ilk dinleyişte aşık olunan şarkılar
devamını gör...
stres altında vücudun verdiği garip tepkiler
terlemek özellikle avuç içinin ateş gibi yanması.
devamını gör...
vajina
vajina kelimesinin anlamı latin kökenli olup “kılıç kılıfı” anlamına gelmektedir. bu durumda kılıç da (bkz: penis) oluyor herhalde.
devamını gör...
evlat olsa sevilmez
genel olarak trolleri tanımlamak için kullanırım bu tabiri.
öyledirler çünkü, sevesi gelmez insanın.
öyledirler çünkü, sevesi gelmez insanın.
devamını gör...
muharrem ince’nin yeni parti logosu
milliyetçi demokrasi partisi'nin logosundan bu yana gördüğüm en ilginç logo bu oldu. es kaza muharrem bey'in partisine oy verecek olsam, gülerken mührü kesin yanlış yere vururum ve oyum geçersiz sayılır. bu riske giremeyeceğim için muharrem bey beni affetsin. bir oyum var onu da kabinde gülerken zayi etmek istemiyorum.
devamını gör...
el
yabancı ama bir o kadar da yakın.
el vermek, elini tutmak. bunlar yabancı biri için yapılamaz eylemler. illa ki yakın olmalı, fiziksel olmasa bile gönül yakını olmalı.
elini uzattığın insanın o elden sonra bir daha asla eskisi gibi olamayacağını bilmeli uzatan, tutan da kadir kıymet bilmeli.
o iki el diğerinin ve bir olmanın sıcaklığını bilmeli, hiç unutmamalı.
bir el deyip geçmemeli insan, kendisini tekrar yola çıkaran o eli iyi tutmalı.
el vermek, elini tutmak. bunlar yabancı biri için yapılamaz eylemler. illa ki yakın olmalı, fiziksel olmasa bile gönül yakını olmalı.
elini uzattığın insanın o elden sonra bir daha asla eskisi gibi olamayacağını bilmeli uzatan, tutan da kadir kıymet bilmeli.
o iki el diğerinin ve bir olmanın sıcaklığını bilmeli, hiç unutmamalı.
bir el deyip geçmemeli insan, kendisini tekrar yola çıkaran o eli iyi tutmalı.
devamını gör...
sümüklü halini bilirim senin ben diyen akraba
hatta bir üst seviyesi bi de şunu derler
"ben senin g**ü b*klu hallerini de bilirim."
eee napayım bil yani, sanki kendisi hiç bebiş olmamış gibi.
"ben senin g**ü b*klu hallerini de bilirim."
eee napayım bil yani, sanki kendisi hiç bebiş olmamış gibi.
devamını gör...
yazarların paralel bir evrende tercih edeceği meslek
paralel evrenlerin basit bir mantığı vardır.
öncelikle bilmemiz gereken şeyler var.
- sonsuz şişme
- sicim teorisi
- hızlanarak genişleme olarak açıklanabilecek karanlık enerji
tüm bunlar çoklu evreni oluşturur. basitçe şöyle anlatabiliriz.
büyük patlama araştırılırken evrenin genişleme oranı hesaplanıyor. bu oran hesaplanırken evrenin başlangıç ortamında yerçekiminin tersine işlemiş olacağı bilgisine ulaşılıyor. yer itimi nesneleri birbirine çekmek yerine hepsini itiyor ve genişlemeye neden oluyor. bunun çok uzun zaman içinde gerçekleşeceğini düşünebilirsiniz ama durum tam tersi. gözümüzü açıp kapattığımız o sürenin milyarda birinin milyarda birinin tiriminiminimin süresinden bahsediyoruz. bu kısacık an içinde uzay genişledi, soğudu ve gezegenler ortaya çıktı. buna şişme teorisi diyoruz.
