john singer sargent
1856-1925 yılları arasında yaşamış, amerikalı portre ressamı. özellikle ingiltere'de, önemli kişilerin portrelerini çizdiği eserleriyle ünlendi. 900 kadar yağlı boya ile 2000'den fazla sulu boya eseri bulunuyor. çizmiş de çizmiş kendisi.
sosyetenin önemli isimlerinden virginie gatrenau'nun portresini çizdiği ''madame x'' eseri döneminde skandala sebep olmuş. portrede, elbisenin askılarından birinin omzundan düştüğünü görüyoruz. kadının duruş biçiminin yansıttığı özgüven ve elbisenin dikkat çekici duruşu, o dönem fazla cüretkar ve uygunsuz görüldüğü için çok eleştirilmiş. ressam, o dönem paris salon'unda sergilenmekte olan eseri düzeltmiş ve omzuna askıyı eklemiştir.
portrait of madame x (1884) x-ray ışınlarıyla görüntülenmiş orijinal hali(solda) ve düzeltilmiş hali (sağda).
fransa'da başarısızlığa uğrayınca ingiltere'ye taşınmış. amerika'ya figure in hammock florida (1917), italya'ya on the canal (1903), ispanya'ya el jaleo (1882) seyahat etmiş ve gittiği yerleri resmetmiş. ayasofya'yı da çizmiş interior of the hagia sophia (1891).
a dinner table at night (1884)
benim en sevdiğim eseri ise bu. lambanın kırmızı renginin masadaki eşyalara yansımasına ve arkaplandaki gölgelendirmeye, kırmızının rengine, karanlığa rağmen kadının kolyesinin ve tokasının zenginlik sembolüymüşçesine parlamasına, tablonun olağan bir akşam yemeği sonrası havasına hayranım. güzel kullanılan renkler benim bir tabloya bayılmam için sebep zaten.
''madame x'in portresi'' tablosuyla ilgili detaylı bilgi için buradan
diğer eserleri için buradan
kaynak
sosyetenin önemli isimlerinden virginie gatrenau'nun portresini çizdiği ''madame x'' eseri döneminde skandala sebep olmuş. portrede, elbisenin askılarından birinin omzundan düştüğünü görüyoruz. kadının duruş biçiminin yansıttığı özgüven ve elbisenin dikkat çekici duruşu, o dönem fazla cüretkar ve uygunsuz görüldüğü için çok eleştirilmiş. ressam, o dönem paris salon'unda sergilenmekte olan eseri düzeltmiş ve omzuna askıyı eklemiştir.

fransa'da başarısızlığa uğrayınca ingiltere'ye taşınmış. amerika'ya figure in hammock florida (1917), italya'ya on the canal (1903), ispanya'ya el jaleo (1882) seyahat etmiş ve gittiği yerleri resmetmiş. ayasofya'yı da çizmiş interior of the hagia sophia (1891).

benim en sevdiğim eseri ise bu. lambanın kırmızı renginin masadaki eşyalara yansımasına ve arkaplandaki gölgelendirmeye, kırmızının rengine, karanlığa rağmen kadının kolyesinin ve tokasının zenginlik sembolüymüşçesine parlamasına, tablonun olağan bir akşam yemeği sonrası havasına hayranım. güzel kullanılan renkler benim bir tabloya bayılmam için sebep zaten.
''madame x'in portresi'' tablosuyla ilgili detaylı bilgi için buradan
diğer eserleri için buradan
kaynak
devamını gör...
yazarları ağlatan şarkılar
ağlamayı pek sevmesem de bu aralar pek bir ağlar oldum. e ben ağlarım da sezen olmaz mı hiç? bir serçe ve bir kırlangıç oturur ağlarız.
genellikle de şöyle der sezen...
/küçüğüm, daha çok küçüğüm
bu yüzden bütün saçmalamam
yenilmem bu yüzden
bu yüzden kendime hâlâ güvensizliğim/
open.spotify.com/track/3vDs...
genellikle de şöyle der sezen...
/küçüğüm, daha çok küçüğüm
bu yüzden bütün saçmalamam
yenilmem bu yüzden
bu yüzden kendime hâlâ güvensizliğim/
open.spotify.com/track/3vDs...
devamını gör...
the raid 2: berandal
şurada raid 1'i anlatmıştık. #1069434 şimdi sıra ikincisinde.
