4821.
seni umursamayan birine bin cümle kuracağına seni umursayana tek bir cümle kur.
devamını gör...
4822.
önce şarkıyı açalım mı? açalım.
çünkü neden olmasın ve onu dinlemek istiyoruz ve yapabilirken yapalım.



o yolladı bu şarkıyı bana, içinde utangaç bir "senin beni anlayacağını umuyorum" düşüncesi ile. o kadının, o çelik gibi kadının ta içinde duran, kimseye gösteremediği, göstersem nasılsa anlamazlar boşver deyip kendine sakladığı bir şarkı bu.
sözleri boşverin, o geldi onu yendi, bu geldi öbürünü kovdu, en sonunda kutsal olan gelip hepsine gerekeni yaptı tadında bişi.

ama müziği?
ama tınısı?
o her saniye insanı içine çeken havası?
gerektiği kadar içinize çekerseniz ve kendinizi ona teslim edecek yeterli kadar gücünüz varsa sizi alıp gökyüzünün ve denizlerin en insan yüzü görmemiş yerlerine götürüyor, özellikle de kendi içinize.
o kimsenin bakmasına bile izin vermediği dünyasını paylaştı benimle, "sen de benim gördüğümü görüyor musun?" dedi hiçbir soru sormadan, sadece müzikle.

görüyorum,
ve kendini bana bu kadar yakın ve eş gördüğün için minnettarım.
şimdi ise sıra şarkıyı bir kez daha açıp içinde kaybolmakta, elin elimde, yüzün yüzümde...
uçabilir miyiz ki böyle????

gel, deneyeceğiz!

spotify
devamını gör...
4823.
kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel

uzaklar diye bir yer var.. zaman zaman gel diye göz işareti yapan…
tüm zaman dilimlerinde vardım, yoktum, geçtim, kayboldum..
gün ışığıyla beraber görsel bir şölenin içindesin…
denizin maviliğine ve sonsuzluğuna dikiyorsun gözlerini, sana anlamsızlaştırdığın bilgeliğini çıkarıp gel diyor “sır” bende… “bilmediğin ne varsa derinliklerimde bulabilirsin.. korktuğun ve çabaladığın zamanlarda kendini bana bırak.. gereksiz çabalamanın seni boğduğunu hissedeceksin.. benimle sakin kalmalısın.. gülerek gelmelisin bana.. sabırsız çocuklar gibi acele etmelisin kavuşmak için.. gülüp eğlenebildiğin kadar dalgalarımda dans etmeyi de öğrenmelisin ki benimle bir ol…”
yavaş yavaş inerken basamaklardan güneşin aydınlığından gözlerin kamaşır burada.. çık der günışığı.. gör güzellikleri..
uzaktan bir melodi gelip oturur içine.. sözlerini anlamadığın bir şarkı nasıl içinde yankılara sebep olur?
her şey farklı burada..
ne tarafa baksan gülümsetiyor insanı.. sıradan bir gün herkes için… yürüyen insanlar, bir yerlerde oturmuş muhabbet eden insanlar, denize gözlerini dikmiş dalan insanlar, koşuşturan çocuklar, dans eden insanlar, şarkı söyleyenler, tenhada duranlar, çoğul eğlenenler..
tıpkı insanın içi gibiydi dış dünya.. bir gün yalnızlık istersin, bir gün çocuk olmak, bir gün eğlenmek, bazı günler efkarlanmak hatıralara…
ve aradığını bulmuşluğun mutluluğu.. tam da burası..

fas
devamını gör...
4824.
köprü gibiyim lan, birinin yokluğunu kabullensin diye onu karşıya geçirmemi istiyorlar.
soramıyorum da e dün ne farklıydı diye, sesi kesip bağı koparıp gidiyor.

ve ben 13 yaşımdan beri ne dediğimi bilmem.
devamını gör...
4825.
aciktim lan.
devamını gör...
4826.
bugün yazdığım dua*:

