geceye tatsız bir hayat kuralı bırak
tereyağlı ekmek yere düşerse, daima yağlı tarafı alta gelir.
devamını gör...
basit bir kar küresinin 95 tl olması
şoktayım.
arkadaşımın 4 gün sonra doğum günü ve kar kürelerini ne kadar çok sevdiğini biliyorum.
herkesin hunharca alışveriş yaptığı hediyelik eşya dükkanından çok tatlı bir kar küresi beğendim... 175tl idi.
ve en uygunu (hiç bir süsü püsü numarası ışı mışığı olmayanlar) 95tlydi.
lan ben orta okula giderken 2 günlük harçlığımla kocaman bir küre alabilirdim 175tl ne???
piyasa uçmuş.
(gerçekten fiyatı gördüğümden beri şokumu atlatamıyorum buraya yazmazsam kendimi çok kötü hissederdim.)
arkadaşımın 4 gün sonra doğum günü ve kar kürelerini ne kadar çok sevdiğini biliyorum.
herkesin hunharca alışveriş yaptığı hediyelik eşya dükkanından çok tatlı bir kar küresi beğendim... 175tl idi.
ve en uygunu (hiç bir süsü püsü numarası ışı mışığı olmayanlar) 95tlydi.
lan ben orta okula giderken 2 günlük harçlığımla kocaman bir küre alabilirdim 175tl ne???
piyasa uçmuş.
(gerçekten fiyatı gördüğümden beri şokumu atlatamıyorum buraya yazmazsam kendimi çok kötü hissederdim.)
devamını gör...
kafede yalnız başına oturan insan
eski kız arkadaşım, insanları gözlemlemeyi sevdiğini ayrıca kendine arada bir özel zaman ayırmaya ihtiyaç duyduğu için bunu uyguladığını anlatırdı.
bir kaç kez denemiş ve tat almıştım. tavsiye olunur eylem.
bir kaç kez denemiş ve tat almıştım. tavsiye olunur eylem.
devamını gör...
atatürkçü birisiyle tartışmak
insanları sucu, bucu diye ayıran insanlarla tartışmaktan iyidir diyeceğim durum. her şeyden önce önyargılı insanlarla tartışılmaz zaten..
devamını gör...
normal sözlük yazarlarının ingilizce seviyeleri
anlıyorum ama konuşamıyorum.
devamını gör...
whisper (yazar)
asiri asiri seker bir sey...sozlukte var oldugum gunden beri kendisi de yazar, lakin yeni yeni konusmaya basladik diyebilirim. "guzel enerjisiyle bu kiz gozumden nasil kacti " dedirtti. hep var olsun...
devamını gör...
yöneticilerin özel mesajlarımızı okuyabiliyor olmaları
yeni bir troll doğuyor.
devamını gör...
özgürüz deyip küfretmeyi yasaklamak
çok küfür etmek istiyorsanız gidin başka platformlar da vakit geçirin. bu kadar basit.
devamını gör...
tartolet
özel bir hamurla hazırlanan, içine krema ve çeşitli meyveler eklenerek servis edilen yiyecektir.
devamını gör...
sürekli aynı yazarların tanım girmesi
gelen kutusu denen şer yuvasından uzak duran yazarların, sözlüğü asıl amacına uygun bir şekilde kullanması olayıdır.
devamını gör...
bts
uluslararası platformlarda azımsanmayacak izlenim ve dinlenmeye sahip güney kore erkek müzik grubu. şaşırtıcı derecede büyük bir kitleleri var umarım bu durumu iyi değerlendirmeye devam edebilirler.
devamını gör...
allah'ın tebrik atlarına sarılan bir liderimiz var
başlığın tam hali; cenabı allah'ın tebrik atlarına sıkı sıkı sarılan bir liderimiz var.
içişleri bakanı süleyman soylu söylemi.
birleşmiş milletler göç kuruluşu tarafından düzenlenen 18 aralık uluslararası göçmenler günü dolayısıyla “kültürlerin buluşma noktası” adlı programa katılan içişleri bakanı’nın, programdaki konuşmasından işte bazı alıntılar;
hüküm de mülkte allah'ındır. hiç unutmamak gerekir biz, hepimiz insanlık, milletin evlatlarıyız. her zaman söylerim para, makam, mülk, çok varlık bizi şımartıyor. inşallah bizleri şımartmadığı gibi, bizden sonra gelecek nesilleri de birbirine sırtını döndürmeyerek şımartmaz.
