edebiyattan anlayan kız vs mantıdan anlayan kız
ne saçma bir kıyaslama bu böyle?
devamını gör...
bu devirde türkü dinleyen insan
ben boşuna demiyormuşum yanlış zamanda yaşıyorum diye. duyar kasmıyorum ya vallahi. ama bunun bir trole malzeme olduğunu görünce üzüldüm açıkçası. “ne zaman bir köy türküsü duysam, şairliğimden utanırım.” demiş bedri rahmi eyüpoğlu. var gerisini sen düşün diyeceğim ama "eşek hoşaftan ne anlar'' diyerek noktalamak daha güzel sanırım*
devamını gör...
agora meyhanesi radyo yayını
"ben tek başıma çok kalabalığım gelemem" diyerek n'apacağımı bilemediğim yayın.
ama gelirim ya, çünkü uçağım ben*
iyi yayınlar, kolay gelsin.
ama gelirim ya, çünkü uçağım ben*
iyi yayınlar, kolay gelsin.
devamını gör...
normal sözlük yazarlarının ilk aşkları için yaptıkları
ilk aşkım son aşkım oldu daha ne yapayım hep ilk olarak kalacak hep son olarak kalacak.
1 sene sonra edit: bu ifade bana biraz abartı gibi geldi.
1 sene sonra edit: bu ifade bana biraz abartı gibi geldi.
devamını gör...
sevgilin ya da eşin tarafından aldatılsan affeder misin sorunsalı
affetmem demeyi çok isterdim, tabi affetmediğim durumlarda oldu. fakat hak ettiğine inanıyorsam ve pişmanlık duygusunu görüyorsam son bir şans veririm. çünkü sevgi, aşk, evlilik adına ne derseniz deyin bir anda silebilecek kadar kolay değildir benim için. ben aldatılmaktan sadece duygusal ve tensel açıdan bahsetmiyorum, kandırılmak da aldatılmaktır, size dürüst olunmaması da. bu açıdan ele almak lazım. sonuçta bekara kadın boşamak kolay, sıkıysa evliyken ya da gözünüz aşktan körken bırakıp gidin gidebiliyorsanız.
devamını gör...
ahmed arif'in leylası
canım bilir misin? ahmed arif leylâ'sına mektubu ulaşsın diye 25 kuruşluk posta pulu için hamallık yapmış, o kadar yoksulmuş arif. leylâ böyle bir aşka ikâmet ediyordu. n' için bu kadar ahmed arif dinlerim, okurum sanırsın? içimden sana akan o aşkı biraz olsun tarif etmek için ders alırım ahmed arif'ten.
böyle mukaddes bir sevdaya nail olmak.. benim aşık olduğum tek şairdir arif'im, öyle böyle değil.. arif'in leylâ'sı olmak........ ölüyorum bu sevdaya ya..... :(
böyle mukaddes bir sevdaya nail olmak.. benim aşık olduğum tek şairdir arif'im, öyle böyle değil.. arif'in leylâ'sı olmak........ ölüyorum bu sevdaya ya..... :(
devamını gör...
mafya
ingilizce : mafia;
kökü arapça ''muhafa''(koruma, kollama) kelimesine dayanan ve sicilya aşiretlerinin oluşturduğu suç örgütlerinin genel tanımı.
italya çıkışlı bir tanım olarak bilinse de, asıl itibariyle kuzey afrika aşiretlerinin kendi aralarında düzen ve hiyerarşiyi sağlamak için kullandıkları bir yöntemdir.
mafyanın başlıca ekmek kapıları; elbette ki uyuşturucu, kaçak silah, fuhuş, organ ticareti, kaçak oto, kaçak akaryakıt, son senelerde ise hasılatı on milyarlarca euro'ya ulaşmış olan futbol bahisleri ve yine son dönemlerde yasadışı kazanılan kara parayı hemen hiçbir denetime tabi olmayan borsalar yolu ile tahvil/bono gibi menkul değerlere çevirip para üzerinden para kazanmaya dayalı ticarettir.(kravatlı hırsızlık)
mafya ve türevi örgütlerin günümüzde en çok hareket serbestliğine sahip olduğu ülkeler ise arnavutluk, (silah, uyuşturucu), kolombiya,(silah, uyuşturucu), makedonya (kadın ticareti), singapur (bahis), afganistan (uyuşturucu), ırak (kadın ticareti, organ), nijerya (petrol), meksika (uyuşturucu),'dir. bunlara bir de uluslararası çalışan ve tüm dünya devletlerini dolayısıyla ülke ekonomilerini zorlayan, birbiri ardına ortaya çıkan banka krizlerinin baş sorumlusu olan bono/tahvil mafyası da eklenebilir.
