61.
aysel git başımdan,
seni seviyorum.
seni seviyorum.
devamını gör...
62.
devamını gör...
63.
çok şey vardı anlatacak
o yüzden sustum.
birini söylesem;
diğeri yarım kalacaktı.
sen,
duydun mu sustuklarımı?
devamını gör...
64.
halil soyuer'in "sen" adlı şiiri:
sen sonsuz ufukların dile gelen meltemi
sen, renklerin üstünde kaynaştığı manzara
sen gönül kafesine demir atan ilk gemi,
sen, bağrımda açılıp kapanmayan ilk yara
unutmak istesem de bu benim elimde mi?
yağmur ol damla damla arık toprağıma ak,
yatıştır içimdeki hırçınlaşan denizi
sen, bahtımın burcunda dalgalanan ilk bayrak,
sen, ıssız yollarımın kaybolmayan ilk izi,
kendini görmek için göz bebeklerime bak
bırak gezeyim köy köy, sorayım şehir şehir,
benim için de olsun bugünün dünden farkı
sen, gönül kitabından okuduğum ilk şiir,
sen, bahar rüzgarından dinlediğim ilk şarkı
geceler bir damla yaş, günler bir damla zehir
bunca yıl sabrederek boyun eğdim kadere,
söyle, kavuşacağım günler pek çok mu uzak?
sen, ruhumu suyunda yıkadığım ilk dere,
sen, gönlümün tutulup çırpındığı ilk tuzak
gitsin mi bunca emek bunca dilek boş yere
göster bakışlarını zaman zaman ve yer yer
gönlüm intizardadır senden gelecek emre
sen, bağrıma saplanan merhametsiz ilk hançer
sen, gönül toprağına gelip düşen ilk cemre
bunalan içerime bir parça teselli ver
bu sert rüzgar başımdan hep böyle mi esecek,
hep böyle mi saracak varlığımı bu diyar
sen, bir bahar sabahı kokladığım ilk çiçek
sen, ömrümün kışında gülümseyen ilk bahar,
ne derin bir acı duy, ne sonsuz bir keder çek
oydum gönül dalına adını hece hece,
gel de gör can evime işledi uykusuzluk
sen, aklımı peşinde sürüyen ilk düşünce
sen, bütün varlığımda duyduğum ilk susuzluk
neyim var senden güzel, neyim var senden önce
ne olur üstüme dök bütün sıcaklığını,
başımı saran sisi hem parçala hem dağıt
sen, ömrümün yolunda gıcırdayan ilk kağnı
sen, üstüne derdimi işlediğim ilk kağıt
eyleme hislerimi bir avuç kül yığını
sen, sonsuz ufukların dile gelen meltemi
sen, renklerin üstünde kaynaştığı manzara
sen, gönül körfezine demir atan ilk gemi
sen, bağrımda açılıp kapanmayan ilk yara
yıllar geçse de seni unutmak hiç elde mi?
sen sonsuz ufukların dile gelen meltemi
sen, renklerin üstünde kaynaştığı manzara
sen gönül kafesine demir atan ilk gemi,
sen, bağrımda açılıp kapanmayan ilk yara
unutmak istesem de bu benim elimde mi?
yağmur ol damla damla arık toprağıma ak,
yatıştır içimdeki hırçınlaşan denizi
sen, bahtımın burcunda dalgalanan ilk bayrak,
sen, ıssız yollarımın kaybolmayan ilk izi,
kendini görmek için göz bebeklerime bak
bırak gezeyim köy köy, sorayım şehir şehir,
benim için de olsun bugünün dünden farkı
sen, gönül kitabından okuduğum ilk şiir,
sen, bahar rüzgarından dinlediğim ilk şarkı
geceler bir damla yaş, günler bir damla zehir
bunca yıl sabrederek boyun eğdim kadere,
söyle, kavuşacağım günler pek çok mu uzak?
sen, ruhumu suyunda yıkadığım ilk dere,
sen, gönlümün tutulup çırpındığı ilk tuzak
gitsin mi bunca emek bunca dilek boş yere
göster bakışlarını zaman zaman ve yer yer
gönlüm intizardadır senden gelecek emre
sen, bağrıma saplanan merhametsiz ilk hançer
sen, gönül toprağına gelip düşen ilk cemre
bunalan içerime bir parça teselli ver
bu sert rüzgar başımdan hep böyle mi esecek,
hep böyle mi saracak varlığımı bu diyar
sen, bir bahar sabahı kokladığım ilk çiçek
sen, ömrümün kışında gülümseyen ilk bahar,
ne derin bir acı duy, ne sonsuz bir keder çek
oydum gönül dalına adını hece hece,
gel de gör can evime işledi uykusuzluk
sen, aklımı peşinde sürüyen ilk düşünce
sen, bütün varlığımda duyduğum ilk susuzluk
neyim var senden güzel, neyim var senden önce
ne olur üstüme dök bütün sıcaklığını,
başımı saran sisi hem parçala hem dağıt
sen, ömrümün yolunda gıcırdayan ilk kağnı
sen, üstüne derdimi işlediğim ilk kağıt
eyleme hislerimi bir avuç kül yığını
sen, sonsuz ufukların dile gelen meltemi
sen, renklerin üstünde kaynaştığı manzara
sen, gönül körfezine demir atan ilk gemi
sen, bağrımda açılıp kapanmayan ilk yara
yıllar geçse de seni unutmak hiç elde mi?
