öyle şeyler sadece filmlerde olur
bir gece arkadaşlarımın tüm ısrarına rağmen onlarda kalmayıp çalıştığım ilçedeki evime dönmekte ısrar etmiştim. gece belli bir saatten sonra o ilçeye araba olmadığı ve benden o belli bir saati geçirdiğim için tek çarem otostop çekmekti. çok soğuk olmayan hava bana yardımcı olacak gibiydi, eğer hava çok soğuk olmadığına bakmadan yağmura durmasaydı.
ben yol kenarından gelen geçene otostop çekerken yanıma bir adam yaklaştı. gayet temiz yüzlü bir arkadaşımız olmakla birlikte ben de şüphe uyandırmadan de edemeyen bir şekilde tumturaklı bir selam salladı bana en ruhanisinden. gecenin bir yarısı yağmur altında böyle içten gelen bir allah kelamı beni derin düşünce kuyularına düşürdüğü için aynı azimle bir kontra çıkarıp uzun uzun aldım selamını zira annemin anlattıkları kulağımda idi ve bu adam hızır olabilirdi. olmadı.
meğer arkadaş bir imam imiş ama nerde çalıştığını yol boyu öğrenemedim. aslında öğrenemedik. çoğul bir cehalete döndürdüm cümlemi çünkü biz imamla selamları uzattıktan yarım saat sonra bizden daha genç ama daha görmüş geçirmiş olduğu belli olan bir arkadaş daha çıktı ortaya. onun selamı allahtan çok kula yakındı ama sıcak bir selamdı. velhasılı biz yol kenarında bekleyen üç kişi olduk mu! üçüncü kardeşimiz konuşkan bir arkadaş olduğu için fenerbahçe’nin durumundan dolar kurundaki dalgalanmalara kadar her şeyi anlattığında sabah ezanı okunmak üzereydi ki bir gazete dağıtım aracını pat diye durdu önümüzde.
bindik, yola çıktık 20 dakika sonra neden bilmem bir yerde durduk. yarım saat sonra yola devam edeceğimizi söyledi şoför. oturduk çay içmeye başladık. o ara genç kardeşim imama bir hayat kadını ile evlenmenin caiz olup olmadığını sordu. imam da caizdir, hatta büyük sevaptır ama önceki hayatını özlerse sorun olur dedi. bir hayat kadınının önceki hayatını özlemesina anlama veremedim elbette. bu sohbet uzadı tabii şurası sevaptır burası günahtır öbür tarafı vaciptir derken tekrar yola koyulduk. yalnız yola çıkmadan önce genç çocuğun tabancasını da görmüş olduk. aklımda milyonlarca soru varken bir de silah eklenince şahlıktan şahbazlığa yumuşak bir geçiş yaşadım.
neyse uzatmayayım yarım saat sonra ben indim. benimle birlikte imam da indi. ben eve doğru yürürken belki açık bir yer bulurum diye geri döndüğümde polislerin imamı kafasını eğerekten ekip arabasına bindirdiklerini gördüm.
açık yer aramaktan vaz geçip hiçbir şeyden korkmadan ( ! ) sigaralarımın yeteceğini umarak eve yollandım.
sabah telefon sesiyle uyandım. genç arkadaşım “ abi ben gürcistan’a vardım, her şey yolunda, hakkını helal et, ben dönünce arayacağım seni” diyerek bana mutlu bir günaydın sarkıttı ama ben ona telefon numaramı verdiğimi bile hatırlamıyordum ve ne gürcistan’ı? ayrıca neden dönünce beni arasındı ki?
imam ne oldu, genç adam o silahla gürcistan’da ne yaptı bilmiyorum ama böyle bir şey sadece filmlerde olur gibi geldi bana.
ben yol kenarından gelen geçene otostop çekerken yanıma bir adam yaklaştı. gayet temiz yüzlü bir arkadaşımız olmakla birlikte ben de şüphe uyandırmadan de edemeyen bir şekilde tumturaklı bir selam salladı bana en ruhanisinden. gecenin bir yarısı yağmur altında böyle içten gelen bir allah kelamı beni derin düşünce kuyularına düşürdüğü için aynı azimle bir kontra çıkarıp uzun uzun aldım selamını zira annemin anlattıkları kulağımda idi ve bu adam hızır olabilirdi. olmadı.
