sözlerini (bkz: sabahattin ali)'nin yazdığı, bestesi (bkz: ali kocatepe)'ye ait; (bkz: nükhet duru) şarkısı. (bkz: korhan futacı ve kara orkestra) yorumu; en az nükhet duru'nun ki kadar müthiş olduğu şarkıdır.

sözleri şöyledir;
seneler sürer her bir günüm
ve yalnız gitmekten yorgunum
zannetme sana dargınım
ben gene sana vurgunum
ben gene sana vurgunum
ben gene sana vurgunum hey
vurgunum hey
ıtilmiş tekmelenmişim
doğduğum günde yanmışım
ve yalnız sana güvenmişim
ben gene sana vurgunum
ben gene sana vurgunum
ben gene sana vurgunum hey
vurgunum hey
başkalarına gülsem de
senden uzak kalsam da
sevmediğini bilsemde ah
ben gene sana vurgunum
ben gene sana vurgunum
ben gene sana vurgunum hey
vurgunum hey
vurgunum hey
hey hey
devamını gör...

zenginler her seyden her türlü muaf zaten
devamını gör...

madagaskar'da yaşayan büyük ve yırtıcı bir memeli türü.

fossalar, balık, kuş, sürüngen gibi canlılarla, gece ve gündüz avlanarak beslenirler. ortalama 70 cm civarında boyları ve bir o kadar da uzun kuyrukları vardır. soyu tükenme tehlikesiyle karşı karşıya olan hayvanlardan biridir.

kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
(görsel, animals.sandiegozoo. org'dan alıntıdır.)
devamını gör...

murat bardakçı'nın cumhurbaşkanlığı arşivlerine dayanarak 1921 yılından itibaren atatürk'ün mutfak harcamalarından yediği yemeklere kadar olan bilgileri topladığı kitabıdır.

mesela sanılanın aksine atatürk'ün kuru fasulye fetişi olmadığı ortaya çıkmıştır. karaciğeri temizlemek, sindirimi kolaylaştırmak ve böbrek rahatsızlığına iyi gelmek gibi daha önemli işlevleri olan bamya en çok satın alınan sebze imiş.

bu tarz çalışmalar literatürümüzde neredeyse hiç yok. o yüzden artı bir değere sahip eserdir..
devamını gör...

benim nickaltımda nedense olmuyor öyle şeyler. biri troll dedi sadece.
devamını gör...

robert anson heinlein tarafından yazılmış olan all you zombies adlı kısa bilim kurgu öyküden esinlenilerek çekilmiş 2014 avustralya yapımı film.

bu öykü bir seminerde michio kaku tarafından da dinleyicilere anlatıldı.

ben de özetlemeye çalışayım size mevzuyu.


--! spoiler !--

- yıl 1945. bir kız bebekle beraber çıkagelen ve onu yetimhaneye bırakan bir yabancı görürüz ilk olarak öyküde. rahibeler onu alır ve adını jane koyarak büyütürler. büyürken de sürekli olarak anne ve babasının kim olduğunu merak eder.

- jane 17 yaşına gelince biriyle tanışır ve sevgili olur. ondan hamile kalır ancak sevgilisi onu terk eder.

- 9 ay sonra hastanede bir kız doğurur jane. ancak aşırı derecede kanaması vardır ve doktorlar hayatta kalması için son bir şans olarak bir deneme yaparlar: onun cinsiyetini değiştirirler. o artık jim'dir. üstelik ameliyattan hemen önce kim olduğu belirsiz biri bebeğini de çalmıştır jane'in, yani yeni jim'in.

- yaşamına jim olarak devam eder ama yaşadıkları nedeniyle alkolik olup çıkmıştır. sürekli bardadır. kim olduğunu, ailesini soranlara cevap veremedikçe içmeye de devam eder. ta ki bir bar kavgasına karışıp dayak yediği güne dek...

- barmen yanına gelir, onu ayıltır ve "ben bir zaman yolcusuyum. istersen zaman makinesi ile geçmişe gidip aileni bulalım" der. jim hemen atlar tabii bu teklife mal bulmuş mağribi gibi...

- geçmişe giderler. jim şaşkın şaşkın etrafta dolanırken güzel bir kızla tanışır ve sevgili olurlar. hem ziyaret hem ticaret durumları...

- ancak doğa kanunları yine rahat durmaz ve jim kızı hamile bırakır. sonra bir tartışma nedeniyle ayrılırlar. jim, eskiden jane olduğu günleri anımsar. o zaman çocuğu, kim olduğunu bilmediği biri tarafından kaçırılmıştır malum. bu çocuğunun kötü ellere geçmesini önlemek ister. bebek doğunca onu hastaneden kaçırır ve zaman makinesi ile 1945'e geri giderek yetimhaneye bırakır.

