ergen annesi olmak
ergen annesi olmak, 15 yaşındaki oğlunuz ben kendi paramı kazanmak istiyorum dediğinde şok olmak demektir. aslında şok olmamam lazım ama biraz kaygılıyım. evet, maddi sıkıntısı olmamasına rağmen çocukluktan beri ticarete merakı vardı, biz de ebeveyn olarak hep onu destekledik. ilk olarak 7-8 yaşlarındayken sitedeki marketin önünde bir arkadaşıyla birlikte tezgah açarak okuduğu kitapları 1-2 liraya satmaya başladı. uzaktan takip ediyorduk ama o tabi bunu bilmiyordu. sonra, bir ara bileklik yapmaya merak sardı, erkek çocuğu olmasına rağmen takı yapmaya eli yatkındı. kırtasiyeden bileklik yapma seti aldık, o malzemelerden bileklik yapıp tanesi 1 liraya sattı. iskoç bir arkadaşı vardı, annesi iskoç kurabiyesi yapıyordu, bir yaz da o kurabiyeleri sattılar. ıhlamur zamanı geldiğinde de birlikte ıhlamur topladık, 100'er gram ıhlamuru buzdolabı poşetlerine koyduk, onları da 5 tl'ye sattı. şimdi böyle bir ticaret geçmişi olan 15 yaşındaki oğlum, işlek bir caddede soğuk su satmaya başladı. 75 kuruşa aldığı suyu 2 liraya satıyor. gün içinde aradım, "anne çalışıyorum şimdi konuşamam" dedi. * sabah verdiğim 10 lirayla su almış, yaptığı satıştan 55 lira kazanmış. paranın bir kısmıyla arkadaşıyla yemek yemiş. 25 lirasıyla yarın su alacağım, o benim sermayem dedi. eve geldiğinde çok yorgundu, "para kazanmak zormuş" dedi. işte bir ergenle geçen günümün özeti bu...
devamını gör...
parliament sinema kulübü
şöyle de bir müziği vardı hatta...
buradan
hatırlamak, duymak ve videonun alttaki yorumları okumak hüzünlendirdi.
özlenen zamanlar, çocukluk, gençlik...
teşekkürler bence güzel bir başlık oldu bu. *
buradan
hatırlamak, duymak ve videonun alttaki yorumları okumak hüzünlendirdi.
özlenen zamanlar, çocukluk, gençlik...
teşekkürler bence güzel bir başlık oldu bu. *
devamını gör...
cem belevi
güzel şarkılarından birisidir.
.
.
devamını gör...
üst komşuya söylemek istenen şeyler
hiç gücenmem gider kapı yağı alırım. yeter ki o kapıları yavaaaş yavaş açıp, kapatarak gıcırdatmayın. mobilyalarınızı düzenlemek için iç mimar tutayım yeter ki artık geceleri takır tukur uğraşmayın koltuklarınızla. kavgalarınızı azaltın, ya da ayrılın. siz birbiriminize iyi gelmiyosunuz. son olarak: yaşlı başlı insanlarsınız lütfen balkonda esrar içmeyiniz. dışarda sigara içerken leş gibi yanık kokusu çekmek zorunda değilim ben. benim zehrim bana yetiyor.
devamını gör...
abla terörü
mahallede çingene çocukları vardı ve birinin gözleri yeşildi. ben de renkli gözlüyüm, ailede tek. her dışarı çıkışımızda 'run bak biz seni onun ailesinden aldık, evlatlıksın sen. onun da gözleri renkli, seninki de. bizimkiler sen üzülme diye söylemediler ama bilmen lazım artık' derdi. ben de içli içli ağlar, anneme de anlatamazdım. nebçim ablam varmış *
devamını gör...
ayrılmam
bir antonis vardis bestesi ve bir giannis parios şarkısının türkçe sözlü versiyonudur, aşkın nur yengi de gayet iyi yorumlamıştır.
devamını gör...
sosyal medya kullanmayan insan
kullanmıyorum, kullanma gereği duymuyorum. zamanımı başka işlerle geçiriyorum ama kullanan insana da saygı duyuyorum. sosyal medya kullanan insan o uygulamalarda vakit geçirmekten keyif aldığı için kullanıyordur, ben de keyif almadığım için kullanmıyorum.
devamını gör...
mutlak idealizm
fichte'nin öznel idealizmini alıp ''her şeyin felsefesi'' olarak mutlak idealizm'i* geliştirmiş*. geçtiğimiz yy'da hangi metafizik tenkidi varsa hepsi hegel'edir.
hegel kendi kavramsal çerçevesiyle -ve özellikle almancanın da etkisiyle- okunması ciddi zorluk içeren bi felsefeci abimiz. felsefesinin başka dillere tercümesi ciddi problemler doğurmakta. zira hegel, kant, heidegger gibileri öyle kavramlar üretmişler ki mabadlarından, almanlar bile trene bakar gibi bakmışlar. biz şimdi gariban gibi tercümelerden okuyup anlamaya çalışıyoruz. millet de çıkmış piyasaya ''tercüme mümkündür'' diyo. salla babacım salla. al sana geisteswissenschaften. hadi çevir bakalım ne diye çeviricen. çevirsen çevirsen beşeri bilimler diye çevirirsin. yok arkadaşlar, bazı kelimelerin ve kavramların diğer dillerde karşılığı yok. şaşırmayalım buna. çok merak ediyosak, ahkam kesmek yerine gidip dilini öğrenelim. neyse çok uzattım. o embesil m.sikkofield'ın yazılarına dönecek sonra allah korusun.
hegel'e göre gerçekliğin tamamı ancak ve ancak mutlak zihinle* anlaşılabilir. -mutlak zihin için (bkz: geist)- her filozof gibi hegel de kendisinden önceki metafizik anlayışlara bi güzel gömer. hepsinde eksiklik vardır. çünkü hegel'e göre geist, kendisini zamanla dünyada daha da anlaşılır kılmaktaydı. bu aynı zamanda determine bi tarih felsefesi de barındırır. geist'in anlaşılır hale gelmesi ise daha sınırlı ve daha sığ olan varoluş biçimlerinin ortadan kaldırılarak daha donanımlı bi varoluşun ortaya çıkışıyla mümkündür. bu açıdan dünya evrimsel bir sürecin içindedir. keza dünyanın farklı evreler boyunca devam eden 'tekamülü' hegel'e göre aklın dünyadaki yolcuğuludur. dünyanın başından bu yana yapılan salt fiziksel olan açıklamalar hep çelişkilere yol açtı. bu sebeple rasyonel bi açıklama için fiziksel olmayan açıklamalar da yapmak gerekir. hegel'e göre dünyadaki her tarihi evrede bu açıklama daha tutarlı bi şekile betimlenmekte. ayrıca geist'in gelişme süreci mantıksal da bir süreçtir. yani diyalektiktir. evrene dair çelişik olan bilgiler diyalektik yoluyla düzenlenir. (çelişen iki teorinin ortak doğruluklarının alınıp bir sentez yapılması gibi(u: kuantum vs genel görelilik = the theory of everything)) evrene dair kavrayışımız işte bu şekilde gerçekleşir. felsefe tarihi işte bu gelişmeyi, diyalektik süreci ve geist'in anlaşılmasını anlatır. geist tamamen rasyonel hale geldiğinde, geist'in doğasını ifade eden bir düşünce sistemi onun olduğu şeyle özdeş hale gelecek, tam düşünce ve tam varlık bir ve aynı olacaktır.
