tanım yaparken yorum katmamak
şu anki hali yorum yaparken tanım katmamak olan sözlük yakınması.
devamını gör...
deliderviş
'o nasıl bir sestir efenim' dediğim yazarımız.
devamını gör...
z kuşağı
kendilerine fazla güvendikleri, saygı eksikliğinden muzdarip oldukları ara sıra tartışma konusu olan bir kuşak.
ben 27 yaşındayım, öyle "ya hu yaşlandık, artık okuduklarımı kafam almıyor, neyse o" diyecek kadar yaşlı değilim ama benim daha bir sene önce okuyup, tanıyıp zevkten dört köşe olduğum bir yazarı, bugün 18 yaşında bir genç okumuş, üzerine çat pat da olsa analiz yazabiliyor oluyor. bunların zamanı daha gelmedi, çok daha bilgiye sahip olacaklar, bilgiye bu denli ulaşım kolaylığı sayesinde olacak bu. ancak bu konuşulmaya değer kesimin büyük bir kısmı fazlasıyla bireyseller, benciller, müthiş bir megalomani gelişiyor bu arkadaşlarda. o yüzden başlığı açan arkadaşa hak veriyorum, bunların da sebepleri var.
bu arkadaşlar, bizim x kuşağından hiçbir şekilde görmediğimiz bir tür aşağılanmaya maruz kaldılar. iletişim çağında, sözgelimi kendisinden bilmem kaç bin kilometre ötedeki bir vasıfsız orta yaşlı öğretmenin, bozuk türkçeyle "z kuşağı,
lanet olsun böyle kuşak mı olur, tüm kötülükler bunlarda birikmiş" minvalinde cümlelerine maruz kalıyorlar. bizde böyle şeyler yoktu, biz on altı yaşındayken bu tip saldırılara maruz kalmıyorduk ve bu yüzden de büyüklerimize saygılıydık, bir eksikliğimiz olduğunda dinlemesini bilirdik, çünkü saygı gösterilecek insanlarla muhataptık. saygı gösterilmeyecek insanlarla muhatap olanlar da zıvanadan çıkmışlardı, bunun seçimi bize aitti; oysa şimdi kendisini yetiştirmeye gayret eden bir genç, ikinci gruptaki yetersiz zorbalarla muhatap olmak zorunda kalıyor.
bu muhataplığın, arkadaşlarımızda oluşturacağı karşılık öncelikle reddetme ve bu pozisyonu savunmaktır. yıl olmuş iki bin yirmi, dört tane partinin liderleri bile birbirlerini dinlemeden konuşuyor, kimse kimseyi takmıyor, herkes kendi gerçekliğini oluşturmuş, whatboutism, ad hominem her yeri esir almış, herhangi bir konuda derinlemesine tartışmak imkansız hale gelmiş, toksik insanlar her tarafa yayılmış, arkasına yüz tane beğeni takanın kendini peygamber sandığı bir dönemde bu arkadaşların da kendilerini sabırla savunacaklarını düşünmek biraz haksızlık olurdu.
öyle de olmadı neticede. kime ne anlatsınlar, baktılar z kuşağına sallamak bir popülerite, bir beğeni aracına, bir kendi cehaletini ve zorbalığını aklama aracına dönüştü; onlar da "bizimle sorunu olan varsa ağlayarak günlüğüne yazabilir" moduna girdiler, evet tam olarak böyle oldu. bunun tarifsiz rahatlığıyla da artık bir eleştiri mekanizması, bir denetleme, kıyas mekanizması devre dışı kalmaya başladı. çünkü bu gençleri hedef alıp adamakıllı yaklaşan x ve y kuşağı kişi sayısı çok az. y kuşağı, oldu olası zengin olma hayaliyle yanıp tutuştu, entelektüeli dahi bilgiyi paraya çevirme kaygısıyla yatıp kalktı. bu da doğaldır ve başka bir zaman üzerine konuşulabilir. bu gençlerin bugün bu yaklaşımının sebebi biziz, 40 yaşına gelmiş boktan bir çakma aydının niteliğini sorguladıkları için ve bu cenah çok kalabalık olduğu için (en basitinden twitter'da görebilirsiniz) aklın yaşta değil başta olduğunu anladılar. bu cümlenin arkasına, asalak z kuşağı mensupları da takıldılar doğal olarak. bu, biçimsiz bir vücuda giyilmiş ipek bir elbise gibi, onlarda eğreti durdu ve bu onlarda bizim hiç rastlamadığımız bir tür cahil cesaretine ve hadsizliğe sebep oldu. gerçekten rahatsız ediyor ve bir gün başka bir konuda adamakıllı kendilerini gömmek gerekiyor.
