dorian gray'in portresi
oscar wilde tarafından yayımlanmış tek romanıdır çünkü kendisi tiyatro oyun yazarıdır. kitapta sözü geçen portrenin yaşlanması dilenmektedir ve bu dilek gerçekleşince kendini kaybeden bir yakışıklı delikanlı heriften bahseder. roman yayınlandıktan sonra inanılmaz tepkiler almıştır çünkü iddalara göre ahlaksılığı ön plana çıkarmaktadır. tabi victoria döneminde bu tür iddialara ve eleştirilere karşı herkesin boynu kıldan incedir.
devamını gör...
elmayı sapına kadar yemek
benim asla başaramadığım, bıraktığım kısmı ile bir kişi daha elmaya doyar.
devamını gör...
kaba olmayı komik sanmak
recep ivedik, şevkat yerimdar gibi karakterlerin prim yapmasını sağlayan durum.
devamını gör...
maskesiz hayatın ilk günü yapılacaklar
maskeye bu kadar alışmışken bir anda bırakmak beni çok rahatsız hissettirecek. eskiden maskesiz gezmenin nasıl olduğunu unuttum. maske takmazsam çıplak hissedeceğim ilk günlerde.
alışma süresinden sonra ilk yapacağım şey uzun tren yolculuğuna çıkmak olacak. ilk durağım ankara.
alışma süresinden sonra ilk yapacağım şey uzun tren yolculuğuna çıkmak olacak. ilk durağım ankara.
devamını gör...
soraya'yı taşlamak
kocasının attığı iftira nedeniyle 1986 yılında taşlanarak öldürülen iranlı soraya'nın öyküsünü konu alan soraya'yı taşlamak filmi yaşanılanların sesini duyurmak için de bir mücadeleyi anlatıyor. şeriat kanunlarının hüküm sürdüğü ülkede, soraya'nın masum olduğuna kimse inanmaz ve recm cezasına çarptırılır.
devamını gör...
kafa sözlük'ün kurulması
pek çoğumuz için "iyi ki" dedirten olay.
kafa sözlük nasıl kuruldu, merak etmekteyim...
kafa sözlük nasıl kuruldu, merak etmekteyim...
devamını gör...
konuşacak birinin olmaması
bunun varmış gibi görünüp aslında yok olanı mevcuttur. bahsettiğim pasif arkadaşlık... bilirsin ki o hep telefonun ucunda konuşurken birbirinizi her zaman anladığınızı ima eden sevgi sözcükleriyle kucaklarsınız. fakat öyle değildir işte anlaşılmamanın hissiyatıyla bir kez karşılaştın mı o el telefona gitmez geriye sadece canım cicim kalır. ve sen aslında kendi yalnızlığında kendi kendinin tek arkadaşı olarak hayatına devam edersin. konuşmamak zorlayıcıdır ama bil ki bu dertten muzdarip olan çok kişi vardır.
devamını gör...
bengaripsengüzeldünyaumutlu ile dünyadan uzak
çalacak şarkımı, merdumkaptan nickli yazara hediye ediyorum.
çok tatlı, çok yardımsever, çok ilgili çünkü.
çok tatlı, çok yardımsever, çok ilgili çünkü.
devamını gör...
süpervizyon
geceyi bilgi dolu bir entry ile kapatayım bari.
bir terapistin terapiye başlamadan önce kendi sorunlarını çözmek için başka bir terapistten aldığı tedaviye denir.
herhangi birine uygulanan terapi sürecinde terapist kendi kişiliğini terk etmek ve olabildiğince objektif olmak zorundadır. hastaya yaşantısının getirdiği negatif enerjiyi yansıtmamalıdır. eğer bu durum mümkün olamıyorsa meslektaşı olan birinden destek almalıdır. bu duruma da süpervizyon denir. intervizyon'la karıştırılmamalıdır. intervizyon'da akran danışmanlar bulunur ve süpervizyon'un aksine danışman değerlendirmeye alınmaz.
