80'ler glam metal grubu için isim önerileri
80'ler glam metal bende ışıltıyı çağrıştırıyor. glow veya türevlerini önerdiğim başlıktır.
devamını gör...
altın harflerle yaz mahlasımı
kafayı homoseksüellerle bozmuş yazar, nerede bununla ilgili başlık var koşa koşa homofobi kusmaya gidiyor. tanımlarını engellediğim yazarlar listesine eklenme şerefine nail oldu, tebrikler.
devamını gör...
eğitim vizesi
gogolunpaltosu isimli yazar arkadaşımızın ukdesi.
eğitim vizesi yani öğrenci vizesi, adından da anlaşılacağı üzere öğrencilere verilen bir vize çeşididir. sıradan vizelere göre daha avantajlı olduğu söylenir.
erasmus veya dil kursu tarzı akademik eğitimler için verilir.
eğitim vizesi yani öğrenci vizesi, adından da anlaşılacağı üzere öğrencilere verilen bir vize çeşididir. sıradan vizelere göre daha avantajlı olduğu söylenir.
erasmus veya dil kursu tarzı akademik eğitimler için verilir.
devamını gör...
fatma
güzel oyunculuk bolluğu olan, başrolünde burcu biricik'in oynadığı drama/gerilim mini dizisi.
her şey iyi hoş ama fatma'nın hikayesi tam geçemedi bana. kadına bir dram oluşturulmaya çalışılmış ama o kadar hızlı atraksiyon aldırılmış ki, dram havada kalıyor. buraya kadar spoiler vermeden iyi idare ettim. gerisi spoilerda.
*fatma'nın yaşanmışlıkları ve bir dramı var tamam ama öyle bir cinayet işliyor ki, hiç de zorla değil. resmen katil olmaya çalışıyor durduk yerde. ilk cinayet şok halinde olabilir, yanlışlıkla olabilir, heyecandan olabilir ama diğerlerini gayette isteyerek, soğuk kanlı işliyor.
*zaten ilk silaha ulaşma kısmı tam bir komedi. bayram sen nasıl bir salaksın ki, para dolu ve silahın olduğu kasayı ardına kadar açıp odadan çıkıyorsun?
*oğlu kaza geçireceği sırada, telefon çaldı diye, zafer ha zafer diye diye çocuğu elinden kaçırıyor. çocuğun otizmli senin, o an krize girmiş bir şey için tutturuyor, sen kocanın derdine düşünüyorsun. bu kocasının derdine düştüğü zamanlarda aklıma hep, "kemal'im yapmaz" vardı ya o geldi aklıma. kocasının kaçtığına ve kötü bir şey yapmış olabileceğine ihtimal vermeyip, zafer de zafer... bunu son bölümde açıklamaya çalıştılar ama o da geçmedi yine.
*uğur yücel ismi bana heyecan vermişti ama adam sadece konu mankeni olmuş dizide. olmasa dizi bir şey kaybetmezdi.
*fatma ethem'e tozu götürüyor ve o koskaca! kötü iş insanı fatma odadayken tozu çekiyor ama adamlarına çıkın diyor. fatma kim ki, onun odada kalmasına müsaade ediyor? saçma.
*bir tek kardeşinin hikayesi beni inandırdı. yaşadıklarından, kaçtıklarından dolayı o tavırlarda olması inandırıcıydı.
*küçüklü büyüklü hemen hemen tüm rollerdeki oyuncular bildiğim ve sevdiğim oyunculardı. bir tek bayram karakterini oynayan kişiyi ilk kez izledim ve en beğendiğim oyunculuk onunki oldu.
*fakat her şeye rağmen, burcu biricik'in oyunculuğu şahane ona lafım yok.
izlenebilir mi? izlenebilir ama bu fazla abartı güzellemeleri unutup, beklentisiz izlenebilir.
her şey iyi hoş ama fatma'nın hikayesi tam geçemedi bana. kadına bir dram oluşturulmaya çalışılmış ama o kadar hızlı atraksiyon aldırılmış ki, dram havada kalıyor. buraya kadar spoiler vermeden iyi idare ettim. gerisi spoilerda.
*fatma'nın yaşanmışlıkları ve bir dramı var tamam ama öyle bir cinayet işliyor ki, hiç de zorla değil. resmen katil olmaya çalışıyor durduk yerde. ilk cinayet şok halinde olabilir, yanlışlıkla olabilir, heyecandan olabilir ama diğerlerini gayette isteyerek, soğuk kanlı işliyor.
