sözlüğün ücra bir köy okulunda ölümsüzleşmesi
hani bazen burada birbirimizi yiyor, ara ara da "napıyoruz ya biz burada diyoruz?" ya, böyle güzellikleri görünce tüm soru ve sorunlar sıfırlanıyor, sadece fotoğraflara, o gülen yüzlere, rengarenk duvarlara bakıp gülümsüyoruz.
emeği geçen herkes çok sağolsun, elinize kalbinize sağlık, teşekkürler..
emeği geçen herkes çok sağolsun, elinize kalbinize sağlık, teşekkürler..
devamını gör...
sözlük kadınlarından abla diye bahseden kadın yazarlar
bazen benim kafamı da kurcalayan grup.
bir "abla" olarak gerçekten bunun vurgulanması gerekiyor mu diye düşünmeden edemiyorum zaman zaman. ben zaten söyleyeceğim kadar söylemişim abla olduğumu. bir de siz gözümüze sokmayın canım sürekli!
yani insan kendisiyle "ben aptalın tekiyim" diye alay edebilir ama başkası "sen aptalın tekisin" deyince bozulur ya, bu da onun gibi. siz demeyin öyle orta yerde abla, abi, amca, teyze falan... biz deriz kendimize sizin yerinize de*.
bir "abla" olarak gerçekten bunun vurgulanması gerekiyor mu diye düşünmeden edemiyorum zaman zaman. ben zaten söyleyeceğim kadar söylemişim abla olduğumu. bir de siz gözümüze sokmayın canım sürekli!
yani insan kendisiyle "ben aptalın tekiyim" diye alay edebilir ama başkası "sen aptalın tekisin" deyince bozulur ya, bu da onun gibi. siz demeyin öyle orta yerde abla, abi, amca, teyze falan... biz deriz kendimize sizin yerinize de*.
devamını gör...
normal sözlük'ün dergi projesi
bir süredir hazırlıkları süren dergi. sevgili karambol bu işlerle epeyce yoruldu sanıyorum. umarım değer (ki bence değecektir.) emek verilen hiçbir şey kötü değildir benim gözümde.
devamını gör...
duşa brad pitt gibi girip mahmut tuncer gibi çıkmak
iyi bir şeydir zannediyorum. zira ben mahmut tuncer gibi girip, burhan çaçan gibi çıkıyorum. zor tabi.
devamını gör...
oportünist
davranış ve kararlarını belirli ahlak kurallarına ve düşünce sistemine göre değil, zamanın gereğine uyarak, şahsi çıkarlarına en uygun davranan kişi 'dir.
devamını gör...
erkekler için giyim tavsiyeleri
bir erkek bana " şunu giyin ya çok iyi oluyor" dese muhtemelen " sen giysene o zaman" derdim. bu yüzden başlığa kadın erkek fark etmeksizin ; canınız neyi giymek isterse, aynaya baktığınız zaman kendinizi nasıl iyi hissediyorsanız onu giyin diyeceğim başlıktır.
devamını gör...
şarabın yanında iyi giden şeyler
ay yüzlü sevgili demiş hayyam rubayilerde.
devamını gör...
normal sözlük yazarlarının hissettikleri
bugün boncuğumuzu kaybedeli tam 10 gün olmuş sözlük, özlüyorum.
annem dün boncuğun kafesinin olduğu boşluğa yeşil bitkiler koymuş, gözüm her oraya kaydığında boncuğun değişiyle "boncuk bir çiçeeeeeek!" diye bağırmak istiyorum. gerçekten sadece bunu yapmak istiyorum.
kardeşimin eve geldiğinde yıkılacağını düşünmüştüm hep. şimdi düşününce sanki o benden daha güçlüymüş gibi geliyor. kulağa bencilce geldiğinin farkındayım ama belki de ayakta daha sağlam durabilmek onu biraz düşük görmeye ihtiyacım vardı. söz konusu kendim olduğunda* nedense ayakta durmak için daha az sebebim oluyor ama bir başkası söz konusu olduğunda* hiçbir şey beni yıkamaz gibi geliyor. o kişi için ayakta duruyorum, o kişi için omuz oluyorum, o kişi için yaşıyorum.