son olarak, hegel kendi düşüncesini, varlığın bütünlüğünü kapsayan nihai anlayış olarak gördüğü gibi, almanları da diyalektik sürecin beşeri düzeydeki nihai topluluğu olarak gördü.
hegel kendi kavramsal çerçevesiyle -ve özellikle almancanın da etkisiyle- okunması ciddi zorluk içeren bi felsefeci abimiz. felsefesinin başka dillere tercümesi ciddi problemler doğurmakta. zira hegel, kant, heidegger gibileri öyle kavramlar üretmişler ki mabadlarından, almanlar bile trene bakar gibi bakmışlar. biz şimdi gariban gibi tercümelerden okuyup anlamaya çalışıyoruz. millet de çıkmış piyasaya ''tercüme mümkündür'' diyo. salla babacım salla. al sana geisteswissenschaften. hadi çevir bakalım ne diye çeviricen. çevirsen çevirsen beşeri bilimler diye çevirirsin. yok arkadaşlar, bazı kelimelerin ve kavramların diğer dillerde karşılığı yok. şaşırmayalım buna. çok merak ediyosak, ahkam kesmek yerine gidip dilini öğrenelim. neyse çok uzattım. o embesil m.sikkofield'ın yazılarına dönecek sonra allah korusun.
hegel'e göre gerçekliğin tamamı ancak ve ancak mutlak zihinle* anlaşılabilir. -mutlak zihin için (bkz: geist)- her filozof gibi hegel de kendisinden önceki metafizik anlayışlara bi güzel gömer. hepsinde eksiklik vardır. çünkü hegel'e göre geist, kendisini zamanla dünyada daha da anlaşılır kılmaktaydı. bu aynı zamanda determine bi tarih felsefesi de barındırır. geist'in anlaşılır hale gelmesi ise daha sınırlı ve daha sığ olan varoluş biçimlerinin ortadan kaldırılarak daha donanımlı bi varoluşun ortaya çıkışıyla mümkündür. bu açıdan dünya evrimsel bir sürecin içindedir. keza dünyanın farklı evreler boyunca devam eden 'tekamülü' hegel'e göre aklın dünyadaki yolcuğuludur. dünyanın başından bu yana yapılan salt fiziksel olan açıklamalar hep çelişkilere yol açtı. bu sebeple rasyonel bi açıklama için fiziksel olmayan açıklamalar da yapmak gerekir. hegel'e göre dünyadaki her tarihi evrede bu açıklama daha tutarlı bi şekile betimlenmekte. ayrıca geist'in gelişme süreci mantıksal da bir süreçtir. yani diyalektiktir. evrene dair çelişik olan bilgiler diyalektik yoluyla düzenlenir. (çelişen iki teorinin ortak doğruluklarının alınıp bir sentez yapılması gibi(u: kuantum vs genel görelilik = the theory of everything)) evrene dair kavrayışımız işte bu şekilde gerçekleşir. felsefe tarihi işte bu gelişmeyi, diyalektik süreci ve geist'in anlaşılmasını anlatır. geist tamamen rasyonel hale geldiğinde, geist'in doğasını ifade eden bir düşünce sistemi onun olduğu şeyle özdeş hale gelecek, tam düşünce ve tam varlık bir ve aynı olacaktır.
son olarak, hegel kendi düşüncesini, varlığın bütünlüğünü kapsayan nihai anlayış olarak gördüğü gibi, almanları da diyalektik sürecin beşeri düzeydeki nihai topluluğu olarak gördü.
devamını gör...
öpüşme esnasında düşünülen şeyler
devamını gör...
çanlar kimin için çalıyor
(bkz: çanlar kimin için çalıyor) hemingway'in ispanyol iç savaşını, aynı zamanda savaşın anlamsızlığını anlattığı eseri. roman john donne şiiri ile başlar. yıllar sonra kitabı, olay örgüsünü ve karakterlerini unutmak mümkün ama şiir kitabın en kısa özeti şeklinde bir kere okunduğunda akıllara kazınıyor. not olarak aşağıya bırakıyorum.
insan ada değildir,
bütün de değildir tek başına,
anakaranın bir parçası,
okyanusun bir damlasıdır;
bir kum tanesini alıp götürse bile deniz,
küçülür avrupa,
sanki bir burunmuş,
dostlarının yada senin bir yurdunmuş gibi
bir insanın ölümüyle eksilirim ben,
çünkü bir parçasıyım insanlığın;
işte bu yüzden hiç sorma çanların kimin için çaldığını,
çanlar senin için çalıyor
- ama yine de onu öldürdün.
evet. yine öldüreceğim. ama eğer daha sonra yaşarsam, hiç kimsenin kılına zarar vermeden öyle bir yaşayacağım ki, günahım bağışlanacak.
kim bağışlayacak?
kim bilir? burada artık ne tanrımız, ne onun oğlu ne de kutsal ruh olmadığına göre, bağışlayacak olan kimdir? bilmem.
artık tanrın yok mu ?
yok arkadaşım. kesinlikle yok. eğer tanrı olsaydı, benim şu gözlerimle gördüklerimin olmasına hiçbir zaman izin vermezdi. bırak, onların olsun tanrı.
tanrının varlığını savunuyor onlar.
açıkçası dine inanarak yetiştirildiğim için onu özlüyorum. ama şimdi insanın kendisine karşı sorumlu olması gerekiyor.
öyleyse adam öldürdüğün için seni bağışlayacak olan yine sensin. sy 51
- komünist misin sen ? diye sordu kadın.
hayır, antifaşistim.
ne kadardır?
faşizmin ne olduğunu anladığımdan beri. sy 76
- seninle karşılaşana değin onlardan hiçbir şey istemedim, biliyor musun? ne de bir ricada bulundum. hareket dışında ya da bir savaşı kazanmak dışında hiçbir şey düşünmedim. gerçekten tutkularım çok saftı. çok çalıştım, şimdiyse seni seviyorum ve " dedi gerçekleşmeyecek her şeyi kucaklayarak" uğruna savaştığımız her şeyi nasıl seviyorsam, öyle seviyorum seni de. özgürlüğü, insan onurunu sevdiğim gibi seviyorum seni, tüm insanların çalışma hakkını, aç kalmama hakkını sevdiğim gibi seviyorum seni. seni, savunduğumuz madrid'i sevdiğim gibi, ölen tüm yoldaşlarımı sevdiğim gibi seviyorum. çoğu da öldü. pek çoğu. nice çok olduklarını düşünemezsin bile. ama seni dünyada en çok sevdiklerim kadar seviyorum, seni daha da çok seviyorum.
seni dünyalar kadar seviyorum, tavşan. sy 368
insan ada değildir,
bütün de değildir tek başına,
anakaranın bir parçası,
okyanusun bir damlasıdır;
bir kum tanesini alıp götürse bile deniz,
küçülür avrupa,
sanki bir burunmuş,
dostlarının yada senin bir yurdunmuş gibi
bir insanın ölümüyle eksilirim ben,
çünkü bir parçasıyım insanlığın;
işte bu yüzden hiç sorma çanların kimin için çaldığını,
çanlar senin için çalıyor
- ama yine de onu öldürdün.
evet. yine öldüreceğim. ama eğer daha sonra yaşarsam, hiç kimsenin kılına zarar vermeden öyle bir yaşayacağım ki, günahım bağışlanacak.
kim bağışlayacak?
kim bilir? burada artık ne tanrımız, ne onun oğlu ne de kutsal ruh olmadığına göre, bağışlayacak olan kimdir? bilmem.
artık tanrın yok mu ?
yok arkadaşım. kesinlikle yok. eğer tanrı olsaydı, benim şu gözlerimle gördüklerimin olmasına hiçbir zaman izin vermezdi. bırak, onların olsun tanrı.
tanrının varlığını savunuyor onlar.
açıkçası dine inanarak yetiştirildiğim için onu özlüyorum. ama şimdi insanın kendisine karşı sorumlu olması gerekiyor.