devamını gör...
65.
en değil ama sevdiklerimden biri;
hilmi yavuz - doğunun gurbetleri
akşam en güzel masaldır
iyi anlatılırsa
doğru olan herşeyde biraz
öfke, biraz yılgınlık vardır
der, bir kıssa
câm incelince şarap da incelir
yaşam acıdan kırmızıya
ölüm hüzünden beyaza
ve bir gül gelirse
bu yol ayrımından gelir
mutlaka ve nasılsa
kendi elimizle kurduğumuz gurbetten
daha zor bir sürgün yoktur
yaşasak da, yaşamasak da
umuda ve sonbahara hüküm ki:
gülün saltanat devrinden
ne sevdikse bugünden
ve ne kaldıysa dünki
acıyı yakuta döndürsün
hüznü döndürsün elmasa
akşam en güzel masaldır çünki
iyi anlatılırsa
hilmi yavuz - doğunun gurbetleri
akşam en güzel masaldır
iyi anlatılırsa
doğru olan herşeyde biraz
öfke, biraz yılgınlık vardır
der, bir kıssa
câm incelince şarap da incelir
yaşam acıdan kırmızıya
ölüm hüzünden beyaza
ve bir gül gelirse
bu yol ayrımından gelir
mutlaka ve nasılsa
kendi elimizle kurduğumuz gurbetten
daha zor bir sürgün yoktur
yaşasak da, yaşamasak da
umuda ve sonbahara hüküm ki:
gülün saltanat devrinden
ne sevdikse bugünden
ve ne kaldıysa dünki
acıyı yakuta döndürsün
hüznü döndürsün elmasa
akşam en güzel masaldır çünki
iyi anlatılırsa
devamını gör...
66.
çok sevdiğim şiirler, birden fazla tabi ki fakat buraya tek bir şiir yaz derseniz,
ismet özel - sevgilim hayat
ismet özel - sevgilim hayat
devamını gör...
67.
tahir ile zühre meselesi
tahir olmak da ayıp değil zühre olmak da
hattâ sevda yüzünden ölmek de ayıp değil,
bütün iş tahirle zühre olabilmekte
yani yürekte.
meselâ bir barikatta dövüşerek
meselâ kuzey kutbunu keşfe giderken
meselâ denerken damarlarında bir serumu
ölmek ayıp olur mu?
tahir olmak da ayıp değil zühre olmak da
hattâ sevda yüzünden ölmek de ayıp değil.
seversin dünyayı doludizgin
ama o bunun farkında değildir
ayrılmak istemezsin dünyadan
ama o senden ayrılacak
yani sen elmayı seviyorsun diye
elmanın da seni sevmesi şart mı?
yani tahiri zühre sevmeseydi artık
yahut hiç sevmeseydi
tahir ne kaybederdi tahirliğinden?
tahir olmak da ayıp değil zühre olmak da
hattâ sevda yüzünden ölmek de ayıp değil.
nazım hikmet ran
tahir olmak da ayıp değil zühre olmak da
hattâ sevda yüzünden ölmek de ayıp değil,
bütün iş tahirle zühre olabilmekte
yani yürekte.
meselâ bir barikatta dövüşerek
meselâ kuzey kutbunu keşfe giderken
meselâ denerken damarlarında bir serumu
ölmek ayıp olur mu?
tahir olmak da ayıp değil zühre olmak da
hattâ sevda yüzünden ölmek de ayıp değil.
seversin dünyayı doludizgin
ama o bunun farkında değildir
ayrılmak istemezsin dünyadan
ama o senden ayrılacak
yani sen elmayı seviyorsun diye
elmanın da seni sevmesi şart mı?
yani tahiri zühre sevmeseydi artık
yahut hiç sevmeseydi
tahir ne kaybederdi tahirliğinden?
tahir olmak da ayıp değil zühre olmak da
hattâ sevda yüzünden ölmek de ayıp değil.
nazım hikmet ran
devamını gör...