...biz bir sınavdan geçiyoruz. hep birlikte bu sınavda cenabı allah'ın tebrik atlarına sıkı sıkı sarılan bir liderimiz var; kıymetli cumhurbaşkanımız recep tayyip erdoğan. herkes bir şey söylüyor ama o allah'ın tebliği atlarına ve onun sözlerine onun cümlelerine talip, onun cümlelerle talip olmaya da devam ediyor. bakalım bizler mi kazançlı çıkacağız yoksa dünyaya tapanlar mı?
biz inanıyoruz ki yunus'un ve mevlana'nın yolunda gidenler. bu dünyada da, öbür dünyada da kazançlı çıkacaklardır. salona söyleyeceğin bir tek şey vardır; allah'ınızı severseniz yolumuzdan sapmazdınız. hep beraber kardeşliğimize sıkı sıkı sarılalım ve devam edelim.
...çok varlık bizi şımartıyor. inşallah bizleri şımartmadığı gibi... şimdi sizi şımartıyor mu, şımartmıyor mu, ben anlamadım.*
kaynak
içişleri bakanı süleyman soylu söylemi.
birleşmiş milletler göç kuruluşu tarafından düzenlenen 18 aralık uluslararası göçmenler günü dolayısıyla “kültürlerin buluşma noktası” adlı programa katılan içişleri bakanı’nın, programdaki konuşmasından işte bazı alıntılar;
hüküm de mülkte allah'ındır. hiç unutmamak gerekir biz, hepimiz insanlık, milletin evlatlarıyız. her zaman söylerim para, makam, mülk, çok varlık bizi şımartıyor. inşallah bizleri şımartmadığı gibi, bizden sonra gelecek nesilleri de birbirine sırtını döndürmeyerek şımartmaz.
...biz bir sınavdan geçiyoruz. hep birlikte bu sınavda cenabı allah'ın tebrik atlarına sıkı sıkı sarılan bir liderimiz var; kıymetli cumhurbaşkanımız recep tayyip erdoğan. herkes bir şey söylüyor ama o allah'ın tebliği atlarına ve onun sözlerine onun cümlelerine talip, onun cümlelerle talip olmaya da devam ediyor. bakalım bizler mi kazançlı çıkacağız yoksa dünyaya tapanlar mı?
biz inanıyoruz ki yunus'un ve mevlana'nın yolunda gidenler. bu dünyada da, öbür dünyada da kazançlı çıkacaklardır. salona söyleyeceğin bir tek şey vardır; allah'ınızı severseniz yolumuzdan sapmazdınız. hep beraber kardeşliğimize sıkı sıkı sarılalım ve devam edelim.
...çok varlık bizi şımartıyor. inşallah bizleri şımartmadığı gibi... şimdi sizi şımartıyor mu, şımartmıyor mu, ben anlamadım.*
kaynak
devamını gör...
tek hayalleri iki odalı tuğlalı bir ev olan insanlar
bir de “açlık yoh bu ülkede yeğen, bunu diyenler hep zengin.” diyen bilinçsiz ve kaygısız insanlar var ya, asıl onlar beni deli ediyor. suriyelilere yardımlar akıtıyoruz, iyi güzel, devlet herkese yardım etmeli ama ilk kendi vatandaşına yardım etsene be güzel ülkem! nasıl ödeyeceksin bu ailenin hakkını? o 19, 20 yaşındaki gençlerin gelecek hayallerini yıkmışsın ülkem, nasıl geri getireceksin o hayalleri? ne zaman önemseyeceksin tarım işçisini? ne zaman destek çıkacaksın, yardım eli uzatacaksın? gerçekten anlayamıyorum artık, ülke nereye gidiyor, neler oluyor. hiç.
