normal sözlük yazarlarının karalama defteri
1
2
3
4
5
6
7
8
9
10
11
12
13
14
15
16
17
18
19
20
21
22
23
24
25
26
27
28
29
30
31
32
33
34
35
36
37
38
39
40
41
42
43
44
45
46
47
48
49
50
51
52
53
54
55
56
57
58
59
60
61
62
63
64
65
66
67
68
69
70
71
72
73
74
75
76
77
78
79
80
81
82
83
84
85
86
87
88
89
90
91
92
93
94
95
96
97
98
99
100
101
102
103
104
105
106
107
108
109
110
111
112
113
114
115
116
117
118
119
120
121
122
123
124
125
126
127
128
129
130
131
132
133
134
135
136
137
138
139
140
141
142
143
144
145
146
147
148
149
150
151
152
153
154
155
156
157
158
159
160
161
162
163
164
165
166
167
168
169
170
171
172
173
174
175
176
177
178
179
180
181
182
183
184
185
186
187
188
189
190
191
192
193
194
195
196
197
198
199
200
201
202
203
204
205
206
207
208
209
210
211
212
213
214
215
216
217
218
219
220
221
222
223
224
225
226
227
228
229
230
231
232
233
234
235
236
237
238
239
240
241
242
243
244
245
246
247
248
249
250
251
252
253
254
255
256
257
258
259
260
261
262
263
264
başlık "makedonyalı" tarafından 08.11.2020 16:43 tarihinde açılmıştır.
3501.
benim karalama defterim normal sözlük olabilir galiba. bazen kızmışım, çokça eğlenmişim, fazlaca abartmışım, tuhaf tuhaf triplere girmişim. yani kısacası ben tam olarak ben olmuşum bu sözlükte*.
ara ara geçmiş tanımlara bakıyorum öyle bu ergenliği de yapmamış ol ya falan diyorum*. bir an silesim geliyor bir şeyleri sonra hemen vazgeçiyorum ama çünkü saçmalayan da benim, pişman olan da, üzülen de.
ara ara geçmiş tanımlara bakıyorum öyle bu ergenliği de yapmamış ol ya falan diyorum*. bir an silesim geliyor bir şeyleri sonra hemen vazgeçiyorum ama çünkü saçmalayan da benim, pişman olan da, üzülen de.
devamını gör...
3502.
‘canım sızlıyor’
ah mustafa, daha çocukken nasıl kurdun bu cümleyi. bu gece en içten sana kaldırdım kadehimi, yanımızda olmanı istedim. eminim diğerleri de istemiştir. senin çocukken yaşadığın duyguyu şu an yaşıyorum mustafa. ‘canım sızlıyor.’
“neresi,” diye sorsan gösteremem ama sol üst taraflarda bir yer. niye böyle mustafa? niye hiç özlenen, anılan, aranan biz değiliz? biz niye sevilmeyi beceremiyoruz mustafa?
nereye gidersek gidelim fazlalığız, dünya’nın en güzel yerine, en varoş mahallelerine, evimize, sevgilimizin yanına ait değiliz. hiçbir yere ait değiliz mustafa. işte bundan bizim yoldaşlığımız. yalnızlığın kuytu, karanlık köşelerindeki yoldaşlığımız tüm mustafalarla.
rakı dolduralım eksilmesin, arkada kayahan çalsın, gecenin sonuna doğru neşet baba alsın eline sazı ama o rakı hiç azalmasın. kadehlerimiz kırılsın, konuşmadan anlaşalım, o karanlığı bir tek biz bilelim, o dibi biz görelim, en güzel biz aşık olalım ve en güzel hüzün bizde olsun. gecenin sonunda ‘şerefe!’ diye bağıralım. evet, hüznümüz kadar büyük olan şerefimize.
ah mustafa, daha çocukken nasıl kurdun bu cümleyi. bu gece en içten sana kaldırdım kadehimi, yanımızda olmanı istedim. eminim diğerleri de istemiştir. senin çocukken yaşadığın duyguyu şu an yaşıyorum mustafa. ‘canım sızlıyor.’
“neresi,” diye sorsan gösteremem ama sol üst taraflarda bir yer. niye böyle mustafa? niye hiç özlenen, anılan, aranan biz değiliz? biz niye sevilmeyi beceremiyoruz mustafa?
nereye gidersek gidelim fazlalığız, dünya’nın en güzel yerine, en varoş mahallelerine, evimize, sevgilimizin yanına ait değiliz. hiçbir yere ait değiliz mustafa. işte bundan bizim yoldaşlığımız. yalnızlığın kuytu, karanlık köşelerindeki yoldaşlığımız tüm mustafalarla.
rakı dolduralım eksilmesin, arkada kayahan çalsın, gecenin sonuna doğru neşet baba alsın eline sazı ama o rakı hiç azalmasın. kadehlerimiz kırılsın, konuşmadan anlaşalım, o karanlığı bir tek biz bilelim, o dibi biz görelim, en güzel biz aşık olalım ve en güzel hüzün bizde olsun. gecenin sonunda ‘şerefe!’ diye bağıralım. evet, hüznümüz kadar büyük olan şerefimize.
devamını gör...