2014 endonezya yapımı , gareth evans tarafından yönetilen aksiyon suç filmi.
the raid 1 deki başarı, senaryosu daha önce yazılan ikinci filmin, birinci filme entegre edilerek çekilmesini sağlamıştır.
yani demem o ki aslında ikinci film ayrı bir filmdir. ve birinci filmden önce yazılmıştır. o zamanlar bütçe kısık tutulunca ikinci film rafa kaldırılıyor. ve baskın 1'i çekiyorlar.
filmin oyuncu kadrosunda ıko uwais , arifin putra , oka antara , tio pakusadewo ,alex abbad gibi oyuncular bulunuyor.
bir parantez açalım; baskın 1 de yer alanyayan ruhianburada 1 dekinin aksine bir çılgın köpek değil. bir aile babası ve sadık bir tetikçi rolünde kısacık görünüyor.
filmle ilgili bir kaç not düşelim.
- herkesin çok beğendiği mutfak sahnesinin çekilmesi 8 gün sürmüş. (ben hapisteki döğüşü sevdim en çok.)
-tüm tekme ve yumruklar gerçekmiş arkadaşlar. tekme ve yumrukların gerçek görünmesini sağlayabilmek için hızlarını ve şiddetini ayarlayabilmek için eğitim almak zorunda kalmışlar.
''
''
bundan sonrasını spoi takıntısı olanlar okumasın.
baskın 1 den tam iki saat sonra rama, abisinin tavsiyesi üzerine, polisler arasındaki yolsuzlukları araştıran, bir polis organizasyonun kaptanı teğmen bunawa ile buluşur. bunawa bu yolsuzlukları araştırmak üzere rama'yı yanında savaşmaya davet eder. rama bunu istemese de başka bir seçeneği yoktur ve tutuklanıp suç örgütü lideri nin hapiste olan oğlunun güveni kazanmak üzere hapse girer . tam olarak 2 yıl sonra dışarı çıktığında liderin oğlunun sağ koludur.
peki rama tüm çeteleri çökertebilecek midir?
döğüş filmleri sevenlerin izlemesini tavsiye ederim.
filmin müzikleri aklımda kalmadı o sebeple yorum yok.
2014 endonezya yapımı , gareth evans tarafından yönetilen aksiyon suç filmi.
the raid 1 deki başarı, senaryosu daha önce yazılan ikinci filmin, birinci filme entegre edilerek çekilmesini sağlamıştır.
yani demem o ki aslında ikinci film ayrı bir filmdir. ve birinci filmden önce yazılmıştır. o zamanlar bütçe kısık tutulunca ikinci film rafa kaldırılıyor. ve baskın 1'i çekiyorlar.
filmin oyuncu kadrosunda ıko uwais , arifin putra , oka antara , tio pakusadewo ,alex abbad gibi oyuncular bulunuyor.
bir parantez açalım; baskın 1 de yer alanyayan ruhianburada 1 dekinin aksine bir çılgın köpek değil. bir aile babası ve sadık bir tetikçi rolünde kısacık görünüyor.
filmle ilgili bir kaç not düşelim.
- herkesin çok beğendiği mutfak sahnesinin çekilmesi 8 gün sürmüş. (ben hapisteki döğüşü sevdim en çok.)
-tüm tekme ve yumruklar gerçekmiş arkadaşlar. tekme ve yumrukların gerçek görünmesini sağlayabilmek için hızlarını ve şiddetini ayarlayabilmek için eğitim almak zorunda kalmışlar.
''

bundan sonrasını spoi takıntısı olanlar okumasın.
baskın 1 den tam iki saat sonra rama, abisinin tavsiyesi üzerine, polisler arasındaki yolsuzlukları araştıran, bir polis organizasyonun kaptanı teğmen bunawa ile buluşur. bunawa bu yolsuzlukları araştırmak üzere rama'yı yanında savaşmaya davet eder. rama bunu istemese de başka bir seçeneği yoktur ve tutuklanıp suç örgütü lideri nin hapiste olan oğlunun güveni kazanmak üzere hapse girer . tam olarak 2 yıl sonra dışarı çıktığında liderin oğlunun sağ koludur.
peki rama tüm çeteleri çökertebilecek midir?
döğüş filmleri sevenlerin izlemesini tavsiye ederim.
filmin müzikleri aklımda kalmadı o sebeple yorum yok.
devamını gör...
bir kadının sustuğu an
neden olduğunu en iyi burcu güneş anlatıyor.
*
bil ki vazgeçmiş sustuğu zaman bir kadın
bil ki yorulmuş bil ki kül olmuş o yangın.
