eski sevgiliye geri dönmek
başlık "venüs tenli kadın" tarafından 18.03.2021 20:03 tarihinde açılmıştır.
41.
bazen ama çok çok bir bazen, exten next olabilir ya bu kadar katı kurallarımız olmasın hayatta.
devamını gör...
42.
ben mal olduğum için sahibine sadık it gibi dönebilirim, var bende bu mallık. karşı taraf etkilişime geçmesi şart ama yoksa kılımı oynatmam. foto gelsin iplemem ama ruha dokunan iki sözüne eririm. öylede ayrı bir malım.
devamını gör...
43.
yaşanmışlıklar silinir mi? bu mucize gerçekleşecekse ben bugünden razıyım.
ömrüm mucizeleri beklemekle geçti be. hiç bir zaman gerçeklere galip gelemedim...
ömrüm mucizeleri beklemekle geçti be. hiç bir zaman gerçeklere galip gelemedim...
devamını gör...
44.
o boku ben de yedim zamanında hem de defalarca kez. insan bi yerden sonra akıllanıyo ama akıllanana kadar az seksilmiyo.
(bkz: bıyık büküle büküle kaytan insan seksile seksile şeytan olur)
yeter miktarda seksildikten sonra bu tarz tongalara düşmüyor, dönüp arkana bakmamayı öğreniyor ve herkesin gözünde şeytan oluyorsun ama yapacak bişi yok. bana kalırsa birine asıldıktan sonra yüz bulamayınca bile dönüp denememek lazım tekrar ama ne yapalım, ufacık yer bura. dön dolaş hep aynı hatunlar. ondan yani yoksa ben öyle bi insan mıyım, aşkolsun.
(bkz: bıyık büküle büküle kaytan insan seksile seksile şeytan olur)
yeter miktarda seksildikten sonra bu tarz tongalara düşmüyor, dönüp arkana bakmamayı öğreniyor ve herkesin gözünde şeytan oluyorsun ama yapacak bişi yok. bana kalırsa birine asıldıktan sonra yüz bulamayınca bile dönüp denememek lazım tekrar ama ne yapalım, ufacık yer bura. dön dolaş hep aynı hatunlar. ondan yani yoksa ben öyle bi insan mıyım, aşkolsun.
devamını gör...
45.
ihtimalinin ihtimali bile olmaması beni aşırı mutlu eden bir detay bu konu ile ilgili.
“aynı suda iki kere yıkanılmaz.”
teşekkürler. yarışmacı arkadaşlara başarılar.
“aynı suda iki kere yıkanılmaz.”
teşekkürler. yarışmacı arkadaşlara başarılar.
devamını gör...
46.
bunu hayatımda bir defa yaptım. vefat eden sevgilime geri döndüm. yaşadığım tek pişmanlık kısa sürmesiydi.
her sey o kadar güzeldi ki...
her sey o kadar güzeldi ki...
devamını gör...
47.
herkes istediği zaman gidebilir ama istediği zaman dönemez .
devamını gör...
48.
bir 'sevgili' varsa, sevgili o'dur. sevgili, tişörtten farklı bir şeydir. eskisi, yenisi, alınması düşünüleni, kulllanım süresi gibi, etiket özellikleri olmaz. var sananlar konuyu yeniden çalışmalılar bence..
devamını gör...
49.
hayatta yapılabilecek en büyük hatalardan biri olduğu açıktır. bazı istisnaların olması kaideyi bozmuyor. (bkz: istisnalar kaideyi bozmaz)
devamını gör...
50.
biten bitmiştir bittiği gün bitmiştir saçmalamayın kuyruğunuzu dik tutun ve sakın geri dönmeyin
devamını gör...
51.
52.
biraz rasyonel davransanız arkadaşlar. mesela hala sokak kedileri gibi çöplüğü kurcalamak yerine ya da takıntı haline getirip her yeni sevgilinizi onunla kıyaslamak yerine. sanki dünyada kız/erkek kalmadı kıtlıktasınız sanki. unutmayın her hata bakiredir tekrarı zevke girer kıps.
devamını gör...
53.
aynı nehirde iki kez yıkanamazsınız: çünkü nehir aynı nehir değildir ve siz aynı siz değilsiniz.
heraklitos bunu çok güzel açıklamış.
devamını gör...
54.
'ilkinde ölmedim, bir doz daha alayım şu zehirden,' mentalitesinin bir sonucudur.
eski sevgiliye geri dönmeye çalışanlar için moral bozucu ama gerekli bir side quest içeriğidir. eğer terk edilen taraftaysanız acil durumda kırınız. terk eden taraf iseniz... abi bence buralarda çok dolanma, herkes zaten çok gergin, seninle de başka başlıklarda buluşuruz. bende de var bu hikayeden bir tane. evet, evet, sadece bir defaya mahsus olsa dahi yedim öyle bir halt. merak etme devamında anlatacağım, bununla da bir güzel dalga geçeceğiz çünkü rezillik derecesinde komik... ama bugün burada oyuncu olarak bulunmuyorum. hayır, ben bugün dm'im ve rulebook elimdeyken biraz kaba olmaya meyilliyim... hehe. ne yaparsın işte?
evet, ne diyordum... hah! eğer npc öldüyse… ölmüştür, respawn bekleme ekranına bakıp ağlamaya gerek yok. bak şimdi. bir campaign oynuyorsun. npc geldi. roleplay iyi, kimya şahane, hatta birkaç quest’te yanında oldu, sana potion of healing uzattı, yeri geldi yanında çarpıştı. için ısındı. “bu galiba benim party member’ım olabilir," dedin. hatta bir noktada bu karakterin arkasında kesinlikle daha büyük bir hikâye var, diye düşündün, olabilir böyle şeyler. hatırladın değil mi o güzel anıları? hayatın bir campaign olduğunu kabul edelim ama herkes ana karakter değil, canım. bazıları sadece npc ve bazı npc’ler sadece bir sahne için yazılmıştır. yani, haritanın bir köşesinde oturup sana 'tavernada bir yabancı seni izliyor' bakışı atmak dışında bir halt etmeyecek yan görev çöpleri...