3503.
gelen ses ne sesi?
sessizliğin sesi dedi.
peki dedim sessizlik ise
nasıl sesi olur sessizliğin?
ses ki hem sessizdir hem sesli,
en büyük çığlıklar sessizliğindir dedi.
peki dedim nasıl duyarız çığlığı?
sessiz olarak dedi.
gelen ne?
hiçlik dedi.
peki dedim
nedir hiçlik?
artık var olmamak dedi
peki dedim madem var olmamak,
o zaman nasıl hiçlik var?
var olmanın yokluğudur hiçlik dedi.
~mihmandar~
sessizliğin sesi dedi.
peki dedim sessizlik ise
nasıl sesi olur sessizliğin?
ses ki hem sessizdir hem sesli,
en büyük çığlıklar sessizliğindir dedi.
peki dedim nasıl duyarız çığlığı?
sessiz olarak dedi.
gelen ne?
hiçlik dedi.
peki dedim
nedir hiçlik?
artık var olmamak dedi
peki dedim madem var olmamak,
o zaman nasıl hiçlik var?
var olmanın yokluğudur hiçlik dedi.
~mihmandar~
devamını gör...
3504.
hiçbir şey öylesine olmuyor hiçbir işaret karşımıza öylesine çıkmıyor. anlatmak istediği görmemi istediği bazı gerçekler var görüyorum, anlıyorum ama anlatamam. anlatamayacak kadar yorgunum artık.
her şey ve herkesten kaçıp gitmek istiyorum. kimseyle tanışmak arkadaş olmak yada bir bağ kurmak istemiyorum koskoca bir yalnızlık istiyorum sadece.
her şey ve herkesten kaçıp gitmek istiyorum. kimseyle tanışmak arkadaş olmak yada bir bağ kurmak istemiyorum koskoca bir yalnızlık istiyorum sadece.
devamını gör...
3505.
sizi gerçekten seven ve saygı duyan biri, davranışlarının sizi nasıl etkilediğini önemseyecektir. nasıl hissettiğinizi umursayacak ve bir sorun olduğunda bir şeyleri düzeltmek için uğraşacaktır. kendinize aksini iddia etmeye çalışmayın.
devamını gör...
3506.
ben hayalleri olan biriydim. bir yanım intihar edip sessizliğe kavuşmak için yanıp tutuşurken diğer yanım yazar olmak ve kafamda dönüp duran dünyaları insanlara anlatmak istiyordu. şimdiyse hiçbir şeye halim yok.
bazı karakterlerim var geleceklerini çok merak ediyorum; ne yapacaklar, nasıl yaşayacaklar (ya da yaşayacaklar mı), sevdiklerine kavuşacaklar mı, intikamlarını alacaklar mı, huzurlu bir uyku uyuyabilecekler mi..... ama kendi geleceğim gibi onların da geleceklerini görmek de çok zor artık. umarım bir gün gönül rahatlığıyla tekrar onlarla ilgilenir, hak ettikleri hayatı yaşarlarken onlara eşlik ederim.
bazı karakterlerim var geleceklerini çok merak ediyorum; ne yapacaklar, nasıl yaşayacaklar (ya da yaşayacaklar mı), sevdiklerine kavuşacaklar mı, intikamlarını alacaklar mı, huzurlu bir uyku uyuyabilecekler mi..... ama kendi geleceğim gibi onların da geleceklerini görmek de çok zor artık. umarım bir gün gönül rahatlığıyla tekrar onlarla ilgilenir, hak ettikleri hayatı yaşarlarken onlara eşlik ederim.
devamını gör...
3507.
bazen denizlerdeki çöp kaparlar gibi hissediyorum, insanları derdinden, pisliğinden ben arındırıyorum ama deniz dahil kimse farketmiyor. başkaları gelip, denize hayran hayran bakıp ne güzel diyor...
neyse iyilik yap denize at demişler, siz atın ben kaparım.
neyse iyilik yap denize at demişler, siz atın ben kaparım.
devamını gör...
3508.
antakya'da birkaç gün sohbet ettiğim canım cemre, abla bi' telefonunu alabilir miyim dedi bir gün. tabi tatlım dedim, birini arayacak sandım. tuş kilidini açıp verdim. numara tuşlamadı, ana ekrana dönüp kamerayı açtı ve kendisine bakıp saçlarını düzeltti. belki 3 haftadır aynaya bakmayan cemre, selfie kamerasından o güzeller güzeli yüzüne baktı. hafif üşütmüştüm, bulaştırmayayım kimseye diye sosyal mesafeyi gözetiyordum, dayanamadım, sarıldım öptüm onu. anlamadı. güldü. o da bana sarıldı, öptü.
