41.
çok zorluk çekmiş sonunda da alzheimer olmuştu. ben iyi dönemine denk gelemedim. hastalık döneminde de oldukça küçüktüm. pek bir şey hatırlamıyorum
devamını gör...
42.
kömbe.
anneannem biz torunları geldiğinde kuzinede kömbe yapardı. patatesli olurdu, kıtlıktan çıkmış gibi yerdik. kocaman adamlar kadinlar olduk başka şehirlere göçtük hala gittigimizde anneanne evine kömbe isteriz. gerçi kuzine yok artik. eski tadı da yok haliyle.
anneannem biz torunları geldiğinde kuzinede kömbe yapardı. patatesli olurdu, kıtlıktan çıkmış gibi yerdik. kocaman adamlar kadinlar olduk başka şehirlere göçtük hala gittigimizde anneanne evine kömbe isteriz. gerçi kuzine yok artik. eski tadı da yok haliyle.
devamını gör...
43.
güzel olduğuma inandıran kişi saygılar sevgiler
devamını gör...
44.
çeşit çeşit reçeller
alınganlık
oy kuzuummm diyerek sevme
alınganlık
oy kuzuummm diyerek sevme
devamını gör...
45.
gençliği. ben doğduğumda henüz 42 yaşındaydı anneannem, mavi gözlü ve beyaz tenli de olduğundan genç gösterirdi. çocukken falan birlikte bir yere gittiğimizde beni onun çocuğu sandıkları oluyordu*.
devamını gör...
46.
ben bebekken vefat etmiş hiç tanımıyorum kendisini, aklıma da bir fotoğraf karesi geliyor sadece.
devamını gör...
47.
yaprak sarma.
devamını gör...
48.
benimkini hiç tanımadım o yüzd3n aklıma kaynana geliyor, o yüzden yorum yapmıyorum.
devamını gör...
49.
50.
bizi çocukken dudağımızdan öpmesi.. uzak şehirlerde yaşayınca torun hasreti çekiyordu garibim. hiç sevmezdik ama öperdi işte..
devamını gör...
51.
hesap makineli saattir.
biliyorum insanlar genelde anneanne denilince yukarıda birçok yazarın anlattığı gibi farklı tatlar, kokular, sesler ya da sarıp sarmalayan, unutulmayan, şefkat yüklü anılar hatırlar ama benim için durum böyle değil.
elbette ben de çoğu insan gibi anneannemi severdim. evin bahçeye ve ötesinde yol bakan penceresinin önündeki yatakta oturup gelen geçeni izleyen ve o gelen geçenle mutlaka sohbet eden anneannem köyde herkes tarafından çok sevilirdi. çünkü hem güler yüzlü hem de çok cömert bir insandı.
ama bizim ailenin tuhaf bir özelliği anneannemde daha çok öne çıkardı. yabancılara, aileden olmayanlara karşı daha iyi insanlarız biz. onları mutlu etmek aile üyelerini mutlu etmekten daha önemli bizim için. en azından o dönemler öyleydi.
o zamanlar kimin aldığını hatırlamadığım bir saatim olmuştu. casio marka. çok pahalı bir şey değildi zira bizim eve pahalı bir şeyin girdiğini hiç hatırlamam. ama çok havalı bir şey olduğuna eminim. o yaz tatilimin en önemli olayı hesap makineli bir saatimin olması idi.
yatarken bile kolumda olan ve çocuk aklımla okullar açıldığında çok önemli bir olaya dönüşeceğini düşündüğüm bu saat sürekli kolumda ve aklımda idi. durup durup hesap yapıyordum. hiçbir gereği olmadan yapılan bu dört işlem bana önemli bir iş yapıyormuşum duygusu verirdi. hala böyle şeyler yaparım. yani anlamsız şeyler yapıp onlara çok önemli ve ciddi bir işmiş havası vermek gibi.
yaz tatilinde bir hafta da babaannemlerde geçirmemiz gerekti o sene. her sene olduğu gibi. ve ben nasıl olduğunu hala anlamadığım şekilde saatimi anneannemin evinde unuttum. bir hafta geçmek bilmedi. yapmam gereken önemli hesaplamalar yarım kalmıştı. ve aslında iyi bir ilkokul öğrencisi olsam da 7 kere sekizi bile unutmaya başladım bu hafta boyunca.
döndüğümüzde her yeri aradım ama saatim yoktu. gün boyu aramaya devam ettim. hatta artık fındık kabuklarını koyduğumuz eskiden ahır olan yere bile baktım. ve yoktu. hani dokunsalar ağlayacak haldeyim ama metanetli duruyorum.
