yazarların yaşadığı en utanç verici anı
başlık "obsesif psikolojik danisman" tarafından 19.11.2020 20:54 tarihinde açılmıştır.
101.
lise stajı ve ilk staj alanım yoğunbakım tabii ben bilmiyorum hiç birşey . hiç sahaya çıkmamışım hep dizi filmr gördüğüm kadar hastanın yaşamının cıhaza bağlı olduğunu düşğnüyorum neyse genel takip alırken bir hastanın monütöründen sesler gelince koşarak hemişerelerin yanına gidip hata öldü ama yaşıyor demiştim b,bütün bir yoğun bakım ekibi koşarak hastanın yanına gelmişti ve bana bakarak probu taktılar .
teşekkür ederim hayatıma
teşekkür ederim hayatıma
devamını gör...
102.
elbette en utanç verici anımı anlatmayacağım zira kendisi yurtdışındaki bir bankanın kiralık kasasında ben ölene dek güven içinde saklanacaktır.
o kadar lezzetli olmasa da yine çipetpet olan biraz daha az utandırıcı anım ise ilkokul yıllarıma ait. ilkokuldayken sınıfın en ufak tefek çocuğu olmamdan mütevellit öğretmen masasının dibindeki en ön sıranın demirbaşı idim. aynı zamanda dışarıdan oldukça uslu sanılan ve akıllı da bir çocuk olduğumdan öğretmenimiz sınıfın en haşarısı olan oğlunu nedense benim dengeleyebileceğimi düşünmüş olmalı ki büyük itirazlarımı kulak arkası ederek yanıma oturtmuştu. tabii yan yana oturmaya başladıktan bir süre sonra kendisinden hoşlanmaya başlamıştım çünkü some serseri boy problems ben daha okuma yazma bile öğrenmeden alnıma yazılmıştı. ama bu utanç verici anılar sevgili sıra arkadaşım emrah ile değil, müstakbel kayınpederim sınıf öğretmenimiz ile alakalı.
elbette öğretmenimi çok seviyor onun da beni sadece öğrencisi olarak değil gelecekteki kızı olarak da görmesini istiyordum*. yaklaşan öğretmenler günü ise bunun için bir fırsat olabilirdi; alacağım hediye ile kalbine giden yolu kazanabilirim diye düşündüm. ancak başımda beni kendi ayakları üzerinde durabilen bir birey olarak yetiştirme konusunda takıntılı ponçik annemin kendime güvenebilmem adına verdiği sorumluluklar bazen biraz gereksiz sonuçlara yol açabiliyordu, ki bu hediye de bunlardan sadece birisidir.
öğretmenler günü gelip çattığında annem bana şimdinin yüz lirası gibi bir para vererek öğretmenim için kendi istediğim hediyeyi seçmem, satın almam, paket yaptırmam ve öğretmenime vermem için beni okul saatinden bir iki saat önce hazırlayıp uğurladı. elbette sadece sekiz yaşında olmam dışında bunda bir sıkıntı yok.
dükkanları gezerken beğendiğim hiçbir şey bulamıyor ve okul saati yaklaştıkça paniklemeye başlıyordum. en sonunda öğretmenimi gözümün önüne getirerek nelerden hoşlanabileceğini hayal etmeye çalıştım ve gözümün önüne bulduğu her boşlukta sigarasına sarılması geldi.
allahım bunu neden daha önce düşünememiştim ki! uygun hediyeyi bulmanın mutluluğu ile bir tekel bayii’ye girip satılan en ucuz sigarayı alıp paket yaptırdım. hayır o zamanlar gerçekten tüm yetişkinlerde çocuklara karşı aşırı bir güven varmış herhalde ki durumla ilgili hiçbir sorgulama yapmadan satışı gerçekleştirdi. hoplaya zıplaya okula koşup büyük bir heyecanla öğretmenimin verdiğim hediyeyi açtığındaki yüz ifadesini görünce bir şeylerin ters olduğunu anlamıştım ama ne olduğunu idrak edememiştim. akşam eve gittiğimde para üzerini anneme verdiğimde elbette bu kadar fazla olmasına şaşırarak ne aldığımı sordular ve anlattığımda sadece uzunca bir süre babamla aralarında gülmekle yetindiler. sigaranın markasını öğrendiğinde babam biraz daha güldü.