bakın biz ne yaparsak yapalım, ne kadar düşünürsek düşünelim, ne kadar empati kurmaya çalışırsak çalışalım bir depremzedenin ihtiyaçlarını tam olarak anlayamayız. ayna yaa ayna. ben o gün fark ettim neredeyse bir haftadır aynaya bakmadığımı. benim için bu bir eksiklik mi? değil. dönüp gelebileceğim, içinde aynası olan bir evim var benim hala. ama cemre'nin yok! henüz liseden mezun olmuş canım cemre evini, odasını, tüm eşyalarını, hayatında somut olan neredeyse her şeyini kaybetti. bir hiç uğruna hem de. onu, kendisi için ilmek ilmek inşa ettiği hayatında yaşatamayan, görevi bu olduğu halde bunu beceremeyen kurum ve kuruluşlar yüzünden aynası yok bugün cemre'nin. işte tam bu yüzden her bir depremzedenin kaybettiği her bir eşyasını yerine yeniden koymasını öncelemekten daha önemli bir işi, bir görevi yok bu devletin. yok öyle dört duvar örüp, o dört duvarı da borçlandırarak insanlara verip bu işin için sıyrılmak. bu işte sorumluluğu olan herkesin gerekirse kıçındaki donuna kadar her şeyini alacak, paraya çevirecek ve tüm bu yaraları saracağız... maddi olanlarını. kaybettiğimiz canların diyetiniyse zaten ödeyemezsiniz!
bakın biz ne yaparsak yapalım, ne kadar düşünürsek düşünelim, ne kadar empati kurmaya çalışırsak çalışalım bir depremzedenin ihtiyaçlarını tam olarak anlayamayız. ayna yaa ayna. ben o gün fark ettim neredeyse bir haftadır aynaya bakmadığımı. benim için bu bir eksiklik mi? değil. dönüp gelebileceğim, içinde aynası olan bir evim var benim hala. ama cemre'nin yok! henüz liseden mezun olmuş canım cemre evini, odasını, tüm eşyalarını, hayatında somut olan neredeyse her şeyini kaybetti. bir hiç uğruna hem de. onu, kendisi için ilmek ilmek inşa ettiği hayatında yaşatamayan, görevi bu olduğu halde bunu beceremeyen kurum ve kuruluşlar yüzünden aynası yok bugün cemre'nin. işte tam bu yüzden her bir depremzedenin kaybettiği her bir eşyasını yerine yeniden koymasını öncelemekten daha önemli bir işi, bir görevi yok bu devletin. yok öyle dört duvar örüp, o dört duvarı da borçlandırarak insanlara verip bu işin için sıyrılmak. bu işte sorumluluğu olan herkesin gerekirse kıçındaki donuna kadar her şeyini alacak, paraya çevirecek ve tüm bu yaraları saracağız... maddi olanlarını. kaybettiğimiz canların diyetiniyse zaten ödeyemezsiniz!
devamını gör...
3509.
neredesin bilmiyorum ama çok yalnızım.
sarılmaya ihtiyacım var.
ben uyurken bana sarılır mısın,
küçükken annemin bana sarıldığı gibi?
kendimi güvende hissetmek istiyorum,
küçük bir çocuk gibi.
ağlamak istiyorum içimdekileri dökene kadar.
yargılar mısın beni, yoksa sever misin?
en savunmasız halimde yanımda olur musun?
saçlarımı okşayıp göz yaşlarımı siler misin?
her şey geçti der misin?
yoksa uyurken yanımdan kalkıp gider misin?
beni karanlıkta yalnız bırakır mısın?
bırakma beni, yalnızlıktan korkarım.
karanlıkta yolumu bulamam.
sabaha kadar benimle kalır mısın?
sarılmaya ihtiyacım var.
ben uyurken bana sarılır mısın,
küçükken annemin bana sarıldığı gibi?
kendimi güvende hissetmek istiyorum,
küçük bir çocuk gibi.
ağlamak istiyorum içimdekileri dökene kadar.
yargılar mısın beni, yoksa sever misin?
en savunmasız halimde yanımda olur musun?
saçlarımı okşayıp göz yaşlarımı siler misin?
her şey geçti der misin?
yoksa uyurken yanımdan kalkıp gider misin?
beni karanlıkta yalnız bırakır mısın?
bırakma beni, yalnızlıktan korkarım.
karanlıkta yolumu bulamam.
sabaha kadar benimle kalır mısın?
devamını gör...
3510.
ne kadar büyük umutlarla büyüyoruz öyle ama. ve ne güzel de çakılıyoruz kuyunun dibine, on üçüncü kattan zemine.. vay be. düşününce delirmiş gibi gülüyorum açık ara her şeye rağmen. çünkü resmen kandırıyoruz kendimizi, mesela ben yaklaşık yirmi yıl kandırmışım. yirmi yıl yirmi yıl da neler yaşanmış neler, onlarcasını unutmuşuz ikisinde ölmek istemişiz her mayısta yeniden doğmuşuz. az daha yanıyor muşuz belki bir yerden düşer de yok olurmuşuz. radyo dinlemiş bir şeyler daha unutmuşuz. düşmüşüz denize sarılmışız yılana, şurada bir helal olsun lan sana demek istiyorum laf arasında, anlamamazlıktan geldiğimiz işler güçlerden emekli olmuşuz, bitti sanıyoruz her şey de e daha yeni başlamışız ne olacak şimdi, bu kabusa kaç kez uyanacağız bilmeden yeni bir saat alıyoruz bileğimize. bileğimizi kesmek lazım gelir. ve bazı babaları da gömmek.
devamını gör...