öyleyse adam öldürdüğün için seni bağışlayacak olan yine sensin. sy 51
- komünist misin sen ? diye sordu kadın.
hayır, antifaşistim.
ne kadardır?
faşizmin ne olduğunu anladığımdan beri. sy 76
- seninle karşılaşana değin onlardan hiçbir şey istemedim, biliyor musun? ne de bir ricada bulundum. hareket dışında ya da bir savaşı kazanmak dışında hiçbir şey düşünmedim. gerçekten tutkularım çok saftı. çok çalıştım, şimdiyse seni seviyorum ve " dedi gerçekleşmeyecek her şeyi kucaklayarak" uğruna savaştığımız her şeyi nasıl seviyorsam, öyle seviyorum seni de. özgürlüğü, insan onurunu sevdiğim gibi seviyorum seni, tüm insanların çalışma hakkını, aç kalmama hakkını sevdiğim gibi seviyorum seni. seni, savunduğumuz madrid'i sevdiğim gibi, ölen tüm yoldaşlarımı sevdiğim gibi seviyorum. çoğu da öldü. pek çoğu. nice çok olduklarını düşünemezsin bile. ama seni dünyada en çok sevdiklerim kadar seviyorum, seni daha da çok seviyorum.
seni dünyalar kadar seviyorum, tavşan. sy 368
devamını gör...
popülaritesini hak eden filmler
v for vendetta.
devamını gör...
mutsuz insanların ortak özellikleri
mutsuzluğun içsel ve dışsal nedenlerden kaynaklandığını düşünüyorum; yani hem çevreye karşı duyulan hoşnutsuzluk hem de kişinin karakteri ve dünyaya bakış açısı mutsuzluk üzerinde etkili.
örneğin mutsuzluğa neden olan içsel nedenler;
-kişinin kendinden çok başkalarının iyiliğini ve mutluluğunu düşünmesi, kendisini hep ikinci plana atması.
-insanları tam tanımadan çok değer vererek hayatının merkezine koyup sonrasında verdiği değeri hak etmediğini görmesi. (böyle böyle güvensiz olmaya başlıyoruz zaten)
-kişinin kendini çevresinde, kendinden üst düzeyde olan insanlarla kıyaslayıp halinden hoşnutsuz olması/hissetmesi.
-kişinin an'da kalamaması; sürekli yarını, biraz sonrayı düşünmesi.
mutsuzluğa neden olan dışsal nedenler ise;
-malum günümüz pandemi şartları.
-kişinin zamanının çoğunu geçirdiği iş yerinde huzursuz hissetmesi.
-kişinin kendini rahat hissedeceği bir arkadaş/aile ortamının olmaması.
-son olarak da bozuk uyku ve yeme düzeni diyebilirim.
örneğin mutsuzluğa neden olan içsel nedenler;
-kişinin kendinden çok başkalarının iyiliğini ve mutluluğunu düşünmesi, kendisini hep ikinci plana atması.
-insanları tam tanımadan çok değer vererek hayatının merkezine koyup sonrasında verdiği değeri hak etmediğini görmesi. (böyle böyle güvensiz olmaya başlıyoruz zaten)
-kişinin kendini çevresinde, kendinden üst düzeyde olan insanlarla kıyaslayıp halinden hoşnutsuz olması/hissetmesi.
-kişinin an'da kalamaması; sürekli yarını, biraz sonrayı düşünmesi.
mutsuzluğa neden olan dışsal nedenler ise;
-malum günümüz pandemi şartları.
-kişinin zamanının çoğunu geçirdiği iş yerinde huzursuz hissetmesi.
-kişinin kendini rahat hissedeceği bir arkadaş/aile ortamının olmaması.
-son olarak da bozuk uyku ve yeme düzeni diyebilirim.
devamını gör...
keşke tüm insanlar kardeş olduğunun farkına varabilse
kardeş falan değiliz birbirimizin işine karışmamayı öğrensek yeter.
devamını gör...
mobbing
tanım: ıspatı zor, yıldırma eylemi.
genelde mobbinge maruz kalanlar, bunu farkeden iş yeri çalışanları tarafından yüzüne karşı desteklenir gibi görünüp yalnız bırakılarak arkasından hançerlenir. bunun için "kırık cam teorisi"ni okumanız önerilir. uzun süredir bu konunun mağduru olan ben, henüz ıspat edemeyeceğim noktada olduğum için harekete geçemiyorum.
dunning kruger sendromuna sahip yöneticilerin bu acımasız tavrına gözyuman astlar sebebiyle de katlanarak artıyor. aslında uzun süredir fırsat bulmak için sessiz durmam içimdeki öfkeyi de tehlikeli noktalara taşıyor. neyse, birazdan aynı ortama gitmek için bu kör karanlıkta yarı uykulu bir geceden sonra uyandım ve bu başlığı görüp biraz içimi döktüm. şimdilik cehennem gibi iş ortamına gitmek için hazırlanmalıyım.
bu gün okuduğum bir vakayı da buraya eklemek istedim:
buradan
genelde mobbinge maruz kalanlar, bunu farkeden iş yeri çalışanları tarafından yüzüne karşı desteklenir gibi görünüp yalnız bırakılarak arkasından hançerlenir. bunun için "kırık cam teorisi"ni okumanız önerilir. uzun süredir bu konunun mağduru olan ben, henüz ıspat edemeyeceğim noktada olduğum için harekete geçemiyorum.
dunning kruger sendromuna sahip yöneticilerin bu acımasız tavrına gözyuman astlar sebebiyle de katlanarak artıyor. aslında uzun süredir fırsat bulmak için sessiz durmam içimdeki öfkeyi de tehlikeli noktalara taşıyor. neyse, birazdan aynı ortama gitmek için bu kör karanlıkta yarı uykulu bir geceden sonra uyandım ve bu başlığı görüp biraz içimi döktüm. şimdilik cehennem gibi iş ortamına gitmek için hazırlanmalıyım.
bu gün okuduğum bir vakayı da buraya eklemek istedim:
buradan
devamını gör...
normal sözlük'ün renginin turuncu olmasının anlamı
yoldaş’ın kafasına bir gün ağaçtan portakal düşmüş. aha demiş buldum! turuncu! zaten asıl adı albert yoldaş benjamin franklin’dir.
