hacivat karagöz neden öldürüldü
ezel akay ve levent kazak'ın masalsı tarzının en güzel örneğidir benim için. dekorlar, makyajlar, müzikler ve tabii ki oyunculuklar senaryoyu o kadar güzel besliyor ki her izleyişimde farklı bir detaya gülümseyebilirim. sonda verdiği mizahın gücüyle ilgili mesaj da çok yerindeydi.
devamını gör...
kuğulu park
kalben’in yara şarkısında “kuğulu'da, buluşalım” şeklinde geçen, ankara’daki park.
devamını gör...
haluk levent
ahbab derneğinin kurucusu ve türk müziği sanatçısıdır. en çok adından söz ettirdi şarkısı elfida dur. ülkede yapılan anket sonucunda en güvenilir insanlar listesinde birinci sıradadır. yaptığı iyiliklerle insanların gönlünde taht kurmuş bir insandır.
devamını gör...
öğretmen
her türlü bilgiyi her koşulda öğreten insandır. kişinin illa eğitim fakültesi mezunu olup diplomalı öğretmen olmasına gerek yoktur. bir insan bildiği herhangi bir bilgiyi öğretirken de öğretmen olabilir; yemek yapmak, örgü örmek, bir enstrüman çalmak gibi. ya da anneler ilk öğretmenlerdir. mesela oturmayı, adım atmayı, yemek yemeyi, oyun oynamayı, sevmeyi ilk onlardan öğreniriz.
devamını gör...
yaşı küçük yazarları sağ frame’e almak
adama sorarlar, madem bu kadar hassassın sen hangi tanımları yaptın? gidip 'gay algısı yaratan erkek isimleri' ne tanım girdikten sonra gelip burada '24 yaşından küçükleri ayrı bölüme alalım.' dersen adama çürük portakal atarlar.
devamını gör...
çiçek açmış genç kızların gölgesinde
kayıp zamanın izinde kitabının ikinci cildi olan çiçek açmış genç kızların gölgesinde tam içinde anlatılanlara uygun bir isme sahip. kitabı okumaya başladığımızda karşımıza ilk kitapta okuduğumuz ünü kendinden büyük odette'yi mme swann olmuş halde hayatını izlerken buluyoruz kendimizi. birinci kitapta bize film izler gibi anlatılan odette'nin hayatı bu sefer anlatıcının onunla yakın ilişkiler kurmasıyla daha da üstümüze başımıza bulaşıyor. gilbert ve anlatıcının ona karşı olan duyguları, gençliğin damarda alev alev akan kanıyla kurulan hayaller, beslenen umutlar büyük bir yer kaplıyor kitabın ilk kısmında. ikinci kısımda balbec'e gidilen bir tatil ve orayı anlatıcı için cennete çeviren cıvıl cıvıl genç kızlar topluluğu, onlarla tanışmak için anlatıcının çabaları, küçük çete (kızlar topluluğuna taktığı isim) ve sonrasında anlatıcının da içlerine dahil olup tatilde geçirdiği günler büyük bir yer kaplıyor kitapta. ikinci kitap anlatıcının ergenliğinin getirdiği telaşları anlatsa da bunu o kadar incelikle yapıyor ki okuyucuyu hiç rahatsız etmiyor.
devamını gör...
converse ayakkabı giyilen korkunç dönem
30+ yazarların lise zamanına denk geliyor.
ve converse 300 lira değil arkadaşlar. c'mon! turuncu sevdam yüzünden kredi kartına 35 taksitle yeni aldım daha. keşke 300 olsa.
ve converse 300 lira değil arkadaşlar. c'mon! turuncu sevdam yüzünden kredi kartına 35 taksitle yeni aldım daha. keşke 300 olsa.
devamını gör...
