bir başkadır
şimdi üçüncü bölüm bitti ve direkt sözlüğe koştum . abi siz napıyorsunuz üçüncü bölümün sonundaki sahne ne kadar güzel televizyondan gelen ses babanın horlaması yavaş yavaş koltukta uyuyakalması kendimi odanın içinde hissettim diziyi bitirince tanımımı düzenlerim iyi gidiyor. evet an itibariyle diziyi bitirdim kendimce bir şeyler yazayım yazarım ne de olsa. şimdi diziye gelelim neden bu kadar sevildi neden bu kadar tuttu bu dizi. sebebi bence şu dizi bir toplum analizi biz o ekranda kendimizi seyrettik aslında bir dışavurum izledik insanlar kendi yaşadığı şeyleri gördü dizide . bir başkadır dizisinde gördüğümüz insanlar bizim eşimiz dostumuz tanıdığımız belki yan komşumuz türbanlı arkadaş aynı şeyleri yaşıyor . dedemizin cahil tarafları yok mu ? . çok okumuş dindar kafayı ütüleyen eşimiz dostumuz yok mu. o karakter çok ince düşünülmüş çok güzel işlenmiş adam okuduğu bilgileri paylaşmak kusmak istiyor çünkü çevresinde o bilgileri paylaşabileceği insanlar yok. insan bulunca saçma sapan mantıklı mantıksız kusuyor bütün bilgileri. buraya kadar spolier verdiğimi düşünmüyorum burdan sonra spolier geliyor. --! spoiler !--
--! spoiler !--dizi bize cahilliğin tarafı olmadığını tokat gibi yüzümüze çarpıyor baskının ne kadar büyük bir şiddet olduğunu suratımıza tokat gibi çarpıyor. psikolog hanım okumuş bir insan bu devirde psikolog olmak kolay mı kendisi zeki bir kadın ama türban takan insanlardan haz etmiyor cahil çünkü ne kadar okuduğunun bir önemi yok . diziyi izlerken o evin içindeki çocukları düşündüm o çocukların psikolojisini düşündüm bunlar türkiyede yaşanan vahim durumların bir örneği . karakterleri tek tek incelemeyi çok isterdim ama üşeniyorum. dizi bir süre sonra içinize öyle bir işliyor ki kendinizi tutamıyorsunuz 7. bölümde içinizde olan duygu dışa çıkıyor çünkü karakterler çok gerçek ve çok iyi işlenmiş. mesela psikologla meryemin konuşmasında psikolog ağlamıştı orda o kadar çok sarılmalarını istedim ki ekrana bağırdım sarılın lütfen diye haykırdım . çünkü o ferahlığın gelmesini biz 7 bölüm bekledik 7 bölüm üzüldük . dizi boyunca diyalogları seyrederken zihninizden geçen cümleleri meryem karakteri zaten konuşuyor ama içine konuşuyor kısık sesle o öyle tepkiler verince ekran başında iyi dedin kız meryem diyorsun. o bahsettiğim rahatlama duygusunu yasin çocuğuyla oynarken hissettim çünkü evin içinde olan olaylara o kadar üzülüyorsunuz ki bir süre sonra evin içinde olan en ufak mutluluk belirtisinde tebessüm ediyorsunuz. diziye bir isim verme şansım olsaydı memleketimden insan manzaraları ismini verirdim kesinlikle çünkü gerçekten öyle. birazda işin teknik kısmına gelelim . tek kelimeyle yönetmenin yaptığı işe hayran oldum . çekim teknikleri müziği kullanması doğallığı harika aktarmış bizlere. dizinin sonunun hep monoton bitmesi hayatın da öyle normal akışında devam etmesi çok güzel yansıtılmış. ya hiç mi bu dizinin kötü yanı yok dediğinizi duyar gibiyim tabi ki var. mesela sonu saçma ve aceleye gelmiş gibi geldi bana dizi 7. bölümde bitseydi harika olurmuş gibi düşündüm. bazı karakterler çok güzel yaratılmışken bazı karakterler çok özensiz yaratılmış . tabi ki yönetmenin senaristin böyle bir düşüncesi yoktur bilmiyorum ama bazı sahneler çok tribüne oynanmak için yapılmış gibi geldi bana . onun dışında bahsettiğim gibi gayet güzel bir diziydi. türkiyeyi seyrettik . 6 sene okuyup doktor olup cahil kalan periyi seyrettik. iyi kalpli yasinin çok şefkatli bir yüreği olmasına rağmen ona dayatılan öğretilen maço tavırları egemen tavırları seyrettik. meryem karakterinin yetiştirilme tarzını bunalmışlığını seyrettik içine atmasını seyrettik . imam amcanın evlatlık kızına duyduğu şefkati seyrettik . iyisiyle kötüsüyle cahiliyle bir başkadır benim memleketim işte biz onu seyrettik .
