akit tv sunucusunun uğur şahin'in türkçesiyle dalga geçmesi
türk bilim insanları neden türkiye'de yetişmiyor diye utanması gereken yerde özgüven patlaması yaşayan sunucu yorumu.
devamını gör...
günaydın sözlük
günaydın sözlük, günaydın diğerleri, günaydın hayatım.
bak, ördek?

almaz mıyız bunlardan eve?
hı? alalım nolur!
hem büyüdüklerinde "ördekleri fırınlara süreriz", karnımız doyar?
günaydın.
bak, ördek?

almaz mıyız bunlardan eve?
hı? alalım nolur!
hem büyüdüklerinde "ördekleri fırınlara süreriz", karnımız doyar?
günaydın.
devamını gör...
doğru söylüyor dedirten şarkı sözleri
devamını gör...
meyveleri kabuğuyla yemek
"vitamini kabuğunda" denilerek yararlı bir eylem olduğu algısı oluşsa da son derece sağlıksız bir iştir.
meyveler, gerek yetiştirme, gerek lojistik zamanlarından manav tezgahlarına gelene kadar onlarca tarım ilacına maruz kalmaktalar.
bu sebepten her türlü meyvenin kabuğunu sıcak su eşliğinde imtina ile yıkamakta fayda var.
meyveler, gerek yetiştirme, gerek lojistik zamanlarından manav tezgahlarına gelene kadar onlarca tarım ilacına maruz kalmaktalar.
bu sebepten her türlü meyvenin kabuğunu sıcak su eşliğinde imtina ile yıkamakta fayda var.
devamını gör...
yurt dışına çıkmak isteyen gençlik
"başka ülkelerde türk olarak nasıl karşılanacaklarını bilmiyorlar." gibi saçma sapan söylemlerle, belki de son kurtuluş umutları kırılmaya çalışılan gençlik.
bir kere şunu anlamak lazım; ırkçılık dünyanın en medeni, en gelişmiş ülkelerinde bile var ve sadece türklere karşı yapılan bir şey değil bu fakat genel olarak yeterli insani gelişmişlik düzeyine sahip bir ülkeye gittiğinizde ve o ülkenin sosyo-kültürel yapısına düzgün bir biçimde entegre olduğunuz taktirde, ırkçılık kaynaklı durumlarla karşılaşmanız istisnai bir düzeyde kalacaktır.
ayrıca, örneğin almanya gibi ülkelere gidip de ırkçılıktan söz edenlerin bir kısmını da, oraya uyum sağlamaya çalışmak yerine, kendi ilkel yaşam biçimini orada da devam ettirerek gittiği ülkedeki insanlara rahatsızlık veren çomarlar oluşturuyor. bu insanlar da verdikleri rahatsızlık dolayısıyla tepki gördüklerinde durumu hemen ırkçılığa vurarak mağdura yatıp haklı çıkmaya çalışıyor genelde.
ve işin en komik tarafı, göçmen sıfatıyla gittikleri ülkelerde sağcıların iktidara gelmesinden korktukları (bu normal olan kısım) için sol partilere oy verirken, bayramdan bayrama adım attıkları "vatanları" söz konusu olduğunda galaktik lider hüloooogggg moduna geçerek halkın anasını ağlatacak ideolojilere hizmet eden şahıs ve partilere destek vermeleri.
bunların atanamamış versiyonları da burada yurtdışına gitmek isteyen gençlerin umutlarını söndürmeye çalışan varlıklar. gençler de maldı ya zaten; gittikleri yeri cennet sanacaklar. bunu diyen eleman fırsat bulsa ilk kendisi gidecek o "ırkçı" avrupa ülkelerine, bilmiyoruz sanki.
bir kere şunu anlamak lazım; ırkçılık dünyanın en medeni, en gelişmiş ülkelerinde bile var ve sadece türklere karşı yapılan bir şey değil bu fakat genel olarak yeterli insani gelişmişlik düzeyine sahip bir ülkeye gittiğinizde ve o ülkenin sosyo-kültürel yapısına düzgün bir biçimde entegre olduğunuz taktirde, ırkçılık kaynaklı durumlarla karşılaşmanız istisnai bir düzeyde kalacaktır.