devamını gör...
sözlüğün ekşimeye başlaması
hemen hemen herkes direkt yazar yapılırsa devam edecek olandır. * * * * *
kafa sözlük'e getirilen eleştirilerde hiç doğruluk payı yok mudur sahiden? sözlük başından beri bu şekilde miydi? yani kimilerinin kokuşmuş, iğrendirici olarak adlandırdığı şekilde...
başından söyleyeyim. söyleyeceklerim kişisel görüşümdür. batması taraftarı olmadığım bir gemi için sarf edilen sözlerdir. ayrıca yazılanlara, genel sözlük haline yönelteceğim eleştiriler kendi yazdıklarımın çok iyi, faydalı olduğu anlamına da gelmemelidir. herkes zaman zaman niteliksiz yazabilir ve yazabilmelidir. faydası olmayan her zaman olacaktır. ancak önemli olan bu faydasızlıklar yığınının artıp artmamasıdır. yani iyi ve nitelikli olanın görülmeyip kötü ve niteliksiz olanın görülmesi. yani sol frame'de okunmaya değer bir şey bulunamamasından bahsediyorum.
vasat olan ve vasat olmayan. bir sözlük ortamında elbette her iki kesimden "tanımlar" bulunacaktır. bundan kaçışımız elbette yok. hele de büyümekte olan bir sözlük'te asla imkanı yok kaçmanın. lakin vasat olan, benim birazdan adlandıracağım üzere tanım yığını, günbegün artmakta. bu “tanım yığını”nın içerisine trolleri tam olarak aldığım söylenemez. nitekim troller de çeşit çeşit artık.
troller ve şu sürekli söylenen "nitelikli yazarlar" birbirlerini besliyordu adeta. birbirlerinin varlığından haberdar değildiler belki ama birbirleri sayesinde sözlüğü ayakta tutuyordular. açık konuşmak gerekirse eğlenceliydi de bu dinamik. bir tarafta joker olan troller ve öteki tarafta batman olan nitelikliler... sözlük ortamı böyleydi işte. joker şehirde yağma yaparken çeşitli araçlarla batman bundan haberdar değildi belki ama batman'in varlığıydı joker'in yağmasının nedeni. bir şehir olarak düşünecek olursak sözlük ortamını, bu çok doğaldı işte. kendimi eğer nitelikliler arasında sayacak olursam ben bu tablodan hoşnuttum. ara sıra trollere bakıp gülüyordum. ta ki scarecrow tüm şehre zehrini salana kadar... artık ortalık zombi kaynıyor arkadaşlar. joker bile pişman artık scarecrow'a övgü dizmekten. * nitelikli tanımlar bu zombilerin yazdıkları arasında silinip gidiyor. dahası o eski trollerin tanımları da... silikleşiyor! bu silikleşme olayını birazdan açacağım. şunu söyleyeyim, o kadar fazla boş tanım ve başlık ortaya çıktı ki sol frame'de açtığım zaman sol frame'i okuma zahmetinde bile bulunmuyorum artık. aile üyelerini kapıştıran başlıklar var örneğin. yahu tamam, başlık adına bir noktada eleştiri getirmem mantıksız olabilir, her türden başlık da illaki olacaktır zaten. ama bir tıklayalım bakalım ne varmış okunmaya değer bir şey... hani okunmaya değer diyorum çünkü kafa sözlük diğer sözlükler gibi olmayacaktı. öyle değil miydi? ben mi yanlış biliyormuşum yoksa... ah, bir başlık daha gözüme takıldı şimdi, kadın yazarlardan erkek yazarlara sorular... bu başlık bir yerden tanıdık geliyor da, dur, neydi? her neyse. cevabı zaten tahmin ediyorsunuzdur.
zombiler: vasat olanlar. troller (ki şu okunası trollerden bahsediyorum tartışmaya açık bir şekilde, geri kalanları yozlaşmıştır kanımca) bile bu zehrin altında iş yapamamaya başladı. nitelikli yazarlar da bir bir çekiliyor kabuklarına. bir sözlükte aynı tür yazarların olmasını beklemek doğru olmayacaktır, nitekim insan doğasının farklılıkları bir araya getirme konusunda üstüne yoktur. yozlaşma illaki bir yerde başlayacaktır. mesele bu yozlaşmayı ne kadar durdurabildiğimizle ilgili. fakat bu yozlaşma günbegün artıyor. yalnızca etkileşim çabası içinde olan kimseler var örneğin. ve bu kimseler beğenip beğenisini çekmek gibi davranışlara sahip. sanırım ilgi çekmek istiyorlar... etkileşim çabası içerisine girip takip edilmek vs. vs. tek amaçları sahiden de etkileşim kasmak. böyle yazarların varlığı, tekrar edeceğim üzere, tamamen silinemez. oldukları gibi kabul etmek gerekir onları da. fakat bakteri popülasyonu gibi artıyorlar katlanarak! bu ne anlama geliyor?
bu, nitelikli yazarların ve nitelikli yazarlara karşı cephe alan makul trollerin gittikçe silikleşmesi anlamına geliyor. örneğin: bir bilgi başlığı açıyorum hukukla alakalı, sol frame'de aniden görülüyor! sonraysa ne mi oluyor? birden yok oluyor. çünkü vasat olanlar, yani zombilerimiz -insan doğasının olanca mide bulandırıcılığını bizlere göstererekten- benzer kelimelerle benzer başlıklara benzer tanımlar yazmışlar! bu da haliyle nitelikli olarak adlandırılabilecek tanımların yok olması ve dolayısıyla okunmaması anlamına geliyor.
bu yüzden başlık/tanım engelleme ve rastgele butonunu kullanma opsiyonlarının bize sunulmasını pek mantıklı bulmuyorum. çünkü vasat olan çok fazla. hangisini engelleyeyim ben? sadece sanat kategorisine falan girip de bir şeyler okumak gibi bir derdim de yok ki benim? sevgili romalılar lütfen bir dinleyin, ben gülmek de istiyorum. mantıklı yazılar görmek istiyorum. faydası olan, en azından kişisel yararıma etki edebilen yazılar istiyorum. kayınvalidemle kayınbabam kapışsa kim kazanır görmek istemiyorum. tamam bunu görsem hoş olabilirdi swh. fakat mantıklı ve iyi tanımlar istiyorum işte... ben de yazabilirim öyle başlıklara hem. ama aşırı derecede boş tanımlar gözüküyor. dolayısıyla sayfayı kaydırırken "boş olan" tanımları görmeyi ve aralarında "boş olmayan" tanımları aramaya çalışmak istemiyorum. tabii bu işin bir boyutu. öteki boyutu ise bakteri popülasyonuyla aynı ortamda bulunmanın verdiği huzursuzluk hissi. kirli bir ortamda bulunmak istemiyorum ben. yolun açık olsun diyenlere de selam. yolum oldukça aydınlık, amacım burayı da aydınlık hale getirmek istemem. falanca kirlenmiş sözlükler gibi olmasını istememem.
