hiç bitmeyecek sanılan şeyler
can sıkıntısı.
devamını gör...
antabus
seray şahiner'in 2014'te can yayınları'ndan basılan kitabı...kitap içeriği bu coğrafyanın ve o müthiş(!) anadolu irfanının kanayan yarasından, kadına uygulanan her türlü şiddetten oluşmaktadır.
kitap bütününde okuyana bir çok soru soruyor aslında seray şahiner:
''siz hiç gazetede 'kocası karısına tecavüz etti' diye haber okudunuz mu? evliyken olan tecavüzü kimse tecavüzden saymaz...''
leyla'yı anlatıyor kitapta seray şahiner...
leyla'nın ailesini anlatıyor. anasını, babasını, akrabalarını, komşularını, kocasını, çocuğunu anlatıyor. leyla'yı okuyorsunuz bu kitapta ama okumakla kalmıyor, kadın erkek fark etmeksizin okuyan herkes gibi leyla oluyorsunuz. patlayan dudağınızdan akan kanın tadını alıyorsunuz satır aralarında. devrilen sofraların, kırılan tabakların, kudurmuş bir köpek gibi havlayan bir erkeğin bağırışlarına karışan ağlayan bir çocuk sesini işitiyorsunuz sık sık...
leyla'yı anlatıyor bu kitapta seray şahiner. leyla'nın patronunu... abi dediği patronunun leyla'ya uzanan ellerini anlatıyor, leyla'nın rızası dışında tenine işleyen salyalı nefesini anlatıyor...
leyla'yı anlatıyor seray şahiner bu kitapta... hem de öyle eğip bükmeden, ima etmeden, net bir şekilde anlatıyor... süslemeden anlatıyor leyla'yı seray şahiner; zira ailesi leyla'yı dayakla, morluklarla, kan kırmızısı ile süslüyor. seray şahiner işte bu süslemeyi anlatıyor bu kitapta...
bu kitap içeriğinden ötürü 'müthiş' diyemeyeceğim bir kitap. kitap hak etmediğinden değil, bu coğrafyada yaşanan bu rezilliği midem kaldırmadığından, duyduğumda metanetle yaklaşabileceğim sabır artık bende kalmadığından diyemiyorum...
anneler, babalar!!
anne ve baba adayları!!
gözlerinizi kaçırmayın lütfen.
kafanızı çevirmeyin...
bu kitabı okuyun ve evlatlarınız başka leyla'ları mağdur etmesin...
okuyun!
okuyun ki leyla'larınızı siz de dahil kimse mağdur edemesin...
ayrıca nihal yalçın aynı isimli tek kişilik bir oyun olarak bu kitabı tiyatroda oynamıştı. semaver kumpanya'da 3 kere izledim bu oyunu. ilk izlediğimde metni okumadan izlemiştim. sonraki iki deneyimim metni okuduktan sonra olmuştu. daha da vurucu olmuştu. artık oynamıyor.. oynar mı onu da bilmiyorum... oynarsa izlemeniz de tavsiyemdir...
kitap bütününde okuyana bir çok soru soruyor aslında seray şahiner:
''siz hiç gazetede 'kocası karısına tecavüz etti' diye haber okudunuz mu? evliyken olan tecavüzü kimse tecavüzden saymaz...''
leyla'yı anlatıyor kitapta seray şahiner...
leyla'nın ailesini anlatıyor. anasını, babasını, akrabalarını, komşularını, kocasını, çocuğunu anlatıyor. leyla'yı okuyorsunuz bu kitapta ama okumakla kalmıyor, kadın erkek fark etmeksizin okuyan herkes gibi leyla oluyorsunuz. patlayan dudağınızdan akan kanın tadını alıyorsunuz satır aralarında. devrilen sofraların, kırılan tabakların, kudurmuş bir köpek gibi havlayan bir erkeğin bağırışlarına karışan ağlayan bir çocuk sesini işitiyorsunuz sık sık...
leyla'yı anlatıyor bu kitapta seray şahiner. leyla'nın patronunu... abi dediği patronunun leyla'ya uzanan ellerini anlatıyor, leyla'nın rızası dışında tenine işleyen salyalı nefesini anlatıyor...