--! spoiler !--dizi bize cahilliğin tarafı olmadığını tokat gibi yüzümüze çarpıyor baskının ne kadar büyük bir şiddet olduğunu suratımıza tokat gibi çarpıyor. psikolog hanım okumuş bir insan bu devirde psikolog olmak kolay mı kendisi zeki bir kadın ama türban takan insanlardan haz etmiyor cahil çünkü ne kadar okuduğunun bir önemi yok . diziyi izlerken o evin içindeki çocukları düşündüm o çocukların psikolojisini düşündüm bunlar türkiyede yaşanan vahim durumların bir örneği . karakterleri tek tek incelemeyi çok isterdim ama üşeniyorum. dizi bir süre sonra içinize öyle bir işliyor ki kendinizi tutamıyorsunuz 7. bölümde içinizde olan duygu dışa çıkıyor çünkü karakterler çok gerçek ve çok iyi işlenmiş. mesela psikologla meryemin konuşmasında psikolog ağlamıştı orda o kadar çok sarılmalarını istedim ki ekrana bağırdım sarılın lütfen diye haykırdım . çünkü o ferahlığın gelmesini biz 7 bölüm bekledik 7 bölüm üzüldük . dizi boyunca diyalogları seyrederken zihninizden geçen cümleleri meryem karakteri zaten konuşuyor ama içine konuşuyor kısık sesle o öyle tepkiler verince ekran başında iyi dedin kız meryem diyorsun. o bahsettiğim rahatlama duygusunu yasin çocuğuyla oynarken hissettim çünkü evin içinde olan olaylara o kadar üzülüyorsunuz ki bir süre sonra evin içinde olan en ufak mutluluk belirtisinde tebessüm ediyorsunuz. diziye bir isim verme şansım olsaydı memleketimden insan manzaraları ismini verirdim kesinlikle çünkü gerçekten öyle. birazda işin teknik kısmına gelelim . tek kelimeyle yönetmenin yaptığı işe hayran oldum . çekim teknikleri müziği kullanması doğallığı harika aktarmış bizlere. dizinin sonunun hep monoton bitmesi hayatın da öyle normal akışında devam etmesi çok güzel yansıtılmış. ya hiç mi bu dizinin kötü yanı yok dediğinizi duyar gibiyim tabi ki var. mesela sonu saçma ve aceleye gelmiş gibi geldi bana dizi 7. bölümde bitseydi harika olurmuş gibi düşündüm. bazı karakterler çok güzel yaratılmışken bazı karakterler çok özensiz yaratılmış . tabi ki yönetmenin senaristin böyle bir düşüncesi yoktur bilmiyorum ama bazı sahneler çok tribüne oynanmak için yapılmış gibi geldi bana . onun dışında bahsettiğim gibi gayet güzel bir diziydi. türkiyeyi seyrettik . 6 sene okuyup doktor olup cahil kalan periyi seyrettik. iyi kalpli yasinin çok şefkatli bir yüreği olmasına rağmen ona dayatılan öğretilen maço tavırları egemen tavırları seyrettik. meryem karakterinin yetiştirilme tarzını bunalmışlığını seyrettik içine atmasını seyrettik . imam amcanın evlatlık kızına duyduğu şefkati seyrettik . iyisiyle kötüsüyle cahiliyle bir başkadır benim memleketim işte biz onu seyrettik .
devamını gör...
normal sözlük aşık atışması
pek de kırılganmissin ermolettin..
nice başlıklarda görüşelim..
güzelim demene pek bir icerledim..
abilerimi çağırayım da önce onlarla gorusesin..
nice başlıklarda görüşelim..
güzelim demene pek bir icerledim..
abilerimi çağırayım da önce onlarla gorusesin..
devamını gör...
kaynayan kurbağa deneyi
kurbağayı sıcak suya koyduğuzda zıplayarak çıkabilmektedir. ama kurbağayı soğuk bir suya koysak ve suyun ısısını yavaş yavaş arttırırsak, kurbağa bunu farkedemez. su kaynayana kadar da kurbağa ölmüş olur. bu durum" kurbağa deneyi" olarak adlandırılır.
toplumlarda da durum böyledir. yavaş yavaş bir şeyleri değiştirdiğinizde çoğu kimse durumun farkına varmaz.
toplumlarda da durum böyledir. yavaş yavaş bir şeyleri değiştirdiğinizde çoğu kimse durumun farkına varmaz.
devamını gör...
geceye bir türkü bırak
aklım fikrim zay eyledi yar benim..
orhan gürsoy'dan
orhan gürsoy'dan
devamını gör...
bengaripsengüzeldünyaumutlu ile dünyadan uzak
iş çıkışında koşarak yetiştiğim otobüste eve dönerken dinlediğim yayın. bu güzel günün ruhuna yaraşır bir liste olduğuna eminim. iyi yayınlar diliyorum. 30 ağustos zafer bayramımız kutlu olsun! *
devamını gör...
