normal sözlük yazarlarının gördüğü en saçma rüya

sizi iyi tanıyan, hayatınızdaki gelişmeleri bilen bir psikolog arkadaşınız varsa rüyaların çokta saçma olmadığını kanıtlayacak yorumlar yapabilir.

demet akalın ve kocasını gördüm rüyamda evet...
onlarla kavgalıymışım ama aramızı düzeltmişiz. ben yolumu değiştiriyorum, onun yanından değil de başka yoldan gidiyorum demet de bunu görüp yanlış anlıyor. yanlış anlamasın diye "bebeğim görmedim seni pardoon" şeklinde yapmacık bir ifadeyle yanından geçiyorum sonra. o da ders çalışıyor o esnada. sonra kocasının telefonunu tv 'ye bağlıyorum ben. amaçsız bir kalabalığız, oturup o görüntüleri izliyoruz sonra. demet'in kocasının telefonunda ne mi var? pornolar ve zikir görüntüleri...

ben daha saçmasını görene kadar en saçma rüya bu bence.

geçen gün rüyamda uçup birilerini dövüyordum*. uçuyorsun yaa, tadını çıkarsana manyak. ama yok, uçmak bana yetmiyor dostlar.

bir uçurumun önünde kocaman dev gibi bir kitaplıkla konuşuyordum hep etkisindeyim keşke bir daha görebilsem.

8 yaşındayken küflü peynir görmüştüm ellerimin her yerine küf geliyordu elim kopuyordu.. küçüklük etkisi hala küf görünce tansiyonum düşüyor.. atlatmadım bu rüyayı

benim değilde halamın gördüğü bir rüya var çok enteresan gelmişti, güldüm de ben. rüyasında akrabamız olan bir kadın evine geliyor hamile sonra halam çay koymaya gidiyor geliyor kadın çocuğu doğurmuş diyor ki naptın nasıl ettin onu, kadın da diyor ki ben hep yapıyorum böyle çocuğu alıp geri sokuyor içeri slsldlflflf. ne izlediysen artık bu nasıl rüya dkkdkfkfkf.

rüyamda kendimi kuş sanıyordum ve tüm kuşlardan korkuyordum beni yiyecekler diye. sonra biri beni kuş yemi olmadığıma ikna ediyordu. bu sefer de ben biliyorum yem değilim ama kuşlar bunu biliyor mu acaba diye düşünüyordum.

iş yerinde karşıma çıkan bir sorunu rüyamda görmem diyebilirim.
veri girişlerini tamamladıktan sonra kaydetmem gerekir. eğer kayıt etmezsem yaptıklarım boşa gider, bu durumu rüyamda gördüm ve o anda uyandım. uyku sersemliğiyle tekrar uyumaya çalıştım kaydedemediğim dosyayı kaydetmek için. rüya işte.

bir keresinde bear grylls izleyip uyumuştum. rüyamda bear grylls ile programdaydım. bir hayvan yakaladık bear her zamanki gibi çiğ yemeye başladı. ben de "dur o öyle yenmez. ben şimdi bir pişireyim de nasıl güzel oluyor bak. " dedim. sonra eti pişirip yedik.
şimdiye kadar daha saçma bir rüya görmedim sanırım.

sürekli kedi köpek saldırıyo rüyamda harbi mahvoldum artık yok mu burda jungcu freudcu arketipçi falan topum nereye kaçmış çocukken söyleyecek bi allah'ın kulu..

ne zaman bir işe girip çalışsam rüyamda da çalışmaya devam ediyorum. bir de üstüne uyurken konuşuyorum. hoşgeldiniz,iyi günler vb. bütün gün çalışmışım zaten. bari uykuda rahat bırak bilinçaltı.