son 10 günü gerçekten yaşadım mı bilmiyorum. bir o kadar yavaş ama bir o kadar da hızlı geçti diyebilirim sadece.
yazımı aslında bu süreçte öğrendiğim önemli* bir ders ile bitirmek istiyorum. benim üzülecek daha önemli şeylerim var, hayatta üzülecek daha önemli şeyler var.
bu 10 günden önce tek kafamı taktığım şey okuldu. okulla yattım, okulla kalktım, okulla kızdım. sonra sınavlarım bitti ve sadece 2 gün sonra, 12 saat arayla çok sevdiğim 2 kişiyi kaybettim. o zaman kafama dank etti hayatta üzülecek daha önemli şeyler olduğu. inanın kaldığım dersler oluyor, diyorum ki olsun, düzeltirsin. hayatta üzülecek daha önemli şeyler var.
her zorluk kendi içinde kolaylığıyla* geliyor ve her zorlukta mutlaka bir şeyler öğreniliyor, bunu hemen veya yıllar sonra görsekte.
iyi akşamlar.
annem dün boncuğun kafesinin olduğu boşluğa yeşil bitkiler koymuş, gözüm her oraya kaydığında boncuğun değişiyle "boncuk bir çiçeeeeeek!" diye bağırmak istiyorum. gerçekten sadece bunu yapmak istiyorum.
kardeşimin eve geldiğinde yıkılacağını düşünmüştüm hep. şimdi düşününce sanki o benden daha güçlüymüş gibi geliyor. kulağa bencilce geldiğinin farkındayım ama belki de ayakta daha sağlam durabilmek onu biraz düşük görmeye ihtiyacım vardı. söz konusu kendim olduğunda* nedense ayakta durmak için daha az sebebim oluyor ama bir başkası söz konusu olduğunda* hiçbir şey beni yıkamaz gibi geliyor. o kişi için ayakta duruyorum, o kişi için omuz oluyorum, o kişi için yaşıyorum.
son 10 günü gerçekten yaşadım mı bilmiyorum. bir o kadar yavaş ama bir o kadar da hızlı geçti diyebilirim sadece.
yazımı aslında bu süreçte öğrendiğim önemli* bir ders ile bitirmek istiyorum. benim üzülecek daha önemli şeylerim var, hayatta üzülecek daha önemli şeyler var.
bu 10 günden önce tek kafamı taktığım şey okuldu. okulla yattım, okulla kalktım, okulla kızdım. sonra sınavlarım bitti ve sadece 2 gün sonra, 12 saat arayla çok sevdiğim 2 kişiyi kaybettim. o zaman kafama dank etti hayatta üzülecek daha önemli şeyler olduğu. inanın kaldığım dersler oluyor, diyorum ki olsun, düzeltirsin. hayatta üzülecek daha önemli şeyler var.
her zorluk kendi içinde kolaylığıyla* geliyor ve her zorlukta mutlaka bir şeyler öğreniliyor, bunu hemen veya yıllar sonra görsekte.
iyi akşamlar.
devamını gör...
ametist
diğer bir şekliyle sio2, kuvarsın en saf hali olarak bilinir, en değerli taşlarındandır.

(işlenmemiş ametist taşı)
kelime anlamı yunanca'dan gelir. a "değil" (olumsuzluk eki) ve methuskein, "sarhoş etmek" kelimelerinden oluşur. yunanlıların eski bir inanışına göre ametist taşı kişiyi sarhoşluk etkisinden korumaktadır.
stresi, bıkkınlık hissini, depresyonu uzak tutmasıyla ününü günümüze taşımıştır.

(işlenmemiş ametist taşı)
kelime anlamı yunanca'dan gelir. a "değil" (olumsuzluk eki) ve methuskein, "sarhoş etmek" kelimelerinden oluşur. yunanlıların eski bir inanışına göre ametist taşı kişiyi sarhoşluk etkisinden korumaktadır.
stresi, bıkkınlık hissini, depresyonu uzak tutmasıyla ününü günümüze taşımıştır.
devamını gör...
kamu çalışanlarının vatandaşa karşı saygısız tutumları
ay bu sözlükte ilk defa ciddi bir konuda bana söz hakkı doğdu. öncelikle buradan herkese sevgiler selamlar. ayy çok stres yaptım.