ertesi sene elbette biraz daha büyümüş ve olgunlaşmıştım. neredeyse dokuz yaşıma gelmiştim! akşamları ailemin izlediği haberlerde uğur mumcu’nun öldürüldüğünü duymuş ve bunun üzerine kendi aralarında gerçekleşen konuşmalara kulak misafiri olmuştum. her gün okula giderken önünden geçtiğim dükkanın vitrininde ise uğur mumcu’nun fotoğrafı ile iki kıtalık şiirin basılı olduğu bir seramik vardı. şiiri her geçerken okur ve tam anlayamasam da içimi bir hüzün kaplardı. evet bu sefer hediyemi haftalar öncesinden belirlemiştim bile. artık peter pan okumak yerine siyasetle ilgileniyor ve sigaradan daha kalıcı bir şey alarak öğretmenimin dikkatini çekmek istiyordum. öğretmenler günü geldiğinde büyük bir heyecanla hediyemi paketlettirip öğretmenime verdiğinde ne kadar beğeneceğinden başka bir şey düşünemiyordum. ama müstakbel kayınpederimin paketi açması ile hediyeyi kimse görmesin diye bir yerlere tıkıştırması bir oldu. akşam eve gittiğimde aldığım hediyeyi anlattım ve bizimkilere yine oldukça eğlenceli bir akşam yaşattım… sanıyorum o dönem için siyasi konjonktüre pek uygun bir hediye değilmiş.
neyse öğretmenim sonunda emrah'ı öğretmenler gününde güzel süveterler getiren nazlı'nın yanına yerleştirdi.
okuldan çıkınca çubuk krakerden bir efkar sigarası yakıp içimden vurulduk ey halkım şiirini okuya okuya eve döndüm.
o kadar lezzetli olmasa da yine çipetpet olan biraz daha az utandırıcı anım ise ilkokul yıllarıma ait. ilkokuldayken sınıfın en ufak tefek çocuğu olmamdan mütevellit öğretmen masasının dibindeki en ön sıranın demirbaşı idim. aynı zamanda dışarıdan oldukça uslu sanılan ve akıllı da bir çocuk olduğumdan öğretmenimiz sınıfın en haşarısı olan oğlunu nedense benim dengeleyebileceğimi düşünmüş olmalı ki büyük itirazlarımı kulak arkası ederek yanıma oturtmuştu. tabii yan yana oturmaya başladıktan bir süre sonra kendisinden hoşlanmaya başlamıştım çünkü some serseri boy problems ben daha okuma yazma bile öğrenmeden alnıma yazılmıştı. ama bu utanç verici anılar sevgili sıra arkadaşım emrah ile değil, müstakbel kayınpederim sınıf öğretmenimiz ile alakalı.
elbette öğretmenimi çok seviyor onun da beni sadece öğrencisi olarak değil gelecekteki kızı olarak da görmesini istiyordum*. yaklaşan öğretmenler günü ise bunun için bir fırsat olabilirdi; alacağım hediye ile kalbine giden yolu kazanabilirim diye düşündüm. ancak başımda beni kendi ayakları üzerinde durabilen bir birey olarak yetiştirme konusunda takıntılı ponçik annemin kendime güvenebilmem adına verdiği sorumluluklar bazen biraz gereksiz sonuçlara yol açabiliyordu, ki bu hediye de bunlardan sadece birisidir.
öğretmenler günü gelip çattığında annem bana şimdinin yüz lirası gibi bir para vererek öğretmenim için kendi istediğim hediyeyi seçmem, satın almam, paket yaptırmam ve öğretmenime vermem için beni okul saatinden bir iki saat önce hazırlayıp uğurladı. elbette sadece sekiz yaşında olmam dışında bunda bir sıkıntı yok.
dükkanları gezerken beğendiğim hiçbir şey bulamıyor ve okul saati yaklaştıkça paniklemeye başlıyordum. en sonunda öğretmenimi gözümün önüne getirerek nelerden hoşlanabileceğini hayal etmeye çalıştım ve gözümün önüne bulduğu her boşlukta sigarasına sarılması geldi.