yazarların yaşadığı komik olaylar
biraz da gerçek komik bir anı dinleyin sözlük. yer eskişehir sene 2003. üni.yi kazanmışım. gittik işte annem kuzenimle liseden bir arkadaş da kazanmış beraber ev tutacaz. eskişehir kaynıyor ev yok çıldıracağım. neyse zor bela hallederiz kadir tipli birinden bir dökük ev bulduk. ev sahibi ise bomba bir değişikliğe sahip ama o başka hikaye. neyse sınıftan bir üçüncü bulduk yerleştik, başladık. üniversite ilk sınıf resmen karşı cinsin eşleşme dönemi gibi 10 kişilik bir grup oluşuyor sonra esra erol misali çift haline gelme süreci, güvercin misali kurlar falan. neyse bir akşam şimdiki deyimi ile partileyim dedik. o zaman alkol her şey ucuz, gençler bilmez efesin 5 lt musluklu fıçıları falan var. doldurduk nevaleyi doluştuk eve kızlı erkekli. ortam ısındı herkes birer avcı kızlar ise ceylan misali* apartmanda da otomat dediğimiz merdiven elektriği yok öyle bitik bir kiracı portföyü var. neyse hafiften alkol kana karıştı tam güzelleşiyoruz kapı çaldı. ben ev sahibi yakışuklu brad hemen gittim tabii cool cool kim ulan bu teress hesabı. kapıyı bir açtım karanlıkta hökümet gibi kadın dediğimiz ebatta başörtülü yelekli kaşlar birleşik dişler çürük görünümlü bir teyze, ellerini ovuşturarak ben geldiiiim dedi sırıtarak ve depar bir yürüyüşle eve daldı. o an hissettiğim tamamen hani rüya görüp rüya olduğunu bilirsin ya acaba mı diye? bir vicudumdaki tüylerin dikelmesi oldu. brad'ten bir anda çocuklar duymasın selami'ye evrildim. kadın mazhar osman polikliniğinde gibi volta atıyor, kızlar bastı çığlığı benim akıncı kişilik gitti ben ancak birinizi savunurum falan diyorum. mutfakta meyve kesen kızlardan da bıçağı kaptı mı! iyice karıştı ortalık hışt huşt defaol yapma etme diyoruz da kadın oscarlık bir deli. biz yorulana kadar sürdü bu olay akabinde bir baktım bizim 3. ev arkadaşı pis pis sırıtıyor. dedim bir iş var noluyor lan diyorum buna bu sırada bizim teyze de gülmeye başladı oturdu. olayın gerçeği açığa çıktı. bu aplamız alt komşu daha önce hiç görmedim. alt komşu kadının evlenmemiş hafif çatlak kız kardeşi. yukarı öğrenci geldiğini biliyor ya üşenmemiş film makyözü kalitesinde makyaj yapıp o sabah arkadaş evdeyken kapıya dayanmış. bizimkinin kapıyı açması ile bütün küfür darcığını boşaltmasıyla kadın şakayı erken bırakmış ammaa bizim çakalda ampul yanmış hemen ve akşama da yapsana abla bunu kalabalık olcaza bağlamış. kadın da kabul edip bize bu güzide anıyı kazandırmış. neyse bu kadar uzunu kim okur bilmem de aklıma geldi birden bu anı. oscarlık deli rolü yapan teyzem hayatta ise selamlar.
devamını gör...
nilgün marmara'nın intihar mektubu
beni derinden yaralayan intihar mektubudur.
nilgün marmara çok değerli bir isimdir ve yakın zamanda slyvia plath'ın şairliğinin intiharı bağlamında analizi adlı incelemesini okumuştum kendisi orada şöyle diyordu.
belki kendini yok etmek de bir kendini koruma girişimi, sevgi görmek için atılan bir çığlık ,mutlu yaşama olasılığının aranışıdır.
ayrıca ece ayhan ve (bkz: meçhul öğrenci anıtı) bu konuda çok önemlidir. aldırma 128!
nilgün marmara çok değerli bir isimdir ve yakın zamanda slyvia plath'ın şairliğinin intiharı bağlamında analizi adlı incelemesini okumuştum kendisi orada şöyle diyordu.
belki kendini yok etmek de bir kendini koruma girişimi, sevgi görmek için atılan bir çığlık ,mutlu yaşama olasılığının aranışıdır.
ayrıca ece ayhan ve (bkz: meçhul öğrenci anıtı) bu konuda çok önemlidir. aldırma 128!
devamını gör...
