uçmak varken neden kök salıyorsun
kök salmak güzel, kök salıp yeri geldiğinde gitmeyi bilmek de güzel. kanatları çıkarıp gökyüzüne uçmak sonra uygun bir tepeye döne döne inip, durmak. bazen de ah tamam işte buraya kök salayım dersin şartlar senin köklerini tutmaz. köklerin açıkta öylece kalıverirsin. o zaman işte yine kanatları takmak iyi gibi.
devamını gör...
beşiktaşlı sözlük yazarları
kendisi askerde olduğu için * ben yazayım dedim.
kadıköy beyfendisi beşiktaş'ın beyfendi bir taraftarıdır.
kadıköy beyfendisi beşiktaş'ın beyfendi bir taraftarıdır.
devamını gör...
bülbülü öldürmek
okumaya çok geç kaldığım harper lee romanı.
ırkçılık, eşitlik konularında yazılmış en nahif, en insancıl kitaplardan biri. bu konuları küçük bir kız çocuğunun gözünden anlatması bir yana anlatırken çocuk yetiştirme üzerine ipuçları vermesi ise kitabı çok başka yerlere taşıyor.
yaşlı ve hasta bir kadının morfine bağımlı olmamak için verdiği mücadeleyi anlatırken aşağıdaki ifadeyi kullanmıştır yazar.
mertlik, baştan bitik olduğunu bilip de çabalamak, olacakları göğüsleyebilmektir. binde bir kazanırsın ama kazandığın da olur.
ve günümüzün bence en büyük problemlerinden biri olan bireysel silahlanma hakkında söyledikleri ise şöyledir;
silah taşımak başkalarına vur emri çıkarmaktır
bu kitap verdiği toplumsal mesajlarla bana the life of david gale filmini hatırlattı. bazen inanmak istediğimiz gerçekler, en gerçek yalanlar oluyor ne yazık ki.
severek okuyacağınız akıcı bir kitap.
ırkçılık, eşitlik konularında yazılmış en nahif, en insancıl kitaplardan biri. bu konuları küçük bir kız çocuğunun gözünden anlatması bir yana anlatırken çocuk yetiştirme üzerine ipuçları vermesi ise kitabı çok başka yerlere taşıyor.
yaşlı ve hasta bir kadının morfine bağımlı olmamak için verdiği mücadeleyi anlatırken aşağıdaki ifadeyi kullanmıştır yazar.
mertlik, baştan bitik olduğunu bilip de çabalamak, olacakları göğüsleyebilmektir. binde bir kazanırsın ama kazandığın da olur.
ve günümüzün bence en büyük problemlerinden biri olan bireysel silahlanma hakkında söyledikleri ise şöyledir;
silah taşımak başkalarına vur emri çıkarmaktır
bu kitap verdiği toplumsal mesajlarla bana the life of david gale filmini hatırlattı. bazen inanmak istediğimiz gerçekler, en gerçek yalanlar oluyor ne yazık ki.
severek okuyacağınız akıcı bir kitap.
devamını gör...
yazarların itiraf edemediği şeyler
ev harici bir yerde elimi yüzümü yıkadıktan sonra elim titreye titreye kullanmak zorunda kaldığım havlunun, 'en temiz yeridir ya' diye yüzümü sildiğim en ücra köşesi, "ya herkesin aynı düşünceyle yüzünü sildiği yerse?" düşüncesi beynimi kemiriyor. evet, başak'ım.
devamını gör...
iki kişinin aynı anda birbirini sevmesi
(bkz: suphanallah bu da nesi)
devamını gör...
budala
en büyük yazarlardan biri olarak hatırlanan ve anılan dostoyevski'nin nefis romanıdır. roman 1869 yılında yayınlanmıştır.
kitap budalalık derecesine kadar saf bir insanın toplum ile olan ilişkisini anlatır. gerçek saflık ve gerçek iyiliğin nasıl bir şey olduğunu anlatıyor. bence dostoyevski bu romanında müthiş karakterler yaratmış. kurgudan bağımsız sadece karakterler bile bu romanı acayip bir yere taşıyor.