ayrıca, örneğin almanya gibi ülkelere gidip de ırkçılıktan söz edenlerin bir kısmını da, oraya uyum sağlamaya çalışmak yerine, kendi ilkel yaşam biçimini orada da devam ettirerek gittiği ülkedeki insanlara rahatsızlık veren çomarlar oluşturuyor. bu insanlar da verdikleri rahatsızlık dolayısıyla tepki gördüklerinde durumu hemen ırkçılığa vurarak mağdura yatıp haklı çıkmaya çalışıyor genelde.
ve işin en komik tarafı, göçmen sıfatıyla gittikleri ülkelerde sağcıların iktidara gelmesinden korktukları (bu normal olan kısım) için sol partilere oy verirken, bayramdan bayrama adım attıkları "vatanları" söz konusu olduğunda galaktik lider hüloooogggg moduna geçerek halkın anasını ağlatacak ideolojilere hizmet eden şahıs ve partilere destek vermeleri.
bunların atanamamış versiyonları da burada yurtdışına gitmek isteyen gençlerin umutlarını söndürmeye çalışan varlıklar. gençler de maldı ya zaten; gittikleri yeri cennet sanacaklar. bunu diyen eleman fırsat bulsa ilk kendisi gidecek o "ırkçı" avrupa ülkelerine, bilmiyoruz sanki.
devamını gör...
onlyherstory
sıradan kadınların sıra dışı hikayelerinin anlatıldığı bir tarih projesidir. hikaye konusu olan kadınların hayatları oldukça zorlu geçmiştir.
instagram sayfası
web sitesi
instagram sayfası
web sitesi
devamını gör...
ötekileşmek
kelime anlamı dışlanmak.
araştırmalara göre ötekileştirmeye neden olan unsurların başında etnik köken ve din geliyor. ben'e tam güzel anlamı yüklenirken öteki 'ye çirkin kötü kavramları yükleniyor. benzerlikler birey'i ve grupları birbirine yakınlaştırırken farklılıklar uzaklaştırıyor. empati yeteneği ile birlikte kişi tanımadığı öteki'yi tanıdıkça aslında ona yaklaşabilir. çünkü insan bilmediği şey'in düşmanıdır. tanısan bilsen aslında durum senin görmek istediğinden daha farklıdır. peki sana göre öteki olanın varlığını ısrarla kabul etmemek niye?
insan bilmediği şeyler hakkında daima abartılı düşüncelere kapılır. halbuki tersine, her şeyin çok basit olduğunu görmekteydim.
albert camus,yabancı
araştırmalara göre ötekileştirmeye neden olan unsurların başında etnik köken ve din geliyor. ben'e tam güzel anlamı yüklenirken öteki 'ye çirkin kötü kavramları yükleniyor. benzerlikler birey'i ve grupları birbirine yakınlaştırırken farklılıklar uzaklaştırıyor. empati yeteneği ile birlikte kişi tanımadığı öteki'yi tanıdıkça aslında ona yaklaşabilir. çünkü insan bilmediği şey'in düşmanıdır. tanısan bilsen aslında durum senin görmek istediğinden daha farklıdır. peki sana göre öteki olanın varlığını ısrarla kabul etmemek niye?
insan bilmediği şeyler hakkında daima abartılı düşüncelere kapılır. halbuki tersine, her şeyin çok basit olduğunu görmekteydim.
albert camus,yabancı
devamını gör...
israil
8.675.000 nüfuslu, yüzde 74'ü yahudi olan devlet. 21.000 km2 alana sahip kendi küçük hacmi büyük ülke. diasporası ermeniler yada rumlar gibi hikayeden diaspora değildir. tek başına ikisinide tokatlayacak güçtedir. son azerbaycan zaferinde bunu da görmüş olduk. yahudi lobisi ve israil azerbaycan'ı destekledi abd ve batı dünyası gık diyemedi.
