normal sözlük yazarlarının okumakta olduğu kitaplar
yeraltından notlar-fyodor dostoyevski
devamını gör...
karşılık beklemeden herkese iyilik etmek
kutsallastirilacak bir mesele ozunde degildir, olmasi gerekendir cunku. karsilik beklenilmesi iyilik degildir ki, isin icerisine cikarlar girmis ise, yapilanin icinden samimiyeti, iyi niyeti, guzelligi alip goturmus demektir.
devamını gör...
geceye güzel bir erkek görseli bırak
devamını gör...
matrix'e bağlanırken morpheus'un ekibine telefonları çok açık tutmayın para yazıyor demesi
1999 yılında the matrix'in galasında bir yandan konyağımı yudumlayıp bir yandan wachowski biraderlerle (o zaman erkeklerdi) muhabbet ederken ağzından kaçırdıkları fan fact.
bunu lily wachowski söylemişti omzuma vurarak şunları demişti:
"aslında nebukadnezzar'da geçiyordu bu sahne. morpheus ekibi azarlayıp "telefonu mümkün oldukça kullanmıyoruz arkadaşlar. telefon çok yazıyor, siz ödemiyorsunuz faturayı. zaten nebukadnezzar'ın haftalık mazot masrafı yetiyor. su içer gibi mazot yakıyor namıssız. telefon faturalarından kısıyoruz. tank! oğlum sen biz girince direkt kapatıyorsun hattı!" diyecekti. sonradan bunun gereksiz olduğunu düşündük, fakat o ilk kedili bina sahnesini her açtığımızda birbirimize bakarak güleriz haha!"
bu vakitten sonra ne zaman matrix izlesem aklıma morpheus'un türk babası gibi bir herif olduğunu canlandırıp ben de sırıtıyorum. bu sahneyi komple çıkarmaları gayet yerinde olmuş.
bunu lily wachowski söylemişti omzuma vurarak şunları demişti:
"aslında nebukadnezzar'da geçiyordu bu sahne. morpheus ekibi azarlayıp "telefonu mümkün oldukça kullanmıyoruz arkadaşlar. telefon çok yazıyor, siz ödemiyorsunuz faturayı. zaten nebukadnezzar'ın haftalık mazot masrafı yetiyor. su içer gibi mazot yakıyor namıssız. telefon faturalarından kısıyoruz. tank! oğlum sen biz girince direkt kapatıyorsun hattı!" diyecekti. sonradan bunun gereksiz olduğunu düşündük, fakat o ilk kedili bina sahnesini her açtığımızda birbirimize bakarak güleriz haha!"
bu vakitten sonra ne zaman matrix izlesem aklıma morpheus'un türk babası gibi bir herif olduğunu canlandırıp ben de sırıtıyorum. bu sahneyi komple çıkarmaları gayet yerinde olmuş.
devamını gör...
azula
yanılmıyorsam en güçlü ateş bükücüdür.
canavarımsı kişiliğinin oluşmasında, ağabeyi zuko'yu kayırıp kızına yeterince sevgi göstermeyen annesinin oldukça büyük bir payı vardır.
psikopat da olsa severiz kendisini.*
ayrıca kendi ağzından annesiyle ilgili şunları söylemiştir:
annem benim bir canavar olduğumu düşünüyor. haksız da sayılmaz ama insan yine de kırılıyor.
canavarımsı kişiliğinin oluşmasında, ağabeyi zuko'yu kayırıp kızına yeterince sevgi göstermeyen annesinin oldukça büyük bir payı vardır.
psikopat da olsa severiz kendisini.*
ayrıca kendi ağzından annesiyle ilgili şunları söylemiştir:
annem benim bir canavar olduğumu düşünüyor. haksız da sayılmaz ama insan yine de kırılıyor.
devamını gör...
huzur
"her insan huzur verir...
kimleri gelince, kimleri gidince."
elif şafak
kimleri gelince, kimleri gidince."
elif şafak
devamını gör...
göze çay sürmek
çay pansumanı anlamına geldiğini düşündüğüm ifade.
çocukken bazı sabahlar gözüm çapaktan kapanmış halde uyanırdım ve annemin uyguladığı bu yöntemle gözlerim kolayca açılırdı.
ayrıca; çapaktan veya iltihaptan açılmayan yavru kedi gözlerinde de epey işe yarıyor. ılık halde pamuk yardımıyla bastırmadan gözlerini silmek hem temizlenmesine hem de ilaç damlatmak için gözün açılarak uygun hale gelmesine yardımcı oluyor.
