şu whisper yazmayan yazarlari teker teker ifşalayasım var. kandırıldık yine özelden, bir tatlı sözden, ufak tefek ilgiden. yazıklar olsun.

neyse...ah yürü whis gidelim, sözlük artık bizimle değil.
devamını gör...

nedir o, sözcüklere sığmayan? insana, yaşama, zamana...
o biz'den önce de var olup, bizden sonra da var olacak olan? her an ölüyoruz!
o acı bal teknesine yapışmış kanatlarımız.
devamını gör...

damiens rice surekli takıldığı barda bir kadınla çarpışır. özür dilemek maksadıyla bir kadeh içki ısmarlamak ister. birer kadeh içki içerler. ilk kadehler bittikten sonra kadın kalkmak ile kalkmamak arasında kalmışken damien bir kadeh daha ısmarlamak ister. kadın kem küm ederek teklifi kabul eder ve ikinci kadehler içilir. ikinci kadehler içilirken sohbet ilerlemeye başlar derken birer kadeh daha söylenir masaya. o sırada damien gizlice saatine bakar ve son otobüsün 15 dakika sonra kalkacağını görür. ancak muhabbet sırasında kadınla hemen hemen aynı yerde oturduklarını en azından aynı otobüse bineceklerini öğrenmiştir. "fırsat bu fırsat, bir kadeh daha içersek otobüsü ikimiz de kaçırırız, eve birlikte yürürüz" diye düşünür damien ve saatten bahsetmez kadına. birer kadeh daha içilir, damien'in sigarası da bitmiştir lakin kadından otlanıyordur. otobüs saati geçince damien saate bakar ve "aa tüh otobüs de kacti ne yapacagiz?" der. kadın da " sorun değil erkek arkadaşım gelip alacak beni" diye cevap verir. işte o an dünya başına yıkılır damien'in ama çaktırmaz. " ha iyi o zaman ya " diyerek tuvalete gider. döndüğünde ise kadın masaya üç sigara bırakıp gitmiştir. damien ise eline aldığı peçeteye bu sarkiyi yazar.
cheers darlin'
devamını gör...

"kafir bile olsa hiç kimsenin kalbini kırma çünkü kalp kırmak allah teala'yı incitmek demektir."
-hoca ahmet yesevi

edit: bile sözcüğüne takılanlar olmuş.
kafir kök olarak küfürden gelir. allah'a karşı küfür içinde olan kimseye denir kafir.

"sana küfredene bile çiçek ver" gibi bir cümle kursam burdaki bileye takılabilir misin? takılamazsın çünkü kişi sana küfür etmiş, edepsizlik yapmış. burdaki "bile" küçümsemeyi değil yüceliği ifade eder.
devamını gör...

maksimum risk almaları; yeterince öz güven, disiplinli bir çalışma.
devamını gör...

haruki murakami'nin 1982'de yayınlanan the rat serisinin üçüncü kitabı. türkçeye nihal önol'un çevirisiyle 2008 yılında kazandırılmıştır.

murakami'nin en az beğendiğim kitaplarından biri. ama murakami ne yazsa okuyacak biri olarak yine de sevdim tabii ki. doğayla ilgili enfes tahliller ve fantastik kurgu seviyorsanız siz de keyif alırsınız diye düşünüyorum.


"eğer istersek, varsayımlar alanında dilediğimiz kadar at koşturabiliriz. başıboş bir ilkbahar rüzgarının savurduğu kanatlı bir tohum gibi köksüz.
öte yandan da, aynı zamanda, rastlantı diye bir şeyin varlığını yadsıyabilir, bilmezden gelebiliriz. olan olmuştur, olacak olan da besbelli olacaktır, işte böyle, sürüp gidebilir. başka bir deyimle, aramızdaki "her şey" ile önümüzdeki "sıfır" arasında sıkıştırılmış olduğumuzdan, bizimkisi, içinde ne rastlantıya ne olanağa yer verilen, geçici bir varoluştur."
devamını gör...

ecdadımızın üstün tarih bilinciyle, zamanında almanlar'ın bergama'dan alıp götürmesine izin verdiği tarihi eserlerin sergilendiği almanya'nın en büyük müzelerinden bir tanesi.
devamını gör...