öhömmm.
başlıyorum.
şimdi şöyle ki ben kamu çalışanıyım. benim bile gülesim geliyor ama evet, öyleyim. merak etmeyin "ne alakası var kardeşim?!" demeye gelmedim. lafa girebilirsem gözlemlerimi aktaracağım.
ben daha yeni olduğumdan mıdır yoksa biraz iyilik meleği kıvamında bir enayi olduğumdan mıdır bilmiyorum ama insanlara son derece kibar, anlayışlı davranıyorum. hem kurum içindeki arkadaşlara hem de beni arayan/kuruma gelen vatandaşlara karşı. ama gel gelelim insan yine insan. yani siz iyi davransanız da kötü davransanız da o içindeki öfkeyi dışarı çıkarmaya çok hazır. işini en hızlı ve sorunsuz şekilde halletsen dahi sinirlenebiliyor, hesap sorar gibi davranabiliyor. bu da insanın tahammül sınırlarını zorluyor. henüz ben sınırı zorlamadım ama "yeter ulan! madem öyle işte böyle!" kıvamına gelenleri de anlayabiliyorum. haklı bulmuyorum, o ayrı.
zaten bir şekilde hepimiz stresliyiz. birçok konuda dertli, kederli ve de asabiyiz. ya iki/üç/dört medeni insan gibi konuşmak çok mu zor? tek yapılması gereken; düzgün bir ses tonuyla ve nezaket sınırları içinde konuya odaklanmak.
üff neyse, sırf içlerinde bir tane bile olsa nezakete ve anlayışa ihtiyacı olan, bunu da sonuna kadar hak eden biri olma ihtimaline karşı "sonuna kadar sabır, nezaket, anlayış ulan!" diyorum.
öhömmm.
başlıyorum.
şimdi şöyle ki ben kamu çalışanıyım. benim bile gülesim geliyor ama evet, öyleyim. merak etmeyin "ne alakası var kardeşim?!" demeye gelmedim. lafa girebilirsem gözlemlerimi aktaracağım.
ben daha yeni olduğumdan mıdır yoksa biraz iyilik meleği kıvamında bir enayi olduğumdan mıdır bilmiyorum ama insanlara son derece kibar, anlayışlı davranıyorum. hem kurum içindeki arkadaşlara hem de beni arayan/kuruma gelen vatandaşlara karşı. ama gel gelelim insan yine insan. yani siz iyi davransanız da kötü davransanız da o içindeki öfkeyi dışarı çıkarmaya çok hazır. işini en hızlı ve sorunsuz şekilde halletsen dahi sinirlenebiliyor, hesap sorar gibi davranabiliyor. bu da insanın tahammül sınırlarını zorluyor. henüz ben sınırı zorlamadım ama "yeter ulan! madem öyle işte böyle!" kıvamına gelenleri de anlayabiliyorum. haklı bulmuyorum, o ayrı.
zaten bir şekilde hepimiz stresliyiz. birçok konuda dertli, kederli ve de asabiyiz. ya iki/üç/dört medeni insan gibi konuşmak çok mu zor? tek yapılması gereken; düzgün bir ses tonuyla ve nezaket sınırları içinde konuya odaklanmak.
üff neyse, sırf içlerinde bir tane bile olsa nezakete ve anlayışa ihtiyacı olan, bunu da sonuna kadar hak eden biri olma ihtimaline karşı "sonuna kadar sabır, nezaket, anlayış ulan!" diyorum.
devamını gör...
sözlük yazarlarının saçları
(bkz: 404 not found)
devamını gör...
tadı hayal kırıklığına uğratan yiyecekler
sushi ve türevleri. denemediğim roll, sashimi, nigiri, maki kalmadı. sağda solda bunun için ölüp, bayılanları görünce kendimi garip hissediyorum. yeni tatlara çok açık bir insanım, sushi insanı değilim sadece.
devamını gör...
john lennon
öldürüldüğünde 40 yaşındaymış. beatles'i kurmuş, sonra solo bir kariyer inşa etmiş. savaş karşıtı hareketlerin öncülüğünü üstlenmiş. tarihin akışına katkı sağlamış ve bütün bunları 40 senelik ömrüne sığdırmış. bize sorsalar 50 ya da 60 yaşında öldü diye düşünürdük.