baby boomer, boomer, x, y, z fark etmez; hangi kuşaktan olursa olsun, nitelikli insanların peşinde dolaşmamız lazım. bir aptala bakıp da ne kadar mantıklı olduğumuzu kendimize anlattığımız dönemleri geçmiş olmamız lazım. artık önemli olan, kimden ne alabileceğimizi bilme olgunluğuna erişmiş olmaktır. söz gelimi, eşinden ayrılmış, iyi kötü özellikleriyle tanıdığımız bir ilkokul mezunu abimizden boşanma sürecini dinlerken, orada bir estetik aramamamız lazım. neyi seçeceğimizi ve kendimize katacağımızı bilmeliyiz. sonra, duyguları, düşünceleri mantıklı bir şekilde ele alan birini gördüğümüz zaman, okumalıyız, ona zaman ayırmalıyız. aptal, aptal olduğu kadar popüler olan ve bu yüzden düşünceleri bir şekilde önümüze gelen insanları görmezden gelmeliyiz. post truth dönemi artık iyice anlayıp, kimseye bir gerçeği dikte etmeye çalışmamalıyız ki enerjimiz boşa gitmesin.
akıl, yaştan da kuşaklardan da bağımsızdır. hangi kuşağa, hangi yaşa mensup olursak olalım kendi ayaklarımızın yere bastığı bir yerdeysek, üstad luis ferdinand celine'in dediği gibi "henüz şiirimizi tüketmediysek" yani hala söylendiğinde dinlenmeye değer bir şeylerimiz varsa, hiçbir kuşağın asalağıyla, aptalıyla, megalomaniye teslim olmuşuyla muhatap olmayız.
subjektif konularda tartışmalarını da ben yine her zamanki gibi tartışma kültürüne, post truth dönemin adeta bizi esir almasına bağlıyorum. herkes kendi gerçekliğinde ve insanların her konuya yorumu, onlar için gerçek olandan daha gerçek. z kuşağı bunları görerek büyüdüler. özellikle y kuşağının aptal kesiminin ya da bir özelliğinden dolayı popüler olmuş, yarı cahil kesimin yanlış bakış açıları, her konuyla dalga geçen güruhun fazlasıyla beğeni toplamasıyla yönlendiler. sonuçta daha fazlasını beklemek anlamsız olur.
bir kuşaktan bahsediyoruz neticede, gerçekten kapsamlı bir çalışma ister ama z kuşağının benim açımdan en güzel yönü, bize sosyolojiyle ilgili müthiş malzemeler veriyor olması.
ben 27 yaşındayım, öyle "ya hu yaşlandık, artık okuduklarımı kafam almıyor, neyse o" diyecek kadar yaşlı değilim ama benim daha bir sene önce okuyup, tanıyıp zevkten dört köşe olduğum bir yazarı, bugün 18 yaşında bir genç okumuş, üzerine çat pat da olsa analiz yazabiliyor oluyor. bunların zamanı daha gelmedi, çok daha bilgiye sahip olacaklar, bilgiye bu denli ulaşım kolaylığı sayesinde olacak bu. ancak bu konuşulmaya değer kesimin büyük bir kısmı fazlasıyla bireyseller, benciller, müthiş bir megalomani gelişiyor bu arkadaşlarda. o yüzden başlığı açan arkadaşa hak veriyorum, bunların da sebepleri var.