çocukken bazı sabahlar gözüm çapaktan kapanmış halde uyanırdım ve annemin uyguladığı bu yöntemle gözlerim kolayca açılırdı.
ayrıca; çapaktan veya iltihaptan açılmayan yavru kedi gözlerinde de epey işe yarıyor. ılık halde pamuk yardımıyla bastırmadan gözlerini silmek hem temizlenmesine hem de ilaç damlatmak için gözün açılarak uygun hale gelmesine yardımcı oluyor.
devamını gör...
normal sözlük sağlıklı yaşam kulübü
amanıııın, beni de unutmayınız.yardımcı olabileceğimi düşünmekteyim. hadi bakalım meydan okumalar başlasın.
devamını gör...
ülkenin batırılıp acı reçetenin halka uygulanması
(bkz: siyasal islam)
devamını gör...
20 mart 2021 merkez bankası başkanı naci ağbal'ın görevden alınması
gece gece tüm tuşlara basıyorlar.
devamını gör...
kimsenin umrunda olmamak
bugün bir kez daha farkına vardığım acı gerçek.
devamını gör...
resimde barok dönemi
sanatta, 16. ve 18. yüzyılları kapsayan, rönesans akımından sonra, klasik akımdan önceki döneme verilen addır.
açıklamalara geçmeden önce sanat tarihçisi olmadığımı, resim sanatını çok sevdiğimden dolayı amatörce ilgilendiğimi belirtmek isterim. bu yüzden fazla ayrıntıya giremeden, belli başlı bilgilerle, bu dönem ben de neler hissettiriyor, onları size aktarmaya çalışacağım.
barok, kelime olarak kusursuz inci anlamına gelir. bu dönemde inci kadar güzel eserler verilmiştir.
konu olarak genelde; mitoslar, dini konular, kahramanlıklar, kıssalar ve manzaralar seçilmiştir.
bu akımda önemli olan, mükemmellik değil güzelliktir.
eserler matematik ve dengeden uzaktır. simetrik ve doğrusal olmayan çizimler kullanılmıştır.
gölgelendirme muazzam kullanılmış olup, ışık resmin her bölgesinde aynı değildir. ışığın geldiği yön ve ya yönler net olarak bellidir.
genelde bir olay anlatıldığı için resim durağan değil hareketlidir.
bu dönemde sanat eserleri karmaşıktır. eserin her bir parçası bağımsız gibi değil de, eser bir bütün olarak değerlendirilmelidir.
duygular ön planda olup coşkuludur. resimde bulunan karakterlerin yüz ifadelerinden onların yaşadığı duyguyu fazlasıyla anlayabilirsiniz.
içerisinde bol bol mitolojik hikayeler ve kıssalar barındırdığından, hareketli olmasından ve duyguların coşkulu varlığından dolayı bu akım benim en çok sevdiğim akımdır.
bu dönemin önde gelen ressamları ve onların bazı önemli eserleri şunlardır.
(bkz: rembrandt) – gece devriyesi, çarmıhtan indiriliş (bkz: tablolarında isa'yı kucaklayan ressamlar)
(bkz: correggio) – (bkz: kutsal gece)
(bkz: bernini) – (bkz: apollo’nun daphneyi kaçırması)
(bkz: caravaggio) – (bkz: aziz thomas’ın şüphesi)
(bkz: vermeer) – (bkz: inci küpeli kız)
açıklamalara geçmeden önce sanat tarihçisi olmadığımı, resim sanatını çok sevdiğimden dolayı amatörce ilgilendiğimi belirtmek isterim. bu yüzden fazla ayrıntıya giremeden, belli başlı bilgilerle, bu dönem ben de neler hissettiriyor, onları size aktarmaya çalışacağım.
barok, kelime olarak kusursuz inci anlamına gelir. bu dönemde inci kadar güzel eserler verilmiştir.
konu olarak genelde; mitoslar, dini konular, kahramanlıklar, kıssalar ve manzaralar seçilmiştir.
bu akımda önemli olan, mükemmellik değil güzelliktir.
eserler matematik ve dengeden uzaktır. simetrik ve doğrusal olmayan çizimler kullanılmıştır.
gölgelendirme muazzam kullanılmış olup, ışık resmin her bölgesinde aynı değildir. ışığın geldiği yön ve ya yönler net olarak bellidir.