anavatanı sayılan italya'da ise, halkın tepkisi neticesinde, özellikle 90'lı yıllar ve 2000'li yılların ortalarına kadar geçen süreç içinde mafya, yalnızca telefon seks hatlarını kontrol edebilecek düzeye getirilecek kadar zayıflatılmıştır.
italyan devleti, mafya ile mücadele sürecinde, ilk başlarda izlediği güvenlik güçlerini ''mafyanın üzerine gönderme'' yönteminden sonraları vazgeçmiş, bazı sözler karşılığında kendi ''öz evlatları'' sayılan ''cosa nostra'', ''ndrangheta'' gibi örgütleri çökertmek için arnavutluk'dan mafya ''ithal'' ederek, bu işi onlara ihale etmiş, en sonunda fırsatını bulduğunda ise arnavutlukmafyasını da ülke sınırları dışına sürmüştür.
her ne kadar özel yaşamı ile ilgili skandallarından dolayı çokça eleştirilse de, eski italya başbakanı silvio berlusconi, mafya ile mücadelede sürecinde kararlı ve tutarlı tavır sergileyen unsurlardan biri olmuştur.
işin özeti... istisnasız her mafya türevi zamanın ihtiyaçlarından kaynaklanan nedenlerden dolayı doğar, büyür, gelişir ve en sonunda siyasi ve ekonomik değişikliklerle birlikte ortaya çıkan lüzum üzerine ya devlet otoritesince ya da başka bir mafya türevi tarafından yok edilir.
her ekonomik ya da siyasi değişiklik kendi mafyasını doğurur, bir önceki ortamda gelişip büyüyen mafya türevlerini ise yok eder.
birbirine düşen ve karşılıklı birbirilerini ısıran kuduz köpekler misali.
türkiye'de ise son dönemlerde zamanında hapse atılmış mafya liderleri bir bir dışarı çıkartılarak, tekrar revaç haline getirilmektedir.
kökü arapça ''muhafa''(koruma, kollama) kelimesine dayanan ve sicilya aşiretlerinin oluşturduğu suç örgütlerinin genel tanımı.
italya çıkışlı bir tanım olarak bilinse de, asıl itibariyle kuzey afrika aşiretlerinin kendi aralarında düzen ve hiyerarşiyi sağlamak için kullandıkları bir yöntemdir.
mafyanın başlıca ekmek kapıları; elbette ki uyuşturucu, kaçak silah, fuhuş, organ ticareti, kaçak oto, kaçak akaryakıt, son senelerde ise hasılatı on milyarlarca euro'ya ulaşmış olan futbol bahisleri ve yine son dönemlerde yasadışı kazanılan kara parayı hemen hiçbir denetime tabi olmayan borsalar yolu ile tahvil/bono gibi menkul değerlere çevirip para üzerinden para kazanmaya dayalı ticarettir.(kravatlı hırsızlık)
mafya ve türevi örgütlerin günümüzde en çok hareket serbestliğine sahip olduğu ülkeler ise arnavutluk, (silah, uyuşturucu), kolombiya,(silah, uyuşturucu), makedonya (kadın ticareti), singapur (bahis), afganistan (uyuşturucu), ırak (kadın ticareti, organ), nijerya (petrol), meksika (uyuşturucu),'dir. bunlara bir de uluslararası çalışan ve tüm dünya devletlerini dolayısıyla ülke ekonomilerini zorlayan, birbiri ardına ortaya çıkan banka krizlerinin baş sorumlusu olan bono/tahvil mafyası da eklenebilir.
anavatanı sayılan italya'da ise, halkın tepkisi neticesinde, özellikle 90'lı yıllar ve 2000'li yılların ortalarına kadar geçen süreç içinde mafya, yalnızca telefon seks hatlarını kontrol edebilecek düzeye getirilecek kadar zayıflatılmıştır.