öykü
sizlere biraz öyküden ve öykünün kriterlerinden, ne olduğundan, ne olmadığından bahsetmek istiyorum. (bilgi birikimim dahilinde)
öykü: gerçek veya tasarlanmış olayları anlatan bir düzyazı türüdür.
hikaye ile karıştırılmamalıdır. altını çizerek söylüyorum: hikaye, bir olayın sözlü veya yazılı olarak anlatılmasıdır.
her şeyin bir hikayesi olabilir fakat her şeyin bir öyküsü yoktur. herhangi bir senaryo, film, roman, deneme, şiir vb. bir hikayeye sahiptir. yani çok daha genel, olayın anlatımıdır. öykü ise hikayeyi de içeren daha geniş bir edebi türdür.
ingilizcede böyle bir ayrım var mesela. her şeyin bir "story"si vardır ama her şeyin bir "short story"si yoktur... short story türkçedeki "öykü"nün izdüşümü elbette.
öykü kısadır. fakat bu kısalık mevzusu fazlasıyla kafa karıştırıcı olabilmekte.
" öykü< novella< roman" gibi bir ayrım var mesela. fakat bu ayrımı biraz daha inceleyince olayın aslında ne kadar anlamsızlaşabileceği gözüküyor. şöyle söyleyeyim:
öykü eksiltme sanatına göre giden bir edebi türdür ve eğer kesin bir ayrım yapacak olursak poe'nun belirttiği üzere ve stephen king'in de değindiği üzere, "etkide birlik" söz konusudur. (bkz: etkide birlik) (tek etki kuramı olarak da geçiyor literatürde.)
eğer romandan eksiltirseniz öykü, öyküden eksiltirseniz şiir ortaya çıkar. ama soralım: kime göre neye göre? değişir bu efendim. mesela flash fiction denen bir tür de var. hemingway'in ortaya attığı söylenen 6 kelimelik roman örneğin... roman. ama roman mı sizce bu? belki. sonuç olarak yazdığı yazı şu:
"for sale:
baby shoes. never worn."
o halde bir düşünelim. bu "roman" düşündükçe kendisini açıyor mu okuyucuya? hayallere sürüklüyor mu bizi? amatör bir "yazar" olan bana sorarsanız,-ki yazar demeye utandığım oluyor kendime- evet.
işler burada karışıyor. çünkü öykü denen düzyazı türüne de baktığımızda, bu da açılabilir. her şey açılabilir. çünkü söz konusu insan zihnidir. o yüzden bu uzunluk mevzusunu pek kurcalamamakta fayda var. 300 sayfalık bir öykü((gbkz: shawshank redemption)) de olur, 100 sayfalık bir roman da olur. 30 sayfalık bir şiir de, 6 kelimelik bir roman da. oluyor böyle şeyler. belli bir kalıba sokmaya çalışıyoruz. elbette bunun yanlış olduğu kanaatindeyim. önemli olan anlama odaklanmak.
kriterlerden de bahsetmiş oldum böylece. ilgilenenler için açıklayıcı olmuştur umarım.
öykü: gerçek veya tasarlanmış olayları anlatan bir düzyazı türüdür.
hikaye ile karıştırılmamalıdır. altını çizerek söylüyorum: hikaye, bir olayın sözlü veya yazılı olarak anlatılmasıdır.
her şeyin bir hikayesi olabilir fakat her şeyin bir öyküsü yoktur. herhangi bir senaryo, film, roman, deneme, şiir vb. bir hikayeye sahiptir. yani çok daha genel, olayın anlatımıdır. öykü ise hikayeyi de içeren daha geniş bir edebi türdür.
ingilizcede böyle bir ayrım var mesela. her şeyin bir "story"si vardır ama her şeyin bir "short story"si yoktur... short story türkçedeki "öykü"nün izdüşümü elbette.
öykü kısadır. fakat bu kısalık mevzusu fazlasıyla kafa karıştırıcı olabilmekte.
" öykü< novella< roman" gibi bir ayrım var mesela. fakat bu ayrımı biraz daha inceleyince olayın aslında ne kadar anlamsızlaşabileceği gözüküyor. şöyle söyleyeyim:
öykü eksiltme sanatına göre giden bir edebi türdür ve eğer kesin bir ayrım yapacak olursak poe'nun belirttiği üzere ve stephen king'in de değindiği üzere, "etkide birlik" söz konusudur. (bkz: etkide birlik) (tek etki kuramı olarak da geçiyor literatürde.)
eğer romandan eksiltirseniz öykü, öyküden eksiltirseniz şiir ortaya çıkar. ama soralım: kime göre neye göre? değişir bu efendim. mesela flash fiction denen bir tür de var. hemingway'in ortaya attığı söylenen 6 kelimelik roman örneğin... roman. ama roman mı sizce bu? belki. sonuç olarak yazdığı yazı şu:
"for sale:
baby shoes. never worn."
o halde bir düşünelim. bu "roman" düşündükçe kendisini açıyor mu okuyucuya? hayallere sürüklüyor mu bizi? amatör bir "yazar" olan bana sorarsanız,-ki yazar demeye utandığım oluyor kendime- evet.