68.
cep delik cepken delik
yen delik kaftan delik
don delik mintan delik
kevgir misin be kardeşlik!
orhan veli.
yen delik kaftan delik
don delik mintan delik
kevgir misin be kardeşlik!
orhan veli.
devamını gör...
69.
ölümün ilk aydınlığı mı, ne dedik, sahi biz ne deseydik bu konuda?
ne deseydik bilmiyorum, ama var bu kadarcık bir şey insanın sonsuzunda.
bu kadarcık bir şey. iyi ya, peki, şimdi kim var sırada?
sakın ha! biz yoğuz, bizi unutun, yok deyin adımıza.
yok deyin çünkü biz... biz işte korkuyoruz ne güzel korkumuzla.
ne güzel ellerimizle... başlayın, hadi başlasanıza!
örneğin bir kahve falı? az müzik? diyorum biraz iskambil!..
ama hiç seslenmeyelim seslenmeyelim içimizden oynayalım.
ne gelir elimizden insan olmaktan başka?
edip cansever
ne deseydik bilmiyorum, ama var bu kadarcık bir şey insanın sonsuzunda.
bu kadarcık bir şey. iyi ya, peki, şimdi kim var sırada?
sakın ha! biz yoğuz, bizi unutun, yok deyin adımıza.
yok deyin çünkü biz... biz işte korkuyoruz ne güzel korkumuzla.
ne güzel ellerimizle... başlayın, hadi başlasanıza!
örneğin bir kahve falı? az müzik? diyorum biraz iskambil!..
ama hiç seslenmeyelim seslenmeyelim içimizden oynayalım.
ne gelir elimizden insan olmaktan başka?
edip cansever
devamını gör...
70.
canım istanbul
ruhumu eritip de kalıpta dondurmuşlar; onu istanbul diye toprağa kondurmuşlar. içimde tüten bir şey; hava, renk, eda, iklim; o benim, zaman, mekan aşıp geçmiş sevgilim. çiçeği altın yaldız, suyu telli pulludur; ay ve güneş ezelden iki istanbulludur. denizle toprak, yalnız onda ermiş visale, ve kavuşmuş rüyalar, onda, onda misale. istanbul benim canım; vatanım da vatanım... istanbul, istanbul...tarihin gözleri var, surlarda delik delik; servi, endamlı servi, ahirete perdelik... bulutta şaha kalkmış fatih'ten kalma kır at; pırlantadan kubbeler, belki bir milyar kırat... şahadet parmağıdır göğe doğru minare; her nakışta o mana: öleceğiz ne çare? .. hayattan canlı ölüm, günahtan baskın rahmet; beyoğlu tepinirken ağlar karacaahmet... o manayı bul da bul! ille istanbul'da bul! istanbul, istanbul...boğaz gümüş bir mangal, kaynatır serinliği; çamlıca'da, yerdedir göklerin derinliği. oynak sular yalının alt katına misafir; yeni dünyadan mahzun, resimde eski sefir. her akşam camlarında yangın çıkan üsküdar, perili ahşap konak, koca bir şehir kadar... bir ses, bilemem tanbur gibi mi, ud gibi mi? cumbalı odalarda inletir ' katibim'i... kadını keskin bıçak, taze kan gibi sıcak. istanbul, istanbul...yedi tepe üstünde zaman bir gergef işler! yedi renk, yedi sesten sayısız belirişler... eyüp öksüz, kadıköy süslü, moda kurumlu, adada rüzgar, uçan eteklerden sorumlu. her şafak hisarlarda oklar çıkar yayından hala çığlıklar gelir topkapı sarayından. ana gibi yar olmaz, istanbul gibi diyar; güleni şöyle dursun, ağlayanı bahtiyar... gecesi sünbül kokan türkçesi bülbül kokan, istanbul, istanbul...
necip fazıl kısakürek
devamını gör...
71.
incecikti
gül dalıydı
dokunsam kırılacaktı
dokunmadım
kurudu
gitme, sonbahar oluyorum, sonrası hiç
ağaçlar bükmesinler n'olursun boyunlarını
neden akşam oluyorum tren kalkınca
kırlangıçlar birdenbire çekip gidince
mendiller sallanınca neden tıkanıyorum
öyle çok acımasız ki öyle birdenbire ki
az önceki çiçekler nasıl da diken diken
gitme, sonbahar oluyorum, sonrası hiç o sularda çimdik, bitti; köprüleri geçtik bitti
o elmanın tadı orda, o kuş çoktan öttü, bitti
artık çocuk değiliz, susarak da bir şeyler diyebiliriz
günler devlet alacağı, yıllar bir kadehcik buzlu rakı
oyunlar oyuncaksı, oyuncaklar eski şarkı
kavaklara oklu yürek çizip duran o çakı
nerde şimdi nerde şimdi, nerde o kan sarhoşluğu
gitme, sonbahar oluyorum, sonrası hiç
hasan hüseyin korkmazgil
devamını gör...
