hacca gidenlerin yaptığı aktivite.
devamını gör...
müslüman inancına göre hac ibadetinin bir parçası olarak yapılan bir dini ritüel.
devamını gör...
eskiden taşlanan şeytan (sembolik taş) sayısı azmış, hacca gidenler artınca taş sayısı artmış diye biliyorum.
(bkz: şeytanın efsanevi misillemesi)
devamını gör...
put taşlamaktır.
devamını gör...
şeytan taşlandıkça büyümüş, çoğalmış
devamını gör...
islam dininde yeri olmayan uygulamadır.

haccın nasıl yapılacağının tüm ayrıntısı sadece kuran'da var ve hac esnasında asla böyle birşey yapılması istenmemektedir ayetlerde:

--- alıntı ---

"kuran’daki hac

kuran’da hac, 2-bakara suresi 158, 189, 196, 198, 199, 200, 203; 3-ali imran suresi 97; 5-maide suresi 1, 2, 95, 96, 97; 9-tevbe suresi 3; 22-hac suresi 25, 26, 27, 28, 29. ayetlerinde anlatılmaktadır. peygamberimiz’in islam’ı ilk tebliğ ettiği yer olan mekke’nin en önemli özelliği haccın yapıldığı kabe’nin bulunduğu yer olmasıdır. o bölgedeki yahudi, hıristiyan ve putperestlerin hepsinden kabe saygı görüyordu. burası hac için insanları toplama özelliğiyle değişik toplulukların buluşma, ticaret, fikir alışverişi için de bir merkez rolü oynuyordu. buradaki insanlar “hac” denildiğinde neyin kastedildiğini biliyorlardı. bu kelimenin geçtiği yerlerde “el-hac” olarak belirlilik (marife) takısıyla geçmesi de bu ibadetin bilinen bir ibadet olduğunu göstermektedir. her ne kadar hac, namaz gibi her gün yapılan bir ibadet olmasa da namaz gibi topluca yapılan ve topluluğa katılarak tanık olunan bir ibadettir. kısacası namaz gibi hac da hiçbir hadis kitabının tarifine muhtaç olunmadan kuran’dan farz olduğu anlaşılan ve toplu katılıma katılarak tanık olunan bir ibadettir. elbette hac anlayışıyla ilgili bir yanlışlık varsa, bu yanlışlık da kuran’dan hareketle düzeltilmelidir. kuran’ın ayetlerinin ışığında haccı şöyle özetleyebiliriz:

1- hac kelimesine sözlüklerde “kastetmek” anlamı verilir. kurani bir terim olarak “hac”, belli bir zaman diliminde, belli şartları yerine getirmeyi de içeren, kabe’ye yapılan bir ziyareti ifade etmektedir. 3-ali imran suresi 97. ayetten haccın yapılmasının gücü yeten kullar üzerinde allah’ın bir hakkı olduğunu öğreniyoruz. ayetten haccı, gücü yetenlerin yapacağı anlaşılır. allah “gücü yetmek” deyimini açıklamamış, bu deyimin anlaşılmasını bize bırakmıştır. mezhepler, “gücü yetmek” deyiminin anlamını kısıtlamaya çalışmışlardır. bu ifadeden esir olmamak da, maddi güç yeterliliği de, sağlık açısından yeterlilik de anlaşılabilir. hangi derecede sağlığın ve maddi gücün “güç yetirme” kavramını karşılayacağına vicdanlı bir değerlendirmeyle karar vermek gerekir. kişiler, allah’a kaşı sorumluluklarını, allah’ın tüm şartları ve düşünceleri bildiğini, vicdani kanaatlerden de mesul olduklarını göz önünde bulundurup “güç yetirme” kavramını en iyi şekilde değerlendirecek ve kendilerinin hacca gitmeye güçlerinin yetip yetmediğine karar vereceklerdir.

2- hac, ibrahim peygamber döneminden beri yapılan bir ibadettir (22-hac suresi 26, 27). kabe’de, hz. ibrahim’in makamı ve apaçık deliller vardır (3-ali imran suresi 97). kabe’ye ev sahipliği yapan mekke’deki insanların “hac” denildiğinde ne kastedildiğini anlamadıkları düşünülemez. kuran, putperestlerin yaptığı tahrifatları düzelterek hz. ibrahim’den beri uygulanan bu ibadeti tektanrıcı özüne döndürmüştür.