işler burada karışıyor. çünkü öykü denen düzyazı türüne de baktığımızda, bu da açılabilir. her şey açılabilir. çünkü söz konusu insan zihnidir. o yüzden bu uzunluk mevzusunu pek kurcalamamakta fayda var. 300 sayfalık bir öykü((gbkz: shawshank redemption)) de olur, 100 sayfalık bir roman da olur. 30 sayfalık bir şiir de, 6 kelimelik bir roman da. oluyor böyle şeyler. belli bir kalıba sokmaya çalışıyoruz. elbette bunun yanlış olduğu kanaatindeyim. önemli olan anlama odaklanmak.
kriterlerden de bahsetmiş oldum böylece. ilgilenenler için açıklayıcı olmuştur umarım.
devamını gör...
haydarpaşa garı
öğrenciyken trenle eskişehir'e gitmek sebebiyle uğradığım gar. treni beklerken gar lokantasına girip bir şeyler atıştırır, bir iki bira atardım. bu lokantada bulunan lcd televizyonu çıkarsanız anında ambiyans 30 sene öncesine giderdi, öyle nostaljik ve keyifliydi. üç sene kadar önce kadıköy belediyesi'nin burada yapılan kitap fuarı sayesinde anılarım canlanmıştı ve en mükemmel kitap fuarı deneyimimi yaşamama vesile olmuştu. ayrıca tuvaletteki pisuar manzarası açık ara en kral tuvalettir.(bkz: swh)
devamını gör...
thales
thales, milattan önce 7. yüzyılda yaşamış bir filozoftur. thales aydın ili çevresinde olan miletos okulunun kurucusudur. ve tarihte ilk filozof olarak bilinir. kendisi filozof, matematikçi, denizci ve tüccardır. matematik, astronomi, ticaret ve geometri üzerine çalışmalar yapmıştır.
yukarıda özet olarak bir çok özelliğin bahsettim. bahsetmediğim thalesin arke nedir sorusuna verdiği cevaptır. bunu uzun bir şekilde aşağıda anlatacağım. kısaca söylemek gerekirse thales arkhe nedir* sorusuna "su" cevabını vermiştir.
thales, yunan filozofu olan sokrates öncesi filozofların ilkidir. miletos okulunun kurucusu olduğundan bahsetmiştim. bu okuldan çıkan 3 önemli filozof daha vardır. bunlar thalesin öğrencisi olan anaksimandros, ve anaksimandros'un öğrencisi olan anaksimenes'dir. bu iki filozofun ise arkhe problemine farklı cevapları vardır.
thales neden ilk filozof olarak biliniyor. bunu basitçe şöyle anlatabilirim. yazıyı ilk bulan uygarlık hangisiydi. evet sümerlerdi. peki başka uygarlıklar yazıyı bulmamış mıydı. belki diğer kıtalarda kilometrelerce uzaktaki diğer uygarlıklar da yazıyla ilgili gelişmeler yapmıştı. ama bizim en eski bulduğumuz yazı sümerlere ait olduğu için yazıyı bulan uygarlığın sümerler olduğunu biliyoruz.* thalesin ilk filozof olarak seçilmesi de böyledir. thalesten daha eski felsefik kaynakları bulamadığımız için en eski felsefik görüşe sahip olan kişiyi yani thalesi ilk filozof olarak kabul ediyoruz.
thales döneminde bulunan diğer bilginlere göre çok farklıydı. thalesi farklı yapan ise felsefik soruları doğayı inceleyerek cevaplamaya çalışmasıydı. hatta şöyle anlatılır. thales bir gün yolda yürürken kuyuya düşmüş. bir köle kadın thalese "sürekli göklere bakmaktan ayağının altındaki görmüyorsun" diyerek çıkışmış. ne de olsa o dönemdeki bilginler asosyal, dünyayla bağlantısını koparmış sürekli kağıtlara bakmaktan gözlerine karalar inmiş kişiler olarak bilinirdi. ama thales farklıydı.
thales sürekli denizde yolculuk eder mesleği olan ticaret işiyle uğraşırdı. ve gittiği her yerdeki bilgileri öğrenir toplar ve kendi memleketine getirirdi. diğer uygarlıklar bilgileri toplaması uğraş verici ve önemli bir şeydi. yaptığı yolculuklarda mısırdan, babilden ve fenikeden önemli bilgiler elde etmişti. işte bu noktada arkhe problemine geçiş yapmanın zamanı geldiğini düşünüyorum.
thales mısır'a yaptığı yolculuklarda mısır kahinlerinin öğrencisi olmuştu. mısır'daki öğrencilik yıllarında öğrendiği şeylerden birisi mısırlıların dünyayı ve ayı yaratan şeyin güneş olduğuna inanmasıydı. yani mısır uygarlığı güneşi tanrı (yaratıcı) olarak görmekteydi. thales bu bilgiyi kendi süzgecinden geçirerek, güneşin bir yaratıcı olmadığını ve güneşinde dünyayı oluşturan maddelerden oluştuğunu öne sürmüştü. hatta ayda dünyanın maddeleri ile oluşmuştu. thalesin düşünme şekli böyleydi. "kim" yerine "ne" sorusuna odaklanıyordu. dünyayı kim oluşturdu değil dünyayı ne oluşturdu, dünyayı oluşturan madde neydi gibi sorulara odaklanıyordu.