doktor, öğretmen, siyasetçi gibi kişiler için gerçek olan durum.
devamını gör...

zenci yerine afrikalı demek de yanlış olur. kuzey afrika'da siyah yok, berberi yada arap var.
devamını gör...

zamanında*** son derece fevri bir kararla üye olduğum, bugünse en az onun kadar fevri bir kararla süresini önceden kestiremediğim bir yolculuğa çıkacağım; eskinin vadedilmiş topraklar'ı, yeninin tövbeestağfurullahnoldulanburaya'sı.

peki bu son derece kişisel kararı neden sizinle paylaşıyorum? bundan size ne? yoksa dikkat çekmeye mi çalışıyorum? vay ilgi budalası vay... yoksa yazmaya başlarken boynuma iliştiriverdiğim fularımın hakkını mı vermeye çalışıyorum? vay entel bozuntusu vay...

cevap: e, hiçbiri! sadece "ben demiştim" demeyi çok severim* ve bu huyuma paralel olarak size naçizane bir miras bırakmak istedim. evet, kesinlikle iyi ya da üretken bir yazar sayılmam ama herhâlde yeteri kadar vakit geçirmiş, okumuş ve gözlemlemiş sayılabilirim. ve bütün bu geçirilen vaktin sonunda, ilk başlarda büyük bir merak, ilgi ve hevesle takip ettiğim platformu, bugün büyük bir hayal kırıklığıyla izlemekle yetiniyorum. çünkü sözlüğü açtığımda ne yazacak başlık, ne de okuyacak giri bulabiliyorum. sadece takip ettiğim bir avuç yazarın yazdıklarını okuyabiliyor*, sol frame ya da portakal üzerinden sözlüğün genelinde maruz kaldığım içeriklerden ve barındırmaya başladığı yazar skalasından ise çoğunlukla hazzetmiyorum.

normalde, içerik kalitesini sağlayabilmek adına yaratılan "sözlük formatı" ve bu kaliteden sorumlu insanlar olmasa, hatta sırf bu işe yaramak adına koca bir ekip oluşturulmasa; bu durumu kafa sözlük'ün kendisine bağlayamazdım. fakat mademki bir "sözlük formatı" ve bunun uygulayıcısı olmakla mükellef bir "moderasyon" ekibimiz var**, geleneksel yöntemle bir araya getirildiler ve afili rengârenk mahlaslarıyla aramızdalar; o hâlde şu anda kafa sözlük'e hakim olan içeriğin kalitesinden bizzat kendileri sorumlu olmazlar mı? ilgili gelenek zamanında tam da bunun için var edilmedi mi? o hâlde koca bir eleştiriyi hak etmezler mi? bence ederler. fakat yine de kendilerine asla kızamıyorum, zira onlardan da "yönetim" sorumlu ve belli ki mevzubahis içerik vasatlığı bizzat yönetimin, yani karar vericilerin kendileri tarafından isteniyor. eh, peki.

ama haklarını yemeyeyim, bu vasat içeriklerden, üreticilerinden ve destekçilerinden de çok şey öğrendim. mesela meşhur bir sözlük troll'ünden öğrendiğim üzere: bir kadın gördüğümde ilk iş olarak kendisini etiketleyip, yaftalayıp, kendimce iğrenç çıkarımlarda bulunmam ve hemen taciz etmeye başlamam gerekiyormuş meğerse, erkekler böyle olurmuş. kusura bakmayın, ben bilmiyordum. karşımdaki insana "potansiyel sevişilecek insan" gözüyle bakmam gerektiği, üstelik bunu "düzenli cinsel hayata sahip bir erkek" olduğumu kanıtlamam için yapmam gerektiği hiç aklıma gelmemişti. özür dilerim. ben daha çok insan denen meredin, (özellikle cinsellikle ilgili olanlar dahil olmak üzere) vahşi içgüdülerini dizginlemeyi öğrendiği için insan olabildiğini, bunun adına "insanlık" dendiğini, insanın insanlığını kaybettiğinde başıboş bir hayvandan farkı kalmayacağı yanılgısındaydım.