ama sen... sen ne yapıyorsun? npc ölüyor. yani dm zar atıyor, can sıfır, ruh uçmuş, hikâye bitmiş. normalde story-driven kayıp diyip geçeceksin, hayatın akışına bırakacaksın. sen ne yapıyorsun peki? diz çöküp kelemvor’a yalvarıyorsun. elinde scroll of desperation, ağzında “biz birlikte ne güzel rp yapıyorduk yaa…” cümlesiyle o cleric senin bu cleric benim dolaşıyorsun. yetmiyor, gidip eski sevgiline, “true resurrection şeyapsak?” diyorsun geri dönsün diye. bir de gidip en pahalı spell’i seçiyorsun. yetmiyor büyünün doğası gereği geri getirilecek ruhla da pazarlık etmek gerekiyor zaten geri gelmek istiyor mu diye. ruh kim? eski sevgilin. nerede? başka campaign’de, seni unuttu bile. anlaşmaya geri dönüş süresi de 10 iş günü ve %75 ihtimalle sana ‘hayır’ diyecek. çok pahalı büyü o be, manyak. kural bir: öldüyse, öldü. bitti. geçmiş olsun. o an “ben bu karakteri çok sevdim yaa,” diyorsan da geç kalmışsın dostum, o insight check’i daha önce atacaktın. şimdi tüm parti seni izlerken dizlerinin üstüne çöküp “kelemvor baba nolur onu bana geri ver!" diye ağlamanın anlamı yok
oyun kıtayı gelecek tehlikelerden kurtarma temalı, ama sen hâlâ “onunla ilk tanıştığımız han neydi, oraya dönsek mi?” demeye çalışıyorsun. main quest o kadar kaydırılmaz kıytırık bir npc için, saçmalama.
bir defaya mahsus true resurrection - gerçek hayattaki karşılığı eski sevgiliye yalvarma- diye bir şey var, bunu kabul ediyorum. gerçekten ben bu kişi için lanetli dağa çıkar, cursed artifact çalarım diyorsan bir dene. ama bu deneme şunu içeriyor, -bedeli var kesinlikle- kendi iç sesini, gururunu ve dignity’ni power word: kill ile havaya uçurmak. bu senin tek kullanımlık legendary action’ın olur ve çoğu zaman pişmanlıkla sonuçlanır. bak güzel kardeşim, true resurrection gerçek hayatta limitli bir kere. öyle herkese kullanılmaz ve sadece bir kere denersin, ikinciye olacak iş değil, bunu kabul etmen gerek ve o da dediğim gibi gerçekten “ben bu insan için gururumu hiçe sayarım,” diyorsan. yani sadece "çok sevdim!" değil, “ulan karakter kağıdımı yakarım gerekirse, yine de denerim,” diyorsan. demiyorsan eğer sonuç olarak öyle bir npc vardı ama sonra… öldü, hepsi bu. ya da dm’in kararıyla sessizce story’den çıktı. oyuncusu başka campaign’e geçti, başka sistemlerde rol yapmaya başladı. belki pathfinder’da. belki vtm’de. belki de tinder’da ya da normal sözlük'de... ikisi hemen hemen aynı şey zaten. o yüzden şunları yapmayı bırak:
zone of delusion (bitmişse bitmiştir, delüzyonel olmayı bırak.)
message (gönderme a.... ehm, canım arkadaşım, gönderme.)
speak with dead (arşivdeki mesajları okuyup iç çekme, turn undead at geç.)
sending (özellikle gece 02.37’de “uyuyorsan özür dilerim,” diye gönderilenler. bu baya sıkıntılı, 10d12 psychic hasar yersin. hem de tutturma zarı bile atmazlar, güzelim. direkt. magic missile gibi. ne olduğunu anlamadan.)
ama yine de hatırlatmak boynumun borcu: ben bir kere yaptım bu büyüyü. inanır mısın cidden hayatım boyunca bir kere yaptım sadece. o da öyle kıytırık bir npc için değil, aynı partidendik, takım arkadaşımdı ve... ve... ölmüştü çünkü. iki kere de yapmış olabilirim aynı char için, emin olamadım. hatıralarım çok flu. ulan yapmamışımdır umarım ya, ürperdim yemin ederim. ayrı ayrı iki insana yapsam neyse... nerede kalmıştık? galiba sevgili de değildik o zaman. dur, bu hikaye tam olarak konsepte uygun mu ki şimdi? neyse... yanlışlıkla öldürdüm olum takım arkadaşımı, çok kötü cidden. konu böyle şeyler olunca sthrad bir ben iki bu enayilik konusunda; ikimiz de curse yiyip oturduk kıçımızın üstüne. şimdi bakınca gülesim geliyor. yani dm ile -literally tanrı- "h****tir, öyle ölüyor muydu ya," anı yaşadık karşılıklı boş bir bakışma ile. dur, bunu senin için sahneleştireyim hemen. tam olarak şöyle bir şeydi:
.
(elminster, -yani ben, bilge büyücü- takım arkadaşını uçuruma ittikten sonra arkasından bakar... sonuçta uçurum o kadar da derin olamaz herhalde, değil mi? değil mi? birazdan aşağıdan, "bacağımı kırıyordum, kahrolası," diye bir ses gelmesini beklemektedir. aynen.
dm: öhm... ııı... 20d6 düşme hasar zarı... toplamda 90 damage.
elminster: -hâlâ durumu anlamamış vaziyette bakmaya devam etmektedir- bekle... o kadar yüksek miydi? kaç ft. yükseklikte lan burası?! falcon kulesi kadar falan mı?
dm: iki falcon kulesi kadar...
elminster: kaç hp'si vardı ki? 150? 135? 130? 92 en azından?
dm: 8... 8 hp
elminster: ha?
dm: 8 dedim ya. hecelememi ister misin? tekrar tekrar sorunca temporary hit point almayacak. öldü olum işte, oynamaya devam et. daha büyük dertleriniz var şu an.
elminster: nasıl ya? öyle ölüyor muydu? ee ben aşıktım ona. baya öldü yani?
dm: so what? iterken tam olarak ne bekliyordun ki? birden kanatlarının çıkmasını falan mı? yani... buradaki sorunun kaç hp'si olduğunu sanmıyorum. ittirmese miydin acaba? hp'si o kadar düşük adamı niye itiyorsun?