şişme teorisinde bahsettiğim şişme denilen bu durum sürekli yeni gezegenler ortaya çıkarıyor. dünya'yı oluşturan büyük patlama benzersiz değil ve teoriye göre sürekli yaşanıyor. bu da yeni gezegenlerin ortaya çıkmasına neden oluyor.
kuantum mekaniği teorisinde ise mikroskobik incelemeler yapılır. uzayda mikro faaliyetlerin ürettiği enerji incelenir ve bu enerji epey geniş bir alanı kaplar.
sicim teorisinde ise evrene en ufak ölçekte bakıyoruz. 9 uzay boyutu denilen bir mevzu var, bu noktada artık en ufak ölçekte araştırma yapılır ve fazladan uzay boyutlarını görme şansı doğar. sicim teorisinin içinde bi de sicim denilen enerji iplikleri var. bu iplikler uzay'ın her noktasında mevcut ve titreşim şekilleri farklı olduğu için hepsi farklı özelliklere sahip. evrenin tüm temel özelliklerini bu iplikler belirliyor. bu ipliklerin hepsi, tek başına farklı evrenler demek. hepsi farklı bir evreni temsil ediyor. sonsuz sayıda oldukları için bizim yaşadığımız gezegene benzer özelliklerde olanlar mutlaka var.
bu mantıkla bakarsak gezegenimize benzeyen çok çok fazla farklı gezegen var ve bu da her gezegende bir ben daha yaşıyor demek. hepsinde farklı bir yaşam tarzım, ailem, zeka düzeyim, eğitim düzeyim ve gelişmişlik seviyesi olduğu için çok farklı meslekler yapıyorum.
ancak ben en çok eniştemi aslanlara yedirdiğim diktatör olduğum evreni seviyorum. düşünsene ülkenin başkanıyım. acayip şeyler yapıyorumdur orada. ah keşkeler..
öncelikle bilmemiz gereken şeyler var.
- sonsuz şişme
- sicim teorisi
- hızlanarak genişleme olarak açıklanabilecek karanlık enerji
tüm bunlar çoklu evreni oluşturur. basitçe şöyle anlatabiliriz.
büyük patlama araştırılırken evrenin genişleme oranı hesaplanıyor. bu oran hesaplanırken evrenin başlangıç ortamında yerçekiminin tersine işlemiş olacağı bilgisine ulaşılıyor. yer itimi nesneleri birbirine çekmek yerine hepsini itiyor ve genişlemeye neden oluyor. bunun çok uzun zaman içinde gerçekleşeceğini düşünebilirsiniz ama durum tam tersi. gözümüzü açıp kapattığımız o sürenin milyarda birinin milyarda birinin tiriminiminimin süresinden bahsediyoruz. bu kısacık an içinde uzay genişledi, soğudu ve gezegenler ortaya çıktı. buna şişme teorisi diyoruz.
şişme teorisinde bahsettiğim şişme denilen bu durum sürekli yeni gezegenler ortaya çıkarıyor. dünya'yı oluşturan büyük patlama benzersiz değil ve teoriye göre sürekli yaşanıyor. bu da yeni gezegenlerin ortaya çıkmasına neden oluyor.
kuantum mekaniği teorisinde ise mikroskobik incelemeler yapılır. uzayda mikro faaliyetlerin ürettiği enerji incelenir ve bu enerji epey geniş bir alanı kaplar.
sicim teorisinde ise evrene en ufak ölçekte bakıyoruz. 9 uzay boyutu denilen bir mevzu var, bu noktada artık en ufak ölçekte araştırma yapılır ve fazladan uzay boyutlarını görme şansı doğar. sicim teorisinin içinde bi de sicim denilen enerji iplikleri var. bu iplikler uzay'ın her noktasında mevcut ve titreşim şekilleri farklı olduğu için hepsi farklı özelliklere sahip. evrenin tüm temel özelliklerini bu iplikler belirliyor. bu ipliklerin hepsi, tek başına farklı evrenler demek. hepsi farklı bir evreni temsil ediyor. sonsuz sayıda oldukları için bizim yaşadığımız gezegene benzer özelliklerde olanlar mutlaka var.