italyan devleti, mafya ile mücadele sürecinde, ilk başlarda izlediği güvenlik güçlerini ''mafyanın üzerine gönderme'' yönteminden sonraları vazgeçmiş, bazı sözler karşılığında kendi ''öz evlatları'' sayılan ''cosa nostra'', ''ndrangheta'' gibi örgütleri çökertmek için arnavutluk'dan mafya ''ithal'' ederek, bu işi onlara ihale etmiş, en sonunda fırsatını bulduğunda ise arnavutlukmafyasını da ülke sınırları dışına sürmüştür.
her ne kadar özel yaşamı ile ilgili skandallarından dolayı çokça eleştirilse de, eski italya başbakanı silvio berlusconi, mafya ile mücadelede sürecinde kararlı ve tutarlı tavır sergileyen unsurlardan biri olmuştur.
işin özeti... istisnasız her mafya türevi zamanın ihtiyaçlarından kaynaklanan nedenlerden dolayı doğar, büyür, gelişir ve en sonunda siyasi ve ekonomik değişikliklerle birlikte ortaya çıkan lüzum üzerine ya devlet otoritesince ya da başka bir mafya türevi tarafından yok edilir.
her ekonomik ya da siyasi değişiklik kendi mafyasını doğurur, bir önceki ortamda gelişip büyüyen mafya türevlerini ise yok eder.
birbirine düşen ve karşılıklı birbirilerini ısıran kuduz köpekler misali.
türkiye'de ise son dönemlerde zamanında hapse atılmış mafya liderleri bir bir dışarı çıkartılarak, tekrar revaç haline getirilmektedir.
devamını gör...
bostancı ocağı
--- alıntı ---
tesis tarihi kesin olarak tesbit edilememekle birlikte ı. murad devrine kadar çıkar. bostancı ocağı'nın efradı devşirme oğlanlarının güçlü ve gösterişli olanlarından seçilerek sağlanır, özellikle bosnalı poturoğulları'nın çocukları tercih edilirdi. topkapı sarayı'nın dış hizmetlilerinden olan bostancıların başlıca görevleri saraya ait bağ ve bahçelerle padişaha mahsus kayıklarda çalışmaktı. ancak bunlar saraya ait her işte kullanılabilirlerdi. bostancıların saray içinde çalışanlarına "gılmânân-ı bağçe-i hâssa", dışarıda olup da saraya mahsus bağ ve bahçelerde hizmet edenlerine ise "gılmânân-ı bostâniyân" denilirdi. istanbul dışında edirne'de de bir bostancı ocağı vardı. bursa, gelibolu, hatta amasya gibi padişahlara mahsus bağ ve bostanların olduğu yerlerde de bostancılar bulunurdu.
bostancıların en büyük âmiri bostancıbaşıydı. bostancıbaşı istanbul'un başta boğaziçi ve adalar olmak üzere önemli bir kısmının asayişinden sorumluydu. padişahın bindiği kayığın dümenini o tutar, görevli bostancılar kürek çekerdi. önemli bir görevi de genellikle saray içinde olmak üzere idam cezasına mahkûm kimselerin infazını yapmaktı. hükümdardan sonra sarayda sakal bırakma hakkına sahip tek kişi bostancıbaşıydı. bostancıbaşılarda boğaziçi ile haliç'te mevcut yalıların tamamını ihtiva eden defterler bulunurdu. onun izni olmadan hiçbir yerde yalı yapılamazdı. hep saraydan yetişen ve tayin edilen bostancıbaşılar dış hizmete genellikle sancak beyi olarak çıkarlar, bazan da ya kapıcıbaşı veya beylerbeyi olurlardı. vezîriâzamlığa kadar yükselen bostancıbaşılar bile vardı.