elminster: ııı... bir baksak aşağıya? yaşıyordur belki? ha? yani, ölmemiştir canım. hah! saçmalık.
dm: ınstant death... yani, bacağı -ki bacağı kaldıysa- ve kafası arasındaki mesafeye bir tane town kurabiliriz. dürbünle bakarsan eğer şuradaki kan yığınının arasında biraz kıkırdak parçası var galiba. teselli olacaksa eğer...
elminster: ya 20 level partinin yanına nasıl 8 hp oyuncu verebilirsin? nereden bilebilirim ben?
dm: ben vermedim ki, sen kolundan tutup zorla oyuna soktun ben bunu partide istiyorum diye. ayrıca sorun cidden bu mu? itmen sorun gibi sanki, ne dersin?
elminster: öldürmek zorunda değildin! 82 thp verebilirdin!
dm: sen ittirdin ulan, manyak?!
elminster: hiç tanıdığın cleric var mı? 18 level? spesifik olarak...
dm: sen salaksın...
elminster: heh, bazen. ee cleric işi için ne diyorsun?
dm: ranger; dağın ötesinden epey kızgın, epey kalabalık, epey silahlanmış bir ordunun üstünüze geldiğini haber verdi... roll for ınitiative, wizard.
elminster: -bir yandan ıslık tutturmuş, not defterinden tanıdık cleric adresi aramaktadır true resurrection için, ınitiative zarı mı? hak getire- üstat barth vardı... yok o olmaz, geçen yaş gününde kulesini yakmıştım. mielikki rahibesi t'heala... onu yanlışlıkla öldürmüş müydüm ya? aynen. neyse. firestorm? onun da sakalı bir garip be.
dm: kime diyorum ki ben...)
tabii liste biraz kısaydı, ben de çareyi arasına daldığım ordudan medet umarak bulmayı denedim. evet... beni savaş meydanında hatırlarsın, büyü kitabımı kafama siper etmiş ortada dolanıyordum: "affedersiniz, siz... kobold musunuz? evet? harika. kabile yapısına sahip bir topluluk olduğunuz için soruyorum: şamanınız var mı? (yüzüne sıçrayan taze kanı siler) tam cevap verecekken gitti... beyefendi! evet siz! az önce bacağıma balta saplayan... epey ikna edici bir girişti. size bir sorum olacak: şamanınız hâlâ hayatta mı, yoksa o da tendonlarım gibi ikiye mi ayrıldı? ...ama ben saldırı değil, bilgi alımı odaklıyım. bu büyücü savaşmıyor, sadece danışıyor. bir broşürüm olsa verirdim... hay! (fireball!) tükürdüğümün barbarı.
selam. kusura bakma, baltayla konuşuyor gibisin ama hızlıca bir şey soracağım: sizin tarafta ölüleri diriltebilen biri var mı? öyle ‘ağzına dua üfleyip canlandıran’ cinsten. ağzı yok ama. hani... şey... ruh iadesi yapan... bu kükreme evet mi? evet... balta... pekala... bu kesinlikle hayır. anladım, teşekkürler.
merhaba, çok özür dilerim oklarınızı gerçekten çok beğendim, estetik fırlatıyorsunuz. araya sıkıştırıvereyim: kabilesel hiyerarşide tıbbi otorite kim- ama diplomasiye bir şans vereb- ben de öfkeliyim ama konu o değil şu an! birbirimizi öldürmeye çalışırken nasıl iletişim kurabiliriz arkadaşım?! meteor swarm da atamıyorum ki... biri patlasa, kesin şaman da kaynar arada.
fazladan şamanı olan var mı? 18 level, yaşlı, bastonlu falan? aranızda ruhla konuşan biri? hadi be abi, her kabilede olur bir tane!
yani, pek... konuşarak anlaşamadık. iletişim sorunları diyelim. ha, kadim bir planım daha vardı aslında. zor günler için sakladığım bir tane... büyü kitabımın o özel sayfası; uzun vadeli alternatif hayatta kalma çözümleri: lichhood.
onda da aşağı yukarı şöyle bir fiyasko yaşadım... bir şekilde çağrı başaralı oldu "ey kadim olan, ey sonsuzlukla lanetlenmiş bilge efendi... karanlık falan, bir şeyler."
lich efendisi: “evet... evet... uçurum... düşme... ölüm...”
(not alır) “…e peki motivasyon?”
elminster: “yani, ölü diriltme falan? haha, bilirsin karanlık şeyler? evil lich stuff?"
lich efendisi: (gözlerini kısar, alnını ovuşturur)
“elminster... bak... sana bir şey diyeyim mi…bu mu? bu mu yani? buydu yani? insanlıktan vazgeçme sebebin? 'cleric bulamadım, bari necromancy öğreneyim’ diyip ruhunu satan kaç kişi tanıyorum biliyor musun?” (parmaklarıyla “sıfır” işareti yapar) “hiç. çünkü kimse o kadar gerizekâlı değil.”
elminster: “ama ben... ağladım falan yani... acı çekiyorum, lan!”
lich efendisi: (elindeki görünmez başvuru formunu çevirir, damgayı eline alır) “…duygusal istikrar: eksi 3. motivasyon: ‘kavga ettik’. phylactery: reçel kavanozu. tamam. başvurun değerlendirildi. lich olamıyorsun.”
elminster: “ama neden?!”
lich efendisi: seninki... nasıl desem hani ‘ders alınamamış’ bir salaklık. saçma işlerle uğraşmayı bırakıp (arkadaki orduyu işaret eder) daha önemli şeylere odaklanman gerekiyor. (tam mesai bitiminde evrak gelmiş gibi suratı düşer) bak, kalmak isterdim ama istemiyorum... ofis şu an kapanıyor. üç tane cehennem kapısı mühürlenecek, iki soul trade var önümde. bir tanesi de vecna'nın yeğeni. cidden zamanım yok seninle uğraşmaya.”