bu mantıkla bakarsak gezegenimize benzeyen çok çok fazla farklı gezegen var ve bu da her gezegende bir ben daha yaşıyor demek. hepsinde farklı bir yaşam tarzım, ailem, zeka düzeyim, eğitim düzeyim ve gelişmişlik seviyesi olduğu için çok farklı meslekler yapıyorum.
ancak ben en çok eniştemi aslanlara yedirdiğim diktatör olduğum evreni seviyorum. düşünsene ülkenin başkanıyım. acayip şeyler yapıyorumdur orada. ah keşkeler..
devamını gör...
kitap alıntıları
“bir insanin hayatı boyunca kendisini kandırdığı şeyi aldığınız anda mutluluğunu da bitirirsiniz.”
mahcubiyet ve haysiyet / dag solstad
mahcubiyet ve haysiyet / dag solstad
devamını gör...
afedersiniz yerine pardon diyen insan
affetmek de arapça kökenli değil mi, yanlış mı biliyorum?
ayrıca kelime "affedersiniz" şeklinde yazılıyor.
ayrıca kelime "affedersiniz" şeklinde yazılıyor.
devamını gör...
vikings
bitirmiş olduğum ve hayatımda bir nevi behzat ç. etkisi yapmış olan dizidir.
dizi 2013 yılında başlamıştı ama benim diziyle tanışmam 2016 yılında oldu. yabancı dizi merakım pek yoktu. vikings öncesi yabancı dizi olarak yalnızca frasier ve marco polo izlemiştim. fakat bu durumdaki bir insanı bile 5 yıl kendisine bağlayabildi vikings.
ilk izlediğimdeki halimle şu anki halimin arasında epey fark var. ülkenin hali bile inanılmaz değişti. düşünün mesela 15 temmuz gecesi telefonu bir yere koymuş vikings izliyordum da gelen mesajlara bakmamakta diretmistim. en son "yeter be bir dizi izletmediniz" deyip bakmıştım ve olanlar olmuştu. yıllar sonra 15 temmuz'da ne yapıyordun diye soranlara "vallahi vikings izliyordum..." diye cevaplar vereceğim.
bu girizgahtan sonra bir yorum yapayım.
* çekilen yerler, makyaj, kostümler, müzikler ve ortalama vikings yaşam tarzı beni inanılmaz etkiledi. içimdeki ilkel varlık ortaya çıkmak için can atıyordu.
* ragnar lothbrok'un ölümünden sonra dizi bitti diyenleri hiçbir zaman anlamadım. halbuki çocukları da, özellikle bjorn, ubbe ve ivar the boneless çok güçlü karakterlerdi. müptezel hvitserk bile özgün bir karakter oldu. ve her biri ragnar'ın farklı özelliklerini taşıyordu.
not: siggurd ölmeseydi nasıl bir karakter olurdu acaba?
* dizinin sadece iskandinavya'da kalmayıp britanya, fransa, endülüs, kuzey afrika ve rusya'ya yayılması çok güzeldi. son sezonda oleg ve othere'in constantinople'dan bahsetmeleri "acaba bir sezon daha olsaydı bir istanbul yaparlar mıydı?" diye düşünmeme sebep oldu. devamında çekilecek olan valhallavar ama sanırım ondan istanbul ayağı olmayacak. keşke olsaydı. ayasofya'ya imzasını atan viking savaşçısını görmek güzel olabilirdi mesela...
* lagertha, torvi, gunnhild gibi güçlü ve özgür shieldmaidenlar eminim birçok kadına ilham kaynağı olmuştur.