72.
tevfik fikret - tarih-i kadim ve tarih-i kadim'e ek. orjinal şiiri okuyamayabilirsiniz ama a. kadir'in yenileştirdiği hali çok sade ve anlaşılırdır. şiirden bir yeri alıntılamak için seçmek benim için zor oldu ama fikriniz olması açısından bırakıyorum.
...
ne benzer var, ne noksanı,
canlı ve ölümsüz ve her şeye gücü yeten ve yüce.
odur veren yiyeceği içeceği,
düşleri gerçek yapan o,
bilen, haberi olan, kahreden ve öç alan,
açık, kapalı her şeyi duyan ve anlayan,
el uzatan yoksullara ve çaresizlere,
her zaman her yerde bulunan ve her yeri gören..."
seni böyle övüp duruyorlar işte.
oysa senin en üstün özelliğin ne,
"ortaksız" oluşun değil mi?
kaç ortağın var şu bataklıkta, bir bak.
topu ölümsüz ve her şeye gücü yeten ve kahreden.
ve topu ortaksız ve tek.
ve topunun buyruğu yasağı ve saltanatı var,
ve topunun yukarlarda bir gökyüzü.
bütün ordan gelir yüreğe doğan.
topunun güneşi, ayı, yıldızları var,
ve topunun görünmez bir tanrısı.
topunun adanan bir cenneti var,
ve topunun bir varlığı, bir yokluğu,
ve topunun saygıdeğer bir peygamberi.
ve topunun cennetinde körpecik güzel kızlar yaşar.
ve topunun cehenneminde birer lokmadır insancıklar.
tanrılar ne derse onu yapacak halk,
sabırla ve kahırla olacak iki büklüm.
ama tanrılar ne derse onu yapacak.
inanasım gelmiyor bunların hiçbirine.
"ne bileyim? " diyor kime sorsam.
hepsi bir kuruntu mu bunların yoksa?
belki aldanmak yaşamanın bir gereği.
belki de hepsi de doğrudur, kim bilir,
belki ben hiç bir şeyin farkında değilim,
karıştırmaktayım "yok" la "var" ı.
kusurum ne? kuşkuda olmak mı?
....
...
ne benzer var, ne noksanı,
canlı ve ölümsüz ve her şeye gücü yeten ve yüce.
odur veren yiyeceği içeceği,
düşleri gerçek yapan o,
bilen, haberi olan, kahreden ve öç alan,
açık, kapalı her şeyi duyan ve anlayan,
el uzatan yoksullara ve çaresizlere,
her zaman her yerde bulunan ve her yeri gören..."
seni böyle övüp duruyorlar işte.
oysa senin en üstün özelliğin ne,
"ortaksız" oluşun değil mi?
kaç ortağın var şu bataklıkta, bir bak.
topu ölümsüz ve her şeye gücü yeten ve kahreden.
ve topu ortaksız ve tek.
ve topunun buyruğu yasağı ve saltanatı var,
ve topunun yukarlarda bir gökyüzü.
bütün ordan gelir yüreğe doğan.
topunun güneşi, ayı, yıldızları var,
ve topunun görünmez bir tanrısı.
topunun adanan bir cenneti var,
ve topunun bir varlığı, bir yokluğu,
ve topunun saygıdeğer bir peygamberi.
ve topunun cennetinde körpecik güzel kızlar yaşar.
ve topunun cehenneminde birer lokmadır insancıklar.
tanrılar ne derse onu yapacak halk,
sabırla ve kahırla olacak iki büklüm.
ama tanrılar ne derse onu yapacak.
inanasım gelmiyor bunların hiçbirine.
"ne bileyim? " diyor kime sorsam.
hepsi bir kuruntu mu bunların yoksa?
belki aldanmak yaşamanın bir gereği.
belki de hepsi de doğrudur, kim bilir,
belki ben hiç bir şeyin farkında değilim,
karıştırmaktayım "yok" la "var" ı.
kusurum ne? kuşkuda olmak mı?
....
devamını gör...
73.
hasretin kançanağı gözlerinde oturuyorsun;
seni soruyorum
hiçbir şey bilmiyorsun…
hep bir çağlayan gibi senin sevdana aktım;
sen ise sularını kaçıran bir nehir gibi uzaktın…
tükenişi bir aşkın,
bir nehrin tükenişine benzer.
ne deniz olabildin,
ne nehir kalabildin…
kendin ol, kendin ol…
sen buysan başkası ol!
buysan kederden öleceğim,
başkası olursan de kimi seveceğim?
/ne diyarbakır anladı beni ne de sen;
oysa ne çok sevdim ikinizi de bir bilsen…/
devamını gör...