bir terapistin terapiye başlamadan önce kendi sorunlarını çözmek için başka bir terapistten aldığı tedaviye denir.
herhangi birine uygulanan terapi sürecinde terapist kendi kişiliğini terk etmek ve olabildiğince objektif olmak zorundadır. hastaya yaşantısının getirdiği negatif enerjiyi yansıtmamalıdır. eğer bu durum mümkün olamıyorsa meslektaşı olan birinden destek almalıdır. bu duruma da süpervizyon denir. intervizyon'la karıştırılmamalıdır. intervizyon'da akran danışmanlar bulunur ve süpervizyon'un aksine danışman değerlendirmeye alınmaz.
devamını gör...
bugün sözlük için ne yaptın sorusu
yazmaya devam ediyorum sözlükte, inanmadığım bir yer olsa yazmazdım.
tam yol ileri.*
tam yol ileri.*
devamını gör...
y kuşağı
z kuşağına analık-babalık ve abilik-ablalık eden kuşaktır...kısacası asıl sanatçılardır. bu durumda z kuşağı da sanat oluyor. (bkz: yersiz hicivler)
devamını gör...
eric marshall
çocuklardan tanrı’ya mektuplar kitabının yazarı.
“sevgili tanrı, şu plastik çiçeklere kafan bozulmuyor mu? eğer gerçeklerini yapan ben olsaydım, çıldırırdım!
”
“insanların ölmelerine izin verip yenilerini yapmak yerine, neden elindekileri tutmuyorsun?”
çocuklardan tanrı’ ya mektuplar
“sevgili tanrı, şu plastik çiçeklere kafan bozulmuyor mu? eğer gerçeklerini yapan ben olsaydım, çıldırırdım!
“insanların ölmelerine izin verip yenilerini yapmak yerine, neden elindekileri tutmuyorsun?”
çocuklardan tanrı’ ya mektuplar
devamını gör...
yürüyen merdivende gerçekleşen doğaüstü olay
mahvolmuşlar. yazık ya üzülerek güldüm.
devamını gör...
cibuti
eskiden etiyopya'ya bağlıyken, bağımsız olmuş küçücük bir afrika ülkesidir. kızıldeniz kıyısındadır. başkentinin adıda cibuti'dir.
devamını gör...
rec
2007 yapımı ispanyol korku-gerilim filmi..
jaume balaguero yönettiği film, itfaiyecilerin bir gecesini konu alan 3. sınıf bir tv programının kamerasından beyaz perdeye yansıyor. genç kızımızın itfaiyecilerle röportaj yaptığı sırada, bir alarm verilir, itfaiyeciler oraya gider, kızımız ve kameraman kardeşimizle beraber bir apartmana gireriz ve olay orada kopar.
klasik zombi temasına, pov türüyle yaklaşan, gerçekçi atmosferiyle insanı gerçekten korkutan bir film rec. ilk başlarda çok sempatik gelen sunucu kızımız, film ilerledikçe medyanın iğrençliğini simgelercesine itici olmaya başlıyor, insanların gerilimleri, çaresizlikleri ve korkuları yaklaşık 70 dakika izleyeni esir alıyor. yıllar yıllar önce çekilen blair witch project filminin açtığı yolda, onu çok geride bırakarak ilerliyor filmimiz.
özellikle son 10 dakikada tempo iyice artıyor, ortalama ve belki de birazcık havada kalan bir finalle bitiyor film. gerçi rec 2 filminde olaylar aydınlanıyor, bu filmde akılda kalan boşluklar doluyor ancak yine de insan biraz daha ayrıntı bekliyor açıkçası.
kesinlikle türünün en iyi örneklerinden olan film, avrupa sinemasının yaratıcılığının da bir anlamda simgesi oluyor ve olabildiğince büyük övgüleri hak ediyor..