bu arkadaşlar, bizim x kuşağından hiçbir şekilde görmediğimiz bir tür aşağılanmaya maruz kaldılar. iletişim çağında, sözgelimi kendisinden bilmem kaç bin kilometre ötedeki bir vasıfsız orta yaşlı öğretmenin, bozuk türkçeyle "z kuşağı,
lanet olsun böyle kuşak mı olur, tüm kötülükler bunlarda birikmiş" minvalinde cümlelerine maruz kalıyorlar. bizde böyle şeyler yoktu, biz on altı yaşındayken bu tip saldırılara maruz kalmıyorduk ve bu yüzden de büyüklerimize saygılıydık, bir eksikliğimiz olduğunda dinlemesini bilirdik, çünkü saygı gösterilecek insanlarla muhataptık. saygı gösterilmeyecek insanlarla muhatap olanlar da zıvanadan çıkmışlardı, bunun seçimi bize aitti; oysa şimdi kendisini yetiştirmeye gayret eden bir genç, ikinci gruptaki yetersiz zorbalarla muhatap olmak zorunda kalıyor.
bu muhataplığın, arkadaşlarımızda oluşturacağı karşılık öncelikle reddetme ve bu pozisyonu savunmaktır. yıl olmuş iki bin yirmi, dört tane partinin liderleri bile birbirlerini dinlemeden konuşuyor, kimse kimseyi takmıyor, herkes kendi gerçekliğini oluşturmuş, whatboutism, ad hominem her yeri esir almış, herhangi bir konuda derinlemesine tartışmak imkansız hale gelmiş, toksik insanlar her tarafa yayılmış, arkasına yüz tane beğeni takanın kendini peygamber sandığı bir dönemde bu arkadaşların da kendilerini sabırla savunacaklarını düşünmek biraz haksızlık olurdu.
öyle de olmadı neticede. kime ne anlatsınlar, baktılar z kuşağına sallamak bir popülerite, bir beğeni aracına, bir kendi cehaletini ve zorbalığını aklama aracına dönüştü; onlar da "bizimle sorunu olan varsa ağlayarak günlüğüne yazabilir" moduna girdiler, evet tam olarak böyle oldu. bunun tarifsiz rahatlığıyla da artık bir eleştiri mekanizması, bir denetleme, kıyas mekanizması devre dışı kalmaya başladı. çünkü bu gençleri hedef alıp adamakıllı yaklaşan x ve y kuşağı kişi sayısı çok az. y kuşağı, oldu olası zengin olma hayaliyle yanıp tutuştu, entelektüeli dahi bilgiyi paraya çevirme kaygısıyla yatıp kalktı. bu da doğaldır ve başka bir zaman üzerine konuşulabilir. bu gençlerin bugün bu yaklaşımının sebebi biziz, 40 yaşına gelmiş boktan bir çakma aydının niteliğini sorguladıkları için ve bu cenah çok kalabalık olduğu için (en basitinden twitter'da görebilirsiniz) aklın yaşta değil başta olduğunu anladılar. bu cümlenin arkasına, asalak z kuşağı mensupları da takıldılar doğal olarak. bu, biçimsiz bir vücuda giyilmiş ipek bir elbise gibi, onlarda eğreti durdu ve bu onlarda bizim hiç rastlamadığımız bir tür cahil cesaretine ve hadsizliğe sebep oldu. gerçekten rahatsız ediyor ve bir gün başka bir konuda adamakıllı kendilerini gömmek gerekiyor.