allahım bunu neden daha önce düşünememiştim ki! uygun hediyeyi bulmanın mutluluğu ile bir tekel bayii’ye girip satılan en ucuz sigarayı alıp paket yaptırdım. hayır o zamanlar gerçekten tüm yetişkinlerde çocuklara karşı aşırı bir güven varmış herhalde ki durumla ilgili hiçbir sorgulama yapmadan satışı gerçekleştirdi. hoplaya zıplaya okula koşup büyük bir heyecanla öğretmenimin verdiğim hediyeyi açtığındaki yüz ifadesini görünce bir şeylerin ters olduğunu anlamıştım ama ne olduğunu idrak edememiştim. akşam eve gittiğimde para üzerini anneme verdiğimde elbette bu kadar fazla olmasına şaşırarak ne aldığımı sordular ve anlattığımda sadece uzunca bir süre babamla aralarında gülmekle yetindiler. sigaranın markasını öğrendiğinde babam biraz daha güldü.
ertesi sene elbette biraz daha büyümüş ve olgunlaşmıştım. neredeyse dokuz yaşıma gelmiştim! akşamları ailemin izlediği haberlerde uğur mumcu’nun öldürüldüğünü duymuş ve bunun üzerine kendi aralarında gerçekleşen konuşmalara kulak misafiri olmuştum. her gün okula giderken önünden geçtiğim dükkanın vitrininde ise uğur mumcu’nun fotoğrafı ile iki kıtalık şiirin basılı olduğu bir seramik vardı. şiiri her geçerken okur ve tam anlayamasam da içimi bir hüzün kaplardı. evet bu sefer hediyemi haftalar öncesinden belirlemiştim bile. artık peter pan okumak yerine siyasetle ilgileniyor ve sigaradan daha kalıcı bir şey alarak öğretmenimin dikkatini çekmek istiyordum. öğretmenler günü geldiğinde büyük bir heyecanla hediyemi paketlettirip öğretmenime verdiğinde ne kadar beğeneceğinden başka bir şey düşünemiyordum. ama müstakbel kayınpederimin paketi açması ile hediyeyi kimse görmesin diye bir yerlere tıkıştırması bir oldu. akşam eve gittiğimde aldığım hediyeyi anlattım ve bizimkilere yine oldukça eğlenceli bir akşam yaşattım… sanıyorum o dönem için siyasi konjonktüre pek uygun bir hediye değilmiş.
neyse öğretmenim sonunda emrah'ı öğretmenler gününde güzel süveterler getiren nazlı'nın yanına yerleştirdi.
okuldan çıkınca çubuk krakerden bir efkar sigarası yakıp içimden vurulduk ey halkım şiirini okuya okuya eve döndüm.
devamını gör...
103.
en utanç verici olan değildi ama sağlam gideri var.
geçenlerde bizim evin orada dört tane genç gördüm. arabada oturuyorlardı.
gözüm kapılardan birine çarptı. açık olduğunu fark ettim. araba da ilerliyordu yavaş yavaş.
sanane değil mi?
arabadan üç adım ötedeyim. yırttım kendimi
pardon pardon diye... bütün kafalar bana çevrildi. bir de sert sert diktiler gözlerini bu manyak niye bağırıyor diye.
kapı açık diyemedim hepsi aynı anda bakınca. kaçtım.
sanane. sanane yani.
dört tane adam kapıyı fark etmeyecek mi. sanane.
şu an o utancı yeniden yaşadım.
*
geçenlerde bizim evin orada dört tane genç gördüm. arabada oturuyorlardı.
gözüm kapılardan birine çarptı. açık olduğunu fark ettim. araba da ilerliyordu yavaş yavaş.
sanane değil mi?
arabadan üç adım ötedeyim. yırttım kendimi
pardon pardon diye... bütün kafalar bana çevrildi. bir de sert sert diktiler gözlerini bu manyak niye bağırıyor diye.
kapı açık diyemedim hepsi aynı anda bakınca. kaçtım.
sanane. sanane yani.
dört tane adam kapıyı fark etmeyecek mi. sanane.
şu an o utancı yeniden yaşadım.
*
devamını gör...
104.
şöyle bırakayım #1956484
devamını gör...