normal sözlük iç çamaşırları
kafa sözlük çoraplarını tasarlayan bendeniz, aynı gün içerisinde bir yazarımızın* isteği üzerine kafa sözlük ile alakalı boxer tasarlamamı istemişti. görmeyenler için bu tasarımı tekrardan paylaşıyorum:

aynı günde ve ilerleyen zamanlarda bunla alakalı cinsiyetçi bir tutum sergilediğime dair oldukça fazla eleştiri aldım. biliyorum çok uzun zaman oldu ama bu yazarlarımızın taleplerini dikkate alarak ve bu başlığı açan arkadaşımızın yapmış olduğu ne idiğü belirsiz tasarımı daha fazla geliştirmek adına kadın yazarlarımıza özel bir iç çamaşırı tasarımı daha yapmaya karar verdim:

artık sözlükten bir partner bulup onunla özel bir gece geçirmek isterseniz, bu geceyi daha da özel kılacak parçalar artık tamamlandı. vallahi bu sözlükte kıymetimi bilen yok gerçekten.*

aynı günde ve ilerleyen zamanlarda bunla alakalı cinsiyetçi bir tutum sergilediğime dair oldukça fazla eleştiri aldım. biliyorum çok uzun zaman oldu ama bu yazarlarımızın taleplerini dikkate alarak ve bu başlığı açan arkadaşımızın yapmış olduğu ne idiğü belirsiz tasarımı daha fazla geliştirmek adına kadın yazarlarımıza özel bir iç çamaşırı tasarımı daha yapmaya karar verdim:

artık sözlükten bir partner bulup onunla özel bir gece geçirmek isterseniz, bu geceyi daha da özel kılacak parçalar artık tamamlandı. vallahi bu sözlükte kıymetimi bilen yok gerçekten.*
devamını gör...
acı
neşeli insan tipi, sarhoş bir magandanın sevinçli halleri kadar tehlikelidir.
ben göğsümde bir diş ağrısıyla doğdum, gülebildiğim zamanlar kendimi kaybettiğime acıdım. çoğu kez hüzünlenmekte gösterdiğim azim, ruhunu çelik gibi işleyen, bir sanatçı haline getirdi beni.
ben acılardan doğarım, zifiri karanlık bir rahimden gelen "umut" benim sahne adım. acılar kadehimde ki en taze meydir, beni sarhoş etmez güzellikler gibi. zamanın sancısıyla örtünürüm, kalbim bir değirmen taşı gibi öğütür neşeli şeyleri, un ufak eder damarlarımdaki mutluluk zehrini.
ben göğsümde bir diş ağrısıyla doğdum, gülebildiğim zamanlar kendimi kaybettiğime acıdım. çoğu kez hüzünlenmekte gösterdiğim azim, ruhunu çelik gibi işleyen, bir sanatçı haline getirdi beni.
ben acılardan doğarım, zifiri karanlık bir rahimden gelen "umut" benim sahne adım. acılar kadehimde ki en taze meydir, beni sarhoş etmez güzellikler gibi. zamanın sancısıyla örtünürüm, kalbim bir değirmen taşı gibi öğütür neşeli şeyleri, un ufak eder damarlarımdaki mutluluk zehrini.
devamını gör...
insani gelişme endeksi
insani gelişme endeksi (human development ındex), dünya'daki ülkeler için yaşam uzunluğu, okur yazar oranı, eğitim ve yaşam düzeyi doğrultusunda hazırlanan bir ölçüm. bu araştırma sonucunda bir ülkenin gelişmiş, gelişmekte olan ya da gelişmemiş bir ülke olduğu; bunun yanı sıra ekonomisindeki etkinin, yaşam niteliğini ne düzeyde etkilediğini gösteriyor.
dağılım ilk olarak 1990 yılında pakistanlı ekonomist mahbub ul haq tarafından geliştirilmiş ve 1993 yılından bu yana birleşmiş milletler gelişme programı tarafından yıllık gelişme raporu'nda sunuluyor. *
peki hangi parametrelere göre hesaplanıyormuş bu dalga diye soracak olursak: ortalama yaşam süresi, okur yazar oranının (2/3'ü yani %66.6), ilkokul, lise ve üniversite kayıtlarının (1/3'ü yani %33.3) ile bulunan eğitim dağılımı ile kişi başına düşen gelir ve alım gücünün amerikan doları'ndan hesaplanmasıyla gerçekleştiriliyordu. fakat bu sistem yeni yeni güncelleniyor.
