evrende düzen mi yoksa kaos mu var sorunsalı
başlık "je-" tarafından 11.12.2020 01:35 tarihinde açılmıştır.
21.
ikisi birbirinden ayrılmaz bir bütün. evrende bir enerji var ve bu enerji yayılmanın peşinde. bu da ancak kaos ile olur. ancak biraz düzen de olmalı ki bu kaosu kontrol edebilsin.
devamını gör...
22.
düzen vardır. evrenin bir noktasında oturduğunuz yerden bir başka noktasındaki bir şeyi hesaplayabiliyor olmanız düzenin varlığını gösterir.
kaos diye kafamızı kurcalayan ise işlem gücümüzle hesaplayamayacak kadar çok girdili sistemlerin varlığı. yeterli gücümüz olduğu takdirde onlar da hesaplanabilmekte
kaos diye kafamızı kurcalayan ise işlem gücümüzle hesaplayamayacak kadar çok girdili sistemlerin varlığı. yeterli gücümüz olduğu takdirde onlar da hesaplanabilmekte
devamını gör...
23.
elbette düzen var. allah düzensizliği sevmez. kaos yaratan biziz.
devamını gör...
24.
200 milyardan fazla galaksinin olduğu evrendeki yasalara ve dünyadaki sayılamayacak kadar çok incelikli yaratıya bakılınca ortada ne kaos ne de sorunsal olmadığı açıktır. celal şengör tarzı fazladan yumurtaları kafaya takanlara denecek bir şey yok.
prof roger penrose, evrenin, içinde canlılık oluşumuna imkan sağlayacak şekilde oluşmasının olasılığını hesaplamıştı. penrose'un bulduğu ihtimal şudur:
10 üzeri 10 üzeri 123'de bir ihtimal...
penrose'un bu sonuçla ilgili yorumu şu şekilde:
''bu sayı, yani 10 üzeri 10 üzeri 123'de bir ihtimal, yaratıcı'nın amacının ne kadar keskin ve belirgin olduğunu bize göstermektedir. bu gerçekten olağanüstü bir sayıdır. bir kimse bunu doğal sayılar şeklinde bile yazmayı başaramaz, çünkü 1 rakamının yanına 10 üzeri 123 tane sıfır koyması gerekecektir. eğer evrendeki tüm protonların ve tüm nötronların üzerine birer tane sıfır yazsa bile, yine de bu sayıyı yazmaktan çok fazla geride kalacaktır.''
prof roger penrose, evrenin, içinde canlılık oluşumuna imkan sağlayacak şekilde oluşmasının olasılığını hesaplamıştı. penrose'un bulduğu ihtimal şudur:
10 üzeri 10 üzeri 123'de bir ihtimal...
penrose'un bu sonuçla ilgili yorumu şu şekilde:
''bu sayı, yani 10 üzeri 10 üzeri 123'de bir ihtimal, yaratıcı'nın amacının ne kadar keskin ve belirgin olduğunu bize göstermektedir. bu gerçekten olağanüstü bir sayıdır. bir kimse bunu doğal sayılar şeklinde bile yazmayı başaramaz, çünkü 1 rakamının yanına 10 üzeri 123 tane sıfır koyması gerekecektir. eğer evrendeki tüm protonların ve tüm nötronların üzerine birer tane sıfır yazsa bile, yine de bu sayıyı yazmaktan çok fazla geride kalacaktır.''
devamını gör...