*
bil ki vazgeçmiş sustuğu zaman bir kadın
bil ki yorulmuş bil ki kül olmuş o yangın.
devamını gör...
iki kişilik yalnızlık
almancada zweisamkeit kelimesi de iki kişilik yalnızlık anlamına geliyor. ama olumlu anlamda bir yalnızlık söz konusu. birbiriyle çok uyumlu iki kişinin başkalarına ihtiyaç duymadan yaşaması, birlikte aynı dünyaya sahip olması kastediliyor.
devamını gör...
rektörü cumhurbaşkanının atamasının mantığı
1981 üniversite reformundan önceki yıllarda, türk yükseköğretim sistemi beş tür kurumdan oluşmaktaydı:
(1) üniversiteler,
(2) milli eğitim bakanlığı'na bağlı akademiler,
(3) bir kısmı diğer bakanlıklara, çoğu milli eğitim bakanlığı'na bağlı iki yıllık meslek yüksekokulları ile konservatuvarlar,
(4) milli eğitim bakanlığı'na bağlı üç yıllık eğitim enstitüleri,
(5) mektupla öğretim yapan yaykur
yükseköğretimin tüm düzeyleri için etkili ve koordineli bir merkezi plânlamanın olmaması, özellikle de altmışlı ve yetmişli yıllarda yükseköğretim kurumlarının sayısı, çeşidi ve öğrenci sayıları ile başka bir çok hususta gözlenen hızlı artış nedeniyle yukarıda belirtilen yükseköğretim sistemi bir süre sonra başarısızlık ve yozlaşma işaretleri vermeye başlamıştır. bunlara ek olarak 1960-80 arasında ortaya çıkan siyasi, sosyal ve ekonomik sorunlar, yükseköğretimdeki kötüye gidişi daha da artırmıştır. bu nedenle yetmişli yılların sonunda köklü bir reform kaçınılmaz hale gelmiş ve sonunda 1981 reformu yürürlüğe konmuştur.
yükseköğretim, 1981'de çıkarılan 2547 sayılı yükseköğretim kanunu ile akademik, kurumsal ve idari yönden yeniden yapılanma sürecine girmiştir. bu kanunla ülkemizdeki tüm yükseköğretim kurumları yükseköğretim kurulu (yök) çatısı altında toplanmış, akademiler üniversitelere, eğitim enstitüleri eğitim fakültelerine dönüştürülmüş ve konservatuvarlar ile meslek yüksekokulları üniversitelere bağlanmıştır. böylece, söz konusu kanun hükümleri ve anayasa'nın 130. ve 131. maddeleriyle kendisine verilen görev ve yetkiler çerçevesinde özerkliğe ve kamu tüzel kişiliğine sahip bir kuruluş olan yükseköğretim kurulu, tüm yükseköğretimden sorumlu tek kuruluş haline gelmiştir.
türk yükseköğretim sistemi 1982 yılı itibarıyla yirmiyedi üniversite ile bunlara bağlı fakülte, enstitü, yüksekokul, konservatuvar ve yüksekokullarından oluşan birleşik bir yapıya dönüştürülmüştür. bu meyanda, yaykur'un işlevleri anadolu üniversitesi'ne devredilmiştir.
ezcümle, üniversite meselesi 1960'lı yıllarda başlayan ve 1980 askeri darbesine kadar 20 yıl boyunca süren öğrenci hareketleri, akademinin siyasallaşması vb nedenlerle 1980 darbesinden sonra üniversitelerin raptı zapt altına alınması amacıyla çıkarılan 2547 sayılı kanunun cumhurbaşkanına verdiği yetkiye dayanır. (2547 sayılı kanunda defalarca değişiklik yapılmış ancak rektörlerin atanması konusunda herhangi bir değişiklik olmamıştır.)
rivayet odur ki, dönemin devlet başkanı kenan evren, rektörlerin atanması işinin cumhurbaşkanınca yapılmasını istememiş ancak etrafındaki "kraldan çok kralcı" olan tayfa, bu yetkinin cumhurbaşkanına ait olmasının uygun olacağını söyleyerek kendisini ikna etmiştir.
o gün bugündür türkiye'de rektörleri cumhurbaşkanı atamıştır. kanunun değişmediği sürece de rektörler bu şekilde atanmaya devam edecek, her (yeni) rektör atamasında (cumhurbaşkanı kim olursa olsun) siyasal biat/akademik liyakat tartışmaları olacaktır.
