--- alıntı ---
yani neredeyse ben olmayacaktım.
--- alıntı ---

peki ya senin neredeyse olmayacak olmandan kime ne dediğim bir parça laf öbeği.

hamile her kadın çocuğu doğurmak zorunda değil sonuçta doğurmak istememenin de herkesçe bir nedeni vardır. belki tecavüze uğradı, belki karnındaki yavrunun sakat ya da çok hasta doğacağını öğrendi ve buna dayanamadı, belki hamilelik kendi sağlığı için çok riskli ve işin sonunda ölüm var? nereden biliyoruz ki? iyi veya kötü her ne olursa olsun kimseyi bir şey yapması için zorlayamayız. herkes kendi davranışlarının sorumluluğunu alabilmeli, dayatmalarla bir yere varılmaz.
devamını gör...

ismi: yok, önerilere açığım*
postmodernist, uzun ve şaşaalı cümleler duymayı bekledikleri bir anda yalnızca “hiçbir şey” dedim. postmodernist, uzun ve şaşalı cümleler laf salatasından ibarettir. postmodernist, uzun ve şaşalı cümleler tıpkı şu an aynı sözcükleri tekrarlamam gibi hiçbir anlam ifade etmeyen, altı üstü ortası, her yeri bomboş olan cümlelerdir. bir iş görüşmesinde kendinizden bahsedin dediklerinde, sizden bekledikleri bu tarz cümlelermiş meğerse. hatta “genel” hayatın içinde bile herkesin istediği buymuş. “kendinizden bahseder misiniz?” diye sorduklarında aslında hakikatliği önemli olmayan, gösterişli bir hikâye uydurmanız yeterliymiş, maalesef, bunu çok sonradan fark ettim.

peki, neye “hiçbir şey” dediğimi soracak olursanız, ki sormadığınızı biliyorum, “mevcut yapımıza ne gibi katkılar sağlamayı düşünüyorsunuz?” sorusunaydı. oysaki benden bu soruya “almış olduğum eğitimle ve daha önceki deneyimlemerimle(kilit sözcüklerden biridir), eğer işe alınmam dâhilinde, mevcut yapıyı daha da ileri götürecek(adeta kaf dağına) projeler tasarlamayı ve bunları en faydalı şekilde üretimlemeyi(kilit sözcük iki) düşünüyorum.” minvalinde cevaplar vermemi bekliyorlarmış. dediğim gibi; bunu çok sonradan fark ettim. yanlış hatırlamıyorsam, onuncu görüşmeden sonraydı.

tabii, bu görüşmeye az biraz sarhoş olarak gitmem de yadsınamaz bir küstahsızlıktı. az birazdan kastım, görüşme bittikten sonra yerimden kalkıp yüzüm onlara dönük bir şekilde geri geri yürüyerek tam kapıdan çıkarken gözlerinin içine bakarak kapı eşiğine tükürecek kadar. bu da ayrı bir küstahlıksızdı. “niye böyle bir etik dışı harekete sebep olan sarhoşluğun miktarını çok düşükmüş gibi bir de “az biraz” şeklinde tanımlıyorsunuz?” diye soracak olursanız da, ki sormadığınızı biliyorum, çünkü dokuzuncudan sonra danışma masasındaki her şeyi yere fırlattığımı hatırlıyorum, ki bence bu daha etik dışı, emin değilim. o zaman önümü bile göremiyordum. gördüğüm şeyler de belgesellerdeki gibi, kayda alınan gökyüzünün hızlandırılmış hali misali sürekli feveran içindeydi. gerçekten, gücünün yeteceğini anladığı anda bir insanın yapamayacağı hiçbir çirkinlik ve kötülük yoktur. gücüm yetiyor muydu, orası tartışmaya açık. sonrasında kovalandığımı hatırlıyorum.

benden, üstün girift cümle performansı bekleyen başka kişiler de vardı: yeni tanıştığım insanlar, bir olay üzerine yorum yapmamı bekleyen insanlar… hepsi palavralara, abartılara ve romantizme bağlı yaşıyorlardı. önceden bu gibi şeyler bir dünyadan kaçış evreninde sığınılacak limanlardı, şimdi ise hakikatler sığınılacak limanlar haline geldi. o kadar uçuk kaçık zihinler gördüm ki şaşmamak elde değildi. aynı eylemi farklı mekânlarda eşzamanlı bir şekilde yapabileceklerini sanıyorlardı, bence inanıyorlardı. yukarıdaki işver(meyen)enlerin benden beklediği buydu, diye düşünmüş olabilirim, bilmiyorum. belki de tükürüğümün altında yatan neden buydu. freud’a sormak lazım, üstat bilecektir.

