baktığımda yazılar siliniyordu.

bir keresinde de çakırcalı efe'yi görrmüştüm. yaşar kemal'in çakırcalı efe'sini okuduktan sonra. öldürmesinler diye üzerine kitap atıyorduk saklamak için. sonra tabi kitapları taramışlardı. ve biz kitapları kaldırdığımız zaman öldüğünü anlamıştık. ilginç rüyalar ve daha neler neler...

sanrılar gördüğüm de doğrudur.

biraz sürrealistlik var beynimde.
devamını gör...
bugün çok garip bir rüyalar silsilesi yaşadım. normalde aylardır şakasız hiçbir rüyamı hatırlamıyorum. gece hem eski sevgilimle karşılaşıp dolaştığımızı, sahilde falan oturduğumuzu gördüm. içimde kızgınlık yoktu ve onun da sakindik nasıl olduysa. ayrı olduğumuzun farkındaydık. sonra annem babamla gece yine deniz kenarında gördüm kendimi. annemle tartıştım sonra gittim baya başarısız bir intihar girişimi olarak denize atladım. derindi ama ölmedim yani…sonra uyandım.*
devamını gör...
en garip rüyalarım genelde kabusa dönüşür ve bunlar geometrik şekillerden oluşur. daralan çizgiler ufuklar vs..

bir süredir beni kovalayan güçlü bir öküz ile karşı karşıya kalıyorum.

dün gece asansörde çocuklu bir hanımefendi ile sıkıştık-siyah paltosu vardı-. bir de kahverengi köpek vardı. asansör düşmeye başladı ama durdurup bir şekilde çıkmayı başardık. kadın çıktı gitti, çocuğunu ben kurtardım. köpeği alacakken asansör infilak etti. kurtarma helikopteriyle binadan ayrıldık.

uyku düzenini bozunca böyle oluyor, normald epek rüya görmem.
devamını gör...
yaşayan bir ölü olmaktan kurtulabilmek için ve hayata daha pozitif bakabilmek için bir hastaneden randevu almışım.
doktorumuzu biz seçemiyormuşuz.
neymiş efendim meğer ben seneler evvel de o hastaneden randevu alıp doktora gitmişim. benim dosyalarıma bakan doktorum oradaymış hala..
efendim ben hastaneye gittim.
ama bildiğiniz gibi bir hastane değil. uzaylı avm'si gibi bir yer. kocaman her katı çok geniş ve baş döndürücü bir yer.
yanılmıyorsam içeri girdiğimde ya bir doktor ya da bir görevli olacak, bana refakat etti.
doktorun hangi katta olduğunu söyleyip beni yönlendirdi. sizinle doktorun kapısının önünde buluşalım tekrardan dedi

tabii ben kayboldum.. doktoru da yanlış katta aramışım. en üst katta aramışım. orada daha ziyade alışveriş yerleri ve dinlenme vb. varmış.
yürüyen merdivenlerden inip diğer katlarda doktoru aramaya koyulmuşken doktor hanımla ve beni yönlendiren hanımla doktorun kapısının önünde karşılaştık.
doktorun mesaisi bitmiş. olgun güleç yüzlü bir kadın. halimi hatrımı sordu. 3 hafta sonra tekrar randevunu al. karıştırmışsın madem dedi güldü. iyi olacağıma dair inancımı yokladı. ben çok iyi olacağımdan emin göründüğüm için mutlu oldu.
çok tanıdık bir insana benziyordu.
artık eskisine göre oldukça tipsiz zamanlarımı yaşasamda nasıl olmuşsa olmuş bana bir güzellik gelmiş. her iki hanımda koluma girerek beni yolcu ettiler.
psikiyatristimin bir anne tavrıyla 'insanın böyle güzel, yakışıklı bir hastasının olması ne güzel bir şey.' diyip gülmesi her ne kadar garibime gitse de. onun iyi yürekli biri olduğunu düşündüm.

