the musketeers
'musketeers' silahşörler anlamında.dizi olarak ise,aleksandre dumas phere'nin ünlü '3 silahşörler' eserinden esinlenilmiş müthiş bir bbc dizisi.
cncb-e ve e2 kanallarının henüz televizyonlarımızdan sonsuza dek silinmediği o güzel günlerde her hafta yeni bölümü sabırsızlıkla beklerdim.bazen*giriş soundtrack'ini açar tekrar tekrar dinlerim.
cncb-e ve e2 kanallarının henüz televizyonlarımızdan sonsuza dek silinmediği o güzel günlerde her hafta yeni bölümü sabırsızlıkla beklerdim.bazen*giriş soundtrack'ini açar tekrar tekrar dinlerim.
devamını gör...
regl kanına hükmetmek
bir yolunun olması gereken hede. isteyen rahatlamak için 1 litreye kadar kan akıtabilsin, istemeyen hiç akıtamasın. düşünün. süper güç gibi bişi. milyarder olabiliriz. sözlük mafyasını diriltecek fonu da elde etmiş oluruz böylelikle. efsane raconlar var bizde.
devamını gör...
gençlerin hobi sahibi olmayışı
üzücü bir durumdur. ne kadar herkes için geçerli bilemem ama kimle tanışsam "boş vaktinde ne yapmaktan hoşlanırsın?" sorusuna asla doğru dürüst bir cevap alamıyorum. okulda birisine "haftasonu neler yaptın?" diyince suratıma boş boş bakışı cidden beni üzüyor. "ders çalışmazsan hayatın sona erer" öğretisinden dolayı mı yoksa refah veya eğitim ile mi bağlantılı bilemiyorum ama çok üzücü bir durum.
edit: madem başlık tutmuş size mesaj: oturun evinize çıkmayın dışarı iki hafta da şu vaka sayıları bir azalsın.
edit: madem başlık tutmuş size mesaj: oturun evinize çıkmayın dışarı iki hafta da şu vaka sayıları bir azalsın.
devamını gör...
mümkün dünyaların en iyisi
alman matematikçi, filozof ve hukukçu gottfried wilhelm leibniz’in dünyayı açıklamak için kullandığı cümledir.
leibniz, voltaire’in hararetle ve kararlılıkla karşı çıktığı bu cümleyi theodicee adlı eserinde şöyle kullanmıştır:
ve olası dünyaların en iyisi; her şeyi bilen tanrı sayesinde bilinmiş, sonsuz iyiyi üretebilmesinden ötürü yaratılmaya seçilmiş ve her şeye gücü yetmesi ile oluşturulmuştur.
maddi ve manevi dünyayı oluşturan çok sayıda monad kendi özlerine göre hareket etmektedir ancak tanrının onlara bahşettiği ahenk sayesinde de bu dünyayı mümkün dünyaların en iyisi haline getirmektedirler.
çok derin bir felsefe bilgisine sahip değilim. leibniz ile karşı karşıya gelip konuşma şansım olsa muhtemelen beni ve düşüncelerimi hallaç pamuğu gibi atar ancak artık bu dünyada olmadığı için kafama takılan bazı şeyleri yazmam gerekecek ve bunu korkmadan yapacağım leibniz’den.
bu dünya üzerinde yaşamaya başladığım zamandan beri mümkün acıların bir çoğuna tanık oldum, okuduklarım ve izlediklerimle de öyle. mümkün olan savaşların en iyilerine şahit olduk dünya ahalisi olarak, mümkün olan en iyi atom bombalarını, mümkün olan en iyi işkenceleri gördük, dünya mümkün olan en iyi hastalıklarla kırıldı.
insan mümkün olan yaratıkların en iyisi ama 100 yıl gibi kısa bir süre bile bozulmadan duramıyor. bu süre boyunca da sürekli arıza vermeye devam ediyor. günden güne performans kaybı da cabası.
tanrının varlığı ya da yokluğu ile ilgili bir sorunum yok, hiç de olmadı. öldüğüm zaman bunun muhasebesi yapılır zaten. çok uzun da bir zaman yok ne olup olmadığını görmek için önümde.
ama mümkün dünyaların en iyisi fikrine alışamıyorum bir türlü. sanki mümkün dünyaların en iyisinde çocuk ölüleri kıyıya vurmaz gibi geliyor bana. ya da yatılı bir okulun bahçesinde yerli çocuklara ait toplu mezarlar bulunmaz gibi geliyor. çocuklar tecavüze uğramazlarmış gibi geliyor. mümkün dünyaların en iyisinde bunlar oluyorsa en kötüsü nasıl olurdu kim bilir!