*zaten ilk silaha ulaşma kısmı tam bir komedi. bayram sen nasıl bir salaksın ki, para dolu ve silahın olduğu kasayı ardına kadar açıp odadan çıkıyorsun?
*oğlu kaza geçireceği sırada, telefon çaldı diye, zafer ha zafer diye diye çocuğu elinden kaçırıyor. çocuğun otizmli senin, o an krize girmiş bir şey için tutturuyor, sen kocanın derdine düşünüyorsun. bu kocasının derdine düştüğü zamanlarda aklıma hep, "kemal'im yapmaz" vardı ya o geldi aklıma. kocasının kaçtığına ve kötü bir şey yapmış olabileceğine ihtimal vermeyip, zafer de zafer... bunu son bölümde açıklamaya çalıştılar ama o da geçmedi yine.
*uğur yücel ismi bana heyecan vermişti ama adam sadece konu mankeni olmuş dizide. olmasa dizi bir şey kaybetmezdi.
*fatma ethem'e tozu götürüyor ve o koskaca! kötü iş insanı fatma odadayken tozu çekiyor ama adamlarına çıkın diyor. fatma kim ki, onun odada kalmasına müsaade ediyor? saçma.
*bir tek kardeşinin hikayesi beni inandırdı. yaşadıklarından, kaçtıklarından dolayı o tavırlarda olması inandırıcıydı.
*küçüklü büyüklü hemen hemen tüm rollerdeki oyuncular bildiğim ve sevdiğim oyunculardı. bir tek bayram karakterini oynayan kişiyi ilk kez izledim ve en beğendiğim oyunculuk onunki oldu.
*fakat her şeye rağmen, burcu biricik'in oyunculuğu şahane ona lafım yok.
izlenebilir mi? izlenebilir ama bu fazla abartı güzellemeleri unutup, beklentisiz izlenebilir.
devamını gör...
aşkın nörobiyolojisi
kelime anlamı, bir varlığa duyulan derin bir sevgi anlamına gelen ve bilinç haline gelmiş evrendeki temel bir güç olarak kabul edilen aşkın nörobiyolojik mekanizmasını kısaca açıklayan başlıktır.*
ehe, şimdi çok biliyormuşçasına ahkam keseceğim aşk hakkında.*
aşka nörobilimsel olarak baktığımızda, bir hormon kokteylidir diyebiliriz kolaylıkla. nitekim bir ödül sistemi gibi de çalışır aynı zamanda. ödül sistemi dediğimizde direkt olarak dopaminden bahsedebiliriz. dopamin, romantik bir aşk ile ilişkilidir. bir miktar bağımlık hali gibidir. aşık olduğumuzda bu ödül sistemiyle ilişkili tüm nörokimyasallar beyne akmaya başlar ve çeşitli belirteçler ortaya çıkar.* ve vücut strese girer. bir kriz ortamında hisseder kendini. kortizol* artmaya; serotonin* azalmaya başlar. böylece, tutku denilen, aşkın o ilk evrelerinin takıntılı hali başlıyor. aynı zamanda bu sırada yüksek dopamin de salgılandığı için aşşşırı bir heyecan halindeyiz. hislerin karmaşasını yaşıyoruz yani. tam bir savaş ortamı var beynimizde..*
aynı zamanda aşk ile birlilkte oksitosin ve vazopresin denilen bağlanma hormonları salgılanmaya başlıyor. özellikle ten teması ile artan oksitosin aşırı salgılanıyor. bu da bizim memnuniyet ve sükunet gibi hisler hissetmemizi sağlıyor. vazopresin ise, ilişkinin ne kadar süreceğine karar veriyor. çünkü uzun süreli ilişkilerin sebebi vazopresin olarak gösterilmiştir ve vazopresin salgılanması tek eşlilik durumu gibi sağlıklı bir durumu da ortaya çıkarmaktadır.
ve aşk bitmiyor sevgili yazarlar... sadece ilk bahsettiğimiz o his karmaşası bitiyor, hormonlar duruluyor. kaygı azalıyor. takıntı azalıyor. endişe azalıyor ve yerini sakin bir sevgiye bırakıyor.*
ha, derseniz ki kim karar veriyor bu hormonların delirmesine? orasını hala bilmiyoruz. aşk hakkında yapılan binlerce bilimsel çalışma olmasına rağmen hala gizemini koruyor..
aşk olmasaydı eğer, hakkında yazılan ve çizilen binlerce eser olmayacaktı. aşk, belki de hayatın bir rengiydi, gizemli bir rengi... ve bizler, belki de o rengin nasıl bir renk olduğunu hiçbir zaman çözemeyeceğiz..