umarım derdimi anlatabilmişimdir... benim tanımlarım silikleşiyor sayın yazar ve çaylaklar. gözükmüyor, okunmuyor dolayısıyla da. ve ben tanımlarımın okunmasını istiyorum. benim tanımlarımı okumak isteyen beni takip ediyor elbette ona söz yok. ama nitelikli tanım keşfetmek isteyen kimseler ne yapsın? kendime nitelikli bir yazar demekten çekiniyorum, buna ben karar veremem, doğru olmaz. fakat nitelikli yazıyor olduğum varsayılırsa beni nasıl keşfedecekler? sizi nasıl keşfedecekler sayın nitelikli yazarlar? ben nasıl keşfedeceğim? cevap: keşfedilemeyecek. vasat olan o kadar yüksek bir yerden bakıyor ki bizlere artık, durum içler acısı. bu durumu çözmek adına da bir şey yapılmıyor galiba. ne yapılabilir? vasat olmayana övgüler dizerek. yapıldı mı? evet, karma puanı verileceği söylendi vs. vs. yeterli değil. karma puanı için mi yazıyorum ben? ne yapayım rozeti? ufak bir motivasyondan öteye geçemiyor bile. en azından şahsi görüşüm budur. tabii rozetleri sevmiyorum da diyemem. *
bu geçerli bir çözüm değildir. bir çözüm bile değildir aslında bakarsanız. karma puanı dediğiniz şeyi ben iki de bir boş şeyler yazarak kazanabilirim pekala. hani şu okunmayan tanımları yazarım, hiç beğeni de almam ama yazdıkça yazarım. puan toplarım. ama böyle birisi değilim ve böyle birisi de olamıyorum. kendimi ötekileştiriyorum gitgide. birçok nitelikli yazılar yazmaya çalışan yazarımız gibi ben de çekip gitmeye davranıyorum. keyfim kaçtı, zevk alamıyorum. okumaktan da yazmaktan da. okunacak yazı bulmak zorlaştı (takip ettiğim sevgili yazarları bunun dışında tutuyorum elbette), yazmak da zorlaştı çünkü silikleşip gidiyor.
tabii burada şu konuya da değinmek gerek: "ey piyanist, sen bu söylediklerinle etkileşim istediğini söylemiyor musun bizlere? az önce karşı çıkıyordun ya hani!" saygıdeğer romalılar, etkileşim dediğiniz kavramı hangi anlamıyla kullandığımıza bağlı olarak değişir bu sorunun cevabı. şahsım etkileşim istiyor elbette, nitekim hiç kimse salt kendisi için yazmaz. ancak konu burada yazılanların niteliğiyle değişmektedir. kişisel çıkar boyutu sabittir ve temelde insan doğasının bir parçasıdır, inkar edemeyiz bunu. ancak etkileşim denilen şeyi yazılanların niteliğiyle ölçmeye çalışırsak diğer elimizde farklı yollarla etkileşim sağlamaya çalışan kimselere rastlayacağızdır. bir sözlük burası; elbette yazılanlar hakkında konuşacağım ve konuşacaksınız. etkileşim dediğiniz şey de yazılanlar üzerinden kazanılmalıdır. yoksa sözlüğe yeni girip belirli bir profil fotoğrafıyla * ve sevecenlikle * * girip sürekli boş tanım giren insanlar da yok değil. işte bunlara zombi diyordum. tabii gücenmek yok... sizi de anlayabiliyorum sıkılıyorsunuz. ama bu sıkıntınızı keşke başka yerde giderseniz ya? hali hazırda bir sürü ortam vardı zaten ne diye buraya da gelip mahvettiniz bazı şeyleri? bazıları var ki sözlük'e gelir gelmez vasat olan ile yükseliveriyor. yahu yüz küsür takipçiyi sen ne zaman ne yazdın da kazandın? ne ara o kadar beğenildin? ne yazdın yani? hiçbir şey yazmamış. görüp görüp omuz silkiyorum artık. elde tutulur bir şey olmasa bile beğeniliyorlar. elbette demek istediğim benim profilime ve bazı yazarlara yönelimin niçin az olduğu değil. iyi anlaşılmalı bu. beğenilmek derdim değil. söylemek istediğim anlamsız tanımların artışı ve bu artışı da destekleyen beğenilerin fazlalığı. yani bu tarz profillere yönelimin fazla olması… dolayısıyla sözlük paradigmamızın saçmalığa dönüşüşü.
o halde artık diyebilirsiniz: madem beğenmiyorsun, git. bilgi tanımı mı görmek istiyorsun? vikipedi’ye git. burası böyle. en azından ben geldiğim zaman böyleydi. ve ben bu gidişattan memnunum. lakin anlayın lütfen, siz buradayken burası böyle olabilir pekala ama sözlüğün başlangıçta güttüğü politikanın böyle olmadığını biliyorum. bunu engellemek için bir şeyler yapmaya çalıştıklarını biliyorum. (işe yaramasa da pek.) bilgi istesem elbette bilgi sitelerine girerim sayın okur, burası böyle değildi eskiden. (evet, eskiden. eskiden de aynıydı diyenlere katılmıyorum. eskiden vasat olan vardı ama daha azdı. yani bazılarımız yanlış mı görüyor? ana sayfanın hali neydi ve şimdi ne? artan nüfus ile böyle bir sonucu kabullenmek gerek.) ve sizin bilgi için bilgi sitesine git dediğiniz şeyi ben karikatür paylaşımları için de yineleyebilirim. karikatür görmek istiyorsan sen de karikatür sayfalarına git… yok mu? var. ama burası bir sözlük. belli bir gidişata sahip olması gerektiğini düşündüğümüz bir sözlük.
yönetimi de anlayamıyorum, keşke önlem alacak bir şeyler yapsalardı. başlık engellemek bir şey ifade etmiyor anlatmaya çalıştığım ve fikrim üzere. eleştiriler dinlenmelidir. yoksa pek iyi sonlanacağa benzemiyor. elbette bu gidişattan memnun da olabilirsiniz. ve belli bir perde arkasından bizlere kafa sözlük'ün daha farklı olduğunu söylemeye devam edebilirsiniz. ne yazık ki pek tutarlı bulmuyorum bu yaklaşımı. büyüme çalışan bir sözlükte bu tablo olacaktır. büyüme çalışan mı? yani niceliğe önem veren mi? öyle mi dedim ben? sanırım, evet. nitelik belki de umrunuzda değildir. ve bazı yazarların gitmesi, şikayet etmesi de öyle. ancak herkes bir şeyi söylüyorsa bu şeyde bir hikmet vardır. illaki vardır. eleştiriler haksız olunsa bile bu haksızlıktan alınacak bir ders vardır. boşa yazmıyor kimse.
içerik keşke forumsala dönse… bu tablo karşısında bunu diyesim geliyor. çünkü ne yazık ki vasat olan o kadar berbat ki, anlamsız ki! ne diyeyim ben daha... hangi saçma başlığı şikayet edeyim? nereden baksan hemen hemen çoğu şikayet edilmeli. eğlenceli olan da, bilgi verici olan da yok! yok artık, yok! kaç tane var? ben göremiyorum çünkü pek. azınlıktalar ve azalmaya devam ediyorlar.