3- bakara suresi 197. ayette haccın “bilinen aylarda” olduğu söylenir. üstelik “aylar” şeklinde çoğul bir ifade kullanılır; arapçada ikilik için özel takı olduğu için buradaki çoğul takısından haccın en az üç aylık bir dönemi kapsadığı anlaşılmaktadır. oysa günümüzde hacılar, haccın kısa bir süreye sıkıştırılması (arafat’ta bulunmanın ancak belirli tek günde olması gerektiğinin dayatılması) yüzünden kalabalıktan birbirlerini ezmekte, birçok ölüm vakası meydana gelmekte ve hacılar perişan olmaktadırlar. ayrıca hacı olmak için başvurup sıra bekleyen ve bu ibadetini gerçekleştiremeyen geniş bir kitle vardır. ulaşım imkânlarının kolaylaştığı ve dünya müslümanlarının sayısının arttığı göz önünde bulundurulduğunda ilerleyen yıllarda birçok kişinin başvurmasına rağmen bu farz ibadeti gerçekleştiremeyeceği anlaşılmaktadır. oysa kuran’da bahsedildiği gibi bu ibadet aylara yayılırsa bu sorun da hallolacaktır. her şeyi bilen allah bu durumu da öngörmüş, haccı mezheplerin sunduğundan çok daha geniş bir döneme yaymış, bu ümmetin geniş bir kitlesinin yapmaya kalkması halinde gerçekleştiremeyecekleri bir ibadeti farz kılmamıştır. kuran’ın verdiği imkânları halka sunmayanlar halkı hem perişan etmekte hem de birçok kişiyi bir farzı yerine getirmekten alıkoymaktadırlar.

hz. ibrahim döneminden beri uygulanan haccın “bilinen aylar”da olduğu 2-bakara suresi 197. ayette söylenir. aynı ilkbahar denilince mart, nisan, mayıs aylarının anlaşıldığı gibi, hac aylarının da, kuran’ın vahyi döneminde başta bu şekilde anlaşıldığını görüyoruz fakat bu konu da mezhepçi tahribatın dışında kalamamıştır. günümüzde ne yazık ki hac ayları denilince ne anlaşılması gerektiği ile ilgili bir anlam bulanıklığı oluşmuştur. mezheplerin çoğunluğuna göre “hac ayları”ndan kasıt şevval, zilkade ve zilhicce’nin 10 günüdür. bazıları ise bu üç ayın tamamının kastedildiğini söylemişlerdir. müfessir muhammed izzet derveze ise üç haram ay olan zilkade, zilhicce ve muharrem’in hac ayları olduğunu ifade etmiştir. haccı birkaç güne sıkıştıranlar, daha önceki aylarda ihrama (ihramı altıncı maddede açıkladık) girilebileceğini fakat haccın bu aylarda tamamlanamayacağını söylemektedirler. fakat böylesi bir yaklaşımda bulunanlar bu aylarda hac yapılabildiğini kabul etmiş olmamaktadırlar. ayrıca mezheplerin çoğunluğunun görüşü olan “iki ay on günlük” süre, haram ayların en az üç ay olduğunu belirten söylediğimiz ifadeyle çelişkilidir. nitekim kuran’da, üstelik haccın “bilinen aylar” da olduğunu söyleyen ayetin olduğu aynı surede, 2-bakara suresi 234. ayette, eşleri ölen kadınların bekleme süresinin “dört ay 10 gün” olduğu ifade edilerek “10 gün” de gerektiği için vurgulanmıştır. aynı surede, gerekli durumda “dört ay 10 gün” ile beklenecek gün açıklanmışken, hacla ilgili ifadede en az üç ay anlaşılırken birilerinin bunu “iki ay 10 gün” olarak kuran’la uyumsuz bir şekilde açıklaması apaçık bir yanlış olarak gözükmektedir.

buradaki sorunu çözmede, kuran’da geçen “haram aylar” ile ilgili ifadelerin beraber değerlendirilmesinin önemli olduğunu söyleyebiliriz. hac aylarının bilinen aylarda olmasından kasıt, aynı zamanda bu ayların haram aylar olmasındandır. haram aylarda savaşmak yasaktır. bu yasak, hac görevinin yerine getirilmesine olanak sağlamaktadır. kabe’nin etrafındaki kavimler haram aylarda savaşma yasağına uyarak hac ibadetinin durmamasını, kendi çekişmelerinin kişileri hacdan alıkoymamasını sağlamaktaydılar. hz. ibrahim’den sonraki nesillerdeki putperestler de kabe’nin koruyucusu olarak kendilerini görmüşler, haram aylarla çeşitli oynamalar yapmışlarsa da bu geleneği devam ettirmişlerdir. haccı bir ticaret kaynağı olarak değerlendirmiş ve haram aylara da ticaretlerini kurtaran bir unsur olarak riayet etmişlerdir. (8-enfal suresi 34 ve 35’ten ortak koşanların kendilerini kabe’nin varisi olarak görmelerini anlayabiliriz.)