jaume balaguero yönettiği film, itfaiyecilerin bir gecesini konu alan 3. sınıf bir tv programının kamerasından beyaz perdeye yansıyor. genç kızımızın itfaiyecilerle röportaj yaptığı sırada, bir alarm verilir, itfaiyeciler oraya gider, kızımız ve kameraman kardeşimizle beraber bir apartmana gireriz ve olay orada kopar.
klasik zombi temasına, pov türüyle yaklaşan, gerçekçi atmosferiyle insanı gerçekten korkutan bir film rec. ilk başlarda çok sempatik gelen sunucu kızımız, film ilerledikçe medyanın iğrençliğini simgelercesine itici olmaya başlıyor, insanların gerilimleri, çaresizlikleri ve korkuları yaklaşık 70 dakika izleyeni esir alıyor. yıllar yıllar önce çekilen blair witch project filminin açtığı yolda, onu çok geride bırakarak ilerliyor filmimiz.
özellikle son 10 dakikada tempo iyice artıyor, ortalama ve belki de birazcık havada kalan bir finalle bitiyor film. gerçi rec 2 filminde olaylar aydınlanıyor, bu filmde akılda kalan boşluklar doluyor ancak yine de insan biraz daha ayrıntı bekliyor açıkçası.
kesinlikle türünün en iyi örneklerinden olan film, avrupa sinemasının yaratıcılığının da bir anlamda simgesi oluyor ve olabildiğince büyük övgüleri hak ediyor..
devamını gör...
benim burada ne işim var denilen anlar
akraba ziyatlerinde hissettiğim durum.
devamını gör...
28 şubat 1997 postmodern darbesi
ak partinin bugünlere gelmesinin önündeki bütün engellerin kalktığı sözde darbedir. ülkemizde darbeler ne yazık ki her zaman siyasal islamcıların önünü açarken, gelişimin ve düşünce özgürlüğünün önünü kesmiştir. böyledir. misal 1980 darbesini incelediğimiz zaman dikkatimizi çekmesi gereken fakat gözden kaçan çok önemli bir ayrıntı vardır; darbeyi asker yapmış, her yerde atatürk vurgusu yapılmış buna rağmen en çok zararı yine atatürkçülük düşüncesi görmüştür.
bugün her üniversitede zorunlu olarak aldığımız inkılap tarihi dersi, 1980 darbesinin ardından her üniversite bölümü için 4 yıl boyunca alınması zorunlu hale getirilmiştir. hayatın her alanında pompalanan atatürk vurgusu, dincilerden çok ''atatürk''e zarar vermiştir. ayrıca kemalizm'in doğuşu 1980 darbesinin ardından gerçekleşmiştir. (izm ile biten her ideolojinin içi boş olduğu için kemalizmin de gereğinden fazla abartıldığını ve kesinlikle atatürk sevmeyenleri tarafından bilerek tasarlanmış bir ideoloji olduğunu düşünüyorum, atatürk'e bir yerde zararı kemalizm savunucularının verdiğini görmemek için kör olmak gerekir.)
darbe olmayan fakat ne diyelim aman nasıl dile getirelimciler bir post-modern darbe kavramı kavramını atmışlardır ortaya. 28 şubat zihniyeti denilen ve her seferinde sözde mağdurlar tarafından dile getirilen, benim ise hala daha anlayamadığım bir zihniyet var. aslında yok öyle bir zihniyet. elbette 90'lı yılların son çevreğinde türkiye'de skandal gelişmeler yaşanmıştır. skandal yöneticiler, ekonomik sıkıntılar, siyasi iktidarsızlığın yarattığı kaos ortamı, hizbullahçılık, ard arda gelen korkunç cinayetler ülkenin gidişatını negatif yönde etkilemiştir. bir kontrol mekanizması ile müdahale gibi görünen 28 şubat pğuaestmıııdıırnnnn darbesi*, yapılmış olan her darbe gibi öncelikle yanlıştır, ve kesinlikle yapılma amacıyla uzaktan yakından alakası yoktur. türban ağlayıcılarının bitip tükenmeyen sığınağıdır, modern kavramını içinde taşımasına rağmen ülkedeki gerciliği başlatan post darbecik. türbana karşı değilim, türbanın siyasallaştırılmasına karşıyım.28 şubat mağdur edebiyatını bugün hala türk televizyonlarının müthiş siyasi programlarında günde en az 5 kere duyabilirsiniz. eğer 28 şubat bir darbe olarak sayılacak ise, türkiye cumhuriyet tarihinin laiklik anlayışına vurulmuş bir darbedir. siyasal islamın hunharca savunucusu olan bir ülkeye dönüşmemizin en önemli adımını, 28 şubat gelişmeleri atmıştır. yazılabilecek çok şey vardır fakat benim yüreğim tükendi arkadaşlar.