- rahibeler bebeği bulur ve ona jane adını vererek onu büyütürler. jane büyüyene dek "annem kim, babam kim, kim kim kim? kiziroğlu mustafa bey..." şeklinde takılır.

- bu esnada jim artık hayatını bir sarhoş olarak geçirmemeye karar vermiştir. gidip zamanda yolculuk yapan bir ekibe katılır. birçok olayda rol alır ve yaşlanır. "bunca görevde rol aldım ama son bir iş daha yapacağım" der ve şuna karar verir: "son görevim için zamanda tekrar geriye döneceğim ve barda gördüğüm, sürekli anne babasını arayan o adamla tanışıp ona ailesini bulacağım." ve geriye dönerek kendisiyle tanışır.

all you zombies zaten "ben nereden geldiğimi biliyorum ama siz zombiler; siz nereden geldiniz?" temalı bir şekilde son bulur.

yani zaten esas olay jane'in esas anne babasını bilemiyor ve işin içinden çıkamıyor oluşumuzdur. bu nedenle de film aslında amacına ulaşmıştır.

--! spoiler !--


burada devreye şu da giriyor olabilir tabii: bir teorik fizik görüşüne göre zamanda, zaman makinesinin icadından daha geriye gidilemez. bu nedenle de biz bu olayda jane'in yetimhaneye bırakıldığı noktadan öteye gidemiyor olabiliriz.

bir de bitirmeden benzer bir hikâye daha yazmak istiyorum.

--- alıntı ---

yetişkin bir kızı olan bir dul kadınla evlenmiştim.
babam da üvey kızımla tanışınca, ona aşık oldu ve sonunda da kandırdı ve evlendiler.
böylece babam damadım oldu. üvey kızım da annem durumuna geldi.
karım bir oğlan doğurdu.
çocuk tabii ki babamın kayın biraderi ve üvey annemin kardeşi olarak benim dayım sayıldı,
üvey annem de bir oğlan doğurdu. böylece kardeş sahibi oldum.
ama üvey kızımın çocuğu olduğundan, aynı zamanda da torunum sayıldı.
iş bu kadarla da bitmedi.
karım annemin annesi olduğu için, benim büyük annem sayıldı.
ben de babamın babası oluyordum.
sonunda kendimin dedesi olmuştum...

--- alıntı ---
devamını gör...

sosyal medyada yankı uyandıran bu güzel festival sakarya cemil meriç sosyal bilimler lisesinde gerçekleşiyor. okulun edebiyat öğretmeni ercan yılmaz vesilesi ile her yıl düzenlenerek artık okulda bir gelenek halini almış bu festival sadece roman kahramanları gibi giyinerek değil, okulun romanlardaki mekanlar gibi dekore edilmesiyle ve bir hafta boyunca söyleşi ve çeşitli etkinlikler gerçekleştirilerek de kutlanıyor.

geçtiğimiz günlerde yapılan açıklamaya göre festival meb'e şikayet edilmiş. evet doğru duydunuz, şikayet. böyle güzel bir etkinliğin gençleri kitaplarla yakınlaştırması ve onların kahramanlarla empati kurmasını sağlamasını takdir etmek yerine gidip bundan şikayetçi olmayı daha doğru bulmuş olacaklar ki '' milli eğitimin asıl amacı ortalama bir tc vatandaşı yetiştirmektir, lise öğrencisini romanla yetiştirmek çok saçma bir düşünce.'' diyerek ne kadar küçük olduklarını da göstermişler.

üstüne üstlük işin içine bir siyasetçi karışmasa olur mu? olmaz tabiki de. işte o şanslı kişi ise mhp'li ferhat çakıroğlu. twitter'da '' şehir sakarya. okul cemil meriç sosyal bilimler lisesi; ders taklitçilik, eziklik. batı orta çağ kompleksi. cemil meriç'in kavgası içte derinleşirken bile olimpos dağı çocuklarıylaydı. türk gençliğini onlara benzetme kavgası değildi.'' diyerek meb hesabını etiketlemiş.