3511.
hayatımı değiştirmeye heveslendiğim her an bırakmaya niyetlendiğim sözlüğe merhaba...
kabul ediyorum sadece asosyallikten değildi bu gidememe halim.
anılarımı arkamda bırakamıyorum ben sözlük.
geçmişimde yaşıyorum ben hep.
bu sözlükte ölü bedenler var, yazısı her bir yere mıhlanmış olan...
gereksiz bir sürü sırra sahip bu hesap.
ama sanal alem böyle değil midir zaten ?
yek kim biliyorum ama nida kim onu bilmiyorum..
neyse siz kendiniz gibi olun lakin nida kadar aptal olmayın balım dediklerim..
herkese içinizi açmayın. sanki ne olacak ? demeyin.
herkes her konuda iyi niyetli olamıyormuş.
öyle olmasını isterdim lakin yek kişinin dileğiyle bir şeyler değişmiyormuş.
kafa iznine çıkıyorum sözlük, kafanı öpeceğim günü iple çek.
veya çekme.
sen bilirsin balım...*
kabul ediyorum sadece asosyallikten değildi bu gidememe halim.
anılarımı arkamda bırakamıyorum ben sözlük.
geçmişimde yaşıyorum ben hep.
bu sözlükte ölü bedenler var, yazısı her bir yere mıhlanmış olan...
gereksiz bir sürü sırra sahip bu hesap.
ama sanal alem böyle değil midir zaten ?
yek kim biliyorum ama nida kim onu bilmiyorum..
neyse siz kendiniz gibi olun lakin nida kadar aptal olmayın balım dediklerim..
herkese içinizi açmayın. sanki ne olacak ? demeyin.
herkes her konuda iyi niyetli olamıyormuş.
öyle olmasını isterdim lakin yek kişinin dileğiyle bir şeyler değişmiyormuş.
kafa iznine çıkıyorum sözlük, kafanı öpeceğim günü iple çek.
veya çekme.
sen bilirsin balım...*
devamını gör...
3512.
tutkumsun belki de.. nedenini hiç bulamadığım ya da kendime soramadığım sorsam da hiç bir cevap alamadığım. görünmez bir güç çekiyor seni bana adeta. savunmasız kalıyorum..... aklımdan geçen bütün düşünceleri bırakıp ta bir kenara yüreğim ne diyorsa onu yapmak istiyorum bazen seni kaybetmekten korkuyorum. böyle değildim ben oysa ben sevigiy bilmezdim sadece laftan ibaret zannederken aslında her gün yeniden aşık olmak neymiş onu görüyorum sendee.....
devamını gör...
3513.
bir parktayım. salıncağın üstüne oturmuş bir şeyler yazıyorum. yağmur çiseliyor, güzel bir esinti de benimle birlikte. güneş bulutların arasından sık sık selam veriyor. çok hoş bir koku var çevrede, yağmurdan olsa gerek. bense huzurluyum. en sevdiğim arkadaşımla bulutları izliyoruz. çok güzeller. gerçek olamayacak kadar... burda çocuklarıyla oynayan bir aile var. itiraf etmekten utanıyorum ama kıskandım açıkçası. hiç yaşamadığım anlara özlem duyuyorum. fakat özlem bu anıları gerçekleştiremiyor. neyse ki yalnız değilim. salıncak, rüzgar, yağmur, bulutlar ve güneş benimle. o yüzden kendimde yalnızlıktan yakınma hakkını görmüyorum. ben yalnız değilim. huzurluyum şu an. o sakin, ılık, tatlı huzur benimle.
devamını gör...
3514.
"amaan, neyse"
devamını gör...
3515.
".. ruhunu gördüğümde gözlerini de çizeceğim.."
modigliani
kapkaranlık derin bir kuyu
gecenin hükmünde derin bir iç çekişle
kimseyi ve hiçbir şeyi beklemeyen bir gölge
yeni bir gökyüzü olasılığına karşı
biraz daha ileri..
karanlığın içine çektiği bir girdap
gülüşleri ve eziyetleri arasında
çarpık bir akış..
uzaklardan bir kelebeğin kanat çırpışıyla
mahzun
ve
titreyerek
inanmak gibiydi
ilk bakışta
aşk'a
kimsenin bilmediği
görmediği
b.
görsel: amedeo modigliani – madame kisling, 1917
modigliani
kapkaranlık derin bir kuyu
gecenin hükmünde derin bir iç çekişle
kimseyi ve hiçbir şeyi beklemeyen bir gölge
yeni bir gökyüzü olasılığına karşı
biraz daha ileri..
karanlığın içine çektiği bir girdap
gülüşleri ve eziyetleri arasında
çarpık bir akış..
uzaklardan bir kelebeğin kanat çırpışıyla
mahzun
ve
titreyerek
inanmak gibiydi
ilk bakışta
aşk'a
kimsenin bilmediği
görmediği
b.
görsel: amedeo modigliani – madame kisling, 1917

devamını gör...
