bir mum yanıyordu bir evin bir odasında
o evde bir de kedi vardı.
geceler indiğinde kendi havasında
mum yanar, kedi de oynardı.

mumun yandığı gecelerden birinde
kedi oyunlarına daldı.
oyun arayan gözlerinde
mumun alevi yandı,
baktı,
mumun titrek alevinde
oyuna çağıran bir hava vardı.

oyunlarını büyüten kedi büyüdü
kendi türünde çocukcasına,
döndü dolaştı, yavaş yavaş yürüdü
geldi mumun yanına, oyuncakcasına.
bir baktı, bir daha, bir daha baktı
mumun alevinin dalgalanmasına
uzandı bir el attı.
bıyıklarını yaktırmadan anlamayacaktı..
ilk kez gördüğü mumun yakmasına
inanmayacaktı.

kedi, oyunlarında büyüyordu,
mum, üşüyordu yanmalarında.
zaman ikili yürüyordu
aralarında.
bir ayrışım görünüyordu
birinin yanmalarında
öbürünün oynamalarında.

kedi oyunlarında büyüyordu,
yitirerek gitgide oyunlarını.
mum küçülüyordu yanmalarında,
yitirerek gitgide yakmalarını.

oynarken büyüyen kedi yanacak,
aydınlatırken küçülen mum yakacaktı.
küçülen yaka-yaka aydınlatacak,
büyüyen yana yana anlayacaktı.

bir mum yanmasından
ve bir kedi oyunundan
kaldı sonunda
bir gecenin tam ortasında
bir evin bir odasında
göz-göze susan
iki insan.

mum yandı bitti,
kedi büyüdü gitti.
oyunlar karıştı gecelerde
suskun uykusuzluklara.

o iki insandan, sonunda
birinin anılarında kedi,
birinin dalmalarında mum
kaldı gitti.

nerede bir mum yansa şimdi,
nerede oynasa bir kedi,
birbirine yansıyor, karışıyor gölgeleri..
bugün dün gibi oluyor,
dün bugün gibi.
mum ellerimi tırmalıyor,
belleğimi yakıyor kedinin elleri.

özdemir asaf- mum ile oynayan kedinin öyküsü.
devamını gör...

anlatamıyorum

ağlasam sesimi duyar mısınız mısralarımda;
dokunabilir misiniz, gözyaşlarıma, ellerinizle?
bilmezdim şarkıların bu kadar güzel,
kelimelerinse kifayetsiz olduğunu
bu derde düşmeden önce.
bir yer var, biliyorum;
her şeyi söylemek mümkün;
epeyce yaklaşmışım, duyuyorum;
anlatamıyorum.


orhan veli kanık
devamını gör...
en sevdiğim şiiri tam manasıyla belirleyemesem de kanuni sultan süleyman'ın muhibbî mahlasıyla yazdığı şu aşağıdaki gazel, şüphesiz benim favorilerimden biridir.


halk içinde mut'eber bir nesne yok devlet gibi
olmaya devlet cihânda bir nefes sıhhat gibi

saltanat didükleri ancak cihân gavgâsıdur
olmaya baht ü seâdet dünyede vahdet gibi

ko bu ıyş ü işreti çünkim fenâdur âkıbet
yâr-i bâkî ister isen olmaya tâat gibi

olsa kumlar sagışınca ömrüñe hadd ü aded
gelmeye bu şîşe-i çerh içre bir sâat gibi

ger huzûr itmek dilesen ey muhibbî fârig ol
olmaya vahdet cihânda kûşe-i uzlet gibi



ilk dizelerde vurgulanan "devlet" kelimesi sadece bildiğimiz siyasi bir kurum olan devlet değildir. kelimenin bu gazeldeki asıl kullanımı "mutluluk" ve aynı zamanda "talih" idir. aynı anlam, başına devlet kuşu koymak deyiminde de vardır. kanuni sultan süleyman'ın böylesine çok anlamlı ve sanat dolu bir ikilemeyi yapabilmesi ve böylesine anlamlı bir gazel yazabiliyor olması, onun sadece iyi bir devlet adamı ve askeri deha değil. aynı zamanda örnek bir edebi şahsiyet olduğunu da göstermektedir şüphesiz. ruhu şad olsun...
devamını gör...
turgut uyar'ın
memur karısı ve
ithaf (1) isimli şiirleridir.
devamını gör...