bu yüzdendir ki sözlük içinde sözlük yaratmak denilen şey de anlamını yitiriyor. öteki boyutu ise bakteri popülasyonuyla aynı ortamda bulunmanın verdiği huzursuzluk hissi demiştim. huzursuzum. mide bulandırıcı bir tablo var karşımızda ve kimse bir şey yapmıyor. büyüyor büyümesine, nitelik nerede? sözlük içinde sözlük yaratılamayacaktır öyle sanıldığı gibi. yaratılabilir elbette ama bu, kafa sözlük’ü diğer sözlüklerden nasıl ayıracaktır? onlarda sanki yok mu “sözlük içinde sözlük”? pekala var. amaç buysa eğer, peki, istediğiniz gibi olsun. başka sözlüklere dönmesi ve bu mide bulandırıcı akışın sürmesi isteniyorsa sizin bileceğiniz iş. lakin ben ve daha tanıdığım birçok yazar bu tablo karşısında hiç mutlu değil. azınlığız belki ama sözlük’ü kafa sözlük ismine taşıyan bir azınlığız. belirli trol kesimi için de bu geçerlidir. artık akış adeta bir çöplük. kimilerimiz bu çöplük karşısında yazmak bile istemiyor.
her neyse. epey yazdım.
epilog. bazı yazarların nickaltına girilen saçma sapan tanımları, yazdıkları bomboş tanımları görmekten de, önümüze defalarca ısıtılıp ısıtılıp konan eski film/kitap * tanımlarından da bıktım. kiminizin kendini ne yolla ifade ettiğiyle ilgilenmiyorum. isterseniz karikatür paylaşıp durun, ister bilgi, ister trolleyin. fakat boş yazmayın. bomboş tanımlar yazarak kendinizi ifade etmek istiyorsanız da etmeyin. sözlük kurallarına da uyduğu falan yok bazılarınızın.
bir kişinin özgürlüğü, başkasının özgürlüğünün başladığı yerde biter. her topluluğun dinamiğini oluşturacak bu söze bir bakış atmak gerek. gereksizlikler içinde silikleşip gitmek istemeyen onlarca yazar var. bu yüzden doğru düzgün trollemeyen, “nitelikli” yazmayı bırakan onlarca yazar var.
burayı da falanca platformlara çevirmeye çalışıyorsanız, devam edin.
kafa sözlük'e getirilen eleştirilerde hiç doğruluk payı yok mudur sahiden? sözlük başından beri bu şekilde miydi? yani kimilerinin kokuşmuş, iğrendirici olarak adlandırdığı şekilde...
başından söyleyeyim. söyleyeceklerim kişisel görüşümdür. batması taraftarı olmadığım bir gemi için sarf edilen sözlerdir. ayrıca yazılanlara, genel sözlük haline yönelteceğim eleştiriler kendi yazdıklarımın çok iyi, faydalı olduğu anlamına da gelmemelidir. herkes zaman zaman niteliksiz yazabilir ve yazabilmelidir. faydası olmayan her zaman olacaktır. ancak önemli olan bu faydasızlıklar yığınının artıp artmamasıdır. yani iyi ve nitelikli olanın görülmeyip kötü ve niteliksiz olanın görülmesi. yani sol frame'de okunmaya değer bir şey bulunamamasından bahsediyorum.
vasat olan ve vasat olmayan. bir sözlük ortamında elbette her iki kesimden "tanımlar" bulunacaktır. bundan kaçışımız elbette yok. hele de büyümekte olan bir sözlük'te asla imkanı yok kaçmanın. lakin vasat olan, benim birazdan adlandıracağım üzere tanım yığını, günbegün artmakta. bu “tanım yığını”nın içerisine trolleri tam olarak aldığım söylenemez. nitekim troller de çeşit çeşit artık.
troller ve şu sürekli söylenen "nitelikli yazarlar" birbirlerini besliyordu adeta. birbirlerinin varlığından haberdar değildiler belki ama birbirleri sayesinde sözlüğü ayakta tutuyordular. açık konuşmak gerekirse eğlenceliydi de bu dinamik. bir tarafta joker olan troller ve öteki tarafta batman olan nitelikliler... sözlük ortamı böyleydi işte. joker şehirde yağma yaparken çeşitli araçlarla batman bundan haberdar değildi belki ama batman'in varlığıydı joker'in yağmasının nedeni. bir şehir olarak düşünecek olursak sözlük ortamını, bu çok doğaldı işte. kendimi eğer nitelikliler arasında sayacak olursam ben bu tablodan hoşnuttum. ara sıra trollere bakıp gülüyordum. ta ki scarecrow tüm şehre zehrini salana kadar... artık ortalık zombi kaynıyor arkadaşlar. joker bile pişman artık scarecrow'a övgü dizmekten. * nitelikli tanımlar bu zombilerin yazdıkları arasında silinip gidiyor. dahası o eski trollerin tanımları da... silikleşiyor! bu silikleşme olayını birazdan açacağım. şunu söyleyeyim, o kadar fazla boş tanım ve başlık ortaya çıktı ki sol frame'de açtığım zaman sol frame'i okuma zahmetinde bile bulunmuyorum artık. aile üyelerini kapıştıran başlıklar var örneğin. yahu tamam, başlık adına bir noktada eleştiri getirmem mantıksız olabilir, her türden başlık da illaki olacaktır zaten. ama bir tıklayalım bakalım ne varmış okunmaya değer bir şey... hani okunmaya değer diyorum çünkü kafa sözlük diğer sözlükler gibi olmayacaktı. öyle değil miydi? ben mi yanlış biliyormuşum yoksa... ah, bir başlık daha gözüme takıldı şimdi, kadın yazarlardan erkek yazarlara sorular... bu başlık bir yerden tanıdık geliyor da, dur, neydi? her neyse. cevabı zaten tahmin ediyorsunuzdur.
zombiler: vasat olanlar. troller (ki şu okunası trollerden bahsediyorum tartışmaya açık bir şekilde, geri kalanları yozlaşmıştır kanımca) bile bu zehrin altında iş yapamamaya başladı. nitelikli yazarlar da bir bir çekiliyor kabuklarına. bir sözlükte aynı tür yazarların olmasını beklemek doğru olmayacaktır, nitekim insan doğasının farklılıkları bir araya getirme konusunda üstüne yoktur. yozlaşma illaki bir yerde başlayacaktır. mesele bu yozlaşmayı ne kadar durdurabildiğimizle ilgili. fakat bu yozlaşma günbegün artıyor. yalnızca etkileşim çabası içinde olan kimseler var örneğin. ve bu kimseler beğenip beğenisini çekmek gibi davranışlara sahip. sanırım ilgi çekmek istiyorlar... etkileşim çabası içerisine girip takip edilmek vs. vs. tek amaçları sahiden de etkileşim kasmak. böyle yazarların varlığı, tekrar edeceğim üzere, tamamen silinemez. oldukları gibi kabul etmek gerekir onları da. fakat bakteri popülasyonu gibi artıyorlar katlanarak! bu ne anlama geliyor?
bu, nitelikli yazarların ve nitelikli yazarlara karşı cephe alan makul trollerin gittikçe silikleşmesi anlamına geliyor. örneğin: bir bilgi başlığı açıyorum hukukla alakalı, sol frame'de aniden görülüyor! sonraysa ne mi oluyor? birden yok oluyor. çünkü vasat olanlar, yani zombilerimiz -insan doğasının olanca mide bulandırıcılığını bizlere göstererekten- benzer kelimelerle benzer başlıklara benzer tanımlar yazmışlar! bu da haliyle nitelikli olarak adlandırılabilecek tanımların yok olması ve dolayısıyla okunmaması anlamına geliyor.