bu kısımdan sonrası kişisel yorum içermektedir. aklıma gelen ilk şey koskoca bir yazıklar olsun. ortalama bir tc vatandaşı yetiştirmeyi görev edinmek ne demektir yahu? bu nasıl bir durum? ortalamadan kastınız konuşmayan, fakirliğe tamah eden, öfkesini ona buna saldırarak kusan, torpil kullanan, adam kayıran, rüşvetleri cukkalayıp çok ayıpladığınız zinaya ait kasetlerinizi görmezden gelen, gerizekalı biri olmaksa ben aşağılık biri olmayı tercih ederim. kendinizi siyasetçi, eğitimci, bilimci, edebiyatçı kılıflarına sokarak bu ülkeyi sevdiğinizi ve canınızı verebileceğinizi söylüyorsunuz lakin hepiniz sahterkarlıktan öteye geçememişsiniz. güzel olan her şeyin düşmanı ve katilisiniz. bütün yollarımızı, umutlarımızı, hayallerimizi tıkayan; yolumuza taş koyan abd, rusya ya da batı ülkeleri değil sizsiniz! alt tarafı eğlenceli ve öğretici bir etkinlik. sosyal ve bireysel becerilerinizi de geliştirebileceğiniz bir ortama sahip. nedir bu kadar kötü ve aşağılık olan? kendi gençlerinizi, çocuklarınızı baskıyla, görmemişlikle büyüterek onları adam(?) edebileceğinizi düşünüyorsunuz fakat yanıldığınızı anca öldüğünüzde, bunca insan size hakkını helal etmediğinde ve mezarınıza tükürmeye geldiğinde anlayacaksınız. bu ülke hayvan çiftliği; bizler oradaki itaatkar hayvanlarız, sizler ise napolyon'sunuz.
devamını gör...

haklıdırlar.
bizim askerlerimiz onların ülkesinde savaşırken, onlar burda nargile içip karı kıza bakıyor. bakın kadınlar ve çocuklar için birşey demiyorum yine, ama askerlik yapabilecek yaşta olanlar ve genç olanların özel suriye ordusuna gönderilmesi lazım ( ki zaten bir ara türkiye'de askerlik çağında olan 800.000 genç var, ordumuza çağırıyoruz falan demişlerdi ) fakat gitmiyorlar. kendi vatanlarını satan hainleri biz niye besleyelim?.
devamını gör...

kanser sebebinin birkaç ayda bir değiştiğini gösteren beyan. en son emekliler kanserdi, ne oldu o iş?

durup durup insanları bir şeyler için kambur ya da kanser ilan etmek, hedef saptırmaktan başka bir şey değil. iyi niyetli olabilirsiniz belki böyle iddialarda bulunurken ama esas bakılması gereken yere bakılmasını önleyici beyanlara da imza atmış olursunuz istemeden. bu ülkede insanlardan toplanan vergiler planlı programlı ve olması gereken yerlere harcansa kimse kambur falan olmaz. birkaç ülkeyi evlatlık alır, onlara bile paşalar gibi bakarız. o derece...

eskiden devlet memuruna kız bile verilmeyen bir dönem vardı, yaşı yetenler hatırlar. yani hiç de öyle boş boş yatar, alır paramı gül gibi geçinip giderim diye düşünebileceğiniz bir makam değildi memurluk. eğer şimdi durum ona dönüştüyse sorun memuriyette değil, işleri bu hale getirenlerde aranmalı.

ha ama derseniz ki siyasetçiler de birer devlet memurudur, o zaman onu konuşuruz işte.
devamını gör...

bir anglus oblong kitabıdır.

eskiden çocukların masallarla arası çok iyiydi. şimdi de öyle mi bilmiyorum. ama masalların çocuklara verdiği mesajların önemli olduğuna inanıyorum. la fontaine hikayelerini mesela oldum olası sevemedim. çocukken de sevmezdim, hala da sevmem. bütün kahramanlarında bir uyanıklık, kurnazlık, sahtekarlık. karganın zaafından faydalanıp rızkını çalan tilkiden, tilkiye düz tabakta çorba ikram edip intikam alan leyleğe kadar her kahramanda kötücül duygular baskın.

masalların daha yapıcı, çocukları daha iyi bir insan olmaya teşvik eden mesajlar vermesinden yanayım ben.

ancak bu kitap öyle bir kitap değil. burada anlatılan masallar annelerin çocuklara asla anlatamayacağı türden. debbiler tarafından zorbalığa uğrayan helga’nın intikamından, aptal bir vampire dönüşen betsy’nin hikayesine kadar her öyküde hayatın gerçek yüzünü gösteren ve okuyanın yüzüne tokat gibi çarpan masallar bunlar. annesine benzememek için uğraşan rosie’nin hikayesi ise benim favorilerimden.

angus oblong bu masallarda pedagojik bir uygunluk, ahlaki mesajlar ya da mutlu sonlar vaat etmiyor. gerçeğin keskin yüzünün teninizde dolşaması için elinden geleni yapıyor sadece.
devamını gör...

quentin tarantino'nun 1991 yapımı filmi. özelllikle garajda michael madsen ile polis arasındaki gerilim dolu anlar için bile izlenir.

filmin çok büyük kısmı meşhur tarantino sineması diyalogları ile geçer ama öyle akıcıdır ki bir sn. sıkmaz.

bütün mr. colour' ların yan yana yürüdüğü sekans, sinema tarihindeki ikonik anlardan biridir.
devamını gör...

depresyona yol açan nedenlerden en belirginleri: birini kaybetmek, sevdiğinden ayrılmak ve işini kaybetmek.

bu 3 şeyden biri başınıza gelmişse, genetik yatkınlığınız da varsa buyrun depresyona hoş geldiniz. tabi bunun dereceleri var. düşük seviyede depresyondan her insan evladı hayatının bir döneminde kısa da olsa muzdarip olmuştur herhalde; ama farkında, ama değil...