din gününde toplayacağın üşüyen ruhlarımızı dosdoğru yola ilet

ilet ki sana dönüşümüzde mahçup olmayalım. amin
devamını gör...
4827.
az önce arabanın alt takımını vurdum. çok canım sıkkın. belediyenin yapacağı işin de hıaa...
devamını gör...
4828.
maneviyatı kaydediyoruz. insan ilişkileri bitiyor artık. herkes kendi kabuğuna çekildi orada yaşıyor. son zamanlarda dikkatimi çekiyor.
birkaç arkadaşımız var attığımız mesajlara günler sonra dönüyor. bazen saatler sonra.
sana yazdığım mesaja saatler sonra dönmen inan benim için inanılmaz kıymeti olmayan bir durum. görmedim, elime telefonu almadım, sessizdeydi, bildirimlerim kapalıydı vs vs gibi bahanelerin arkasına saklanmak oyuncak oldu hepimizin dilinde.
ne bileyim düşünmez misin x kişisi ile sohbet ediyorduk mesajımı gördü mü diye?
ben merak ederdim ya. ben yapamıyorum onu işte. gördüğüm an yazıyorum.
yazma diyorum kendi kendime ama bu bana inanılmaz saygısızca geliyor.
istisna olan durumlar hariç elbette. onları söylemiyorum... seni seviyorum, sen kıymetlisin, sen değerlisin, iyi ki varsın dediğim birine de ne saatler sonra ne günler sonra cevap veririm.
böyle yaparak kendilerinden uzaklaştırıyorlar o ayrı.
uzaklaşmamızı istiyorlarsa o ayrı. hiç zorlamaya gerek yok
lavaboya bile telefonla gittiğimiz bir dönemde bu bahaneler inanılmaz saçma geliyor... ayrıca farklı platformlarda gayet aktif olduklarını görebiliyorum. bu gerçekten hoş değil. yapmayın.
yavaş yavaş iletişim kesilir ne olduğunu bile anlayamazsın.
diyeceklerim bu kadar.
kıymet veriyorsanız kıymet verdiğinizi gösterin.
devamını gör...
4829.
sözlük kızları kendi aralarında bir telegram grubu kurmuş. bu grupta sözlük erkeklerini külbastı yapma planları kuruyorlarmış. benden duymuş olmayın.
devamını gör...
4830.
puslu gözlerimden akan yaş damlasında yeşermiş fesleğen, dört duvar saksı ekili menekşeler…
devamını gör...
4831.
oturdum yüzyıllık ağlamak istiyorum. hani böyle dümdüz ağlamak falan değil hıçkıra hıçkıra ağlamak istiyorum. insanların hırslarının geldiği boyut benim aklımı aşıyor.

ben küçücük bir dünyası olan biriyim. sevdiklerimi korumayı, sevdiklerimle saçma sapan hırslar, düşünceler ve insanlardan uzak durmayı bilirim. kimsenin olanında gözüm yoktur. bende üç varsa başkalarında beş olsun isterim.

yine de dümdüz yaşamayı başaramıyorum gibi hissediyorum. dümdüz, dalgasız olabildiğine derinde boğulsam da kalsam da bildiğim gibi yaşamak istiyorum ama beceremiyorum. birisi kolumdan tutup yüzeye çekiştiriyor. diğeri sevdiklerimle sınıyor. bir diğeri düştüm dediğim halde kanayan yaralarıma aldırmadan başka yaralar açıyor.

hep diyoruz ya insan gibi, insan olan vs... ben bu insanlığı bir türlü anlayamadım... kollamak, incitmemek, bir diğerinin iyiliğini gözetmek falan sadece kavramsal masallardan ibaret. ötesinde saf insan bencilliği, sevdiklerinden bile değerli egolar var.
devamını gör...
4832.
ciddi deşarj olmak istiyorum. uzun zamandır çok güzel gündü harika bir aktiviteydi dediğim bir şey yaşamadım. içmek mi, dağıtmak mı, dans etmek mi, sallanmak mı, bağırmak mı, sevdiğin insanlarla güzel vakit mi neyse işte niyetleniyorsun tam isteğin gibi olmuyor. ağzıma o istediğim tat gelmeyince de hırçınlaşıyorum. bu yetişkinlerin hayatları neden bok gibi ya, çocukken acayip keyif alıyordum her oyundan her şeye heyecanlanıyordum şimdi heyecanın yeni adı kursağında kalan hevesler olmuş. üzücü bu şekilde de devam etmesi ne bilim olmuyor işte. boş boş tatsız tuzsuz nereye kadar.. garipsemeyi de bıraktım bu durumu kabullendim. ama bir yerde insansın devam etmen için bir şeyler gerekiyor. öyle ya da böyle devam ediyorsun akışta kayboluyorsun ama ben ciddi kaybolmak istiyorum. farklı sokaklar, meraklar, yeni öğretiler, besleyici duygular, doyurucu tatlar istiyorum. istemeye de devam edeceğim biliyorum. susmuyor içim çünkü haykırıyor. bunları düşünüp efkar dağıtasım geldi falan..
devamını gör...
4833.
kanım bir bira gibi köpürüp akarken ve caddeler hislerim gibi bir loşlukla bulanırken adım adım her sokağı, her parkı, her köşeyi ziyaret ettim bu şehirde. isim yazılı duvarlar, banklar ve birkaç hatıra hem yer üstünde hem yer altında bulunan; içmeler, gülmeler ve sarılmalar... bir ateşe dönüşmeye baştan hazırdı. ya yandım anılarla ya yaktım anıları, bilmiyorum. ki bilmek sarhoş bir zihin için kırk kat kilitli kapıdır. içtim bu yüzden ayılmamacasına. ama içimde kavı kendinden tutuşmuş bir yangın var, sönmeyen bir ateş. ya söndürmek istemiyordum, ya sönmüyordu. bunu da bilmiyorum. içiyorum. "yine de..." diye başlayan bir nakarat -flört adında bir grubun şarkısından- çok derinde bir yerlerde sürekli tekrar ediyordu. ayaklarım ileri veya geri her yürüyüşünde bir boşluğu çağırıyor.
devamını gör...
4834.
evet anlatıyorum.