öteki kapıkulu ocaklarına göre padişaha karşı daha sadık ve güvenilir olan bostancılar 1703'teki hariç isyan hareketlerine pek karışmamışlardır. bu sadakatlerinden dolayı ı. mahmud devrinde açılan mühendishâneye ilk öğrenciler bu ocaktan alınmış, aynı şekilde ııı. selim'in kurduğu nizâm-ı cedîd de bu ocağa bağlanmıştır. 1826'da yeniçeri ocağı'nın ilgasından sonra istanbul'un asayiş ve inzibatı yeni kurulan asâkir-i mansûre'ye havale edilince bostancı ocağı'nın varlığına gerek duyulmamış, aynı tarihte bu ocak da ilga edilmiştir. ancak bu ilga keyfiyeti öteki ocaklarınki gibi değil, yapılan bazı ıslahatlar ve çıkartılan yeni bir kanunnâme ile ocağa yön verilmek şeklinde olmuştur. bir kısım bostancılardan kurulan tâlimli hassa askerleri daha sonraki hassa ordusu'nun ve bugünkü birinci ordu'nun temelini teşkil etmiştir. edirne'deki ocak ise tamamen lağvedilmiştir.
--- alıntı --- buradan
tesis tarihi kesin olarak tesbit edilememekle birlikte ı. murad devrine kadar çıkar. bostancı ocağı'nın efradı devşirme oğlanlarının güçlü ve gösterişli olanlarından seçilerek sağlanır, özellikle bosnalı poturoğulları'nın çocukları tercih edilirdi. topkapı sarayı'nın dış hizmetlilerinden olan bostancıların başlıca görevleri saraya ait bağ ve bahçelerle padişaha mahsus kayıklarda çalışmaktı. ancak bunlar saraya ait her işte kullanılabilirlerdi. bostancıların saray içinde çalışanlarına "gılmânân-ı bağçe-i hâssa", dışarıda olup da saraya mahsus bağ ve bahçelerde hizmet edenlerine ise "gılmânân-ı bostâniyân" denilirdi. istanbul dışında edirne'de de bir bostancı ocağı vardı. bursa, gelibolu, hatta amasya gibi padişahlara mahsus bağ ve bostanların olduğu yerlerde de bostancılar bulunurdu.
bostancıların en büyük âmiri bostancıbaşıydı. bostancıbaşı istanbul'un başta boğaziçi ve adalar olmak üzere önemli bir kısmının asayişinden sorumluydu. padişahın bindiği kayığın dümenini o tutar, görevli bostancılar kürek çekerdi. önemli bir görevi de genellikle saray içinde olmak üzere idam cezasına mahkûm kimselerin infazını yapmaktı. hükümdardan sonra sarayda sakal bırakma hakkına sahip tek kişi bostancıbaşıydı. bostancıbaşılarda boğaziçi ile haliç'te mevcut yalıların tamamını ihtiva eden defterler bulunurdu. onun izni olmadan hiçbir yerde yalı yapılamazdı. hep saraydan yetişen ve tayin edilen bostancıbaşılar dış hizmete genellikle sancak beyi olarak çıkarlar, bazan da ya kapıcıbaşı veya beylerbeyi olurlardı. vezîriâzamlığa kadar yükselen bostancıbaşılar bile vardı.
öteki kapıkulu ocaklarına göre padişaha karşı daha sadık ve güvenilir olan bostancılar 1703'teki hariç isyan hareketlerine pek karışmamışlardır. bu sadakatlerinden dolayı ı. mahmud devrinde açılan mühendishâneye ilk öğrenciler bu ocaktan alınmış, aynı şekilde ııı. selim'in kurduğu nizâm-ı cedîd de bu ocağa bağlanmıştır. 1826'da yeniçeri ocağı'nın ilgasından sonra istanbul'un asayiş ve inzibatı yeni kurulan asâkir-i mansûre'ye havale edilince bostancı ocağı'nın varlığına gerek duyulmamış, aynı tarihte bu ocak da ilga edilmiştir. ancak bu ilga keyfiyeti öteki ocaklarınki gibi değil, yapılan bazı ıslahatlar ve çıkartılan yeni bir kanunnâme ile ocağa yön verilmek şeklinde olmuştur. bir kısım bostancılardan kurulan tâlimli hassa askerleri daha sonraki hassa ordusu'nun ve bugünkü birinci ordu'nun temelini teşkil etmiştir. edirne'deki ocak ise tamamen lağvedilmiştir.
