yabancı dil öğrenmede etkili yöntemler
başlık "birilahiyatc" tarafından 23.11.2020 13:48 tarihinde açılmıştır.
81.
yabancı sevgili yapmak. daha etkilisini görmedim.
devamını gör...
82.
ilkokulu dört ya da beş yılla kısıtlı tutup orta okul ve lise eğitimini birleştirmek. zamanında 28 şubatçılar imam hatiplerin önüne geçeyim diye fen ve anadolu liselerinin de ırzına geçmişti sekiz yıllık zorunlu eğitim ile.
türkiye'de yüksek eğitim liselerinde latince ve uzmanlaşacağı alanın hakim dili olanlar zorunlu olarak okutulmalı. ama elbette böyle bir şey olmayacak, anadolu devriminden dolayı.
türkiye'de yüksek eğitim liselerinde latince ve uzmanlaşacağı alanın hakim dili olanlar zorunlu olarak okutulmalı. ama elbette böyle bir şey olmayacak, anadolu devriminden dolayı.
devamını gör...
83.
bence en iyisi direkt dil kursuna gitmek.
devamını gör...
84.
3 yabancı dil bilen biri olarak söyliyeyim, dil bilmenin yüzde 70-80 i kelime ezberlemektir. bunun içinde en etkili yönten flash card yöntemidir.
yolda giderken, tuvalette sıçarken, her yerde kullanabilirsiniz.
yolda giderken, tuvalette sıçarken, her yerde kullanabilirsiniz.
devamını gör...
85.
süreklı ama sürekli film izlemek... aşırı derecede hem de. ve müzik. açın yabancı bir müzik,çevirisiyle beraber 30-40 kere dinleyin en az bir şarkıyı.
devamını gör...
86.
önce bir karar vermeliyiz ;
sınav için mi öğreniyoruz ?
iletişim kurmak için mi ?
iletişim kurmak içinse o dilin konuşulduğu ülkeye gidip en az 3 yıl kalmak ve türklerden uzak durmak gerekir.
yok sınav içinse önce yabancı dili yaşamımızın bir parçası haline getireceğiz. yani yarım saat ya da 10 dakika dahi olsa her gün açıp bir şeylere bakacağız.
her gün nasıl 3 öğün yemek yiyor , seyahat ediyor , uyuyor , çalışıyor vs. rutin ne yapıyorsak ingilizce de öyle rutinimiz olacak.
grameri bir kere ve tam öğrenip bir daha gramer ile didişmeyeceğiz.
sonra bol bol reading ( okuma) yapıp kelime ezberlemeliyiz.
kelimeleri bağlantı kurma yolu ile öğrenirsek unutmamız çok zor olur.
örneğin ; reside kelimesi ikamet etmek anlamına gelir. ülkemizde kullanılan rezidans kelimesi bu kelimeden türemiştir.
örnek 2 : basket kelimesi sepet anlamına gelir. basketball kelimesi sepettopu manasındadır. football ayaktopu foot : ayak.
örnek3 : yabancıların mezarlarında rıp yazar. açılımı rest in peace dir. türkçesi huzur içinde uyu. rest : dinlenmek peace : barış , huzur anlamlarına gelir.
son olarak sınavlar çok çalışma ile değil taktikler ile kazanılıyor bilgisini vereyim.yani örneğin yds sınavında 90 üstü alanların çoğu sorunun tamamını okumuyor bile. boşluktan önce ve sonra ne var bakılıyor ve ona göre cevaplandırıliyor.
daily sabah , daily hürriyet gibi sadece ülkemizde yaşanan gelişmelerin yer aldığı gazetelerden her gün bir makale açıp sözlukle beraber okuyabilirsiniz.
tureng sözlüğü öneriyorum.
bol şans ve kolaylıklar diliyorum.
sınav için mi öğreniyoruz ?
iletişim kurmak için mi ?
iletişim kurmak içinse o dilin konuşulduğu ülkeye gidip en az 3 yıl kalmak ve türklerden uzak durmak gerekir.
yok sınav içinse önce yabancı dili yaşamımızın bir parçası haline getireceğiz. yani yarım saat ya da 10 dakika dahi olsa her gün açıp bir şeylere bakacağız.
her gün nasıl 3 öğün yemek yiyor , seyahat ediyor , uyuyor , çalışıyor vs. rutin ne yapıyorsak ingilizce de öyle rutinimiz olacak.
grameri bir kere ve tam öğrenip bir daha gramer ile didişmeyeceğiz.
sonra bol bol reading ( okuma) yapıp kelime ezberlemeliyiz.
kelimeleri bağlantı kurma yolu ile öğrenirsek unutmamız çok zor olur.