devamını gör...
kargalar büyücüsü
ngũgĩ wa thiong'o ngugi wa thiong oadlı kenyalı bir yazarın elinden çıkmış müthiş eser. uzun bir yazı yazacağım, çünkü kitap da oldukça kalın. ayrıntı yayınları’ndan ( ki gördüğüm kadarıyla çok farklı yazarların kitaplarını çevirerek harika iş yapıyorlar) toplam 798 sayfalık bir kitap. ama garanti ediyorum ki tek bir sayfasında dahi sıkılmayacaksınız. olay örgüsü muhteşem işlenmiş.
kitabı ilk okumaya başladığım zamanki heyecanı bitirince de yaşadım. nadide bir şey bulduğunuzda heyecan yaşarsınız ya, ben de gerçekten hayran olduğum bir kitap/yazar keşfettiğimde aynı heyecanı yaşıyorum. en son bu heyecanı ‘körlük’ kitabında yaşamıştım; körlük kitabını bilenler heyecanımın boyutunu takdir ederler diye düşünüyorum.
bir kere gereksiz betimlemeler yok; bu kadar kalın kitaplarda genelde konu lastik gibi uzatılır, gereksiz betimlemelere boğulur kitap. ama bu kitapta betimleme çok az, karakterleri ve olayların geçtiği mekanları kafanızda canlandırmak tamamen hayalgücünüze bağlı. merak etmeyin, okudukça kafanızda temsili bir kahraman resmi yaratıyorsunuz. ee peki betimleme yok, lastik gibi uzatmak yok, bu kitap neden bu kadar kalın derseniz, iç içe geçmiş bir çok olayı içinde barındırıyor. demem o ki dolu dolu bir kitap .
konusu kısaca şöyle: aburirya adlı bir afrika ülkesi’nde , bir diktatör ve tesadüflerin sonucu kendisini kargalar büyücüsü olarak bulan kamiti’nin yollarının çakışmasını anlatıyor.
bundan sonrası tamamen spoiler; isterseniz kitabı bitirdikten sonra bu bölümü okuyabilirsiniz.
yazarın öncelikte diktatörlüğü yaşadığını ve yerinde gördüğünü söylemeliyim.kitap içindeki , bazen abartıyla anlatılan olaylar bence yazarın gerçekten yaşadıklarını ve gördüklerini anlatıyor. yani diktatörlük rejimini gören bir yazardan , diktatör bir hükümdarı okuyorsunuz. bunu her ne kadar mizahi bir dille anlatsa da ( mizahı gerçekten harika, bazı yerleri kahkahayla okuyorsunuz) aslında roman gerçekleri anlatmaktadır.
nedense idi amin’den esinlendiğini düşünüyorum bazı bölümlerde. idi amin’in düşmanlarını yok edip yemedi ile ilgili hikayeleri bilirsiniz.burada da hükümdar, soğuk savaş döneminde batının yardımıyla tahta geçmiş, komünist düşmanlarını öldürmüş ve aslında batıya hizmetle o konuma gelmiştir. öldürdüğü düşmanlarının kemiklerinden büyük bir oda yapmış ve kimi zaman kendini o odaya kapatarak : ‘bakın beni alt edeceğinizi sandınız ama en son gülen benim’ diye onlara asıl güçlünün kim olduğunu gösteriyor kendi çapında.