(1) üniversiteler,
(2) milli eğitim bakanlığı'na bağlı akademiler,
(3) bir kısmı diğer bakanlıklara, çoğu milli eğitim bakanlığı'na bağlı iki yıllık meslek yüksekokulları ile konservatuvarlar,
(4) milli eğitim bakanlığı'na bağlı üç yıllık eğitim enstitüleri,
(5) mektupla öğretim yapan yaykur
yükseköğretimin tüm düzeyleri için etkili ve koordineli bir merkezi plânlamanın olmaması, özellikle de altmışlı ve yetmişli yıllarda yükseköğretim kurumlarının sayısı, çeşidi ve öğrenci sayıları ile başka bir çok hususta gözlenen hızlı artış nedeniyle yukarıda belirtilen yükseköğretim sistemi bir süre sonra başarısızlık ve yozlaşma işaretleri vermeye başlamıştır. bunlara ek olarak 1960-80 arasında ortaya çıkan siyasi, sosyal ve ekonomik sorunlar, yükseköğretimdeki kötüye gidişi daha da artırmıştır. bu nedenle yetmişli yılların sonunda köklü bir reform kaçınılmaz hale gelmiş ve sonunda 1981 reformu yürürlüğe konmuştur.
yükseköğretim, 1981'de çıkarılan 2547 sayılı yükseköğretim kanunu ile akademik, kurumsal ve idari yönden yeniden yapılanma sürecine girmiştir. bu kanunla ülkemizdeki tüm yükseköğretim kurumları yükseköğretim kurulu (yök) çatısı altında toplanmış, akademiler üniversitelere, eğitim enstitüleri eğitim fakültelerine dönüştürülmüş ve konservatuvarlar ile meslek yüksekokulları üniversitelere bağlanmıştır. böylece, söz konusu kanun hükümleri ve anayasa'nın 130. ve 131. maddeleriyle kendisine verilen görev ve yetkiler çerçevesinde özerkliğe ve kamu tüzel kişiliğine sahip bir kuruluş olan yükseköğretim kurulu, tüm yükseköğretimden sorumlu tek kuruluş haline gelmiştir.
türk yükseköğretim sistemi 1982 yılı itibarıyla yirmiyedi üniversite ile bunlara bağlı fakülte, enstitü, yüksekokul, konservatuvar ve yüksekokullarından oluşan birleşik bir yapıya dönüştürülmüştür. bu meyanda, yaykur'un işlevleri anadolu üniversitesi'ne devredilmiştir.
ezcümle, üniversite meselesi 1960'lı yıllarda başlayan ve 1980 askeri darbesine kadar 20 yıl boyunca süren öğrenci hareketleri, akademinin siyasallaşması vb nedenlerle 1980 darbesinden sonra üniversitelerin raptı zapt altına alınması amacıyla çıkarılan 2547 sayılı kanunun cumhurbaşkanına verdiği yetkiye dayanır. (2547 sayılı kanunda defalarca değişiklik yapılmış ancak rektörlerin atanması konusunda herhangi bir değişiklik olmamıştır.)
rivayet odur ki, dönemin devlet başkanı kenan evren, rektörlerin atanması işinin cumhurbaşkanınca yapılmasını istememiş ancak etrafındaki "kraldan çok kralcı" olan tayfa, bu yetkinin cumhurbaşkanına ait olmasının uygun olacağını söyleyerek kendisini ikna etmiştir.
o gün bugündür türkiye'de rektörleri cumhurbaşkanı atamıştır. kanunun değişmediği sürece de rektörler bu şekilde atanmaya devam edecek, her (yeni) rektör atamasında (cumhurbaşkanı kim olursa olsun) siyasal biat/akademik liyakat tartışmaları olacaktır.
devamını gör...
muğla ağzı
ege bölgesinde aydın, muğla, bodrum ağızları sanki farklı bir dil hüviyetine bürünmüş.
- tenal gıradık avostos geldimi
- zemeride gorklangoz toplardık yamırdan sonra
- bahar geldendeyse şelep gazardık
-mandelen baccalanı sulamıya başlardık ganalleden akan sunan
- ıscakla artdende çatma gocadık ölenleri, ıscakda benimiz solanıp gidedi
- samanı saklardık gışa, budeyi saradık eşege, demennere götürüdük un üğüddirmiye.
yukarıda geçen diyalogları, istanbul'dan, ankara'dan gelen villacı anlayamaz, yabancı kalır.
mesela dumbadiz demek, aşırı şişman demektir. çokuntuluk demek, toplantı anlamına gelir. adının önüne silimsek sıfatı konuldu mu, bu yemek konusunda mızmızlanan kişilerden bahsedildiğini işaret eder.
bize osmanlıca dilini hatırlatan, eğitimi ve mektebi olmayan, kendince kurallara, sözcüklere, jargonlara sahip, tadından da yenmeyen bir yöresel ağız.
eğer ki ahalisiyle kaynaşıp onlarla zaman geçirildi mi kapılan her bir sözcük ayrı bir kazanç.