yeni hesaplama sistemi, eğitimde geçen ve geçmesi beklenen süre, doğumda yaşam beklentisi ve satın alma gücü pariteli milli geliri esas almakta.
ayrıca merak edenler için, 2018 verilerine göre norveç, isviçre ve irlanda'nın başı çektiği listede türkiye 189 ülke arasında 59. sırada yer alıyor.
dağılım ilk olarak 1990 yılında pakistanlı ekonomist mahbub ul haq tarafından geliştirilmiş ve 1993 yılından bu yana birleşmiş milletler gelişme programı tarafından yıllık gelişme raporu'nda sunuluyor. *
peki hangi parametrelere göre hesaplanıyormuş bu dalga diye soracak olursak: ortalama yaşam süresi, okur yazar oranının (2/3'ü yani %66.6), ilkokul, lise ve üniversite kayıtlarının (1/3'ü yani %33.3) ile bulunan eğitim dağılımı ile kişi başına düşen gelir ve alım gücünün amerikan doları'ndan hesaplanmasıyla gerçekleştiriliyordu. fakat bu sistem yeni yeni güncelleniyor.
yeni hesaplama sistemi, eğitimde geçen ve geçmesi beklenen süre, doğumda yaşam beklentisi ve satın alma gücü pariteli milli geliri esas almakta.
ayrıca merak edenler için, 2018 verilerine göre norveç, isviçre ve irlanda'nın başı çektiği listede türkiye 189 ülke arasında 59. sırada yer alıyor.
devamını gör...
kendi kendine konuşurken lafın lafı açması
bazen de anlaşamazsınız, kendi kendinize küsersiniz. yok yahu ne delirmesi?
devamını gör...
çocukların yarattığı kelimeler
minik yeğenimin de katkıda bulunduğudur.
ovuçi=havuç
amâğ=elma ve elmaya benzer tüm meyveler
boto=motor
meğ=kedi ve bir takım hayvanlar
baluğn=top ve balon. hatta küre şeklindeki pek çok şey.
garga=tüm kuşlar
ovuçi=havuç
amâğ=elma ve elmaya benzer tüm meyveler
boto=motor
meğ=kedi ve bir takım hayvanlar
baluğn=top ve balon. hatta küre şeklindeki pek çok şey.
garga=tüm kuşlar
devamını gör...
sözlük radyo istek saati
yaşlı amca- yıldızlara bak
kurban-insanlar
emre aydin- rüyamdaki aptal kadın
dolu kadehi ters tut- kaçar gider
şekersiz- bir büyük hüzün
cem adrian & mark eliyahu -kül
kurban-insanlar
emre aydin- rüyamdaki aptal kadın
dolu kadehi ters tut- kaçar gider
şekersiz- bir büyük hüzün
cem adrian & mark eliyahu -kül
devamını gör...
buz devri 4: kıtalar ayrılıyor
buz devri 4: kıtalar ayrılıyor, 2012 yapımı bir animasyon, çocuk filmidir.
serinin en güçlü, en zirvede olanıdır. ses, görüntü kalitesi, efektleri dönemin animasyonları arasında bile sıyrılmasına sebep olmuştur.
buz devri birde yardımcı yönetmen, iki ve üçte yönetmen olan carlos saldanha dördüncü filmde yönetmenlik yapmamaktadır. bu filmde yönetmenliği üçüncü filmdede yönetmenlik yapmış bir isim mike thurmeier ve yeni bir kan olarak steve martino üstlenmiştir.
filmin, yapımcılar lori forte ve john c. donkin'dir.
scrat ilk sahnede yerini almış, belalı palamutuyla yine tüm aksaklıkları üzerine çekmiştir. minicik gövdesiyle dünyanın merkezini sallamış ve kıtaların ayırmıştır. dünyanın tüm dengesini bozmuş ve hatta çöllerin oluşumuna bile neden olmuştur. scrat bu durur mu? durmamış film boyunca oradan oraya atlamış palamut uğruna canını bile hiçe saymıştır.