devamını gör...
sinema tarihinin en iyi oyunculuk performansları
(bkz: split (film)) - (bkz: james mcavoy) filmde çoklu kişilik bozukluğu olan ana karakteri kevin wendell crumb'ı canladırmıştır.
filmin ana karakteri kevin’ın 23 farklı kişiliği olduğunu öğrensek de, son sahnede eklenen the beast ile bunun 24’e tamamlandığını söylemek mümkün. beyazperdede ise bahsi geçen 24 karakterin yalnızca 8 tanesinin james mcavoy tarafından canlandırıldığını görürüz. bu 24 farklı karakteri sıralayacak olursak;
barry, jade, orwell, kevin, heinrich, norma, goddard, dennis, hedwig, bernice, patricia, polly, luke, rakel, felida, ansel, jalin, kat, b.t., samuel, mary reynolds, mr. pritchard ve 24. kişilik olarak tanımlayabileceğimiz the beast. jenerikte sıralanan 8 farklı kişilik ise, dennis, patricia, hedwig, the beast, kevin wendell crumb, barry, orwell ve jade olarak karşımıza çıkar. kaynak:buradan
filmin ana karakteri kevin’ın 23 farklı kişiliği olduğunu öğrensek de, son sahnede eklenen the beast ile bunun 24’e tamamlandığını söylemek mümkün. beyazperdede ise bahsi geçen 24 karakterin yalnızca 8 tanesinin james mcavoy tarafından canlandırıldığını görürüz. bu 24 farklı karakteri sıralayacak olursak;
barry, jade, orwell, kevin, heinrich, norma, goddard, dennis, hedwig, bernice, patricia, polly, luke, rakel, felida, ansel, jalin, kat, b.t., samuel, mary reynolds, mr. pritchard ve 24. kişilik olarak tanımlayabileceğimiz the beast. jenerikte sıralanan 8 farklı kişilik ise, dennis, patricia, hedwig, the beast, kevin wendell crumb, barry, orwell ve jade olarak karşımıza çıkar. kaynak:buradan
devamını gör...
gençliğim boşa gidiyor hissi
iliklerime kadar hissettiğim şey. son zamanlarda adalet, iyilik, kötülük gibi kavramları sorgular oldum. adalet insan uydurması, hayali bir kavram gerçekte yok evet ama dünya çok adaletsiz.
şimdi almanya'da ya da teksas ta yarım dolara bira içebilmek,4 saat çalışıp nike spor ayakkabı alabilmek vardı.
sevgiliyle bu hafta sonu da şu ülkeye gidelim diyip vizesiz geçebilmek vardı.
s**timin protein tozuna 1000 lira değil de 65 euro vermek vardı. vardı da vardı.
gençliğim çöp oldu.
şimdi almanya'da ya da teksas ta yarım dolara bira içebilmek,4 saat çalışıp nike spor ayakkabı alabilmek vardı.
sevgiliyle bu hafta sonu da şu ülkeye gidelim diyip vizesiz geçebilmek vardı.
s**timin protein tozuna 1000 lira değil de 65 euro vermek vardı. vardı da vardı.
gençliğim çöp oldu.
devamını gör...
kadınların orgazm olamaması
aslında olamaması değil olması için çaba harcanmaması.
devamını gör...
ateistlerin zeka seviyesi
ınsanin zekasinin dini inancina gore belirlenebilecegini savunanlarin zeka seviyesinden daha yuksek oldugu kesindir.
devamını gör...
java vs c#
java ile c# aynı markete hitap etse de dilin tasarımındaki mantık arasında oldukça net farklılıklar vardır.
java da her zaman öntanımlı bir davranış var ve bunun dışına çıkılamaz iken c#'da her zaman bu konuda serbest bırakır. örn olarak javada tüm functionların öntanımlı olarak virtual olması gibi. bu bakış açısı diğer dil ve hatta kütüphane tasarımını bile etkilemekte.(başka çok fazla örnek bulunabilir.)