(lich efendisi ayağa kalkar. gölge geri çekilir. aura dağılır. son bir kez konuşur, sesi bıkkındır.)
lich efendisi: “başvurun reddedildi. lütfen 666 yıl sonra tekrar dene. o zamana kadar biraz... mantıklı bir gerekçe bulursun belki."
dm: ee, wizard? başka dahiyane planın var mı?
ana fikri anladın işte. aşağı yukarı böyle oldu. sonuç olarak... pantheon'daki memura dilekçe verir gibi ao'ya, kelemvor'a bulabildiğim her yetkiliye diz çöküp dua ettim. spell slot saklayıp “bu campaign sensiz eksik,” yazdım. bak o çok tehlikeli bir ifade işte. baya salya sümük ağlayıp 'tülay geri dön' moduna girdim yani. bu cümle dnd evreninde bile cursed item olarak geçiyor. takınca bütün skill check’lerin -2’ye düşer, öz güvenin drop yer, charisma’n pasif kalır, wisdom zaten baştan dump’tı. neyse, doğal olarak kritik fail attım. dm’in suratında bile “salak salak işlerle uğraşma, geç şuraya ao'nun cezası,” ifadesi belirdi. bu sırada kıçımızın dibinde iki adet 23 cr ancient red dragon bağırıyor bu arada. arka taraftan da tempus clericleri tarafından bufflanmış yedi yüz kişilik chaotic evil bir barbar kabilesi üstümüze tekrar atlamak üzere. long rest almamışız... ben tüm spell slotları harcamış vaziyetteyim ama oyuncuyu diriltsin diye illegal cleric arıyorum ara sokaklarda, "lan revive edelim, belki başka bir questimiz vardı ya," falan diye. o hengamede kafama ok yedim sonra. +2 long bow ,usta. 400 ft. uzaktan vuruyor, ne olduğunu anlayamıyorsun. tak, gitmişsin. death saving throw attım, iki fail. partideki bard, bardic inspiration atmasa üçüncü de fail olurdu muhtemelen. kelemvor, gel bir de karşımda yalvar içerikli +18 sistem mesajı gönderdi resmen.
ama neyse ki bir huyum var. yaptıklarımdan ziyade yapmadıklarımdan pişman olma yüzdem daha yüksek. yoksa oturur kafamı kırardım; “salak mısın sen, facecheck ile tuzak mı kontrol edilir," falan diye. yaptığımın pek farkı yoktu bundan çünkü. sonra... işe yaradı bu arada, ehe. konumuz bu değil şimdi.
neyse benim kişisel durumum bir kenara, sana dönersek eğer; unutma, aşk iki kişiliktir. tek başına yaşanmaz. sen hâlâ “bizim özel combo’muz vardı," derken o başka bir karakterle multi-class yapmıştır bile, ruhun duymaz ve sana bir sır vereyim: bir gün adını bile hatırlamayacaksın. "ver potion’ınımı, al kamp çadırını, kampına geri dön. burada long rest yapamazsın," modu açılacak. dm notlarının kenarında bile şöyle yazacak: “unresolved npc. not worth revisiting.”
ha, bir ihtimal cesede şöyle bir uzaktan bakmak için kontrol etmeye gelebilir. o zaman da az çok durum belli güzelim. kadın/adam undead artık. bu işin arkasında belli ki bir necromancer var. sen zaten kampanyayı kapatmışsın. yeni harita, yeni parti, yeni loot. level atlamışsın. feat almışsın ama sonra… bam. gecenin körü. hiçbir şey olmamış gibi bir mesaj:
“sadece merhaba demek istedim. umarım iyisindir.”
şöyle bir kriz geçirmen olası: "umarım iyisindir mi? umarım iyisindir mi?! dokuz cehennemin her katında arkadaş edindim, be! sen umarım iyisindir mi diyorsun? bir zahmet… siktir git, iyiyim. senin sayende değil!"
(bir ara önümde kavga eden çiftlerden biri böyle bir rage geçirdi. çok ciddiyim. dehşet vericiydi. poğaçam boğazımda kaldı izlerken.)
geçirme. gerek yok. işte o raddeye gelme diye uğraşıyorum. gerçi dışarıdan, "sağ ol, iyiyim," falan olarak duyulur bu tahminimce. "madem undead olarak geri döndü, en azından bir divine smite vurulacak... ama nereye?" moduna girme. ha, girebilirsin de. benlik değil, ne münasebet işim olacak. sen istiyorsan uğraş. o yüzden cevabı bilmiyorum. onu da sen buluver.
şimdi kendini toparlaman için son kez söylüyorum, sonra işim burada biter. kendine dönüp sorman gereken yegane soruları ben sırf iyi niyetimden soruyorum sana benim duygusal bardım...
sen bunun için mi son kalan healing pot'u verdin? kardeşim o iksir 150 gold’du lan! içinde unicorn gözyaşı vardı. bir bak! selune aşkına bir bak, sence değer mi bu çöp için? sen bunun için mi dungeon’da onu sırtında taşıdın? str dump stat’tı, her iki adımda “benim ayaklarım titriyor," diyordu muhtemelen. sen hâlâ “ben güçlü olmalıyım," diye kendini beş tur exhaustion’a soktun, altıncıda ölüyorsun eşek. sen bunun için mi paladin’i reddettin? evet, o sadık, terbiyeli, güzelim paladinden söz ediyorum. karakter sheet’inde flaw yoktu ulan. ama sen? sen gittin muhtemelen "artık yürütemiyorum," ayarında salak bahaneler sunan charisma’sız eşşşşşşeği seçtin. ulan bağlanma sorunu olan rogue’a 4. seviye charm büyüsü bastın lan. kime ne anlatıyorsun?! sen bunun için mi raven queen’e gidip "lütfen bir kez daha göreyim," diye yalvardın?! ya raven queen bile, "tatlım, cr’ı bile yok. ruh olarak bile geri dönmeyi hak etmiyor," dedi, abi. sen bunun için mi wild shape’le kendini taşıma hayvanına çevirdin? literal katır oldun lan. sırf yorulmasın diye. eşyasını taşıdın, loot’unu sırtladın. sen bunun için mi wish büyüsünü ‘umarım bana geri döner’ için kullandın? wish büyüsü be kardeşim! kosmosu bile değiştirebilirdin ama sen sana dönsün diye evreni yanmaya terk etmiş olabilirsin. ulan karsus bile daha mantıklıydı.