genelde bir olay anlatıldığı için resim durağan değil hareketlidir.
bu dönemde sanat eserleri karmaşıktır. eserin her bir parçası bağımsız gibi değil de, eser bir bütün olarak değerlendirilmelidir.
duygular ön planda olup coşkuludur. resimde bulunan karakterlerin yüz ifadelerinden onların yaşadığı duyguyu fazlasıyla anlayabilirsiniz.
içerisinde bol bol mitolojik hikayeler ve kıssalar barındırdığından, hareketli olmasından ve duyguların coşkulu varlığından dolayı bu akım benim en çok sevdiğim akımdır.
bu dönemin önde gelen ressamları ve onların bazı önemli eserleri şunlardır.
(bkz: rembrandt) – gece devriyesi, çarmıhtan indiriliş (bkz: tablolarında isa'yı kucaklayan ressamlar)
(bkz: correggio) – (bkz: kutsal gece)
(bkz: bernini) – (bkz: apollo’nun daphneyi kaçırması)
(bkz: caravaggio) – (bkz: aziz thomas’ın şüphesi)
(bkz: vermeer) – (bkz: inci küpeli kız)
devamını gör...
veba
veba, insanların başlarına gelen bir felaketi önce şaşırarak karşılaması,nedenlerini sorgulaması sonra yavaş yavaş eldeki duruma alışmalarını, hissizleşmelerini anlatıyor. derin bir analiz görüyoruz eser de albert camus bir doktoru, hasta odasını bir fareyi bile o an oranın içindeymişsiniz gibi sunuyor. deney alanına girmiş gibi hapsoluyorsunuz.
insan özgürdür görünen budur fakat yazarımız görmeye cesaret edemediğimiz bir esaretle baş başa bırakıyor bizi. tehlikelerin bizi tutsak ettiğini ölümlerin ne kadar sıradanlaştığını tepkilerin azaldığını vurguluyor. kitabın bir yerinde bir sinek gibi ölüyorlardı yazıyordu.
kayıpların, gidişlerin önemi olmadığı bir dünyanın yansıtılması gibiydi.
kitaptaki beklenmedik veba salgınını günümüzde coronavirüs salgınıyla uyarladığımızda insanlığın vermiş olduğu tepkinin hiç değişmediğini tüm şeffaflığıyla görmüş oluyoruz. hatta 1947 de yayınlanan bu eserin tüm zamanların gerçekliğine ışık tutmuş olması, hep aynı döngünün içindeymişiz gibi hissettiriyor.
veba, salgın adı altında insanın korkularını,ızdıraplarını karanlık duygularını temsil eder. camus, dini öğretilerin insanın hayatı sorgulamasında yeterli kalmadığını gösteriyor. insanın kendi kendini kolayca yok edebileceğini sembollerle anlatıyor. kitaptaki baş karakter doktordur. her türlü zorluğa rağmen ayakta durmaya çalışan ve insanlara umut olan bir karakterdir. veba'yı anlamaya algılamaya çalışan ve bunun önlenmesi için sorgulamayı yapan insanın temsilidir. hayata anlam katmanın bizim elimizde olduğunu çağırıştırır.
veba etkili olduğu oranda vasatlığı da artıyordu.aramızdan hiç kimsenin artık öyle coşkulu duyguları yoktu.herkes tekdüze duygular içindeydi. artık bunun sonu gelmeli, diyordu…
artık bunun bir sonu gelmeli! düşündüren, sorgulattıran, katlanamadığımız duyguları anlatan, bilmeden acı çektiğimizi farkına vardıran bir eser. camus farkıyla...
insan özgürdür görünen budur fakat yazarımız görmeye cesaret edemediğimiz bir esaretle baş başa bırakıyor bizi. tehlikelerin bizi tutsak ettiğini ölümlerin ne kadar sıradanlaştığını tepkilerin azaldığını vurguluyor. kitabın bir yerinde bir sinek gibi ölüyorlardı yazıyordu.
kayıpların, gidişlerin önemi olmadığı bir dünyanın yansıtılması gibiydi.
kitaptaki beklenmedik veba salgınını günümüzde coronavirüs salgınıyla uyarladığımızda insanlığın vermiş olduğu tepkinin hiç değişmediğini tüm şeffaflığıyla görmüş oluyoruz. hatta 1947 de yayınlanan bu eserin tüm zamanların gerçekliğine ışık tutmuş olması, hep aynı döngünün içindeymişiz gibi hissettiriyor.