hemen hemen bütün dostoyevski romanlarını okuyan biri olarak bu kitap en iyi üç kitabından birisi. kesinlikle suç ve ceza, ecinniler kategorisinde bir kitap olmuş. bana birisi en keyif aldığın üç romanı hangisi diye bir soru sorsa bu üç kitabı rahatlıkla söylerim. budala çok güçlü ve üst bir kitap.
kitabı aldıktan baya sonra okudum. sürekli gözüm korkuyordu. bir arkadaşım kitap hakkında karakterler çok uzun sürekli karıştırdım demişti ve açıkçası gözüm korkmuştu. sonra okuyacak son kitabım budala kalınca bismillah deyip başladım. ilk başlarda kitabın içine hiç girememiştim. sonralarda karakterlere alıştım ve kitap muhteşem bir hale geldi. özellikle kitabın son düzlüğünü böğrümü tutarak okudum. karakterlerle iç içe hissettim kendimi ve okurken sürekli düşünme imkanı buldum. şu karakter şöyle şu karakter böyle gibi sorular sorarak kendimce analiz yaptım ve kitaptan aldığım keyif çoğaldı.
dostoyevski'nin insan hakkında gözlemleri ve analizleri her kitabında olduğu gibi çok başarılıydı. insan denen canlıyı harika analiz eden dostoyevski her karaktere birer özellik vermiş. en önemli karakter olan baş karakterimiz kusursuz bir insan. saflığın ve iyiliğin temsilcisi olarak romanda yer ediyor. dostoyevski bence kusursuz karakteri yaratmaya çalışmış. gerçek olamayacak kadar müthiş bir karakter. hatta bazen sinir olacağınız kadar saf ve iyi bir karakter.
ortada böyle bir karakter varken diğer karakterlerin psikolojileri ve alışkanlıkları çok önemli bir hale geliyor. dostoyevski bu işi de büyük bir ustalıkla yapıyor ve ortaya nefis bir eser çıkıyor.
spoiler veren alana geçmeden kesinlikle tavsiye ediyorum. mutlaka okunması gereken devasa keyif veren bir eser. aşağıya okuyacaklara kolaylık olsun diye karakterlerin isimlerini ve kim olduklarını yazacağım. *
kitapta iki harika kadının bir sürü seçenek varken mişkin'e aşık olma sebebi bence insanların saflığa ve masumluğa değer vermesi. dünyada eksikliğini hissettiğimiz bir olayı ve duyguyu dostoyevski mişkin üzerinden aktarıyor. iki harika kadın aynı kişiye aşık oluyor. sebebi budalalık değil, budalalığa varacak kadar saf ve masum birisi olması. kitapta geçen ve kült olmuş "dünyayı güzellik kurtaracak" söylemi bence bunu kast ediyor. mişkin'in güzel bir insan olması.
ayrıca kitabın sonu acayip çarpıcıydı. hiç böyle bir son beklemiyordum. son 100 sayfa için yazılmış bir 700 sayfa okudum ve o 700 sayfanın içinde karakterlerin tahlilleri, psikolojileri ve insan analizleri vardı. ayrıca dönemin rusya'sı ve dönemin inanışları çok güzel anlatılmış. nihilizm, ateizm, hristiyanlık, ve dönemin siyasi düşünceleri tartışmaya açık şekilde tartışılmış. sık sık rusya'ya alaycı şekilde göndermeler yapılmış. hoşuma gitti. tabii son olarak değinmek istediğim karakter ise ippolit terentyev karakteri. kitabı bir üst noktaya çıkaran nefis bir karakter. kendisinden hem nefret ettim hem de hak verdim. sonu gayet güzeldi ve keyifle okudum. tavsiye ederim.
adelaida ivanovna yepançina: generalin ortanca kızı.
afanasiy ivanoviç totskiy: zengin bir deyyus. nastasya filippovna'nın eski velinimeti.
aglaya ivanovna yepançina: generalin küçük kızı.
aleksandra ivanovna yepançina: generalin büyük kızı.
antip burdovskiy: bir tane abinin oğlu olduğunu iddia eden herif. çok önemli biri değil hikaye için bence.
ardalion aleksandroviç ivolgin: emekli general. varvara ve kolyanın babası.