25.
bu meseleden bahsetmek için biraz epistemolojiye girmek gerekli.
düzen dış dünyada a posteriori olarak var olan bir şeydir. insan bilgilerini ikiye ayırabiliriz: a posteriori ve a priori. düzen ile ilgili oluşturduğumuz fikirler, kavramlar birincisine girer. a priori bilgi, tecrübeden bağımsız bilgi demektir. matematik, totolojiler ya da yalnızca akıl ile yapılan çıkarımlar a prioridir. mesela 2+2=4 ifadesini gözlem ile kanıtlamıza gerek yoktur. a posteriori bilgi ise, ampirik kanıta dayanan bilgidir. bilimsel yasalar tam da ampirik kanıtlara dayandığı için, yani a posteriori oldukları için kesin değillerdir mesela. evrende düzen olduğunu ya da düzensizlik olduğunu söylememiz de a posteriori bilgidir. ama bunun haricinde evrende düzen ya da düzensizlik görmemiz düzen tanımını nasıl yaptığımıza bağlıdır. yani evrende bizim gidip onu bulmamızı bekleyen bir düzen ya da düzensizlik yoktur. evren yalnızca vardır. düzen, düzensiz, kaos vb. sıfatları ona biz atarız.
şimdi dış dünya ile ilgili bilgilerimizin kaynağı hadiseleri gözlemlememiz ve bunların birbirini takip etmesinden çeşitli çıkarımlar yapmamızdan ibarettir. tam da bu sebeple, dış dünyadaki hadiseler ile ilgili bilgimizin kaynağı sınırlıdır. bunun böyle olduğunu söylemek, dış dünyanın gerçek olmadığını, bizim bir kurgumuz olduğunu iddia etmek demek değildir. bizim dış dünyayı algılamak için sahip olduğumuz yetiler (duyu organlarımız yani) evren ile ilgili bilimsel teoriler kurmak üzere şekillenmiş şeyler değildir. amaçları, mevcut yaşadığımız doğada hayatta kalmamızı sağlayacak temel ihtiyaçlarımızı gidermek üzere bize dış dünya ile ilgili bilgi vermektir. yırtıcılardan korunmak, koku duyusu ile zehirli olabilecek yiyecekleri algılamak, bize acı veren ve hayatımızı sonlandıracak ortamlardan kaçınmak vb. bu sebeple dış dünyadaki hadiseler (david hume bunlara matters of facts diyor) ile ilgili bilgimizin kaynağı, temelde bilimsel teori geliştirmek üzere şekillendirilmemiş bu duyulardır.[çeşitli yapay aletler yardımı ile bunların kapsamı ve gücü genişletilebilir; fakat yine de, her halükarda, “gerçek” ve “nihai” bilgiye, “hakikate” erişmemize imkan sağlamazlar.]
dolayısı ile dış dünyayı algılamak açısından, temelde, hayvanlardan nitelik olarak farklı bir yeteneğe, hadiselerin, dış fenomenlerin “gerçek” sebebini anlamamızı sağlayacak “ilahi” bir yeteneğe, “kalp gözüne” vb. sahip değiliz. elimizdeki yetenekler bunlar, bunlar ile idare edeceğiz ve bunları en iyi şekilde kullanarak, en doğru tahminlerde bulunmamıza imkan tanıyacak teorileri geliştirmeye çalışacağız. fakat bu teorilerin ve onların yasalarının hiç bir zaman “nihai hakikati” ifade etmediğini, yaptığımız gözlemleri daha iyi ifade eden yeni teoriler ve yasalar ile geliştirilebileceğini, hatta paradigma değişimi denilen hadise ile mevcut teorilerimizin ve yasalarımızın tamamen değişebileceğini bileceğiz.[örneğin newton'un mekanik ile ilgili yasalarından einstein'ın görelilik teorilerine geçiş, fizikteki bir paradigma değişimini ifade eder. newton’un bilimsel yasalarının günümüzde “gerçek” olmadıkları biliniyor. anlatmaya çalıştığı hadiseleri (matters of facts) daha iyi ifade eden farklı bilimsel yasalar var günümüzde. paradigma kavramının daha detaylı bir tartışması için bakınız: kuhn, thomas s., the structures of scientific revolutions.]