böyle bir dünyada bu kadar zaman geçirince cehennemin vaat ettiği fiziksel acı o kadar da korkutucu gelmiyor bana.
tabii ki her şey için bir yaratıcıyı sorumlu tutmayabiliriz, özgür irade sahibi insan her şeyden sorumlu tutulabilir ama ömer hayyam geliyor o zaman da aklıma:
madem bizler çamurdan halk edildik,
sebep ne ki; hak tanısın eksik, gedik?
kusursuzsak neden bizi kırıp döker?
kusurluysak acep kimde bu eksiklik?
bir şeyler yanlış ya da benim kıt aklım anlamakta zorlanıyor. o halde mümkün dünyaların en iyisinde görüşmek üzere sevgili okur yazar arkadaşım.
leibniz, voltaire’in hararetle ve kararlılıkla karşı çıktığı bu cümleyi theodicee adlı eserinde şöyle kullanmıştır:
ve olası dünyaların en iyisi; her şeyi bilen tanrı sayesinde bilinmiş, sonsuz iyiyi üretebilmesinden ötürü yaratılmaya seçilmiş ve her şeye gücü yetmesi ile oluşturulmuştur.
maddi ve manevi dünyayı oluşturan çok sayıda monad kendi özlerine göre hareket etmektedir ancak tanrının onlara bahşettiği ahenk sayesinde de bu dünyayı mümkün dünyaların en iyisi haline getirmektedirler.
çok derin bir felsefe bilgisine sahip değilim. leibniz ile karşı karşıya gelip konuşma şansım olsa muhtemelen beni ve düşüncelerimi hallaç pamuğu gibi atar ancak artık bu dünyada olmadığı için kafama takılan bazı şeyleri yazmam gerekecek ve bunu korkmadan yapacağım leibniz’den.
bu dünya üzerinde yaşamaya başladığım zamandan beri mümkün acıların bir çoğuna tanık oldum, okuduklarım ve izlediklerimle de öyle. mümkün olan savaşların en iyilerine şahit olduk dünya ahalisi olarak, mümkün olan en iyi atom bombalarını, mümkün olan en iyi işkenceleri gördük, dünya mümkün olan en iyi hastalıklarla kırıldı.
insan mümkün olan yaratıkların en iyisi ama 100 yıl gibi kısa bir süre bile bozulmadan duramıyor. bu süre boyunca da sürekli arıza vermeye devam ediyor. günden güne performans kaybı da cabası.
tanrının varlığı ya da yokluğu ile ilgili bir sorunum yok, hiç de olmadı. öldüğüm zaman bunun muhasebesi yapılır zaten. çok uzun da bir zaman yok ne olup olmadığını görmek için önümde.
ama mümkün dünyaların en iyisi fikrine alışamıyorum bir türlü. sanki mümkün dünyaların en iyisinde çocuk ölüleri kıyıya vurmaz gibi geliyor bana. ya da yatılı bir okulun bahçesinde yerli çocuklara ait toplu mezarlar bulunmaz gibi geliyor. çocuklar tecavüze uğramazlarmış gibi geliyor. mümkün dünyaların en iyisinde bunlar oluyorsa en kötüsü nasıl olurdu kim bilir!
böyle bir dünyada bu kadar zaman geçirince cehennemin vaat ettiği fiziksel acı o kadar da korkutucu gelmiyor bana.
tabii ki her şey için bir yaratıcıyı sorumlu tutmayabiliriz, özgür irade sahibi insan her şeyden sorumlu tutulabilir ama ömer hayyam geliyor o zaman da aklıma:
madem bizler çamurdan halk edildik,
sebep ne ki; hak tanısın eksik, gedik?
kusursuzsak neden bizi kırıp döker?
kusurluysak acep kimde bu eksiklik?
bir şeyler yanlış ya da benim kıt aklım anlamakta zorlanıyor. o halde mümkün dünyaların en iyisinde görüşmek üzere sevgili okur yazar arkadaşım.
devamını gör...
berrak
duru, temiz, aydınlık, pırıl pırıl anlamlarındadır.
devamını gör...