seni düşünmek
seni düşünmek güzel şey,
ümitli şey,
dünyanın en güzel sesinden
en güzel şarkıyı dinlemek gibi birşey...
fakat artık ümit yetmiyor bana,
ben artık şarkı dinlemek değil,
şarkı söylemek istiyorum...

nazım hikmet
devamını gör...

bu şuursuz beklemeler yıpratmaya başladı beni
geceler gündüze inat bulaşıyor ellerime camlardan
alnımı dayadığım pencereden dışarıyı seyrediyorum
karanlık kopkoyu bir karanlık sarmış şehri
sirenlerin umursamaz gürültüsü korkutuyor beni
ambulanslar hızlı hızlı seni taşıyormuşcasına huzursuzum
yoksun bulamıyorum seni
en son o gece gördüm seni gözlerine bakmadan gittim
baksam gidemezdim
özlediğimi söylediğimde gülmüştün
söylediğimde özlediğimi gülmüştün
gülmüştün özlediğimi söylediğimde
bu ilk
seni çok sevdim
tıpki seni tekrar bulamıyacağımı anladığımdaki kadar çok sevdim
ambulanslar hala gelip geçiyor
gece devam ediyor
geceyi soluyorum
ciğerlerim simsiyah
deniz kudurmuş geceye saldırır durur
kayalar bastırmaya çalışırken geceyi
tüm kumsal adını haykırıyor rüzgara
rüzgar şehri allak bullak ederek dağlara tırmanıyor
tüm geceyi kaldırıp altına bakıyorum
oralarda yoksun karakızım
neredesin bulamıyorum
geceyi fırlatmaya çalışıyorum olmuyor
kötü bulaşmış şehre gece camlar simsiyah
alnıma simsiyah gece bulaşık
elimin tersiyle terimi siler gibi siliyorum geceyi
çirkin yazılmış elyazısı gibi duruyorum şu dünyanın üzerinde
kimse silipte yani baştan yazmak istemiyor
oysa öyle hasretimki kerelerce defa yazılmaya
kağıt olsam kalem olsam cümle olsam nokta virgül olsam
gelsen
kilometrelerce kilometrelerce hasret dolu şiirler yazsan benimle
kitaplarca dolsam mısralarca ağlasam ellerinde
uyanıyorum ansızın bu şiirsel dünyadan
şehir kapkara karanlık
şiirler okuyup simsiyah boşluğa
seni çağıyorum sesime
bugün yırt bu geceyi baştan sona dolaş tüm şehri
bütün sokak lambalarını yak
bütün kapıları çal herkes uyansın
bir müjde olsun içinde senden birşeyler olsun
bu gece şehir uyumasın
bu karanlık
bu şehir
bu gece
bu son olsun
bu gece bu simsiyah karanlığı yırtan bembeyaz çığlık
bana seni getiren müjde olsun
bu son olsun içinde sen olsun..

adonis
devamını gör...

ey aşk ! ateştir senin nesebin
niteliğin dumandır kaynağın ise rüzgar
su tufana dönüştü toprak da küle
senin kokunla ateş rüzgara karıştı
şirin'siz her saray bisütûn gibi viranedir
ferhat'sız her dağ bir saman çöpüdür rüzgarda
yedi nesil öteye tüm atalarımız gâmdı
bize miras kalan hep sonsuz keder oldu
rüzgar esince toprağımızdan senin kokun geliyor
sadece sen kalacaksın;
biz hepimiz gidince.

-hafız- i şirazi.
devamını gör...
uzak

"bir ağaç incilerini büyütüyor
ninnisinde bir denizin sesi saklı
bir adam uyudukça dünya dönüyor sanki
bir serçe konsa yanağına
uyandım diye sevinecek belli
im dedi üç kere balıklar
şimdi insanlara bakıyoruz onla
biraz uzaktan ama içten ve iyi"*
-----
arkada şu da çaldı mı, mis!
oynanır ki onunla!

devamını gör...
sana gitme demeyeceğim.
üşüyorsun ceketimi al.
günün en güzel saatleri bunlar.
yanımda kal.

sana gitme demeyeceğim.
gene de sen bilirsin.
yalanlar istiyorsan yalanlar söyleyeyim,
incinirsin.