* ah floki, canım floki. anadolu'daki gazi - dervişleri hatırlıyor bana.
floki'ye niyaz ederiz
yalan dünya nideriz
ölürüz valhalla'ya gideriz
göster şol didarı bana
dizi 2013 yılında başlamıştı ama benim diziyle tanışmam 2016 yılında oldu. yabancı dizi merakım pek yoktu. vikings öncesi yabancı dizi olarak yalnızca frasier ve marco polo izlemiştim. fakat bu durumdaki bir insanı bile 5 yıl kendisine bağlayabildi vikings.
ilk izlediğimdeki halimle şu anki halimin arasında epey fark var. ülkenin hali bile inanılmaz değişti. düşünün mesela 15 temmuz gecesi telefonu bir yere koymuş vikings izliyordum da gelen mesajlara bakmamakta diretmistim. en son "yeter be bir dizi izletmediniz" deyip bakmıştım ve olanlar olmuştu. yıllar sonra 15 temmuz'da ne yapıyordun diye soranlara "vallahi vikings izliyordum..." diye cevaplar vereceğim.
bu girizgahtan sonra bir yorum yapayım.
* çekilen yerler, makyaj, kostümler, müzikler ve ortalama vikings yaşam tarzı beni inanılmaz etkiledi. içimdeki ilkel varlık ortaya çıkmak için can atıyordu.
* ragnar lothbrok'un ölümünden sonra dizi bitti diyenleri hiçbir zaman anlamadım. halbuki çocukları da, özellikle bjorn, ubbe ve ivar the boneless çok güçlü karakterlerdi. müptezel hvitserk bile özgün bir karakter oldu. ve her biri ragnar'ın farklı özelliklerini taşıyordu.
not: siggurd ölmeseydi nasıl bir karakter olurdu acaba?
* dizinin sadece iskandinavya'da kalmayıp britanya, fransa, endülüs, kuzey afrika ve rusya'ya yayılması çok güzeldi. son sezonda oleg ve othere'in constantinople'dan bahsetmeleri "acaba bir sezon daha olsaydı bir istanbul yaparlar mıydı?" diye düşünmeme sebep oldu. devamında çekilecek olan valhallavar ama sanırım ondan istanbul ayağı olmayacak. keşke olsaydı. ayasofya'ya imzasını atan viking savaşçısını görmek güzel olabilirdi mesela...
* lagertha, torvi, gunnhild gibi güçlü ve özgür shieldmaidenlar eminim birçok kadına ilham kaynağı olmuştur.
* ah floki, canım floki. anadolu'daki gazi - dervişleri hatırlıyor bana.
floki'ye niyaz ederiz
yalan dünya nideriz
ölürüz valhalla'ya gideriz
göster şol didarı bana
devamını gör...
dedesinin mezar taşını okuyamayan tek toplum
türkler geçmişten bu yana:
göktürk alfabesi, uygur alfabesi, arap alfabesi, kiril alfabesi, lâtin alfabesi kullanmışlardır.
latin alfabesi bugün de kullandığımız türkçe sesleri en iyi karşılayan alfabedir.
osmanlı türkçesi denilen türkçe bugünkü gibi okunur. sadece alfabe farklıdır. arap alfabesinde bulunmayan türkçe sesler bu alfabede benzer sesler ile karşılanmıştır. mesela vav hem o, ö, u, ü hem de v yerine kullanılmaktadır. ya da bizde bir tek "s" harfi varken bu alfabede peltek s, kalın s (sad) ve s vardır.
alfabeyi öğrenmek kolayken (malum ülkenin yarısı en azından kuran okumayı biliyor.) osmanlı türkçesi ile yazılmış metinleri okumak bu yüzden zordur. arapça g ve l harflerini yan yana konulduğunu düşünün, bu iki harfi (arapça bükümlü bir dil olduğu için) gel, gül, gol... şeklinde telaffuz edebiliriz. hangisi olduğu ise cümlenin akışından anlaşılır.
yukarıda saydıklarım ve okul sayısının da azlığı sebebi ile osmanlı devleti'nde okur yazar oranı da yüzde 10 civarında falan seyretmektedir.