not: ''türkiye hiç bir zaman laik değildi'' diyecek olan sevgili yazargiller, laikliğe değil, laiklik anlayışı vurguma dikkat ediniz.
bugün her üniversitede zorunlu olarak aldığımız inkılap tarihi dersi, 1980 darbesinin ardından her üniversite bölümü için 4 yıl boyunca alınması zorunlu hale getirilmiştir. hayatın her alanında pompalanan atatürk vurgusu, dincilerden çok ''atatürk''e zarar vermiştir. ayrıca kemalizm'in doğuşu 1980 darbesinin ardından gerçekleşmiştir. (izm ile biten her ideolojinin içi boş olduğu için kemalizmin de gereğinden fazla abartıldığını ve kesinlikle atatürk sevmeyenleri tarafından bilerek tasarlanmış bir ideoloji olduğunu düşünüyorum, atatürk'e bir yerde zararı kemalizm savunucularının verdiğini görmemek için kör olmak gerekir.)
darbe olmayan fakat ne diyelim aman nasıl dile getirelimciler bir post-modern darbe kavramı kavramını atmışlardır ortaya. 28 şubat zihniyeti denilen ve her seferinde sözde mağdurlar tarafından dile getirilen, benim ise hala daha anlayamadığım bir zihniyet var. aslında yok öyle bir zihniyet. elbette 90'lı yılların son çevreğinde türkiye'de skandal gelişmeler yaşanmıştır. skandal yöneticiler, ekonomik sıkıntılar, siyasi iktidarsızlığın yarattığı kaos ortamı, hizbullahçılık, ard arda gelen korkunç cinayetler ülkenin gidişatını negatif yönde etkilemiştir. bir kontrol mekanizması ile müdahale gibi görünen 28 şubat pğuaestmıııdıırnnnn darbesi*, yapılmış olan her darbe gibi öncelikle yanlıştır, ve kesinlikle yapılma amacıyla uzaktan yakından alakası yoktur. türban ağlayıcılarının bitip tükenmeyen sığınağıdır, modern kavramını içinde taşımasına rağmen ülkedeki gerciliği başlatan post darbecik. türbana karşı değilim, türbanın siyasallaştırılmasına karşıyım.28 şubat mağdur edebiyatını bugün hala türk televizyonlarının müthiş siyasi programlarında günde en az 5 kere duyabilirsiniz. eğer 28 şubat bir darbe olarak sayılacak ise, türkiye cumhuriyet tarihinin laiklik anlayışına vurulmuş bir darbedir. siyasal islamın hunharca savunucusu olan bir ülkeye dönüşmemizin en önemli adımını, 28 şubat gelişmeleri atmıştır. yazılabilecek çok şey vardır fakat benim yüreğim tükendi arkadaşlar.
not: ''türkiye hiç bir zaman laik değildi'' diyecek olan sevgili yazargiller, laikliğe değil, laiklik anlayışı vurguma dikkat ediniz.
devamını gör...
kalınlığı yüzünden göz korkutan kitaplar
mesnevi kesinlikle. deli gibi merak ediyorum, okumak istiyorum ama o nece uzun bir metindir üstat
devamını gör...