sana gitme demeyeceğim,
ama gitme, lavinia.
adını gizleyeceğim
sen de bilme, lavinia.
*özdemir asaf*
devamını gör...

böylece bir kere daha boynunlayız sayılı yerlerinden
en uzun boynun bu senin dayanmaya ya da umudu kesmemeye
laleli\'den dünyaya doğru giden bir tramvaydayız
birden nasıl oluyor sen yüreğimi elliyorsun
ama nasıl oluyor sen yüreğimi eller ellemez
sevişmek bir kere daha yürürlüğe giriyor
bütün kara parçalarında
afrika dahil
aydınca düşünmeyi iyi biliyorsun eksik olma
yatakta yatmayı bildiğin kadar
sayın tanrıya kalsa seninle yatmak günah daha neler
boşunaymış gibi bunca uzaması saçlarının
ben böyle canlı saç görmedim ömrümde
her telinin içinde ayrı bir kalp çarpıyor
bütün kara parçaları için
afrika dahil
senin bir havan var beni asıl saran o
onunla daha bir değere biniyor soluk almak
sabahları acıktığı için haklı
gününü kazanıp kurtardı diye güzel
bir çok çiçek adları gibi güzel
en tanınmış kırmızılarla açan
bütün kara parçalarında
afrika dahil
birlikte mısralar düşürüyoruz ama iyi ama kötü
boynun diyorum boynunu benim kadar kimse değerlendiremez
bir mısra daha söylesek sanki her şey düzelecek
iki adım daha atmıyoruz bizi tutuyorlar
böylece bizi bir kere daha tutup kurşuna diziyorlar
zaten bizi her gün sabahtan akşama kadar kurşuna diziyorlar
bütün kara parçalarında
afrika dahil
burda senin cesaretinden laf açmanın tam da sırası
kalabalık caddelerde hürlüğün şarkısına katılırkenki
padişah gibi cesaretti o alımlı değme kadında yok
aklıma kadeh tutuşların geliyor
çiçek pasajı\'nda akşam üstleri
asıl yoksulluk ondan sonra başlıyor
bütün kara parçalarında
afrika hariç değil
devamını gör...

... yitirmiş tılsımını ilk sevmelerin,
yitirmiş öpücükleri,
payı yok, apansız inen akşamlardan,
bir kadeh, bir cigara, dalıp gidene,
seni anlatabilsem seni.
yokluğun, cehennemin öbür adıdır
üşüyorum, kapama gözlerini.

ahmed arif - hasretinden prangalar eskittim.
devamını gör...
lepra,müşir fuat.
devamını gör...

oysa herkes öldürür sevdiğini
kulak verin bu dediklerime
kimi bir bakışıyla yapar bunu
kimi dalkavukça sözlerle
korkaklar öpücük ile öldürür
yürekliler kılıç darbeleriyle
kimi gençken öldürür sevdiğini
kimi yaşlı iken
şehvetli ellerle boğar kimi
kimi altından ellerle
merhametli kişi bıçak kullanır
çünkü bıçakla ölen çabuk soğur
kimi yeterince sevmez
kimi fazla sever
kimi satar
kimi de satın alır
kimi gözyaşı döker öldürürken
kimi kılı kıpırdamadan
çünkü herkes öldürür sevdiğini
ama herkes öldürdü diye ölmez
oscar wilde

buradan dinleyebilirsiniz
devamını gör...

ay karanlık
maviye
maviye çalar gözlerin
yangın mavisine
rüzgarda asi
körsem
senden gayrısına yoksam
bozuksam
can benim, düş benim
ellere nesi?
hadi gel
ay karanlık
itten aç
yılandan çıplak
vurgun ve bela
gelip durmuşsam kapına
var mı ki doymazlığım?
ille de ille
sevmelerim
sevmelerim gibisi
oturmuş yazıcılar
fermanım yazar
n'olur gel
ay karanlık
dört yanım puşt zulası
dost yüzlü
dost gülücüklü
cigaramdan yanar
alnım öperler
suskun, hayın, çıyansı
dört yanım puşt zulası
dönerim dönerim, çıkmaz
en leylim gecede ölesim tutmuş
etme gel
ay karanlık

ahmed arif
devamını gör...
bu şiir beni alıp hayatımın başlangıcına götürüyor ve baştan sona doğru birlikte yürümeye başlıyoruz. arada bir tökezliyoruz bazen gülümsüyoruz, yolda sohbet de ediyoruz. velhasıl güzel, sevilesi şiir...