3516.
hayata bir anlam bulmak.
bir şeyler bulduğumu sanıyordum, bulamamışım. bu karamsarlıkla yazılmış ağlama yazısı değil dürüst über sübjektif uzun bir yazı, pas geçilebilir.
hayata bir anlam bulmak. eskiden insanlar için din ve tanrı idi çoğunlukla bu anlam. neden dünyaya geldikleri ne için yaşayacakları ve ne için ölecekleri belliydi.
sonra din ve inanç anlayışı değişti dünyada. özellikle aydınlanma çağı ve dünya savaşlarından sonra.
nietzche de fark etmişti bu anlamsızlığı. artık tanrı din değildi mana insanlar buna eski zamanlardaki gibi inanmıyorlardi. üst insan kavramını ortaya attı. kendinden yüce olanı yaratmak, dogmalar ve din levhalarını referans almak deĝil kendi olabilmek acıdan kaçmayan onunla yüzleşen yaratan doğuran cesur insan.
inanmıyorsan ve hayatta kalabilecek kaynağın varsa ister istemez bunları düşünüyorsun.
madem burdayım, ne yapmalıyım? ne anlamlı ney buna değer? pek anlamlı bir şey görünmüyor öyle yaşayip gideyim mi içimde bir sızı oluyor ama.
düşündüm aradım ve bir süre inandım tanrıya. bir süre için panenteist bir evren ve tanrı tasavvurum vardı.
tanrı biliyor, tanri isterse olur. uzaklara giden bir dostun var mesela tanrı belki karşılaştırır tekrar sizi. ama bir baktım ki içime inanmıyormuşum bunun olacağına.
özgür olmayan bir miktar iradelerimiz var. bir şeyler yapıyoruz ama çok şeyi de yitiriyoruz. çevreyle öyle iç içeyiz ki bireyliğimiz sandığımızdan çok daha az. çevresiyle o an ki zamanla tümleşik canlılar. sosyalleşmemenin kendini anlatamamanın ve anlamamanın acısı öyle büyük ki. bir mana aradım varoluşuma, bulamadım. mana aramanın gereksizligine inandım bir süre ama baktım ki zihnimin arkasında gene arıyorum. bir şeylere bakıyor ve örüntüler çıkarmaya çalişıyorum zihnim böyle işliyor. insan böyle çalışıyor.
bir sebep arıyorum bir mana bir hedef.
şimdi kariyer ve kişisel kendimi yetiştirmeye dair hedeflerim var tabi uğraşıyorum ve buna devam da edeceğim ama sonunda bir yere bağlanıyor mu bunlar hayır. karamsar değilim hayır ama şu hayata çocuk getirmenin aşırı bencillikten başka bir şey olmadığını düşünüyorum mesela. tabi ki o doğan canlıyi seveceksiniz bir bağ ama acı ve ölüm var sonunda. bir mana bulamadım ki bunlara ne yokluğa ne varlıga ne neyin aslında ne olduğuna bir inancım var.
yazarken gene bi çeşit fikirler geliyor aklıma yazmanın güzelliği işte.
binlerce yıldır insanlar neden bir şeylere inandı bu kadar kompleks fonksiyonel ve öleceğini kaybedeceğini bilen bir beyin ve anlam arayan haksızlığı gören empati yapan ağlayan bir varlık. bazen çok kızsak ta kimi insanlara neredeyse tamamının icinde bir acı, bir inanç ve çaba var. inandı bu insan daha iyi olacagına ve inandı bu yaşadıklarının bir şeyin planı olduğuna. görmese de inanmak, aksi devam etse de inanmak. genellemek yaşamı bütünü ile öyle imkansız ki vücut baska beyin başka evren başka hepsinde bağlantili da olsa bir şeyler başka doğrular başka işlemler var.
mesela desem ki kas yaparken uzun bir süre hiçbir şey görmeyeceksin somut ama kaslarını çaliştırmaya devam edeceksin inanacaksın o vücudun kaslarının gelişeceğine ve birgün gelişecek hayat ta böyledir inanacaksin sen de buralarda bir mana olduğuna ve okuayacaksın düşüneceksin seveceksin sonunda göreceksin. mi? sapla saman birbirine mi karışıyor zorla sıkıp mana suyu mu çıkarıyorum bir şeylerden? belki de. deliller olmaksızın bir şeylere inanmak öyle zor ki.