teknik olarak da oldukça farklılıklar olmakla beraber en önemli kısımları bence jeneriklerde javanın tür silme (type erasure )kullanırken c#da reified(somutlaştırma) kullanılmasıdır. bunun biri diğerine üstün demek biraz zor, ikisi de mantıklı ve arkaplanında seçilmesinin bir nedeni var. java tür silme sayesinde generic olmadan ki collection sınıflarına desteğini sürdürebilmek gibi çok büyük bir artısı varken c#da da reified olmasının performans kazanımları olmakta.
bu iki dil birbirini aşırı derece de birbirini hala etkilemektedir. ikisinin de dil tasarımı açık olarak sürdürülürken bu çok net bir şekilde gözükmekte. çünkü bu kadar birbirine benzeyen dillerde daha önce benzer bir dile eklenmiş bir referansın bulunması dil tasarımı açısından çok büyük bir önem arz ediyor. örnek olarak csharpda default ınterface özelliğinin eklenmesi, javada da var type inference'in eklenmesi gibi.
ide gibi olanaklarla karşılaştırılması bir dil için mantıklı değil. ancak teknoloji için mantıklı. ama ide için diyeceğim bir şey var. visual studio ve intellij idea da kullanmış biri olarak söylüyorum. dünyada intellij idea'dan daha iyi bir ide uzun süre var olamayacak. visual studionun da intellij ideanında community sürümü bulunmakta. csharp için intellij idea tabanlı rider var ama ne yazıkki ücretsiz sürümü bulunmuyor.
dediklerimden ayrıca ilginç bir durum var. c# tasarımındaki mantığından dolayı çok fazla özelliği olan çok büyük ve karışık bir dil. dilin bu kadar büyümesi bence çok iyi bir şey değil. dilin bu kadar büyüyeceğine java kadar boilerplate olması daha iyi olabilir. çünkü bir özellik eklendiğinde başka bir özelliğin eklenmesi daha zorlaşıyor karmaşıklığı üstel olarak artıyor. bu yüzden bence csharp daha zor bil dil. ve daha çok teknik bilgi isteyen bir dil. ancak türkiyede ve dünyada muhtemelen microsoft'un dili bir teknoloji değilde bir ürün gibi satmaya çalışmasından kaynaklı csharp bilen insanların teknik bilgileri saçma düzeyde düşük. abartı düzeyde. bu javaya da android programlama ve android programlama da bir sıra güncel jdk kullanılamaması ile de oluşmaya başladı. javanın zirve zamanındaki community büyüklüğü ve elitliğinin java dahil bir daha hiç bir programlama dilin başına gelemeyeceği aşikar.
java da her zaman öntanımlı bir davranış var ve bunun dışına çıkılamaz iken c#'da her zaman bu konuda serbest bırakır. örn olarak javada tüm functionların öntanımlı olarak virtual olması gibi. bu bakış açısı diğer dil ve hatta kütüphane tasarımını bile etkilemekte.(başka çok fazla örnek bulunabilir.)
teknik olarak da oldukça farklılıklar olmakla beraber en önemli kısımları bence jeneriklerde javanın tür silme (type erasure )kullanırken c#da reified(somutlaştırma) kullanılmasıdır. bunun biri diğerine üstün demek biraz zor, ikisi de mantıklı ve arkaplanında seçilmesinin bir nedeni var. java tür silme sayesinde generic olmadan ki collection sınıflarına desteğini sürdürebilmek gibi çok büyük bir artısı varken c#da da reified olmasının performans kazanımları olmakta.
bu iki dil birbirini aşırı derece de birbirini hala etkilemektedir. ikisinin de dil tasarımı açık olarak sürdürülürken bu çok net bir şekilde gözükmekte. çünkü bu kadar birbirine benzeyen dillerde daha önce benzer bir dile eklenmiş bir referansın bulunması dil tasarımı açısından çok büyük bir önem arz ediyor. örnek olarak csharpda default ınterface özelliğinin eklenmesi, javada da var type inference'in eklenmesi gibi.