--- alıntı --- buradan
devamını gör...
hobaaa3434
birkaç yazar eleştirdi,nickaltına iyi şeyler yazmadı diye sözlüğü bırakmasına çok şaşırdığım ve üzüldüğüm yazar. pire için yorgan yakmaya değmez. bundan sonra sözlüğün girişine “nickaltınıza övgü gelebildiği gibi eleştiri de gelebilir hazırlıklı olunuz” tabelası koymamız lazım sanırım. olmuyor böyle.
devamını gör...
spontane radyo yayını
dinleyeceğim yayın olacaktır. açılış şampanyanız benden.
devamını gör...
havasında değilse telefonuna bakmayan şahsiyet
en uyuz olduğum insandır.
telefon iletişim içindir, naz niyaz için değil.
ben hepsine bakarım, herkes de benim telefonuma bakacak.
müsait değilse ilk fırsatta dönecek.
telefona bakmak benim için insanı tanıma kriteridir. iletişime önem vermeyen insan ile ne iş olabilir ki?
telefon iletişim içindir, naz niyaz için değil.
ben hepsine bakarım, herkes de benim telefonuma bakacak.
müsait değilse ilk fırsatta dönecek.
telefona bakmak benim için insanı tanıma kriteridir. iletişime önem vermeyen insan ile ne iş olabilir ki?
devamını gör...
tanımlarını kimin oyladığını kontrol eden yazar
çoğu zaman benimdir. fikirlerimi kimlerin beğendiğini görmek isterim..
devamını gör...
feniçka
özgür ruhlu lou andreas-salomé tarafından yazılan bir eser.
• genel bilgi.
yetmiş sayfalık kısa bir kitap.
bu eserde lou'nun resmen temsili olan feniçka*'nın düşüncelerini, kararlarını dar görüşlü max werner'ın bakış açısından okuyoruz.
iki zıt düşünce, bir arada.
• yorumum.
kitap çok güzeldi. feniçka'nın özgür ruhunu çok sevdim. ve yazar kendi düşüncelerini aktarırken anlaşılır bir dil kullanmış.
üsteki alıntıdan ibaret olan tanımda değinmek istediğim bir konu anlatılmış. #1191893
zaten kitabın salomé’nin yaşadığı bir deneyime dayandığını belirteyim. kitapta salomé’nin nietzsche'nin evlilik teklifini neden geri çevirdiğin cevabını bulacaksınız.
aslında bu durum sadece nietzsche ile alakalı değildi. her erkek için aynıydı bu durum.
lou bağımsız, özgür yaşamayı seviyordu. aynı kendi yarattığı karakteri gibi, feniçka gibi.
feniçka'nın düşünceleri aslında yazarın bir aynası.
yukarıda (genel bilgi kısmında) "zıt düşünceler, bir arada." demiştim. buna örnek bir alıntı bırakmak istiyorum.
(...)
*"çünkü böyle kızların bütün erkeklere güvensizlikle yaklaşacağını varsayıyorum. erkeklerin kendilerinden güvenden çok daha başka şeyler beklediğini düşünmekte haklı değiller mi?"
"vay canına!" diye düşünen max werner, fenya'ya daha dikkatlice baktı. böyle tekinsiz konularda hiç tanımadığı bir erkekle, burada, paris'te, gecenin bir yarısında, bu sokak kafesinde konuşurken gösterdiği rahatlığın derecesi çarpıcıydı, hem de yüzünde sanki nadir rastlanan böcek türlerinden söz ediyorlarmış gibi bir ifadeyle.
oynak işçi kızlar, genç erkekler, gece kafeleri ve aşk maceraları onun için gerçekten de bu denli nadir rastlanan böcek türleri gibi miydi?
aynı zamanda, "bu varsayım erkeklere olan güvenlerini gölgelemiyordur sanırım, çünkü bir erkek insani olarak etkilenmesinin yanı sıra onlardan kadın... kadın olarak da bir şeyler bekleyebilir, onlar da bunu çok doğal bulurlar. aksi halde gururları incinirdi ve özgüvenleri de artmazdı," diyerek fenya'nın sorusunu yanıtladı max werner.
(...)
fenya, erkeklerin kadınlara "normal bir insan gibi bakma" eylemini gerçekleştirmediğini söylerken*,
max ise bir adamın "normal bir insan gibi bakma"ması kadınları gururlandığını söylemek istiyor.
alınası, okunası bir kitap.