-
şuan tek bildiğim doğayı, insanı evreni, ay'ı, güneş'i, kendini, nebulaları ve ağaçları big bangle var olmuş olanları sevmeksizin yaşamak öyle çekirdeksiz bir kabuk gibi ki. kendinden bir miktar çıkabilmek biraz dışarıdan bakış. sevmeyi öğrenmeden sevmeye cesaret edemeden ölmek istemem. kolay değildir bu göründüğü gibi, zaman zaman kaybetmek gibi ağır bir bedeli de olabilir bilirim.
bir şeyler bulduğumu sanıyordum, bulamamışım. bu karamsarlıkla yazılmış ağlama yazısı değil dürüst über sübjektif uzun bir yazı, pas geçilebilir.
hayata bir anlam bulmak. eskiden insanlar için din ve tanrı idi çoğunlukla bu anlam. neden dünyaya geldikleri ne için yaşayacakları ve ne için ölecekleri belliydi.
sonra din ve inanç anlayışı değişti dünyada. özellikle aydınlanma çağı ve dünya savaşlarından sonra.
nietzche de fark etmişti bu anlamsızlığı. artık tanrı din değildi mana insanlar buna eski zamanlardaki gibi inanmıyorlardi. üst insan kavramını ortaya attı. kendinden yüce olanı yaratmak, dogmalar ve din levhalarını referans almak deĝil kendi olabilmek acıdan kaçmayan onunla yüzleşen yaratan doğuran cesur insan.
inanmıyorsan ve hayatta kalabilecek kaynağın varsa ister istemez bunları düşünüyorsun.
madem burdayım, ne yapmalıyım? ne anlamlı ney buna değer? pek anlamlı bir şey görünmüyor öyle yaşayip gideyim mi içimde bir sızı oluyor ama.
düşündüm aradım ve bir süre inandım tanrıya. bir süre için panenteist bir evren ve tanrı tasavvurum vardı.
tanrı biliyor, tanri isterse olur. uzaklara giden bir dostun var mesela tanrı belki karşılaştırır tekrar sizi. ama bir baktım ki içime inanmıyormuşum bunun olacağına.
özgür olmayan bir miktar iradelerimiz var. bir şeyler yapıyoruz ama çok şeyi de yitiriyoruz. çevreyle öyle iç içeyiz ki bireyliğimiz sandığımızdan çok daha az. çevresiyle o an ki zamanla tümleşik canlılar. sosyalleşmemenin kendini anlatamamanın ve anlamamanın acısı öyle büyük ki. bir mana aradım varoluşuma, bulamadım. mana aramanın gereksizligine inandım bir süre ama baktım ki zihnimin arkasında gene arıyorum. bir şeylere bakıyor ve örüntüler çıkarmaya çalişıyorum zihnim böyle işliyor. insan böyle çalışıyor.
bir sebep arıyorum bir mana bir hedef.
şimdi kariyer ve kişisel kendimi yetiştirmeye dair hedeflerim var tabi uğraşıyorum ve buna devam da edeceğim ama sonunda bir yere bağlanıyor mu bunlar hayır. karamsar değilim hayır ama şu hayata çocuk getirmenin aşırı bencillikten başka bir şey olmadığını düşünüyorum mesela. tabi ki o doğan canlıyi seveceksiniz bir bağ ama acı ve ölüm var sonunda. bir mana bulamadım ki bunlara ne yokluğa ne varlıga ne neyin aslında ne olduğuna bir inancım var.
yazarken gene bi çeşit fikirler geliyor aklıma yazmanın güzelliği işte.
binlerce yıldır insanlar neden bir şeylere inandı bu kadar kompleks fonksiyonel ve öleceğini kaybedeceğini bilen bir beyin ve anlam arayan haksızlığı gören empati yapan ağlayan bir varlık. bazen çok kızsak ta kimi insanlara neredeyse tamamının icinde bir acı, bir inanç ve çaba var. inandı bu insan daha iyi olacagına ve inandı bu yaşadıklarının bir şeyin planı olduğuna. görmese de inanmak, aksi devam etse de inanmak. genellemek yaşamı bütünü ile öyle imkansız ki vücut baska beyin başka evren başka hepsinde bağlantili da olsa bir şeyler başka doğrular başka işlemler var.
mesela desem ki kas yaparken uzun bir süre hiçbir şey görmeyeceksin somut ama kaslarını çaliştırmaya devam edeceksin inanacaksın o vücudun kaslarının gelişeceğine ve birgün gelişecek hayat ta böyledir inanacaksin sen de buralarda bir mana olduğuna ve okuayacaksın düşüneceksin seveceksin sonunda göreceksin. mi? sapla saman birbirine mi karışıyor zorla sıkıp mana suyu mu çıkarıyorum bir şeylerden? belki de. deliller olmaksızın bir şeylere inanmak öyle zor ki.
-
şuan tek bildiğim doğayı, insanı evreni, ay'ı, güneş'i, kendini, nebulaları ve ağaçları big bangle var olmuş olanları sevmeksizin yaşamak öyle çekirdeksiz bir kabuk gibi ki. kendinden bir miktar çıkabilmek biraz dışarıdan bakış. sevmeyi öğrenmeden sevmeye cesaret edemeden ölmek istemem. kolay değildir bu göründüğü gibi, zaman zaman kaybetmek gibi ağır bir bedeli de olabilir bilirim.
devamını gör...