dışarıda vuku bulan hadiseler ile ilgili gözlemlerde bulunuyoruz, belirli olayların belirli olayları takip ettiğini görüyoruz ve bunun üzerine elimizdeki gözlemleri en iyi ifade eden teoriler geliştiriyoruz. fakat bu elimizdeki gözlemler, her zaman için, evrenin belirli bir bölümü ile sınırlıdırlar ve evrenin tamamına yönelik topyekün bir bilgiyi ihtiva etmezler. bu yüzden, oluşturduğumuz bilimsel teoriler nihai bilgiler değildir. hatta ve hatta, bildiğimiz gözlemlerin dahi, neden o şekilde gerçekleştiğini bilmeyiz. yani bir bilardo taşının diğerine çarpması ile diğerinin neden hareket ettiğini, bunun tam olarak neden gerçekleştiğini bilemeyiz, yalnızca nasıl olduğunu bilebiliriz.
dolayısı ile, dış dünyadaki olayların nihai nedenini bilemiyoruz. dış dünyadaki fenomenler ile ilgili bilgimizin kaynağı olayların (dış dünyadaki olaylar, matters of facts) birbirini takip etmesini gözlemekten ve bunun üzerine benzer olayların da benzer olayları takip edeceğini beklememizden ibarettir. bu yüzden, düzen ile ilgili tanımlarımız da bunun üzerine şekillenir. mesela elmayı attığımızda yere düştüğünü görürüz. hatta attığımız her nesnenin yere düştüğünü görürüz. fakat bunun neden böyle olduğunu bilemeyiz. aristoteles mesela, bunun nedenini şu şekilde açıklamıştır: cisimlerde onları yere doğru çeken bir öz vardır. katılar aşağı doğru gitme eğilimine sahiptir. gazlar ise yukarı doğru gitme eğilimine sahiptir vb. dikkat ederseniz, burada kütle ve onun çekim kuvveti ile ilgili söylenen bir şey yok. çünkü aristoteles'in zamanında sahip olunan bilgi, onun, cisimlerin yere düşmesini böyle bir teori ya da “yasa” ile açıklamasına izin veriyordu. fakat sonra newton çıktı ve yer çekiminin kütle ile bağlantılı olduğunu söyledi. fakat onun söylediğinin de aslında nihai nedeni açıklamakta aristoteles'ten bir üstünlüğü yoktu. ne diyordu newton: kütlesi olan cisimlerin diğer varlıkları çekme eğilimi vardır. newton ve aristotales’in ikisinde de geçerli olan okült açıklamaya dikkat edelim. “cisimlerin yere düşme eğilimi vardır, kütlesi olan cisimlerin diğer cisimleri çekme eğilimi vardır.” fakat her ikisi de “nihai” nedeni açıklayamıyor dikkat ettiyseniz. böyle bir eğilimleri (fakat bu eğilim nereden geliyor ve neden kaynaklanıyor belli değil) var ve farklı farklı gözlemlerde bu şekilde davrandıklarını görüyoruz diyorlar, ama bunların nasıl olduğunu farklı şekillerde açıklıyorlar. aradaki tek fark, newton'un yer çekimi formülasyonunun tahmin edilebilirlik açısından daha iyi sonuç vermesidir. bu sebeple newton'un teorisi, aristotales’inkine göre tercih edilir. sonra einstein gelmiştir ve newton’un teorisinden tahmin edilebilirlik açısından daha kuvvetli bir teori ortaya atmıştır. einstein’ın teorisinde, kütlesi olan cisimlerin çekim kuvvetine sahip olması özelliği gitmiş, yerine kütlelerin uzay-zamanı bükmesi gelmişti. kütleler uzay-zamanı büktükleri için, sürekli olarak uzay-zamanda ilerideki bir noktada karşılaşıyorlar ve bu da cisimlerin “düşmesine” sebep oluyor einstein'ın teorisine göre. fakat einstein’ın teorisinde de kütlesi olan cisimlerin “nihai olarak neden” uzay-zamanı büktüğünü bilmiyoruz. yani gördüğümüz gibi, evren ile ilgili gözlemlerimiz neticesinde, belirli “yasalara” biz kendimiz varıyoruz. bu yasalar, evrende bir yerde bulunan ve bizim onları keşfetmemizi bekleyen kanunlar değiller. evren ile ilgili gözlemlerimizin –ki bu gözlemler, dediğim gibi, dış dünyadaki olayların, hadiselerin birbirini takip etmesinden ibarettir ve evrenin bütünü düşünüldüğünde her zaman sınırlı olmak zorundadırlar; yani evrenini bütününü topyekün olarak kapsayamazlar, bu yüzden bilimsel yasalar değişime uğrar ve paradigmasal sıçralamalar yapar– damıtılmış halidirler. elimizde bulunan gözlemleri, şimdilik, en iyi açıklayan özetlerdir bunlar bir anlamda.