74.
seçemedim. nazım hikmet- hoş geldin kadınım ve ümit yaşar oğuzcan- milyon kere ayten diyeceğim. aşkın en iyi tariflerinin yapıldığı şiirlerdir bence.
ben bir ayten'dir tutturmuşum oh ne iyi!
aytenli içkiler içip sarhoş oluyorum ne güzel. hoşuma gitmiyorsa rengi denizlerin,
biraz ayten sürüyorum güzelleşiyor.
şarkılar söylüyorum, şiirler yazıyorum ayten üstüne.
saatim her zaman ayten'e beş var ya da ayten'i beş geçiyor.
ne yana baksam gördüğüm o,
gözümü yumsam aklımdan ayten geçiyor.
bana sorarsanız mevsimlerden aytendeyiz, günlerden aytenertesidir.
odur gün gün beni yaşatan,
onun kokusu sarmıştır sokakları,
onun gözleridir şafakta gördüğüm,
akşam kızıllığında onun dudakları.
başka kadını övmeyin yanımda gücenirim! ayten'i övecekseniz ne ala, oturabilirsiniz;
bir kadeh de sizinle içeriz ayten'li iki laf ederiz. onu siz de seversiniz benim gibi
ama yağma yok ayten'i size bırakmam!
alın tek kat elbisemi size vereyim,
cebimde bir on liram var onu da alın gerekirse ben ayten'i düşünürüm, üşümem.
üç kere adını tekrarlarım, karnım doyar parasızlık da bir şey mi ölüm bile kötü değil aytensizlik kadar
ona uğramayan gemiler batsın
ondan geçmeyen trenler devrilsin
onu sevmeyen yürek taş kesilsin
kapansın onu görmeyen gözler
onu övmeyen diller kurusun
iki kere iki dört elde var ayten
bundan böyle dünyada aşkın adı ayten olsun.
hoş geldin kadınım benim hoş geldin
yorulmuşsundur;
nasıl etsem de yıkasam ayacıklarını.
ne gül suyum ne gümüş leğenim var,
susamışsındır;
buzlu şerbetim yok ki ikram edeyim
acıkmışsındır.
beyaz ketenli örtülü sofralar kuramam
memleket gibi yoksuldur odam.
hoş geldin kadınım benim hoş geldin
ayağını bastın odama
kırk yıllık beton, çayır çimen şimdi.
güldün,
güller açıldı penceremin demirlerinde.
ağladın,
avuçlarıma döküldü inciler.
gönlüm gibi zengin
hürriyet gibi aydınlık oldu odam...
hoş geldin kadınım benim hoş geldin.
ben bir ayten'dir tutturmuşum oh ne iyi!
aytenli içkiler içip sarhoş oluyorum ne güzel. hoşuma gitmiyorsa rengi denizlerin,
biraz ayten sürüyorum güzelleşiyor.
şarkılar söylüyorum, şiirler yazıyorum ayten üstüne.
saatim her zaman ayten'e beş var ya da ayten'i beş geçiyor.
ne yana baksam gördüğüm o,
gözümü yumsam aklımdan ayten geçiyor.
bana sorarsanız mevsimlerden aytendeyiz, günlerden aytenertesidir.
odur gün gün beni yaşatan,
onun kokusu sarmıştır sokakları,
onun gözleridir şafakta gördüğüm,
akşam kızıllığında onun dudakları.
başka kadını övmeyin yanımda gücenirim! ayten'i övecekseniz ne ala, oturabilirsiniz;
bir kadeh de sizinle içeriz ayten'li iki laf ederiz. onu siz de seversiniz benim gibi
ama yağma yok ayten'i size bırakmam!
alın tek kat elbisemi size vereyim,
cebimde bir on liram var onu da alın gerekirse ben ayten'i düşünürüm, üşümem.
üç kere adını tekrarlarım, karnım doyar parasızlık da bir şey mi ölüm bile kötü değil aytensizlik kadar
ona uğramayan gemiler batsın
ondan geçmeyen trenler devrilsin
onu sevmeyen yürek taş kesilsin
kapansın onu görmeyen gözler
onu övmeyen diller kurusun
iki kere iki dört elde var ayten
bundan böyle dünyada aşkın adı ayten olsun.
hoş geldin kadınım benim hoş geldin
yorulmuşsundur;
nasıl etsem de yıkasam ayacıklarını.
ne gül suyum ne gümüş leğenim var,
susamışsındır;
buzlu şerbetim yok ki ikram edeyim
acıkmışsındır.
beyaz ketenli örtülü sofralar kuramam
memleket gibi yoksuldur odam.
hoş geldin kadınım benim hoş geldin
ayağını bastın odama
kırk yıllık beton, çayır çimen şimdi.
güldün,
güller açıldı penceremin demirlerinde.
ağladın,
avuçlarıma döküldü inciler.
gönlüm gibi zengin
hürriyet gibi aydınlık oldu odam...
hoş geldin kadınım benim hoş geldin.
devamını gör...