ee diktatör olur da yanında şakşakçıları olmaz mı? machokali yurtdışına giderek gözlerini büyütmüş ve hükümdara ‘sizin için, size tehlike olacak herkesi görebilirim böylece’ diyerek bakanlık koltuğunu kapmıştır. sikiokuu ise kulaklarını büyütmüş ve ‘sizin kulağınız olacağım, düşmanlarınızın tüm konuşmalarını böylece duyabileceğim’ demiştir. o da böylece bakanlık koltuğunu kapmıştır. ülkede belli mevkiye gelenlerin ve zenginlerin ilk yaptığı şey ise ‘mercedes benz’ almak*. çok garip , hiç bir yerde görmemiştim
bunu*
kargalar büyücüsü olayı ise komik ve tesadüfler içeriyor. kargalar büyücüsü olan kamiti , fakir bir aileden geliyor. ailesi zor bela onu hindistan’a gönderip akademik eğitim almasını sağlıyor. ülkeye 2 diplomayla gelen kamiti, iş bulacağından emindir ama nafile. aç aç her gün iş ararken bir gün çöplükte açlıktan bayılır ve ruhu bir kuş olup bedenini terk eder. havada süzülür ve bedenine geri döner. ama o sırada çöpçüler onu ölü zannedio soymak istemişler ve kamiti tekrar canlanınca korkmuş ve ‘şeytanı gördük’ diye etrafı velveleye vermişlerdir. daha bunun benzeri bir çok tesadüf onu kargalar büyücüsü olmaya itmiştir. bu tesadüf zinciri de öyle kısa değil efendim, bir başlasam 200 sayfada ancak anlatabilirim.
kamiti iş ararken nyawira ile tanışır. nyawira’nın patronunun onu aşağılayarak ‘iş yok’ demesi, sonrasında ‘cennete yürüyüş’ başkanı seçilen tjarika(nyawira’nın patronu), oluşan rüşvet ağı ve oluşan ucu bucağı olmayan kuyruklar.
hükümdarın kitap sonlarına doğru iyice paranoyaklaşıp, etrafında güçlü olan herkesi öldürmeye başlaması ve keyfi kanunlarla insanların suçsuz yere nasıl ölüme mahkum edildiği , diktatörlüğün yani tek insan rejiminin keyfiliğini gözler önüne seriyor. çünkü ülke=hükümdar; ülke hükümdarın malı gibi görülüyor.
afrika ve afrikalıların alışkanlıkları, inançları hakkında da çok şey öğreniyoruz. yazar halk masallarını aralara yerleştiriyor. genel olarak anladığım , afrikalıların hurafelere fazlasıyla bağlılığı ve yazar bir anlamda bunu eleştiriyor. kafamdaki soru işareti şu ki: kargalar büyücüsü’nün gerçekten gücü var mı, yoksa insanlara verdiği tavsiyeler onları farklı şekilde adım atarak başarı sağlamasını mı sağlamıştır. çünkü olaylar , o kadar tesadüfi olarak ilerliyor ki , büyücünün başarısı mı yoksa tesadüfler silsilesi mi diye şüpheye düşüyorsunuz.
yazarın bir eleştirisi daha var: ülkede , özellikle belli bir gelir seviyesinde olan kişilerde peydah olan ‘beyazlık’ ve ‘eğer’ hastalığı. sanırım halkının, beyazlara imrenmesini ve siyahlıklarından utanmalarını ve beyazları kendilerinden üstün görmelerini bu şekilde eleştiriyor ve bunu ‘hastalık’ olarak belirtiyor. çok parası vardır, mevkisi vardır ama hala kendini üstün hissedemez, çünkü beyaz değildir; bu düşünce de hastalıktır.
hükümdara ve sisteme karşı oluşan halk hareketinin öncülerinin kadın olması ve cesaretleri kitapta sıkça yer buluyor. hatta kitapta bu başkaldırı için şunu der:
kadınların törelerin ağırlığını taşımak zorunda bırakılmalarına da karşı çıkıyoruz’.
erkek egemen bir toplumda , kadınların başkaldırmaları hükümetçe de tehdit olarak görülüyor. kadının, söz hakkı olmayacak, yediği dayağı hazmedip oturacak ve eşi başkalarıyla gönül eğlendirirken oturup ses çıkarmayacak. ‘kadının önemli görevlerde işi nedir, otursun evinde’ politikası ve töreleri hüküm süren bir ülkede , bu kadın direnişi sizi heyecanlandırıyor. hükümdarın tehdit olarak gördüğü iki kesim var: aydınlanma ihtimali olan öğrenciler ve kadınlar. çünkü onun varlığını tehdit edecek olan, aydınlanmış çocuklar ve organize olmuş kadınlar. bunu şimdi ülkemize uygulayın; kadın hakları karşıtı bazı politikaların ve kanunların nedenini daha iyi anlayacaksınız umarım. kitapta ne demiş:
içinde doğduğun kabileyi seçme şansın yok ama birlikte olmak istediğin kişileri seçmek senin elinde. biyoloji kaderdir;siyasetse seçim’
kitabın sonlarına doğru , ülkeye sözde demokrasinin gelmesi ülkede özelleştirmeyi getirmiş; abd’nin avrupa’nın zengin maden yataklarını işletme hakları ; petrol şirketlerine de sahil şeridinde araştırma yapmalarına izin verilmiştir. bunlar zaten afrika’nın gerçekleridir. o kadar zengin maden yatakları olan bir bölgede, insanların açlıktan ölmeleri ancak bu şekilde açıklanabilir.