babile yaptığı yolculuklarında öğrendiği şeylerden birisi ise babil halkının dünyayı oluşturanın tiamat ana olduğuna inanmalarıydı. thales sular tanrısı tiamatın dünyayı yaratmadığını düşünüyordu. ama buradan etkilenmiş olmalı ki her şeyi oluşturan maddenin su olduğunu düşünmüştü. çünkü su yaşamın kaynağıydı. su girdiği kabın şeklini alabiliyordu, o zaman her şekle girebilen bir madde dünyadaki her şeyi de oluşturabilirdi. hem su olmayan yerde yaşamda olmazdı. işte bu yüzden thales arkhe problemine su cevabını vermişti. ve daha uygun başka bir madde bulamamıştı.
thales her maddenin sudan oluştuğunu ve maddelerin yoktan var olmadığını, vardan da yok olmadığını söylüyordu. su hem katı hem sıvı hemde gaz halinde bulunabilir. bunu değişim geçirerek yaptığını öne atmıştı.fark ettiyseniz günümüz biliminde hiçbir maddenin yoktan var olmadığı ve vardan yok olmadığı söylenir. felsefe bir şekilde bilimin gelişimine de katkı sağlıyordu.
miletos okulunda yer alan diğer filozoflara gelecek olursak onları uzun uzun anlatmayacağım.* ama kısa bir şekilde arkhe problemine verdiği cevapları söylemek gerekirse; thalesin öğrencisi anaksimandros arkhenin apeiron yani sonsuzluk olduğunu söylemişti. bunun nedeni o zamanlar bilim hızla gelişiyordu ve insanlar yeryüzünü aşıp gökyüzünü öğrenmeye başlamıştı. gökyüzünde sonsuz bir evren vardı. anaksimandros ancak her şeyi oluşturan maddenin sonsuz olacağını düşünmüştü. su olamazdı çünkü suların oluşturduğu denizlerin ve okyanusların bile bir kıyısı, sınırı vardı.
anaksimenes ise hocası anaksimandros'un bile anlatamadığı sonsuzluğu kabul etmemişti. anaksimenes ise arkhenin hava olacağını söylemişti. çünkü hava dünyayı dolduruyordu. bulutlar, yağmur, kar, dolu hepsi havadan oluşuyordu. su buharlaşıp hava oluyordu yine ağaç yanıp duman yani hava oluyordu. anaksimenes hava taneciklerinin birbirine yaklaşarak ve uzaklaşarak diğer maddeleri oluşturduğu söylemişti. o günlerde en küçük taneciğin kum olduğu sanılırdı. anaksimenes kumdan küçük taneciklerin olduğunu sezmiş olmalı.
yukarıda özet olarak bir çok özelliğin bahsettim. bahsetmediğim thalesin arke nedir sorusuna verdiği cevaptır. bunu uzun bir şekilde aşağıda anlatacağım. kısaca söylemek gerekirse thales arkhe nedir* sorusuna "su" cevabını vermiştir.
thales, yunan filozofu olan sokrates öncesi filozofların ilkidir. miletos okulunun kurucusu olduğundan bahsetmiştim. bu okuldan çıkan 3 önemli filozof daha vardır. bunlar thalesin öğrencisi olan anaksimandros, ve anaksimandros'un öğrencisi olan anaksimenes'dir. bu iki filozofun ise arkhe problemine farklı cevapları vardır.
thales neden ilk filozof olarak biliniyor. bunu basitçe şöyle anlatabilirim. yazıyı ilk bulan uygarlık hangisiydi. evet sümerlerdi. peki başka uygarlıklar yazıyı bulmamış mıydı. belki diğer kıtalarda kilometrelerce uzaktaki diğer uygarlıklar da yazıyla ilgili gelişmeler yapmıştı. ama bizim en eski bulduğumuz yazı sümerlere ait olduğu için yazıyı bulan uygarlığın sümerler olduğunu biliyoruz.* thalesin ilk filozof olarak seçilmesi de böyledir. thalesten daha eski felsefik kaynakları bulamadığımız için en eski felsefik görüşe sahip olan kişiyi yani thalesi ilk filozof olarak kabul ediyoruz.
thales döneminde bulunan diğer bilginlere göre çok farklıydı. thalesi farklı yapan ise felsefik soruları doğayı inceleyerek cevaplamaya çalışmasıydı. hatta şöyle anlatılır. thales bir gün yolda yürürken kuyuya düşmüş. bir köle kadın thalese "sürekli göklere bakmaktan ayağının altındaki görmüyorsun" diyerek çıkışmış. ne de olsa o dönemdeki bilginler asosyal, dünyayla bağlantısını koparmış sürekli kağıtlara bakmaktan gözlerine karalar inmiş kişiler olarak bilinirdi. ama thales farklıydı.
thales sürekli denizde yolculuk eder mesleği olan ticaret işiyle uğraşırdı. ve gittiği her yerdeki bilgileri öğrenir toplar ve kendi memleketine getirirdi. diğer uygarlıklar bilgileri toplaması uğraş verici ve önemli bir şeydi. yaptığı yolculuklarda mısırdan, babilden ve fenikeden önemli bilgiler elde etmişti. işte bu noktada arkhe problemine geçiş yapmanın zamanı geldiğini düşünüyorum.