haram aylardan bahseden 2-bakara suresi 194. ayetten iki ayet sonra hacdan bahsedilmesinden, 2-bakara suresi 217’de haram aylarda savaşmanın büyük suç olduğunun vurgulanmasından ve haccın yapıldığı yer olan mescid-i haram’a ulaşılmasının engellenmesinden beraber bahsedilmesinden, 5-maide suresi 2’de haram ayın ve hac ibadetindeki ihramın beraber anılmasından, yine aynı sure 97. ayette haram ayların ve hacda ziyaret edilen kabe’nin beraber anılmasından; bilinen hac aylarının haram aylar olduğu anlaşılmaktadır. zaten bu ayların haramlığı da hacla ilintilidir.

birçok kitapta haram ayların hac ibadetiyle ilişkisinden bahsedilmesine karşı haram ayların hac aylarından ayrı kabul edilmesinin bir çelişki olduğu kanaatindeyiz. eğer haram aylar haccın rahat yapılabilmesini sağlayan aylarsa haccın yapıldığı aylar aynı zamanda haram aylar olmaz mı? haram aylar olarak kaynakların çoğunda “zilkade, zilhicce, muharrem ve receb” ayları sayılır, ilk üç ay birbirlerine bitişikken receb ayı önceki aylara bitişik bir ay değildir. “recep” ayının haram ay olamayacağı bizce apaçıktır. kuran’dan haram ayların bitişik olduğu tevbe suresi’nin başındaki ayetlerden çok rahat bir şekilde anlaşılmaktadır. 9-tevbe suresi 2. ayette putperestlere “dört aylık” müddet verilmekte, 5. ayette “haram aylar” olan bu dönem geçince gereğinin yapılması söylenmektedir. sırf bu ayetler bu ayların birbirlerine bitişik dört ay olduğunun anlaşılmasına yeterlidir. 9-tevbe suresi 37. ayette, haram aylarla oynamak kötü bir fiil olarak takdim edilmektedir. ama ne yazık ki bu ayetin ihtarına uyulmamış ve birbirlerine bitişik olduğu kuran’dan belli olan bu aylarla ilgili -birçok başka konuda olduğu gibi- tahrifat yapılmıştır.

burada gözden kaçan önemli bir husus daha vardır; 9-tevbe suresi 3. ayette bu duyurunun “büyük hac günü” yapıldığı ifade edilmektedir; eğer bu günden itibaren dört ay beklenecekse bu günün haram ayların başlangıç günü olduğu anlaşılmaktadır. 12 ayın 4 tanesinin haram aylar olduğu aynı surenin, 9-tevbe suresi’nin 36. ayetinde ifade edilmektedir. 2-bakara suresi 189. ayetten bu 4 ayın ay (kameri) takvimindeki “aylar” olduğunu anlarız. bu aylar tam kameri aylar olduğuna göre buradan “büyük hac günü”nün bu dört ayın başı ve bir ayın ilk günü olduğu anlaşılmaktadır. “büyük hac günü” haram ayların başladığı ilk gündür, bugünün böylesi özel bir vurguyla anılmasının sebebi ise açıktır; bu gün haccın da başlangıç günüdür. zaten haram ayların haccın rahat yapılabilmesi için savaşmanın haram olduğu aylar olduğu anlaşıldıktan sonra haccın aynı aylarda olduğu da anlaşılır. kısacası “büyük hac günü” haram ayların ilk günüdür, bu yüzden bir ayın ilk günüdür ve bu aynı zamanda haccın başlangıç günüdür. haccın belli bir gününe arafat’ta olmayı sıkıştıran yaklaşımın hatalı olduğu anlaşılınca o günün “büyük hac günü” olarak nitelenmesinin yanlış olduğu da anlaşılır. görülüyor ki mezhepler bu konuda da kuran’la çelişkili bir yaklaşım benimsemiştir ve bunun da düzeltilmesi gerekmektedir.