veba, salgın adı altında insanın korkularını,ızdıraplarını karanlık duygularını temsil eder. camus, dini öğretilerin insanın hayatı sorgulamasında yeterli kalmadığını gösteriyor. insanın kendi kendini kolayca yok edebileceğini sembollerle anlatıyor. kitaptaki baş karakter doktordur. her türlü zorluğa rağmen ayakta durmaya çalışan ve insanlara umut olan bir karakterdir. veba'yı anlamaya algılamaya çalışan ve bunun önlenmesi için sorgulamayı yapan insanın temsilidir. hayata anlam katmanın bizim elimizde olduğunu çağırıştırır.
veba etkili olduğu oranda vasatlığı da artıyordu.aramızdan hiç kimsenin artık öyle coşkulu duyguları yoktu.herkes tekdüze duygular içindeydi. artık bunun sonu gelmeli, diyordu…
artık bunun bir sonu gelmeli! düşündüren, sorgulattıran, katlanamadığımız duyguları anlatan, bilmeden acı çektiğimizi farkına vardıran bir eser. camus farkıyla...
devamını gör...
ederlezi
emir kusturica'nın en iyi filminin (bkz: çingeneler zamanı) soundtrack'inde yer alan goran bregoviç'in bir parçasıdır. aslında balkan çingenelerinin halk şarkısıdır. sezen aksu, "düğün ve cenaze" albümünde de "hıdrellez" adıyla yorumlamıştır.
şöyle bir şeydir.
şöyle bir şeydir.
devamını gör...
babamı kim öldürdü
bir edouard louis kitabıdır.
her erkek bir gün kaçınılmaz olarak o güne uyanacaktır. uzak bir gelecekte ya da hemen yarın ama bir gün mutlaka. o güne yani babası ile yüzleşmesi gereken o gereksizlik mahkemesinde buluşacaktır babası ile. ve belki de bu mahkeme günü babası için artık her şey bitmek üzereyken olacak. yani sonun başlangıcında.
babası için her şey biterse eğer
, erkek çocuk artık bir şekilde sıranın ona gelmekte olduğunu bilir çünkü. bilmese de hisseder. hissetmese de, bilmese de bu gerçek değişmez. eğer babanız ölürse ve siz bir erkek çocuğu iseniz artık sıra şişe gelmiştir.
bu hacimsiz roman aslında oldukça ağır. babasına ait bir biyografi yazmış yazar. ve içinde yaşadığımız zaman da bu biyografinin karakterlerinden biri. zaman, baba, ölüm ve sırasını bekleyenler.
babası hep çocuk kalan erkekler asla büyümezler. ve nesilden nesil akar gider bu. babası çocuk kalan erkekler neverland’in gediklisi olmaya adaydırlar.
bu romanı mutlaka okuyun, sıra size gelmeden sizi bekleyen gerçekliğe ucundan kıyısındaki dokunmuş olursunuz belki. belki de yazara babasının katilini bulmasında yardımcı olursunuz.
her erkek bir gün kaçınılmaz olarak o güne uyanacaktır. uzak bir gelecekte ya da hemen yarın ama bir gün mutlaka. o güne yani babası ile yüzleşmesi gereken o gereksizlik mahkemesinde buluşacaktır babası ile. ve belki de bu mahkeme günü babası için artık her şey bitmek üzereyken olacak. yani sonun başlangıcında.
babası için her şey biterse eğer
, erkek çocuk artık bir şekilde sıranın ona gelmekte olduğunu bilir çünkü. bilmese de hisseder. hissetmese de, bilmese de bu gerçek değişmez. eğer babanız ölürse ve siz bir erkek çocuğu iseniz artık sıra şişe gelmiştir.
bu hacimsiz roman aslında oldukça ağır. babasına ait bir biyografi yazmış yazar. ve içinde yaşadığımız zaman da bu biyografinin karakterlerinden biri. zaman, baba, ölüm ve sırasını bekleyenler.
babası hep çocuk kalan erkekler asla büyümezler. ve nesilden nesil akar gider bu. babası çocuk kalan erkekler neverland’in gediklisi olmaya adaydırlar.
bu romanı mutlaka okuyun, sıra size gelmeden sizi bekleyen gerçekliğe ucundan kıyısındaki dokunmuş olursunuz belki. belki de yazara babasının katilini bulmasında yardımcı olursunuz.