bugün canın yanıyor olabilir ama bir gün “ne salakmışım lan ben,” diye güleceksin, yemin ederim ki. olay yerinden bildiriyorum, vallahi çok pis t***k geçiyorsunuz sadece arkadaşlarınla. şimdi içindesin tabii. kafanda hâlâ onun adı. dm’in önüne her harita açıldığında, “belki buradan geçmiştir,” diye iç geçiriyorsun. şarkı açıyorsun ama çalmıyor abi. kendi kendine dudak kıpırdatıyorsun. bak cidden, bir gün gelecek… şöyle bir bakacaksın geçmişe ve o an fark edeceksin: sen efsanevi bir loot’u pazar çadırıyla takaslamışsın. legendary silahını bir gülümseme uğruna harcamışsın. ve işte o gün… sağlam bir kahkaha atacaksın "ulan ben bunun için mi altı turn boyunca kendime emotional damage vurdum," dediğin türden olacak. "ulan bu yıkık taş yığınına ben karargâh demişim be!" diyeceksin kendi kendine. lore mu o? story bile değil artık. fanfiction. hayranı da değilsin. okuma.
yani özetle... bırak o elindeki dokuzuncu seviye scroll'u yerine. dokuz seviye be abi. saçmalama. toparlan, bırakma kendini. valla geçiyor. geçmezse gel dinlerim ben derdini, söz.
kendimi katledilmiş prens hanındaki yaşlı bir bartender gibi hissediyorum... "yani ex'in baya baya mimic çıktı, ha?" burada işim bitince gidip npc'ler için insan hakları evrensel beyannamesi yazacağım yemin ederim. içim sıkıldı. elminster the grandiose fool keyifli okumalar diler. mendil ister misin?
eski sevgiliye geri dönmeye çalışanlar için moral bozucu ama gerekli bir side quest içeriğidir. eğer terk edilen taraftaysanız acil durumda kırınız. terk eden taraf iseniz... abi bence buralarda çok dolanma, herkes zaten çok gergin, seninle de başka başlıklarda buluşuruz. bende de var bu hikayeden bir tane. evet, evet, sadece bir defaya mahsus olsa dahi yedim öyle bir halt. merak etme devamında anlatacağım, bununla da bir güzel dalga geçeceğiz çünkü rezillik derecesinde komik... ama bugün burada oyuncu olarak bulunmuyorum. hayır, ben bugün dm'im ve rulebook elimdeyken biraz kaba olmaya meyilliyim... hehe. ne yaparsın işte?
evet, ne diyordum... hah! eğer npc öldüyse… ölmüştür, respawn bekleme ekranına bakıp ağlamaya gerek yok. bak şimdi. bir campaign oynuyorsun. npc geldi. roleplay iyi, kimya şahane, hatta birkaç quest’te yanında oldu, sana potion of healing uzattı, yeri geldi yanında çarpıştı. için ısındı. “bu galiba benim party member’ım olabilir," dedin. hatta bir noktada bu karakterin arkasında kesinlikle daha büyük bir hikâye var, diye düşündün, olabilir böyle şeyler. hatırladın değil mi o güzel anıları? hayatın bir campaign olduğunu kabul edelim ama herkes ana karakter değil, canım. bazıları sadece npc ve bazı npc’ler sadece bir sahne için yazılmıştır. yani, haritanın bir köşesinde oturup sana 'tavernada bir yabancı seni izliyor' bakışı atmak dışında bir halt etmeyecek yan görev çöpleri...
ama sen... sen ne yapıyorsun? npc ölüyor. yani dm zar atıyor, can sıfır, ruh uçmuş, hikâye bitmiş. normalde story-driven kayıp diyip geçeceksin, hayatın akışına bırakacaksın. sen ne yapıyorsun peki? diz çöküp kelemvor’a yalvarıyorsun. elinde scroll of desperation, ağzında “biz birlikte ne güzel rp yapıyorduk yaa…” cümlesiyle o cleric senin bu cleric benim dolaşıyorsun. yetmiyor, gidip eski sevgiline, “true resurrection şeyapsak?” diyorsun geri dönsün diye. bir de gidip en pahalı spell’i seçiyorsun. yetmiyor büyünün doğası gereği geri getirilecek ruhla da pazarlık etmek gerekiyor zaten geri gelmek istiyor mu diye. ruh kim? eski sevgilin. nerede? başka campaign’de, seni unuttu bile. anlaşmaya geri dönüş süresi de 10 iş günü ve %75 ihtimalle sana ‘hayır’ diyecek. çok pahalı büyü o be, manyak. kural bir: öldüyse, öldü. bitti. geçmiş olsun. o an “ben bu karakteri çok sevdim yaa,” diyorsan da geç kalmışsın dostum, o insight check’i daha önce atacaktın. şimdi tüm parti seni izlerken dizlerinin üstüne çöküp “kelemvor baba nolur onu bana geri ver!" diye ağlamanın anlamı yok
oyun kıtayı gelecek tehlikelerden kurtarma temalı, ama sen hâlâ “onunla ilk tanıştığımız han neydi, oraya dönsek mi?” demeye çalışıyorsun. main quest o kadar kaydırılmaz kıytırık bir npc için, saçmalama.
bir defaya mahsus true resurrection - gerçek hayattaki karşılığı eski sevgiliye yalvarma- diye bir şey var, bunu kabul ediyorum. gerçekten ben bu kişi için lanetli dağa çıkar, cursed artifact çalarım diyorsan bir dene. ama bu deneme şunu içeriyor, -bedeli var kesinlikle- kendi iç sesini, gururunu ve dignity’ni power word: kill ile havaya uçurmak. bu senin tek kullanımlık legendary action’ın olur ve çoğu zaman pişmanlıkla sonuçlanır. bak güzel kardeşim, true resurrection gerçek hayatta limitli bir kere. öyle herkese kullanılmaz ve sadece bir kere denersin, ikinciye olacak iş değil, bunu kabul etmen gerek ve o da dediğim gibi gerçekten “ben bu insan için gururumu hiçe sayarım,” diyorsan. yani sadece "çok sevdim!" değil, “ulan karakter kağıdımı yakarım gerekirse, yine de denerim,” diyorsan. demiyorsan eğer sonuç olarak öyle bir npc vardı ama sonra… öldü, hepsi bu. ya da dm’in kararıyla sessizce story’den çıktı. oyuncusu başka campaign’e geçti, başka sistemlerde rol yapmaya başladı. belki pathfinder’da. belki vtm’de. belki de tinder’da ya da normal sözlük'de... ikisi hemen hemen aynı şey zaten. o yüzden şunları yapmayı bırak:
zone of delusion (bitmişse bitmiştir, delüzyonel olmayı bırak.)