öyle saçma bir rüyaydı ki kelimelere dökemiyorum fndmncmc

en saçması, gördüğüm insanlara bunun bir rüya olduğunu anlatmaya çalışmam,rüyamdaki insanların buna inanmaması,"şimdi biz burda 3-4 metre zıplayabiliyoruz ya ,gerçek hayatta en fazla 1 metre falan " demem.insanların sonunda bana inanıp "o zaman gerçek hayat çok sıkıcıymış"diyip üzülmeleri ve uyanış.bir de bir rüyamda hoşlandığım insanla deniz kenarında olmamız benim ona "şu an neredeyiz biliyor musun"diye sormam onun bana bakması ve benim gözyaşı dökerek" benim rüyamın içinde" demem ve uyanış.beynimi incelemek istiyorum.

saçma değil esasen epey güzel bir rüyaydı.
khabib nurmagemedov un tarzının epey bir hayranıyım. nasıl oluyorsa rüyada da epey yakınız iki dost gibi. içimden geçiriyorum her zaman khabib in güreş deki etkisini merak ederdim lan adam karşımda bir sorayım da güreş tutalım. derken khabib e diyorum hacım şu güreşini bir görelim diye. öyle keyif alıyorum ki rüyanın büyük kismi adamla güreş tutuyoruz.

bir sürü koşturmaca ardından gördüğüm fanusun içinde sabit duran muhtemelen ölmüş olan japon balıkları için "aaa bunlara ne olmuş?" soruma "grev yapıyorlar:/" cevabını aldığım rüya. gerçekten bu başlığı hak ettiğini düşünüyorum.benim için zirvedir bu rüya.

bi kanepenin üzerinde uzanıyorum. üstümde de bir arkadaş oturuyor. beni sinirlendirecek bir şey söylüyor ve ben de elimdeki sigarayı üstüne basmaya çalışıyorum birazcık yakıp sinirimi yatıştırmak için. o da elindeki birayi sigaranin üstüne dökerek söndürüyor ama o sırada kafayı yiyor, gülmeye baslayarak bütün birayı üstüme döküyor. hızını almayıp ayaga kalkıyor ve üstüme işemeye başlıyor. direkt yüzüme doğru. gözlerimi ağzımı sıkı sıkı kapatıyorum, öylece kalakaliyorum. ağzımı ne kadar kapatsam da bir şekilde icine sızıyor ve yutmak zorunda kalıyorum, ağzımda daha fazla bekletmemek için. çok net ve kötü bir rüyaydı ya ve absurtlugu komik geldi uyanınca bir yandan da. bu tür fantazileri olan biri de degilim, hala anlam veremiyorum.

yüksek bir yerden düşüyor gibi olmak

uyanınca insanı güldürürler. daha 15 dakikalık, taze olanını unutmadan yazayım.

istanbul'da, eski evdeyim (çıkalı 10 sene oldu, hala nedense rüyaların çoğu orda başlıyor). evde annem babam ve kardeşim var, kendi aralarında kavga ediyorlar. ben de iki arkadaşımla buluşacağım, ortamlara akacağız.

tipte bir yamukluk var mı diye çıkmadan aynaya bakıyorum. sakal bir garip, yarısı var, yarısı yok gibi, çene tarafında böyle parça parça sakalsız yerler var. neyse, yolda hallederim diyor, yanıma jilet, traş kremi, makas da alıyor, çıkıyorum.*

bağdat caddesine iniyorum. sat akşam 8-9 gibi. yaz havası. dışarısı çok kalabalık. bağdat caddesinden, şaşkınbakkal tarafından ara sokaklara gidiyorum. elime bir bakıyorum, bir tane şırınga var. çantada da böyle minik kilitli poşet içinde eroin. (ps: gerçek hayatımda bir kere bile kullanmış olduğum madde değildir. tarzım değil). "ne zaman vursam?" diye düşünüyorum. sonra "sittir et ya önce sakal'ı halledeyim, sonra vururum." diye düşünüyorum.

ara sokaklarda gezerken burger king tarzı bir fast food dükkanı görüyorum. nedense 100 kişilik sırayı bekledikten sonra, sıra bana gelince kasiyer'e "ben traş olcaktım da eheh, tuvalet nerde acaba?" diye soruyorum.* ileride sağda diyor. gidiyorum tuvaletin kapısı kilitli, açılmıyor. "neyse sokakta hallederim artık" diye düşünüyor, çıkıyorum. ara sokaklarda geziyorum. bir tane beyaz eşya dükkanı var, ama antikacı gibi. önünde de ayna var. "burada yapayım" diyorum, suratıma traş köpüğünü sürüyorum, tam jileti vuracağım, yan taraftan bohem tipli yaşlıca bir amca çıkıyor. dükkanın önüne geliyor, kepenkleri çekip dükkanı kapatırken (orasının sahibi) bana içeride duran antikamsı bir çamaşır makinesini parmağıyla göstererek, "sence bu kaç litre çamaşır alır?" diye soruyor. karşısındaki manzaranın garipliği hiç umrunda değil. suratında traş köpüğü ile, telefon ışığını açmış, dükkanının camına traş olmaya çalışan adamı görünce, "ne yapıyorsun lan anuna koyduğumun manyağı?" diye sormuyor. kendi çamaşır makinesinin kapasitesini soruyor. "abi valla bilmiyorum ki?" diyorum. omuz silkip arabasına biniyor, gidiyor.