ehe, şimdi çok biliyormuşçasına ahkam keseceğim aşk hakkında.*
aşka nörobilimsel olarak baktığımızda, bir hormon kokteylidir diyebiliriz kolaylıkla. nitekim bir ödül sistemi gibi de çalışır aynı zamanda. ödül sistemi dediğimizde direkt olarak dopaminden bahsedebiliriz. dopamin, romantik bir aşk ile ilişkilidir. bir miktar bağımlık hali gibidir. aşık olduğumuzda bu ödül sistemiyle ilişkili tüm nörokimyasallar beyne akmaya başlar ve çeşitli belirteçler ortaya çıkar.* ve vücut strese girer. bir kriz ortamında hisseder kendini. kortizol* artmaya; serotonin* azalmaya başlar. böylece, tutku denilen, aşkın o ilk evrelerinin takıntılı hali başlıyor. aynı zamanda bu sırada yüksek dopamin de salgılandığı için aşşşırı bir heyecan halindeyiz. hislerin karmaşasını yaşıyoruz yani. tam bir savaş ortamı var beynimizde..*
aynı zamanda aşk ile birlilkte oksitosin ve vazopresin denilen bağlanma hormonları salgılanmaya başlıyor. özellikle ten teması ile artan oksitosin aşırı salgılanıyor. bu da bizim memnuniyet ve sükunet gibi hisler hissetmemizi sağlıyor. vazopresin ise, ilişkinin ne kadar süreceğine karar veriyor. çünkü uzun süreli ilişkilerin sebebi vazopresin olarak gösterilmiştir ve vazopresin salgılanması tek eşlilik durumu gibi sağlıklı bir durumu da ortaya çıkarmaktadır.
ve aşk bitmiyor sevgili yazarlar... sadece ilk bahsettiğimiz o his karmaşası bitiyor, hormonlar duruluyor. kaygı azalıyor. takıntı azalıyor. endişe azalıyor ve yerini sakin bir sevgiye bırakıyor.*
ha, derseniz ki kim karar veriyor bu hormonların delirmesine? orasını hala bilmiyoruz. aşk hakkında yapılan binlerce bilimsel çalışma olmasına rağmen hala gizemini koruyor..
aşk olmasaydı eğer, hakkında yazılan ve çizilen binlerce eser olmayacaktı. aşk, belki de hayatın bir rengiydi, gizemli bir rengi... ve bizler, belki de o rengin nasıl bir renk olduğunu hiçbir zaman çözemeyeceğiz..
devamını gör...
kazandığı parayı hak etmeyen meslek grupları
devlet adamları.
devamını gör...
yazarların en ünlü etkileşimi
derya köroğlu'yu kafa sözlük ile tanıştırdım. kendisi hakkında yazdığım tanımı okumuş.
#973203
inandırıcı olması için mesajlaşma görseli
#973203
inandırıcı olması için mesajlaşma görseli
devamını gör...
gloria
şili-ispanya yapımı sinema filmidir..
yönetmen koltuğunda sebastián lelio oturmaktadır..
başrolde büyük aktris paulina garcía oynamaktadır..
filmde gloria adlı harika bir kadın karakterin yaşamına konuk oluyoruz. başrolümüz gloria, orta yaşın üzerinde özgür ruhlu bağımsız bir kadın. yaşamaktan haz almayı seven ve yaşamayı bilen biri. her şeye rağmen kendi ayaklarının üzerinde durabilen, kimseye muhtaç olmayan, güçlü ve muhteşem bir karakter..
filmin müzikleri de en az film kadar enfesti. nefis şili ezgileri dinleyeceksiniz film boyunca..
filmde şili halkının sosyokültürel ve siyasi yapısını da gözlemleyeceksiniz..
gloria, hiç kuşkusuz şili sinemasının son yıllardaki hattan tüm şili sinema tarihinin en önemli, en değerli, en büyük filmlerinden biridir..
başroldeki paulina garcía’ın oyunculuğu harikulâdeydi. oyunculuğu da kendisi gibi zarifti. gloria karakterinin duygu durum değişikliğini ve cesur sahneleri harika oynamış. film uluslararası pek çok film şenliğinden ödülle dönmüştür. paulina garcía, bu filmdeki büyüleyici performansıyla berlin uluslararası film festivali’nde “en iyi kadın oyuncu” kategorisinde “gümüş ayı” ödülünü kazanmıştır. ayrıca, paulina garcía'yı narcos dizisinde pablo escobar’ın annesi rolünden de hatırlayacaksınız..