devamını gör...
sadece kedi sahiplerinin bildiği şeyler
size kızdıysa bilin ki bir yerlerde cezanızı planlıyordur. ve gerçekten bu konuda çok yaratıcılar.
insan eğitmesi zor, kediler de haklı.
insan eğitmesi zor, kediler de haklı.
devamını gör...
yazarların itiraf köşesi
bir televizyon programına başvurdum bundan epey bir zaman önce. salak saçma bir form doldurdum kanalın websitesinden, fotoğraf yükledim vs. neden böyle saçma bir şey yaptım bilmiyorum ama yaptım. her neyse itirafım bu değil.
başvurum olumsuz bir dönüşe bile layık görülmedi. aranmadım.
ee ne var bunda değil mi? bence de öyle. öyleydi. ta ki başvurumdan bir süre sonra, günlerden bir gün mezkur yarışma programını izleyene dek.
söz konusu yarışma ülkenin en çok izlenen televizyon kanallarından birinde yayımlanan bir yemek yarışması.
yorgun argın yemek hazırladım kendime eve geldikten bir süre sonra. yalnız yemek yemekten nefret ettiğim için bir ses, bir hareket olsun diye televizyonu açayım dedim. aa baktım program. başladım izlemeye. güzelce bir kız ve bir aşçı abi yarışıyor. keyifli keyifli izledim. puanlama başladı, kız çok sempatik ama abinin yemeği daha güzel. kız kazanamayacak belli ama keşke kazansa diyorum. sevdim kızı. tatlı, bıcır bıcır bi' şey! bir de profesyonel aşçıların zaten böyle yarışmalarda zayi olmasına gönlüm razı gelmiyor falan. tahmin ettiğim gibi abi önde gidiyor ama, son jürinin puanı açıklanmadan en fazla 10 saniye önce…
o nasıl bir an! tarif etmesi çok güç, insan beyni çok acayip bir şey.
kızın, benim kazanmasını istediğim kızın, o sempatik, o şeker şeyin, sevgilimin eski sevgilisi olduğunu anlıyorum kavrayış anı dedikleri, o salisenin kaç milyonda biri olduğunu bilmediğim anda! büyük aşkı. yarası. benden çok uzun zaman öncesine ait bir hikaye. kızın fotoğrafını görmüştüm alakasız bir şekilde bir zamanlar. biraz değişmiş. ama adı, doğup büyüdüğünü söylediği şehir… kısa süreli bir şok yaşıyorum. en fazla 5 saniyemi alıyor kızın o kız olduğundan emin olmam. arıyorum sevgilimi, televizyonu açmasını söylüyorum. neden diye sorma, ben böyleyim. reklam başlıyor. reklam bitiyor. beni onuyor. kız o kız.
beni bırak çağırmayı, aramaya bile tenezzül etmedikleri programda yarışan kızın kaybedişini izliyoruz evlerimizde telefonu kapatmadan. dünyanın en saçma şeyi.
daha bitmedi.
tesadüf bu ya bahsi geçen kızla ilişkileri yaz aşkı olarak başlamış ve istanbul'dan 3 erkek arkadaş gitmişler kızın o zamanlar yaşadığı şehre. o arkadaşlardan biri de o esnada erkek arkadaşımın evinde. öyle her hafta görüşmezler hee, ayda yılda bir. işler güçler işte, klasik hepimizin bildiği hikayeler…
telefonu kapatıyoruz, arkadaşıyla kim bilir neler konuşuyorlar. eski defterlerin açılmamış olması mümkün değil. bok gibiyim. benim kendimi kötü hissettiğimi biliyor, sen bana yemek yapıyorsun, senin yemeklerin en güzeli o yüzden diyor. sinirleniyorum. ne alakası var? kavga ediyorum. ben ediyorum ama, o susuyor. daha da sinirleniyorum. tanıdıkları vardır öyle girmiştir yarışmaya falan diyor. "zaten sektörün içinde. biliyorsun." allahım rezillik...
her neyse itirafım bu da değil. şu;
bir süre geçiyor. sakinleşiyorum. duşa girip çıkıyorum. oturup bir sigara yakıyorum, halıya bakıyorum. ve soruyorum kendime; seni üzen ne miko? beni aramadıkları yarışmada sevgilimin eski sevgilisinin yarışması... bu cevap bir farkındalığa yol açıyor. üzüntü yerini çok daha güçlü başka bir duyguya bırakıyor. bu an en üzüldüğün anın değil. ama düşün bakalım kendinden daha çok utandığın bir anın var mı? yok. yoktu.