bugün bir tane hasta geldi.
papağanları varmış. nöbet geçirmiş hayvancağız. doktor nöbet ilacıyla vitamin ilacı yazmış. bana vitamin ilacı yazar mısınız dedi kadın.

meslek hayatımda ilk kez bir kuşa vitamin yazdım.
ahahahahaha.
tavuğuma bakmadınız diyen amca,

utanır mısın bilmem ?!?!
devamını gör...
4835.
yeraltındaki hatıraların yanında yöresinde gezerken dikkat etmek lazım. vücut bütünlüğü önemli sonuçta. misal ben kafam olmadan gömülmeyi tercih etmezdim.
devamını gör...
4836.
ulan burdaki tipler kadar itici kimse yok lan bu duunyada. bazen size tahammul edemiyorum lan allah 1 insani bu kadar mi itici yaratir !!
devamını gör...
4837.
ortalık mezarlığa dönmüş herkes ağlıyor, dobarlanın bırakmayın.
devamını gör...
4838.
yaradan doğ demiş, ben de doğmuşum
bir gönle gir demiş, seni bulmuşum
ne yazık, sayende sefil olmuşum
ibret-i alemi, görmemek ziyan
ömrümden çaldığın zamana yazık
uğrunda verdiğim son nefes ziyan...
devamını gör...
4839.
kendimi başka birinin gözünden görsem aslında biraz da olsa sevebilirim kendimi.
aa derim, ne kadar şapşal birisi. kendi halinde takılıyor, biraz salak, kendinden başka kimseye bir zararı yok, sessiz sakin , sevgi dolu olmasa da dümdüz zararsız birisi işte. kendi hayal evreninde yaşayıp tüm tepkilerini orada kendi hayali karakterlerine veriyor sadece.
gel gör ki kendime o gözle bakamadığım için kendim hakkında düşündüğüm şeyler her zaman çok daha zorbalayıcı oluyor.
bu durumdan son zamanlarda daha da yorulmaya başladım çünkü her dakika kendi kafamın içinde kendimle tartışma halinde oluyorum. bir tarafım bana sövüyor, bir tarafım bu söven sesi susturmaya çalışıyor,o tarafım susturmaya çalışırken bir tarafım hayatıma devam edebilmem için beni sakinleştirmeye çalışıyor.
bu karmaşıklık günlük hayatıma her zamankinden daha fazla yansımaya başlamış gibi hissediyorum.

bazen kafamı kopartıp fırlatasım geliyor bu sebeplerden ötürü.
karmaşıklık yaratmaktan başka bir işe yaramıyor zaten. o da yetmiyormuş gibi bir de ağrı yapıyor lanet olası.
devamını gör...
4840.
bay hiç kimseye;

bu sandalyede oturmuş olabilirsin, ya da az evvel geçtin yanından, hiçbir zaman bilemeyeceğim bunu bayım, karanlıksa bir mekan daha çok seviyorum, ya siz? vuruş darbeleriyle yazamıyorum, bir ekrana bakıp anlamsızlaşmasın diye kelimeler, bir postaneden eline ulaşacakmış gibi eğip başımı kağıda olabilecek en izbe yerde yazıyorum, halbuki hiçbir zaman eline geçmeyecek. sahi, bir mektup gibi az buruk sormak isterim, nasılsın?