yalnız bir opera


ölü bir yılan gibi yatıyordu aramızda
yorgun, kirli ve umutsuz geçmişim
oysa bilmediğin bir şey vardı sevgilim
ben sende bütün aşklarımı temize çektim

imrendiğin, öfkelendiğin
kızdığın ya da kıskandığın diyelim
yani yaşamışlık sandığın
geçmişim
dile dökülmeyenin tenhalığında
kaçırılan bakışlarda
gündeliğin başıboş ayrıntılarında
zaman zaman geri tepip duruyordu. ve elbet üzerinde durulmuyordu.
sense kendini hala hayatımdaki herhangi biri sanıyordun, biraz daha
fazla sevdiğim, biraz daha önem verdiğim.

başlangıçta doğruydu belki. sıradan bir serüven, rastgele bir ilişki
gibi başlayıp, gün günden hayatıma yayılan, büyüyüp kök salan ,
benliğimi kavrayıp, varlığımı ele geçiren bir aşka bedellendin.
ve hala bilmiyordun sevgilim
ben sende bütün aşklarımı temize çektim
anladığındaysa yapacak tek şey kalmıştı sana
bütün kazananlar gibi
terk ettin


      yaz başıydı gittiğinde. ardından, senin için üç lirik parça
yazmaya karar vermiştim. kimsesiz bir yazdı. yoktun. kimsesizdim.
çıkılmış bir yolun ilk durağında bir mevsim bekledim durdum.
      çünkü ben aşkın bütün çağlarından geliyordum.

      
      sanırım lirik sözcüğü en çok yüzüne yakışıyordu
      yüzündeki kuşkun kedere, gür kirpiklerinin altından
      kısık lambalar gibi ışıyan gözlerine
      çerçevesine sığmayan
      munis, sokulgan, hüzünlü resimlerine
      lirik sözcüğü en çok yüzüne yakışıyordu

      
      yaz başıydı gittiğinde. sersemletici bir rüzgar gibi geçmişti
mayıs. seni bir şiire düşündükçe kanat gibi, tüy gibi, dokunmak gibi
uçucu ve yumuşak şeyler geliyordu aklıma. önceki şiirlerimde hiç kullanmadığım bu sözcük usulca düşüyordu bir kağıt aklığına, belki de
ilk kez giriyordu yazdıklarıma, hayatıma.
      yaz başıydı gittiğinde. bir aşkın ilk günleriydi daha. aşk mıydı,
değil miydi? bunu o günler kim bilebilirdi? "eylül'de aynı yerde ve
aynı insan olmamı isteyen" notunu buldum kapımda. altına saat: 16.00
diye yazmıştın, ve saat 16.04'tü onu bulduğumda.
    
daha o gün anlamalıydım bu ilişkinin yazgısını
      takvim tutmazlığını
      aramızda bir düşman gibi duran
      zaman'ı
      daha o gün anlamalıydım
      benim sana erken
      senin bana geç kaldığını


      gittin. koca bir yaz girdi aramıza. yaz ve getirdikleri.
döndüğünde eksik, noksan bir şeyler başlamıştı. sanki yaz, birbirimizi görmediğimiz o üç ay, alıp götürmüştü bir şeyleri hayatımızdan, olmamıştı, eksik
kalmıştı.
      kırılmış bir şeyi onarır gibi başladık yarım kalmış
arkadaşlığımıza. adımlarımız tutuk, yüreğimiz çekingen, körler gibi tutunuyor, dilsizler gibi bakışıyorduk.
      sanki ufacık birşey olsa birbirimizden kaçacaktık.

fotoromansız, trüksüz, hilesiz, klişesiz bir beraberlikti bizimki.
zamanla gözlerimiz açıldı, dilimiz çözüldü güvenle ilerledik birbirimize.

gittin.şimdi bir mevsim değil, koca bir hayat girdi aramıza. biliyorum ne sen dönebilirsin artık, ne de ben kapıyı açabilirim sana.