ide gibi olanaklarla karşılaştırılması bir dil için mantıklı değil. ancak teknoloji için mantıklı. ama ide için diyeceğim bir şey var. visual studio ve intellij idea da kullanmış biri olarak söylüyorum. dünyada intellij idea'dan daha iyi bir ide uzun süre var olamayacak. visual studionun da intellij ideanında community sürümü bulunmakta. csharp için intellij idea tabanlı rider var ama ne yazıkki ücretsiz sürümü bulunmuyor.
dediklerimden ayrıca ilginç bir durum var. c# tasarımındaki mantığından dolayı çok fazla özelliği olan çok büyük ve karışık bir dil. dilin bu kadar büyümesi bence çok iyi bir şey değil. dilin bu kadar büyüyeceğine java kadar boilerplate olması daha iyi olabilir. çünkü bir özellik eklendiğinde başka bir özelliğin eklenmesi daha zorlaşıyor karmaşıklığı üstel olarak artıyor. bu yüzden bence csharp daha zor bil dil. ve daha çok teknik bilgi isteyen bir dil. ancak türkiyede ve dünyada muhtemelen microsoft'un dili bir teknoloji değilde bir ürün gibi satmaya çalışmasından kaynaklı csharp bilen insanların teknik bilgileri saçma düzeyde düşük. abartı düzeyde. bu javaya da android programlama ve android programlama da bir sıra güncel jdk kullanılamaması ile de oluşmaya başladı. javanın zirve zamanındaki community büyüklüğü ve elitliğinin java dahil bir daha hiç bir programlama dilin başına gelemeyeceği aşikar.
devamını gör...
karl marx
toplumsal sistemlerin maddi temel üzerinde yükseldiği ve bu temelin çizdiği çerçevede şekillendiğini söylemesi, sanırım sosyal "bilimlere" yaptığı en büyük katkıdır. yani bir toplumdaki kurumlar, inançlar, ideolojiler vb. toplumun maddi alt yapısı (teknoloji, coğrafya, iklim vb.) tarafından şekillendirilir. ancak bu noktada yaptığı bir hata toplumun sınıfsal yapısını da alt yapı olarak kabul etmesidir. aslında sınıfsal yapı da son kertede maddi alt yapı tarafından şekillendirilir.
bunun haricinde gelecek ile ilgili yaptığı tahminlerin en önemli iki tanesi tutmamıştır. bunlar; kapitalizmin gittikçe daha fazla sefalet yaratacağı, proleteryanın gittikçe daha fazla büyüyerek sonunda kapitalist sistemi alaşağı edeceğine yönelik kehaneti ve sosyalizmin, yani ekonominin tek bir merkezden planlı bir şekilde yönetilmesinin üretim araçlarını daha verimli kullanacağı ve böylece toplumun refah seviyesinin muazzam bir şekilde artırılacağı ve sınıfsız, devletsiz bir topluma geçişi mümkün kılacağı iddiasıdır. kapitalizm, 20. yüzyıldaki gelişmeler ile birlikte, demokratik batı ülkelerinde (ve sonradan bu sistemi başarı ile adapte edebilmiş japonya, güney kore ve tayvan gibi ülkelerde de) maddi refahı üyelerine sunabilen bir ekonomik sistem olmuştur. sosyalizm deneyen ülkeler ise ekonomik anlamda tam bir felaket olmuşlardır ve kapitalist ülkere göre oldukça geri bir noktada kalmışlardır. hatta sosyalist ekonomi uygulandığı her örnekte bırakın maddi refahı artırmayı ekonominin çökmesi ile sonuçlanmıştır.