- tenal gıradık avostos geldimi
- zemeride gorklangoz toplardık yamırdan sonra
- bahar geldendeyse şelep gazardık
-mandelen baccalanı sulamıya başlardık ganalleden akan sunan
- ıscakla artdende çatma gocadık ölenleri, ıscakda benimiz solanıp gidedi
- samanı saklardık gışa, budeyi saradık eşege, demennere götürüdük un üğüddirmiye.
yukarıda geçen diyalogları, istanbul'dan, ankara'dan gelen villacı anlayamaz, yabancı kalır.
mesela dumbadiz demek, aşırı şişman demektir. çokuntuluk demek, toplantı anlamına gelir. adının önüne silimsek sıfatı konuldu mu, bu yemek konusunda mızmızlanan kişilerden bahsedildiğini işaret eder.
bize osmanlıca dilini hatırlatan, eğitimi ve mektebi olmayan, kendince kurallara, sözcüklere, jargonlara sahip, tadından da yenmeyen bir yöresel ağız.
eğer ki ahalisiyle kaynaşıp onlarla zaman geçirildi mi kapılan her bir sözcük ayrı bir kazanç.
devamını gör...
zamanın en yavaş işlediği anlar
göz ameliyatı sirasinda ya da dış implantı yapılırken.. o zaman asla geçmez..
devamını gör...
moderasyon ekibinin gece 4 gibi uykuda olması
çok fena çuvallanmış. eskisi yenisi pusuda bekler gibi üşüşmüş başlığa. *
ne demişler sü uyur düşman uyumaz. (böyle bir şey varmış)
ne demişler sü uyur düşman uyumaz. (böyle bir şey varmış)
devamını gör...
cnbc-e
eski türkiye'nin en akılda kalan sembollerinden, netflix ve türevlerinin atası, türk halkına yabancı dizi izleme kültürünü kazandıran eski tv kanalı.
devamını gör...
ölümü gösterip sıtmaya razı etmek
memleketim gümüşhane nerelisin diye soranlara gümüşhane,*"aaaa orası neresi karadeniz mi?" diye soranlara hayır doğu anadolu diyorum.*
devamını gör...
yazılı olmayan görgü kuralları
bir insanın evine misafirliğe geliyorsanız en fazla 3 gün kalırsınız.
cenazede dedikodu yapılmaz.
hasta ziyareti yapıp saatlerce oturulmaz.
t. insanların birbirine saygılı olması gereken yazılı olmayan kurallardır.
cenazede dedikodu yapılmaz.
hasta ziyareti yapıp saatlerce oturulmaz.
t. insanların birbirine saygılı olması gereken yazılı olmayan kurallardır.
devamını gör...
bir erkeğin bağımlılık yapabilecek özellikleri
ilgisi. kesinlikle bu.
flörtünüz varsa ilgiye boğun onu - tabi taciz gibi değil. -
çoğu kadını etkiler.
flörtünüz varsa ilgiye boğun onu - tabi taciz gibi değil. -
çoğu kadını etkiler.
devamını gör...
domestic hıyar
oley be! iyi ki doğdun! tanımam etmem, coşkuyu görünce üstümde bir baskı hissettim.
devamını gör...
yazarların bu yüzden hep yalnız kalacağım dediği şeyler
çok da yalnız kalacağımı düşünmüyorum ama '' doğru söyleyeni dokuz köyden kovarlar'' diye bi şey var ya galiba doğruları söylediğim sürece öyle olcak .fakat ben değişmem değişmemi isteyen de kendisi ayak uydursun...*
asıl sorun ise yalnız olmamama rağmen kendimi hep yalnız hissetmem*
asıl sorun ise yalnız olmamama rağmen kendimi hep yalnız hissetmem*
devamını gör...
yazarların kendilerini teselli etmek için kullandığı cümleler
ay bi kendine gel artık yeter bu ne ya*.
devamını gör...
savant sendromu
gelişimsel ya da zihinsel yetersizliklerin yanında sıra dışı becerileri olan kişileri tanımlar. kişinin zeka düzeyi ortalamanın altında olmasına karşın bir ya da daha fazla alanda aşırı düzeyde bilgi veya yetenek sahibidir.
detaylı bilgi: www.matematiksel.org/kazayl...
detaylı bilgi: www.matematiksel.org/kazayl...
devamını gör...
yapılmış en aptalca dalgınlık
aynı anda hem telefon hem de zil çalıyordu. önce diyafondan "alo" diye seslendim. sonra telefonu "kim o?" diye açtım.
devamını gör...