      şimdi biz neyiz biliyor musun?
      akıp giden zamana göz kırpan yorgun yıldızlar gibiyiz.
      birbirine uzanamayan
      boşlukta iki yalnız yıldız gibi
      acı çekiyor ve kendimize gömülüyoruz
      bir zaman sonra batık bir aşktan geriye kalan iki enkaz olacağız yalnızca
      kendi denizlerimizde sessiz sedasız boğulacağız
      ne kalacak bizden?
      bir mektup, bir kart, birkaç satır ve benim su kırık dökük şiirim
      sessizce alacak yerini nesnelerin dünyasında
      ne kalacak geriye savrulmuş günlerimizden
      bizden diyorum, ikimizden
      ne kalacak?

      şimdi biz neyiz biliyor musun?
      yıkıntılar arasında yakınlarını arayan öksüz savaş çocukları
gibiyiz. umut ve korkunun hiçbir anlam taşımadığı bir dünyada bir
şey bulduğunda neyi, ne yapacağını bilemeyen çocuklar gibi.
      artık hiçbir duygusunu anlamayan çocuklar gibi
      ve elbet biz de bu aşkla büyüyecek
      her şeyi bir başka aşka erteleyeceğiz

      kış başlıyor sevgilim
      hoşnutsuzluğumun kışı başlıyor
      bir yaz daha geçti hiçbir şey anlamadan
      oysa yapacak ne çok şey vardı
      ve ne kadar az zaman  
      kış başlıyor sevgilim
      iyi bak kendine
      gözlerindeki usul şefkati
      teslim etme kimseye, hiçbir şeye
      upuzun bir kış başlıyor sevgilim
      ayrılığımızın kışı başlıyor
      giriyoruz kara ve soğuk bir mevsime.

      
      kitaplara sarılmak, dostlarla konuşmak, yazıya oturup sonu
gelmeyen cümleler kurmak, camdan dışarı bakıp puslu şarkılar mırıldanmak...

      böyle zamanlarda her şey birbirinin yerini alır
      çünkü her şey bir o kadar anlamsızdır
      içinizdeki ıssızlığı doldurmaz hiçbir oyun
      para etmez kendinizi avutmak için bulduğunuz numaralar
      bir aşkı yaşatan ayrıntıları nereye saklayacağınızı bilemezsiniz
çıplak bir yara gibi sızlar paylaştığınız anlar, eşyalar
      gözünüzün önünde durur birlikte yarattığınız alışkanlıklar
      korkarsınız sözcüklerden, sessizlikten de; bakamazsınız aynalara,
çağrışımlarla ödeşemezsiniz
      dışarıda hayat düşmandır size
      içeride odalara sığamazken siz, kendiniz
      bir ayrılığın ilk günleridir daha
      her şey asılı kalmıştır bitkisel bir yalnızlıkla

      gün boyu hiçbir şey yapmadan oturup
      kulak verdiğiniz saatin tiktakları
      kaplar tekin olmayan göğünüzü
      geçici bir dinginlik, düzmece bir erinç
suyu boşalmış bir havuz, fişten çekilmiş bir alet kadar tehlikesiz
      bakınıp dururken duvarlara
      boş bir çuval gibi, çalmayan bir org gibi, plastik bir çiçek, unutulmuş bir oyuncak, eski bir çerçeve gibi, hani, unutsam eşyanın gürültüsünü, nesnelerin dünyasında kendime bir yer bulsam, dediğimiz zamanlar gibi
      kendimizin içinden yeni bir kendimiz çıkarmaya zorlandığımız anlar
gibi
      yeni bir iklime, yeni bir kente, bir tutukluluk haline, bir trafik
kazasına, başımıza gelmiş bir felakete, işkenceye çekilmeye, ameliyata
alınmaya
      kendimizi hazırlar gibi
      yani dayanmak ve katlanmak için silkelerken bütün benliğimizi
      ama öyle sessiz baktığımız duvarlar gibi olmaya çalışırken,
      ve kazanmış görünürken derinliğimizi
      ne zaman ki, yeniden canlanır bağışlamasız belleğimizde
      bir anın, yalnızca bir anın bütün bir hayatı kapladığı anlar
o tiktaklar kadar önemsiz kalır şimdi
      hayatımıza verdiğimiz bütün anlamlar