sonuçta marx'ın yaptığı şey, hristiyanlıkta falan da görülen, binlerce yıldır insanların hayallarini süsleyen cennet bahçesinde yaşam tahayyülünün sözde bilimsel bir temele oturtulmasıdır. hayatta yapılmak zorunda olan tüm mücadelelerin bitmesi, savaşların olmaması, çalışma zorunluluğunun ortadan kalkması, insanların hepsine ne yaptıklarından bağımsız olarak temel ihtiyaçlarının sunulması, rekabetin olmaması, herkesin eşit olması gibi hayaller ve istekler. tüm bunlar hristiyanlığın cennetin krallığı hayalinde de gördüğümüz isteklerdir. (bu hayalin psikolojik kökenleri için nietzcshe'nin ahlakın soykütüğü üstüne kitabına bakmanızı öneririm.) marx bu hayale sözde bilimsel bir kılıf geçirmiştir. bu cennet bahçesini gerçek dünyada gerçekleştirecek şey teknolojik gelişmedir ona göre. teknolojik gelişme sayesinde üretimin seviyesi muazzam ölçüde artıralacak ve böylece her türlü yokluk, rekabet, savaşlar bitecektir. marx'ın teknolojik gelişmeye yüklediği bu anlam ideolojik bir wishful thinking'ten ibarettir ve bilimsellikle bir alakası yoktur.
komünist ve marksist ideolojinin daha detaylı bir incelemesi için bakınız: kafasozluk.com/entry/240078
bunun haricinde gelecek ile ilgili yaptığı tahminlerin en önemli iki tanesi tutmamıştır. bunlar; kapitalizmin gittikçe daha fazla sefalet yaratacağı, proleteryanın gittikçe daha fazla büyüyerek sonunda kapitalist sistemi alaşağı edeceğine yönelik kehaneti ve sosyalizmin, yani ekonominin tek bir merkezden planlı bir şekilde yönetilmesinin üretim araçlarını daha verimli kullanacağı ve böylece toplumun refah seviyesinin muazzam bir şekilde artırılacağı ve sınıfsız, devletsiz bir topluma geçişi mümkün kılacağı iddiasıdır. kapitalizm, 20. yüzyıldaki gelişmeler ile birlikte, demokratik batı ülkelerinde (ve sonradan bu sistemi başarı ile adapte edebilmiş japonya, güney kore ve tayvan gibi ülkelerde de) maddi refahı üyelerine sunabilen bir ekonomik sistem olmuştur. sosyalizm deneyen ülkeler ise ekonomik anlamda tam bir felaket olmuşlardır ve kapitalist ülkere göre oldukça geri bir noktada kalmışlardır. hatta sosyalist ekonomi uygulandığı her örnekte bırakın maddi refahı artırmayı ekonominin çökmesi ile sonuçlanmıştır.
sonuçta marx'ın yaptığı şey, hristiyanlıkta falan da görülen, binlerce yıldır insanların hayallarini süsleyen cennet bahçesinde yaşam tahayyülünün sözde bilimsel bir temele oturtulmasıdır. hayatta yapılmak zorunda olan tüm mücadelelerin bitmesi, savaşların olmaması, çalışma zorunluluğunun ortadan kalkması, insanların hepsine ne yaptıklarından bağımsız olarak temel ihtiyaçlarının sunulması, rekabetin olmaması, herkesin eşit olması gibi hayaller ve istekler. tüm bunlar hristiyanlığın cennetin krallığı hayalinde de gördüğümüz isteklerdir. (bu hayalin psikolojik kökenleri için nietzcshe'nin ahlakın soykütüğü üstüne kitabına bakmanızı öneririm.) marx bu hayale sözde bilimsel bir kılıf geçirmiştir. bu cennet bahçesini gerçek dünyada gerçekleştirecek şey teknolojik gelişmedir ona göre. teknolojik gelişme sayesinde üretimin seviyesi muazzam ölçüde artıralacak ve böylece her türlü yokluk, rekabet, savaşlar bitecektir. marx'ın teknolojik gelişmeye yüklediği bu anlam ideolojik bir wishful thinking'ten ibarettir ve bilimsellikle bir alakası yoktur.