bu yüzden başlık/tanım engelleme ve rastgele butonunu kullanma opsiyonlarının bize sunulmasını pek mantıklı bulmuyorum. çünkü vasat olan çok fazla. hangisini engelleyeyim ben? sadece sanat kategorisine falan girip de bir şeyler okumak gibi bir derdim de yok ki benim? sevgili romalılar lütfen bir dinleyin, ben gülmek de istiyorum. mantıklı yazılar görmek istiyorum. faydası olan, en azından kişisel yararıma etki edebilen yazılar istiyorum. kayınvalidemle kayınbabam kapışsa kim kazanır görmek istemiyorum. tamam bunu görsem hoş olabilirdi swh. fakat mantıklı ve iyi tanımlar istiyorum işte... ben de yazabilirim öyle başlıklara hem. ama aşırı derecede boş tanımlar gözüküyor. dolayısıyla sayfayı kaydırırken "boş olan" tanımları görmeyi ve aralarında "boş olmayan" tanımları aramaya çalışmak istemiyorum. tabii bu işin bir boyutu. öteki boyutu ise bakteri popülasyonuyla aynı ortamda bulunmanın verdiği huzursuzluk hissi. kirli bir ortamda bulunmak istemiyorum ben. yolun açık olsun diyenlere de selam. yolum oldukça aydınlık, amacım burayı da aydınlık hale getirmek istemem. falanca kirlenmiş sözlükler gibi olmasını istememem.
umarım derdimi anlatabilmişimdir... benim tanımlarım silikleşiyor sayın yazar ve çaylaklar. gözükmüyor, okunmuyor dolayısıyla da. ve ben tanımlarımın okunmasını istiyorum. benim tanımlarımı okumak isteyen beni takip ediyor elbette ona söz yok. ama nitelikli tanım keşfetmek isteyen kimseler ne yapsın? kendime nitelikli bir yazar demekten çekiniyorum, buna ben karar veremem, doğru olmaz. fakat nitelikli yazıyor olduğum varsayılırsa beni nasıl keşfedecekler? sizi nasıl keşfedecekler sayın nitelikli yazarlar? ben nasıl keşfedeceğim? cevap: keşfedilemeyecek. vasat olan o kadar yüksek bir yerden bakıyor ki bizlere artık, durum içler acısı. bu durumu çözmek adına da bir şey yapılmıyor galiba. ne yapılabilir? vasat olmayana övgüler dizerek. yapıldı mı? evet, karma puanı verileceği söylendi vs. vs. yeterli değil. karma puanı için mi yazıyorum ben? ne yapayım rozeti? ufak bir motivasyondan öteye geçemiyor bile. en azından şahsi görüşüm budur. tabii rozetleri sevmiyorum da diyemem. *
bu geçerli bir çözüm değildir. bir çözüm bile değildir aslında bakarsanız. karma puanı dediğiniz şeyi ben iki de bir boş şeyler yazarak kazanabilirim pekala. hani şu okunmayan tanımları yazarım, hiç beğeni de almam ama yazdıkça yazarım. puan toplarım. ama böyle birisi değilim ve böyle birisi de olamıyorum. kendimi ötekileştiriyorum gitgide. birçok nitelikli yazılar yazmaya çalışan yazarımız gibi ben de çekip gitmeye davranıyorum. keyfim kaçtı, zevk alamıyorum. okumaktan da yazmaktan da. okunacak yazı bulmak zorlaştı (takip ettiğim sevgili yazarları bunun dışında tutuyorum elbette), yazmak da zorlaştı çünkü silikleşip gidiyor.
tabii burada şu konuya da değinmek gerek: "ey piyanist, sen bu söylediklerinle etkileşim istediğini söylemiyor musun bizlere? az önce karşı çıkıyordun ya hani!" saygıdeğer romalılar, etkileşim dediğiniz kavramı hangi anlamıyla kullandığımıza bağlı olarak değişir bu sorunun cevabı. şahsım etkileşim istiyor elbette, nitekim hiç kimse salt kendisi için yazmaz. ancak konu burada yazılanların niteliğiyle değişmektedir. kişisel çıkar boyutu sabittir ve temelde insan doğasının bir parçasıdır, inkar edemeyiz bunu. ancak etkileşim denilen şeyi yazılanların niteliğiyle ölçmeye çalışırsak diğer elimizde farklı yollarla etkileşim sağlamaya çalışan kimselere rastlayacağızdır. bir sözlük burası; elbette yazılanlar hakkında konuşacağım ve konuşacaksınız. etkileşim dediğiniz şey de yazılanlar üzerinden kazanılmalıdır. yoksa sözlüğe yeni girip belirli bir profil fotoğrafıyla * ve sevecenlikle * * girip sürekli boş tanım giren insanlar da yok değil. işte bunlara zombi diyordum. tabii gücenmek yok... sizi de anlayabiliyorum sıkılıyorsunuz. ama bu sıkıntınızı keşke başka yerde giderseniz ya? hali hazırda bir sürü ortam vardı zaten ne diye buraya da gelip mahvettiniz bazı şeyleri? bazıları var ki sözlük'e gelir gelmez vasat olan ile yükseliveriyor. yahu yüz küsür takipçiyi sen ne zaman ne yazdın da kazandın? ne ara o kadar beğenildin? ne yazdın yani? hiçbir şey yazmamış. görüp görüp omuz silkiyorum artık. elde tutulur bir şey olmasa bile beğeniliyorlar. elbette demek istediğim benim profilime ve bazı yazarlara yönelimin niçin az olduğu değil. iyi anlaşılmalı bu. beğenilmek derdim değil. söylemek istediğim anlamsız tanımların artışı ve bu artışı da destekleyen beğenilerin fazlalığı. yani bu tarz profillere yönelimin fazla olması… dolayısıyla sözlük paradigmamızın saçmalığa dönüşüşü.
o halde artık diyebilirsiniz: madem beğenmiyorsun, git. bilgi tanımı mı görmek istiyorsun? vikipedi’ye git. burası böyle. en azından ben geldiğim zaman böyleydi. ve ben bu gidişattan memnunum. lakin anlayın lütfen, siz buradayken burası böyle olabilir pekala ama sözlüğün başlangıçta güttüğü politikanın böyle olmadığını biliyorum. bunu engellemek için bir şeyler yapmaya çalıştıklarını biliyorum. (işe yaramasa da pek.) bilgi istesem elbette bilgi sitelerine girerim sayın okur, burası böyle değildi eskiden. (evet, eskiden. eskiden de aynıydı diyenlere katılmıyorum. eskiden vasat olan vardı ama daha azdı. yani bazılarımız yanlış mı görüyor? ana sayfanın hali neydi ve şimdi ne? artan nüfus ile böyle bir sonucu kabullenmek gerek.) ve sizin bilgi için bilgi sitesine git dediğiniz şeyi ben karikatür paylaşımları için de yineleyebilirim. karikatür görmek istiyorsan sen de karikatür sayfalarına git… yok mu? var. ama burası bir sözlük. belli bir gidişata sahip olması gerektiğini düşündüğümüz bir sözlük.