• genel bilgi.
yetmiş sayfalık kısa bir kitap.
bu eserde lou'nun resmen temsili olan feniçka*'nın düşüncelerini, kararlarını dar görüşlü max werner'ın bakış açısından okuyoruz.
iki zıt düşünce, bir arada.
• yorumum.
kitap çok güzeldi. feniçka'nın özgür ruhunu çok sevdim. ve yazar kendi düşüncelerini aktarırken anlaşılır bir dil kullanmış.
üsteki alıntıdan ibaret olan tanımda değinmek istediğim bir konu anlatılmış. #1191893
zaten kitabın salomé’nin yaşadığı bir deneyime dayandığını belirteyim. kitapta salomé’nin nietzsche'nin evlilik teklifini neden geri çevirdiğin cevabını bulacaksınız.
aslında bu durum sadece nietzsche ile alakalı değildi. her erkek için aynıydı bu durum.
lou bağımsız, özgür yaşamayı seviyordu. aynı kendi yarattığı karakteri gibi, feniçka gibi.
feniçka'nın düşünceleri aslında yazarın bir aynası.
yukarıda (genel bilgi kısmında) "zıt düşünceler, bir arada." demiştim. buna örnek bir alıntı bırakmak istiyorum.
(...)
*"çünkü böyle kızların bütün erkeklere güvensizlikle yaklaşacağını varsayıyorum. erkeklerin kendilerinden güvenden çok daha başka şeyler beklediğini düşünmekte haklı değiller mi?"
"vay canına!" diye düşünen max werner, fenya'ya daha dikkatlice baktı. böyle tekinsiz konularda hiç tanımadığı bir erkekle, burada, paris'te, gecenin bir yarısında, bu sokak kafesinde konuşurken gösterdiği rahatlığın derecesi çarpıcıydı, hem de yüzünde sanki nadir rastlanan böcek türlerinden söz ediyorlarmış gibi bir ifadeyle.
oynak işçi kızlar, genç erkekler, gece kafeleri ve aşk maceraları onun için gerçekten de bu denli nadir rastlanan böcek türleri gibi miydi?
aynı zamanda, "bu varsayım erkeklere olan güvenlerini gölgelemiyordur sanırım, çünkü bir erkek insani olarak etkilenmesinin yanı sıra onlardan kadın... kadın olarak da bir şeyler bekleyebilir, onlar da bunu çok doğal bulurlar. aksi halde gururları incinirdi ve özgüvenleri de artmazdı," diyerek fenya'nın sorusunu yanıtladı max werner.
(...)
fenya, erkeklerin kadınlara "normal bir insan gibi bakma" eylemini gerçekleştirmediğini söylerken*,
max ise bir adamın "normal bir insan gibi bakma"ması kadınları gururlandığını söylemek istiyor.
alınası, okunası bir kitap.
devamını gör...
seks anıları
devamını gör...
28 mayıs 2013 taksim gezi parkı direnişi
hatırlayınca bir benim mi gözlerim doluyor diye merak ettiğim eylem. ne güzel günlerdi, ne onurlu bir eylemdi. herhalde bu ülke adına umutlandığım son zamanlardı. çok fazla şey öğretmiştir bana, dayanışmanın gücünü (elinizle dokunur gibi hissederdiniz bunu) , hiç ortak noktan olmadığını düşündüğün insanlarla nasıl ortak nokta bulabileceğini, zulme ve baskıya karşı direnmenin insanları ve toplumu nasıl güzelleştirdiği..
en çok aklımda kalan, antikapitalist müslümanlar olmuştu. varlığından o zamana kadar hiç haberdar olmadığım, ama beni epey etkileyen dernek. ne sağlam ne cool bir duruşunuz vardı. gerçek müslümanın tam bir sosyalist olması gerektiğini düşündürmüştü bana.
ve maalesef son güzel zamanları ülkemin. o günleri hatırlayınca umut edebilmenin ne güzel olduğunu da hatırlarım.
en çok aklımda kalan, antikapitalist müslümanlar olmuştu. varlığından o zamana kadar hiç haberdar olmadığım, ama beni epey etkileyen dernek. ne sağlam ne cool bir duruşunuz vardı. gerçek müslümanın tam bir sosyalist olması gerektiğini düşündürmüştü bana.