leyla'yı anlatıyor seray şahiner bu kitapta... hem de öyle eğip bükmeden, ima etmeden, net bir şekilde anlatıyor... süslemeden anlatıyor leyla'yı seray şahiner; zira ailesi leyla'yı dayakla, morluklarla, kan kırmızısı ile süslüyor. seray şahiner işte bu süslemeyi anlatıyor bu kitapta...
bu kitap içeriğinden ötürü 'müthiş' diyemeyeceğim bir kitap. kitap hak etmediğinden değil, bu coğrafyada yaşanan bu rezilliği midem kaldırmadığından, duyduğumda metanetle yaklaşabileceğim sabır artık bende kalmadığından diyemiyorum...
anneler, babalar!!
anne ve baba adayları!!
gözlerinizi kaçırmayın lütfen.
kafanızı çevirmeyin...
bu kitabı okuyun ve evlatlarınız başka leyla'ları mağdur etmesin...
okuyun!
okuyun ki leyla'larınızı siz de dahil kimse mağdur edemesin...
ayrıca nihal yalçın aynı isimli tek kişilik bir oyun olarak bu kitabı tiyatroda oynamıştı. semaver kumpanya'da 3 kere izledim bu oyunu. ilk izlediğimde metni okumadan izlemiştim. sonraki iki deneyimim metni okuduktan sonra olmuştu. daha da vurucu olmuştu. artık oynamıyor.. oynar mı onu da bilmiyorum... oynarsa izlemeniz de tavsiyemdir...
devamını gör...
baby boomer
türkiye özelinde konuşursak bu ülkenin kaymağını yiyip geleceğinin izzet-i itibarını mahveden nesildir.
- onların zamanında rekabet fazla olmadığı için diplomasız bile olsa memuriyetten iyi işlere kadar herşeyi buldular.
- ev araba almak onların zamanında daha kolaydı paranın bir değeri vardı işçi bile olsan başını sokacak ev alabiliyordun.
- erken emekli olup ülkenin sefasını sürdüler.
şimdi de kalkıp hala sağa sola akıl verip, büyük oyunları görüyorlar, şu anki z kuşağının bu ülkede geleceğinin olmaması yaptıkları seçimlerin sonuçları bunu bile görmekten aciz okumuşları. lakin lafa gelince akıl veriyorlar utanmadan.
biz y kuşağı bile z kuşağından bir nebze şanslıyız borç refahı döneminde akıllı olan evini arabasını aldı veya birikimini yaptı.
ama bu kuşağın verdiği hasarı muhtemelen hiçbir kuşak veremedi.
- onların zamanında rekabet fazla olmadığı için diplomasız bile olsa memuriyetten iyi işlere kadar herşeyi buldular.
- ev araba almak onların zamanında daha kolaydı paranın bir değeri vardı işçi bile olsan başını sokacak ev alabiliyordun.
- erken emekli olup ülkenin sefasını sürdüler.
şimdi de kalkıp hala sağa sola akıl verip, büyük oyunları görüyorlar, şu anki z kuşağının bu ülkede geleceğinin olmaması yaptıkları seçimlerin sonuçları bunu bile görmekten aciz okumuşları. lakin lafa gelince akıl veriyorlar utanmadan.
biz y kuşağı bile z kuşağından bir nebze şanslıyız borç refahı döneminde akıllı olan evini arabasını aldı veya birikimini yaptı.
ama bu kuşağın verdiği hasarı muhtemelen hiçbir kuşak veremedi.
devamını gör...
guy de maupassant
fransız yazar. öyküleri çok güzeldir. özellikle horla adlı korku öyküsü ünlüdür, hikayede görünmez ve insanları delirtip hasta eden bir hortlak anlatılır.
devamını gör...