baby boomer, boomer, x, y, z fark etmez; hangi kuşaktan olursa olsun, nitelikli insanların peşinde dolaşmamız lazım. bir aptala bakıp da ne kadar mantıklı olduğumuzu kendimize anlattığımız dönemleri geçmiş olmamız lazım. artık önemli olan, kimden ne alabileceğimizi bilme olgunluğuna erişmiş olmaktır. söz gelimi, eşinden ayrılmış, iyi kötü özellikleriyle tanıdığımız bir ilkokul mezunu abimizden boşanma sürecini dinlerken, orada bir estetik aramamamız lazım. neyi seçeceğimizi ve kendimize katacağımızı bilmeliyiz. sonra, duyguları, düşünceleri mantıklı bir şekilde ele alan birini gördüğümüz zaman, okumalıyız, ona zaman ayırmalıyız. aptal, aptal olduğu kadar popüler olan ve bu yüzden düşünceleri bir şekilde önümüze gelen insanları görmezden gelmeliyiz. post truth dönemi artık iyice anlayıp, kimseye bir gerçeği dikte etmeye çalışmamalıyız ki enerjimiz boşa gitmesin.
akıl, yaştan da kuşaklardan da bağımsızdır. hangi kuşağa, hangi yaşa mensup olursak olalım kendi ayaklarımızın yere bastığı bir yerdeysek, üstad luis ferdinand celine'in dediği gibi "henüz şiirimizi tüketmediysek" yani hala söylendiğinde dinlenmeye değer bir şeylerimiz varsa, hiçbir kuşağın asalağıyla, aptalıyla, megalomaniye teslim olmuşuyla muhatap olmayız.
subjektif konularda tartışmalarını da ben yine her zamanki gibi tartışma kültürüne, post truth dönemin adeta bizi esir almasına bağlıyorum. herkes kendi gerçekliğinde ve insanların her konuya yorumu, onlar için gerçek olandan daha gerçek. z kuşağı bunları görerek büyüdüler. özellikle y kuşağının aptal kesiminin ya da bir özelliğinden dolayı popüler olmuş, yarı cahil kesimin yanlış bakış açıları, her konuyla dalga geçen güruhun fazlasıyla beğeni toplamasıyla yönlendiler. sonuçta daha fazlasını beklemek anlamsız olur.
bir kuşaktan bahsediyoruz neticede, gerçekten kapsamlı bir çalışma ister ama z kuşağının benim açımdan en güzel yönü, bize sosyolojiyle ilgili müthiş malzemeler veriyor olması.
devamını gör...
yazarların okuduğu bölümler
tur. ve otel işletmeciliği + ilahiyat
çok alakalı degil mi?
çok alakalı degil mi?
devamını gör...
leyla ile mecnun'un aşırı abartılması
türkiye şartlarında daha iyisi varsa söyle de izleyelim.
devamını gör...
makinist ile son istasyon radyo yayını
eğlence başlasın deyip çoban yıldızı çalmak... kral hareket.
devamını gör...
türkiye'de en yaşanılası şehirler
bir ızmirli olarak ızmır demek istiyorum. ay ızmirliler öve öve bitiremediler diyenler çıkabilir. bir kadın olarak geceleri dışarı çıktığımda rahatsız olmuyorum açıkçası. yan bakan, taciz eden vs. çok fazla yok. akşamları rahat bir şekilde kız kıza rakı balık yapabiliyoruz ve kimse bizi ayıplamıyor. aslında eskişehir de bu şekilde örnek gösterilebilir fakat eskişehir'de öğrenciler gidip sadece oranın yerlisi kaldığında gerçekten çok yobaz bir yere dönüşüyor. o yüzden kesinlikle ızmir.
devamını gör...
duygusal bağ kurulmuş nesneler
grafikler müdavimimdir*
devamını gör...
normal sözlük yazarlarının uzmanlık alanları
yemek yapmak ve yemek.
devamını gör...
mektup arkadaşlığı
günümüz teknolojisi yüzünden kaybolmuş arkadaşlık çeşididir.
milenaya mektuplar kitabını okurken bol bol düşünmüştüm bu konu hakkında. ne kadar zor ne kadar ilginç diyordum kendi kendime.