gloria, rotten tomatoes film sitesindeki eleştirmenlerden övdü dolu sözler alan ve “mutlaka izlenmeli” diye not düşülen özel bir filmdir..
beni çok etkileyen filmlerden biriydi. böyle derin ve büyüleyici karakterleri olan filmleri bir başka seviyorum..
sonunu da çok beğendiğimi belirtmeliyim. filme yakışır bir son olmuş..
gloria, latin amerika sineması sevenlerin ayrı keyif alacağı bir film olacaktır diye düşünüyorum..
bu muhteşem filmi tüm sinemaseverlere öneriyorum..
yönetmen koltuğunda sebastián lelio oturmaktadır..
başrolde büyük aktris paulina garcía oynamaktadır..
filmde gloria adlı harika bir kadın karakterin yaşamına konuk oluyoruz. başrolümüz gloria, orta yaşın üzerinde özgür ruhlu bağımsız bir kadın. yaşamaktan haz almayı seven ve yaşamayı bilen biri. her şeye rağmen kendi ayaklarının üzerinde durabilen, kimseye muhtaç olmayan, güçlü ve muhteşem bir karakter..
filmin müzikleri de en az film kadar enfesti. nefis şili ezgileri dinleyeceksiniz film boyunca..
filmde şili halkının sosyokültürel ve siyasi yapısını da gözlemleyeceksiniz..
gloria, hiç kuşkusuz şili sinemasının son yıllardaki hattan tüm şili sinema tarihinin en önemli, en değerli, en büyük filmlerinden biridir..
başroldeki paulina garcía’ın oyunculuğu harikulâdeydi. oyunculuğu da kendisi gibi zarifti. gloria karakterinin duygu durum değişikliğini ve cesur sahneleri harika oynamış. film uluslararası pek çok film şenliğinden ödülle dönmüştür. paulina garcía, bu filmdeki büyüleyici performansıyla berlin uluslararası film festivali’nde “en iyi kadın oyuncu” kategorisinde “gümüş ayı” ödülünü kazanmıştır. ayrıca, paulina garcía'yı narcos dizisinde pablo escobar’ın annesi rolünden de hatırlayacaksınız..
gloria, rotten tomatoes film sitesindeki eleştirmenlerden övdü dolu sözler alan ve “mutlaka izlenmeli” diye not düşülen özel bir filmdir..
beni çok etkileyen filmlerden biriydi. böyle derin ve büyüleyici karakterleri olan filmleri bir başka seviyorum..
sonunu da çok beğendiğimi belirtmeliyim. filme yakışır bir son olmuş..
gloria, latin amerika sineması sevenlerin ayrı keyif alacağı bir film olacaktır diye düşünüyorum..
bu muhteşem filmi tüm sinemaseverlere öneriyorum..
devamını gör...
vedasız giden dost
karşılaştığım durumdur.
devamını gör...
bakarız
muazzam bir geçiştirme kartıdır. erkek itemidir.
bir erkeğin bakarız dediği herhangi bir eylemin gerçekleştiği henüz görülmemiştir.
süper pas. o an kadın bu konuda ısrarı aniden salıyor. erkek mutlu. erkek yolunda. erkek bakmıyo.
bakın işte.
bir erkeğin bakarız dediği herhangi bir eylemin gerçekleştiği henüz görülmemiştir.
süper pas. o an kadın bu konuda ısrarı aniden salıyor. erkek mutlu. erkek yolunda. erkek bakmıyo.
bakın işte.
devamını gör...
herbert george wells
bilim kurgu türünde şahane eserler vermiş olan ingiliz yazar. kendisi, üstteki yazarın da bahsettiği gibi, bilim kurgu edebiyatının shakespear'i olarak bilinir. ilham kaynağı jules verne olduğu gibi; yazdıklarıyla orwell, huxley, le guin gibi birçok yazarı etkilemeyi başarmıştır. eserlerinde sosyal yorumlar bulunur. özellikle sınıf ayrılıklarına dikkat çeker.
114 'ten fazla eseri vardır.
okunulası ve okutulası yazarlardandır.
114 'ten fazla eseri vardır.
okunulası ve okutulası yazarlardandır.
devamını gör...
seni sen yapan cümlelerin
hayattan zevk alıyor muyum? mhmm.. eminim o benden daha çok zevk alıyordur.
devamını gör...