işte gidiyorum
(bkz: kazım koyuncu) 2004 yılının sonlarında akciğer kanserine yakalandığını öğrenir ve kanser tedavisine başlanır. henüz 33 yaşındayken 25 haziran 2005'te ise aramızdan ayrılır şair ceketli çocuk, tüm şiirlerin boynunu bükerek. ölümünden 1 yıl sonra, 2006'da ise 'dünyada bir yerdeyim' albümü yayınlanır. sözlerini barış pirhasan'ın yazdığı ve müziği kazım koyuncu ile kemal sahir güler'e ait olan bu şarkı adeta kazım koyuncu'nun vedası gibi gelir bizlere. bu şarkıyı seslendirişi de hep bir farklı gelir bana, öylesine hisli, öylesine duygulu. 'dünyada bir yerdeyim' albümündeki 'işte gidiyorum' şarkısı. evet, gitti şair ceketli çocuk ama sesiyle de hala buralarda, dünyada bir yerde ve hep öyle olacak. işte gidiyorum

devamını gör...
uzaya gönderilen türkçe mesaj
nasa 1977 yılında uzaya gönderilmek üzere içinde neredeyse tüm dünyanın dillerinden mesajlar ve müzikler dolu altın plaklar hazırladı ve uydulara insanlarla ilgili bilgilerde eklendi. bu plaklar ve bilgiler voyager 1 ve voyager 2 isimli uydulara konuldu. bu projenin amacı uyduların gittikleri yerlere dünya ilgili bilgileri taşımaktı.
olur da bir gün uzayda farklı canlılara rastlanılırsa niyetiyle.
bu mesajların içinde tabi ki türkçe bir mesaj da vardı. bu mesajı söyleyen bir türk değildi.
arkeolog peter ian kuniholm'dan türkçe bir mesaj seslendirmesi istenir.
kürsümün başkanı antik yunanca, latince ve galce selamlamalarını yeni kaydetmişti. koridorda karşılaştık, 'sen de gidip türkçe bir şeyler söyler misin' dedi".
kuniholm, mesajında uzaylılara şöyle seslenir, "sayın türkçe bilen arkadaşlarımız, sabah şerifleriniz hayrolsun".
türkçe mesaj:
bu video da 55 dilden selamlama mesajını dinleyebilirsiniz:
olur da bir gün uzayda farklı canlılara rastlanılırsa niyetiyle.
bu mesajların içinde tabi ki türkçe bir mesaj da vardı. bu mesajı söyleyen bir türk değildi.
arkeolog peter ian kuniholm'dan türkçe bir mesaj seslendirmesi istenir.
kürsümün başkanı antik yunanca, latince ve galce selamlamalarını yeni kaydetmişti. koridorda karşılaştık, 'sen de gidip türkçe bir şeyler söyler misin' dedi".
kuniholm, mesajında uzaylılara şöyle seslenir, "sayın türkçe bilen arkadaşlarımız, sabah şerifleriniz hayrolsun".
türkçe mesaj:
bu video da 55 dilden selamlama mesajını dinleyebilirsiniz:
devamını gör...
elly hakkında
asghar farhadi'nin 2009 yapımı filmi.
about elly olarak da bilinen film, berlin film festivali'nde gümüş ayı ödülünü kazanmıştır. yalan üzerine kurgulanmış filmin epey yalın bir dilinin olduğunu söylemek mümkün. karmaşık olaylar yaşanmıyor ama izlerken yine de insana gizemli bir hava veriyor ve iran'ın günlük yaşantısına, insan ilişkilerine şahit oluyoruz daha çok filmin ilk yarısında. sonraki yarısında olayların gizemli bir hal almasıyla karakterlerin söylenen yalanlar karşısındaki tutumlarına şahit oluyoruz. bence ennnn nefis yeri de burası zaten. karakterlerin daha az önceki tutumlarının durumlar karşısında tamamen değişmesini seyretmek hem keyifli hem de ürpertici. bence epey başarılı. belki de içinde geçen replikle özetlenebilir film: "kötü bir son, sonsuz bir umutsuzluktan iyidir."
oyuncu kadrosu iran sinemasında görmeye alışık olduğumuz taraneh alidoosti, shabab hosseini ve peyman moadi gibi muhteşem isimlerden oluşuyor. ama golshifteh farahani'nin güzelliği nedir öyle ya. maşalllllah! bu kadın sadece üzülse, ağlasa, somurtsa yine izlettirir herhalde kendini.