başvurum olumsuz bir dönüşe bile layık görülmedi. aranmadım.
ee ne var bunda değil mi? bence de öyle. öyleydi. ta ki başvurumdan bir süre sonra, günlerden bir gün mezkur yarışma programını izleyene dek.
söz konusu yarışma ülkenin en çok izlenen televizyon kanallarından birinde yayımlanan bir yemek yarışması.
yorgun argın yemek hazırladım kendime eve geldikten bir süre sonra. yalnız yemek yemekten nefret ettiğim için bir ses, bir hareket olsun diye televizyonu açayım dedim. aa baktım program. başladım izlemeye. güzelce bir kız ve bir aşçı abi yarışıyor. keyifli keyifli izledim. puanlama başladı, kız çok sempatik ama abinin yemeği daha güzel. kız kazanamayacak belli ama keşke kazansa diyorum. sevdim kızı. tatlı, bıcır bıcır bi' şey! bir de profesyonel aşçıların zaten böyle yarışmalarda zayi olmasına gönlüm razı gelmiyor falan. tahmin ettiğim gibi abi önde gidiyor ama, son jürinin puanı açıklanmadan en fazla 10 saniye önce…
o nasıl bir an! tarif etmesi çok güç, insan beyni çok acayip bir şey.
kızın, benim kazanmasını istediğim kızın, o sempatik, o şeker şeyin, sevgilimin eski sevgilisi olduğunu anlıyorum kavrayış anı dedikleri, o salisenin kaç milyonda biri olduğunu bilmediğim anda! büyük aşkı. yarası. benden çok uzun zaman öncesine ait bir hikaye. kızın fotoğrafını görmüştüm alakasız bir şekilde bir zamanlar. biraz değişmiş. ama adı, doğup büyüdüğünü söylediği şehir… kısa süreli bir şok yaşıyorum. en fazla 5 saniyemi alıyor kızın o kız olduğundan emin olmam. arıyorum sevgilimi, televizyonu açmasını söylüyorum. neden diye sorma, ben böyleyim. reklam başlıyor. reklam bitiyor. beni onuyor. kız o kız.
beni bırak çağırmayı, aramaya bile tenezzül etmedikleri programda yarışan kızın kaybedişini izliyoruz evlerimizde telefonu kapatmadan. dünyanın en saçma şeyi.
daha bitmedi.
tesadüf bu ya bahsi geçen kızla ilişkileri yaz aşkı olarak başlamış ve istanbul'dan 3 erkek arkadaş gitmişler kızın o zamanlar yaşadığı şehre. o arkadaşlardan biri de o esnada erkek arkadaşımın evinde. öyle her hafta görüşmezler hee, ayda yılda bir. işler güçler işte, klasik hepimizin bildiği hikayeler…
telefonu kapatıyoruz, arkadaşıyla kim bilir neler konuşuyorlar. eski defterlerin açılmamış olması mümkün değil. bok gibiyim. benim kendimi kötü hissettiğimi biliyor, sen bana yemek yapıyorsun, senin yemeklerin en güzeli o yüzden diyor. sinirleniyorum. ne alakası var? kavga ediyorum. ben ediyorum ama, o susuyor. daha da sinirleniyorum. tanıdıkları vardır öyle girmiştir yarışmaya falan diyor. "zaten sektörün içinde. biliyorsun." allahım rezillik...
her neyse itirafım bu da değil. şu;
bir süre geçiyor. sakinleşiyorum. duşa girip çıkıyorum. oturup bir sigara yakıyorum, halıya bakıyorum. ve soruyorum kendime; seni üzen ne miko? beni aramadıkları yarışmada sevgilimin eski sevgilisinin yarışması... bu cevap bir farkındalığa yol açıyor. üzüntü yerini çok daha güçlü başka bir duyguya bırakıyor. bu an en üzüldüğün anın değil. ama düşün bakalım kendinden daha çok utandığın bir anın var mı? yok. yoktu.
devamını gör...
akp döneminde gerçekleşmiştir
evsiz kalmış vatandaşların kafasına çay fırlatılması.
devamını gör...