bunların rastladığım bazı erkek ve özellikle kadın yazarlar tarafından "eheh toplumsal konularda ironi yaparak farkındalık yaratmaya çalışıyor işte, çok tatlı." görüşüyle karşılandığını görünce de ufkum nihayet iki katına çıktı. dedim ya, bir kör cahil olarak, hiç de böyle düşünmezdim. ilerideki potansiyel eşime bizzat psikolojik, ekonomik ve hatta fiziksel şiddet uygulayarak toplumun bir başka kanayan yarasına parmak basacağım zamanları sabırsızlıkla bekliyorum(!).****** çok sağ olun gerçekten.

bir olası yanlış anlaşılmayı da düzelteyim, benim derdim bu içeriğin üretilmesiyle ya da üreticileriyle değil. kendi kendime ifade özgürlüğü diye sayıklar dururken aksini iddia etmem ikiyüzlülük olurdu ve kendimden alabildiğine iğrenirdim. bu ifade özgürlüğü savunusunun bir getirisi olarak, insanların iğrenç varlıklar olduğunu uzun zaman önce anladım ve kendime aksini istemedikçe tepkisiz kalabilmeyi öğrettim. o sebepten açıp okuduğumda sinirlenmiyorum, gülmüyorum da; ekrana birkaç dakika bomboş bakmış oluyorum sadece, hayatımdan zaman çalınmış oluyor. hayatım ya da geçirdiğim zaman çok önemli olduğundan da değil, neticede atomu parçalamıyorum, ama herkesin, her zaman, her şekilde bunları konuşuyor olması; bir süre sonra, tertemiz bir suya atılan azcık bir çamur gibi, etrafı da bulanıklaştırıyor. mesele de burada başlıyor.

benim asıl derdim, her nedense bu içeriğin belli başlı temsilcilerinin ve onlardan ilham ya da güç alarak bu vasata soyunabilen insanlara gösterilen müsamaha, görmezden gelme ve hatta affetme ile. çünkü bu gerçekten ikiyüzlülük olur. herhangi bir yere, herhangi bir kurallar silsilesi getirip, o yerdeki belli başlı insanların bu silsileye uymamasını görmezden gelir, sıradan bir insanın cezalandırılacağı yerde o kişilere iltimas gösterirseniz; hem o kuralların uygulanması sırasında elinizi zayıflatmış*, hem de alenen insan kayırarak tarafınızı belli etmiş olursunuz. böylece ister istemez cephe aldığınız taraf da size karşı cephe alır ve siz bizzat kendinizin yarattığı kurallara karşı geliyor konuma düşersiniz. işte bu ikiyüzlülükten alabildiğine iğreniyorum.

neyse. sözün özü, troll'lerden de, her ne hikmetse her yanlışlarının yok sayılmasından da; sadece onlardan da değil, genel anlamda bir bayağılığa övgüden de çok sıkıldım: takla atarken işve yapan kız, nargilesini çekerken bakış atan erkek, geceye bir kürek bırak, eniştemin tekerlekleri olması sorunsalı gibi başlıkların çoğunluğu teşkil ettiğini görmekten ve bunların arasında kaliteli içerik aramaya çalışmaktan hakikaten çok sıkıldım. çünkü ben bunları daha önce de gördüm zaten. zamanında buraya gelirken tam da bu kuru kalabalıktan kaçarak geldim. ekşi sözlük'ün yıllar içerisinde büründüğü hâli zaten günbegün gördüm, neden burada tekrar göreyim? zamanında bundan yakındım, "bakın şimdilik göze batmıyor ama bir süre sonra, biz ne olduğunu anlamadan, birdenbire her şey değişiverecek." dedim. şimdi neden bundan hayıflanayım, tekrar bunun mücadelesine girişeyim, hiddetli bir tepki göstereyim ki? elimden gelebilecek tek şey sadece kendimi ilgilendiren bir karar alabilmek olur, bu durumda o da, (en azından bir süreliğine) ara vermek oluyor.