filmin en güçlü yanı şüphesiz şahit olduğumuz kaos ve karmaşa hali. ve bu olaylar karşısında karakterlerin tutumları. öyle miydi, böyle miydi, ne diyecekti derken insan ekrana kitlenip kalıyor. benim gibi kargaşa izlemekten keyif alan arkadaşlara konuları birbirinden farklı olsa da birkaç film önermek isterim. yine iran sinemasından ve iran'ın parlayan yeni yönetmenlerinden saeed roustayi'nin abad va yek rooz yek rooz) isimli filmi. muhteşem bir aile kaosu. diğer önerim ise almanya'dan, sebastian schipper'in tek plan olarak çektiği 2015 yapımı victoria filmi. keyifli seyirler.
about elly olarak da bilinen film, berlin film festivali'nde gümüş ayı ödülünü kazanmıştır. yalan üzerine kurgulanmış filmin epey yalın bir dilinin olduğunu söylemek mümkün. karmaşık olaylar yaşanmıyor ama izlerken yine de insana gizemli bir hava veriyor ve iran'ın günlük yaşantısına, insan ilişkilerine şahit oluyoruz daha çok filmin ilk yarısında. sonraki yarısında olayların gizemli bir hal almasıyla karakterlerin söylenen yalanlar karşısındaki tutumlarına şahit oluyoruz. bence ennnn nefis yeri de burası zaten. karakterlerin daha az önceki tutumlarının durumlar karşısında tamamen değişmesini seyretmek hem keyifli hem de ürpertici. bence epey başarılı. belki de içinde geçen replikle özetlenebilir film: "kötü bir son, sonsuz bir umutsuzluktan iyidir."
oyuncu kadrosu iran sinemasında görmeye alışık olduğumuz taraneh alidoosti, shabab hosseini ve peyman moadi gibi muhteşem isimlerden oluşuyor. ama golshifteh farahani'nin güzelliği nedir öyle ya. maşalllllah! bu kadın sadece üzülse, ağlasa, somurtsa yine izlettirir herhalde kendini.
filmin en güçlü yanı şüphesiz şahit olduğumuz kaos ve karmaşa hali. ve bu olaylar karşısında karakterlerin tutumları. öyle miydi, böyle miydi, ne diyecekti derken insan ekrana kitlenip kalıyor. benim gibi kargaşa izlemekten keyif alan arkadaşlara konuları birbirinden farklı olsa da birkaç film önermek isterim. yine iran sinemasından ve iran'ın parlayan yeni yönetmenlerinden saeed roustayi'nin abad va yek rooz yek rooz) isimli filmi. muhteşem bir aile kaosu. diğer önerim ise almanya'dan, sebastian schipper'in tek plan olarak çektiği 2015 yapımı victoria filmi. keyifli seyirler.
devamını gör...
sigmund freud
sadece kızı anna freud'a yaptığı eziyetlerle bile yerin dibine sokulması gereken psikanalizin kurucusu şahsiyet.
kadınların penis hassedi yaşadıklarını yazan ve kadınların doğaları gereği nevrotik olduğunu iddia eden avusturyalı nörolog.
evlat olsa sevilmez.
kadınların penis hassedi yaşadıklarını yazan ve kadınların doğaları gereği nevrotik olduğunu iddia eden avusturyalı nörolog.
evlat olsa sevilmez.
devamını gör...
yağmur ve kapalı hava seven insan
bu kişilere pluviofil denir. aslında tam olarak bir mutluluk değil de şöyle hüzünden doğan sevinç gibi bir his oluşur insanda. evet bu insan benim. yağmurlu ve kapalı hava , bir de toprak kokusu.. daha ne olsun.
devamını gör...
ayrılık
ne demiş mor ve ötesi:
"ölüm kadar rahatmış ayrılık..."