düzen ile ilgili gözlemlerimiz ve düzen hakkında oluşturduğumuz tanımlar da tıpkı bu yasalar gibidir. bunlar da, dış dünya hakkında yaptığımız, sınırlı olmak zorunda olan gözlemlere ve bilgimize dayalıdırlar. düzen, a posteriori olarak vardır; a priori olarak değil. orada bir yerlerde bizim onu bulmamızı bekleyen bir düzen yoktur. evrendeki olayları gözlemleriz ve bunların belirli bir sırayı oluşturmaları, belirli bir şekilde birbirlerini takip etmeleri, düzen dediğimiz kavramın zihnimizde şekillenmesine sebep olur. fakat düzen ile ilgili bu tanımlar ve kavramlar, bizim oluşturduğumuz tanımlardır.
düzen ile ilgili kavramlarımız ve tanımlarımız belirli referans noktaları (zaman ve mekan anlamında) için geçerlidir. mesela güneş sistemi’nde bir düzen olduğunu söyleriz. bu sayede gece gündüz, ayın evreleri ve benzerlerini tahmin edebiliriz. fakat bu “düzen,” güneş sistemi var olduğu sürece ve güneş sistemi’ne bir bütün olarak ve belirli bir mesafeden baktığımız sürece vardır. örneğin, güneş 5 milyar yıl sonra genişleyip tüm gezegenleri yuttuğunda, güneş sistemi bağlamındaki bu düzen sona erecektir. dünya’nın atmosferi de güneş sistemi’nin bir parçasıdır. fakat atmosfer, hava olaylarının günler mertebesinden daha uzun bir tahminine izin vermeyecek kadar karmaşıktır. ya da atmosferin düzenliliği diyelim, güneş sistemi’nin bütünü ile karşılaştırılamayacak kadar düşüktür. dolayısı ile güneş sistemi’ndeki görece yüksek düzen, belirli bir ayrıntı düzeyi (güneş sistemi’ndeki hareketlerin, gezegenlerin hareketlerini ilgilendirecek kadar geniş bir açıdan alınması) ve belirli bir zaman dilimi için geçerlidir (güneş sisteminin günümüzde bildiğimiz hali ile varlığı). fakat birisi çıkıp şöyle bir itiraz getirecektir: "güneşin patlayıp gezegenleri yutması da bir düzendir, daha büyük bir düzenin parçasıdır. atmosferin karmaşık hava olaylarından oluşması da bir düzendir. daha büyük bir düzenin ortaya çıkması için gereklidir vb." evet, referans noktasını değiştirerek bunu başka bir düzen tanımı içerisine oturtmak mümkündür. ancak bu, tam da benim söylediğim gibi, düzenin bizim oluşturduğumuz bir tanım olduğunu gösterir. düzen bizim oluşturduğumuz bir tanımdır derken bunu kastediyorum. evrenin belirli bir kısmı, belirli bir ayrıntı noktası ve belirli bir zaman dilimi hakkındaki gözlemlerimiz üzerine, bizim oluşturduğumuz bir tanımdır. o referans noktasındaki tahmin edilebilirliği ve tekrarlılığı içerir. her şeye kamil, topyekun, total, a priori, tek başına var olan ve tanımlardan bağımsız bir düzenden bahsedilemez.