75.
sana bakmak bir mucizeyi anlamaktır;
sana bakmak..allah'a inanmaktır!..
yılmaz erdoğan
sana bakmak..allah'a inanmaktır!..
yılmaz erdoğan
devamını gör...
76.
her dizesiyle mutsuzluğa isyan eden şu şiirdir.
duydum ki bizi bırakmaya azmediyorsun, etme.
başka bir yar, başka bir dosta meylediyorsun, etme.
sen yadeller dünyasında ne arıyorsun yabancı?
hangi hasta gönüllüyü kastediyorsun, etme.
çalma bizi, bizden bizi, gitme o ellere doğru.
çalınmış başkalarına nazar ediyorsun, etme.
ey ay, felek harab olmuş, altüst olmuş senin için...
bizi öyle harab, öyle altüst ediyorsun, etme.
ey, makamı var ve yokun üzerinde olan kişi,
sen varlık sahasını öyle terk ediyorsun, etme.
sen yüz çevirecek olsan, ay kapkara olur gamdan.
ayın da evini yıkmayı kastediyorsun, etme.
bizim dudağımız kurur sen kuruyacak olsan.
gözlerimizi öyle yaş dolu ediyorsun, etme.
aşıklarla başa çıkacak gücün yoksa eğer;
aşka öyleyse ne diye hayret ediyorsun, etme.
ey, cennetin cehennemin elinde oldugu kişi,
bize cenneti öyle cehennem ediyorsun, etme.
şekerliğinin içinde zehir zarar vermez bize,
o zehiri o şekerle sen bir ediyorsun, etme.
bizi sevindiriyorsun, huzurumuz kaçar öyle.
huzurumu bozuyorsun, sen mahvediyorsun, etme.
harama bulaşan gözüm, güzelliğinin hırsızı.
ey hırsızlığa da değen hırsızlık ediyorsun, etme.
isyan et ey arkadaşım, söz söyleyecek an değil.
aşkın baygınlığıyla ne meşk ediyorsun, etme.
duydum ki bizi bırakmaya azmediyorsun, etme.
başka bir yar, başka bir dosta meylediyorsun, etme.
sen yadeller dünyasında ne arıyorsun yabancı?
hangi hasta gönüllüyü kastediyorsun, etme.
çalma bizi, bizden bizi, gitme o ellere doğru.
çalınmış başkalarına nazar ediyorsun, etme.
ey ay, felek harab olmuş, altüst olmuş senin için...
bizi öyle harab, öyle altüst ediyorsun, etme.
ey, makamı var ve yokun üzerinde olan kişi,
sen varlık sahasını öyle terk ediyorsun, etme.
sen yüz çevirecek olsan, ay kapkara olur gamdan.
ayın da evini yıkmayı kastediyorsun, etme.
bizim dudağımız kurur sen kuruyacak olsan.
gözlerimizi öyle yaş dolu ediyorsun, etme.
aşıklarla başa çıkacak gücün yoksa eğer;
aşka öyleyse ne diye hayret ediyorsun, etme.
ey, cennetin cehennemin elinde oldugu kişi,
bize cenneti öyle cehennem ediyorsun, etme.
şekerliğinin içinde zehir zarar vermez bize,
o zehiri o şekerle sen bir ediyorsun, etme.
bizi sevindiriyorsun, huzurumuz kaçar öyle.
huzurumu bozuyorsun, sen mahvediyorsun, etme.
harama bulaşan gözüm, güzelliğinin hırsızı.
ey hırsızlığa da değen hırsızlık ediyorsun, etme.
isyan et ey arkadaşım, söz söyleyecek an değil.
aşkın baygınlığıyla ne meşk ediyorsun, etme.
devamını gör...
77.
ve güz geldi ömür hanım.
dünya aydınlık sabahlarını yitiriyor usul usul. insanın içini karartan bulutların seferi var göğün maviliğinde.
yağmur ha yağdı ha yağacak.
in- cecik bir çisenti yokluyor boşluğunu insan yüreğinin.
hüznün bütün koşulları hazır.
nedenini bilmediğim bir keder akıyor damarlarımdan.
kalbimin üstünde binlerce bıçak ağzı... ve yüzüm ömrümün atlası; düzlükleri bunaltı, yükseklikleri korku, uçurumları yıkıntılarımla dolu bir engebeler atlası.
yaşamak bir can sıkıntısı mıdır ömür hanım?
dünya aydınlık sabahlarını yitiriyor usul usul. insanın içini karartan bulutların seferi var göğün maviliğinde.
yağmur ha yağdı ha yağacak.
in- cecik bir çisenti yokluyor boşluğunu insan yüreğinin.
hüznün bütün koşulları hazır.
nedenini bilmediğim bir keder akıyor damarlarımdan.
kalbimin üstünde binlerce bıçak ağzı... ve yüzüm ömrümün atlası; düzlükleri bunaltı, yükseklikleri korku, uçurumları yıkıntılarımla dolu bir engebeler atlası.
yaşamak bir can sıkıntısı mıdır ömür hanım?
devamını gör...