devamını gör...
muhafazakar ailenin kızı olmak
aşırı rahat bir ailenin içinde büyüdüm. kimsenin birbirinden haberi yoktu pek, bi de ben fazla bağımsız bir tip oldum hep, dur dedilerse bile hiç durmadım. okul başladıktan sonra eve girip çıkan ilk arkadaşım erkekti. yüzümüze gözümüze kek sürüp ders çalışırdık. 15 yaşında bile eve gece gelebiliyordum, kıyafetlerim hiç konu olmadı.
bu durumun getirdiği bir mallık var üstümde. yalan söylemeye gerek duymuyorum, her şeyi olduğu gibi söylüyorum. her şeyi o kadar normal gören bir ailenin içindeydim ki herkes her şeyi normal görür zannetmeye ısrarla devam ediyorum. bu da hep yanlış anlaşılmama neden oldu.
muhafazakar ailelerde büyüyen kız arkadaşlarda gördüğüm şey şu, hem harika yalan söylüyorlar hem de müthiş bir idare etme yetenekleri var. zorlu ailelerde büyümenin böyle bir güzelligi var, anneyi, abileri ve babayı idare ederken sosyal yetenekler kazanıyorlar. evlilik hayatında bu alışkanlık nedenli daha başarılı oluyorlar. her şeyi idare ediyorlar ya, çok acayip. iyi başarı sahiden.
mesela arkadaşlarım kayınvalidelerinin yüzüne gülüyor ama arkadan acayip sayıp sövüyor. harika bir alışkanlık. ben mesela az sonra intihar edecek bihter gibi kayınvalidenin yanağını tutar, sen görürsün bundan sonra çok ama çok dikkat et kendine der, kafam güzel gibi gülümserim kadına. sıfır idare etme yeteneği. hiç kimseyi idare etmek zorunda kalmadığım için olaya adapte olamadım hâlâ. yaş oldu 98.
haliyle bu şekilde bakarsak olumlu böyle bir yönü var. muhafazakar aile kızları yemin ederim ülke bile idare eder. bayılıyorum size.
bu durumun getirdiği bir mallık var üstümde. yalan söylemeye gerek duymuyorum, her şeyi olduğu gibi söylüyorum. her şeyi o kadar normal gören bir ailenin içindeydim ki herkes her şeyi normal görür zannetmeye ısrarla devam ediyorum. bu da hep yanlış anlaşılmama neden oldu.
muhafazakar ailelerde büyüyen kız arkadaşlarda gördüğüm şey şu, hem harika yalan söylüyorlar hem de müthiş bir idare etme yetenekleri var. zorlu ailelerde büyümenin böyle bir güzelligi var, anneyi, abileri ve babayı idare ederken sosyal yetenekler kazanıyorlar. evlilik hayatında bu alışkanlık nedenli daha başarılı oluyorlar. her şeyi idare ediyorlar ya, çok acayip. iyi başarı sahiden.
mesela arkadaşlarım kayınvalidelerinin yüzüne gülüyor ama arkadan acayip sayıp sövüyor. harika bir alışkanlık. ben mesela az sonra intihar edecek bihter gibi kayınvalidenin yanağını tutar, sen görürsün bundan sonra çok ama çok dikkat et kendine der, kafam güzel gibi gülümserim kadına. sıfır idare etme yeteneği. hiç kimseyi idare etmek zorunda kalmadığım için olaya adapte olamadım hâlâ. yaş oldu 98.
haliyle bu şekilde bakarsak olumlu böyle bir yönü var. muhafazakar aile kızları yemin ederim ülke bile idare eder. bayılıyorum size.
devamını gör...
ayrılık acısı
tertemiz, çiçek gibi yaşadığım acı. böyle geniş geniş, o anıdan hop bir diğerine seke seke. misler gibi.