ferdışçenko: ivolginlerin evinde yaşayan memur.
gavrila ardalionoviç ivolgin: general ivolgin'in oğludur kendisi.
general yepançin: aglaya'nın babası.
ippolit terentyev: kolyanın kankasıdır. önemli bir karakterdir.
ivan petroviç ptitsın: varvara'nın kocasıdır. tefecidir.
ivan petroviç: paslişçevin akrabası.
keller: emekli asker ve boksördür.
kolya ardalionovic ivolgin: generalin küçük oğlu.
lizaveta prokofyevna yepançina: generalin karısı. aglayanın anası.
lebedev: veranın babası.
nastasya filippovna: mışkın'ın sevgilisidir. en önemli karakterlerden birisidir sık sık karşınıza çıkar.
pavlişçev: mişkin'i evlat edinmiş zengin bir abidir.
ivolgina: varvara ve kolyanın annesi.
rogojin: milyoner bir adamın zengin oğludur.
prens lev nikolayeviç mişkın: evlatlık. prokofyevnanın uzaktan akrabası. önemli çok önemli bir karakterdir.
prens ş: pavloviçin akrabasıdır.
kitap budalalık derecesine kadar saf bir insanın toplum ile olan ilişkisini anlatır. gerçek saflık ve gerçek iyiliğin nasıl bir şey olduğunu anlatıyor. bence dostoyevski bu romanında müthiş karakterler yaratmış. kurgudan bağımsız sadece karakterler bile bu romanı acayip bir yere taşıyor.
hemen hemen bütün dostoyevski romanlarını okuyan biri olarak bu kitap en iyi üç kitabından birisi. kesinlikle suç ve ceza, ecinniler kategorisinde bir kitap olmuş. bana birisi en keyif aldığın üç romanı hangisi diye bir soru sorsa bu üç kitabı rahatlıkla söylerim. budala çok güçlü ve üst bir kitap.
kitabı aldıktan baya sonra okudum. sürekli gözüm korkuyordu. bir arkadaşım kitap hakkında karakterler çok uzun sürekli karıştırdım demişti ve açıkçası gözüm korkmuştu. sonra okuyacak son kitabım budala kalınca bismillah deyip başladım. ilk başlarda kitabın içine hiç girememiştim. sonralarda karakterlere alıştım ve kitap muhteşem bir hale geldi. özellikle kitabın son düzlüğünü böğrümü tutarak okudum. karakterlerle iç içe hissettim kendimi ve okurken sürekli düşünme imkanı buldum. şu karakter şöyle şu karakter böyle gibi sorular sorarak kendimce analiz yaptım ve kitaptan aldığım keyif çoğaldı.
dostoyevski'nin insan hakkında gözlemleri ve analizleri her kitabında olduğu gibi çok başarılıydı. insan denen canlıyı harika analiz eden dostoyevski her karaktere birer özellik vermiş. en önemli karakter olan baş karakterimiz kusursuz bir insan. saflığın ve iyiliğin temsilcisi olarak romanda yer ediyor. dostoyevski bence kusursuz karakteri yaratmaya çalışmış. gerçek olamayacak kadar müthiş bir karakter. hatta bazen sinir olacağınız kadar saf ve iyi bir karakter.
ortada böyle bir karakter varken diğer karakterlerin psikolojileri ve alışkanlıkları çok önemli bir hale geliyor. dostoyevski bu işi de büyük bir ustalıkla yapıyor ve ortaya nefis bir eser çıkıyor.
spoiler veren alana geçmeden kesinlikle tavsiye ediyorum. mutlaka okunması gereken devasa keyif veren bir eser. aşağıya okuyacaklara kolaylık olsun diye karakterlerin isimlerini ve kim olduklarını yazacağım. *
kitapta iki harika kadının bir sürü seçenek varken mişkin'e aşık olma sebebi bence insanların saflığa ve masumluğa değer vermesi. dünyada eksikliğini hissettiğimiz bir olayı ve duyguyu dostoyevski mişkin üzerinden aktarıyor. iki harika kadın aynı kişiye aşık oluyor. sebebi budalalık değil, budalalığa varacak kadar saf ve masum birisi olması. kitapta geçen ve kült olmuş "dünyayı güzellik kurtaracak" söylemi bence bunu kast ediyor. mişkin'in güzel bir insan olması.