78.
biliyorum sana giden yollar kapalı
üstelik sen de hiç bir zaman sevmedin beni
ne kadar yakından ve arada uçurum;
insanlar, evler, aramızda duvarlar gibi
uyandım uyandım, hep seni düşündüm
yalnız seni, yalnız senin gözlerini
sen bayan nihayet, sen ölümüm kalımım
ben artık adam olmam bu derde düşeli
şimdilerde bir köpek gibi koşuyorum ordan o
..........
..........
cemal süreya
üstelik sen de hiç bir zaman sevmedin beni
ne kadar yakından ve arada uçurum;
insanlar, evler, aramızda duvarlar gibi
uyandım uyandım, hep seni düşündüm
yalnız seni, yalnız senin gözlerini
sen bayan nihayet, sen ölümüm kalımım
ben artık adam olmam bu derde düşeli
şimdilerde bir köpek gibi koşuyorum ordan o
..........
..........
cemal süreya
devamını gör...
79.
sigara dumanlari kemiriyor havayi
oda:
krucyonik`in cehenneminden bir bolum sanki.
ve hatirla:
su pencerenin ardinda
azgin bir arzuyla
ellerini oksamistim ilk defa.
bugun birlikteyiz iste.
ıste sen:
zirhli yurek.
ve yarina kalmaz
kovarsin yanindan
hakaretler yagdirirsin bana.
ve evin holunde uzun bir zaman
bir kol
gizli bir urperisle kivranarak
ceketi arayacak.
savurup kendimi sokaga
gidecegim.
vahsi
ve agzima ne gelirse sayiklayarak
umutsuzluk tarafindan kiymalanmis bir
halde gidecegim.
hayir sevgilim hayir
oyle degil
yalan hepsi yalan biricigim,
gel bana veda et haydi.
bil ki
nerede olursan ol
nereye gidersen git
bir demir yigini kadar
agir ceker
senin icin askim.
ve birak da haykirayim son defa
aci haykirisiyla gururu kirilmisligin.
takati tukenen okuzler
gidip kendinilerini
soguk suyun icine atarmis.
ama benim icin
askindan gayri bir okyanus
yok
ve bosunadir aglayip haykirmam biliyorum
bosunadir ummak tukenmemeyi.
dinlenmek isterse yorgun fil
kizgin kumlara uzanirmis krallar gibi
ama benim icin
askindan gayri
hic bir gunes
yok ki.
ve bilmiyorum bile nerdesin simdi
bilmiyorum kiminlesin.
sair olmus olsaydi
bunca azap cektirdigin su kisi
coktan satip gitmisti sevgilisini
servet ve san karsiliginda.
sevinc vermiyor oysa bana
hic bir can sesi
senin o mubarek ismini
tekrarlayan can gibi.
ne bosluga firlatirim kendimi
ne zehir icerim
ne de tabanca namlusu
dayarim sakagima..
ve bir bicagin gucu yetmez
bakislarin bir yana
kesmege beni.
yarina kalmaz unutursun
basina koydugum taci
ve askinla besleyip
yaktigim
o cicek acmis ruhu da.
ve hareketli gunlerden bir karnaval ruzgari
dort bir yana dagitir kitaplarimin sayfalarini..
soyle:
kelimelerimin
kurumus yapraklari
yolunu kesip de durdurabilir mi?
seni?
hic degilse birak
son sevgimden dokudugum haliyi sereyim
ayaklarinin altinda
yitip giden topraga...
vladimir mayakovski - lili
oda:
krucyonik`in cehenneminden bir bolum sanki.
ve hatirla:
su pencerenin ardinda
azgin bir arzuyla
ellerini oksamistim ilk defa.
bugun birlikteyiz iste.