bir mektup yazıp cevabını günlerce beklemek ne kadar garip. sanırım eskiden sevgi daha değerliydi daha önemliydi.
milenaya mektuplar kitabını okurken bol bol düşünmüştüm bu konu hakkında. ne kadar zor ne kadar ilginç diyordum kendi kendime.
bir mektup yazıp cevabını günlerce beklemek ne kadar garip. sanırım eskiden sevgi daha değerliydi daha önemliydi.
devamını gör...
evlenilecek kadın değil eğlenilecek kadın diyen erkek
görüyorum ve artırıyorum: eğleneceği kadına evlenelim diyen erkek*. sarhoştur, hatırlamıyordur.
devamını gör...
yazarların kendini tanımlama şekli
moda sahilde yolun ortasına atılıp terk edilmiş, gıcır gıcır duran oldschool bir kaykayım. anca rüzgar sallar beni ileri geriye, tek umudum zarif bacaklı bir kadının beni sahiplenmesi fareler bulup kemirmeden.
edit: arkadaşlar favlayıp geçmeyin, o ne öyle sadaka verir gibi, muhabbet edin az yav.
edit: arkadaşlar favlayıp geçmeyin, o ne öyle sadaka verir gibi, muhabbet edin az yav.
devamını gör...
venezuela’dan peynir ithal etmek
uyuşturucu ticaretini bir tarafa bırakırsak, hikaye olarak imzalanmış sözleşmelerden birisidir.
bir ülke, bir başka ülkeyle imtiyazlı bir ticaret sözleşmesi imzladığında, bu tek taraflı değildir.
yani venezuela size ticari olarak, ürünlerinize imtiyaz tanıyorsa, sizin de ona imtiyaz sağlamanız gerekir.
venezuela binlerce kalem üründe türkiye'ye imtiyaz sağlamıştır. karşılığında, peynir konusunda bir imtiyaz verilmiş.
devletler peynir ithal etmezler, şirketler peynir ithal ederler. üstelik türk pazarı peynir konusunda rekabetçi bir piyasa değildir, fiyatlar oldukça yüksektir. buna rağmen kimse venezueladan peynir ithal etmemiştir.
aynı hikaye tunus ile olan dış ticaretimizde de meydana gelmiştir. tunus hep türkiyeden ithalat yapmaktadır ve tunus ticaret bakanlığı, yahu size birşeyler ihraç edelim dediğinde, sizin ana kaleminiz nedir diye sorulmuş, zeytin yağı cevabıyla, tunus zeutin yağına imtiyaz verilmiştir.
tunus'dan da 1 lt zeytin yağı ithal edilmemiştir.
devletler tek taraflı ticaretten kaçınmak için, daha doğrusu salt ithalatçı olmamak için bu tip atraksiyonlar yaparlar.
önemli olan o pazardan ne kadar ithalat yapıldığıdır.
bu ülkeye ne venezueladan peynir ne de tunus'dan zeytin yağı ithalatı olmamıştır.
türkiye'den net ithalatçı olan ülkelerle yapılan ticari anlaşmalarda böyle absürt ürünler görmeniz normaldir.
biz de net ithalatçı olduğumuz rusya, abd, çin, fransa gibi ülkelere yauuu bizden birşeyler ithal edin diye bastırıyoruz. ama ya karşımıza gıda kodeksi ya kalite kriterleri ya da fiyat gibi darboğazlar çıkıyor.
çin bizden ithalatı daraltmayın size 2 milyon turist yollayacağız diye bize yıllardır yalan söylüyor.
bu tip yalanlara gülün geçin.