      denemeseniz de, bilirsiniz
      hiç yakın olmamışsınızdır intihara bu kadar
    

      bana zamandan söz ediyorlar
      gelip size zamandan söz ederler
yaraları nasıl sardığından, ya da her şeye nasıl iyi geldiğinden. zamanla ilgili bütün atasözleri gündeme gelir yeniden. hepsini bilirsiniz zaten, bir ise yaramadığını bildiğiniz gibi. dahası onlar da bilirler. ama yine de güç verir bazı sözler, sözcükler,
      öyle düşünürler.
      bittiğine kendini inandırmak, ayrılığın gerçeğine katlanmak, sırtınızdaki hançeri çıkartmak, yüreğinizin unuttuğunuz yerleriyle yeniden
karşılaşmak kolay değildir elbet. kolay değildir bunlarla baş etmek,
uğruna içinizi öldürmek. zaman alır.
      zaman
      alır sizden bunların yükünü
      o boşluk dolar elbet, yaralar kabuk bağlar, sızılar diner, acılar
dibe çöker. hayatta sevinilecek şeyler yeniden fark edilir. bir
yerlerden
bulunup yeni mutluluklar edinilir.
      o boşluk doldu sanırsınız
      oysa o boşluğu dolduran eksilmenizdir

      gün gelir bir gün
      başka bir mevsim, başka bir takvim, başka bir ilişkide
      o eski ağrı
      ansızın geri teper.
      dilerim geri teper. yoksa gerçekten
      bitmişsinizdir.

      zamanla  yerleşir yaşadıkların, yeniden konumlanır, çoğalır, anlamları
      önemi kavranır. bir zamanlar anlamadan yaşadığın şey, çok sonra değerini  
      kazanır. yokluğu derin  ve sürekli bir sızı halini alır.

      oysa yapacak hiçbir şey kalmamıştır artık
      mutluluk geçip gitmiştir yanınızdan
      herşeye iyi gelen zaman sizi kanatır


      ölmüş saadeti karşılaştır yaşayan mutsuzlukla
      günlerin dökümünü yap
      benim senden, senin benden habersiz alıp verdiklerini
      kim bilebilir ikimizden başka?
      sözcüklerin ve sessizliklerin yeri iyi ayarlanmış
bir ilişkiyi, duyguların birliğini, bir aşkı beraberlik haline getiren
      kendiliğindenliği
      yani günlerimiz aydınlıkken kaçırdığımız her şeyi
      bir düşün
      emek ve aşkla güzelleştirilmiş bir dünya
      şimdi ağır ağır batıyor ve yokluğa karışıyor orada
ölmüş saadeti karşılaştır yaşayan mutsuzlukla
      bunlar da bir ise yaramadıysa
      demek yangında kurtarılacak hiçbir şey kalmamış aramızda


      bu şiire başladığımda nerde,
      şimdi nerdeyim?
      solgun yollardan geçtim. bakışımlı mevsimlerden
      ikindi yağmurlarını bekleyen
      yaz sonu hüzünlerinden
      gün günden puslu pencerelere benzeyen gözlerim
      geçti her çağın bitki örtüsünden
      oysa şimdi içimin yıkanmış taşlığından
      bakarken dünyaya
      yangınlarda bayındır kentler gibiyim:
      çiçek adlarını ezberlemekten geldim
eski şarkıları, sarhoşların ve suçluların
      unuttuklarını hatırlamaktan
      uzak uzak yolları tarif etmekten
      haydutluktan ve melankoliden
      giderken ya da dönerken atlanan eşiklerden
      duyarlığın gece mekteplerinden geldim
      bütünlemeli çocuklarla geçti
      gençliğimin rüzgara verdiğim yılları
      dokunmaların ve içdökmelerin vaktinden geldim.

      bu şiire başladığımda nerde,
      şimdi nerdeyim?
      yaram vardı. bir de sözcükler
      sonra vaat edilmiş topraklar gibi
      sayfalar ve günler
      ışık istiyordu yalnızlığım
      kötülükler imparatorluğunda bir tek şiir yazmayı biliyordum
      ilerledikçe... kaybolup gittin bu şiirin derinliklerinde
                     aşk ve acı usul usul eriyen bir kandil gibi söndü
                     daha şiir bitmeden. karardı dizeler.
      aşk... bitti. soldu şiir.
      büyük bir şaşkınlık kaldı o fırtınalı günlerden