"her şey kafada bitiyor" derler ya. bu iş de tam olarak öyle naçizane görüşüm. depresyondan çıkmak için kafanızda o işi bitirmeniz lazım. ben iyiyim, daha iyi olacağım demekle başladın mı gerisi geliyor. o noktaya gelene kadarki süreçte neler yaşadığın da önemli tabi.

kafaya tak etmesi olayı bir nevi. yeter ulen diyorsun. bu ne böyle, melankolik melankolik takılıyorum. bi silkelen, kendine gel. tabi burada aslında en önemli konu "kabullenme". böyleyse böyle arkadaş.. bu durumu değiştirebilecek gücüm var mı? yok. değiştirmek benim elimde mi? tam olarak değil... değişiyor mu? değişmiyor. o vakit bu iş böyle, kabullen. kabullen. bundan sonraki yaşamımda bunu kabullendim, napalım böyleymiş, ben geri kalan hayatıma bakayım artık... al, bitti gitti depresyon.

sonra ne oluyor? o kabullendiğin, değişmiyor dediğin, elimden bir şey gelmiyor dediğin konu var ya hani... değişiveriyor!

not: her zaman böyle olacak diye bir şey yok tabi. bazen de değişmez, ama kabullenmeyi öğrendiğin için artık koymuyordur zaten.
devamını gör...

ilk seferde başarılı okuduktan sonra inanılmaz bir diksiyona sahip olduğunuzu düşünüyorsunuz.*
devamını gör...

içine krema konularak yapılan mantar sote çeşididir.

bana ait tarifim şu şekilde:

- yeteri kadar mantar(kestane mantarı tercih sebebi, kültür mantarı da kabul)

diğer malzemeler (birim olarak her 500gr için x1)
- yarım çorba kaşığı tereyağı
- yarım çorba kaşığı zeytinyağı
- 1 orta boy soğan
- 2 diş sarımsak
- 1 çay kaşığı tuz
- 1 çay kaşığı karabiber
- 1 tatlı kaşığı kırmızı toz biber
- 1 tatlı kaşığı kekik
- 1 çorba kaşığı barbekü sosu
- yarım paket krema

hazırlanışı:

mantarları ince ince dilimliyoruz. soğanı küp küp yemeklik, sarımsağı ise minik minik hale getiriyoruz. ilk başta soğan ve sarımsağı yağda ve orta ateşte, soğanın rengi hafif pembeleşinceye kadar döndürüp ardından mantarları ekliyoruz. böylece çevirmeye devam ediyoruz.

mantarlar suyunu salıp çekene kadar (orta ateşte) pişiriyoruz, ardından tuz-karabiber ve baharatları ekliyoruz. ardından krema ve barbekü sosunu ekleyip krema iyice çekene kadar orta ateşte hafif hafif karıştırarak pişiriyoruz.

yemeği hazırladıktan sonra, yanına isterseniz patates püresi, pirinç pilavı gibi yemeklerle servis edebilirsiniz.

afiyet olsun.
devamını gör...

kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel george william sotter - night's solitude (c. 1945)
devamını gör...

biten şampuanı, salçayı, reçeli, yoğurdu
vb. iyice çalkalamadan atmamak.
devamını gör...

ikinci ismi veya lakabı bilinmeyen hintli seri katil. bu adam 1790 ile 1840 yılları arasında hindistan'ın uttar pradeş bölgesinde yaşamış ve yaşadığı süre boyunca bir rekor kırarak tamı tamına 931 kişiyi sarı-beyaz karışımı bir kumaş parçasıyla boğarak öldürmüştür.
devamını gör...

*
devamını gör...

bende de 5 as var.
devamını gör...

saat 21:21'de bir dilek dilediğim gündür. ulu tanrım! yalvarırım bu sefer gör artık!
devamını gör...

normal sözlük'ü kullanarak 3. parti dahil tarayıcı çerezlerinin kullanımına izin vermektesiniz. Daha detaylı bilgi için çerez ve gizlilik politikamıza bakabilirsiniz.

online yazar listesini görmek için lütfen giriş yapın.
zaman tüneli köftehor rehberi portakal normal radyo kütüphane kulüpler renk modu online yazarlar puan tablosu yönetim kadrosu istatistikler iletişim