sözlük yazarlarının en sevdiği yazar ve alıntısı
başlık "tutunamayanlardanmısınız_" tarafından 22.11.2020 18:46 tarihinde açılmıştır.
61.
"garın merdivenlerinden inip meydana ayak bastık. oradan da geniş bir caddeye. sonra da çöplerden daralmış bir sokağa sapıp, siyah bir binanın önünde durduk. çocuk kapıyı yumrukladı...
açıldığındaysa artık bir başkasıydım. ben âşıktım, o kumraldı."
ziyan - hakan günday
açıldığındaysa artık bir başkasıydım. ben âşıktım, o kumraldı."
ziyan - hakan günday
devamını gör...
62.
insan ara sıra evini yakmalı, ve çıkıp seyretmeli.
şule gürbüz.
şule gürbüz.
devamını gör...
63.
64.
devamını gör...
65.
nude atacak olan var mı..
arnella..
arnella..
devamını gör...
66.
merhamet , köpeğe yemek vermek değildir.merhamet kendin de köpek kadar açken , yemeğini köpekle paylasmaktir.
r.i.p. jack london ...
r.i.p. jack london ...
devamını gör...
67.
''uzakta olmanın en kötü yanı, seni özleyecekler mi, yoksa unutacaklar mı, bilmemendir.''
sevim gözay/
t/ yazarların en sevdikleri alıntıları paylaştıkları başlık...
devamını gör...
68.
“insan denilen yaratığın zihninde yer etmiş olan; kendi renginin, inancının ve siyasetinin en doğrusu, en iyisi olduğuna ve dünyanın dört bir yanına dağılmış diğer tüm insanların kendisinden daha talihsiz konumlara sahip olduğuna inanmasını sağlayan o yaygın dar görüşlülük, ruth’da da vardı.”
-jack london
-jack london
devamını gör...
69.
çok fazla olasılık var
hepsinde de birer boşluk
tıpkı rüyadan uyanmak gibiydi gidişin
bir vardı bir yok oluş..
quo fata ferunt
o kadar sevdiğim bir şiir oldu ki, ezberledim.
devamını gör...
70.
''vicdan, insanın içindeki tanrıdır'' v.hugo
''eğer, başkalarının alacağından korkmasak; hayatımızdan atmak isteyeceğimiz çok şey var...'' o. wilde
''eğer, başkalarının alacağından korkmasak; hayatımızdan atmak isteyeceğimiz çok şey var...'' o. wilde
devamını gör...
71.
en sevdiğim mi bilmiyorum ama çoook seviyorum:
“yüzyıllardır aradıkları altını hiçbir zaman bulamayacaklarını bilememeleri de simyacıların mutsuzluğu değil, varlık nedeniydi çünkü”- orhan pamuk - kara kitap
“yüzyıllardır aradıkları altını hiçbir zaman bulamayacaklarını bilememeleri de simyacıların mutsuzluğu değil, varlık nedeniydi çünkü”- orhan pamuk - kara kitap
devamını gör...
72.
devamını gör...
73.
ciddiyetle konuşmasını sevmiyorum. çünkü o zaman konuşulabilen tek şey oluyor: yaşamını doğrulama
albert camus
mutlu ölüm
albert camus
mutlu ölüm
devamını gör...
74.
devamını gör...
75.
ve korkunç olan da bu.
hatırlanan geçmiş, zamandan yoksundur.
bir aşkı, bir kitabı yeni baştan okur ya da filmi tekrar seyreder gibi yeniden yaşayamazsınız.
milan kundera
devamını gör...
76.
sonsuz bir sevme hali, sonsuza kadar sürer mi?
yılmaz erdoğan
türkiye'de hiçbir başarı cezasız kalmaz
selçuk yöntem
devamını gör...
77.
kadınlar, ama sahiden seven kadınlar, erkeğin güçlü olmasıyla ilgilenmezler. seni severler, çünkü yüreklerinde bir yere dokunmuşsundur. bunu farkında varmadan yaptıysan daha çok severler. çünkü samimi olduğunu anlarlar. zeynep de seni böyle seviyor. çünkü sende farkına varmadan etkiledin onu. - ahmet ümit
devamını gör...
78.
sabırla beklenen şeyler başlığı/ tanım/ ölüm, zaten hayat ölümü beklemekten ibarettir.
kaynak gandalfgillerden
devamını gör...
79.
"...bu kaçıncı gecedir kendi kendime onunla konuşuyorum. geçmiş acılı günlerin tartışmasını yapıyorum. anlatıyor ve bütün yanlış anlaşılmaları, haksızlıkları düzeltiyorum. onları yeni baştan yaşanacak bir zamanın önüne getiriyorum. konuşuyorum onunla, boş zamanlarımda da değil. günlük çalışmalar sırasında ama gören olmuyor bu yaptığımı. dış görünüşüm ele vermiyor beni.
kısa ya da uzun yürüyüşlerde oluyor nedense daha çok. bir dalgınlığa koyulma gibi başlıyor. arkadaşlarımı bilmiyorum ama yürüyüşler çok verimli benim için. hem dışarda görünüyorsun hem içeriye kaybolabiliyorsun. ayak seslerinin biraz arkasında az bir gayretle bir benzemeden dolayı başka bir ses duyulmaya başlıyor. adı adıma geçilince bir çözülme, ayak seslerinin birbirine ve oraya buraya çarpması, bir dağınıklık başlıyor. ama biraz dikkat edilince o dip sesin kaybolmadığını, görünüşte sadece beraberliğin bir parça dağıldığını, zira işin içine sesin sahiplerinin mizaçlarının karıştığını, bir nevi cezbenin başladığını görüyorum. kendime dair düşüncelerim kayboluyor. ve bu mizaçların sahiplerine, yüzlerine bakıyorum. tanıyorum bu insanları. ve görüyorum ki seslerine sahip çıkıyor değiller. ve bilmiyorlar. (…..) ve daha bir çok günlük olay ve eşyanın hemen arkasında kullanmakta olduğum zamana en yakın bir içimde beraberliklerimizi düşünüyorum. haşa, "marifet" bu olsaydı derecemle övünürdüm. -bir gün biri çıkar, insanları ölçmek için meslekleri ne olursa olsun aşık olup olmadıklarını sorarsa, anlamaya muvaffak edildiği bir ince güzelliğin hakkını kullanıyor demektir.