ama ben bir doktordan sevgi veya anaçlık beklemiyordum. o uzay hastanesinden çıktığımda "ohhh be dünya varmıs!" dediğimi ve asla bu hastaneden randevu almayacağımı söylüyordum kendime.
korkmuştum..
devamını gör...
dünkü rüya konseptim; breaking bad. ben güya heisenberg'üm ama mevcut hayatımı yaşıyorum, yani kimya öğretmeni değilim. walter j. adında oğlum da yok. rüya bir telaşla başlıyor. en son bağladığım milyon dolarlık iş üzerinde çalışıyorum ve zamanım daralmış. karavandan iniyoruz jessie ile. o karakterin hayatımdaki karşılığının müdürüm olması rüyamda bile şaşırtıyor beni. günahım kadar sevmem ve bilinçaltımın bana suç ortağı olarak seçtiği kişiye bakın..

neyse bu elinde çantayla karavandan iniyor. adamlarla buluşacak. rüyanın o kısmını görebilseydim iş yaptığımız kişiler kim olacaktı acaba sjdjdj ben de araba anahtarı arıyorum. bir yandan telefonum çalıyor, meşgule atıyorum. elim ayağım birbirine dolaşıyor çünkü hafta sonu geldiği için ailemin yanına gidecekmişim. vizyona bak ahahah buluyorum anahtarları ve arabaya doğru koşuyorum. jessie'nin dizideki kırmızı arabası. e tamam ama bir sorun var. benim rüyada da ehliyetim yok ve bu şekilde trafiğe çıkamam. yoldan geçen birkaç kişiye soruyorum "ııı abi beni memlekete götürür müsünüz" diye. tabii ki hayır cevabı alıyorum. o sırada para da bu pis işler de umrumda değil. benim eve gitmem lazım. hatta bir ara "ulan bi hafta sonumuz var be!" serzenişinde bulunuyorum. bunca sıkıntı sadece akşam yemeğine yetişemiyor olmamdan yani. aynen yagami, başka derdin yok kardeşim.

en son nasıl oldu bilmiyorum ama arabayı 14 yaşındaki kuzenim sürüyordu. ben de "iyi bari benim ehliyetim yoktu" diyorum.
devamını gör...
90'ların sonlarında, daha ilk bilgisayarımı aldığım zamanlarda bugs bunny'li bir oyun kurmuştum cihaza. güzel oyundu gerçekten, hala hatırlarım. crash bandicoot gibi bir şeydi. bir kısmını bir türlü geçemedim. yani tüm gün uğraştım ve geçemedim oyunun orasını. el becerisi değil de "puzzle" çözme becerisi isteyen bir yerdi. o günün gecesinde bu kısmı geçtiğimi gördüm rüyamda ve nasıl geçtiğimi de kalkınca tüm detaylarıyla hatırladım. hemen bilgisayar başına geçtim ve bunu gerçek hayatta uyguladım. olmadı. ühühühühü. hiç geçememiştim o kısmı. o zamanlar da "walkthrough" falan şeyleri yok, malum. zaten internetim de yoktu. içimde kaldı. öyle işte...
devamını gör...
bir kadın benim üzerimdeyken bana uygulamalı ders vermişti. diğerlerinden farklıydı çünkü bildiğin konuşup nasıl olacağını uygulamalı gösteriyordu. rüyamdaki kadının benim zihnimin bir eseri olacağını düşünmüyorum.allahtan üzerinden en az 8 yıl falan geçtiği için korkacak bir durum yok.ıslak rüyanın ne olduğunu biliyorum ama bu onlardan değildi,onun için garip bir rüya deneyimiydi.
devamını gör...
galiba 9-10 yaşlarındayım. komşunun evine gittik, baktım (bkz: neo geo) var. neyse oynadık filan. eve gidince ben de kurdum ama bir türlü açamadım açamadım derken açtım ama oyuna giremiyorum, ekranı geçemiyorum bir türlü. komşuya da soramadım nedense. neyse bi gün rüyamda oyunu açıyorum, klavyeden 1 tuşuna basıyorum veeee açılıyor. uyanınca açtım pc'yi. o ekran geldi, ben de 1'e bastım. sonuç: oyuna giriş başarılı. bilinçaltım sağolsun imdadıma yetişmişti o zamanlar.
devamını gör...
şu an aklıma gelen yıldız tilbe'nin yalnızca çekirdek aileme konser vermesi ve sonrasında ısrarlarım sonucu onunla fotoğraf çekilmemizdi. evet, rüya bitti.
devamını gör...
bizim evin alt katında kadınların buluşup kuran okuduğu mescid tarzı bir yer var, bugün imamoğlu ile oraya girip çay içip pasta yedik
devamını gör...
ilyas salmanla karşılaşıp tokalaşmak. en garibi mi bilmiyorum ama garipti.
devamını gör...
üzerinden 20 sene geçti...
hala senede bir veya iki defa askere gidiyorum.
her defasında da diyorum "ulan bakın ben yaptım askerliğimi" diye de, bir şekilde ikna ediyorlar.