ve maalesef son güzel zamanları ülkemin. o günleri hatırlayınca umut edebilmenin ne güzel olduğunu da hatırlarım.
devamını gör...
akide
eski akide şekerleri, bakır mangır büyüklüğünde ve ortası çukur şeklindeydi. bu şekere, şekerci hacı bekir tarafından bugünkü biçiminin verildiği söylenir.
devamını gör...
başkasının hayatında yan karakter gibi hissetmek
başkasının hayatı sorun değil de insan kendi hayatında yan karakter gibi hissediyorsa işte o zaman sıkıntıdır.
devamını gör...
fotoğraf
t: tıpkı cemal süreya'nınki gibi tüyleri ürperten bir melih cevdet anday şiiri.
anday, oktay rifat, orhan veli ve şinasi baray birlikte bir fotoğraf çektirirler. onun üzerine şu diziler yazılır:
dört kişi parkta çektirmişiz,
ben, orhan, oktay, bir de şinasi...
anlaşılan sonbahar
kimimiz paltolu, kimimiz ceketli
yapraksız arkamızdaki ağaçlar...
babası daha ölmemiş oktay'ın,
ben bıyıksızım,
orhan, süleyman efendiyi tanımamış.
ama ben hiç böyle mahzun olmadım;
ölümü hatırlatan ne var bu resimde?
oysa hayattayız hepimiz.
anday, oktay rifat, orhan veli ve şinasi baray birlikte bir fotoğraf çektirirler. onun üzerine şu diziler yazılır:
dört kişi parkta çektirmişiz,
ben, orhan, oktay, bir de şinasi...
anlaşılan sonbahar
kimimiz paltolu, kimimiz ceketli
yapraksız arkamızdaki ağaçlar...
babası daha ölmemiş oktay'ın,
ben bıyıksızım,
orhan, süleyman efendiyi tanımamış.
ama ben hiç böyle mahzun olmadım;
ölümü hatırlatan ne var bu resimde?
oysa hayattayız hepimiz.
devamını gör...
la luna
“duygulanarak çizilen her portre, modelin değil, sanatçının portresidir” der oscar wilde.
#253966 çizime bakınca resimdeki kız kelimeleri olmayan bir şiir gibi...biraz daha dikkatli bakınca renkleniyor ve çıkıyor duru güzelliği...gizemli havası ve hüzünlü gülümsemesi… "bazen insan öyle özlenir ki; özlenen bilse, yokluğundan utanır diyor gözleri"… yankılandı, boynundaki tatlı ben için sevdiceğinin sözleri...ilk fark eden de o olmuştu gamzelerini...yanakları al al oldu, çizildi eşsiz portresi.
çizdiği resimler ile bizi bir hayal alemine götüren; özellikle dizi, filmler ve kitaplar ile ilgili bilgi verici tanımlar ile takip edilesi başarılı bir yazardır auroraaa. yurt içi ve yurtdışı sergilerini açarken haber ver bize saygıdeğer yazar.
#253966 çizime bakınca resimdeki kız kelimeleri olmayan bir şiir gibi...biraz daha dikkatli bakınca renkleniyor ve çıkıyor duru güzelliği...gizemli havası ve hüzünlü gülümsemesi… "bazen insan öyle özlenir ki; özlenen bilse, yokluğundan utanır diyor gözleri"… yankılandı, boynundaki tatlı ben için sevdiceğinin sözleri...ilk fark eden de o olmuştu gamzelerini...yanakları al al oldu, çizildi eşsiz portresi.
çizdiği resimler ile bizi bir hayal alemine götüren; özellikle dizi, filmler ve kitaplar ile ilgili bilgi verici tanımlar ile takip edilesi başarılı bir yazardır auroraaa. yurt içi ve yurtdışı sergilerini açarken haber ver bize saygıdeğer yazar.
devamını gör...
meja (yazar)
daima ufuk açıcı ve öğretici bilgiler içeren tanımların sahibi. o türkiye de bilimin aydınlık yüzü olan genç bir kadın. kendisini severek takip ediyorum.
devamını gör...