scrat'ın bu başarıları tabi ki ekibimizi yine zorluklar içinde bırakmış, onları ayırmış ve mecburi bir deniz yolculuğuna çıkarmıştır.
manny, diago ve sid kendilerini denizin ortasında korsanlarla savaşırken bulmuştur. yeni yeni simalar eklenmiştir filme. kötü karakter kaptan kart manny ve ekibini esir almış ailesine ulaşmalarını engellemek için elinden geleni yapmıştır.
shira, - güzeller güzeli dişi kaplan- kaptan kartın sağ kolu ve diago'nun baş belası olmuştur. ve daha neler neler?
flynn, squint, gupta, ras, silas şirin ve korkutucu olmayı başarmış filme yeni bir soluk getirmişlerdir. özellikle flynn'in kötülüğü tatlış bir seviyededir. kendi aralarında bile çekişmeler yaşarken kart'ın yönlendirmeleriyle manny ve ekibiyle sonuna kadar uğraşmışlardır.
manny bu filmde ergen bir kız babası rolüne bürünmüş, şeftali bebekken olan korkuları 4, 5 kat katlanmıştır. kontrolcü ve korumacı bir baba olayım derken şeftali'nin hiç bilmediği bir yüzüyle karşılaşmıştır.
filme şeftalinin yakın arkadaşı olarak louis eklenmiştir. o ürkek bir köstebektir. şeftali bu filmde asi ve aşıktır. ikisi üstüste olunca olacakları siz düşünün derim.
ellie bir önceki serideki anaç tavırlarının üstüne birde sürü liderliğini eklemiş ve geride kalanları hayatta tuta bilmek için görevini bilinçli bir şekilde yerine getirmeye çalışmıştır. kızına yol göstericilik yapmaya çalışmış, kararında bir anne modeli olmuştur.
gelelim sid'e. sid yine bildiğimiz gibi. ne bir artı ne bir eksi. yine şapşik yine sevimli yine sakar yine iş bilmez. ekstra olarak kuyruğuna büyükannesi granny'i bağlamış ve sürpriz sona kadar ekibe ayak bağı olmaya devam etmiştir.
ah benim diagom yeni heyecanlar yeni yeni duygular tatmış yine bir değişik hallerin içine bürünmüştür.
serinin bu filmi bir öncekine göre duygu bakımından daha toktur. bir önceki filmde aşırı maceraya atılıp duygu yoğunluğunu azaltmışlardı. bu filmde hem mecara hem duygu had safhalardadır.
çocuk filmi olarak düşünülsede bu film yine bir çok yetişkini yeterince memnun etmiştir. sanırım bu ekiple 10 film daha çekilse bir çok kişi 'yuh artık bu kadar olur mu?' demek yerine koşa koşa sinema salonlarına koşacaktır.
aman seslendirme ekibini unutmadan.
ali poyrazoğlu manny, yekta kopan sid, haluk bilginer diego, özden ayyıldız ellie,
fatih özacun kaptan kart, umut tabak crash, ahmet taşar eddie, ecem uzun şeftali ezgi bakışkan shira, aydoğan temel squint, fatoş ceylan eunice, emrullah uzun ethan, çağlar çorumlu gupta, didem atlıhan raz, gökçe özyol flynn, buğra gölsoy marshall, aslı tandoğan steffie, özge çatıkkaş katie, ayşe tunaboylu büyükanne, aslı tandoğan steffie, murat aydın milton, hakan altuntaş silas
filmin dublajı diğer serilerde olduğu gibi yine çok profesyoneldir. seslendirme ekibi zaten mükemmel ee daha ne olsun?
arkadaşlar buz devri hayranı olarak tarafsız olamıyorum kusura bakmayınız.
herkeslere iyi seyirler...
serinin en güçlü, en zirvede olanıdır. ses, görüntü kalitesi, efektleri dönemin animasyonları arasında bile sıyrılmasına sebep olmuştur.