örneğin ; reside kelimesi ikamet etmek anlamına gelir. ülkemizde kullanılan rezidans kelimesi bu kelimeden türemiştir.
örnek 2 : basket kelimesi sepet anlamına gelir. basketball kelimesi sepettopu manasındadır. football ayaktopu foot : ayak.
örnek3 : yabancıların mezarlarında rıp yazar. açılımı rest in peace dir. türkçesi huzur içinde uyu. rest : dinlenmek peace : barış , huzur anlamlarına gelir.
son olarak sınavlar çok çalışma ile değil taktikler ile kazanılıyor bilgisini vereyim.yani örneğin yds sınavında 90 üstü alanların çoğu sorunun tamamını okumuyor bile. boşluktan önce ve sonra ne var bakılıyor ve ona göre cevaplandırıliyor.
daily sabah , daily hürriyet gibi sadece ülkemizde yaşanan gelişmelerin yer aldığı gazetelerden her gün bir makale açıp sözlukle beraber okuyabilirsiniz.
tureng sözlüğü öneriyorum.
bol şans ve kolaylıklar diliyorum.
devamını gör...
87.
yurt dışına çıkmaktır. dil öğrenirken yasal olarak çalışıp para kazanmak isteyenler bi dm uzağınızdayım fkfkfk
devamını gör...
88.
oturup binlerce kelime ezberlemenin okuma yazmaya katkısı oluyor ama konuşulmadığında o kelimeler sadece öğrenilmiş oluyor. gerçek kullanım için ise edinim gerekli.
ben şöyle bir şey daha keşfettim. hissiyat. bir kural, yapı ya da kelime ne olursa olsun verdiği hissiyatı sorum yapay zekaya hep. bir şey öğrendiğinizde bunu dersem amerikalı nasıl anlar, ingiliz nasıl hisseder, ikinci diki ingilizce olan birisi ne düşünür gibi abuk sorular soruyorum. bu şekilde en son ing ve to farkını anlamıştım. bize çoğu şeyi kural olarak öğretiyorlar ama asıl sebebi hissiyatla alakalı. örneğin "ahmet beyler pazartesi günü sabah yürüyüşte olacaklar" dediğimizde kulağa tuhaf gelen bir tarafı var gibi de yok gibi de. herhalde bu cümle çok çok çok resmi bir ortamda falan kullanılırsa kullanılır. bu tür hissiyatları soruyorum işte yapay zekaya anlayabilmek için.
ingilizce öğrenmek istiyorsanız konuşun. benim hiç yapmadığım, yapamadığım bir şey bu. deli si.miş gibi kendi kendime konuşmak tuhaf geliyor. halbuki yapay zekadan uygulamalara kadar birçok imkan var. önemli olan öğrenmek değil konuşmak ve dinlemek. yolda giderken ya da bir ortamda kimse size kağıt tutmayacak okuyun diye. amacınızı bu anlamda iyi belirleyin. hedefiniz dökümanları, kaynakları inceleyebilmek mi yoksa yabancılarla anlaşabilmek ya da muhabbete girişebilmek de hedefleriniz arasında mı? muhabbet edebilmek hedefinizdeyse yazma ve okumayı ana amaç edinmeyin. konuşmaya ve dinlemeye büyük ağırlık verin. sadece okuma yazmaya çalışıp da biriyle sohbet edemeyince gerizekalı hissetmenize getek yok. bir dil öğrenmek icin temelde 5 şey gerekiyor. konuşma, yazma, dinleme, okuma ve gramer. kaslarınız çalışmadıysa o dilde , konuşamamanızdan doğal bir şey yok.
mükemmeliyetçi olmayın. cem yılmaz bu konuyla yeterince makara yapmıştır ama gerçekten haklı. major yani büyük hatalar elbette yapmayın ama bir ingiliz asilzadesi olmadığınızı da bilin. ne yaparsanız yapın o bozuk bir yabancı dil olacak zaten. heves kırıcıların hevesinizi kırmasına izin vermeyin.