bu konuda asıl endişe etmesi gerekenler ise bence dönemin aydınları idi. yani bir gecede cahil kalan onlardı ancak bu duruma karşı çıkmak yerine desteklemişlerdir ki alfabe değişmeden çok önce cumhuriyetten de önce dil devrimi gerçekleşmiş ve edebi dilde bulunan arapça-farsça sözcükler ve dilbilgisi kuralları atılmış, yazı dili ve konuşma dili ortak hala gelmiştir. kast ettiğim zaman dilimi de tanzimat dönemi ile cumhuriyet dönemi arasını kapsar yani ortalama 60 yıllık bir icraat.
en sonunda da 1 kasım 1928'de latin alfabesine geçilmiştir. 1935 yılındaki nüfus sayımında ise okur yazar oranı neredeyse yüzde 20'ye yaklaşmıştır. bu sebeple diyebiliriz ki dil devrimi ile hem kendimizi daha kolay ifade edebilir hale geldik hem de daha çok insan okur-yazar oldu. eğer ki atam ve diğer aydınlar bu devrimi gerçekleştirmeseydi muhtemelen şimdi de birçokları o mezar taşlarını okumayacaktı.
göktürk alfabesi, uygur alfabesi, arap alfabesi, kiril alfabesi, lâtin alfabesi kullanmışlardır.
latin alfabesi bugün de kullandığımız türkçe sesleri en iyi karşılayan alfabedir.
osmanlı türkçesi denilen türkçe bugünkü gibi okunur. sadece alfabe farklıdır. arap alfabesinde bulunmayan türkçe sesler bu alfabede benzer sesler ile karşılanmıştır. mesela vav hem o, ö, u, ü hem de v yerine kullanılmaktadır. ya da bizde bir tek "s" harfi varken bu alfabede peltek s, kalın s (sad) ve s vardır.
alfabeyi öğrenmek kolayken (malum ülkenin yarısı en azından kuran okumayı biliyor.) osmanlı türkçesi ile yazılmış metinleri okumak bu yüzden zordur. arapça g ve l harflerini yan yana konulduğunu düşünün, bu iki harfi (arapça bükümlü bir dil olduğu için) gel, gül, gol... şeklinde telaffuz edebiliriz. hangisi olduğu ise cümlenin akışından anlaşılır.
yukarıda saydıklarım ve okul sayısının da azlığı sebebi ile osmanlı devleti'nde okur yazar oranı da yüzde 10 civarında falan seyretmektedir.
bu konuda asıl endişe etmesi gerekenler ise bence dönemin aydınları idi. yani bir gecede cahil kalan onlardı ancak bu duruma karşı çıkmak yerine desteklemişlerdir ki alfabe değişmeden çok önce cumhuriyetten de önce dil devrimi gerçekleşmiş ve edebi dilde bulunan arapça-farsça sözcükler ve dilbilgisi kuralları atılmış, yazı dili ve konuşma dili ortak hala gelmiştir. kast ettiğim zaman dilimi de tanzimat dönemi ile cumhuriyet dönemi arasını kapsar yani ortalama 60 yıllık bir icraat.
en sonunda da 1 kasım 1928'de latin alfabesine geçilmiştir. 1935 yılındaki nüfus sayımında ise okur yazar oranı neredeyse yüzde 20'ye yaklaşmıştır. bu sebeple diyebiliriz ki dil devrimi ile hem kendimizi daha kolay ifade edebilir hale geldik hem de daha çok insan okur-yazar oldu. eğer ki atam ve diğer aydınlar bu devrimi gerçekleştirmeseydi muhtemelen şimdi de birçokları o mezar taşlarını okumayacaktı.
devamını gör...
babanın verdiği nasihatler
sırtınızda taşıyın babanızı.
onunla birlikte geçirebileceğim bir gün için neler vermezdim.
onunla birlikte geçirebileceğim bir gün için neler vermezdim.
devamını gör...
komünizmin başarısız olması
gerçekten komünist olup da başarılı ve mutlu olan bir halkın olmamasıdır.
1. girişimin özgür olmadığı yerde rekabet de olmaz.
2. rekabet olmayan yerde kalitenin olma olasılığı yok denecek kadar düşüktür.
3. kalite yoksa ne iyi beslenebilir ne de iyi yaşayabilir insan.