kitapta alıntılayacağım o kadar çok yer var ki ama sadece ana fikri içeren aşağıdaki paragrafı bırakacağım. okuyun, okutun. elimde olsa bu kitaptan milyonlarca nüsha çıkartıp, dağ taş tepe gezerek herkese okuturdum. belki insanlar yaklaşan tehlikeleri görür ve ayağını denk alır.
şunu gördüm: avrupa,17.yy civarı , afrika’daki kimilerini kötülüğüyle dölledi. bu gebeliklerden köle plantastonunun köle şoförleri doğdular, onlar sömürge plantasyonunun sömürge şoförlerine dönüştüler, onlarsa yıllar sonra sömürge sonrası dönemin plantasyonunda neo-kolonyal pilotlara dönüştüler. şimdi ise küresel ölçekteki bir plantasyonun modern şoför ve pilotlarına mı dönüştüler yoksa? ama afrika kendi cinsini de dölledi ve bu da halkımıza ‘kahramanlarımızı öldürseniz de biz kadınlar umutla yeni kahramanlıklara gebeyiz’ türkülerini söyletti. bu yüzden, ata yadigarını satıp savanlara umutsuzca haykırmayın, mirasımızı korumak için mücadele verenlerin başarılarına gururla gülümseyin
kitabı ilk okumaya başladığım zamanki heyecanı bitirince de yaşadım. nadide bir şey bulduğunuzda heyecan yaşarsınız ya, ben de gerçekten hayran olduğum bir kitap/yazar keşfettiğimde aynı heyecanı yaşıyorum. en son bu heyecanı ‘körlük’ kitabında yaşamıştım; körlük kitabını bilenler heyecanımın boyutunu takdir ederler diye düşünüyorum.
bir kere gereksiz betimlemeler yok; bu kadar kalın kitaplarda genelde konu lastik gibi uzatılır, gereksiz betimlemelere boğulur kitap. ama bu kitapta betimleme çok az, karakterleri ve olayların geçtiği mekanları kafanızda canlandırmak tamamen hayalgücünüze bağlı. merak etmeyin, okudukça kafanızda temsili bir kahraman resmi yaratıyorsunuz. ee peki betimleme yok, lastik gibi uzatmak yok, bu kitap neden bu kadar kalın derseniz, iç içe geçmiş bir çok olayı içinde barındırıyor. demem o ki dolu dolu bir kitap .
konusu kısaca şöyle: aburirya adlı bir afrika ülkesi’nde , bir diktatör ve tesadüflerin sonucu kendisini kargalar büyücüsü olarak bulan kamiti’nin yollarının çakışmasını anlatıyor.
bundan sonrası tamamen spoiler; isterseniz kitabı bitirdikten sonra bu bölümü okuyabilirsiniz.
yazarın öncelikte diktatörlüğü yaşadığını ve yerinde gördüğünü söylemeliyim.kitap içindeki , bazen abartıyla anlatılan olaylar bence yazarın gerçekten yaşadıklarını ve gördüklerini anlatıyor. yani diktatörlük rejimini gören bir yazardan , diktatör bir hükümdarı okuyorsunuz. bunu her ne kadar mizahi bir dille anlatsa da ( mizahı gerçekten harika, bazı yerleri kahkahayla okuyorsunuz) aslında roman gerçekleri anlatmaktadır.