sonuçta hac, haram ayların içinde yapılan bir ibadettir. burada bu ayların hangileri olduğuyla ilgili (araştırmalarımız neticesinde değerlendirmeniz için önerdiğimiz) üç farklı görüşü aktaracağız ve ihtilaf çıkmış bu konudaki görüşlerin hangisinin doğru olduğu üzerinde araştırmaya sizi davet edeceğiz. birinci görüşe göre hac ayları olarak şu anda da bilinen (fakat hac bunlara yayılmayan) birbirine bitişik “şevval, zilkade ve zilhicce” ayları hac aylarıdır. haram ay olarak bilinen aylardan bu aylara bitişik olan ve ismi “haram olan ay” anlamına gelen “muharrem” bu aylara eklenmek suretiyle ise “şevval, zilkade, zilhicce, muharrem” olarak haram aylar ortaya çıkar. haram aylardan olduğu ileri sürülüp de bu aylarla bitişik olmadığı için bu aylardan olması mümkün olmayan “receb” ayının çıkartılmasıyla ve yerine “şevval” konmasıyla bu dört haram ay bulunur. bu görüşe göre haram aylardan sonuncusu olan “muharrem” hacıların dönüşünün kolaylaşması gibi bir sebeple hac aylarına bitişiktir ama hac aylarından biri değildir.
ikinci görüşe göre birbirlerine bitişik olan ve şu anda hac ayları olarak kabul edilen “şevval, zilkade ve zilhicce” aylarına “muharrem” ayı eklenmek suretiyle dört tane hac ayı da olan haram aylar bulunur. bunun birinci görüşten farkı hac aylarının ve haram aylarının tamamen aynı dört ay olduğunun söylenmesidir. nitekim 9-tevbe suresi 4. ayette tarif edilen bitişik dört ayı zuhri de “şevval, zilkade ve zilhicce, muharrem” ayları olarak değerlendirmiştir. (bakınız: elmalılı hamdi yazır, tevbe suresi 2. ayetin tefsiri; taberi, tevbe suresi 2. ayetin tefsiri) bu aylardan “zilkade” ve zilhicce” ayları haram aylar olduğu ileri sürülen aylarla ortaktır, “muharrem” ayı ise zaten “haram olan ay” demektir, bu ayın eklenmesiyle dört aya ulaşılır. bu yapılırken evvelki aylara bitişik olmadığı için bu aylarla ilgisi olması mümkün olmayan ve haram ay olduğu iddia edilen “receb” ayı çıkarılır. kısacası şu anda “hac ayları” ve “haram aylar” olduğu söylenen ayların birleştirilmesiyle karşımıza çıkan 5 aydan, bu aylarla bitişik olmadığı için bu aylardan olması mümkün olmayan “receb” ayının çıkartılmasıyla 4 ay bulunur.

bizim de tercihimiz olan üçüncü görüş ise şöyledir: bu ayların ilk gününün adı nasıl “büyük hac günü” ise aynı şekilde bu ayların ilkinin “hac ayı” anlamına gelen “zilhicce” olduğunu düşünmek makuldür. hac bu ayla başladığı için haccın ilk ayının isminin arapçada “hac ayı” manasına gelen “zilhicce” olarak konulduğunu tahmin edebiliriz. zilhicce ilk ay olunca zilhicce’yi takip eden muharrem, safer ve rebiulevvel’in diğer hac ayları olduğu ortaya çıkmaktadır. bu arada bu ayların ikincisi olan “muharrem” ayının anlamı “haram olan ay” olmayı ifade eder ki ismiyle bu dört ayın bir parçası olduğunu tasdik etmektedir. burada enteresan ek bir delil de ileri sürülmüştür. rebiulevvel ayı iki kelimeden oluşan birleşik bir kelimedir. “rebiul” kelimesi dördüncü olmayı, “evvel” kelimesi ise ilk olmayı ifade etmektir, yani bu ay “ilk-dördüncü” anlamını taşımaktadır. bu aydan sonra “rebiul-ahir” ayı gelmektedir ki bu ayın ismi ise “sonraki-dördüncü” anlamına gelmektir. “rebiul-evvel” ayı haram ayların dördüncü ve sonuncu ayı olduğu için bu ismi almıştır. ay takviminin ilk ayı muharrem olduğu için, “rebiul-ahir” ayı, takvim sırasındaki dördüncü aydır. bu da bu ayın isminin neden “sonraki” (ahir) “dördüncü” (rebiul) olduğunu açıklar. eğer “rebiul-evvel”in haram ayların dördüncü ayı olduğu anlaşılmazsa, rebiul-ahir’in neden “sonraki dördüncü” anlamına geldiği ve “rebiul-evvel” in neyin “dördüncüsü” olduğu açıklanamaz. bu da haram ayların zilhicce ile başlayıp, dördüncü ay olan rebiul-evvel ile bittiğini desteklemektedir; kısacası bu aylar “zilhicce, muharrem, safer, rebiulevvel” aylarıdır. tefsircilerin önemli bir çoğunluğunun, bahsedilen dört ayın ilk gününün (büyük hac günü) ifade edildiği tevbe suresi’nin bu ayetlerinin zilhicce ayında vahyedildiği kanaatinde olması da bu görüşü desteklemektedir. böylelikle zilhicce ilk ay olarak kabul edilip dört ay sayılınca, bu görüşte ifade edilen haram aylar ortaya çıkmaktadır. taberi, dehhak, katade, süddi, muhammed bin ka’b el-kurezi, mücahidi gibi önemli bir çoğunluğa göre 9-tevbe suresi 2. ayette bahsedilen dört ay, bitişik olan “zilhicce 10’dan başlayarak, muharrem, safer, rebiulevvel, rebiulahir’in 10’una dek” şeklindedir. (bakınız: taberi, tevbe suresi 2. ayetin tefsiri) 9-tevbe suresi 36. ayete binaen, haram ayların burada kastedilen dört tam ay olması gerektiği şeklindeki düzeltmeyi yaparsak, yani zilhicce’nin başından rebiulevvel’in sonuna dek olacak şekilde 10 günlük hatayı düzeltirsek, bu bitişik dört ay, aktardığımız üçüncü görüşü desteklemiş olmaktadır.