elimizdeki bütün işleri bırakıp, evlerde, parklarda, yollarda öbek öbek toplanıp ve dağ başlarında bir araya gelerek omuz omuza yaslanarak düşünelim.
hiç aşık olduk mu?
neye aşık olduk?
onu nasıl karşıladık?
onun ilk niyetiyle donduk kaldık mı yoksa ilk nimet gözlerimizi onun gizlediği daha büyük bir nimete mi açtı.
ve ikincisi üçüncüsüne
ve böylece
gide gide
gerçek marifetle gelebildik mi içiçe.
oysa ben neler düşünüyorum. diyorum ki gururumun bu kadar incinmesine dayanmamalıydım. işte başıma gelen. daha başlangıçta takılıp kalmışım bile. böyle olacağına, insan, arkasının gelmeyeceğini bile bile, bir kaç zavallı lirasını ihtiyacı olanlarla bölüşebildiğini düşünüp böbürlensin daha iyi.
niye yazıyorum ki bunları.
içimiz bir dolap değil ki açıp bakalım. açıp gösterelim. yine de anlatıyoruz ama. bizi fark edince eşyaların arasına gizlenmeye çalışan bir böceğe benziyor anlattıklarım.
gelecektim. ama daha bir kötü hatıram olsun istemedim. ona böyle yazdım. merhametle bakarak gülümsedim. görünüşü acımayı da zorlaştırıyor insana.
nereye varacağı belli olmayan kendi sağlığım taşınmaz bir yük oluyor. hayret o da gülümsüyor. yine demiyorum. bakıyor. fakat bu defa sanki o değil.
peki ben kimim?!"
cahit zarifoğlu, yaşamak, sayfa 124.
kısa ya da uzun yürüyüşlerde oluyor nedense daha çok. bir dalgınlığa koyulma gibi başlıyor. arkadaşlarımı bilmiyorum ama yürüyüşler çok verimli benim için. hem dışarda görünüyorsun hem içeriye kaybolabiliyorsun. ayak seslerinin biraz arkasında az bir gayretle bir benzemeden dolayı başka bir ses duyulmaya başlıyor. adı adıma geçilince bir çözülme, ayak seslerinin birbirine ve oraya buraya çarpması, bir dağınıklık başlıyor. ama biraz dikkat edilince o dip sesin kaybolmadığını, görünüşte sadece beraberliğin bir parça dağıldığını, zira işin içine sesin sahiplerinin mizaçlarının karıştığını, bir nevi cezbenin başladığını görüyorum. kendime dair düşüncelerim kayboluyor. ve bu mizaçların sahiplerine, yüzlerine bakıyorum. tanıyorum bu insanları. ve görüyorum ki seslerine sahip çıkıyor değiller. ve bilmiyorlar. (…..) ve daha bir çok günlük olay ve eşyanın hemen arkasında kullanmakta olduğum zamana en yakın bir içimde beraberliklerimizi düşünüyorum. haşa, "marifet" bu olsaydı derecemle övünürdüm. -bir gün biri çıkar, insanları ölçmek için meslekleri ne olursa olsun aşık olup olmadıklarını sorarsa, anlamaya muvaffak edildiği bir ince güzelliğin hakkını kullanıyor demektir.
elimizdeki bütün işleri bırakıp, evlerde, parklarda, yollarda öbek öbek toplanıp ve dağ başlarında bir araya gelerek omuz omuza yaslanarak düşünelim.
hiç aşık olduk mu?
neye aşık olduk?
onu nasıl karşıladık?
onun ilk niyetiyle donduk kaldık mı yoksa ilk nimet gözlerimizi onun gizlediği daha büyük bir nimete mi açtı.
ve ikincisi üçüncüsüne
ve böylece
gide gide
gerçek marifetle gelebildik mi içiçe.
oysa ben neler düşünüyorum. diyorum ki gururumun bu kadar incinmesine dayanmamalıydım. işte başıma gelen. daha başlangıçta takılıp kalmışım bile. böyle olacağına, insan, arkasının gelmeyeceğini bile bile, bir kaç zavallı lirasını ihtiyacı olanlarla bölüşebildiğini düşünüp böbürlensin daha iyi.
niye yazıyorum ki bunları.
içimiz bir dolap değil ki açıp bakalım. açıp gösterelim. yine de anlatıyoruz ama. bizi fark edince eşyaların arasına gizlenmeye çalışan bir böceğe benziyor anlattıklarım.
gelecektim. ama daha bir kötü hatıram olsun istemedim. ona böyle yazdım. merhametle bakarak gülümsedim. görünüşü acımayı da zorlaştırıyor insana.
nereye varacağı belli olmayan kendi sağlığım taşınmaz bir yük oluyor. hayret o da gülümsüyor. yine demiyorum. bakıyor. fakat bu defa sanki o değil.
peki ben kimim?!"
cahit zarifoğlu, yaşamak, sayfa 124.
devamını gör...
80.
devamını gör...