buz devri birde yardımcı yönetmen, iki ve üçte yönetmen olan carlos saldanha dördüncü filmde yönetmenlik yapmamaktadır. bu filmde yönetmenliği üçüncü filmdede yönetmenlik yapmış bir isim mike thurmeier ve yeni bir kan olarak steve martino üstlenmiştir.
filmin, yapımcılar lori forte ve john c. donkin'dir.
scrat ilk sahnede yerini almış, belalı palamutuyla yine tüm aksaklıkları üzerine çekmiştir. minicik gövdesiyle dünyanın merkezini sallamış ve kıtaların ayırmıştır. dünyanın tüm dengesini bozmuş ve hatta çöllerin oluşumuna bile neden olmuştur. scrat bu durur mu? durmamış film boyunca oradan oraya atlamış palamut uğruna canını bile hiçe saymıştır.
scrat'ın bu başarıları tabi ki ekibimizi yine zorluklar içinde bırakmış, onları ayırmış ve mecburi bir deniz yolculuğuna çıkarmıştır.
manny, diago ve sid kendilerini denizin ortasında korsanlarla savaşırken bulmuştur. yeni yeni simalar eklenmiştir filme. kötü karakter kaptan kart manny ve ekibini esir almış ailesine ulaşmalarını engellemek için elinden geleni yapmıştır.
shira, - güzeller güzeli dişi kaplan- kaptan kartın sağ kolu ve diago'nun baş belası olmuştur. ve daha neler neler?
flynn, squint, gupta, ras, silas şirin ve korkutucu olmayı başarmış filme yeni bir soluk getirmişlerdir. özellikle flynn'in kötülüğü tatlış bir seviyededir. kendi aralarında bile çekişmeler yaşarken kart'ın yönlendirmeleriyle manny ve ekibiyle sonuna kadar uğraşmışlardır.
manny bu filmde ergen bir kız babası rolüne bürünmüş, şeftali bebekken olan korkuları 4, 5 kat katlanmıştır. kontrolcü ve korumacı bir baba olayım derken şeftali'nin hiç bilmediği bir yüzüyle karşılaşmıştır.
filme şeftalinin yakın arkadaşı olarak louis eklenmiştir. o ürkek bir köstebektir. şeftali bu filmde asi ve aşıktır. ikisi üstüste olunca olacakları siz düşünün derim.
ellie bir önceki serideki anaç tavırlarının üstüne birde sürü liderliğini eklemiş ve geride kalanları hayatta tuta bilmek için görevini bilinçli bir şekilde yerine getirmeye çalışmıştır. kızına yol göstericilik yapmaya çalışmış, kararında bir anne modeli olmuştur.
gelelim sid'e. sid yine bildiğimiz gibi. ne bir artı ne bir eksi. yine şapşik yine sevimli yine sakar yine iş bilmez. ekstra olarak kuyruğuna büyükannesi granny'i bağlamış ve sürpriz sona kadar ekibe ayak bağı olmaya devam etmiştir.
ah benim diagom yeni heyecanlar yeni yeni duygular tatmış yine bir değişik hallerin içine bürünmüştür.
serinin bu filmi bir öncekine göre duygu bakımından daha toktur. bir önceki filmde aşırı maceraya atılıp duygu yoğunluğunu azaltmışlardı. bu filmde hem mecara hem duygu had safhalardadır.
çocuk filmi olarak düşünülsede bu film yine bir çok yetişkini yeterince memnun etmiştir. sanırım bu ekiple 10 film daha çekilse bir çok kişi 'yuh artık bu kadar olur mu?' demek yerine koşa koşa sinema salonlarına koşacaktır.
aman seslendirme ekibini unutmadan.
ali poyrazoğlu manny, yekta kopan sid, haluk bilginer diego, özden ayyıldız ellie,
fatih özacun kaptan kart, umut tabak crash, ahmet taşar eddie, ecem uzun şeftali ezgi bakışkan shira, aydoğan temel squint, fatoş ceylan eunice, emrullah uzun ethan, çağlar çorumlu gupta, didem atlıhan raz, gökçe özyol flynn, buğra gölsoy marshall, aslı tandoğan steffie, özge çatıkkaş katie, ayşe tunaboylu büyükanne, aslı tandoğan steffie, murat aydın milton, hakan altuntaş silas
filmin dublajı diğer serilerde olduğu gibi yine çok profesyoneldir. seslendirme ekibi zaten mükemmel ee daha ne olsun?