örnek:
ülkede bütün ihtiyaçları zaten karşılanan daha üstüne çıkamayan insanın salgına aşı bulması muhtemel değil. çin ekonomide liberal, halkına komünisttir. özel şirketler kazanıp belli bir kesim zenginken. geri kalanı düşük kalite yaşam sürer.
küba her ne kadar kansere tedavi buldum dese de halkı fakirdir. dünya teknolojide son sürat giderken küba halkı hijyen ve beslenme konusunda bile sıkıntı çekmektedir.
yani komünizmin başarısız olması kaçınılmazdır. kalitesiz ve düşük yaşam şartları demektir.
not:
barınma, eğitim, sağlık vs en temel haklar... nedense komünist olan ülkeler bile bunu ancak ve kalitesiz sağlıyorken, diğer sistemlerde insan refahı daha yüksek... her şey ortada. apaçık göz önünde. en temel hakları koruyan sistem komünizm değil, hukuktur. almanya, kanada, norveç, vs ülkeler bu nedenle mutlu, huzurlu ve sağlıklılar. her örneğin yaşayan ve yaşamış kanıtı var. saldırmadan önce düşünce modunu açmanızı rica ediyorum.
1. girişimin özgür olmadığı yerde rekabet de olmaz.
2. rekabet olmayan yerde kalitenin olma olasılığı yok denecek kadar düşüktür.
3. kalite yoksa ne iyi beslenebilir ne de iyi yaşayabilir insan.
örnek:
ülkede bütün ihtiyaçları zaten karşılanan daha üstüne çıkamayan insanın salgına aşı bulması muhtemel değil. çin ekonomide liberal, halkına komünisttir. özel şirketler kazanıp belli bir kesim zenginken. geri kalanı düşük kalite yaşam sürer.
küba her ne kadar kansere tedavi buldum dese de halkı fakirdir. dünya teknolojide son sürat giderken küba halkı hijyen ve beslenme konusunda bile sıkıntı çekmektedir.
yani komünizmin başarısız olması kaçınılmazdır. kalitesiz ve düşük yaşam şartları demektir.
not:
barınma, eğitim, sağlık vs en temel haklar... nedense komünist olan ülkeler bile bunu ancak ve kalitesiz sağlıyorken, diğer sistemlerde insan refahı daha yüksek... her şey ortada. apaçık göz önünde. en temel hakları koruyan sistem komünizm değil, hukuktur. almanya, kanada, norveç, vs ülkeler bu nedenle mutlu, huzurlu ve sağlıklılar. her örneğin yaşayan ve yaşamış kanıtı var. saldırmadan önce düşünce modunu açmanızı rica ediyorum.
devamını gör...
bengaripsengüzeldünyaumutlu ile dünyadan uzak
mirkelam
ne güzel bir şarkıydı.
ne güzel bir şarkıydı.
devamını gör...
sözlüğün en çirkin yazarı olmak
ben.
şaka şaka güzel kızım canım kendim.
şaka şaka güzel kızım canım kendim.
devamını gör...
kobra 1907
yazdığı entrylerde devamlı mevzuyu kürtlere getirip bir de hakaretler düzmüş yazar. tek uçurulmama nedeni alenen küfür etmemesi midir merak ediyorum. çünkü ettiği hakaretler fikir özgürlüğüne girmiyor. düpedüz hakaret içeriyor.
devamını gör...
insan hayatta neyi arar sorusu
kendini!
devamını gör...
ikazlarımıza rağmen güreşen kadın sayısı artıyor
ikaz sensin güreş de sana şey etsin dediğim söylem.*
devamını gör...
kadın yazarlardan erkek yazarlara sorular
yazar arkadaşımızın bir tanesini öldürmekten zevk mi alıyorsunuz diye sormuş.
aramızda seri katil mi var? sözlük diye geldik, mapushane mi çıktı?
aramızda seri katil mi var? sözlük diye geldik, mapushane mi çıktı?
devamını gör...