thales mısır'a yaptığı yolculuklarda mısır kahinlerinin öğrencisi olmuştu. mısır'daki öğrencilik yıllarında öğrendiği şeylerden birisi mısırlıların dünyayı ve ayı yaratan şeyin güneş olduğuna inanmasıydı. yani mısır uygarlığı güneşi tanrı (yaratıcı) olarak görmekteydi. thales bu bilgiyi kendi süzgecinden geçirerek, güneşin bir yaratıcı olmadığını ve güneşinde dünyayı oluşturan maddelerden oluştuğunu öne sürmüştü. hatta ayda dünyanın maddeleri ile oluşmuştu. thalesin düşünme şekli böyleydi. "kim" yerine "ne" sorusuna odaklanıyordu. dünyayı kim oluşturdu değil dünyayı ne oluşturdu, dünyayı oluşturan madde neydi gibi sorulara odaklanıyordu.
babile yaptığı yolculuklarında öğrendiği şeylerden birisi ise babil halkının dünyayı oluşturanın tiamat ana olduğuna inanmalarıydı. thales sular tanrısı tiamatın dünyayı yaratmadığını düşünüyordu. ama buradan etkilenmiş olmalı ki her şeyi oluşturan maddenin su olduğunu düşünmüştü. çünkü su yaşamın kaynağıydı. su girdiği kabın şeklini alabiliyordu, o zaman her şekle girebilen bir madde dünyadaki her şeyi de oluşturabilirdi. hem su olmayan yerde yaşamda olmazdı. işte bu yüzden thales arkhe problemine su cevabını vermişti. ve daha uygun başka bir madde bulamamıştı.
thales her maddenin sudan oluştuğunu ve maddelerin yoktan var olmadığını, vardan da yok olmadığını söylüyordu. su hem katı hem sıvı hemde gaz halinde bulunabilir. bunu değişim geçirerek yaptığını öne atmıştı.fark ettiyseniz günümüz biliminde hiçbir maddenin yoktan var olmadığı ve vardan yok olmadığı söylenir. felsefe bir şekilde bilimin gelişimine de katkı sağlıyordu.
miletos okulunda yer alan diğer filozoflara gelecek olursak onları uzun uzun anlatmayacağım.* ama kısa bir şekilde arkhe problemine verdiği cevapları söylemek gerekirse; thalesin öğrencisi anaksimandros arkhenin apeiron yani sonsuzluk olduğunu söylemişti. bunun nedeni o zamanlar bilim hızla gelişiyordu ve insanlar yeryüzünü aşıp gökyüzünü öğrenmeye başlamıştı. gökyüzünde sonsuz bir evren vardı. anaksimandros ancak her şeyi oluşturan maddenin sonsuz olacağını düşünmüştü. su olamazdı çünkü suların oluşturduğu denizlerin ve okyanusların bile bir kıyısı, sınırı vardı.
anaksimenes ise hocası anaksimandros'un bile anlatamadığı sonsuzluğu kabul etmemişti. anaksimenes ise arkhenin hava olacağını söylemişti. çünkü hava dünyayı dolduruyordu. bulutlar, yağmur, kar, dolu hepsi havadan oluşuyordu. su buharlaşıp hava oluyordu yine ağaç yanıp duman yani hava oluyordu. anaksimenes hava taneciklerinin birbirine yaklaşarak ve uzaklaşarak diğer maddeleri oluşturduğu söylemişti. o günlerde en küçük taneciğin kum olduğu sanılırdı. anaksimenes kumdan küçük taneciklerin olduğunu sezmiş olmalı.
devamını gör...
saçma şarkı sözleri
sebebini senle gece gezenlere aç bir sor .
devamını gör...
hayatı fazla ciddiye almak
o da sizi ciddiye alır ve sonunda öldürür. eksik olmasın.
devamını gör...
diyelim ki o bunu okuyor
eğer burada olsaydın, sana anlatmak isterdim. kimsenin hatta benim bile varlığına ihtimal vermediğim bir şeyin ne kadar kırılmış olduğunu; kalbimin. orada öylece üstüm başım kan içinde dururken, kimsenin suratında bir parça bile telaş emaresi olmamasının nasıl hissettirdiğini, hastanede tek başıma dikilirken kimsenin benim için gelmeyeceğini bilmenin, ilk kez birinin iyi misin diye sormasını ne denli dilediğimi sana anlatmak isterdim. beni biliyorsun, kendime sürekli yalnız başıma iyi olduğumu söyleyip duruyorum ama sahiden iyi miyim artık inan bilmiyorum. saatlerce geç kalmışken, tamamen kana ve toza bulanmışken duyduğum tek cümlenin o aptal halıları kirletmemem olduğunu bilseydin eğer, bilmiyorum... bilseydin eğer yine o aptal gülümsemelerinden birini takınır ve ben önemsiyorum derdin değil mi? "ben cehennemin dibine gitmemeni önemsiyorum"
burada olsaydın, eğer burada olmuş olsaydın sana aslında ne kadar yorgun hissettiğimden söz ederdim. gözlerimi her kapattığımda gözlerimin önünden geçen cam kırıklarının yakamdan düşmediğini ve bir türlü uyuyamadığımı bilseydin, bütün geceni yeniden bana ayırır mıydın? bütün gece yine beraber bir kaç film izlerdik ve gevezelik ederdik değil mi? bilmiyorum, tek yaptığım önemsemiyor gibi davranmak ama koca dünyada bir başımayım, bunu çoğu zaman dert etmiyorum hatta memnunum bu sessizlikten yine de bazı zamanlar insanın tek duymak istediği tanıdık bir ses.