105.
yeni bir projeye başlayacağımız ülkenin birine, piyasayı önceden araştırmak için gittim. malzeme temini için araştırmalar yapıyorum, türk firmaları ile filan görüşüyorum. bana bir isim verdiler, her türlü malzemeyi bulabilirsin ama dikkat et kendisi fetöcüdür diye de tembihlediler. zaruri durumlar için numarasını aldım.
bir süre sonra restoranın birinde bir türk vatandaşla tanıştım. ben yaşlarda yağız bir delikanlı. numaralarımızı alalım sonra haberleşiriz derken, ben numaramı verdim. güya çaldıracak numarasını kaydedeceğim, meğer zaten kayıtlıymış. ikimiz de ekranıma bakıyoruz ekranda yazan isim "sertan bf fetöcü". uzun bir süre bakıştık, lakin bir türlü araşamadık.
bir süre sonra restoranın birinde bir türk vatandaşla tanıştım. ben yaşlarda yağız bir delikanlı. numaralarımızı alalım sonra haberleşiriz derken, ben numaramı verdim. güya çaldıracak numarasını kaydedeceğim, meğer zaten kayıtlıymış. ikimiz de ekranıma bakıyoruz ekranda yazan isim "sertan bf fetöcü". uzun bir süre bakıştık, lakin bir türlü araşamadık.
devamını gör...
106.
ortaokulda bi teyze elinde dürüm poşetiyle sınıfa geldi, ama baya poşetin içinde 20 dürüm var ve bizim çocuklar ablayı görür görmez koşa koşa gittiler aldılar dürümleri, ben de bedava sanıp aldım yedim sonra teyze sevdiğim kızla beraber yanıma geldi ve bana dedi ki
"yavrum sen bana dürüm parası vermişmiydin ben seni hatırlayamadım ama"
çok utanmıştım sevdiğim kızın dürümünü yemiştim.
"yavrum sen bana dürüm parası vermişmiydin ben seni hatırlayamadım ama"
çok utanmıştım sevdiğim kızın dürümünü yemiştim.
devamını gör...
107.
sabah 9, final dönemi sınav tarihini kendimce bir önceki güne çekmiş bulunup üst sınıfın sınavına 2 kişiyi daha götürdüm. amfiye girdik sınav kağıtlarını aldık arkadaşlarım harıl harıl çözüyor gülmeye başladım hangisi ne çözüyor acaba. gözetmen noluyor dedi ben yanlış sınavdayız dedim, kalktım bir arkadaş daha kalktı diğer arkadaş epey uzakta oturuyordu ona seslenemedik o kaldı sınavda :)) sınavdan çıktığında bana baktı ben ona bakamadım :))
devamını gör...
108.
kızın biri mesajla seviyeli sohbet ederken sohbetin sonunda ‘öptüm’ dedi. ben de öpücük emojisi attım ama sonra beni yanlış anladın dedi. sen öperken ben yanlış anlamadım ama canın sağ olsun diyemedim, cahilliğiyle başbaşa bıraktım. onun adına utandım…
devamını gör...
109.
benim için üçtür. ilkokul ve lise yıllarında yaşanılanları en diyecek kadar utanç verici bulmuyorum, çocuktuk sonuçta.
1. üniversitenin ilk senesi, dönemin başlarındayız, havalar soğumaya başlamış. ben de yeni bir çift nike ayakkabı almışım, pazartesi giyeceğim. hava yağmurlu ama yine de giydim gıcır gıcır ayakkabılarımı. tabanı ıslandı ama umrumda değil. bir elimde laptop çantam, öbür elimde telefonum, bir omzumda da çantam var. dersin olacağı binaya girerken paspasın olduğu kapı yerine ıslakla arası mükemmel olan cilalı fayansın çıplak zemininden girmeye karar verdim. adımımı attığım gibi yere yüzüstü kapaklandım tabii ki. ama böyle bir kapaklanma yok, bilgisayar çantam yerde drift attı, elimdeki telefon diğer girişteki kapının altına savrularak sıkıştı, ben çenemi yere çarptım yığıldım kaldım öyle. ondan sonra travma mı oldu yoksa bunu yapmaya meyilli miydim bilmiyorum ama üniversite dönemim boyunca hep başım eğik yere bakarak yürüdüm, kimseyle göz göze gelmedim.
2. bu sefer üniversite mezuniyetindeyiz. yüksek topuklu bir ayakkabı giymemiştim. rahattım ama üzerime bana göre bayağı büyük ve ağır bir cübbe verdiler. adım okunacak ve ben halıda yürüyecektim, adım okundu, sahnenin ortasına doğru ikinci adımımı attım ve takıldım. o ayakkabıyla takıldım ve neredeyse düşecektim. bu mezuniyet kayda alındı ve kayıtta o cübbeyle dümdüz yürürken takılan bir topçuğa benzeyen kriegerin görünüyor. bence çok utanç vericiydi.