3517.
az önce her şey normal giderken, günlük işlerimi bitirmiş çayımı içmiş telefonda kulağımda müzikle dolanırken listeden bi şarkıya rast geldim. gayet gülerek takılırken telefonu bi köşeye atıp gözlerimin doluşunu ve içimde biriktiğim şeylerin dışıma çıkışını izledim. çok garipti. bazı şarkılar kalbe dokunup insanı nasıl böyle etkileyebilir. şarkı da değil bi şarkının beatiydi aslında. sagopa abim yaktın bu gece bizi. ama iyi de oldu. ferahladım. ıyi manada yaktı yani. sağol abim. *
devamını gör...
3518.
hep buralara yazılan entrileri(ya da tanımları, hiç teknik tartışasım yok) okurken kendimi okuduklarımın yerine koyardım. hala da okuyunca koyarım. burdakilerle bazen sigara yakarım, hiç üzülecek durum yokken, bir yandan birayı kafaya çekip, diğer yandan burda yazılan olayları kafamda canlandırırdım.
şayet, yine bu günlerin birinde bunu yaparken, artık kendimi bu gün yaşadığım bir olayın sonucunda buraya attım. bu sefer ağlama sırası bende, çekilin sadece.
bir kaç hafta öncesine kadar her şey o kadar berbat giderken, yeniden sanki bir ivme yakalamış gibiydim, ama sanırım bir yerlerden bir kader şeytancağızı bana eliyle dur demiş olması lazım. kadere inanan bir yapıda değilim, kaderi biz kendimiz yaratırız. ama oturup düşünürüm, kendine yarattığın bu kader senin yapmak istediğinle, planladığının bir sonucu mu? diye.
bir zamanlar çok haklı bir kelime vardı, bazıları gerçekten yalnız kalmalı. kendimi o kelime üzerine baya sorgulamıştım, ezip üzerimden gürlerdim, ama fayda etmezdi. bunu bana söyleyen narin insanı da suçlamıştım, olamaz bunlar diye. gel gör ki, kendisi aslında kötü bir şey de söylememiş. şuradan bakınca, pek de doğru söylüyor hanımefendi. bazı insanalr gerçekten yalnız kalmalı sözlük. burada nppd ya da başka psikolojik rahatsızlıklardan söz etmiyorum, insanın kendi iyiliği için söylerim bunu. overthinking sonumu getirecek derdim hep. ve gözümün önünde kendi kendime bitiyorum. her gece daha fazla kan çeker gibi bu bana acı veriyor. birini üzmeyi de artık göze alamıyorum. demek ki, vurdum duymaz bir hayat yaşamanın da limitleri varmış. kendimi günahlarımın ağırlığı altında ezilmiş gibi hissediyorum, bu yükü taşıyamıyorum.
evet, çok kalp kırdım, çok ta kalbim kırıldı. ama ben konuyu buraya getirmeyi de hiç istememiştim. her neyse, yine pek fazla süslü-püslü cümle kuramamanın verdiyi büyük rahatsızlıktan acı çekiyorum. ve sana bir sırr vereyim mi, dostum? bu hiç bitmeyecek gibi.
biz rahatlayamıyoruz, gezemiyoruz, kendimize özgür diyoruz, ama kendi zincirlerimizde hapsolduğumuzdan haberimiz bile yok. bu en büyük sorun da değil, sadece ben bazı olayları bir-birine zincirleme bağlı olarak gördüğümden söyledim. karmacı da değilim aslında. dolaylı olarak "ne yaparsan karşına çıkar" değil de, "kendine yaptığın her şeyin sonucunu tecrübe edeceksin"e getirmeye çalışıyorum.
bu gün şanseseri bir toplantıya katıldığımda, yine tamamen şanseseri insanoğlunun nasıl benden daha da şerefsiz ola bileceğinin kanısına vardım. bu beni mahvetmediği gibi, yanımdan düm-düz de gitmedi. ben artık kendimi tutmaktan da yoruldum, bu olaylara karşı. geçmişe dönmek gibi bir niyetim yok, ama geleceği görmek istemiyorum. bu da burdan bitsin.
insanlığımızdan ne kadar ödünç verebileceğimizi gerçekten çok büyük bir arzuyla görmek istiyorum sadece. bu da bana umut ışığı yakan tek kaynak olabilir sanırım. şalterleri indirme zamanı, ya da rubilnik, artık adına ne dersen.