ülkelerin kendisini dış ticarette korumasının yolu ithal ikamesidir.
ama petrol, doğalgaz ve teknolojik ürünlerin ikamesi yoktur.
bir ülke, bir başka ülkeyle imtiyazlı bir ticaret sözleşmesi imzladığında, bu tek taraflı değildir.
yani venezuela size ticari olarak, ürünlerinize imtiyaz tanıyorsa, sizin de ona imtiyaz sağlamanız gerekir.
venezuela binlerce kalem üründe türkiye'ye imtiyaz sağlamıştır. karşılığında, peynir konusunda bir imtiyaz verilmiş.
devletler peynir ithal etmezler, şirketler peynir ithal ederler. üstelik türk pazarı peynir konusunda rekabetçi bir piyasa değildir, fiyatlar oldukça yüksektir. buna rağmen kimse venezueladan peynir ithal etmemiştir.
aynı hikaye tunus ile olan dış ticaretimizde de meydana gelmiştir. tunus hep türkiyeden ithalat yapmaktadır ve tunus ticaret bakanlığı, yahu size birşeyler ihraç edelim dediğinde, sizin ana kaleminiz nedir diye sorulmuş, zeytin yağı cevabıyla, tunus zeutin yağına imtiyaz verilmiştir.
tunus'dan da 1 lt zeytin yağı ithal edilmemiştir.
devletler tek taraflı ticaretten kaçınmak için, daha doğrusu salt ithalatçı olmamak için bu tip atraksiyonlar yaparlar.
önemli olan o pazardan ne kadar ithalat yapıldığıdır.
bu ülkeye ne venezueladan peynir ne de tunus'dan zeytin yağı ithalatı olmamıştır.
türkiye'den net ithalatçı olan ülkelerle yapılan ticari anlaşmalarda böyle absürt ürünler görmeniz normaldir.
biz de net ithalatçı olduğumuz rusya, abd, çin, fransa gibi ülkelere yauuu bizden birşeyler ithal edin diye bastırıyoruz. ama ya karşımıza gıda kodeksi ya kalite kriterleri ya da fiyat gibi darboğazlar çıkıyor.
çin bizden ithalatı daraltmayın size 2 milyon turist yollayacağız diye bize yıllardır yalan söylüyor.
bu tip yalanlara gülün geçin.
ülkelerin kendisini dış ticarette korumasının yolu ithal ikamesidir.
ama petrol, doğalgaz ve teknolojik ürünlerin ikamesi yoktur.
devamını gör...
telefonla konuşmayı sevmeyen insan
konuşmanın hakimiyeti sizdeyse çok yorucu. konuşma aralarında bir sessizlik oluyor ya işte onu sevmiyorum. o boşlukları doldurayım diye canım çıkıyor. en iyisi mesaj yazmak. istediğinde ara ver istediğinde ses kayıdı gönder. telefon çalınca bile ürperiyorum ben sevmiyorum telefonla konuşmayı.
-telefonun başında çaresiz beklemeyenler-
-telefonun başında çaresiz beklemeyenler-
devamını gör...
karşı cinsi çekici kılan detaylar
zeka, özgüven ve kibarlık. kadın erkek fark etmeksizin bir insana en çok yakışan üç şey budur bence.
devamını gör...
kaybettiğimiz yakınlarımızı chat robotu olarak diriltme projesi
olmaması gereken şeydir. ölen birinin sevdiklerinde bıraktığı boşluğu kapatmak için çok uğraşıyor insanlar. bu sadece o boşluğu genişletmeye yarar bence. en azından benim için.
devamını gör...
erkek dediğin 1.90 ve kaslı olur
bir 190 az anacım ben elini uzattığında bulutlara dokunamayana adam demem!
devamını gör...
17 mayıs 2021 esnaf destek paketi
3000 tl neyse de 5000 tl çok olmamış mı diye düşündüren paket.
harca harca bitmez, milletin eline bu kadar çok para vererek bu pandemi döneminde kudurtmaya ne gerek vardı sayın cumhurumun başı?
harca harca bitmez, milletin eline bu kadar çok para vererek bu pandemi döneminde kudurtmaya ne gerek vardı sayın cumhurumun başı?
devamını gör...