öğlene doğru ben hesaplamalardan yoksun, okulun ilk günü sınıfta sıradan bir çocuk olacak olmanın üzüntüsü ile otururken köyden bir komşumuz olan, oldukça fakir bir adam eve geldi. aslında yoldan geçiyordu ama anneannem onu eve davet etti. teyzemden bu yaşlı adama yemek vermesini istedi.
adam anneannem ve dayımla sohbet ederken, zamana direnememiş eski kıyafetleri arasında ışıl ışıl bir şey çarptı gözüme. benim hesap makineli saatim.
anneannem saatimi bulmuş ve bu adama hediye etmişti. başımdan aşağı kaynar sular döküldü. kimseye bir şey de diyemedim. öyle üzüldüm ki. ve gerçekten bu saate benim daha çok ihtiyacım vardı.
üzgün üzgün otururken aklıma şu fikir geldi. bu amca birazdan camiye gidecek ve camideki en havalı yaşlı adam o olacak. dedemden bile havalı.
gülümsedim ama hala üzgünüm o gün için.
biliyorum insanlar genelde anneanne denilince yukarıda birçok yazarın anlattığı gibi farklı tatlar, kokular, sesler ya da sarıp sarmalayan, unutulmayan, şefkat yüklü anılar hatırlar ama benim için durum böyle değil.
elbette ben de çoğu insan gibi anneannemi severdim. evin bahçeye ve ötesinde yol bakan penceresinin önündeki yatakta oturup gelen geçeni izleyen ve o gelen geçenle mutlaka sohbet eden anneannem köyde herkes tarafından çok sevilirdi. çünkü hem güler yüzlü hem de çok cömert bir insandı.
ama bizim ailenin tuhaf bir özelliği anneannemde daha çok öne çıkardı. yabancılara, aileden olmayanlara karşı daha iyi insanlarız biz. onları mutlu etmek aile üyelerini mutlu etmekten daha önemli bizim için. en azından o dönemler öyleydi.
o zamanlar kimin aldığını hatırlamadığım bir saatim olmuştu. casio marka. çok pahalı bir şey değildi zira bizim eve pahalı bir şeyin girdiğini hiç hatırlamam. ama çok havalı bir şey olduğuna eminim. o yaz tatilimin en önemli olayı hesap makineli bir saatimin olması idi.
yatarken bile kolumda olan ve çocuk aklımla okullar açıldığında çok önemli bir olaya dönüşeceğini düşündüğüm bu saat sürekli kolumda ve aklımda idi. durup durup hesap yapıyordum. hiçbir gereği olmadan yapılan bu dört işlem bana önemli bir iş yapıyormuşum duygusu verirdi. hala böyle şeyler yaparım. yani anlamsız şeyler yapıp onlara çok önemli ve ciddi bir işmiş havası vermek gibi.
yaz tatilinde bir hafta da babaannemlerde geçirmemiz gerekti o sene. her sene olduğu gibi. ve ben nasıl olduğunu hala anlamadığım şekilde saatimi anneannemin evinde unuttum. bir hafta geçmek bilmedi. yapmam gereken önemli hesaplamalar yarım kalmıştı. ve aslında iyi bir ilkokul öğrencisi olsam da 7 kere sekizi bile unutmaya başladım bu hafta boyunca.
döndüğümüzde her yeri aradım ama saatim yoktu. gün boyu aramaya devam ettim. hatta artık fındık kabuklarını koyduğumuz eskiden ahır olan yere bile baktım. ve yoktu. hani dokunsalar ağlayacak haldeyim ama metanetli duruyorum.