2020 küresel salgın döneminde uzaktan eğitim izleme ve değerlendirme raporu
uzaktan eğitim sürecinin pek de istendiği gibi gitmediğini gösteren rapordur. öğrencilerin yaklaşık %50'si süreçten verimli bir şekilde faydalanamamıştır. ayrıca devlet okullarındaki 1 milyon 78 bin öğrencinin interneti ve 227 binin de televizyonu olmadığına dikkat çekilmiştir. milli eğitim bakanı ziya selçuk istediği kadar "bugün türkiye'nin eğitimde sağladığı başarı dünyanın taktirini topluyor" dese de gerçekler sanki ortadadır. konuyla ilgili haberden dikkatimi çeken kısımlar aşağıda yer alıyor:
milli eğitim bakanlığı’nın (meb) 2020 küresel salgın döneminde uzaktan eğitim izleme ve değerlendirme raporu’nu yayımladı. rapora göre, öğrencilerin yüzde 13’ü koronavirüs pandemisinde eba tv’deki ve çevrimiçi derslere katılamadı; öğrencilerin yüzde 1,5’i televizyonu ve interneti olmadığı için ders anlatımlarını takip edemedi, yüzde 7,1’i de internete erişimi olmadığı için canlı derslere katılamadı; yüzde 4,4’ü ise canlı ders yapılmadığını açıkladı. derslere katılamayan öğrencilerin toplamı yüzde 13 oldu.
anka'da ye alan habere göre, birleşik kamu iş konfederasyonu merkez yönetim kurulu üyesi ali taştan, 18,2 milyon öğrencinin örgün eğitim gördüğünü hatırlatarak, bu öğrencilerin 15 milyon 189 bininin devlet okullarında olduğunu söyledi. taştan, bakanlığın araştırmasında öğrencilerin yüzde 24'ünün derslere katılmadığına ilişkin tespite vurgu yaparak, “3 milyon 645 bin çocuğun uzaktan eğitimle ilgili derslere girmediğini görüyoruz. giren çocukların da yüzde 23’ü tamamen tüm derslere katıldığını, yüzde 53,3’ü de bazı derslere katıldığını söylüyor. burada öğrencilerin yaklaşık yüzde 50’si eba ve uzaktan eğitim imkanlarından faydalanamıyor” dedi.
“uzaktan eğitim etkinlikleri yeni eğitim öğretim yılında da devam etmelidir” görüşüne katılan öğrenci oranı yüzde 38’de kalırken, bazı sınavların internet üzerinden yapılması gerektiğini düşünen öğrenci sayısı yüzde 30 oldu.
haberi tamamı ve kaynak: t24.
milli eğitim bakanlığı’nın (meb) 2020 küresel salgın döneminde uzaktan eğitim izleme ve değerlendirme raporu’nu yayımladı. rapora göre, öğrencilerin yüzde 13’ü koronavirüs pandemisinde eba tv’deki ve çevrimiçi derslere katılamadı; öğrencilerin yüzde 1,5’i televizyonu ve interneti olmadığı için ders anlatımlarını takip edemedi, yüzde 7,1’i de internete erişimi olmadığı için canlı derslere katılamadı; yüzde 4,4’ü ise canlı ders yapılmadığını açıkladı. derslere katılamayan öğrencilerin toplamı yüzde 13 oldu.
anka'da ye alan habere göre, birleşik kamu iş konfederasyonu merkez yönetim kurulu üyesi ali taştan, 18,2 milyon öğrencinin örgün eğitim gördüğünü hatırlatarak, bu öğrencilerin 15 milyon 189 bininin devlet okullarında olduğunu söyledi. taştan, bakanlığın araştırmasında öğrencilerin yüzde 24'ünün derslere katılmadığına ilişkin tespite vurgu yaparak, “3 milyon 645 bin çocuğun uzaktan eğitimle ilgili derslere girmediğini görüyoruz. giren çocukların da yüzde 23’ü tamamen tüm derslere katıldığını, yüzde 53,3’ü de bazı derslere katıldığını söylüyor. burada öğrencilerin yaklaşık yüzde 50’si eba ve uzaktan eğitim imkanlarından faydalanamıyor” dedi.
“uzaktan eğitim etkinlikleri yeni eğitim öğretim yılında da devam etmelidir” görüşüne katılan öğrenci oranı yüzde 38’de kalırken, bazı sınavların internet üzerinden yapılması gerektiğini düşünen öğrenci sayısı yüzde 30 oldu.
haberi tamamı ve kaynak: t24.
devamını gör...