1-2 dükkan camı daha deniyorum, nedense traş olmayı hiç beceremiyorum.

ara sokaklarda geziyorum. saatler geçiyor. arada arkadaşlarımı arıyorum, ben biraz geç kalacağım, "siz gidin, ben oraya gelirim" demek istiyorum, telefonları açmıyorlar. bir noktada ayakabımın tekini kaybediyorum. tek ayağıma poşet bağlıyorum. (bunun detayları yok. rüyalarını uyanır uyanmaz unutmaya başlayan biriyim. çoktan solmaya başladı.)

en sonunda daralıyorum. "bir bira alayım bari, zkicem böyle aşkın ızdırabını" moduna giriyorum. o sırada köşede bir tekel var. giriyorum. içerisi kalabalık. bu tekel nedense şekilli bir tekel. dekor filan kaliteli. duvarlarda tool ve jimmy hendrix posterleri, gibson gitarlar filan asılı. prova ve kayıt stüdyosu gibi yapmışlar. tekelin sahibi 40'lı yaşlarında karizmatik, yakışıklı bi abi. 20'li yaşlarında çok tatlı bir kızı da var. biramı alıyorum. tuzlu fıstık bakıyorum. ben bakarken tekelcinin kızı yanıma geliyor. kolumu işaret ederek "istersen onu çıkar, öyle gezme, problem olmasın bak." diyor. sağ koluma bakıyorum. şırınga dibine kadar sokulmuş halde kolumda sallanıyor. utanıyorum. "lan ben yapmadım ki, ben zaten eroin kullanmam.. alla alla, valla ben vurmadım lan" diye geveleyerek açıklama yapıyorum. kız "ben bilmem işte, problem olmasın diye söyledim sen bilirsin" diyor. çekip çıkarıyor, çantama atıyorum.

arada kızla muhabbeti ileletiyoruz. instagram istiyor, veriyorum. hemen orda ekleşiyoruz. arada arkadaşlarımı arıyorum, ulaşamıyorum.

tekelden çıkınca soluklanmak için bir duvar dibine çöküyorum. yamuk yumuk sakallar, traş kremi bulanmış bir yüz, ayakta poşet, çantada eroin ve şırınga olduğu halde açıyorum biramı.

biramdan bir yudum alıyorum. o sırada liseden evren ve arkadaşları geliyor. beni görünce "vay anasını, (5 saniye düşünüyor) evren gündüz*, bilmem ne anadolu lisesi değil mi?" diye, kendi ismini söyleyerek soruyor. "yok hacı o sensin, ben double cross. ayrıca nasıl unutursun anasını satayım, liseden sonra da yıllarca takıldık, senelerce basketbola gittik" diyorum.

"biz caddebostan sahile akıyoruz, gelsene diyorlar." "tamam gidelim." diyorum.

ayakta poşet, yarım sakallarla, traş köpüğü ile, eroinimle evrenlerin peşine takılıyorum.

uyanıyorum. kahvemi yapar yapmaz açıp sözlüğe yazıyorum.

az önce rüyamda tarihi geçmiş eti süt dilimi yiyordum. tadı baya ekşiydi.

tarihi de 2019'da bitmişti

rüyamda gecenin bir vakti yatağımdan kalkıp mutfağa doğru gitmiştim. ilk başta yiyecek bir şeyler baktım. sonra da elimde bir su şişesi ve içinde kahve olduğunu fark edince onu içip geri yattım. bir de düşünmüştüm "soğumuş lan bu kahve." diye. ne bekliyordum acaba.*