ayrıca kitabın sonu acayip çarpıcıydı. hiç böyle bir son beklemiyordum. son 100 sayfa için yazılmış bir 700 sayfa okudum ve o 700 sayfanın içinde karakterlerin tahlilleri, psikolojileri ve insan analizleri vardı. ayrıca dönemin rusya'sı ve dönemin inanışları çok güzel anlatılmış. nihilizm, ateizm, hristiyanlık, ve dönemin siyasi düşünceleri tartışmaya açık şekilde tartışılmış. sık sık rusya'ya alaycı şekilde göndermeler yapılmış. hoşuma gitti. tabii son olarak değinmek istediğim karakter ise ippolit terentyev karakteri. kitabı bir üst noktaya çıkaran nefis bir karakter. kendisinden hem nefret ettim hem de hak verdim. sonu gayet güzeldi ve keyifle okudum. tavsiye ederim.
adelaida ivanovna yepançina: generalin ortanca kızı.
afanasiy ivanoviç totskiy: zengin bir deyyus. nastasya filippovna'nın eski velinimeti.
aglaya ivanovna yepançina: generalin küçük kızı.
aleksandra ivanovna yepançina: generalin büyük kızı.
antip burdovskiy: bir tane abinin oğlu olduğunu iddia eden herif. çok önemli biri değil hikaye için bence.
ardalion aleksandroviç ivolgin: emekli general. varvara ve kolyanın babası.
ferdışçenko: ivolginlerin evinde yaşayan memur.
gavrila ardalionoviç ivolgin: general ivolgin'in oğludur kendisi.
general yepançin: aglaya'nın babası.
ippolit terentyev: kolyanın kankasıdır. önemli bir karakterdir.
ivan petroviç ptitsın: varvara'nın kocasıdır. tefecidir.
ivan petroviç: paslişçevin akrabası.
keller: emekli asker ve boksördür.
kolya ardalionovic ivolgin: generalin küçük oğlu.
lizaveta prokofyevna yepançina: generalin karısı. aglayanın anası.
lebedev: veranın babası.
nastasya filippovna: mışkın'ın sevgilisidir. en önemli karakterlerden birisidir sık sık karşınıza çıkar.
pavlişçev: mişkin'i evlat edinmiş zengin bir abidir.
ivolgina: varvara ve kolyanın annesi.
rogojin: milyoner bir adamın zengin oğludur.
prens lev nikolayeviç mişkın: evlatlık. prokofyevnanın uzaktan akrabası. önemli çok önemli bir karakterdir.
prens ş: pavloviçin akrabasıdır.
devamını gör...
30 yaş üstü yazarlar uçurulsun kampanyası
dedikten sonra kendisi uçurulmuş olan yazar beyanı.
30 yaş üzeriydi herhal...
30 yaş üzeriydi herhal...
devamını gör...
sevilen şiirin en vurucu dizeleri
bir vapur geçer varna önünden oy karadeniz’in gümüş telleri nazım usulcacık okşar vapuru yanar elleri
devamını gör...
sabah kalkınca ilk düşünülen şey
acaba ne zaman rahat uyuyacağım, bunu düşünürüm hep. küçük kardeşlerim alarm saati gibi hep sekiz buçukta uyanıp gürültü çıkartıkları için.
devamını gör...
kutsala saygı duymanın saçmalık olması
kimse sevmediği, benimsemediği, hayatında yer edinmeyen hiç bir olguya, varlığa, inanca vs saygı duymaz zaten.
saygı insanadır.
insan'ın kutsal saydığı değerlere insan için saygı duyulur, duyulması gerekir.
çünkü bir insanın masum duygularla kutsadığını, siz o insana saygısızlık olmasın diye, o insanın duygularına saygı duyarsınız.
yaradılanı sev, yaradandan ötürü sözüne bakınız.
inanan veya inanmayan, kim olursa olsun.
biz birbirimize saygı duymalıyız, çünkü ömrümüz kısıtlı, yaşamı dolu dolu yaşamak en guzelidir.
saygı insanadır.
insan'ın kutsal saydığı değerlere insan için saygı duyulur, duyulması gerekir.