message (gönderme a.... ehm, canım arkadaşım, gönderme.)
speak with dead (arşivdeki mesajları okuyup iç çekme, turn undead at geç.)
sending (özellikle gece 02.37’de “uyuyorsan özür dilerim,” diye gönderilenler. bu baya sıkıntılı, 10d12 psychic hasar yersin. hem de tutturma zarı bile atmazlar, güzelim. direkt. magic missile gibi. ne olduğunu anlamadan.)
ama yine de hatırlatmak boynumun borcu: ben bir kere yaptım bu büyüyü. inanır mısın cidden hayatım boyunca bir kere yaptım sadece. o da öyle kıytırık bir npc için değil, aynı partidendik, takım arkadaşımdı ve... ve... ölmüştü çünkü. iki kere de yapmış olabilirim aynı char için, emin olamadım. hatıralarım çok flu. ulan yapmamışımdır umarım ya, ürperdim yemin ederim. ayrı ayrı iki insana yapsam neyse... nerede kalmıştık? galiba sevgili de değildik o zaman. dur, bu hikaye tam olarak konsepte uygun mu ki şimdi? neyse... yanlışlıkla öldürdüm olum takım arkadaşımı, çok kötü cidden. konu böyle şeyler olunca sthrad bir ben iki bu enayilik konusunda; ikimiz de curse yiyip oturduk kıçımızın üstüne. şimdi bakınca gülesim geliyor. yani dm ile -literally tanrı- "h****tir, öyle ölüyor muydu ya," anı yaşadık karşılıklı boş bir bakışma ile. dur, bunu senin için sahneleştireyim hemen. tam olarak şöyle bir şeydi:
.
(elminster, -yani ben, bilge büyücü- takım arkadaşını uçuruma ittikten sonra arkasından bakar... sonuçta uçurum o kadar da derin olamaz herhalde, değil mi? değil mi? birazdan aşağıdan, "bacağımı kırıyordum, kahrolası," diye bir ses gelmesini beklemektedir. aynen.
dm: öhm... ııı... 20d6 düşme hasar zarı... toplamda 90 damage.
elminster: -hâlâ durumu anlamamış vaziyette bakmaya devam etmektedir- bekle... o kadar yüksek miydi? kaç ft. yükseklikte lan burası?! falcon kulesi kadar falan mı?
dm: iki falcon kulesi kadar...
elminster: kaç hp'si vardı ki? 150? 135? 130? 92 en azından?
dm: 8... 8 hp
elminster: ha?
dm: 8 dedim ya. hecelememi ister misin? tekrar tekrar sorunca temporary hit point almayacak. öldü olum işte, oynamaya devam et. daha büyük dertleriniz var şu an.
elminster: nasıl ya? öyle ölüyor muydu? ee ben aşıktım ona. baya öldü yani?
dm: so what? iterken tam olarak ne bekliyordun ki? birden kanatlarının çıkmasını falan mı? yani... buradaki sorunun kaç hp'si olduğunu sanmıyorum. ittirmese miydin acaba? hp'si o kadar düşük adamı niye itiyorsun?
elminster: ııı... bir baksak aşağıya? yaşıyordur belki? ha? yani, ölmemiştir canım. hah! saçmalık.
dm: ınstant death... yani, bacağı -ki bacağı kaldıysa- ve kafası arasındaki mesafeye bir tane town kurabiliriz. dürbünle bakarsan eğer şuradaki kan yığınının arasında biraz kıkırdak parçası var galiba. teselli olacaksa eğer...
elminster: ya 20 level partinin yanına nasıl 8 hp oyuncu verebilirsin? nereden bilebilirim ben?
dm: ben vermedim ki, sen kolundan tutup zorla oyuna soktun ben bunu partide istiyorum diye. ayrıca sorun cidden bu mu? itmen sorun gibi sanki, ne dersin?
elminster: öldürmek zorunda değildin! 82 thp verebilirdin!
dm: sen ittirdin ulan, manyak?!
elminster: hiç tanıdığın cleric var mı? 18 level? spesifik olarak...
dm: sen salaksın...
elminster: heh, bazen. ee cleric işi için ne diyorsun?
dm: ranger; dağın ötesinden epey kızgın, epey kalabalık, epey silahlanmış bir ordunun üstünüze geldiğini haber verdi... roll for ınitiative, wizard.
elminster: -bir yandan ıslık tutturmuş, not defterinden tanıdık cleric adresi aramaktadır true resurrection için, ınitiative zarı mı? hak getire- üstat barth vardı... yok o olmaz, geçen yaş gününde kulesini yakmıştım. mielikki rahibesi t'heala... onu yanlışlıkla öldürmüş müydüm ya? aynen. neyse. firestorm? onun da sakalı bir garip be.
dm: kime diyorum ki ben...)
tabii liste biraz kısaydı, ben de çareyi arasına daldığım ordudan medet umarak bulmayı denedim. evet... beni savaş meydanında hatırlarsın, büyü kitabımı kafama siper etmiş ortada dolanıyordum: "affedersiniz, siz... kobold musunuz? evet? harika. kabile yapısına sahip bir topluluk olduğunuz için soruyorum: şamanınız var mı? (yüzüne sıçrayan taze kanı siler) tam cevap verecekken gitti... beyefendi! evet siz! az önce bacağıma balta saplayan... epey ikna edici bir girişti. size bir sorum olacak: şamanınız hâlâ hayatta mı, yoksa o da tendonlarım gibi ikiye mi ayrıldı? ...ama ben saldırı değil, bilgi alımı odaklıyım. bu büyücü savaşmıyor, sadece danışıyor. bir broşürüm olsa verirdim... hay! (fireball!) tükürdüğümün barbarı.