düzen dış dünyada a posteriori olarak var olan bir şeydir. insan bilgilerini ikiye ayırabiliriz: a posteriori ve a priori. düzen ile ilgili oluşturduğumuz fikirler, kavramlar birincisine girer. a priori bilgi, tecrübeden bağımsız bilgi demektir. matematik, totolojiler ya da yalnızca akıl ile yapılan çıkarımlar a prioridir. mesela 2+2=4 ifadesini gözlem ile kanıtlamıza gerek yoktur. a posteriori bilgi ise, ampirik kanıta dayanan bilgidir. bilimsel yasalar tam da ampirik kanıtlara dayandığı için, yani a posteriori oldukları için kesin değillerdir mesela. evrende düzen olduğunu ya da düzensizlik olduğunu söylememiz de a posteriori bilgidir. ama bunun haricinde evrende düzen ya da düzensizlik görmemiz düzen tanımını nasıl yaptığımıza bağlıdır. yani evrende bizim gidip onu bulmamızı bekleyen bir düzen ya da düzensizlik yoktur. evren yalnızca vardır. düzen, düzensiz, kaos vb. sıfatları ona biz atarız.
şimdi dış dünya ile ilgili bilgilerimizin kaynağı hadiseleri gözlemlememiz ve bunların birbirini takip etmesinden çeşitli çıkarımlar yapmamızdan ibarettir. tam da bu sebeple, dış dünyadaki hadiseler ile ilgili bilgimizin kaynağı sınırlıdır. bunun böyle olduğunu söylemek, dış dünyanın gerçek olmadığını, bizim bir kurgumuz olduğunu iddia etmek demek değildir. bizim dış dünyayı algılamak için sahip olduğumuz yetiler (duyu organlarımız yani) evren ile ilgili bilimsel teoriler kurmak üzere şekillenmiş şeyler değildir. amaçları, mevcut yaşadığımız doğada hayatta kalmamızı sağlayacak temel ihtiyaçlarımızı gidermek üzere bize dış dünya ile ilgili bilgi vermektir. yırtıcılardan korunmak, koku duyusu ile zehirli olabilecek yiyecekleri algılamak, bize acı veren ve hayatımızı sonlandıracak ortamlardan kaçınmak vb. bu sebeple dış dünyadaki hadiseler (david hume bunlara matters of facts diyor) ile ilgili bilgimizin kaynağı, temelde bilimsel teori geliştirmek üzere şekillendirilmemiş bu duyulardır.[çeşitli yapay aletler yardımı ile bunların kapsamı ve gücü genişletilebilir; fakat yine de, her halükarda, “gerçek” ve “nihai” bilgiye, “hakikate” erişmemize imkan sağlamazlar.]
dolayısı ile dış dünyayı algılamak açısından, temelde, hayvanlardan nitelik olarak farklı bir yeteneğe, hadiselerin, dış fenomenlerin “gerçek” sebebini anlamamızı sağlayacak “ilahi” bir yeteneğe, “kalp gözüne” vb. sahip değiliz. elimizdeki yetenekler bunlar, bunlar ile idare edeceğiz ve bunları en iyi şekilde kullanarak, en doğru tahminlerde bulunmamıza imkan tanıyacak teorileri geliştirmeye çalışacağız. fakat bu teorilerin ve onların yasalarının hiç bir zaman “nihai hakikati” ifade etmediğini, yaptığımız gözlemleri daha iyi ifade eden yeni teoriler ve yasalar ile geliştirilebileceğini, hatta paradigma değişimi denilen hadise ile mevcut teorilerimizin ve yasalarımızın tamamen değişebileceğini bileceğiz.[örneğin newton'un mekanik ile ilgili yasalarından einstein'ın görelilik teorilerine geçiş, fizikteki bir paradigma değişimini ifade eder. newton’un bilimsel yasalarının günümüzde “gerçek” olmadıkları biliniyor. anlatmaya çalıştığı hadiseleri (matters of facts) daha iyi ifade eden farklı bilimsel yasalar var günümüzde. paradigma kavramının daha detaylı bir tartışması için bakınız: kuhn, thomas s., the structures of scientific revolutions.]