çünkü bir insanın masum duygularla kutsadığını, siz o insana saygısızlık olmasın diye, o insanın duygularına saygı duyarsınız.
yaradılanı sev, yaradandan ötürü sözüne bakınız.
inanan veya inanmayan, kim olursa olsun.
biz birbirimize saygı duymalıyız, çünkü ömrümüz kısıtlı, yaşamı dolu dolu yaşamak en guzelidir.
devamını gör...
ağaca sarılmak
çocukluğumdan beri en sevdiğim aktivitelerden. sanki ağacın geçirdiği onlarca mevsime, dalına konan kuşlara sarılır gibi...
küçükken okul yolunda bir sürü ağaca sarıla sarıla okula gidermişim. hatta babam birinde kesilen bir ağacın kalan kök kısmına sarılıp ağladığımı ona üzülme diye teselli ettiğimi anlatır durur.
erenköy ruh ve sinir hastalıkları hastanesine depresyon tedavisine sırf civardaki kocaman ağaçlara sarılmak icin gittim desem yalan olmaz. hastane civarındaki cadde ve sokaklarda dokusu pürüssüz ağaçların adını kime sorsam farklı bir şey dedi. ayrıca civarda öyle devasa ağaçlar var ki, gördüğüm an yanlarına koşarak gitmemek için heyecanımı zor zapt ediyorum.
sarılmak yeterince abes iken bir de koşarak sarılırsam, hastaneden kaçtığımı düşünebilirler.*
bir de salkım söğüt ve kavak ağacı tutkum var ki evlerden ırak. öldüğüm zaman bir salkım söğüt veya kavak dibine gömülmeyi çok isterim.
ağaçlara sarılın, sarılanları sevin.
küçükken okul yolunda bir sürü ağaca sarıla sarıla okula gidermişim. hatta babam birinde kesilen bir ağacın kalan kök kısmına sarılıp ağladığımı ona üzülme diye teselli ettiğimi anlatır durur.
erenköy ruh ve sinir hastalıkları hastanesine depresyon tedavisine sırf civardaki kocaman ağaçlara sarılmak icin gittim desem yalan olmaz. hastane civarındaki cadde ve sokaklarda dokusu pürüssüz ağaçların adını kime sorsam farklı bir şey dedi. ayrıca civarda öyle devasa ağaçlar var ki, gördüğüm an yanlarına koşarak gitmemek için heyecanımı zor zapt ediyorum.
sarılmak yeterince abes iken bir de koşarak sarılırsam, hastaneden kaçtığımı düşünebilirler.*
bir de salkım söğüt ve kavak ağacı tutkum var ki evlerden ırak. öldüğüm zaman bir salkım söğüt veya kavak dibine gömülmeyi çok isterim.
ağaçlara sarılın, sarılanları sevin.
devamını gör...
evlilik
çok yanlış bir bakış açısı üstteki yazar arkadaşım.
evlilik sevdiğin insanla bir ömür paylaşmaktır. onsuz yapamıyorum diyecek kadar aşık olduğun biriyle bir ömür geçirmektir.
eşin senin en büyük destekçindir. aile büyükleri gider zamanı gelince ecel.
eşinle yalnız kalırsın bu hayatta, tek dayanağın o olur. ağladığında, sevindiğinde sarılacak insan aramazsın, eşin hep orada olur.
evlilik sevdiğin insanla bir ömür paylaşmaktır. onsuz yapamıyorum diyecek kadar aşık olduğun biriyle bir ömür geçirmektir.
eşin senin en büyük destekçindir. aile büyükleri gider zamanı gelince ecel.
eşinle yalnız kalırsın bu hayatta, tek dayanağın o olur. ağladığında, sevindiğinde sarılacak insan aramazsın, eşin hep orada olur.
devamını gör...
zevk için sevişmek haramdır
zaten herhangi bir şeyden zevk almak haram...
devamını gör...
altruist intihar
kişinin çok güçlü toplumsal bağları sebebiyle; toplumu kendini önüne koyarak intihar etmesi şeklidir. dünyanın çok farklı yerlerinde altruist intihar örnekleri görülmektedir; japonya'da var olan hara kiri geleneği bir altruist intiharlara örnek teşkil eder. kişi kendinden daha değerli bulduğu toplum için kendini feda etmekten çekinmez. özellikle askerler altruist intihara daha meyillidirler.
devamını gör...