ateistlerin zeka seviyesi
kimsenin dini zekasıyla ilgili değildir, din insanın inanç ve düşünse sistemi ile ilgilidir. saçma sapan şekilde insanları yargılamayın.
devamını gör...
organizeded
artılama konusunda cömert olan, tanımlarını seveek okuduğum değerli yazar arkadaşım. daima beğeneceğim için rahat olsun.
devamını gör...
terazi burcu erkeği
bir çok şey'dir.
terazi burcu erkeği olarak aktarayım.
flörtleşmeyi çok severiz. kafa iyiyken estetik algılarımıza ters düştüğünü bildiğimiz bir kadınla bile barın birinde kesişmek çok leziz gelir. hatta yanımızda sevgilimiz varken bile yaparız bunu 'küçük çaplı heyecanlar' bağımlısıyız bu türden şeyler için yaşıyoruz.
onlar olmazsa hayat pek heyecanlı ve keyifli gelmiyor. dozu zaman zaman arttırır, zamanı gelir de her şeyi 'elimize yüzümüze' batırdıysak azaltırız.
muhteşem yalan söyleme becerilerine sahibiz ve siz olayı anlayana kadar bir yenisi daha eklenir. konuşmak da bir sanattır keza. onun da kendi içinde estetiği olmalıdır.
langır lungur konuşan, bok sesli insanlardan irrite oluruz, güzel konuşanı dinleriz.
evvel zamanlara dönecek olursak biz de sevebiliyoruz arkadaşlar. ama sevmenin götürülerinin getirilerinden fazla olduğunu yaşaya yaşaya, bir kapıdan girip diğerinden çıka çıka hayattaki ideal aşk figürümüzün hikayesi kafamızdan silindi, nasıl bu hale geldiğimizi hatırlamaz olduk, nereden geldik? gitmek istediğimiz yer-vardığımız yer mi artık hiçbir şeyin öneminin kalmayacağı yaşlardan sonra ilgilenmez olduk.
insanın ne türden birisi oldğunu kendi kendine kabul edenlerdeniz. biliriz boklarımızı, kırdığımız insanları, kalpleri. zamanla kendi acılarımızı bile bunlara alet edebiliriz.
her duyguyu her ne boktan olguysa, bir şeyi istiyorsak elde etmek için manipüle ederiz, sonuna kadar kullanır. elde ettikten sonra gelişen 'devam etme süreci' bizim perdeleri kapatmamızla eş değer. geri sayımdır bizim için.
oysa sevgiyi her zaman hayatın en keyif saçan, mutluluk veren meyvesi olarak görmüşüzdür, filmlerden-müziklerden-kitaplardan çok etkileniriz.
ama bunlar büyüdükçe 'içte' kalan şeyler halini alır. zamanla kötü bir insana dönüşmekle alakalı galiba. bilmiyorum.
dostlarımıza çok düşkün olduğumuz kadar, tek yanlışlarında zart diye hayatımızdan uzaklaştırabiliriz. bizdeki asıl olay 'ne ekersen onu biçersin' hem de her türlü bok için.
dünyanın en tembel insanları olabildiğimiz gibi, anlık gazlama yada itici bir güç ile dünyayı 'öfke' 'sevgi' 'özlem' 'başarı' 'hırs' gibi duygularla tersine çevirebiliriz.
öfke demişken, içimiz zaten hep öfke dolu. ama o kadar çok şeye öfkelenip zamanla çoğu şeyin değişmemesi sebebiyle 'elimizde olmadığı için' artık sallamama moduna takmış, devam ediyoruzdur.
hiçbir şeyi umursamaz lafı çok cilalı. iddialı. yok böyle bir şey. özellikle 'hırs' yada 'öfke' mekanizmasına dokunca anlarsınız.
insanlardan nefret edip, yalnız kalmaktan deli gibi korkarız.
romantizmin kralını yaparız. canımız isterse tabi. konu bir yerden sonra sadece 'seks' olduğundan, üzgünüm ama romantizmi sallarız, ama çok şahane numara yaparız.
alkolü bol bol gönlümüzce sever-içeriz. etrafımızda da sevdiğimiz adamlar varsa, elde de manita.. ohh değmeyin keyfimize.
ama hemen ertesi gün 'boşluk' hissederiz evde tek başımıza otururken.