her görüşme öncesinde kendimi, duran topun başında elli saat plan kurup gol atacağını sanan bir futbolcu gibi görüyordum. bu görüşmelerin sonunda ise aynı futbolcunun vurduğu topun baraja çarpması sonucunda hayal kırıklığına bürünen ruh hali gibi hissediyordum. on girişimden sonra insan bir daha duran top kullanmak istemiyor. on birinciden sonra barajdan dönen top kalemin içindeydi.

tabii, bu görüşmeler hayatıma hiçbir şey katmadı diyemem, haksızlık etmiş olurum: on ikinciden sonra insanların ne kadar salak olduğunu, on üçüncüden sonra parfümün kilit rol oynadığını, on dördüncüden sonra karşı tarafın salaklığını mimiklerimle aşağılamamam gerektiğini, on beşinciden sonra bir daha hiçbir görüşmeye geç kalmamam, mümkünse bir saat önce gitmem gerektiğini (gereksiz yere), on altıncıdan sonra giyimin önemli olduğunu, on yedinciden sonra hiçbir şekilde doğru söylememem gerektiğini, on sekizinciden sonra üst düzey bir yalan söyleme genine sahip olduğumu, on dokuzuncudan sonra da her şeye rağmen umutlu olmanın, umutsuzluğun en zavallı hali olduğunu anladım ve nihayet iş görüşmesi mefhumunu hayatımdan çıkardım. zihnimdeki kabullenmek ve inkâr etmek arasındaki cinsel gerilimin galibi kabullenmek olmuştu. belki de ilkinden sonra olması gereken buydu, belki de yaşamla aynı kabağa üflemeliydik, bilmiyorum. bunu da camus’ye danışmak lazım. en azından üstadın kesin bir düşüncesi olurdu, eminim.
devamını gör...

buralarda yeni olduğu her halinden belli yazar. kendilerine bir adet yazım kılavuzu hediye etmek isterim.
bir de;
(bkz: kafa sözlük formatı ve kuralları)
(bkz: format neydi format emekti)
edit: yazım kılavuzu hediye etmek isterken kendim yazamadığımı görünce güldüm evet.
devamını gör...

"akıllı olanlar türkiye'yi terk etti, aklı olmayanlar burada tuzağa düştü." açıklamasını yapmış adamın en kötü ihtimalle türkiye'deyim açıklamasına neden şaşırılır ki. herif biliyor türkiye'yi aile şirketi gibi yönetip mahvettiğini, açık açık da söylüyor işte.
devamını gör...

bu yıl ki hayalim kitaplığımı 2 katına çıkarmak. bu da burda dursun.
devamını gör...

an itibarı ile radyo yayınına başlayan sözlük. uzun zamandır radyo dinlemediğimi/dinleyemediğimi fark ettim. belki bu vesile ile yeniden radyo dinlemeye başlar biraz nostalji yaparım. fenada olmaz hani.
devamını gör...

sözde gıybet kulübü, gerçekte ise ponçiklikten ölmemiz an meselesi...
başgaaaann! kaymak tabaka niye böyle oldu bea?*
kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
devamını gör...

beğeni ve favorileriyle insanı motive eden yazar.
devamını gör...

miğfer dibi savaşının en karanlık anında, bütün umutlarımız tükenmişken, beşinci günün şafağında gandalf doğuda belirdi ve biz de bir tarihe tanıklık ettik. artık insanların en umutsuz anlarında doğuya bakıp bir umut beklemelerinin bir sebebi vardıgandalfgillerden.
bir trolle ağız dalaşı yapmak için geçmemiştir ateşten ve yıldızlardan, moria'da balrog'tan. sözlüğün kaderini değiştirmek için aramızda olan nazik, kültürlü, saygılı bir yazardır.
devamını gör...

bu başlığa yazacağımı ömrüm kadar düşünsem aklıma gelmezdi fakat akşam yürüyüşten dönerken bir anda (hani bir anda bilmediği bir dili falan konuşmaya başlıyor ya insanlar) aklıma gelip adını tekerleme gibi söyleyince yazmadan da edemedim.

bir fenerbahçe'li olarak galatasaray herhalde ilk defa yazdım ne zor oldu o harflerin bir araya gelmesi! *
bu kısmı internetten araştırırken öğrendim kimse kusura bakmasın; orta saha mevkisinde oynayan rumen milli futbolcuymuş kendisi.
o kadar da bilmek zorunda değilim diye düşünüyorum tutmadığım takımın futbolcusunun mevkisini. * yoksa en azından bilindik takımların kadrolarına az çok hakimin hatta bazen "e bu çocuk bursaspor'da oynamıyor muydu yahu?", "o ofsayt değil bence" ya da "o penaltı değil, el yok ki orada" gibi kendini bilmez çıkışlarım olabiliyor. adamlar var'a rağmen yanlış karar verebiliyorken benim cesaretim takdir edilesi bence de...*
tabii ki kendi takımıma tamamen hakimim.