nedense idi amin’den esinlendiğini düşünüyorum bazı bölümlerde. idi amin’in düşmanlarını yok edip yemedi ile ilgili hikayeleri bilirsiniz.burada da hükümdar, soğuk savaş döneminde batının yardımıyla tahta geçmiş, komünist düşmanlarını öldürmüş ve aslında batıya hizmetle o konuma gelmiştir. öldürdüğü düşmanlarının kemiklerinden büyük bir oda yapmış ve kimi zaman kendini o odaya kapatarak : ‘bakın beni alt edeceğinizi sandınız ama en son gülen benim’ diye onlara asıl güçlünün kim olduğunu gösteriyor kendi çapında.
ee diktatör olur da yanında şakşakçıları olmaz mı? machokali yurtdışına giderek gözlerini büyütmüş ve hükümdara ‘sizin için, size tehlike olacak herkesi görebilirim böylece’ diyerek bakanlık koltuğunu kapmıştır. sikiokuu ise kulaklarını büyütmüş ve ‘sizin kulağınız olacağım, düşmanlarınızın tüm konuşmalarını böylece duyabileceğim’ demiştir. o da böylece bakanlık koltuğunu kapmıştır. ülkede belli mevkiye gelenlerin ve zenginlerin ilk yaptığı şey ise ‘mercedes benz’ almak*. çok garip , hiç bir yerde görmemiştim
bunu*
kargalar büyücüsü olayı ise komik ve tesadüfler içeriyor. kargalar büyücüsü olan kamiti , fakir bir aileden geliyor. ailesi zor bela onu hindistan’a gönderip akademik eğitim almasını sağlıyor. ülkeye 2 diplomayla gelen kamiti, iş bulacağından emindir ama nafile. aç aç her gün iş ararken bir gün çöplükte açlıktan bayılır ve ruhu bir kuş olup bedenini terk eder. havada süzülür ve bedenine geri döner. ama o sırada çöpçüler onu ölü zannedio soymak istemişler ve kamiti tekrar canlanınca korkmuş ve ‘şeytanı gördük’ diye etrafı velveleye vermişlerdir. daha bunun benzeri bir çok tesadüf onu kargalar büyücüsü olmaya itmiştir. bu tesadüf zinciri de öyle kısa değil efendim, bir başlasam 200 sayfada ancak anlatabilirim.
kamiti iş ararken nyawira ile tanışır. nyawira’nın patronunun onu aşağılayarak ‘iş yok’ demesi, sonrasında ‘cennete yürüyüş’ başkanı seçilen tjarika(nyawira’nın patronu), oluşan rüşvet ağı ve oluşan ucu bucağı olmayan kuyruklar.
hükümdarın kitap sonlarına doğru iyice paranoyaklaşıp, etrafında güçlü olan herkesi öldürmeye başlaması ve keyfi kanunlarla insanların suçsuz yere nasıl ölüme mahkum edildiği , diktatörlüğün yani tek insan rejiminin keyfiliğini gözler önüne seriyor. çünkü ülke=hükümdar; ülke hükümdarın malı gibi görülüyor.
afrika ve afrikalıların alışkanlıkları, inançları hakkında da çok şey öğreniyoruz. yazar halk masallarını aralara yerleştiriyor. genel olarak anladığım , afrikalıların hurafelere fazlasıyla bağlılığı ve yazar bir anlamda bunu eleştiriyor. kafamdaki soru işareti şu ki: kargalar büyücüsü’nün gerçekten gücü var mı, yoksa insanlara verdiği tavsiyeler onları farklı şekilde adım atarak başarı sağlamasını mı sağlamıştır. çünkü olaylar , o kadar tesadüfi olarak ilerliyor ki , büyücünün başarısı mı yoksa tesadüfler silsilesi mi diye şüpheye düşüyorsunuz.
yazarın bir eleştirisi daha var: ülkede , özellikle belli bir gelir seviyesinde olan kişilerde peydah olan ‘beyazlık’ ve ‘eğer’ hastalığı. sanırım halkının, beyazlara imrenmesini ve siyahlıklarından utanmalarını ve beyazları kendilerinden üstün görmelerini bu şekilde eleştiriyor ve bunu ‘hastalık’ olarak belirtiyor. çok parası vardır, mevkisi vardır ama hala kendini üstün hissedemez, çünkü beyaz değildir; bu düşünce de hastalıktır.