eğer burada olsaydın, ilk defa bir insanın varlığına ihtiyaç duyduğumu itiraf edebilirdim. dizlerim korkudan eski bir iskele gibi titrerken kendi kendimi teselli etmem gerektiğini bilmenin ve durup acı çekmeye bile vaktimin olmamasının nasıl hissettirdiğini beni nasıl yerin bin kat dibine gömdüğünü sana anlatabilirdim böylece. kimsenin senin için orada olmayacağına o kadar alışıyorsun ki acı çekmek için bile kendine izin veremiyorsun böyle zamanlarda. kendime söylediğim her şeyi hayal meyal hatırlıyorum eğer duysaydın eminim gülerdin. "şimdi sırası değil, kalk ve bir şeyler yap kendin dışında kimse umursamayacak. yürümeye devam et, git sadece yürü. kazağı koluna daha sıkı sar, kanamayı durdur tek yapman gereken bu gerizekalı! nefes al acıyı önemseme şimdi sızlanmanın zamanı değil." peki ne zaman sızlanmamın zamanı? zihnimi uyuşturan, etimi lime lime eden bu ağrı hakkında kendime bile nazım geçmiyor sanırım.
eğer burada olsaydın... ama değilsin. sanırım bu benim hatam ve bundan gurur duymuyorum sadece yıllar sonra denk gelirsen eğer bilmeni isterim; bazı zamanlar insan olduğumu hatırlamaya başladım ve bu hatırladığımdan daha betermiş. dediğim gibi yalnızken iyiyim sorun yok, önemli değil. sadece haklıydın, bir gün gerçekten kendim dışında birine ihtiyacım olduğunu söylediğinde seni dinlemem gerekirdi tamamen aptal gibi davrandım.
burada olsaydın, eğer burada olmuş olsaydın sana aslında ne kadar yorgun hissettiğimden söz ederdim. gözlerimi her kapattığımda gözlerimin önünden geçen cam kırıklarının yakamdan düşmediğini ve bir türlü uyuyamadığımı bilseydin, bütün geceni yeniden bana ayırır mıydın? bütün gece yine beraber bir kaç film izlerdik ve gevezelik ederdik değil mi? bilmiyorum, tek yaptığım önemsemiyor gibi davranmak ama koca dünyada bir başımayım, bunu çoğu zaman dert etmiyorum hatta memnunum bu sessizlikten yine de bazı zamanlar insanın tek duymak istediği tanıdık bir ses.
eğer burada olsaydın, ilk defa bir insanın varlığına ihtiyaç duyduğumu itiraf edebilirdim. dizlerim korkudan eski bir iskele gibi titrerken kendi kendimi teselli etmem gerektiğini bilmenin ve durup acı çekmeye bile vaktimin olmamasının nasıl hissettirdiğini beni nasıl yerin bin kat dibine gömdüğünü sana anlatabilirdim böylece. kimsenin senin için orada olmayacağına o kadar alışıyorsun ki acı çekmek için bile kendine izin veremiyorsun böyle zamanlarda. kendime söylediğim her şeyi hayal meyal hatırlıyorum eğer duysaydın eminim gülerdin. "şimdi sırası değil, kalk ve bir şeyler yap kendin dışında kimse umursamayacak. yürümeye devam et, git sadece yürü. kazağı koluna daha sıkı sar, kanamayı durdur tek yapman gereken bu gerizekalı! nefes al acıyı önemseme şimdi sızlanmanın zamanı değil." peki ne zaman sızlanmamın zamanı? zihnimi uyuşturan, etimi lime lime eden bu ağrı hakkında kendime bile nazım geçmiyor sanırım.
eğer burada olsaydın... ama değilsin. sanırım bu benim hatam ve bundan gurur duymuyorum sadece yıllar sonra denk gelirsen eğer bilmeni isterim; bazı zamanlar insan olduğumu hatırlamaya başladım ve bu hatırladığımdan daha betermiş. dediğim gibi yalnızken iyiyim sorun yok, önemli değil. sadece haklıydın, bir gün gerçekten kendim dışında birine ihtiyacım olduğunu söylediğinde seni dinlemem gerekirdi tamamen aptal gibi davrandım.
devamını gör...
kar yağdığında gelen huzur
son yıllarda gelemeyen huzur.