arkadaşlar buz devri hayranı olarak tarafsız olamıyorum kusura bakmayınız.
herkeslere iyi seyirler...
devamını gör...
abla terörü
küçük ablam beni döverdi. ben de ağlardım. ağlayıp annemler duymasın diye sırtına alır ambulanscılık oynardık. gözlüğümü kavga ederken yüzümün üstüne yastık bastırıp kırmıştı. popoma iğne vurmuşlardı ve o da bilerek iğne yataklarıma vururdu. büyük ablam ona laf derdi ben de gülerdim ve dayak yerdim. halbuki benim suçum yoktu. geçen yıl resmen sıkıştırdı beni, elimi kolumu arkadan kilitledi hiçbir şey yapamıyorum. ben de aldım bunu bir yapıştırdım duvara.şok oldu yavrum. canını acıttım ama benim savunamam da öyleydi. sonra yine gülüştük, anlaştık. güzel kalbini hissettiğim için ve onu bildiğim için iyi ki bizimle.
devamını gör...
pasarofça antlaşması
osmanlı'nın batıda savunmaya geçmesini gerektiren anlaşma. kaybedilen topraklara yenileri eklenmiş ve batının üstünlüğü kabul edilmiştir. bu anlaşmayla lale devri başlamıştır.
devamını gör...
cezalar ağırlaştıkça suçun sıklığı azalır mı sorusu
bizimkisi gibi coğrafyalarda sanırım cezalar ne kadar ağır olursa olsun, bir suçu işlemekten vazgeçirmek daha çok kültürel nedenlere ihtiyaç duyuyor. bir kan davasını engellemek kanunlarla değil kültürle, örfle, adetle gerçekleşiyor. kanunlar da o coğrafyada yaşayan insanların kültürlerine göre şekillendiğinden temelde bir yanlışımız var gibi görünüyor. kanunları iyileştirmek ya da ceza oranlarını artırmak yerine daha bilinçli/rasyonel insanlar yaratmak cazip geliyor bu noktada.
devamını gör...
karnabahar
ikindi vakti. pazarın en zevkli olduğu vakit.
gökyüzünde mavinin en güzel tonu.
hiçbir şey almayacak olsanız bile öylesine gezilebilir bu vakitte.
yine de biraz kalabalık.
pazarların en güzel tarafı da normalde bir araya gelmeyecek insanları görebilmek.
çeşit çeşit insan.
farkındalar mıydı acaba bir arada olduklarından?
menfaatti onları bir arada tutan.
menfaatleriydi o an tek düşündükleri.
masum bir menfaat ama.
'yok yok burdan almayalım baksana şu portakallara biraz küçükler, hem ucuzmuş, ekşi çıkar bir de... hiç gerek yok' tadında bir menfaatti.
keşke bütün menfaatler portakalın ekşiliğine endeksli olsaydı*.
bu küçük menfaatlerin arasında gezmek güzeldi.
ama bu küçük menfaatler bazen toplumsal bilinçaltının ortaya çıkmasına sebep oluyordu.
artık alacağını almış, rahat rahat dönüş yolundaydı.
solundaki tezgahta ise bir pazarlık dönüyordu.
kadın elindeki bozuk iki lirayı uzatmıştı. isteği çok basitti.
iki liralık karnabahar istiyordu.
pazarcı ise üçe tamamlayayım mı dedi.
kadın iki liralık istediğini söyledi. pazarcıda bir cesaret vardı.
tamamlayayım işte üç liraya, uğraştırma beni.
kadın bu sefer açıklama yapma gereği hissetti, ne yapayım o kadarını ihtiyacım olmayanı alacağım da nolacak!
bir lira için anlamsız bir diyaloğa girmişlerdi. pazarcının sesi yükselmeye başlamıştı.
kadının naifliğinden, yanında bir erkek olmayışından, yalnız alışverişe çıkmasından faydalanıyordu. elbette bunu bilinçsizce yapıyordu.