3. ne zaman beyaz veya açık renkli tişört/kazak giysem üzerime yemek döküyor ya da sıçratıyorum. göğsümde her zaman büyük veya küçük leke oluyor ve ben öyle dolaşmak durumunda kalıyorum, yemek yemesini bilmiyorum. shame on me.
1. üniversitenin ilk senesi, dönemin başlarındayız, havalar soğumaya başlamış. ben de yeni bir çift nike ayakkabı almışım, pazartesi giyeceğim. hava yağmurlu ama yine de giydim gıcır gıcır ayakkabılarımı. tabanı ıslandı ama umrumda değil. bir elimde laptop çantam, öbür elimde telefonum, bir omzumda da çantam var. dersin olacağı binaya girerken paspasın olduğu kapı yerine ıslakla arası mükemmel olan cilalı fayansın çıplak zemininden girmeye karar verdim. adımımı attığım gibi yere yüzüstü kapaklandım tabii ki. ama böyle bir kapaklanma yok, bilgisayar çantam yerde drift attı, elimdeki telefon diğer girişteki kapının altına savrularak sıkıştı, ben çenemi yere çarptım yığıldım kaldım öyle. ondan sonra travma mı oldu yoksa bunu yapmaya meyilli miydim bilmiyorum ama üniversite dönemim boyunca hep başım eğik yere bakarak yürüdüm, kimseyle göz göze gelmedim.
2. bu sefer üniversite mezuniyetindeyiz. yüksek topuklu bir ayakkabı giymemiştim. rahattım ama üzerime bana göre bayağı büyük ve ağır bir cübbe verdiler. adım okunacak ve ben halıda yürüyecektim, adım okundu, sahnenin ortasına doğru ikinci adımımı attım ve takıldım. o ayakkabıyla takıldım ve neredeyse düşecektim. bu mezuniyet kayda alındı ve kayıtta o cübbeyle dümdüz yürürken takılan bir topçuğa benzeyen kriegerin görünüyor. bence çok utanç vericiydi.
3. ne zaman beyaz veya açık renkli tişört/kazak giysem üzerime yemek döküyor ya da sıçratıyorum. göğsümde her zaman büyük veya küçük leke oluyor ve ben öyle dolaşmak durumunda kalıyorum, yemek yemesini bilmiyorum. shame on me.
devamını gör...
110.
en çok değil tabiki ama kaçtır başıma geliyor. herhangi bir uzak doğu restoranında çatal rica etmek. pratik lazım pratik.
practice makes perfect.
practice makes perfect.
devamını gör...
111.
kuzenlerimin evine gitmiştik.
6 yaşındaydım. kuzenlerimin hepsi kızdı.
ben şebeklik yaptıkça gülüyorlardı.
ev çığlık kıyamet yıkılıyordu. onlar güldükçe ben daha çok sapıtıyordum. yaptığım delice hareketlerin sonu hiç iyi bir yere doğru gitmiyordu. adeta hızlandırılmış evrim simülasyonu gibiydim bir kaç dakikada bir kaç milyar geriye doğru gitmistim.
ve son kozumu oynayarak salonun ortasında caaaart diye osurdum.
caaarttan sonra bir anda insanlığıma geri döndüm. çok saçma bir sey yaptığımı algıladıktan sonra utancımdan odadan kaçtım.
tek suçlu ben miydim?
hayır.
deliye gaz verirsen, alkışlarsan her şeyi yapar.
gerçekten çok utanmıştım.
6 yaşındaydım. kuzenlerimin hepsi kızdı.
ben şebeklik yaptıkça gülüyorlardı.
ev çığlık kıyamet yıkılıyordu. onlar güldükçe ben daha çok sapıtıyordum. yaptığım delice hareketlerin sonu hiç iyi bir yere doğru gitmiyordu. adeta hızlandırılmış evrim simülasyonu gibiydim bir kaç dakikada bir kaç milyar geriye doğru gitmistim.
ve son kozumu oynayarak salonun ortasında caaaart diye osurdum.
caaarttan sonra bir anda insanlığıma geri döndüm. çok saçma bir sey yaptığımı algıladıktan sonra utancımdan odadan kaçtım.
tek suçlu ben miydim?
hayır.
deliye gaz verirsen, alkışlarsan her şeyi yapar.
gerçekten çok utanmıştım.
devamını gör...