özellikle gramer kanayan yaramız. öğrenmesi zor olduğu için değil. aksine kolay ve en fazla 6-7 aylik bir sey olduğu için. okulda size öğretilen şey sadece gramer bunu unutmayın. gramer ögrenmek de dil edinmek değil. kafiye nedir, uyak nedir bilince edebiyatçı, türkçeci olmuyorsanız ingilizceci de olmuyorsunuz gramer öğrenince. (bkz: swh)
öğrendiğiniz şeylere kural olarak değil de hissiyat ve ihtiyaçlar olarak bakın. her öğrendiğiniz yapı aslında temelde ihtiyacınızı karşılamak için. kural olarak bakarsanız marematikçi gibi formül üretmeye çalışırsınız. örneğin must zorunlu şeyler icin kullanılır. fakat must-see denildiğinde gittiginiz bölgedeki görülmesi şiddetle tavsiye edilen yerler için kullanılır. siz boş verin must-see gördüğünüzde kuralı şunu bunu. hissiyatı ne bunun? bunun hissiyatı istanbul'a geldiginde ayasofya camii turistler için must-see'dir. yani görmesi gereken bir yerdir. siz işin hissiyatı ile ilgilenin. hissiyat ile ilgilenmezseniz cok fazla gramere düşersiniz hevesiniz kırılır, işin keyfi kaçar.
genellikle ingilizce ya da herhangi bir dile büyük bir heves ve motivasyonla başlanır. fakat zaman ilerleyip kelimeler, kurallar, yapılar biriktikçe "galiba ben yapamayacağım" demeye başlarsınız. çünkü gerçekten de bu kadar kuralı bilmek zordur. fakat gerçekte işler böyle ilerlemiyor. öğrendiğiniz konuları türkçe dersine girmek gibi düşünün. türk bile olsanız türkçe dersinden 45 alabilirsiniz. bu yüzden kendinizi kötü hissetmeyin. zamanla oturur bunlar. yoksa ingilizcenin bütün konularını öğreten video serisi 18 saat bir şey. 18 saatte öğrenmeniz lazım yani bu saçma mantıkla. fakat öyle değil tabii ki.
öğrendiğiniz şeyleri biriken kurallar diye kötü hissetmektense, 'artık şu ihtiyacımı şöyle de belirtebileceğim' diye sevinin. herbir konu bir ihtiyacı belirtiyor aslında sadece. öbür türlü kurallar arasında boğulursunuz. bu konuda en yaygın örnek -ebilmek hali bizde tek bir şey. yuzebilmek, kaçabilmek, ayşe okula gitmiş olabilir, eskiden yüzebilirdim. bizde hepsi aynı. ama ingilizcede yetenek için can, ihtimal için may, anlık bir şeyi yapabilmiş olmak için be able to gibi şeyler kullanılır. siz bunları öğrenirken ulan hangisi kullanilır burda diye stres yapmayın. sevinin çünkü artık 7-8 şekilde kendinizi ifade edebilirsiniz artık.
ben şöyle bir şey daha keşfettim. hissiyat. bir kural, yapı ya da kelime ne olursa olsun verdiği hissiyatı sorum yapay zekaya hep. bir şey öğrendiğinizde bunu dersem amerikalı nasıl anlar, ingiliz nasıl hisseder, ikinci diki ingilizce olan birisi ne düşünür gibi abuk sorular soruyorum. bu şekilde en son ing ve to farkını anlamıştım. bize çoğu şeyi kural olarak öğretiyorlar ama asıl sebebi hissiyatla alakalı. örneğin "ahmet beyler pazartesi günü sabah yürüyüşte olacaklar" dediğimizde kulağa tuhaf gelen bir tarafı var gibi de yok gibi de. herhalde bu cümle çok çok çok resmi bir ortamda falan kullanılırsa kullanılır. bu tür hissiyatları soruyorum işte yapay zekaya anlayabilmek için.
ingilizce öğrenmek istiyorsanız konuşun. benim hiç yapmadığım, yapamadığım bir şey bu. deli si.miş gibi kendi kendime konuşmak tuhaf geliyor. halbuki yapay zekadan uygulamalara kadar birçok imkan var. önemli olan öğrenmek değil konuşmak ve dinlemek. yolda giderken ya da bir ortamda kimse size kağıt tutmayacak okuyun diye. amacınızı bu anlamda iyi belirleyin. hedefiniz dökümanları, kaynakları inceleyebilmek mi yoksa yabancılarla anlaşabilmek ya da muhabbete girişebilmek de hedefleriniz arasında mı? muhabbet edebilmek hedefinizdeyse yazma ve okumayı ana amaç edinmeyin. konuşmaya ve dinlemeye büyük ağırlık verin. sadece okuma yazmaya çalışıp da biriyle sohbet edemeyince gerizekalı hissetmenize getek yok. bir dil öğrenmek icin temelde 5 şey gerekiyor. konuşma, yazma, dinleme, okuma ve gramer. kaslarınız çalışmadıysa o dilde , konuşamamanızdan doğal bir şey yok.
mükemmeliyetçi olmayın. cem yılmaz bu konuyla yeterince makara yapmıştır ama gerçekten haklı. major yani büyük hatalar elbette yapmayın ama bir ingiliz asilzadesi olmadığınızı da bilin. ne yaparsanız yapın o bozuk bir yabancı dil olacak zaten. heves kırıcıların hevesinizi kırmasına izin vermeyin.