      daha önce de başka şiirlerde konaklamıştım
      ağır sınavlar vermiştim değişen ruh iklimlerinde
      aşk yalnız bir operadır, biliyordum: operada bir gece
      uyudum, hiç uyanmadım.
      barbarların seyrettiği trapezlerden geçtim
      her adımda boynumdan bir fular düşüyordu
      el kadar gökyüzü mendil kadar ufuk
      birlikte çıkılan yolların yazgısıdır:
      eksiliyorduk
      mataramda tuzlu suyla, oteller kentinden geldim
      her otelde biraz eksilip, biraz artarak
      yani çoğalarak
      tahvil ve senetlerini intiharla değiştirenlerin
      birahaneler ve bankalar üzerine kurulu hayatlarında
      ağır ve acı tanıklıklardan
      geçerek geldim. terli ve kirliydim.
sonra tımarhanelerde tımar edilen ruhum
      maskeler ve çiçekler biriktiriyordu
      linç edilerek öldürülenlerin hayat hikayelerini de...
      korsan yazıları, kara şiirleri, gizli kitapları
      ve açık hayatları seviyordu.
      buraya gelirken
      uzun uzak yollar için her menzilde at değiştirdim
      atlarla birlikte terledim yolları ve geceleri
      ödünç almadım hiç kimseden hiçbir şeyi
      çıplak ve sahici yaşayıp çıplak ve sahici ölmek için
      panayır yerleri... panayır yerleri...
      ölü kelebekler... ölü kelebekler...
      sonra dünyanın bütün sinemalarında bütün filmleri seyrettim.
      adım onların adının yanına yazılmasın diye
      acı çekecek yerlerimi yok etmeden
      acıyla baş etmeyi öğrendim.
      yoksa bu kadar konuşabilir miydim?
      
      ipek yollarında kuzey yıldızı
      aşkın kuzey yıldızı
      sanırsın durduğun yerde
      ya da yol üstündedir
      oysa çocukluktan kalma gökyüzünde hileli zar
      ölü yanardağlar, ölü yıldızlar
      ve toy yaşın bilmediği hesap: ışık hızı

      aşkın bir yolu vardır
      her yaşta başka türlü geçilen
      aşkın bir yolu vardır
      her yaşta biraz gecikilen
      gökyüzünde yalnız bir yıldız arar gözler
      gözlerim
      aşkın kuzey yıldızıdır bu
      yazları daha iyi görülen
      ben, öteki, bir diğeri ona doğru ilerler
      ilerlerim
      zamanla anlarsın bu bir yanılsama
      ölü şairlerin imgelerinden kalma
      sen de değilsin. o da değil
      kuzey yıldızı daha uzakta
      yeniden yollara düşerler
      düşerim
      bir şiir yaşatır her şeyi yaşamın anlamı solduğunda
      ben yoluma devam ederim. bitmemiş bir şiirin ortasında
      darmadağınık imgeler, sözcükler ve kafiyeler
      yaşamsa yerli yerinde
      yerli yerinde her şey

      şimdi her şey doludizgin ve çoğul
      şimdi her şey kesintisiz ve sürekli bir devrim gibi
      şimdi her şey yeniden
      yüreğim, o eski aşk kalesi
      yepyeni bir mazi yarattı sözcüklerin gücünden


      dönüp ardıma bakıyorum
      yoksun sen
      ey sanat! her şeyi hayata dönüştüren

 

murathan mungan

 


devamını gör...
aysel git başımdan..
devamını gör...
şu en merakı nedir hiç anlamam. en güzel şarkı, en güzel ses, en güzel şiir. buraya birini yazsam ötekinin boynu bükük kalır. yapmayın böyle şeyler.

en güzel şiir henüz yazılmamış olandır.*
devamını gör...
yerçekimli karanfil
devamını gör...
kendi yazdıklarım bir yana nazım hikmet ve attila ilhan' ın şiirlerine bayılıyorum.
devamını gör...
(bkz: suları ıslatamadım)
devamını gör...

bu başlığa tanım girmek için olabilirsiniz.

zaten üye iseniz giriş yapabilirsiniz.

"yazarların en sevdiği şiir" ile benzer başlıklar

normal sözlük'ü kullanarak 3. parti dahil tarayıcı çerezlerinin kullanımına izin vermektesiniz. Daha detaylı bilgi için çerez ve gizlilik politikamıza bakabilirsiniz.

online yazar listesini görmek için lütfen giriş yapın.
zaman tüneli köftehor rehberi portakal normal radyo kütüphane kulüpler renk modu online yazarlar puan tablosu yönetim kadrosu istatistikler iletişim