ara ara “sen”; ne zaman geldiğini bilemediğim “siz” hitapları… siz, hitaplarımın anını anlayacak kadar yakın olur musunuz kulağıma… nereden bilebilirim ki, kelimeleri usul usul çıkarıyorum kalbimden, kalbim dediğime bakmayın sizi tanımıyorken kalpten bahsetmek bir uzaklık hali yaratabilir, uzaklığın olası marazlarını daha önce anlatmaya çalıştım başaramadım boşverin, aylardır rakı içmiyorum ağız tadıyla, aylardır yazamadım.
aylardır sessizliği çağırıyorum, kelimeleri de, birazını da göğe bırakmak için bu gece.
bir mektup gibi mahcup sormak isterim, hâlâ yorgun musun?

kahretsin! elimdeki kağıdı kalemi atıp oturduğum sandalyenin karşısında rakıyı nasıl içtiğini görmek istiyorum şu an, yazmak değil. kelimeler yazarın dediği gibi anlama doğru koşan köleler olamazlar, öyle olsalardı birkaç cümle sonrasında içtiğin anı yazardım somut bir ihtimal gibi büyürdü kağıdın izin verdiği aralıkta bir “içmek” fiili.
silktir et! bu küfürbaz kelime burada kalır mı şimdi de bunu düşünüyorum, sevimsiz bir çiçek mi kondururlar dersin, filmin en karizmatik anında sigara içiyorken aktör, sigarasının maruz kaldığı gibi oynak bir çiçek mi korlar sence?gülme!

eğer öyle bir şey olursa sen de birkaç küfür yaz mektubunda unutma, seninki de oynak çiçeklerle dolu olsun, tamam gülmüyorum. ben iyiyim her gece kocaman bir gökyüzü çıkıyor karşıma, o evden ayrıldım, bu semti de sevmiyorum bakma, galiba. gözlerimi sessizliğe diktiğim günlerde sessizliğimin yanına gelin istedim bayım, iki sessizlik ara sıra rakı içerdik, iki sessizlik şiir okurduk, kelimelerimizi alt alta yan yana koyardık sonra hayli seslice okurduk, aşık olurduk birbirimizin kelimelerine, ben sizinkine daha fazla, birbirimizin kelimeleriyle konuşurduk, anlatırdım onlara bazı şeyleri mesela çocukların doğuyor olması çok hüzünlü, yaşadığımız bazı anlar var hani bir maç sonrası kahkahalar çocukların doğuyor olmasını unuttururcasına yaşamak gibi, baktım çok ses oluyor sevişirdik, ben anlatırken eminim ses olur ne yapayım.
sevişmek ter ve salya, adım atmak bir tene, yaratmak sesleri ellerle, sevişmek biraz ses az daha ses çokça ses harf olamamış seslerle uzun uzun konuşmak, yorulmak hiç yorulmamak, teniniz bayım sessizliğime ses olsa ses olsa ses olsa…
tanımak sınırlar çizmektir çünkü, itiraf edeyim sakallarındaki beyazlığa dokunmak istiyorum, ellerimle sınırlar çizdiğimde tanır mıyım dersiniz, mesela şekerlerden de sınırlar çizebilirim şeker kullanıyor musunuz çay içerken, rakıdan sınırlar ya da buz var mı yok mu, siz de çizin, mesela tütün kokusu, içime işlerken… müzik de olur, hep müzik sende, eminim masanın altında bir grubun var, insanlardan yıldığında altına giriyorsun değil mi ne çalıyorsunuz orada sözleri ne? fark etmeyeceğimi mi sandın, özür dilerim bayım, haddimi aştım,
sizi tanımıyorum ki
böyle bir dünya ihtimalle yazdım
bir mektup gibi mahcup sormak isterim bir kelime yazar mısınız bana,
bütün olmayan sınırları yine yok etsin, çokça bildiğiniz, bir somut olsa
elleriniz gibi,
yazdığınızda rakı şişesine sarsa kelimeniz?
…… ………….
bayım, yazın.
devamını gör...

bu başlığa tanım girmek için olabilirsiniz.

zaten üye iseniz giriş yapabilirsiniz.

"normal sözlük yazarlarının karalama defteri" ile benzer başlıklar

normal sözlük'ü kullanarak 3. parti dahil tarayıcı çerezlerinin kullanımına izin vermektesiniz. Daha detaylı bilgi için çerez ve gizlilik politikamıza bakabilirsiniz.

online yazar listesini görmek için lütfen giriş yapın.
zaman tüneli köftehor rehberi portakal normal radyo kütüphane kulüpler renk modu online yazarlar puan tablosu yönetim kadrosu istatistikler iletişim