-o şişeyi bi' çeker misin oradan?
normalde masa insanıyım ben. özenerek sofra kurarım, mutfağına da kimseyi karıştırmayan insanlardanım. her yemek yapmayı sever insan gibi ben de tabi ki iştahla, severek yemek yiyen insanlara bayılıyorum. beyimiz de bu kategoridendi sağolsun. şöyle de bir özelliği vardı; yatarak yemek yemek. nasıl yani di' mi? şöyle; koltuğun en rahat bölümü neresiyle oraya uzun oturuyor. koca da adam, sığıyor ama bir şekilde, ustalaşmış bu konuda. tabağı, göğsünün üzerine bir yerlere asla dökülmeyecek, devrilmeyecek bir şekilde konumlandırıyor, atıyorum 5 kors yemek varsa hepsinden yemesi gerektiği kadar yiyerek, asla bir şeyleri ihmal etmeyerek, keyifle, neredeyse lokmaları öpe öpe yiyor. canım benim. tabi ki masaya da oturttum kendisini. ama yani ne o o kadar keyif aldı ne ben onu yatarak yemek yerken izlediğimde aldığım kadar. ama bir ilk yemek var mesela. onun bana yaptığı. onu masada yedik. hiç unutamam tadını.
açık mutfak bir küçük evim var benim. salon, mutfak bir de yatak odasından oluşan, evin her yerinden her yerini görebildiğin bir barınma mekanı. 4 kişiden fazlası için uygun değil ama baş başa planlar için yeterli düzeyde keyifli olabiliyor. bu şişe hikayesinde olduğu gibi. cinsiyetlerle ilişkilendirilen karakteristik özellik tanımlamalarını pek sevmesem de illa ki ben de yapıyorum ara ara. birazdan olacağı gibi. hayatta babam ve bu bey haricinde üşengeç olmaktan bu kadar uzak olan bir er birey tanımadım ben. hayatımda olduğu süre boyunca sadece tek bir kez bir şey yapmaktan üşendi, hatta üşendiğini bile söylemeden üşendi, hala konu kafamda bir parça muammadır, onun haricinde çok daha basitlerine, "gerçekten mi, ama yani daha yeni geldim" diye cevap verilse kimsenin yadırgayamayacağı şeylerin bile kat be kat fazlasını hiç ikiletmeden yaptı, falan. garip şeyler. neyse çok dallanıyor konu şişeye dönelim. uzanmış beyimiz, ben mutfakta bir şeyler pişiriyorum. tabi ki teklif bile etmemiş yardım etmeyi, çünkü yani sevmiyorum ne yapabilirim, ama salonla mutfağı ayıran bar masasının üzerinde bir şişe duruyor. şişeyi çekmemi rica ediyor, anlamıyorum önce, görüş açımda, seni izleyemiyorum diyor, gülümsüyorum.
-istersen ben giyeyim terlikleri, büyük olur ama sen de benim ayakkabılarımı giyersin.