kadınsa karşısındakinin ne yaptığını anlayamamıştı. neden bağırıyordu ki? altı üstü bir karnabahar istemişti.
aslında biraz üste çıksa, biraz ses tonunu sertleştirse pazarcı geri adım atacaktı.
ama o kadının bunu yapmasına imkan yoktu sanki. o kadar çaresizdi ki. kim bilir kimden öğrenmişti bu sessizliği, bu hakkını arayamayışı.
işin tuhafı pazarcı, kadına bağırıyordu resmen ve onlarca insan sadece seyrediyordu. halbuki o kadın onlar için yabancı olmasaydı kıyametler kopardı.
ama bu güne kadar böyle gelinmişti. o an yaşanacaktı.
kadının çaresiz ısrarı sonucu pazarcı geri adım attı. iki liralık karnabahar alınmıştı.
bu kadar tantanaya gerek var mıydı?
bir lira için değer miydi? o karnabaharlar zaten parçalar halindeydi.
dönüş yolu kötü bir sürprizle sonuçlanmıştı.
menfaatlerin kesiştiği beyaz bir sebzeydi karnabahar.
gökyüzünde mavinin en güzel tonu.
hiçbir şey almayacak olsanız bile öylesine gezilebilir bu vakitte.
yine de biraz kalabalık.
pazarların en güzel tarafı da normalde bir araya gelmeyecek insanları görebilmek.
çeşit çeşit insan.
farkındalar mıydı acaba bir arada olduklarından?
menfaatti onları bir arada tutan.
menfaatleriydi o an tek düşündükleri.
masum bir menfaat ama.
'yok yok burdan almayalım baksana şu portakallara biraz küçükler, hem ucuzmuş, ekşi çıkar bir de... hiç gerek yok' tadında bir menfaatti.
keşke bütün menfaatler portakalın ekşiliğine endeksli olsaydı*.
bu küçük menfaatlerin arasında gezmek güzeldi.
ama bu küçük menfaatler bazen toplumsal bilinçaltının ortaya çıkmasına sebep oluyordu.
artık alacağını almış, rahat rahat dönüş yolundaydı.
solundaki tezgahta ise bir pazarlık dönüyordu.
kadın elindeki bozuk iki lirayı uzatmıştı. isteği çok basitti.
iki liralık karnabahar istiyordu.
pazarcı ise üçe tamamlayayım mı dedi.
kadın iki liralık istediğini söyledi. pazarcıda bir cesaret vardı.
tamamlayayım işte üç liraya, uğraştırma beni.
kadın bu sefer açıklama yapma gereği hissetti, ne yapayım o kadarını ihtiyacım olmayanı alacağım da nolacak!
bir lira için anlamsız bir diyaloğa girmişlerdi. pazarcının sesi yükselmeye başlamıştı.
kadının naifliğinden, yanında bir erkek olmayışından, yalnız alışverişe çıkmasından faydalanıyordu. elbette bunu bilinçsizce yapıyordu.
kadınsa karşısındakinin ne yaptığını anlayamamıştı. neden bağırıyordu ki? altı üstü bir karnabahar istemişti.
aslında biraz üste çıksa, biraz ses tonunu sertleştirse pazarcı geri adım atacaktı.
ama o kadının bunu yapmasına imkan yoktu sanki. o kadar çaresizdi ki. kim bilir kimden öğrenmişti bu sessizliği, bu hakkını arayamayışı.
işin tuhafı pazarcı, kadına bağırıyordu resmen ve onlarca insan sadece seyrediyordu. halbuki o kadın onlar için yabancı olmasaydı kıyametler kopardı.
ama bu güne kadar böyle gelinmişti. o an yaşanacaktı.
kadının çaresiz ısrarı sonucu pazarcı geri adım attı. iki liralık karnabahar alınmıştı.
bu kadar tantanaya gerek var mıydı?
bir lira için değer miydi? o karnabaharlar zaten parçalar halindeydi.
dönüş yolu kötü bir sürprizle sonuçlanmıştı.
menfaatlerin kesiştiği beyaz bir sebzeydi karnabahar.
devamını gör...