hac aylarının bugün yapıldığı gibi birkaç güne sıkıştırılmaması gerektiğini rahatlıkla söyleyebiliriz. bu konudaki farklı görüşlerden haberdar olmanız için farklı görüşleri size aktardık. bu kitaptaki her şeyi olduğu gibi bu konuyu da samimi bir yaklaşımla kuran’a giderek, sonra ise akıl ve vicdanınızı kullanarak gözden geçirin.

kuran’ın vahyi döneminde bilinen bu aylarla ilgili bir tahribat yapılmış ve insanların birbirlerini ezip öldürmelerine yol açan haccı birkaç güne sıkıştırma uygulaması farzlaştırılmıştır. mezhepler, hayatında bir kez hac yaptığı ifade edilen peygamberimiz’in (bazı siyer uzmanları peygamberimiz’in hicretten önce de hac yaptığını ifade etmişlerdir), bahsedilen birkaç günde hac ibadetini yaptığını referans alarak haccı birkaç güne sıkıştırmışlardır. bahsedilen husus doğru olsa bile, bu günlerde peygamberimiz’in hac yapmasından, sadece bu günlerde haccın yerine getirilebileceği anlaşılmaz. bu husus, sabah namazının başlangıç vaktinden sonraki 10. dakikasında peygamberimiz’in namaza başladığı ile ilgili bir rivayet olsa, sabah namazının daha önceki ve daha sonraki dakikalarında namaza başlanamayacağının söylenemeyeceği kadar açıktır.

4- hac, kişinin davranışlarına dikkat ettiği, insanlarla bir araya geldiği bir ibadettir. hacda kavga, kötülüğe sapma, eşler arasında cinsel ilişki yoktur. (2-bakara suresi 197). hac ibadeti sırasında kişi kendisine helal olan bazı şeyleri de haram eder (eşlerin cinsel ilişkiye girmesi gibi). hacda dikkat edilmesi belirtilen bu hususlara uymaya “ihram” denir. hacının ihramda olması budur. ihram sırasında yasak olan şeylerin biri de avdır (5-maide suresi 95, 96). bu avın bir tek kara avını kapsadığı, hacıların deniz avını yiyebileceği ve yapabileceği gibi haccın detayları bile kuran’da bahsedilen ayetlerde mevcuttur.

5- kim ihram sırasında kara avı yasağını bilerek çiğnerse, cezası öldürdüğü hayvanın bir benzerini kabe’ye varacak bir kurbanlık yapmasıdır. bu benzer kurbanı adaletli iki kişi belirler. av yasağını çiğneyen kişi, bunun yerine yoksulları doyurarak veya onun dengi oruç tutarak bu yasağı çiğnemesinin kefaretini yerine getirebilir (5- maide suresi 95).