şimdi bu komik bir hikaye. bir gün beyimizin evine giderken sandalet giymiştim ben. böyle ipli falan, alengirli bir ayakkabı. pandemi süresince en çok özlediğim pis yemek sokak pilavı olduğu için o akşam dedik ki hadi gidip pilav yiyelim, yürüyüş de yapar sahilde döneriz. saat 12 falan bir şey. çıktık. çıkarken de ben sandaletleri giymeye üşendiğim için daha önce defalarca kez evde de giydiğim, bana büyük gelen ama çok da sorun yaratmayan terliklerini giydim bunun. parmak arası düz terlik. hiçbir rahatsızlık yaratmadı bana evde giyerken. ama maalesef çıktıktan 300-400 mt sonra terliğin ayağımı çok acıttığını fark ettim. dönelim dedi gerek yok dedim. o parmak arası kısmı değil de plastiğin terliğin altına bağlandığı bölüm. terliğin tabanı ince olduğundan plastik, terliğin tabanından ayağımın altını inanılmaz bir şekilde acıtıyor. yürümekte aşırı zorlanıyorum. zaten koşarak yürüyen, adımlarını bana göre ayarlamak için uğraş veren adam iyice yavaş yürüyor. neyse vardık sahile bir şekilde, pilavımızı yedik. ben dedim salla yürüyüşü eve dönelim. o noktada bu yukarıdaki teklifi sundu. "e benimkini acıtıyorsa seninkini de acıtacak" dedim, "olsun, seninkini acıttı, şimdi sıra benimkinde olur bebeğim" dedi. ölüyor olsam verir miydim acaba o terliği o noktadan sonra. martı ile dönmeye karar verdik eve. gerçi martı'ya ilk defa bindiği için kendini kaybeden beyefendi beni yolda unuttu, bir motor önüme kırdı, az kalsın düşecektim, kafamı bir kaldırdım bu yok falan ama olsun. "ya çok özür dilerim, gerçekten kafam uçtu gitti" dedi, affettim.*
dedim size, çok güzel ayrılık acısı yaşarım. hatırla hatırla bitmiyor anılar. bitmesin de.
-o şişeyi bi' çeker misin oradan?
normalde masa insanıyım ben. özenerek sofra kurarım, mutfağına da kimseyi karıştırmayan insanlardanım. her yemek yapmayı sever insan gibi ben de tabi ki iştahla, severek yemek yiyen insanlara bayılıyorum. beyimiz de bu kategoridendi sağolsun. şöyle de bir özelliği vardı; yatarak yemek yemek. nasıl yani di' mi? şöyle; koltuğun en rahat bölümü neresiyle oraya uzun oturuyor. koca da adam, sığıyor ama bir şekilde, ustalaşmış bu konuda. tabağı, göğsünün üzerine bir yerlere asla dökülmeyecek, devrilmeyecek bir şekilde konumlandırıyor, atıyorum 5 kors yemek varsa hepsinden yemesi gerektiği kadar yiyerek, asla bir şeyleri ihmal etmeyerek, keyifle, neredeyse lokmaları öpe öpe yiyor. canım benim. tabi ki masaya da oturttum kendisini. ama yani ne o o kadar keyif aldı ne ben onu yatarak yemek yerken izlediğimde aldığım kadar. ama bir ilk yemek var mesela. onun bana yaptığı. onu masada yedik. hiç unutamam tadını.
açık mutfak bir küçük evim var benim. salon, mutfak bir de yatak odasından oluşan, evin her yerinden her yerini görebildiğin bir barınma mekanı. 4 kişiden fazlası için uygun değil ama baş başa planlar için yeterli düzeyde keyifli olabiliyor. bu şişe hikayesinde olduğu gibi. cinsiyetlerle ilişkilendirilen karakteristik özellik tanımlamalarını pek sevmesem de illa ki ben de yapıyorum ara ara. birazdan olacağı gibi. hayatta babam ve bu bey haricinde üşengeç olmaktan bu kadar uzak olan bir er birey tanımadım ben. hayatımda olduğu süre boyunca sadece tek bir kez bir şey yapmaktan üşendi, hatta üşendiğini bile söylemeden üşendi, hala konu kafamda bir parça muammadır, onun haricinde çok daha basitlerine, "gerçekten mi, ama yani daha yeni geldim" diye cevap verilse kimsenin yadırgayamayacağı şeylerin bile kat be kat fazlasını hiç ikiletmeden yaptı, falan. garip şeyler. neyse çok dallanıyor konu şişeye dönelim. uzanmış beyimiz, ben mutfakta bir şeyler pişiriyorum. tabi ki teklif bile etmemiş yardım etmeyi, çünkü yani sevmiyorum ne yapabilirim, ama salonla mutfağı ayıran bar masasının üzerinde bir şişe duruyor. şişeyi çekmemi rica ediyor, anlamıyorum önce, görüş açımda, seni izleyemiyorum diyor, gülümsüyorum.