yönetimi de anlayamıyorum, keşke önlem alacak bir şeyler yapsalardı. başlık engellemek bir şey ifade etmiyor anlatmaya çalıştığım ve fikrim üzere. eleştiriler dinlenmelidir. yoksa pek iyi sonlanacağa benzemiyor. elbette bu gidişattan memnun da olabilirsiniz. ve belli bir perde arkasından bizlere kafa sözlük'ün daha farklı olduğunu söylemeye devam edebilirsiniz. ne yazık ki pek tutarlı bulmuyorum bu yaklaşımı. büyüme çalışan bir sözlükte bu tablo olacaktır. büyüme çalışan mı? yani niceliğe önem veren mi? öyle mi dedim ben? sanırım, evet. nitelik belki de umrunuzda değildir. ve bazı yazarların gitmesi, şikayet etmesi de öyle. ancak herkes bir şeyi söylüyorsa bu şeyde bir hikmet vardır. illaki vardır. eleştiriler haksız olunsa bile bu haksızlıktan alınacak bir ders vardır. boşa yazmıyor kimse.
içerik keşke forumsala dönse… bu tablo karşısında bunu diyesim geliyor. çünkü ne yazık ki vasat olan o kadar berbat ki, anlamsız ki! ne diyeyim ben daha... hangi saçma başlığı şikayet edeyim? nereden baksan hemen hemen çoğu şikayet edilmeli. eğlenceli olan da, bilgi verici olan da yok! yok artık, yok! kaç tane var? ben göremiyorum çünkü pek. azınlıktalar ve azalmaya devam ediyorlar.
bu yüzdendir ki sözlük içinde sözlük yaratmak denilen şey de anlamını yitiriyor. öteki boyutu ise bakteri popülasyonuyla aynı ortamda bulunmanın verdiği huzursuzluk hissi demiştim. huzursuzum. mide bulandırıcı bir tablo var karşımızda ve kimse bir şey yapmıyor. büyüyor büyümesine, nitelik nerede? sözlük içinde sözlük yaratılamayacaktır öyle sanıldığı gibi. yaratılabilir elbette ama bu, kafa sözlük’ü diğer sözlüklerden nasıl ayıracaktır? onlarda sanki yok mu “sözlük içinde sözlük”? pekala var. amaç buysa eğer, peki, istediğiniz gibi olsun. başka sözlüklere dönmesi ve bu mide bulandırıcı akışın sürmesi isteniyorsa sizin bileceğiniz iş. lakin ben ve daha tanıdığım birçok yazar bu tablo karşısında hiç mutlu değil. azınlığız belki ama sözlük’ü kafa sözlük ismine taşıyan bir azınlığız. belirli trol kesimi için de bu geçerlidir. artık akış adeta bir çöplük. kimilerimiz bu çöplük karşısında yazmak bile istemiyor.
her neyse. epey yazdım.
epilog. bazı yazarların nickaltına girilen saçma sapan tanımları, yazdıkları bomboş tanımları görmekten de, önümüze defalarca ısıtılıp ısıtılıp konan eski film/kitap * tanımlarından da bıktım. kiminizin kendini ne yolla ifade ettiğiyle ilgilenmiyorum. isterseniz karikatür paylaşıp durun, ister bilgi, ister trolleyin. fakat boş yazmayın. bomboş tanımlar yazarak kendinizi ifade etmek istiyorsanız da etmeyin. sözlük kurallarına da uyduğu falan yok bazılarınızın.
bir kişinin özgürlüğü, başkasının özgürlüğünün başladığı yerde biter. her topluluğun dinamiğini oluşturacak bu söze bir bakış atmak gerek. gereksizlikler içinde silikleşip gitmek istemeyen onlarca yazar var. bu yüzden doğru düzgün trollemeyen, “nitelikli” yazmayı bırakan onlarca yazar var.
burayı da falanca platformlara çevirmeye çalışıyorsanız, devam edin.
devamını gör...
radyonun yerinde duramaması
hayırlı geceler olsun güzel insanlar.
sizden ricam, şu rebeka'yı söyleyen akın'ın ateş ve su albümü repertuarınızda var mıdır? eğer varsa o albümde yeter isimli şarkısını çalmanızı istiyorum. yoksa da bırakın dönsün dünya şarkısı olsun.
sizden ricam, şu rebeka'yı söyleyen akın'ın ateş ve su albümü repertuarınızda var mıdır? eğer varsa o albümde yeter isimli şarkısını çalmanızı istiyorum. yoksa da bırakın dönsün dünya şarkısı olsun.
devamını gör...
4 kişiyle pazar kahvaltısı yapma şansınız olsa
annem, babam ve iki amcam.
anneme "doğumda ölme riskin olduğunu bile bile ilaçlarını neden içmedin?"
babama "annem öldükten sonra neden sahip çıkmadın?"
amcalarıma "öldürmekten beter edecek kadar kötü yaşattınız?" diye soracağım enfes bir kahvaltı olurdu. düşünsene yıllardır acı çekmişsin, her pazar yalnız ve başkasına hizmet ederek.
bu kez de hayat sana bir pazar vermiş felekten. bu pazar sana güzel ötekilere cehennem.
var bir hayalimiz anamı mezardan kaldırabilirsem. :d
anneme "doğumda ölme riskin olduğunu bile bile ilaçlarını neden içmedin?"
babama "annem öldükten sonra neden sahip çıkmadın?"
amcalarıma "öldürmekten beter edecek kadar kötü yaşattınız?" diye soracağım enfes bir kahvaltı olurdu. düşünsene yıllardır acı çekmişsin, her pazar yalnız ve başkasına hizmet ederek.
bu kez de hayat sana bir pazar vermiş felekten. bu pazar sana güzel ötekilere cehennem.
var bir hayalimiz anamı mezardan kaldırabilirsem. :d
devamını gör...
asaf halet çelebi
ilhamını tasavvuf ve dinlerden alan alışılmadık tarzlarla karşımıza çıkan şairdir.
"ibrahim
içimdeki putları devir
elindeki baltayla
kırılan putların yerine
yenilerini koyan kim
güneş buzdan evimi yıktı
koca buzlar düştü
putların boyunları kırıldı
ibrahim
güneşi evime sokan kim
asma bahçelerinde dolaşan güzelleri
buhtunnasır put yaptı
ben ki zamansız bahçeleri kucakladım
güzeller bende kaldı
ibrahim
gönlümü put sanıp da kıran kim?"
şiiriyle de beni oldukça etkileyen modern-gelenekçi anlayışının temsilcidir.
"ibrahim
içimdeki putları devir
elindeki baltayla
kırılan putların yerine
yenilerini koyan kim
güneş buzdan evimi yıktı
koca buzlar düştü
putların boyunları kırıldı
ibrahim
güneşi evime sokan kim
asma bahçelerinde dolaşan güzelleri
buhtunnasır put yaptı
ben ki zamansız bahçeleri kucakladım
güzeller bende kaldı
ibrahim
gönlümü put sanıp da kıran kim?"
şiiriyle de beni oldukça etkileyen modern-gelenekçi anlayışının temsilcidir.
devamını gör...