kime, nerede yarar bu bilgiler bilemem ama (bkz: gereksiz bilgiler) (bkz: bundan kime ne olması) şunları da yazmış olayım madem çağırdık çocuğu sofraya;
8 temmuz 1997 doğumluymuş, bize göre genç tabii de futbolcu olarak yaşlı bile olabilir (biliyoruz herhalde biz de bir şeyler)
tam da burada (ben de küfür sevmeyen bir insan olarak) affınıza sığınarak aklıma gelen bir cem yılmaz esprisi var. onu ekleyeceğim ama biraz küfür içeriyor, lütfen kusura bakmayınız. ve rahatsız olacaksanız açmayınız. kamu spotumu da verdim.
come on...
galatasaray'da 33 numaralı formayı giyiyor, kırmızı veya sarı kartı yok, henüz golü ve asisti de yok. 2026 yılına kadar da sözleşmesi varmış. oh maşallah...

"cicaldau hadi çocuğum dersinin başına otur" ya da
"cicaldau hadi ama yavrum o tabak bitecek" demek istiyor insan. seslenme isteği uyandıran güzel bir adı var bence.

amma velakin içim şişti sanırım bir daha adını anmayacağım bu çocuğun...
benden bu kadar, iyi geceler sözlük!
devamını gör...

ingilizcedeki en güzel kelimelerden biri olup ağrı kesici manasındadır.

ayrıca, metal tarihinin en güzel bateri introlarından birini barındıran judas priest grubunun 1990 tarihli aynı adlı albümünden bir şarkısının da adıdır. baterist : scott travis.

şarkı, judas priest tarafından yaratılan the painkiller adlı bir karakteri anlatır. kötülüğü yok etmek ve insanlığı kurtarmak için dünyaya gönderilmiştir.

ayrıca 1999 yılında death grubu tarafından coverıda yapılmıştır. peşpeşe aşağıya bırakayım orjinalini ve coverını:


devamını gör...

kimileri ajan der, ama büyük yazardır kanımca distopyalarından öğreniriz corona zamanını çokça.

not: herkes (bkz: hayvan çiftliği)kitabı için marksizim komünizim eleştiririsi yapar der yanlıştır. yazar burada stalinizim eleştirisi yapar ki o da marksizim içinde harhangi bir koldur.
devamını gör...

bu kelimeyi ne zaman duysam aklıma otopsi ve biyopsiyi karıştıran bu amca geliyor.
kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
devamını gör...

kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
devamını gör...

ara verme , fırsat buldukça yaz, kendini fazla özletme kardeşim, zaten kafa iznine çıkan çok arkadaşımız oldu , bari senin iznin kısa sürsün lütfen, inşallah büyük bir sıkıntın yoktur, seni bekliyoruz selâmet ile gel.
devamını gör...

takipçi görebilme özelliğiyle kişiyi hüsrana sevk eder.
(bkz: bilmemek bilmekten iyidir)
(bkz: sevilmediğini fark edip görmezden gelmek)
devamını gör...

eğer bilmiyorsan söylenecek en mantıklı kelime. faruk eczanesine bağlamanın ne mantığı var?
devamını gör...

kürt bedo öldü!
faris sarıyayla öldü!
demir görkemli öldü!
freud fethi öldü!
cerrahpaşalı halit öldü!

işte ben! patagonyalı! karşındayım...
devamını gör...

yine aynı "kafa" dayız dediğim değerli yazarlarımızdandır. tanımlarında yorumu eksik etmez; böylece daha da güzelleşir, keyifle okunur. hep yazsın, hep okuyalım.. var olsun sevgili yazarımız, örtmenimiz*
devamını gör...

belirsizlik değil, kesinliktir insanı çıldırtan. *
devamını gör...

normal sözlük'ü kullanarak 3. parti dahil tarayıcı çerezlerinin kullanımına izin vermektesiniz. Daha detaylı bilgi için çerez ve gizlilik politikamıza bakabilirsiniz.

online yazar listesini görmek için lütfen giriş yapın.
zaman tüneli köftehor rehberi portakal normal radyo kütüphane kulüpler renk modu online yazarlar puan tablosu yönetim kadrosu istatistikler iletişim