selam. kusura bakma, baltayla konuşuyor gibisin ama hızlıca bir şey soracağım: sizin tarafta ölüleri diriltebilen biri var mı? öyle ‘ağzına dua üfleyip canlandıran’ cinsten. ağzı yok ama. hani... şey... ruh iadesi yapan... bu kükreme evet mi? evet... balta... pekala... bu kesinlikle hayır. anladım, teşekkürler.
merhaba, çok özür dilerim oklarınızı gerçekten çok beğendim, estetik fırlatıyorsunuz. araya sıkıştırıvereyim: kabilesel hiyerarşide tıbbi otorite kim- ama diplomasiye bir şans vereb- ben de öfkeliyim ama konu o değil şu an! birbirimizi öldürmeye çalışırken nasıl iletişim kurabiliriz arkadaşım?! meteor swarm da atamıyorum ki... biri patlasa, kesin şaman da kaynar arada.
fazladan şamanı olan var mı? 18 level, yaşlı, bastonlu falan? aranızda ruhla konuşan biri? hadi be abi, her kabilede olur bir tane!
yani, pek... konuşarak anlaşamadık. iletişim sorunları diyelim. ha, kadim bir planım daha vardı aslında. zor günler için sakladığım bir tane... büyü kitabımın o özel sayfası; uzun vadeli alternatif hayatta kalma çözümleri: lichhood.
onda da aşağı yukarı şöyle bir fiyasko yaşadım... bir şekilde çağrı başaralı oldu "ey kadim olan, ey sonsuzlukla lanetlenmiş bilge efendi... karanlık falan, bir şeyler."
lich efendisi: “evet... evet... uçurum... düşme... ölüm...”
(not alır) “…e peki motivasyon?”
elminster: “yani, ölü diriltme falan? haha, bilirsin karanlık şeyler? evil lich stuff?"
lich efendisi: (gözlerini kısar, alnını ovuşturur)
“elminster... bak... sana bir şey diyeyim mi…bu mu? bu mu yani? buydu yani? insanlıktan vazgeçme sebebin? 'cleric bulamadım, bari necromancy öğreneyim’ diyip ruhunu satan kaç kişi tanıyorum biliyor musun?” (parmaklarıyla “sıfır” işareti yapar) “hiç. çünkü kimse o kadar gerizekâlı değil.”
elminster: “ama ben... ağladım falan yani... acı çekiyorum, lan!”
lich efendisi: (elindeki görünmez başvuru formunu çevirir, damgayı eline alır) “…duygusal istikrar: eksi 3. motivasyon: ‘kavga ettik’. phylactery: reçel kavanozu. tamam. başvurun değerlendirildi. lich olamıyorsun.”
elminster: “ama neden?!”
lich efendisi: seninki... nasıl desem hani ‘ders alınamamış’ bir salaklık. saçma işlerle uğraşmayı bırakıp (arkadaki orduyu işaret eder) daha önemli şeylere odaklanman gerekiyor. (tam mesai bitiminde evrak gelmiş gibi suratı düşer) bak, kalmak isterdim ama istemiyorum... ofis şu an kapanıyor. üç tane cehennem kapısı mühürlenecek, iki soul trade var önümde. bir tanesi de vecna'nın yeğeni. cidden zamanım yok seninle uğraşmaya.”
(lich efendisi ayağa kalkar. gölge geri çekilir. aura dağılır. son bir kez konuşur, sesi bıkkındır.)
lich efendisi: “başvurun reddedildi. lütfen 666 yıl sonra tekrar dene. o zamana kadar biraz... mantıklı bir gerekçe bulursun belki."
dm: ee, wizard? başka dahiyane planın var mı?
ana fikri anladın işte. aşağı yukarı böyle oldu. sonuç olarak... pantheon'daki memura dilekçe verir gibi ao'ya, kelemvor'a bulabildiğim her yetkiliye diz çöküp dua ettim. spell slot saklayıp “bu campaign sensiz eksik,” yazdım. bak o çok tehlikeli bir ifade işte. baya salya sümük ağlayıp 'tülay geri dön' moduna girdim yani. bu cümle dnd evreninde bile cursed item olarak geçiyor. takınca bütün skill check’lerin -2’ye düşer, öz güvenin drop yer, charisma’n pasif kalır, wisdom zaten baştan dump’tı. neyse, doğal olarak kritik fail attım. dm’in suratında bile “salak salak işlerle uğraşma, geç şuraya ao'nun cezası,” ifadesi belirdi. bu sırada kıçımızın dibinde iki adet 23 cr ancient red dragon bağırıyor bu arada. arka taraftan da tempus clericleri tarafından bufflanmış yedi yüz kişilik chaotic evil bir barbar kabilesi üstümüze tekrar atlamak üzere. long rest almamışız... ben tüm spell slotları harcamış vaziyetteyim ama oyuncuyu diriltsin diye illegal cleric arıyorum ara sokaklarda, "lan revive edelim, belki başka bir questimiz vardı ya," falan diye. o hengamede kafama ok yedim sonra. +2 long bow ,usta. 400 ft. uzaktan vuruyor, ne olduğunu anlayamıyorsun. tak, gitmişsin. death saving throw attım, iki fail. partideki bard, bardic inspiration atmasa üçüncü de fail olurdu muhtemelen. kelemvor, gel bir de karşımda yalvar içerikli +18 sistem mesajı gönderdi resmen.
ama neyse ki bir huyum var. yaptıklarımdan ziyade yapmadıklarımdan pişman olma yüzdem daha yüksek. yoksa oturur kafamı kırardım; “salak mısın sen, facecheck ile tuzak mı kontrol edilir," falan diye. yaptığımın pek farkı yoktu bundan çünkü. sonra... işe yaradı bu arada, ehe. konumuz bu değil şimdi.