-istersen ben giyeyim terlikleri, büyük olur ama sen de benim ayakkabılarımı giyersin.
şimdi bu komik bir hikaye. bir gün beyimizin evine giderken sandalet giymiştim ben. böyle ipli falan, alengirli bir ayakkabı. pandemi süresince en çok özlediğim pis yemek sokak pilavı olduğu için o akşam dedik ki hadi gidip pilav yiyelim, yürüyüş de yapar sahilde döneriz. saat 12 falan bir şey. çıktık. çıkarken de ben sandaletleri giymeye üşendiğim için daha önce defalarca kez evde de giydiğim, bana büyük gelen ama çok da sorun yaratmayan terliklerini giydim bunun. parmak arası düz terlik. hiçbir rahatsızlık yaratmadı bana evde giyerken. ama maalesef çıktıktan 300-400 mt sonra terliğin ayağımı çok acıttığını fark ettim. dönelim dedi gerek yok dedim. o parmak arası kısmı değil de plastiğin terliğin altına bağlandığı bölüm. terliğin tabanı ince olduğundan plastik, terliğin tabanından ayağımın altını inanılmaz bir şekilde acıtıyor. yürümekte aşırı zorlanıyorum. zaten koşarak yürüyen, adımlarını bana göre ayarlamak için uğraş veren adam iyice yavaş yürüyor. neyse vardık sahile bir şekilde, pilavımızı yedik. ben dedim salla yürüyüşü eve dönelim. o noktada bu yukarıdaki teklifi sundu. "e benimkini acıtıyorsa seninkini de acıtacak" dedim, "olsun, seninkini acıttı, şimdi sıra benimkinde olur bebeğim" dedi. ölüyor olsam verir miydim acaba o terliği o noktadan sonra. martı ile dönmeye karar verdik eve. gerçi martı'ya ilk defa bindiği için kendini kaybeden beyefendi beni yolda unuttu, bir motor önüme kırdı, az kalsın düşecektim, kafamı bir kaldırdım bu yok falan ama olsun. "ya çok özür dilerim, gerçekten kafam uçtu gitti" dedi, affettim.*
dedim size, çok güzel ayrılık acısı yaşarım. hatırla hatırla bitmiyor anılar. bitmesin de.
devamını gör...
yazarların an itibarıyla düşündüğü şey
sanırım artık yorgan kullanmalıyım*
devamını gör...
yüzme bilmemeyi kompleks haline getirmek
benimdir. derin su korkusu olanlar için dünyanın en kolay şeyi falan değildir çünkü belinizi geçtiği anda nefes nefese kalırsınız...
devamını gör...
nickaltı
normal sözlük yazarlarının pek bi önemsediği olay. buradaki bazılarına 20 lira ateşle sana nickaltı gireyim diye sorsam tamam diyecek anında. yahu kardeşim hakikaten şu nickaltında övgüler, yıkama yağlama işlemi falan son derece vasat.
ananızı babanızı bu kadar övmezsiniz yazıklar olsun ya. *
ananızı babanızı bu kadar övmezsiniz yazıklar olsun ya. *
devamını gör...
türban
aslında türban kelimesi tesettüre hakaret amaçlı kullanılan bir kelime idi. şimdi halkın tesettürü tanımladığı kelime olarak kaldı. şuan gerçek tesettürü yani kur'an ın emri olan tesettürü çok az kişi yaşamaktadır. asıl tesettür başı omuzlara kadar örtmek, vücut hatlarını gizlemek, el ve ayak bileklerini örtmektir. ama günümüzde tesettür bile moda saçmalığına uydu ortaya absürt bişey çıktı. sonuç: sadece kafada bir çaput, kol boyu dirseğe kadar, bacak boyu bilekten 5 karış yukarıda, popo ortada, göğüs ortada.. sözde tesettür; kadının dikkat çekmemesi içindir. açık kardeşlerim bile daha derli toplu giyiniyor ve daha az dikkat çekiyor.
devamını gör...