komünist ve marksist ideolojinin daha detaylı bir incelemesi için bakınız: kafasozluk.com/entry/240078
devamını gör...
unutmak diye bir şey yoktur sadece alışmak vardır
kalbi kırılmış bir aşık söylemi olduğunu düşündüğüm haklı cümle. *
devamını gör...
king kong (2005)
ben 2005 yılı versiyonunu izlemiştim bu yüzden biraz ondan bahsetmek istiyorum.
yönetmenliğini peter jackson'ın yapımcılığını jan blenkin, carolynne cunningham, fran walsh, peter jackson'ın
senaristliğini merian c. cooper'ın üstlendiği macera, korku filmidir.
oyuncuları,
naomi watts
jack black
adrien brody
andy serkis
bir film çekilmek istenmektedir ve yer olarak kafatası adası seçilmiştir. burası bir sürü yaratık ve dev goril king kong'un evidir. gizemli yere ilk gelindiğinde kimse hayranlığını gizleyemez ve buranın gizemine kapılır gider.
ta ki king kong ortaya çıkıp filmin başrol oyuncusu ann darrow'u (naomi watts)
kaçırıp kayıplara karışana kadar. jack(adrien brody) ve carl (jack black)
ormanın derinliklerine dalarak onların peşine düşer ve bir çok tehlikeye atılırlar.
king kong ann'e farklı bir bağ ile bağlanır. ona aşık olur. king kong bu konuda yalnız değildir. jack'te ann'e aşıktır ve onu bulmak için her türlü zorluğa gögüs germeye hazırdır. olaylar böylece başlar ve devam eder.
ben bu filmde king kong'a çok üzülmüştüm yav. hatta bir sahnede gözümden yaş gelmişti. king kong'un çaresizliği, korkusu, duyguları insanoğlunun bunları görmezden gelişi falan filan. kafayı yemişsin sen diyebilirsiniz belki de yedim kim bilir?
iyi seyirler efem...
yönetmenliğini peter jackson'ın yapımcılığını jan blenkin, carolynne cunningham, fran walsh, peter jackson'ın
senaristliğini merian c. cooper'ın üstlendiği macera, korku filmidir.
oyuncuları,
naomi watts
jack black
adrien brody
andy serkis
bir film çekilmek istenmektedir ve yer olarak kafatası adası seçilmiştir. burası bir sürü yaratık ve dev goril king kong'un evidir. gizemli yere ilk gelindiğinde kimse hayranlığını gizleyemez ve buranın gizemine kapılır gider.
ta ki king kong ortaya çıkıp filmin başrol oyuncusu ann darrow'u (naomi watts)
kaçırıp kayıplara karışana kadar. jack(adrien brody) ve carl (jack black)
ormanın derinliklerine dalarak onların peşine düşer ve bir çok tehlikeye atılırlar.
king kong ann'e farklı bir bağ ile bağlanır. ona aşık olur. king kong bu konuda yalnız değildir. jack'te ann'e aşıktır ve onu bulmak için her türlü zorluğa gögüs germeye hazırdır. olaylar böylece başlar ve devam eder.
ben bu filmde king kong'a çok üzülmüştüm yav. hatta bir sahnede gözümden yaş gelmişti. king kong'un çaresizliği, korkusu, duyguları insanoğlunun bunları görmezden gelişi falan filan. kafayı yemişsin sen diyebilirsiniz belki de yedim kim bilir?
iyi seyirler efem...
devamını gör...
ocu bucu şucu olmayan insan
akıllı insandır. bu devirde hele hay aklınla bin yaşa insandır.
devamını gör...
bir şehri tanımanın en iyi yolu
kesinlikle yürüyerek karış karış gezmektir.
mümkünse gezeceğiniz yerleri araştırmadan gidin daha büyüleneceğinizin garantisini verebilirim.
mümkünse gezeceğiniz yerleri araştırmadan gidin daha büyüleneceğinizin garantisini verebilirim.
devamını gör...