öğlene doğru ben hesaplamalardan yoksun, okulun ilk günü sınıfta sıradan bir çocuk olacak olmanın üzüntüsü ile otururken köyden bir komşumuz olan, oldukça fakir bir adam eve geldi. aslında yoldan geçiyordu ama anneannem onu eve davet etti. teyzemden bu yaşlı adama yemek vermesini istedi.
adam anneannem ve dayımla sohbet ederken, zamana direnememiş eski kıyafetleri arasında ışıl ışıl bir şey çarptı gözüme. benim hesap makineli saatim.
anneannem saatimi bulmuş ve bu adama hediye etmişti. başımdan aşağı kaynar sular döküldü. kimseye bir şey de diyemedim. öyle üzüldüm ki. ve gerçekten bu saate benim daha çok ihtiyacım vardı.
üzgün üzgün otururken aklıma şu fikir geldi. bu amca birazdan camiye gidecek ve camideki en havalı yaşlı adam o olacak. dedemden bile havalı.
gülümsedim ama hala üzgünüm o gün için.
devamını gör...
52.
53.
suç ortağım.. canım anannemmmm:"))
devamını gör...
54.
sarkaçlı saat ve tik takları, buzdolabından gelen o cızırtı sesi. ha birde sanki mit ajanıymış gibi usulca yaklaşıp gizli gizli eline para tutuştururken "sakın kimseye söyleme" demesi.
devamını gör...
55.
selanikli bir paşa'nın torunuymuş annenem.nüfus mübadelesi ile izmir'e yerleşmişler.
küçük bir çocuktum faytona binmiştik kordon'du sanırım tam hatırlamıyorum.
faytoncu, ' ne tarafa?' diye sorunca ' dümdüz' demiştim. ağzıma elinin içiyle vurdu. anlamsızca baktım 'neden?' der gibi..
meğer dümdüz kelimesi o'na göre küfürmüş...
hani ana avrat dümdüz derler ya...
şimdi ne zaman dümdüz diyen birini duysam bu gelir aklıma.
ben o günden sonra hiç kullanmadım...
küçük bir çocuktum faytona binmiştik kordon'du sanırım tam hatırlamıyorum.
faytoncu, ' ne tarafa?' diye sorunca ' dümdüz' demiştim. ağzıma elinin içiyle vurdu. anlamsızca baktım 'neden?' der gibi..
meğer dümdüz kelimesi o'na göre küfürmüş...
hani ana avrat dümdüz derler ya...
şimdi ne zaman dümdüz diyen birini duysam bu gelir aklıma.
ben o günden sonra hiç kullanmadım...
devamını gör...
56.
biz beraber şarkı söylerdik.. alzheimerdı bilmezdi tanımazdı hiç beni ve birçok kişiyi. şarkı söylerdi tüm gün bazen de geceleri. düet yapardık. 1 buçuk senedir duymuyorum şarkılarını. nurlar içinde uyusun
devamını gör...
57.
§§ sabah kokteyli: ya meyve yiyecek ya da kokteyl hazırlayacağız.
yumuşacık, baya bol, kısa ve tatlı takımlı §§ eşofmanlar: "üstündekilerle yatamazsın, eskiden bunlar bana olurdu al giy bunlardan."
§§ biraz(!) temizlik takıntısı: "bu benim sandalyem sen başkasını al."
§§ harçlık: "al hemen, diğerleri kaptığı gibi cebine koyuyor, sen ise benden aldığın gibi yine cebime koyuyorsun. bir daha gelmem ha size."
§§ oyunlar: en son (2 yıl önce) iskambilde bana 66 öğretmişti. oyun oynarken birbirimizi çıldırtmıştık: nenem:"görüyorsun çıkmak üzereyim neden 10'lu atıyorsun?
"ya nene niye tam türkçe öğrenmedin ki, anlamıyorum ne diyorsun işte."
nenem: "akılsız kız, çıkmışsın neden söylemiyorsun?"