kafası oldukça çalışan insanlarız uyarayım. sinsilik gibi huylarımız bile var. dedikodu yapar-manipüle ederiz örgütleriz insanları-sonra çekilir kenara uzaktan izleriz-insanlar karıştıklarıyla kalır, hatta mevzunun kaynağının 'biz' olduğunu bile düşünmezler.
ama unutmayın 'ne ekersen onu biçersin' birileri mutlaka canımızı sıkmıştır.
vs vs daha sonra devam. sıkıldım.
terazi burcu erkeği olarak aktarayım.
flörtleşmeyi çok severiz. kafa iyiyken estetik algılarımıza ters düştüğünü bildiğimiz bir kadınla bile barın birinde kesişmek çok leziz gelir. hatta yanımızda sevgilimiz varken bile yaparız bunu 'küçük çaplı heyecanlar' bağımlısıyız bu türden şeyler için yaşıyoruz.
onlar olmazsa hayat pek heyecanlı ve keyifli gelmiyor. dozu zaman zaman arttırır, zamanı gelir de her şeyi 'elimize yüzümüze' batırdıysak azaltırız.
muhteşem yalan söyleme becerilerine sahibiz ve siz olayı anlayana kadar bir yenisi daha eklenir. konuşmak da bir sanattır keza. onun da kendi içinde estetiği olmalıdır.
langır lungur konuşan, bok sesli insanlardan irrite oluruz, güzel konuşanı dinleriz.
evvel zamanlara dönecek olursak biz de sevebiliyoruz arkadaşlar. ama sevmenin götürülerinin getirilerinden fazla olduğunu yaşaya yaşaya, bir kapıdan girip diğerinden çıka çıka hayattaki ideal aşk figürümüzün hikayesi kafamızdan silindi, nasıl bu hale geldiğimizi hatırlamaz olduk, nereden geldik? gitmek istediğimiz yer-vardığımız yer mi artık hiçbir şeyin öneminin kalmayacağı yaşlardan sonra ilgilenmez olduk.
insanın ne türden birisi oldğunu kendi kendine kabul edenlerdeniz. biliriz boklarımızı, kırdığımız insanları, kalpleri. zamanla kendi acılarımızı bile bunlara alet edebiliriz.
her duyguyu her ne boktan olguysa, bir şeyi istiyorsak elde etmek için manipüle ederiz, sonuna kadar kullanır. elde ettikten sonra gelişen 'devam etme süreci' bizim perdeleri kapatmamızla eş değer. geri sayımdır bizim için.
oysa sevgiyi her zaman hayatın en keyif saçan, mutluluk veren meyvesi olarak görmüşüzdür, filmlerden-müziklerden-kitaplardan çok etkileniriz.
ama bunlar büyüdükçe 'içte' kalan şeyler halini alır. zamanla kötü bir insana dönüşmekle alakalı galiba. bilmiyorum.
dostlarımıza çok düşkün olduğumuz kadar, tek yanlışlarında zart diye hayatımızdan uzaklaştırabiliriz. bizdeki asıl olay 'ne ekersen onu biçersin' hem de her türlü bok için.
dünyanın en tembel insanları olabildiğimiz gibi, anlık gazlama yada itici bir güç ile dünyayı 'öfke' 'sevgi' 'özlem' 'başarı' 'hırs' gibi duygularla tersine çevirebiliriz.
öfke demişken, içimiz zaten hep öfke dolu. ama o kadar çok şeye öfkelenip zamanla çoğu şeyin değişmemesi sebebiyle 'elimizde olmadığı için' artık sallamama moduna takmış, devam ediyoruzdur.
hiçbir şeyi umursamaz lafı çok cilalı. iddialı. yok böyle bir şey. özellikle 'hırs' yada 'öfke' mekanizmasına dokunca anlarsınız.
insanlardan nefret edip, yalnız kalmaktan deli gibi korkarız.
romantizmin kralını yaparız. canımız isterse tabi. konu bir yerden sonra sadece 'seks' olduğundan, üzgünüm ama romantizmi sallarız, ama çok şahane numara yaparız.
alkolü bol bol gönlümüzce sever-içeriz. etrafımızda da sevdiğimiz adamlar varsa, elde de manita.. ohh değmeyin keyfimize.
ama hemen ertesi gün 'boşluk' hissederiz evde tek başımıza otururken.
kafası oldukça çalışan insanlarız uyarayım. sinsilik gibi huylarımız bile var. dedikodu yapar-manipüle ederiz örgütleriz insanları-sonra çekilir kenara uzaktan izleriz-insanlar karıştıklarıyla kalır, hatta mevzunun kaynağının 'biz' olduğunu bile düşünmezler.