"ölüm kadar rahatmış ayrılık..."
devamını gör...
bir insanın kendisine yapabileceği en büyük kötülük
öz saygısını yitirmek. kendi kendine bu kadar zarar verebilecek başka bir şey yok.
devamını gör...
kadınların erkeklere hiç çok yakışıklısın dememesi
yakışıklı olmadığınız içindir. olsaydınız çok duyardınız.
devamını gör...
erkeklerin zeki kadın sevmemesi
zeki insanlar zeki insanlarla birlikte olmaktan hoşlanacağından, yanlış önerme.
gerçekten zeki bir insan, herhangi bir nedenle yanında bulunan aptal bir insana tahammül edemez. her söylediğini tekrar tekrar açıklaması gerektikçe yorulur, karşılıklı iki laf konuşamadıkça sıkılır, mantıksız hareketlerinden rahatsız olur... zeki insan sevmeyen biri varsa, o insanın kendisi de büyük ihtimalle zeki değildir (istisnalar kaideyi bozmaz). kendini zeki sanan bir kurnaz olabilir en fazla.
gerçekten zeki bir insan, herhangi bir nedenle yanında bulunan aptal bir insana tahammül edemez. her söylediğini tekrar tekrar açıklaması gerektikçe yorulur, karşılıklı iki laf konuşamadıkça sıkılır, mantıksız hareketlerinden rahatsız olur... zeki insan sevmeyen biri varsa, o insanın kendisi de büyük ihtimalle zeki değildir (istisnalar kaideyi bozmaz). kendini zeki sanan bir kurnaz olabilir en fazla.
devamını gör...
üzgünken en çok tüketilen şey
dondurma ve gözyaşlarım.
devamını gör...
like dilenciliği
günümüzün ahmak hastalıklarından biri.
hastalığın 'akıllısı' olmaz belki ama bu sahiden ahmaklıktan başka bir şey değil.
bi gönderinin altına like sayısına bakıp 'değer', 'beğeni', 'estetik ölçüsü', 'saygınlık' gibi kavramların anlaşılması tuhafıma gidiyor.
ekranda beliren bir kalp ve gönderinin altında bu kalbin sayısı, tüm olay bu.
bunun için neden insanlar kendini paralıyor? amaç para kazanmakta değil bu başka bir şey.
artık adına ego mu deniyor yoksa kibir mi deniyor hiç bir fikrim yok ama bu olay sadece tat kaçırıcı.
hastalığın 'akıllısı' olmaz belki ama bu sahiden ahmaklıktan başka bir şey değil.
bi gönderinin altına like sayısına bakıp 'değer', 'beğeni', 'estetik ölçüsü', 'saygınlık' gibi kavramların anlaşılması tuhafıma gidiyor.
ekranda beliren bir kalp ve gönderinin altında bu kalbin sayısı, tüm olay bu.
bunun için neden insanlar kendini paralıyor? amaç para kazanmakta değil bu başka bir şey.
artık adına ego mu deniyor yoksa kibir mi deniyor hiç bir fikrim yok ama bu olay sadece tat kaçırıcı.
devamını gör...
sahte ay videosunun gerçek olduğunu iddia eden rektör
niye şaşırıyor sunuz? eskiden türkiye'nin sayılı üniversitesi sayılan, 9 eylül üniversitesi ne tanzim tezgahını , atanan rektör kurmuş ve tören ile hizmete açmıştı, eğitim şart ama türkiye'de değil, çünkü eğitimi bile liyakat ta değil atama ile yapıyoruz.
sonra çıkıp, bir asalak tan, bir yağmacı dan, insanların malına mülküne çöreklenen bir mafyadan , hesapları tutmadı işbirlikleri bozuldu diye bizde medet bekliyoruz, birden halkın kurtarıcısı oldu.
allah hepimize akıl fikir versin.
sonra çıkıp, bir asalak tan, bir yağmacı dan, insanların malına mülküne çöreklenen bir mafyadan , hesapları tutmadı işbirlikleri bozuldu diye bizde medet bekliyoruz, birden halkın kurtarıcısı oldu.
allah hepimize akıl fikir versin.
devamını gör...
franz kafka
eğer mutluluktan ölünüyorsa bu benim başıma gelmeli diyen yazar. babasıyla kuramadığı iletişim yüzünden yazan yazar.
bir arkadaşının o öldükten sonra, yazdıklarını atmaya kıyamadığı, yazar yaptığı yazar.
bir arkadaşının o öldükten sonra, yazdıklarını atmaya kıyamadığı, yazar yaptığı yazar.
devamını gör...