6- “umre”, ziyaret etmek demektir. haccın belli dönemde yapılmasına karşılık, umre her zaman yapılabilen bir ziyarettir. hac da, umre de allah için tamamlanmalıdır (2-bakara suresi 196). siyasi propagandalar, menfaatler, halkı kandırmalar değil; allah’ın rızası haccın da, umrenin de şartı olmalıdır. bu ibadetleri yapmaları engellenenler kurban keser veya kestirirler. kurban yerine varıncaya kadar başlar tıraş edilmez. hasta ya da başından rahatsız olan oruç tutarak, sadaka vererek ya da kurban keserek fidye yoluna gider. güvene kavuştuğunda hacca kadar umre yapmak isteyen kolayına gelen bir kurbanı keser veya kestirir. bunu bulamayan ise üçü hacda, yedisi döndüğünde olmak üzere on gün oruç tutar. bu ailesi mescid-i haram’da olmayanlar içindir. tüm bunlar 2-bakara suresi 196. ayette geçer.

7- kurbanların üzerine allah’ın adı anılır ve bunlardan yoksullara verilir ve yenir (22-hac suresi 28). hac ibadeti yapılırken kirlerden arınılmalı, adaklar yerine getirilmelidir (22-hac suresi 29). “kirleri arındırmak” genel bir ifade olduğundan, birçok insanın buluşma yeri olan hacda, her türlü hijyen kuralına dikkat etmek gerekir. mescid-i haram’a saçların kısaltılmış, ya da tıraş edilmiş olarak girilmesinden bahseden 48-fetih suresi 27. ayet de bu çerçevede değerlendirilebilir. kabe’nin tavafı böylece temiz bir şekilde yerine getirilecektir (22- hac suresi 29). kabe’nin temiz tutulmasına, böylece hac ibadetinin yapıldığı yerin temiz olmasına da dikkat çekilmiştir (22-hac suresi 26).

8- arafat’tan ayrılıp topluca inilince meşari haram’da allah’ı hatırlamak (zikir) lazımdır. bu hatırlama allah’ın bize öğrettiği şekilde olmalıdır (2-bakara suresi 198). allah’ı nasıl hatırlayacağımızı (zikredeceğimizi), allah bize kuran’da öğrettiğine göre, bu hatırlama faaliyeti de kuran’a uygun olacaktır.

9- sonra insanların topluca akın ettiği yerden akın edilip allah’tan bağışlanma dilenmelidir (2-bakara suresi 199).

10- gerekli ibadetler bitince de allah’ı kuvvetli bir biçimde hatırlamak (zikretmek) gerekir (2-bakara suresi 200).

11- sayılı günlerde allah hatırlanır. isteyen iki gün içinde ibadetini bitirir, isteyen daha geniş bir zamana yayar (2-bakara suresi 203). hacla ilgili olarak 22-hac suresi 28. ayette geçen “bilinen günlerde” (eyyamin malumatin) ve 2-bakara suresi 203. ayette geçen “sayılı günlerde” (eyyamin madudatin) ifadelerinin nasıl anlaşılması gerektiği sorulabilir. 2-bakara suresi 184. ayette de aynı “sayılı günlerde” (eyyamin madudatin) ifadesi geçmektedir; burada geçen ifade orucun, kameri aylardan ramazan’ın günleri boyunca (kameri aylar 29 veya 30 gün sürer) tutulması gerektiği şeklinde anlaşılmıştır. hacla ilgili ifade de aynı şekilde hac için belirlenen kameri ayların günleri içinde ihrama girilip bu ibadetin yapılmasının farz olduğunu ifade etmektedir. fakat haccın bütün bu aylar boyunca sürmesi farz değildir, 2-bakara suresi 203’te geçtiği gibi iki günde de bu ibadet bitirilebilir, daha da uzatılabilir.

12- safa ile merve’yi ziyaret etmenin bir sakıncası olmadığı 2-bakara suresi 158. ayette söylenir. aynı ayette safa ve merve’nin “şeairillah” (allah’ın işaretleri) ifadesiyle nitelenmesi, burayı ziyarete olumlu bir anlam yüklendiği olarak değerlendirilmelidir. fakat “günah olmadığı” nitelemesiyle takdim edilen bir uygulamanın “farz” olduğunu ifade etmek yanlış olacaktır. gerçi süfyan es-sevri gibi bu uygulamanın “farz” olmadığını ifade edenler ve hanefiler gibi farz saymayanlar (hanefilikte bu uygulama vaciptir) olmuşsa da bu uygulamayı birçok kişi “farz” olarak nitelemiştir.