112.
utandığımız şeyi de buraya niye yazıyorsak anlamış değilim ama başlık bunu emrediyor. günlerden bir gün diş doktoruna gitmiştim ve diş röntgenim çekilecekti. oradaki eleman "gülümse abi" dedi. ben de şaka yapmaya çalışan boş kafalının teki olduğuna kanaat edip gönlü olsun diye yalandan tebessüm ettim. meğer diş röntgeni için dişlerimi göstermemi ifade etmek istiyormuş. ulan öyle mi söylenir o? vesikalık çekiyor sanki.
devamını gör...
113.
liseye giderken servis bekliyordum. aşırı dalgındım, sabah yeni uyanmıştım. karşı binadaki çocuk için gelen servise binmeye çalışmıştım. kendi servisim sanıp içeriye doğru girdiğimde başka servis olduğunu fark etmiş ve fazlasıyla utanmıştım. herkes bakıyordu.
devamını gör...
114.
votkayla güzel anılarım yoktur.
onlardan biri ise...
ahahah.
dışarda yapmıştım lan bunu. ne akla hizmet değil mi ?
eve gitmeye çalışırken düşüp dizimi rahmetlik etmiştim.
bir yıl pilav yemedim.
votkayı hatırlattı hep.
onlardan biri ise...
ahahah.
dışarda yapmıştım lan bunu. ne akla hizmet değil mi ?
eve gitmeye çalışırken düşüp dizimi rahmetlik etmiştim.
bir yıl pilav yemedim.
votkayı hatırlattı hep.
devamını gör...
115.
otobüste bir kadın için başka bir kişiden yer vermesini rica etmiştim. kadın hamileydi ve çok yorgun görünüyordu. oturan kişiye "affedersiniz hanımefendi ayakta zor duruyor hamileyken otobüste bu kadar uzun süre durması onun için zararlı müsade eder misiniz dedim." oturan kişi tam kalkıyordu ki ayaktaki kadın eli ile işaret etti. "gerek yok beyefendi hamile değilim." bana ölümcül bir bakış atıp arka tarfaa doğru hızla ilerledi. tek kötü tarafi bu da değildi başımı nereye cevirsem herkesle gozgoze geliyorum hepsinin de yüzünde aynı gülme ifadesi var. daha fazla yolculuğu devam ettiremeyip inmek zorunda kalmıştım :/
devamını gör...
116.
yazlıktayım. o zamanlar ortaokuldayım, öyle bir küçüklüğümün yaz mevsimiydi.
yan sitede gizem diye bir kıza aşık olmuştum. sarışın-renkli gözlü. allahım diyorum böylesine de yaz, deniz ve cornetto. kafaya koydum. açılıcam ben bu kıza.
sordum ettim evinin kapı numarasına kadar öğrendim.
aldım elime kağıdı kalemi, seni çok seviyorumlar.. bla bla.
kızın evinin kapısına mektup koyarken lapsss annesi yakalamıştı.
geldi peşimden. ben koşuyorum ağlayarak, o koşuyor küfrederek.
nefesim bitti. arkadaşlarımın arasına sığınayım dedim.
herkesin içinde beni rezil etmişti. adi kadın.
çok utanmıştım.
o günden sonra tüm kadınlardan intikam almak için yaşar oldum işte.
böyle böyle koptum hayattan. hep aldattım, güvenemez oldum kadınlara.
sonra neden böyle oldun. nedeni bu.
yan sitede gizem diye bir kıza aşık olmuştum. sarışın-renkli gözlü. allahım diyorum böylesine de yaz, deniz ve cornetto. kafaya koydum. açılıcam ben bu kıza.
sordum ettim evinin kapı numarasına kadar öğrendim.
aldım elime kağıdı kalemi, seni çok seviyorumlar.. bla bla.
kızın evinin kapısına mektup koyarken lapsss annesi yakalamıştı.
geldi peşimden. ben koşuyorum ağlayarak, o koşuyor küfrederek.
nefesim bitti. arkadaşlarımın arasına sığınayım dedim.
herkesin içinde beni rezil etmişti. adi kadın.
çok utanmıştım.
o günden sonra tüm kadınlardan intikam almak için yaşar oldum işte.
böyle böyle koptum hayattan. hep aldattım, güvenemez oldum kadınlara.
sonra neden böyle oldun. nedeni bu.
devamını gör...