ülkeler hakkında ilginç bilgiler
izlanda için ateşin buzla, buzun ateşle imtihanı diyorlar. ne kadar soğuk olursa olsun havalar, yerin altında her zaman 100 derece bir sıcak su var.
devamını gör...
hadleyburg’ü yozlaştıran adam
mark twain kitabıdır.
mark twain, ruh halinize bağlı olmaksızın her an okunabilecek bir yazar. mark twain bambaşka bir adam. onu okumak her zaman büyük bir keyif. adını duyduğum zaman bile mutlu olduğum bir adam. o bir edebiyat kahramanı, hem de süperinden.
hadleyburg’ü yozlaştıran adam, “ lekesiz aklın sonsuz ışıltısına” bir örnek bence. mark twain’in pırıl pırıl dehasından damıtılmış bir öykü. dehasını gözümüze sokmak için uğraşmadan yazmış kitabı. gösteriş yapmadan yazmış. tevazu içinde yazmış.
kitaptaki hikaye beni çok derinden etkiledi. hadleyburg kenti namuslu, ahlaklı, dürüst olmakla övünen, önde gelen bazı ailelerin göz kamaştıran erdemleri ile ünlü bir kenttir. ve belki de sonsuza kadar öyle kalacaktır. ta ki günün birinden ordan geçen bir yolcuya yapılan bir haksızlığa, ve bu haksızlık sonrası o adam intikam almaya karar verene kadar. bu adamın intikamı kente kötülük yapmak şeklinde olmayacaktır. sadece içlerinde saklı gerçeği ortaya çıkarmakla yetinecektir intikam isteyen bu yabancı.
meraklısı için yazıyorum bu son paragrafı. herkes okumak zorunda değil elbette. bu öykü bana iki farklı yapıtı hatırlattı. bir tanesi, burgazadaya gittiğinizde adanın girişinde sizi karşılayan büyük yazar sait faik abasıyanık’ın “ sinağrit baba” öyküsü. bu öykü üniversite yıllarımda muazzam bir anıma da kaynaklık etmiştir. ( anıyı sizinle paylaşmayacağım. ) sanki iki öykü arasında derin paralellikler var gibi. ikincisi ise, ingiliz olmasına rağmen filmleriyle beni güldürebilen, dünyanın en büyük “ nerd”lerinden biri olan simon pegg’in “ hot fuzz” filmi. benzerlikler çok sevimli bence. okuyun, izleyin, keyif alacaksınız...
mark twain, ruh halinize bağlı olmaksızın her an okunabilecek bir yazar. mark twain bambaşka bir adam. onu okumak her zaman büyük bir keyif. adını duyduğum zaman bile mutlu olduğum bir adam. o bir edebiyat kahramanı, hem de süperinden.
hadleyburg’ü yozlaştıran adam, “ lekesiz aklın sonsuz ışıltısına” bir örnek bence. mark twain’in pırıl pırıl dehasından damıtılmış bir öykü. dehasını gözümüze sokmak için uğraşmadan yazmış kitabı. gösteriş yapmadan yazmış. tevazu içinde yazmış.
kitaptaki hikaye beni çok derinden etkiledi. hadleyburg kenti namuslu, ahlaklı, dürüst olmakla övünen, önde gelen bazı ailelerin göz kamaştıran erdemleri ile ünlü bir kenttir. ve belki de sonsuza kadar öyle kalacaktır. ta ki günün birinden ordan geçen bir yolcuya yapılan bir haksızlığa, ve bu haksızlık sonrası o adam intikam almaya karar verene kadar. bu adamın intikamı kente kötülük yapmak şeklinde olmayacaktır. sadece içlerinde saklı gerçeği ortaya çıkarmakla yetinecektir intikam isteyen bu yabancı.
meraklısı için yazıyorum bu son paragrafı. herkes okumak zorunda değil elbette. bu öykü bana iki farklı yapıtı hatırlattı. bir tanesi, burgazadaya gittiğinizde adanın girişinde sizi karşılayan büyük yazar sait faik abasıyanık’ın “ sinağrit baba” öyküsü. bu öykü üniversite yıllarımda muazzam bir anıma da kaynaklık etmiştir. ( anıyı sizinle paylaşmayacağım. ) sanki iki öykü arasında derin paralellikler var gibi. ikincisi ise, ingiliz olmasına rağmen filmleriyle beni güldürebilen, dünyanın en büyük “ nerd”lerinden biri olan simon pegg’in “ hot fuzz” filmi. benzerlikler çok sevimli bence. okuyun, izleyin, keyif alacaksınız...
devamını gör...
zort yazsa 30 beğeni alacak yazarlar
içinde iyi niyet belirtisi olmayan başlık. velev ki öyle sana nesi, bana nesi, bize nesi? beğeni için yazma, çok rahat edersin. (bkz: derdini seveyim)
devamını gör...