neyse ki sabaha kadar sürüyor bu askerlik.
devamını gör...
bir sörf tahtasında kayıp giderken hırçın dalgaların içerisinde kaybolarak en büyük hayallerimden birini gerçeğe dönüştürmenin keyfini sürüyor, kasıklarımda yoğun bir ıslaklık hissediyorum. neredeyse tüm vücudum suyla temas etmesine rağmen neden bu bölgede daha yoğun bir ıslaklık var diye düşüncelere dalarken, dengemi kaybedip suya düşüyorum... gözümü açtığımda kucağımda minik bir kedi var ve uyurken üzerime işemiş. onu uyandırmadan kaldırmaya çalışıyorum fakat başarısız oluyorum. karşımda suratında müstehzi ve kin dolu bir ifadenin çarpık çizgilerle çizildiği konuşan bir kedi var: "uyumuyorum! akşam benimle ilgilenmedin diye bilerek işedim üzerine..." korkudan ne yapacağımı şaşırıyorum. üzerimde kedi çişi ile apar topar kaçıyorum evden. apartman kapısından çıktığımda kendimi nişantaşı sokaklarında buluyorum. sağa sola bakınıp nereye doğru gideceğime karar vermeye çalışırken önümde muhtemelen dünyanın en uzun beyaz limuzini duruyor. kapısı alttan ve üstten açılıyor ve içeriden bana parmağı ile gel işareti yapan adamın çağrısına uyup beyaz canavarın ağzına atıyorum kendimi. bodoslama konuya giriyor beyefendi; "merhaba ben timur savcı! yeni çekeceğimiz dizi için başrolde seni düşünüyorum. şişkin bir ücret ve karşı koyamayacağın şöhret seni bekliyor..." şu malum dönem dizileri furyası hala bitmedi mi diye soruyorum. 33 yıl 4 ay 13 gün daha bu işlere devam etmek istediğini söylüyor; "yeni dizimiz yavuz sultan selim hakkında olacak, sen de onu oynayacaksın!" yavuz bıyıklı değil miydi diye soruyorum, o resimlerdeki yavuz değildi, rüyamda gördüm kendisini, tıpkı sana benziyordu deyince şu sakal olayını biraz fazla abarttığımı fark ediyorum. toplumun hiç de azımsanmayak bir kısmının pek de hoşlanmadığı bir tarihi figürü oynamak istemediğimi söylüyor ve teklifi kibarca reddediyorum; "ama bir rock star rolü falan varsa düşünebilirim!!!" iki dakikada götüm kalkıyor ve sanatçı kaprislerine giriyorum. teklifini kabul etmeyeceğim konusundaki ısrarcılığıma boyun eğiyor ve sinirlenmeye başlıyor; "bitireceğim seni, bu dizide oynamayı kabul etmezsin demek ha, sileceğim seni piyasadan, defol git, yıkıl!!!" muhtemelen çektiği uydurduk dizilerin etkisi ile kafayı sıyırmış olmalı ki kendisi de o karakterlere benzemeye başlamış. pişkin pişkin sırıtarak arabadan çıkarken son kez dönüp lafımı sokuyorum; "sizin çekeceğiniz diziye..." böylece