ıste sen:
zirhli yurek.
ve yarina kalmaz
kovarsin yanindan
hakaretler yagdirirsin bana.
ve evin holunde uzun bir zaman
bir kol
gizli bir urperisle kivranarak
ceketi arayacak.
savurup kendimi sokaga
gidecegim.
vahsi
ve agzima ne gelirse sayiklayarak
umutsuzluk tarafindan kiymalanmis bir
halde gidecegim.
hayir sevgilim hayir
oyle degil
yalan hepsi yalan biricigim,
gel bana veda et haydi.
bil ki
nerede olursan ol
nereye gidersen git
bir demir yigini kadar
agir ceker
senin icin askim.
ve birak da haykirayim son defa
aci haykirisiyla gururu kirilmisligin.
takati tukenen okuzler
gidip kendinilerini
soguk suyun icine atarmis.
ama benim icin
askindan gayri bir okyanus
yok
ve bosunadir aglayip haykirmam biliyorum
bosunadir ummak tukenmemeyi.
dinlenmek isterse yorgun fil
kizgin kumlara uzanirmis krallar gibi
ama benim icin
askindan gayri
hic bir gunes
yok ki.
ve bilmiyorum bile nerdesin simdi
bilmiyorum kiminlesin.
sair olmus olsaydi
bunca azap cektirdigin su kisi
coktan satip gitmisti sevgilisini
servet ve san karsiliginda.
sevinc vermiyor oysa bana
hic bir can sesi
senin o mubarek ismini
tekrarlayan can gibi.
ne bosluga firlatirim kendimi
ne zehir icerim
ne de tabanca namlusu
dayarim sakagima..
ve bir bicagin gucu yetmez
bakislarin bir yana
kesmege beni.
yarina kalmaz unutursun
basina koydugum taci
ve askinla besleyip
yaktigim
o cicek acmis ruhu da.
ve hareketli gunlerden bir karnaval ruzgari
dort bir yana dagitir kitaplarimin sayfalarini..
soyle:
kelimelerimin
kurumus yapraklari
yolunu kesip de durdurabilir mi?
seni?
hic degilse birak
son sevgimden dokudugum haliyi sereyim
ayaklarinin altinda
yitip giden topraga...
vladimir mayakovski - lili
devamını gör...
80.
okumaya bir türlü doyamadığım, onun kendi sesiyle daha da şahlanan
yavuz bülent bakiler/ şaşırdım kaldım ışte
sözde, senden kaçıyorum doludizgin atlarla, bazen sessiz sedasız, ipekten kanatlarla,
ama sen hep bin yıllık bilenmiş inatlarla, karşıma çıkıyorsun en serin imbatlarla,
adını yazıyorsun bulduğun fırsatlarla, yüreğimin başına noktalarla, hatlarla, başbaşa kalıyorum sonunda heyhatlarla,
sözde senden kaçıyorum doludizgin atlarla.
ne olur bir gün beni kapında olsun dinle, öldür bendeki beni, sonra dirilt kendinle, çarpsan karasevdayı en azından yüzbinle, nasıl bağlandığımı anlarsın kemendinle.
kaç defa çıkıp gittim buralardan yeminle, ama her defasında geri döndüm seninle. hangi düğüm çözülür nazla, sitemle, kinle? ne olur bir gün beni, kapında olsun dinle.
şaşırdım kaldım işte, bilmem ki n'emsin? bazan kız kardeşimsin, bazan öpöz annemsin, sultanımsın susunca, konuşunca kölemsin, eksilmeyen çilemsin, orada ufuk çizgim, burda yanım yöremsin, beni ruh gibi saran sonsuzluk dairemsin, çaresizim, çaremsin. şaşırdım kaldım işte, bilmem ki n'emsin
?
yavuz bülent bakiler/ şaşırdım kaldım ışte
sözde, senden kaçıyorum doludizgin atlarla, bazen sessiz sedasız, ipekten kanatlarla,
ama sen hep bin yıllık bilenmiş inatlarla, karşıma çıkıyorsun en serin imbatlarla,
adını yazıyorsun bulduğun fırsatlarla, yüreğimin başına noktalarla, hatlarla, başbaşa kalıyorum sonunda heyhatlarla,
sözde senden kaçıyorum doludizgin atlarla.
ne olur bir gün beni kapında olsun dinle, öldür bendeki beni, sonra dirilt kendinle, çarpsan karasevdayı en azından yüzbinle, nasıl bağlandığımı anlarsın kemendinle.
kaç defa çıkıp gittim buralardan yeminle, ama her defasında geri döndüm seninle. hangi düğüm çözülür nazla, sitemle, kinle? ne olur bir gün beni, kapında olsun dinle.
şaşırdım kaldım işte, bilmem ki n'emsin? bazan kız kardeşimsin, bazan öpöz annemsin, sultanımsın susunca, konuşunca kölemsin, eksilmeyen çilemsin, orada ufuk çizgim, burda yanım yöremsin, beni ruh gibi saran sonsuzluk dairemsin, çaresizim, çaremsin. şaşırdım kaldım işte, bilmem ki n'emsin
devamını gör...