özellikle gramer kanayan yaramız. öğrenmesi zor olduğu için değil. aksine kolay ve en fazla 6-7 aylik bir sey olduğu için. okulda size öğretilen şey sadece gramer bunu unutmayın. gramer ögrenmek de dil edinmek değil. kafiye nedir, uyak nedir bilince edebiyatçı, türkçeci olmuyorsanız ingilizceci de olmuyorsunuz gramer öğrenince. (bkz: swh)
öğrendiğiniz şeylere kural olarak değil de hissiyat ve ihtiyaçlar olarak bakın. her öğrendiğiniz yapı aslında temelde ihtiyacınızı karşılamak için. kural olarak bakarsanız marematikçi gibi formül üretmeye çalışırsınız. örneğin must zorunlu şeyler icin kullanılır. fakat must-see denildiğinde gittiginiz bölgedeki görülmesi şiddetle tavsiye edilen yerler için kullanılır. siz boş verin must-see gördüğünüzde kuralı şunu bunu. hissiyatı ne bunun? bunun hissiyatı istanbul'a geldiginde ayasofya camii turistler için must-see'dir. yani görmesi gereken bir yerdir. siz işin hissiyatı ile ilgilenin. hissiyat ile ilgilenmezseniz cok fazla gramere düşersiniz hevesiniz kırılır, işin keyfi kaçar.
genellikle ingilizce ya da herhangi bir dile büyük bir heves ve motivasyonla başlanır. fakat zaman ilerleyip kelimeler, kurallar, yapılar biriktikçe "galiba ben yapamayacağım" demeye başlarsınız. çünkü gerçekten de bu kadar kuralı bilmek zordur. fakat gerçekte işler böyle ilerlemiyor. öğrendiğiniz konuları türkçe dersine girmek gibi düşünün. türk bile olsanız türkçe dersinden 45 alabilirsiniz. bu yüzden kendinizi kötü hissetmeyin. zamanla oturur bunlar. yoksa ingilizcenin bütün konularını öğreten video serisi 18 saat bir şey. 18 saatte öğrenmeniz lazım yani bu saçma mantıkla. fakat öyle değil tabii ki.
öğrendiğiniz şeyleri biriken kurallar diye kötü hissetmektense, 'artık şu ihtiyacımı şöyle de belirtebileceğim' diye sevinin. herbir konu bir ihtiyacı belirtiyor aslında sadece. öbür türlü kurallar arasında boğulursunuz. bu konuda en yaygın örnek -ebilmek hali bizde tek bir şey. yuzebilmek, kaçabilmek, ayşe okula gitmiş olabilir, eskiden yüzebilirdim. bizde hepsi aynı. ama ingilizcede yetenek için can, ihtimal için may, anlık bir şeyi yapabilmiş olmak için be able to gibi şeyler kullanılır. siz bunları öğrenirken ulan hangisi kullanilır burda diye stres yapmayın. sevinin çünkü artık 7-8 şekilde kendinizi ifade edebilirsiniz artık.
devamını gör...
89.
kalıcı öğrenme için öğrendiğiniz kelimeleri ve kalıpları aktif olarak kullanmanızı öneririm. ezberlemek... bu bile olabilir aslında ama ezberlediğiniz kelimeleri bir yerlerde kullanırsanız.