"oyunu arapça anlattığın için anladığım kadar oynayabiliyorumm. sayıları da hiç bilmem ondan sayamıyorum ki." (oyunlarda kartların değeri değişiyor ya, arapça deyince anlayamıyordum. sonra ikimize de saymaya başlamıştı çünkü parmakla göstermek daha uğraştırıcı gelmişti. ikimizin işini görebilecek birini bulunca anca normal oynamaya başlamıştık. (:
§§ iş birlikçiliği: beni hem satmaz hem de korur. <3
annem beni azarlayınca bana destek çıkar.
çocukken mutfakta bir halt(!) yediğimde annemi oyalardı: annem süte bakmamı tembih ederdi mesela, ben nenemle uğraşırken unuturdum bazen. ya dökülme sesine ya da yanık kokusuna koşardım. süt eksildi ama en azından mutfağı temiz görsün değil mi? (: olaylar vahim olunca da birlikte el atıyorduk. her halim onun için "prenses" bu hitaptan normalde nefret ederim ama onunla seviyorum. "büyük kraliçeden gelirken premsesten başka ne olacaktım ki; çirkin ördek yavrusu için genler, fazla güzel, külkedisi için annem gayet iyi, uyuyan güzel için ben pimpirikliyim, kırmızı başlıklı kız için ormanda evimiz yok, parmak kız için fazla uzunum, benim hikaye güzel ve çirkin olabilirdi ama onda da içi güzel dışı çirkindi bunu ters yaşadığım için eleyelim. akıllı, çıt kırıldım olmayan ve kendine yetebilen premses hikayesi yok. o yüzden ben bunu yazacağım." deyince nenemin "allah'ın cezası, bari hikayede birini bulmuş ol, orada da mı evde kalacaksın?" deyişinde ben 19-20 idim ya. çıkışı hem komik hem de sinir bozucuydu. "evde kalmıyorum, evde olmayı seçiyorum. ikisi çok farklı. ve sen hikaye de olsa beni rahat bıraksan mı, hani orada mutlu olayım bari?" demiştim. surat asıp "nene bana birini bul veya nene yaşım geçti kimse beni beğenmiyor deyip ağladığında görürüm seni." demişti. ben ona bul demememe rağmen listeler oluşturduğunu biliyorum. ve kararımdan gayet eminim. "niye öyle diyeyim ki, kendimi kendim beğeniyorum, hem cinslerim dışında başkasından bunu duymak ya da hissetmek istemem. sen bilmiyorsun ama toplumun zeka ve ahlak seviyesi çok düştü. göze hitap edeni çok rahatsız ediyorlar. o yüzden uğraşım göze hitap etmemeye çalışmak. kimse beni beğenmiyor diye yakınmam ki mutluluktan coşarım. çünkü bu bir lütuf." dediğimde "yine aklın beş karış havada konuşmaya başladın. bunları öğreneceğine keşke arapçayı öğrenseydin."
anlamadığında veya dediklerimi beğenmediğinde aklım hep beş karış havadadır. "bebek karışı mı yoksa büyük karışı mı?" deyince bastonuyla yapıştırıyor bir tane. "anladım baston karışı, yalnız o hileye kaçar." deyip gıcıklık yapmaya devam edince "kaşınıyorsun ama sen." der ben de "hayır, sen kaşınıyorsun özellikle boynun kaşınıyor ve de karnın. gel buraya bakalım, niye kaşınıyorsun anlayalım." deyip şeytanca gülerken üstüne gidince kaçmasına biraz müsade eder sonra tutup gıdıklarım. o hâli hem komik hem de çok tatlı. iyi ki nenemsin. <3
yumuşacık, baya bol, kısa ve tatlı takımlı §§ eşofmanlar: "üstündekilerle yatamazsın, eskiden bunlar bana olurdu al giy bunlardan."
§§ biraz(!) temizlik takıntısı: "bu benim sandalyem sen başkasını al."
§§ harçlık: "al hemen, diğerleri kaptığı gibi cebine koyuyor, sen ise benden aldığın gibi yine cebime koyuyorsun. bir daha gelmem ha size."
§§ oyunlar: en son (2 yıl önce) iskambilde bana 66 öğretmişti. oyun oynarken birbirimizi çıldırtmıştık: nenem:"görüyorsun çıkmak üzereyim neden 10'lu atıyorsun?