ayrıca ekşi sözlük konusunda başlı başına; nitelikten ziyade niceliğe, istatistiklere ve bilimum ıvır zıvır sayısal değere önem atfeden yönetim tarafının unuttuğu çok önemli bir gerçek var: iki platformun da içerik kalitesinin aynı seviyelerde olduğu varsayımında, kim ekşi sözlük yerine kafa sözlük'ü tercih eder ki? burası oranın direkt bir kopyası, gerçekten bir klonu olursa; insanlar neden on binlerce okunacakları devasa bir platform yerine küçücük bir platformu tercih etsinler? zamanında hangimiz facebook yerine myspace kullandık mesela? bu durumda, ya ekşi sözlük kadar aktif kullanıcı sağlayabilmeniz ya da ekşi sözlük'ten daha kaliteli bir içerik sunabilmeniz gerekir. aklıselim insanlar ikincisinin daha kolay olduğunu düşündüler, bunu savundular ve bunun için çabaladılar. kendimden bahsettiğim falan düşünülmesin sakın, şimdiye kadar harika şeyler yazan ve bugünlerde ya tek tek bırakan ya da kendini nispeten geriye çeken harika insanlardan bahsediyorum. onların her bir girisini üzüntüyle arıyorum ve sizin de iş işten geçtikten sonra arayacağınızı çok iyi biliyorum. ama, eh madem, peki.

her neyse. daha anlatsam muhtemelen akşama kadar sürer ama herhâlde meramımı anlatabilmişimdir. peki neden anlattım? çünkü içimi dökmesem kendime haksızlık etmiş olurdum. geldiğimde ilk girimi bizzat kendi başlığıma yazarak ne kadar narsist olduğumu zaten göstermiştim [#101452], elbette son girim de benimle ilgili olacaktı.* ayrıca bu sefer, bir süreliğine değer verdiğim ve muhteşem insanlara rastlamama vesile olduğu için müteşekkir kaldığım bir şeyden de bahsetme fırsatı buldum. hadi gene iyisiniz.*

işbu vesileyle, bana kalbiniz kadar temiz bu sayfayı...** bir şekilde rastlaştığımız, okuduğum, takip ettiğim, beni okuyan, beni takip eden*, benden iki satır sohbetini esirgemeyen her bir yazara tek tek sonsuz teşekkür ederim. ayrıca sözlük dergisine yazmaya niyetlendiğimde gerek mesajlarıyla, gerekse beğenileriyle beni yüreklendiren herkese; hatta yetinmeyip, konu önerilerinde bulunma inceliğini dahi gösteren o akılalmaz üç insana* büyük bir özür borçluyum, farkındayım. hemen kendimi affettirmek için süperötesi bir espri patlatayım: kıspet değilmiş.***

zaten bütün bu giriyi burada rastladığım insanlara teşekkür etmek ve bir şekilde söz vermiş bulunup da tutamadığım insanlardan* ya da herhangi bir şekilde kalbini kırmış olduğum birileri varsa özür dilemek için yazdım. yoksa pek tanıyanım edenim yok burada, deli miyim ben kendi kendime konuşayım?* her birinizden sahiden çok şey öğrendim, çok şey okudum, kâh güldüm, kâh duygulandım, çok keyifli zaman geçirmişliğim vardır. iyi ki vardınız. her birinize ayrı ayrı veda etmeyi çok isterdim ama takdir edersiniz ki, bu da can, nasıl uğraşayım be tek tek?*

ve işte benim adıma gayet de hüzünlü olan böyle saçmasapan bir girinin daha sonuna geldik. bitti!

"troll'ler", "entellere" karşı hanelerine bir puan daha yazabilirler. fularlı ve alabildiğine aptal bir entel daha terk-i diyar*** eyledi. ne kutlu gün bugün! kınalarınızı da hazır edin.*

"médiocrité partout !"

---

ulan o kadar laf ettik de, neredeydi şu meşhur "kafa izni" butonu ya?* heh, buldum. bastık bakalım bilahare...
devamını gör...

evrenin en uzak köşelerinde bulunan, erken döneme ait yaşlı galaksilerdir. merkezlerinde bulunan karadelikteki gazlarla beslenmesi sağlanır. gereksinimi olan gazı temin etmek için kendinden büyük bir galaksinin merkezine yerleşerek, kara delik vasıtasıyla yerleştiği galaksiden gaz emerek beslenir.
devamını gör...

bilgisayarım bir hacker tarafından ele geçirilirse fobisi. cidden böyle bir korkum var. bir yanım diyor ki ya yaşanırsa diğer yanım diyor ki ulan hacker seni ne yapsın basit insan. bu ne yaman çelişkidir...
devamını gör...

işsizliğin sebebi devlet..