117.
ilk aklıma gelen şu oldu. (lucifer'ın anısı aklıma getirdi bunu.)
zillere basıp kaçardık küçükken. bunu bir biz yapıyorduk dostum, taam mı? lol.
neyse, o zamanlar aydın merkezde 24. sokak'ta oturuyorduk ki sonra orası ana cadde olmuş galiba.
gene neyse... cüneyt abi vardı bizim sokakta. liseye falan giderdi, ben daha ilkokulun başındayımdır, belki ilkokul bile değilimdir. bunların ev 1. katta. ama hemen bi atlayınca merdivenlerden, girişe ulaşıp apartmandan uzaklaşabilirsin.
yine, yeni, yeniden neyse... zillerine bastım ve yarım-bir saniye sonra falan kapı açıldı. cüneyt abi, kapının dibindeki aynalı vestiyerin önünde saçlarını tarıyormuş ve anında kapıyı açtı. yakışıklı da bi abiydi, saçlarını tarıycak tabii. ben elbette o anda merdivenlerden atlamış oldum; aynı ana denk geldi yani atlamam ve kapının açılması. apartmanın giriş kapısının oradan cüneyt abiye, "tüf tüf oynucaktık da öğleden sonra, sen de gelir misin dicektim." falan diye bişey uydurdum. "oynarız tabii özgür." falan dedi abim. vallahi utanmıştım.
zillere basıp kaçardık küçükken. bunu bir biz yapıyorduk dostum, taam mı? lol.
neyse, o zamanlar aydın merkezde 24. sokak'ta oturuyorduk ki sonra orası ana cadde olmuş galiba.
gene neyse... cüneyt abi vardı bizim sokakta. liseye falan giderdi, ben daha ilkokulun başındayımdır, belki ilkokul bile değilimdir. bunların ev 1. katta. ama hemen bi atlayınca merdivenlerden, girişe ulaşıp apartmandan uzaklaşabilirsin.
yine, yeni, yeniden neyse... zillerine bastım ve yarım-bir saniye sonra falan kapı açıldı. cüneyt abi, kapının dibindeki aynalı vestiyerin önünde saçlarını tarıyormuş ve anında kapıyı açtı. yakışıklı da bi abiydi, saçlarını tarıycak tabii. ben elbette o anda merdivenlerden atlamış oldum; aynı ana denk geldi yani atlamam ve kapının açılması. apartmanın giriş kapısının oradan cüneyt abiye, "tüf tüf oynucaktık da öğleden sonra, sen de gelir misin dicektim." falan diye bişey uydurdum. "oynarız tabii özgür." falan dedi abim. vallahi utanmıştım.
devamını gör...
118.
bugün utanç anılarıma birisi daha eklendi patron sekreterinin odasından çıkıp çıkış diye bir dalgınlıkla toplantı salonuna dalmışım işin kötüsü karşıma duvar çıkana kadar fark etmedim toplantının ortasına bodoslama daldığım ve böldüğüm gibi bir hışımla tekrar çıkıp gittim.
devamını gör...
119.
üniversitenin son sınıfı, bahcedeyim, ders çıkışı veya dersi bekliyorum. o sıralar suda eriyen kalsiyum tabletlerden alıyorum. ve sık sık kalsiyumum dustugu için vücudum karincalaniyor ve dayanılmaz biçimde kasiliyor. düzenli almadığım için de yanımda gezdiriyorum ilacı. o an da kasilmaya baslayinca alayım bari dedim ama bardak ve su yok. ben de bir gaflet elimdeki su şişesinin içine tableti attım ve ağzını kapadım. saf salak bir halde bekliyorum ki o suda masum masum eriyecek, ben de içeceğim afiyetle. öyle olmadı. kapak ani bir zelzele ile patladı. başımdan aşağıya waterfall efektiyle tüm elbiselerimi islatmak suretiyle ilaç beni yıkadı. o siralar nasıl burnum havada onu da esgecmemek lazim.yer yarılsa içine girsem dedim, hele kahkahaları duyunca. hatırladıkça gülüyorum, o ayrı.
devamını gör...
120.
havalanında yolcu hizmetlerindeydim. işte bu size uçuş kartını veren havalı tipler var ben onun havasızıyım. öyle düşünün.
neyse karşıma bir erkek, bir kadın ve bebekten oluşan potansiyel bir aile geldi. adama torununuz çok tatlı dedim.
kızıymış.
neyse karşıma bir erkek, bir kadın ve bebekten oluşan potansiyel bir aile geldi. adama torununuz çok tatlı dedim.
kızıymış.
devamını gör...