"ya nene niye tam türkçe öğrenmedin ki, anlamıyorum ne diyorsun işte."
nenem: "akılsız kız, çıkmışsın neden söylemiyorsun?"
"oyunu arapça anlattığın için anladığım kadar oynayabiliyorumm. sayıları da hiç bilmem ondan sayamıyorum ki." (oyunlarda kartların değeri değişiyor ya, arapça deyince anlayamıyordum. sonra ikimize de saymaya başlamıştı çünkü parmakla göstermek daha uğraştırıcı gelmişti. ikimizin işini görebilecek birini bulunca anca normal oynamaya başlamıştık. (:
§§ iş birlikçiliği: beni hem satmaz hem de korur. <3
annem beni azarlayınca bana destek çıkar.
çocukken mutfakta bir halt(!) yediğimde annemi oyalardı: annem süte bakmamı tembih ederdi mesela, ben nenemle uğraşırken unuturdum bazen. ya dökülme sesine ya da yanık kokusuna koşardım. süt eksildi ama en azından mutfağı temiz görsün değil mi? (: olaylar vahim olunca da birlikte el atıyorduk. her halim onun için "prenses" bu hitaptan normalde nefret ederim ama onunla seviyorum. "büyük kraliçeden gelirken premsesten başka ne olacaktım ki; çirkin ördek yavrusu için genler, fazla güzel, külkedisi için annem gayet iyi, uyuyan güzel için ben pimpirikliyim, kırmızı başlıklı kız için ormanda evimiz yok, parmak kız için fazla uzunum, benim hikaye güzel ve çirkin olabilirdi ama onda da içi güzel dışı çirkindi bunu ters yaşadığım için eleyelim. akıllı, çıt kırıldım olmayan ve kendine yetebilen premses hikayesi yok. o yüzden ben bunu yazacağım." deyince nenemin "allah'ın cezası, bari hikayede birini bulmuş ol, orada da mı evde kalacaksın?" deyişinde ben 19-20 idim ya. çıkışı hem komik hem de sinir bozucuydu. "evde kalmıyorum, evde olmayı seçiyorum. ikisi çok farklı. ve sen hikaye de olsa beni rahat bıraksan mı, hani orada mutlu olayım bari?" demiştim. surat asıp "nene bana birini bul veya nene yaşım geçti kimse beni beğenmiyor deyip ağladığında görürüm seni." demişti. ben ona bul demememe rağmen listeler oluşturduğunu biliyorum. ve kararımdan gayet eminim. "niye öyle diyeyim ki, kendimi kendim beğeniyorum, hem cinslerim dışında başkasından bunu duymak ya da hissetmek istemem. sen bilmiyorsun ama toplumun zeka ve ahlak seviyesi çok düştü. göze hitap edeni çok rahatsız ediyorlar. o yüzden uğraşım göze hitap etmemeye çalışmak. kimse beni beğenmiyor diye yakınmam ki mutluluktan coşarım. çünkü bu bir lütuf." dediğimde "yine aklın beş karış havada konuşmaya başladın. bunları öğreneceğine keşke arapçayı öğrenseydin."
anlamadığında veya dediklerimi beğenmediğinde aklım hep beş karış havadadır. "bebek karışı mı yoksa büyük karışı mı?" deyince bastonuyla yapıştırıyor bir tane. "anladım baston karışı, yalnız o hileye kaçar." deyip gıcıklık yapmaya devam edince "kaşınıyorsun ama sen." der ben de "hayır, sen kaşınıyorsun özellikle boynun kaşınıyor ve de karnın. gel buraya bakalım, niye kaşınıyorsun anlayalım." deyip şeytanca gülerken üstüne gidince kaçmasına biraz müsade eder sonra tutup gıdıklarım. o hâli hem komik hem de çok tatlı. iyi ki nenemsin. <3
devamını gör...
58.
(bkz: vişne reçeli)
devamını gör...
59.
adi bana miras kalmış,ben doğmadan önce öldüğü için,burukluk hissediyorum.
devamını gör...
60.
mutluluk huzur. allah yaşayanları başımızdan eksik etmesin vefat etmişlere rahmet eylesin.
devamını gör...