hiç düşündünüzmü, iş arayan herkesin işe girdiğini.. ya da bu mümkünmü? bilen varmı.. herkes işe girmesede en azından kısmen rahatlatsalar milleti.. bizi nelere razı olmak zorunda bırakıyorlar ya..

iş yok.. çünkü insanlar para kazanamıyor, esnaf bir şey satamıyor, parayla temizlik yapan, manikür yapan, boya badana yapan, iş yapamıyor, parası az olan bir halk var ortada.. iyi yaşamak için, parası yetmeyen bir halk, kendine bakmak için, evine bakmak için, karnını doyurduktan sonra, yaşadığını hissetmesi için, sadece kendisi istediği için hiçbir şey yapamıyor, işin kötüsü daha önceden yapmaya alıştığı şeylerden de, belkide yediği bazı besinlerden bile vazgeçmek zorunda kaldığı bir dönem yaşıyor..

yani insanların paraya ihtiyacı var, en etkili çözüm, bari belli bir yaş grubunu emekli etseler, piyasaya çok güzel etkileri olacaktır, ama yok sevgili sözlük maalesef yok...
bu iktidar yemin etmiş dibine kadar almaya, hep almaya, hepsini almaya, yoksa borca girip almaya ama vermemeye, vermek yok, gram vermek yok kimseye, ne para.. ne rahat.. işe de kendi adamları giriyor.. yazarken içime fenalık geldi, gittikleri günü görürüz inşallah...
devamını gör...

kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
devamını gör...

buz devri 5: büyük çarpışma 2016 abd yapımı 3d animasyon, çocuk, komedi, macera filmidir.

yönetmenleri, mike thurmeier, galen t. chu'dur. michael j. wilson ve michael berg senaristliğini üstlenmiştir. film sürekli yönetmen değiştirmiş gibi görünsede aslında durum biraz daha farklı. diğer filmlerin çekimlerinde farklı görevler almış bu isimler yönetmen değişikliğindeki kopuklukları hissetmememizin nedeni. zaten bu iki yönetmen de ilk filmden beri bir şekilde serinin içindeler buda hem film hem kendileri için büyük avantaj.

ilk dört filmi izleyenler bilirki bizim çatlak palamut aşığı scartımız işleri hep çığırından çıkarmayı başarır. bu seferde durum farklı değil hatta daha ilerisi. scart üstün karıştırma gücüyle bu sefer evreni, gezegenleri birbirine katıyor. evren üzerindeki dengeleri değiştiriyor ve baştan oluşturuyor. ee tabi dünya bu durum mu o da etkileniyor. bu masum sincapçık sadece palamut kovalarken bunları nasıl mı yapıyor? üstün bir yeteneksizlik dedik ya işte!

ekibimiz bu sefer dünyaya çarpmakta olan bir meteorla uğraşıyor. tamda manny ve ellie'nin evlilik yıl dönümlerinde manny'nin evlilik yıl dönüm hediyesini unutması ve üzerine meteor patlamaları olmasıyla bunu herkes ellie'nin hediyesi sanıyor ve hayvanlarımızı eğlendiriyor. her güzel anın bir sonu olur sözünü destekler mahiyette meteaorlar yağmaya başlıyor ve kahramanlarımız canlarını zor kurtarıyor. bu sırada tırlatmış arkadaşımız gelincik buck giriyor sahneye ve çılgın planını anlatıyor. ekip mecbur kabul ediyor bu planı ve buck'un öncülüğünde manyetik alana doğru yol alıyorlar.

her filmde olduğu gibi bu filmdede ekibimiz büyüyor. yeni yüzler, yeni hayvanlar, yeni canlılar katılıyor aralarına.

manyetik alana ulaştıklarında ekibi bir sürpriz bekler. geotopia! ilginç, egzantrik bir şehir ve şehir kadar değişik ahalisi. ekibimizin tek umudu bu şehir ve şehri oluşturan taşlardır. daha önce dünyaya çarpmış bir meteor olan bu taşların tılsımlı yanları vardır ve bu özellik ahaliyi etkilemiştir.

manny kızı şeftali'nin evlenecek olması ve onları terk edecek olmasına bir hayli kafayı takmıştır. julian ne yaparsa yapsın huysuz ihtiyar manny'e kendini beğendiremez. kızını alıp gidecek olması manny'i çıldırtır ve içten içe hatta dışa ona öfke duyar. ellie bu filmde yine denge karakteridir.