eskiden çok severdim kar yağışını ve kar yağarken yaşanan sessizliği ama artık doğal gaz faturaları nedeniyle rahat rahat ısınamıyor olmak, sokaktaki canlıların ne durumda olduğunu düşünme bilincine erişmiş olmak gibi durumlar nedeniyle kıştan da kardan da nefret ediyorum.
eskiden çok severdim kar yağışını ve kar yağarken yaşanan sessizliği ama artık doğal gaz faturaları nedeniyle rahat rahat ısınamıyor olmak, sokaktaki canlıların ne durumda olduğunu düşünme bilincine erişmiş olmak gibi durumlar nedeniyle kıştan da kardan da nefret ediyorum.
devamını gör...
mavi'nin türküsü
ahmet kaya'dan dinleyip "şu feleğin işine bak" olarak da bildiğimiz çok güzel bir türküdür. hem ahmet kaya hem de kardeş türküler yorumunu bırakıyorum aşağıya; dinleyin, seversiniz.
ahmet kaya yorumu:
kardeş türküler yorumu:
şu dağdaki gezene bak
gözlerinin rengine bak
mavi gözler kan kan olmuş
şu feleğin işine bak
şu dağdaki gezene bak
gözlerinin rengine bak
seni vuran beni de vursun
şu feleğin işine bak
dağlarda talan olur mu
dosta hiç yalan
ölürsem duyan olur mu
şu feleğin işine bak
dağlarda talan olur mu
dosta hiç yalan
ölürsem duyan olur mu
şu feleğin işine bak
ahmet kaya yorumu:
kardeş türküler yorumu:
şu dağdaki gezene bak
gözlerinin rengine bak
mavi gözler kan kan olmuş
şu feleğin işine bak
şu dağdaki gezene bak
gözlerinin rengine bak
seni vuran beni de vursun
şu feleğin işine bak
dağlarda talan olur mu
dosta hiç yalan
ölürsem duyan olur mu
şu feleğin işine bak
dağlarda talan olur mu
dosta hiç yalan
ölürsem duyan olur mu
şu feleğin işine bak
devamını gör...
geceye bir şiir bırak
baktım gülüşünden güzel şiir olur
sevdim gitti…
sen yüzüne sürgün olduğum kadın,
madem sevmiyorsun
o zaman sahip çık gözlerine…
dönüp,
dolaşıp,
değmesinler gözlerime.
belki de konuşuyordur gözlerin,
ama ben gözce bilmiyorum ki…
sessizce biliyorum,
usulca biliyorum,
masumca biliyorum…
sahi sarkıntılığa girer mi acaba
ayrılırken gözlerimin sana sulanması?
dökmeye niyetim yok içimi…
zor sığdırdım zaten.
özledim.
söyleyeceklerim bu kadar…
kısa ve derin.
bu arada
” kimse benimle oynamıyor ” diye ağlayan çocuk
sen büyü hele
ne oyunlar oynayacaklar seninle
ve bugün bir kez daha anladım
adamlığı kadınlardan öğrenecek erkek çok…
sevdim gitti…
sen yüzüne sürgün olduğum kadın,
madem sevmiyorsun
o zaman sahip çık gözlerine…
dönüp,
dolaşıp,
değmesinler gözlerime.
belki de konuşuyordur gözlerin,
ama ben gözce bilmiyorum ki…
sessizce biliyorum,
usulca biliyorum,
masumca biliyorum…
sahi sarkıntılığa girer mi acaba
ayrılırken gözlerimin sana sulanması?
dökmeye niyetim yok içimi…
zor sığdırdım zaten.
özledim.
söyleyeceklerim bu kadar…
kısa ve derin.
bu arada
” kimse benimle oynamıyor ” diye ağlayan çocuk
sen büyü hele
ne oyunlar oynayacaklar seninle
ve bugün bir kez daha anladım
adamlığı kadınlardan öğrenecek erkek çok…
devamını gör...
feylesof (yazar)
bir kuzey ışıkları hayranı daha,sevilmez mi bu yazar şimdi... filozof olmaya gönüllü, tutmuş sözlüğün bir ucundan yazıyor türlü türlü..ufkumuzu açmaya devam feylosof.
devamını gör...
belleğin azmi
ispanyol sürrealist ressam salvador dali'nin dünyaca ünlü eseridir. new york modern sanat müzesinde sergilenmektedir.
devamını gör...
kartakip.ankara.com.tr
mansur başkan'ın an itibariyle yayına aldığı, ankara'daki karla mücadele ekiplerinin çalışmaları, araç plakaları, canlı konum ve güzergahları ile birlikte anlık olarak vatandaşlarla paylaşıldığı platformdur.
kar takip ekranı
kar takip ekranı
devamını gör...
yoldaş’ın yolda daş bulması
.
devamını gör...
taoizm
2000 yıl boyunca çin'de yaşamın her alanını var olan bir inançtır. çin, kore gibi asya ülkelerinde etkileri görülmüştür. insan bedeninin evrendeki tüm tanrıları barındırdığına inanılır.
devamını gör...