oyunculuk kariyerim başlamadan sona eriyor... limuzinden indikten sonra sokaklarda aylaklık edip vitrinlerdeki muhteşem fiyatlar ile olayın etkisini üzerimden atmaya çalışırken yanıma beyaz doktor önlüğü ve elinde o cins gitarlarından biri ile matt bellamy geliyor; "ben de seni arıyordum! sana bir teklifim var. sen bana gitar dersi ver ben de senin dişlerini ömür boyu ücretsiz tedavi etme sözü vereyim. nasıl fikir?" herifin türkçe konuşmasına mı şaşırsam, dişlerle alakalı tepkisine mi; yoksa gitar konusunda benden bir şeyler öğrenmek isteyişine mi, bilemiyorum. teklifi karşısında bir süre düşündükten sonra eğer kendisi de bana piyano çalmayı öğretirse kabul edebileceğim söylüyorum. gamzeli sivri çenesinin üzerinde muzur bir gülümseme beliriyor; "hadi gel benimle!" iki sokak ötedeki bir apartmana giriyoruz. diş hekimi muayenehanesi! önce dişlerini kontrol edelim diyor ve koltuğa oturur oturmaz köpek dişlerimden birini söküyor. gayet sağlıklı dişimi neden söktüğünü anlayamıyorum ve küfür kıyamet kavga etmeye başlıyoruz. yan odaya kaçıyor ve içeri girdiğimde kocaman bir müzik stüdyosu içinde envai çeşit enstrumanla beni bekliyor. önce iki gitar alıyor ve karşıma geçip ona birkaç akor öğretmemi istiyor. sonra piyanonun başına geçiyoruz ve iki dakikada bir şeyler çalabilecek seviyeye gelişimi hayretler içerisinde izliyoruz. birkaç dakikalık performansın ardından bu kadar yeter, artık konsere gitme zamanımız geldiğini söylüyor. üzerimde kedi çişi, dişlerimden biri sökük, salak saçma bir halde osmanbey istasyonundan metroya biniyoruz. kısa bir yolculuk ve çıktığımız yer londra! wembley bizi bekliyor... grubun diğer elemanları sahnede. on binlerce kişi adımı söylüyor. mikrofonun başına geçen matt beni seyircilere tanıtıyor ve grubun dördüncü elemanı olduğumu açıklıyor. eskisi kadar iyi vokal yapamıyormuş ve çalarken zorlandığı yerlerde başka birine ihtiyaç duyduğundan böyle bir karar almışlar. muse? ikinci gitar? şaşkınlığımı üzerimden atamamışken bazı vokalleri de benim yapacağımı öğrendiğimde dumur oluyorum. üzerimde kedi çişi, dişlerimden biri sökük, wembley'de muse ile sahnedeyim ve on binler adımı haykırıyor... ilk parçaya başlamak üzereyken tam karşımda en ön sıradaki seyircilerden biri üzerini çıkartmış memelerini bize gösteriyor; angela merkel!!! irkilip geriye doğru kaçarken gitara bağlı jaka takılıp yere düşüyorum ve kafamı bir yere çarparak bayılıyorum...