dışarıda vuku bulan hadiseler ile ilgili gözlemlerde bulunuyoruz, belirli olayların belirli olayları takip ettiğini görüyoruz ve bunun üzerine elimizdeki gözlemleri en iyi ifade eden teoriler geliştiriyoruz. fakat bu elimizdeki gözlemler, her zaman için, evrenin belirli bir bölümü ile sınırlıdırlar ve evrenin tamamına yönelik topyekün bir bilgiyi ihtiva etmezler. bu yüzden, oluşturduğumuz bilimsel teoriler nihai bilgiler değildir. hatta ve hatta, bildiğimiz gözlemlerin dahi, neden o şekilde gerçekleştiğini bilmeyiz. yani bir bilardo taşının diğerine çarpması ile diğerinin neden hareket ettiğini, bunun tam olarak neden gerçekleştiğini bilemeyiz, yalnızca nasıl olduğunu bilebiliriz.
dolayısı ile, dış dünyadaki olayların nihai nedenini bilemiyoruz. dış dünyadaki fenomenler ile ilgili bilgimizin kaynağı olayların (dış dünyadaki olaylar, matters of facts) birbirini takip etmesini gözlemekten ve bunun üzerine benzer olayların da benzer olayları takip edeceğini beklememizden ibarettir. bu yüzden, düzen ile ilgili tanımlarımız da bunun üzerine şekillenir. mesela elmayı attığımızda yere düştüğünü görürüz. hatta attığımız her nesnenin yere düştüğünü görürüz. fakat bunun neden böyle olduğunu bilemeyiz. aristoteles mesela, bunun nedenini şu şekilde açıklamıştır: cisimlerde onları yere doğru çeken bir öz vardır. katılar aşağı doğru gitme eğilimine sahiptir. gazlar ise yukarı doğru gitme eğilimine sahiptir vb. dikkat ederseniz, burada kütle ve onun çekim kuvveti ile ilgili söylenen bir şey yok. çünkü aristoteles'in zamanında sahip olunan bilgi, onun, cisimlerin yere düşmesini böyle bir teori ya da “yasa” ile açıklamasına izin veriyordu. fakat sonra newton çıktı ve yer çekiminin kütle ile bağlantılı olduğunu söyledi. fakat onun söylediğinin de aslında nihai nedeni açıklamakta aristoteles'ten bir üstünlüğü yoktu. ne diyordu newton: kütlesi olan cisimlerin diğer varlıkları çekme eğilimi vardır. newton ve aristotales’in ikisinde de geçerli olan okült açıklamaya dikkat edelim. “cisimlerin yere düşme eğilimi vardır, kütlesi olan cisimlerin diğer cisimleri çekme eğilimi vardır.” fakat her ikisi de “nihai” nedeni açıklayamıyor dikkat ettiyseniz. böyle bir eğilimleri (fakat bu eğilim nereden geliyor ve neden kaynaklanıyor belli değil) var ve farklı farklı gözlemlerde bu şekilde davrandıklarını görüyoruz diyorlar, ama bunların nasıl olduğunu farklı şekillerde açıklıyorlar. aradaki tek fark, newton'un yer çekimi formülasyonunun tahmin edilebilirlik açısından daha iyi sonuç vermesidir. bu sebeple newton'un teorisi, aristotales’inkine göre tercih edilir. sonra einstein gelmiştir ve newton’un teorisinden tahmin edilebilirlik açısından daha kuvvetli bir teori ortaya atmıştır. einstein’ın teorisinde, kütlesi olan cisimlerin çekim kuvvetine sahip olması özelliği gitmiş, yerine kütlelerin uzay-zamanı bükmesi gelmişti. kütleler uzay-zamanı büktükleri için, sürekli olarak uzay-zamanda ilerideki bir noktada karşılaşıyorlar ve bu da cisimlerin “düşmesine” sebep oluyor einstein'ın teorisine göre. fakat einstein’ın teorisinde de kütlesi olan cisimlerin “nihai olarak neden” uzay-zamanı büktüğünü bilmiyoruz. yani gördüğümüz gibi, evren ile ilgili gözlemlerimiz neticesinde, belirli “yasalara” biz kendimiz varıyoruz. bu yasalar, evrende bir yerde bulunan ve bizim onları keşfetmemizi bekleyen kanunlar değiller. evren ile ilgili gözlemlerimizin –ki bu gözlemler, dediğim gibi, dış dünyadaki olayların, hadiselerin birbirini takip etmesinden ibarettir ve evrenin bütünü düşünüldüğünde her zaman sınırlı olmak zorundadırlar; yani evrenini bütününü topyekün olarak kapsayamazlar, bu yüzden bilimsel yasalar değişime uğrar ve paradigmasal sıçralamalar yapar– damıtılmış halidirler. elimizde bulunan gözlemleri, şimdilik, en iyi açıklayan özetlerdir bunlar bir anlamda.