neyse benim kişisel durumum bir kenara, sana dönersek eğer; unutma, aşk iki kişiliktir. tek başına yaşanmaz. sen hâlâ “bizim özel combo’muz vardı," derken o başka bir karakterle multi-class yapmıştır bile, ruhun duymaz ve sana bir sır vereyim: bir gün adını bile hatırlamayacaksın. "ver potion’ınımı, al kamp çadırını, kampına geri dön. burada long rest yapamazsın," modu açılacak. dm notlarının kenarında bile şöyle yazacak: “unresolved npc. not worth revisiting.”
ha, bir ihtimal cesede şöyle bir uzaktan bakmak için kontrol etmeye gelebilir. o zaman da az çok durum belli güzelim. kadın/adam undead artık. bu işin arkasında belli ki bir necromancer var. sen zaten kampanyayı kapatmışsın. yeni harita, yeni parti, yeni loot. level atlamışsın. feat almışsın ama sonra… bam. gecenin körü. hiçbir şey olmamış gibi bir mesaj:
“sadece merhaba demek istedim. umarım iyisindir.”
şöyle bir kriz geçirmen olası: "umarım iyisindir mi? umarım iyisindir mi?! dokuz cehennemin her katında arkadaş edindim, be! sen umarım iyisindir mi diyorsun? bir zahmet… siktir git, iyiyim. senin sayende değil!"
(bir ara önümde kavga eden çiftlerden biri böyle bir rage geçirdi. çok ciddiyim. dehşet vericiydi. poğaçam boğazımda kaldı izlerken.)
geçirme. gerek yok. işte o raddeye gelme diye uğraşıyorum. gerçi dışarıdan, "sağ ol, iyiyim," falan olarak duyulur bu tahminimce. "madem undead olarak geri döndü, en azından bir divine smite vurulacak... ama nereye?" moduna girme. ha, girebilirsin de. benlik değil, ne münasebet işim olacak. sen istiyorsan uğraş. o yüzden cevabı bilmiyorum. onu da sen buluver.
şimdi kendini toparlaman için son kez söylüyorum, sonra işim burada biter. kendine dönüp sorman gereken yegane soruları ben sırf iyi niyetimden soruyorum sana benim duygusal bardım...
sen bunun için mi son kalan healing pot'u verdin? kardeşim o iksir 150 gold’du lan! içinde unicorn gözyaşı vardı. bir bak! selune aşkına bir bak, sence değer mi bu çöp için? sen bunun için mi dungeon’da onu sırtında taşıdın? str dump stat’tı, her iki adımda “benim ayaklarım titriyor," diyordu muhtemelen. sen hâlâ “ben güçlü olmalıyım," diye kendini beş tur exhaustion’a soktun, altıncıda ölüyorsun eşek. sen bunun için mi paladin’i reddettin? evet, o sadık, terbiyeli, güzelim paladinden söz ediyorum. karakter sheet’inde flaw yoktu ulan. ama sen? sen gittin muhtemelen "artık yürütemiyorum," ayarında salak bahaneler sunan charisma’sız eşşşşşşeği seçtin. ulan bağlanma sorunu olan rogue’a 4. seviye charm büyüsü bastın lan. kime ne anlatıyorsun?! sen bunun için mi raven queen’e gidip "lütfen bir kez daha göreyim," diye yalvardın?! ya raven queen bile, "tatlım, cr’ı bile yok. ruh olarak bile geri dönmeyi hak etmiyor," dedi, abi. sen bunun için mi wild shape’le kendini taşıma hayvanına çevirdin? literal katır oldun lan. sırf yorulmasın diye. eşyasını taşıdın, loot’unu sırtladın. sen bunun için mi wish büyüsünü ‘umarım bana geri döner’ için kullandın? wish büyüsü be kardeşim! kosmosu bile değiştirebilirdin ama sen sana dönsün diye evreni yanmaya terk etmiş olabilirsin. ulan karsus bile daha mantıklıydı.
bugün canın yanıyor olabilir ama bir gün “ne salakmışım lan ben,” diye güleceksin, yemin ederim ki. olay yerinden bildiriyorum, vallahi çok pis t***k geçiyorsunuz sadece arkadaşlarınla. şimdi içindesin tabii. kafanda hâlâ onun adı. dm’in önüne her harita açıldığında, “belki buradan geçmiştir,” diye iç geçiriyorsun. şarkı açıyorsun ama çalmıyor abi. kendi kendine dudak kıpırdatıyorsun. bak cidden, bir gün gelecek… şöyle bir bakacaksın geçmişe ve o an fark edeceksin: sen efsanevi bir loot’u pazar çadırıyla takaslamışsın. legendary silahını bir gülümseme uğruna harcamışsın. ve işte o gün… sağlam bir kahkaha atacaksın "ulan ben bunun için mi altı turn boyunca kendime emotional damage vurdum," dediğin türden olacak. "ulan bu yıkık taş yığınına ben karargâh demişim be!" diyeceksin kendi kendine. lore mu o? story bile değil artık. fanfiction. hayranı da değilsin. okuma.
yani özetle... bırak o elindeki dokuzuncu seviye scroll'u yerine. dokuz seviye be abi. saçmalama. toparlan, bırakma kendini. valla geçiyor. geçmezse gel dinlerim ben derdini, söz.
kendimi katledilmiş prens hanındaki yaşlı bir bartender gibi hissediyorum... "yani ex'in baya baya mimic çıktı, ha?" burada işim bitince gidip npc'ler için insan hakları evrensel beyannamesi yazacağım yemin ederim. içim sıkıldı. elminster the grandiose fool keyifli okumalar diler. mendil ister misin?
devamını gör...
55.
baştan sonu belli olan ucuz bir roman gibi.
devamını gör...
56.
yavaş dönmeli, toz kaldırmadan..
devamını gör...
57.
geri dönmek isterse dönerimdir. çok yakışıklı ve güzel bir herifti çünkü.
devamını gör...
58.
terkedebilmek, tek bir kere ölebilmek gibi bir "hak ediş"..
devamını gör...
59.
sevgilinin eskisi, yenisi olmaz… sevmişsen sevmişsindir. o yüzden ne geri dönüş olur sevgiliye, ne de ileri gidiş.
devamını gör...
60.
tay silkildiği çayırı özlermiş.
devamını gör...