13- hacda “şeytan taşlama” diye bir uygulamadan kuran’da bahsedilmez. kişilerin birbirini en çok ezdiği ve ölümlerin en çok olduğu yer, hac ibadetinin bir bölümü gibi gerçekleştirilen bu uygulamada olmaktadır. bu uygulamaya hanefi mezhebinde “farz” değil de “vacip” denildiğini hatırlatalım. yani hanefi mezhebinde bu uygulamayı yapmayan kişinin haccı geçerli olmaktadır. bazıları o dönemde “hac” denildiğinde bu uygulamanın da anlaşıldığını söyleyerek, bu uygulamayı hac ibadetine dahil etmemiz gerektiğini ve bu uygulamanın sembolik olduğunu söylemişlerdir. öncelikle kuran’da anlatılan şeytan anlatımlarına bakarsak, şeytanı bir yerde durup da taşlanmayı bekleyen bir varlık olarak anlamanın mümkün olmadığını görürüz. ayrıca kuran’da hac anlatılırken kâbe’yi ziyarete, arafat’a, meşari haram’a, hatta farz olmadığını gördüğümüz safa ve merve ziyaretine atıf varken hacda farz veya vacip olsaydı bu uygulamaya da atıf olacağı kanaatindeyiz. bu yüzden bu uygulamanın hac ibadetinin bir bölümü olmadığını söyleyebiliriz.

14- hacerül esved denilen taşın etrafında yapılan gariplikler ve bir taşı selamlamak için insanların birbirlerini ezmesi kuran’ın sunduğu ruhla bağdaşmaz. kadının tek başına hacca gidemeyeceği de kadının seyahat haklarını kısıtlayan, dine fatura edilmeye çalışılan, ama dinde yeri olmayan bir yalandır. vekaleten hac yaptırmak da kuran’dan onay alabilecek bir uygulama değildir. hacda güzel koku sürülemeyeceği, dikişli elbise giyilmeyeceği de kuran’da yer almayan ifadelerdir. hacdan gelen veya başka bir yerden gelen zemzem suyu, koku, takke, seccadenin özel sevaplar getireceği veya kutsallığı şeklindeki izahlar da hep uydurmadır.
bu bölüm boyunca kuran’da farz kılınan namaz, oruç, zekat ve hac ibadetlerinin nasıl anlaşılması gerektiğini ele aldık. görüldüğü gibi bu ibadetler hiçbir hadis ve ilmihal kitabına başvurmadan anlaşılabilmektedir. topluluğa katılarak yapılan uygulamaları anlamak için herhangi bir hadis kitabına ihtiyaç yoktur ve bu ibadetlerden bahsedildiğinde neyin kastedildiği hz. ibrahim’den beri o bölgede bu ibadetler uygulandığı için biliniyordu. ayrıca görüldüğü gibi kuran bu konularda gerekli açıklamaları yapmış ve düzeltilmesi gerekli yanlışlar için rehber olmuştur. buradaki izahlarımızın ancak kuran’a uygun olduğu ölçüde doğru olduğunu unutmayın ve anlattıklarımızı kuran’ın nuru ile değerlendirin. her şeyin en doğrusunu allah bilir."