düzen ile ilgili gözlemlerimiz ve düzen hakkında oluşturduğumuz tanımlar da tıpkı bu yasalar gibidir. bunlar da, dış dünya hakkında yaptığımız, sınırlı olmak zorunda olan gözlemlere ve bilgimize dayalıdırlar. düzen, a posteriori olarak vardır; a priori olarak değil. orada bir yerlerde bizim onu bulmamızı bekleyen bir düzen yoktur. evrendeki olayları gözlemleriz ve bunların belirli bir sırayı oluşturmaları, belirli bir şekilde birbirlerini takip etmeleri, düzen dediğimiz kavramın zihnimizde şekillenmesine sebep olur. fakat düzen ile ilgili bu tanımlar ve kavramlar, bizim oluşturduğumuz tanımlardır.
düzen ile ilgili kavramlarımız ve tanımlarımız belirli referans noktaları (zaman ve mekan anlamında) için geçerlidir. mesela güneş sistemi’nde bir düzen olduğunu söyleriz. bu sayede gece gündüz, ayın evreleri ve benzerlerini tahmin edebiliriz. fakat bu “düzen,” güneş sistemi var olduğu sürece ve güneş sistemi’ne bir bütün olarak ve belirli bir mesafeden baktığımız sürece vardır. örneğin, güneş 5 milyar yıl sonra genişleyip tüm gezegenleri yuttuğunda, güneş sistemi bağlamındaki bu düzen sona erecektir. dünya’nın atmosferi de güneş sistemi’nin bir parçasıdır. fakat atmosfer, hava olaylarının günler mertebesinden daha uzun bir tahminine izin vermeyecek kadar karmaşıktır. ya da atmosferin düzenliliği diyelim, güneş sistemi’nin bütünü ile karşılaştırılamayacak kadar düşüktür. dolayısı ile güneş sistemi’ndeki görece yüksek düzen, belirli bir ayrıntı düzeyi (güneş sistemi’ndeki hareketlerin, gezegenlerin hareketlerini ilgilendirecek kadar geniş bir açıdan alınması) ve belirli bir zaman dilimi için geçerlidir (güneş sisteminin günümüzde bildiğimiz hali ile varlığı). fakat birisi çıkıp şöyle bir itiraz getirecektir: "güneşin patlayıp gezegenleri yutması da bir düzendir, daha büyük bir düzenin parçasıdır. atmosferin karmaşık hava olaylarından oluşması da bir düzendir. daha büyük bir düzenin ortaya çıkması için gereklidir vb." evet, referans noktasını değiştirerek bunu başka bir düzen tanımı içerisine oturtmak mümkündür. ancak bu, tam da benim söylediğim gibi, düzenin bizim oluşturduğumuz bir tanım olduğunu gösterir. düzen bizim oluşturduğumuz bir tanımdır derken bunu kastediyorum. evrenin belirli bir kısmı, belirli bir ayrıntı noktası ve belirli bir zaman dilimi hakkındaki gözlemlerimiz üzerine, bizim oluşturduğumuz bir tanımdır. o referans noktasındaki tahmin edilebilirliği ve tekrarlılığı içerir. her şeye kamil, topyekun, total, a priori, tek başına var olan ve tanımlardan bağımsız bir düzenden bahsedilemez.
devamını gör...