kendi açımdan, duygusal bir tetikleyicisi olmayan şeyler bende kalıcı olmuyor. yani birine ingilizce bir iltifat edersem, onu eleştirirsem, onunla bir tartışmaya girersem vs., o gibi durumlarda kullandığım kelimeler/cümleler kalıcı olarak hafızama yerleşiyor. bir ingilizce kitap okurken öğrendiğim kelimeleri bile bir "yabancı" ile olan diyaloglarımda (sözlü/yazılı) veya bir yabancı forumda (yazılı) olarak kullanmaya çalışırım. bu gibi durumlarda karşınızdakinin/karşınızdakilerin reaksiyonları da devreye giriyor. yani karşıdaki hemen, doğal olarak anladıysa dediğinizi, doğru yoldasınız. ben geçen "tumultuous" kelimesini kullanmıştım, karşı sitemizdeki bir ingiliz ile konuşurken. anlaşılmadı. sonra "chaotic" dedim ve hemen toparlandı muhabbet. yani, ama bir yabancı forumda kullanıldığında da anlaşılabiliyor bu sözcük. veya, anlamayan da online bir sözlüğe bakıverir. kontekste, diyaloğun akışına ve kiminle konuştuğunuza göre de değişir, anlaşılıp anlaşılmamanız. veya sizin telaffuzunuza göre de değişebilir, dediklerinizin tam anlaşılıp anlaşılmaması. aslında "telaffuz" dışında, bu noktalar kendi dilimiz için de geçerli. mesela "mesnetsiz" kelimesini her türk bilmez/anlamaz...
dillerde gerçek anlamda seviye atlamak ciddi zaman alır ve zorlu bir süreçtir. bunun bilincinde olmak da önemli. dandik dunduk kurslar size "kur atlattık" diye belgeler/sertifikalar verseler de bunların çoğuna pek güvenmeyin.
işin en büyük sırrı, öğrenmekte olduğunuz dilden bıkmamaktır aslında. "şu okul bitse de şu ingilizceden kurtulsam..." diye düşünüyorsanız, ilgili dili derinlikli olarak öğrenmeniz mümkün olmayabilir. yani herkes her dili sevemez tabii ama aslında belki farklı yaklaşırsanız o dili sevebilirsiniz de.
yine de, hiçbir yabancı dil bilmeden de mutluysanız ve kendi ana diliniz size yetiyorsa, başka bir dil öğrenmemeniz de bence son derece okeydir. başkalarının "ingilizce bilmeyen, gözümde yarım insandır" gibi sözlerine hiç kulak asmayın derim.
kendi açımdan, duygusal bir tetikleyicisi olmayan şeyler bende kalıcı olmuyor. yani birine ingilizce bir iltifat edersem, onu eleştirirsem, onunla bir tartışmaya girersem vs., o gibi durumlarda kullandığım kelimeler/cümleler kalıcı olarak hafızama yerleşiyor. bir ingilizce kitap okurken öğrendiğim kelimeleri bile bir "yabancı" ile olan diyaloglarımda (sözlü/yazılı) veya bir yabancı forumda (yazılı) olarak kullanmaya çalışırım. bu gibi durumlarda karşınızdakinin/karşınızdakilerin reaksiyonları da devreye giriyor. yani karşıdaki hemen, doğal olarak anladıysa dediğinizi, doğru yoldasınız. ben geçen "tumultuous" kelimesini kullanmıştım, karşı sitemizdeki bir ingiliz ile konuşurken. anlaşılmadı. sonra "chaotic" dedim ve hemen toparlandı muhabbet. yani, ama bir yabancı forumda kullanıldığında da anlaşılabiliyor bu sözcük. veya, anlamayan da online bir sözlüğe bakıverir. kontekste, diyaloğun akışına ve kiminle konuştuğunuza göre de değişir, anlaşılıp anlaşılmamanız. veya sizin telaffuzunuza göre de değişebilir, dediklerinizin tam anlaşılıp anlaşılmaması. aslında "telaffuz" dışında, bu noktalar kendi dilimiz için de geçerli. mesela "mesnetsiz" kelimesini her türk bilmez/anlamaz...
dillerde gerçek anlamda seviye atlamak ciddi zaman alır ve zorlu bir süreçtir. bunun bilincinde olmak da önemli. dandik dunduk kurslar size "kur atlattık" diye belgeler/sertifikalar verseler de bunların çoğuna pek güvenmeyin.
işin en büyük sırrı, öğrenmekte olduğunuz dilden bıkmamaktır aslında. "şu okul bitse de şu ingilizceden kurtulsam..." diye düşünüyorsanız, ilgili dili derinlikli olarak öğrenmeniz mümkün olmayabilir. yani herkes her dili sevemez tabii ama aslında belki farklı yaklaşırsanız o dili sevebilirsiniz de.
yine de, hiçbir yabancı dil bilmeden de mutluysanız ve kendi ana diliniz size yetiyorsa, başka bir dil öğrenmemeniz de bence son derece okeydir. başkalarının "ingilizce bilmeyen, gözümde yarım insandır" gibi sözlerine hiç kulak asmayın derim.
devamını gör...
90.
yabanci dil kursuna gitmek. en kestirme yol. evet.
devamını gör...