gecenin ortasında uyanıyorum; ne sahnedeyim, ne muse var ortada, ne de insanı hayattan soğutan o koca memeler! derin bir ohh çekişin ardından küfrediyorum; "böyle bilinçaltının içine!.."
devamını gör...
hic unutamadigim ve sacmaligin kelime anlami olan ruya.
yengemlerin evindeyim ve yatak odasina kilitlenmisim. odanin icinde bir de cadi var teni yesil, burnunda sigil var supurgesinde ucuyo ama parmak kadar bi sey sinek gibi. ben de odanin icinde ondan kaciyorum.
dehset icinde uyanmistim ruyadan.
devamını gör...
rüya görmüyorum da sanki film seyrediyorum. o kadar mesafe o kadar yabancılık. bu durumu henüz çözebilmiş değilim.
devamını gör...
gözlerimi açtığımda kendimi ölüm soğukluğunda durgun bir deniz üzerinde sırt üstü beklerken buluyorum. ne bir ses ne de bir suret var beni oradan çekip alabilecek. güneş tepemde beni sınarken gölgeleriyle bana yardım elini uzatabilecek kuşları bekliyorum. lakin son kalan da sağ alt ikinci sırada öylece duruyor; diğerlerini kaybetmenin acısı ile taş kesilmiş gibi... aniden kocaman bir dalga beliriyor ve tek bir vuruşta beni bulunduğum uçsuz bucaksız ummanın ortasından uzak bir yere doğru sürüklüyor. ıssız, rüzgarlı ve güneşe küsmüş bir kıyıda buluyorum kendimi. uzun bir süre ne inme inmişçesine hareketsiz beklerken kendime geliyorum. sahil boyunca saçma sapan hareketlere bir uçtan öbür uca koşturup dururken yoruluyorum ve oturup beklemeye karar veriyorum. bu bekleyiş esnasında kumların üzerine edepsiz resimler çizerken çok uzaklardan bir ses işitiyorum... "eşeeeek!!! eşeeeeeeeek!!!!..." gülümseyişinin kelimelerine yansıdığını hissettiğim bir kadından gelen bu sesin sahibini ararken karşıma ağlayan bir eşek çıkıyor. gözlerinden damla damla yaşlar süzülen eşeğe binip ormanın derinliklerine doğru ilerlemeye başlıyorum. devasa ağaçlarn arasından cennet gibi bir yere geliyorum. ışıl ışıl parlayan bir göl, rengarenk yapraklı çiçekler ve kocaman bir ağaç ev var burada. üzerinden iner inmez göz yaşları duran eşek oracıkta can veriyor ve ardından ağaç evden belli belirsiz sesler gelmeye başlıyor... "geel... beni bulmak istemiyor muydun?.." sesler yine aynı kişiye ait. bu kez gülümseyişten ziyade acıyı hissediyorum. orada yukarıda, ağaç evin içerisinde beni beklediğini biliyorum fakat çok yüksek ve ben yüksekten korkuyorum... cesaretimi toplayıp zar zor tırmanarak içeri giriyorum. pencerenin kenarında sırtı dönük bekliyor. upuzun kızıl saçlı ve bembeyaz tüllerden bir elbise var üzerinde. ona doğru her adım atışımda ağaç sallanmaya başlıyor ve her sallantıya eşlik eden kelimeler dökülüyor dudaklarından. dokunabileceğim mesafeye kadar geliyorum. elimi uzatıp kendime doğru çevirmek isterken durmamı istiyor... "dur, lütfen, lütfen... benim için bir şey yap ve en başa dön. beni hiç görme, sesimi hiç duymadığın zamana dön... lütfen... boşluğa sarıl ve beni unut... belki daha sonra, daha çok istersek..." göğüs kafesimin içerisinde milyonlarca iğne ve hayal kırıklığı ile yanına gidip pencereden aşağı bırakıyorum kendimi. ağaç evden aşağı süzülürken bedenim dönerek yukarı doğru bakıyorum ve yüzünü görebiliyorum. düşüşümden keyif alıyormuşçasına gülümserken bir yandan sanki beni tutup kurtarabilecekmişçesine çaresizce uzatıyor sağ elini. zaman sanki hiç akmıyor ve öylesine uzun sürüyor ki hiç sonlanmayacağını düşünerek saatime bakmaya başladığım anda yere çakılıyorum ve kapanan gözlerimin ardından telefonun alarm sesi ile uyanıyorum.
devamını gör...

bu başlığa tanım girmek için olabilirsiniz.

zaten üye iseniz giriş yapabilirsiniz.

"normal sözlük yazarlarının garip rüyaları" ile benzer başlıklar

normal sözlük'ü kullanarak 3. parti dahil tarayıcı çerezlerinin kullanımına izin vermektesiniz. Daha detaylı bilgi için çerez ve gizlilik politikamıza bakabilirsiniz.

online yazar listesini görmek için lütfen giriş yapın.
zaman tüneli köftehor rehberi portakal normal radyo kütüphane kulüpler renk modu online yazarlar puan tablosu yönetim kadrosu istatistikler iletişim