çocuklara iki isim verme modası
ilk olarak dedenin ya da ninenin ismi konur hatır için, ikinci olarak da anne ya da babanın seçtiği isim konur. ilk isimler geleneksel iken, ikinci isim yenilikçidir. mesela cabbar canberk, mükremin mert ya da muhsine pelin ikilemesi ile karşımıza çıkar. ismi taşıyan çocuk bireyin tercihi de pek tabii yenilikçi olan ikinci isimdir.
devamını gör...
kurtlarla koşan kadınlar
masallarla kadın arketipine ait mitler konu alınır. kitapta en etkileyici yer şirin bir kadının asla büyümeyen, kandırılmaya müsait bir çocuk olduğu saptamasıdır. o yüzden kadınlara kendi vahşi doğalarını kabul etmeleri ve ortaya çıkarmalarını söyler. kurt denilen kadının özgün doğasıdır ve bu da vahşidir. ancak binlerce yıllık yazalı ya da sözlü kurallar ve yasalarla boyun eğdirilen kadın bu özünü unutmuştur. tekrar o damarı bulup beslemek gereklidir.
her kadının hatta erkeklerin de okuması gereken küçük masalardan oluşan harika ötesi bir kitap.
her kadının hatta erkeklerin de okuması gereken küçük masalardan oluşan harika ötesi bir kitap.
devamını gör...
ağladıktan sonra yüze gelen güzellik
ağlama seansını bir süre de aynaya bakma seansının takip etmesine neden olan olaydır.
devamını gör...
la bu islam ne etti size
bir an başlığı ben açtım sandım, tam benim dilimle açılmış. harbiden ne ettik la size?
devamını gör...
1986 dünya kupası
10 yaşındaydım. farkında olarak izlediğim ilk dünya kupasıydı. dünya kupaları 1 ay sürer ama sanki o dünya kupası bütün yaz sürmüştü. çok garip bir biçimde ben almanyayı tutuyordum maradona değil rummenige hastasıydım. unutamadığım maç ise yine herkesin aksine brezilya fransa maçıydı. uzatmalarda brezilya elenmişti çok dramatik gelmişti o maç bana, çok üzülmüştüm brezilyaya. yine unutamadığım birşey maç aralarında tom selleck in magnum dizisi yayınlanırdı. o kırmızı ferrari ye aşıktım. o dünya kupası galiba hayatımın en mutlu dönemini ifade ediyor benim için. çocukluğun son evreleri, birşeylerin farkındasın ama hiç bir sorumluluğun yok. sorumluluk yok hayatında gördüğün en adaletsiz olay brezilya fransa maçı, daha sonra yaşayacaklarının yanında hiç birşey değil bu adaletsizlik. şu an 45 yaşımdayım 7...8 sene öncesine kadar gunde sıkılmadan 3...4 maç izleyebilen ben 7...8 senedir bir maç dahi izlemedim. bırakın tuttuğum takımları bir çok takımın ilk 11 ini sayabilecek olan ben kimseyi tanımıyorum ve futbol diyince aklıma artık sadece o tertemiz duygularla izlediğim 1986 meksikadan başka hiç birşey gelmiyor, ne uefa kupası, ne 2002 yarı finali.
devamını gör...
erkeklerin bacaklarını açarak oturması
seninki kaç metre! diye sormak istediğim başlık.
çok rahat toparlayabilirsiniz bacaklarınızı, kapatabilirsiniz bu bir bahane değil, olamaz.
siz kendi rahatınıza kılıf uydurmaya çalışıyorsunuz.
çok rahat toparlayabilirsiniz bacaklarınızı, kapatabilirsiniz bu bir bahane değil, olamaz.
siz kendi rahatınıza kılıf uydurmaya çalışıyorsunuz.
devamını gör...