hükümdara ve sisteme karşı oluşan halk hareketinin öncülerinin kadın olması ve cesaretleri kitapta sıkça yer buluyor. hatta kitapta bu başkaldırı için şunu der:
kadınların törelerin ağırlığını taşımak zorunda bırakılmalarına da karşı çıkıyoruz’.
erkek egemen bir toplumda , kadınların başkaldırmaları hükümetçe de tehdit olarak görülüyor. kadının, söz hakkı olmayacak, yediği dayağı hazmedip oturacak ve eşi başkalarıyla gönül eğlendirirken oturup ses çıkarmayacak. ‘kadının önemli görevlerde işi nedir, otursun evinde’ politikası ve töreleri hüküm süren bir ülkede , bu kadın direnişi sizi heyecanlandırıyor. hükümdarın tehdit olarak gördüğü iki kesim var: aydınlanma ihtimali olan öğrenciler ve kadınlar. çünkü onun varlığını tehdit edecek olan, aydınlanmış çocuklar ve organize olmuş kadınlar. bunu şimdi ülkemize uygulayın; kadın hakları karşıtı bazı politikaların ve kanunların nedenini daha iyi anlayacaksınız umarım. kitapta ne demiş:
içinde doğduğun kabileyi seçme şansın yok ama birlikte olmak istediğin kişileri seçmek senin elinde. biyoloji kaderdir;siyasetse seçim’
kitabın sonlarına doğru , ülkeye sözde demokrasinin gelmesi ülkede özelleştirmeyi getirmiş; abd’nin avrupa’nın zengin maden yataklarını işletme hakları ; petrol şirketlerine de sahil şeridinde araştırma yapmalarına izin verilmiştir. bunlar zaten afrika’nın gerçekleridir. o kadar zengin maden yatakları olan bir bölgede, insanların açlıktan ölmeleri ancak bu şekilde açıklanabilir.
kitapta alıntılayacağım o kadar çok yer var ki ama sadece ana fikri içeren aşağıdaki paragrafı bırakacağım. okuyun, okutun. elimde olsa bu kitaptan milyonlarca nüsha çıkartıp, dağ taş tepe gezerek herkese okuturdum. belki insanlar yaklaşan tehlikeleri görür ve ayağını denk alır.
şunu gördüm: avrupa,17.yy civarı , afrika’daki kimilerini kötülüğüyle dölledi. bu gebeliklerden köle plantastonunun köle şoförleri doğdular, onlar sömürge plantasyonunun sömürge şoförlerine dönüştüler, onlarsa yıllar sonra sömürge sonrası dönemin plantasyonunda neo-kolonyal pilotlara dönüştüler. şimdi ise küresel ölçekteki bir plantasyonun modern şoför ve pilotlarına mı dönüştüler yoksa? ama afrika kendi cinsini de dölledi ve bu da halkımıza ‘kahramanlarımızı öldürseniz de biz kadınlar umutla yeni kahramanlıklara gebeyiz’ türkülerini söyletti. bu yüzden, ata yadigarını satıp savanlara umutsuzca haykırmayın, mirasımızı korumak için mücadele verenlerin başarılarına gururla gülümseyin
devamını gör...
geceye bir şarkı bırak
devamını gör...
allah buyuk harfle başlasın seçenegını seçen adam
hayranlık beslediğim yazardır.
böyle ince eleştirilere ayrı bayılıyorum sözlük.
böyle ince eleştirilere ayrı bayılıyorum sözlük.
devamını gör...
karşı cinsten soğutan durumlar
bu herkes için geçerli ama karşı cinsten ekstra soğutuyor:
temizlik ve kişisel bakım, eşşşşek kadar adam olup kişisel bakımına, temizliğine dikkat etmen gerektiğini öğrenemediysen allah senin belanı versin bence. bunu bilmeyen bir insanın hangi hareketi doğru olabilir ki?
temizlik ve kişisel bakım, eşşşşek kadar adam olup kişisel bakımına, temizliğine dikkat etmen gerektiğini öğrenemediysen allah senin belanı versin bence. bunu bilmeyen bir insanın hangi hareketi doğru olabilir ki?
devamını gör...