--- alıntı ---

www.kurandakidin.com/2011/1...
devamını gör...
hac görevi sırasında mina'da kurban bayramı'nda gerçekleştirilen vecibedir.
devamını gör...
hiç abartmıyorum, 5-10 yıl sonra suudlar, netten alacağınız taşlarla, taşlayabileceğiniz app ler yapacak. sizde ohhhh hac görevimi de yaptım diyeceksiniz. din komedyası.
devamını gör...
içimizdeki şeytanı nasıl taşlarız sorunsalı
devamını gör...
sembolik anlamı olan ritüeldir. yani , şeytani yönünü daima aktif eden birisinin eline aldığı ufacık taşlarla şeytani yanını örselemesi olası değildir , yani. böyle bakmak lazımdır.
devamını gör...
şeytan taşlama eylemi. kimse gerçek bir şeytanın taşlandığını iddia etmiyor zaten. sembolik bir şeydir bu. fakat bunu bilmeyen hadis inkarcıları, elalemi dine çekebilmek için "öyle bir şey yok" derler. zaten hadislerin inkar ediliş amacı da en başından beri buydu. yani o hadislerin bazılarına mantıksız gelmesiydi. bakıyorsun, kur'an'da bir ayet birine mantıksız gelince açıklarlar. ama hadis olunca, gayri müslimin yaptığını yapmaktan çekinmezler. ve ister istemez insan şöyle düşünüyor, ya onlara mantıksız gelen hadisteki hüküm, bizzat kur'an'da bildirilmiş olsaydı? o zaman ne yapacaklardı? bana sorarsanız, ben müslümanım ve din budur. kimseye bir şeyleri açıklamak zorunda değiliz, hiçbir konuyu eğip-bükmek zorunda da değiliz. bir hadisi inkar ediyorsunuz, ama ya o hadis gerçekse? gerçekten sorgulayan bir insan, gerçekten "ben sorguluyorum" diyen bir insan bu ihtimali değerlendirmeli. aksi takdirde sorgulamıyordur, anca yalan atıyordur.
devamını gör...
tam olarak budur,
www.dailymotion.com/video/x...
bu arada taşlar bardak içinde satılır, şeytan taşlama diye dikilen 3 sütunun ( eskiden sadece tek sutun var) altında ki mekanızmalarda yeniden toplanan taş bardaklanarak yeniden satışa sunulur. ne harika bir sistem değil mi.hiç bir girdi kullanmadan, üretmeden, emek vermeden para kazanmak için din ideal bir kılıftır.ama esas nokta neydi? manevi tatmin elbette.
devamını gör...
en çip arkadaşınız sizin seytaninizdir. ona taşlarsaniz şeytan taşlamış olursunuz.
devamını gör...
araplara soyulmaktır, araplar şeytan taşlamak için sattıkları taşları duvarın dibinden toplayıp başkalarına satıyorlar yani aynı taş üzerinden sürekli sürekli para kazanıyorlar, ayrıca saçmalıktır şeytan taşlayacağına yalanı azalt daha çok zararın olur şeytana.
devamını gör...
kafası karışıp kâbe'ye taş atıp, şeytanın etrafında 7 tur dönen olmuş mudur acaba?
devamını gör...
nedeni ve niçini önemli değildir. inaçlı bir insan için önemli olan emrin yerine getirilmesidir.
devamını gör...
mecusilerin inançlarını, yahudilerin inançlarını, hristiyanların inançlarını bilmeden dinlemeden yalan yanlış bilgilerle diline dolamakta sorun görmeyen bazı çok bilmiş inançlıların eleştirilmesine tahammül edemedikleri bir uygulama.

son yüz yılda
şeytan taşlarken ölen insanlar toplam sayısı dünyanın çoğu ülkesinin nüfusundan fazla.
eleştirmek suç olmuş. sorgulamak suç olmuş.
yok efendim insanların inançlarıyla alay etmek, aşağılamakmış.
hep diyoruz duvarları taşlayarak içimizdeki şeytanı dize getiremeyiz.
bu seninle ilgili bir şey. şeytan adında insanları günaha düşüren müstakil bir varlık olduğuna inanmak, işlenen suçlara, yapılan yanlışlara bir ortak aramak, hatta ihaleyi onun başına yıkmaya sebep olur..
bunları eleştireceğiz.

sen mecusilere en ufak bilgin olmadan ateşperest, dinsiz kafir vb. diyince bir şey yok tabii.
adamların ateşe, güneşe yükledikleri anlamlar var. inançlarının kendi içinde derin bir felsefesi var. ve de inanmaksa onlar da tanrıya inanıyorlar.
illa senin inandığın gibi inanmak zorunda da değiller.
sen insanların inancına her şeyi söyle ama başkaları senin inancını eleştirince, vay efendim inancımı, değerlerimi aşağılıyor!

adaletli, saygılı ve anlayışlı olacaksın ki
bu şekilde karşılık bekleyebilme hakkın olsun. neyse.
devamını gör...
şeytana taş fırlatılıca, şeytan seviniyor mudur size nefretimden verdrim diye yoksa canı acıyıp üzülüyor mudur, sonuçta taşlanıyordur, en azından taş doğru adrste, taşı doğru adresine fırlatmak burada önemli olan, nefretmiş şeymiş kimsenin şeyinde değil, kafasını yarsın yeter
devamını gör...
kalabalığın arasında çaktırmadan bi avukat da taşlamış. şeytan hemen fark edip, dile gelmiş. senden hiç beklemezdim...
devamını gör...
mantığını çözemediğim bir iş.
devamını gör...

bu başlığa tanım girmek için olabilirsiniz.

zaten üye iseniz giriş yapabilirsiniz.

"şeytan taşlamak" ile benzer başlıklar

normal sözlük'ü kullanarak 3. parti dahil tarayıcı çerezlerinin kullanımına izin vermektesiniz. Daha detaylı bilgi için çerez ve gizlilik politikamıza bakabilirsiniz.

online yazar listesini görmek için lütfen giriş yapın.
zaman tüneli köftehor rehberi portakal normal radyo kütüphane kulüpler renk modu online yazarlar puan tablosu yönetim kadrosu istatistikler iletişim