26.
bebem olursa erkek kız farketmeden ismi kaos olacak.. o kadar ki işlemiş bu hayatta ki kaos beynime.. ahirete de bakicam.. orda işler nasıl dönecek..
devamını gör...
27.
evrenin düzeni kaostur.
devamını gör...
28.
"kaotik naturel" olma ihtimali daha yakındır.
devamını gör...
29.
şüphesiz ki biz evren'i kaos içinde yarattık.
devamını gör...
30.
rastgeleliği birbiriyle alakası olmayan parçalar bütünü şeklinde algılıyoruz ve kaosu bununla eşleştiriyoruz. düzen de doğal olarak bu tanımın zıttı oluyor. halbuki rastgelelikten tekrarlar, düzenler doğabilir, daha doğrusu biz her şeyde bir düzen bulma alışkanlığı edinmiş canlılarız. bence zaten o yüzden düzen yaratamadığımız birbiriyle alakasız parçalara rastgele diyoruz. eğer rastgelelikten düzen doğuyorsa ya da biz bu rastgeleliklerden bir düzen meydana getirebiliyorsak, düzen ve kaos evrende her zaman diğer zıtlar gibi bir arada bulunur.(bkz: ölüm-yaşam)
devamını gör...
31.
(bkz: dinozorların soyunu tüketen göktaşı)
(bkz: andromeda ile çarpışacak olmamız)
(bkz: küresel ısınma)
vb. şeyler düşünülürse bence pek de bi düzen yok açıkçası.
(bkz: andromeda ile çarpışacak olmamız)
(bkz: küresel ısınma)
vb. şeyler düşünülürse bence pek de bi düzen yok açıkçası.
devamını gör...
32.
her kaosun içinde bir miktar düzen, her düzenin içinde bir miktar kaos vardır. önemli olan bakış açın ve odaklandığın noktadır. kaosun içindeki düzeni görmek de, düzenin içindeki kaousu görmek de tercih meselesidir.
devamını gör...
33.
valla onu bunu bilmem de recep tayyip erdoğan varsa ben yokum.
devamını gör...
34.
büyük bir oranda düzen var. evet. zaten bu yüzden yaşam formları var, bizler canlılar varız ve hayatımızı idame ediyoruz.
ama kaosun olduğu da bariz.
yani %70'lik dilimi görüp, bak dostum düzen harika hassas ayara bak müthiş bir nizam kudret var, diyip kocaman 30'luk pastayı es geçmek çok yanlış.
ama kaosun olduğu da bariz.
yani %70'lik dilimi görüp, bak dostum düzen harika hassas ayara bak müthiş bir nizam kudret var, diyip kocaman 30'luk pastayı es geçmek çok yanlış.
devamını gör...
35.
kaos da düzen belirtir.
devamını gör...
36.
kaosun getirdiği bir düzen var.
devamını gör...
37.
kaosun yarattığı düzen
her yerde kaos varsa buradaki düzen her yerde kaos olmasıdır
her yerde kaos varsa buradaki düzen her yerde kaos olmasıdır
devamını gör...
38.
inanılmaz ve akıl almaz bir şekilde, düzen ve kaosun iç içe geçmiş halidir evren.
devamını gör...
39.
evrende kaosun düzeni var.
devamını gör...
40.
cevabını yazı-tura atarak bulduğum soru cümlesi. cevap yazı-tura attığımda bile kaos çıkıyor sözlük, çok da şey yapmamak lazım.
devamını gör...