diago, shireyle aileyi büyütme planları yapar fakat ikisininde bazı korkuları vardır.

sid ah sid sadece on dört dakika buluştuğu sevgilisine evlilik teklifi etmeye hazırlanırken terk edilir. gidecekleri egzantrik şehirde onu da farklı olaylar bekliyordur. hiç beklenmedik şeyler yaşayacak sonunu kendi bile tahmin edemeyecektir.

granny büyükanne yine olmadık yerlere gidecek ve olmadık yerlerden çıkacak.

bu filmde bir aile olan üç dino kuş dahil olacak filme. olay bir ekip kendileri. ele başları baba, kızı ve oğlu. onları bile pek seveceksiniz.

bu filmde ses, görüntü, efektler yine on numara beş yıldız. başlarda çizgi film gibi algılanan animasyon filmler teknolojinin gelişmesi ve harcanan olağanüstü paralarla her kesime hitap edecek şekilde yapıtlara dönüşmeye başladılar.

malesef bu film serinin son filmi gibi görünüyor. çünkü disney blue sky studyolarını kaldırma kararı almış. pandemi sıkıntılarından dolayı maliyeti azaltmak adına verilmiş bir kararmış bu. pandemi en sevdiğim animasyon filmini bile vurdu. bu haber benim gibi buz devri fanatiklerini üzmüştür diye düşünüyorum. en azından benim hatrıma üzülmüş numarası yapar mısınız?

bu arada bu filmi serinin diğer filmlerine göre zayıf bulanlar olmuş. bana kalırsa zayıf değil ama şu var ki normalde her film bir öncekinin üstüne çıkmıştı bu filmde çok bariz öyle bir fark yok ama yine de pek keyifli.

iyi seyirler efem...

aman aman seslendirme ekibini unutmayalım.
manny ali poyrazoğlu, diego haluk bilginer,
sid yekta kopan, buck altan erkekli
simon pegg ... buck ete kurttekin, ellie zeynep özden ayyıldız, şeftali ecem uzun
franchine didem barış atlıhan, eddie ahmet taşar, crash umut tabak, gavin fatih özacun,
llama barış özgenç, julian tibet töre, gertie mehpare divrik, roger savaş, shira sabanur aksoy, nine ayşe tunaboylu, brooke hazal erdal, teddy özgür özdural
devamını gör...

türkiye de kürt olan yurtdışında turktur. zira pasaportunda öyle yazıyor. paradoksal bir durum. bence türklüğü aşağılayan kişi türk pasaportu kullanmasın. kürtleri aşağılayan da insan sayilmasin.
devamını gör...

bugün bir vergi kaçağını ihbar ettiğinizde gerekli şartlar oluşursa ihbar ödülü almaya hak kazanıyorsunuz, o ödül için de veraset ve intikal vergisi ödüyorsunuz.
devamını gör...

benim için de bugs bunny'dir. küçükken de sevmezdim. ukala tipleri hala sevmem. *
devamını gör...

the bell jar isimli romanında mükemmel bir tanımlaması vardır. okuyun okutun.

kendimi ağacın altında oturup, sırf hangi inciri seçmeye karar veremediğim için açlıktan ölürken gördüm. incirlerin her birini istiyordum ama birini seçmek geri kalanının tamamını kaybetmek anlamına geliyordu ve ben orada karar veremeden oturdukça, incirler birer birer buruşmaya ve kararmaya başladı ve tek tek her biri ayaklarımın dibine düştü.

orjinali: tık
devamını gör...

profillerde de tanımların bilgi, kitap-film... vb gibi kategorize edilmesi ile okuyanlara kolaylık sağlanması.
devamını gör...

normal sözlük'ü kullanarak 3. parti dahil tarayıcı çerezlerinin kullanımına izin vermektesiniz. Daha detaylı bilgi için çerez ve gizlilik politikamıza bakabilirsiniz.

online yazar listesini görmek için lütfen giriş yapın.
zaman tüneli köftehor rehberi portakal normal radyo kütüphane kulüpler renk modu online yazarlar puan tablosu yönetim kadrosu istatistikler iletişim