şayet, yine bu günlerin birinde bunu yaparken, artık kendimi bu gün yaşadığım bir olayın sonucunda buraya attım. bu sefer ağlama sırası bende, çekilin sadece.
bir kaç hafta öncesine kadar her şey o kadar berbat giderken, yeniden sanki bir ivme yakalamış gibiydim, ama sanırım bir yerlerden bir kader şeytancağızı bana eliyle dur demiş olması lazım. kadere inanan bir yapıda değilim, kaderi biz kendimiz yaratırız. ama oturup düşünürüm, kendine yarattığın bu kader senin yapmak istediğinle, planladığının bir sonucu mu? diye.
bir zamanlar çok haklı bir kelime vardı, bazıları gerçekten yalnız kalmalı. kendimi o kelime üzerine baya sorgulamıştım, ezip üzerimden gürlerdim, ama fayda etmezdi. bunu bana söyleyen narin insanı da suçlamıştım, olamaz bunlar diye. gel gör ki, kendisi aslında kötü bir şey de söylememiş. şuradan bakınca, pek de doğru söylüyor hanımefendi. bazı insanalr gerçekten yalnız kalmalı sözlük. burada nppd ya da başka psikolojik rahatsızlıklardan söz etmiyorum, insanın kendi iyiliği için söylerim bunu. overthinking sonumu getirecek derdim hep. ve gözümün önünde kendi kendime bitiyorum. her gece daha fazla kan çeker gibi bu bana acı veriyor. birini üzmeyi de artık göze alamıyorum. demek ki, vurdum duymaz bir hayat yaşamanın da limitleri varmış. kendimi günahlarımın ağırlığı altında ezilmiş gibi hissediyorum, bu yükü taşıyamıyorum.
evet, çok kalp kırdım, çok ta kalbim kırıldı. ama ben konuyu buraya getirmeyi de hiç istememiştim. her neyse, yine pek fazla süslü-püslü cümle kuramamanın verdiyi büyük rahatsızlıktan acı çekiyorum. ve sana bir sırr vereyim mi, dostum? bu hiç bitmeyecek gibi.
biz rahatlayamıyoruz, gezemiyoruz, kendimize özgür diyoruz, ama kendi zincirlerimizde hapsolduğumuzdan haberimiz bile yok. bu en büyük sorun da değil, sadece ben bazı olayları bir-birine zincirleme bağlı olarak gördüğümden söyledim. karmacı da değilim aslında. dolaylı olarak "ne yaparsan karşına çıkar" değil de, "kendine yaptığın her şeyin sonucunu tecrübe edeceksin"e getirmeye çalışıyorum.
bu gün şanseseri bir toplantıya katıldığımda, yine tamamen şanseseri insanoğlunun nasıl benden daha da şerefsiz ola bileceğinin kanısına vardım. bu beni mahvetmediği gibi, yanımdan düm-düz de gitmedi. ben artık kendimi tutmaktan da yoruldum, bu olaylara karşı. geçmişe dönmek gibi bir niyetim yok, ama geleceği görmek istemiyorum. bu da burdan bitsin.
insanlığımızdan ne kadar ödünç verebileceğimizi gerçekten çok büyük bir arzuyla görmek istiyorum sadece. bu da bana umut ışığı yakan tek kaynak olabilir sanırım. şalterleri indirme zamanı, ya da rubilnik, artık adına ne dersen.
devamını gör...
3519.
durduk yere gelen yalnızlık ve iç sıkıntısı hissi ağlama evresine geçerken yerini hıçkırıklara bıraktı. bir kaç saniye sonra vücğudum karıncalanıp kitlenmeye baslayacak. çok yoruldım herşeyden. bana miras bırakılan bu psikolojiyi kesip atmak istiyorum. kurtarmak, kurtarılmak..
devamını gör...
3520.
takip ettiğim belli belirsiz olan çizgiler kayboldu. uzun zamandır varsayarak ilerledim. birisine sormak, tabelaları okumak varken muhtemelen böyledir diye düşündüm. yanlış yöne doğru gittiğimi bilmeme rağmen istikametimi değiştirmedim.
doğru yolu biliyorum fakat silik çizgiler bana en kolay gelen yoldur.
doğru yolu biliyorum fakat silik çizgiler bana en kolay gelen yoldur.
devamını gör...
1
2
3
4
5
6
7
8
9
10
11
12
13
14
15
16
17
18
19
20
21
22
23
24
25
26
27
28
29
30
31
32
33
34
35
36
37
38
39
40
41
42
43
44
45
46
47
48
49
50
51
52
53
54
55
56
57
58
59
60
61
62
63
64
65
66
67
68
69
70
71
72
73
74
75
76
77
78
79
80
81
82
83
84
85
86
87
88
89
90
91
92
93
94
95
96
97
98
99
100
101
102
103
104
105
106
107
108
109
110
111
112
113
114
115
116
117
118
119
120
121
122
123
124
125
126
127
128
129
130
131
132
133
134
135
136
137
138
139
140
141
142
143
144
145
146
147
148
149
150
151
152
153
154
155
156
157
158
159
160
161
162
163
164
165
166
167
168
169
170
171
172
173
174
175
176
177
178
179
180
181
182
183
184
185
186
187
188
189
190
191
192
193
194
195
196
197
198
199
200
201
202
203
204
205
206
207
208
209
210
211
212
213
214
215
216
217
218
219
220
221
222
223
224
225
226
227
228
229
230
231
232
233
234
235
236
237
238
239
240
241
242
243
244
245
246
247
248
249
250
251
252
253
254
255
256
257
258
259
260
261
262
263
264
"normal sözlük yazarlarının karalama defteri" ile benzer başlıklar
karalama
2