ama unutmayın 'ne ekersen onu biçersin' birileri mutlaka canımızı sıkmıştır.
vs vs daha sonra devam. sıkıldım.
devamını gör...
adnan menderes
iktidara gelene kadar mazlumu oynayan, iktidara geldikten sonra muhalifi olan herkese zulm eden eski devrik başbakan.
birini hatırlattı mı size ?
birini hatırlattı mı size ?
devamını gör...
gerçek islam bu değil
yoruma bu kadar açık olmasıyla alakalı bir ifadedir. sormakta fayda var: bu kadar öznelliğin olduğu bir din nasıl evrensel olabilir?
evrensellik meselesinde, senin benim görüşümün olmadığı daha nesnel koşullar olmalıdır.
evrensellik meselesinde, senin benim görüşümün olmadığı daha nesnel koşullar olmalıdır.
devamını gör...
bir kadının sözlük yazarı olma nedeni
devamını gör...
ayrıcalık tanımadığı için doktoru gözaltına aldıran savcı
2 hafta önce arabayla giderken şehir içinde park halindeki arabanin aynasına çarptım.carptim dediğim sürtme sadece.eve gittim 10 dakika sonra polis merkezinden arıyolar cabuk şuraya gel diye.gittim yolu kapatmışlar sivil polisler trafik polisleri falan 4-5 araba vardı.dedim terör operasyonu falan heralde.degilmis benim için gelmişler carptigim arac hakim haniminmis.fikra bu kadar.
devamını gör...
lgbt'li ve hdp'li tayfanın haklı olan her muhalif hareketi baltalaması
olmayan şey. bu iktidarın safsatasıdır. ancak velev ki doğru olsa bile olaylarda hdp’liler de kanunların çizdiği sınırlar içinde protesto hakkını kullanabilir. eğer içlerinde bozgunculuk yapan varsa protestocular bunları aralarına almamalı. ancak daha önce de dediğim gibi hem evde oturup hiç bir şey yapmayacaksınız hem de protesto edenlerin içinde terörist var diyeceksiniz. içlerine terörist girmesin istiyorsan bizzat katılacaksın protestolara yoksa susacaksın ki iktidara prim vermemiş olasın. sözüm başlığı açan yazar arkadaşa değil muhalif taklidi yapanlara. lgbtliler için yorum yapmayı kendim için zul sayıyorum. türkiye cumhuriyeti vatandaşı olarak cinsel yönelimlerini sapkınlık olarak değerlendiren bir bakan tarafından yönetiliyorlar. onlar hak aramasın da ben mi arayayım?
devamını gör...
yazarların bugünkü mutsuzluk sebebi
bazen insanlar ne kadar acımasız oluyorlar. hassas kalpli olmak, ince düşünmek falan bu devrin işi değil. sürekli azarlayıp, küçük düşürmeye çalışıyorlar sizi, nazik olduğunuz zaman.
bilmiyorum; belki de benim saçmalamam, belki de kalbim bu asrın dengi değil.
bilmiyorum; belki de benim saçmalamam, belki de kalbim bu asrın dengi değil.
devamını gör...
hala zevkle izlenen çizgi filmler
rugular show, gumball, foster'ın hayali dostlar mekanı, adventure time.
devamını gör...
feminizme laf atan erkek
birçoğunun karşı çıktığı şey kadın-erkek eşitliği değil aslında kadınlara yapılan cinsiyetçiliğin kınanıp erkeklere yapılanına göz yumulması ki bunu ben de yanlış buluyorum. her iki cinse yapılan cinsiyetçiliğe de karşı çıkmalıyız. birine karşı çıkıp diğerine susmak iki yüzlülük oluyor.
devamını gör...
galiba ölüyorum hissi
bir yeriniz ağrıdığında bazen öyle bi raddeye geliyor ki daha fazla dayanamayacakmış gibi hissediyorsunuz, işte o zaman diyorsunuz "galiba ölüyorum".
devamını gör...
diz çöküp evlenme teklif eden erkek
bana saçma geldiği için daha sevgiliyken eşimden yapmamasını rica etmiştim pişman değilim. evlenme teklifini yan yana otururken etmişti. benim için daha hoş bir görüntüydü. sarılmak daha kolaydı.
devamını gör...