meğer arkadaş bir imam imiş ama nerde çalıştığını yol boyu öğrenemedim. aslında öğrenemedik. çoğul bir cehalete döndürdüm cümlemi çünkü biz imamla selamları uzattıktan yarım saat sonra bizden daha genç ama daha görmüş geçirmiş olduğu belli olan bir arkadaş daha çıktı ortaya. onun selamı allahtan çok kula yakındı ama sıcak bir selamdı. velhasılı biz yol kenarında bekleyen üç kişi olduk mu! üçüncü kardeşimiz konuşkan bir arkadaş olduğu için fenerbahçe’nin durumundan dolar kurundaki dalgalanmalara kadar her şeyi anlattığında sabah ezanı okunmak üzereydi ki bir gazete dağıtım aracını pat diye durdu önümüzde.
bindik, yola çıktık 20 dakika sonra neden bilmem bir yerde durduk. yarım saat sonra yola devam edeceğimizi söyledi şoför. oturduk çay içmeye başladık. o ara genç kardeşim imama bir hayat kadını ile evlenmenin caiz olup olmadığını sordu. imam da caizdir, hatta büyük sevaptır ama önceki hayatını özlerse sorun olur dedi. bir hayat kadınının önceki hayatını özlemesina anlama veremedim elbette. bu sohbet uzadı tabii şurası sevaptır burası günahtır öbür tarafı vaciptir derken tekrar yola koyulduk. yalnız yola çıkmadan önce genç çocuğun tabancasını da görmüş olduk. aklımda milyonlarca soru varken bir de silah eklenince şahlıktan şahbazlığa yumuşak bir geçiş yaşadım.
neyse uzatmayayım yarım saat sonra ben indim. benimle birlikte imam da indi. ben eve doğru yürürken belki açık bir yer bulurum diye geri döndüğümde polislerin imamı kafasını eğerekten ekip arabasına bindirdiklerini gördüm.
açık yer aramaktan vaz geçip hiçbir şeyden korkmadan ( ! ) sigaralarımın yeteceğini umarak eve yollandım.
sabah telefon sesiyle uyandım. genç arkadaşım “ abi ben gürcistan’a vardım, her şey yolunda, hakkını helal et, ben dönünce arayacağım seni” diyerek bana mutlu bir günaydın sarkıttı ama ben ona telefon numaramı verdiğimi bile hatırlamıyordum ve ne gürcistan’ı? ayrıca neden dönünce beni arasındı ki?
imam ne oldu, genç adam o silahla gürcistan’da ne yaptı bilmiyorum ama böyle bir şey sadece filmlerde olur gibi geldi bana.
devamını gör...
kuzu no honkai
tamamen boş beleş bir animedir. konusu şudur.
iki tane velet bulunmakta, bunlar öğretmenlerine aşık, bir gün bu veletlerden biri "lan madem hocalarımıza yavşıyamıyoruz, gel biz manita olalım." diyor ve sıkıcılıkla dolu bölümler başlıyor.
bölümlerinin mantığı seviş + psikolojik dram kas + ağla ve seviş + aldatarak seviş olarak ilerlerken, anime size hiçbir şey sunmuyor.
karakterlerin ses sanatçılar ve çizimler çöp değil en azından, buna bir lafım yok fakat zaten anime 23 dakikaysa 15 dk çok az hareket görüyoruz, kısaca 15 dk boyunca resim izliyoruz desem yeridir.
finaline doğru merakla gidiyorum, üst düzey bir final yapsalar bile (ki bu yapıtta nasıl bir final çıkabilir a** dedirtmiştir) puanıma pek bir etkisi olmayacak.
çünkü animede ne olay örgüsü var, ne bir düşünce var, araya ufak psikolojik durumları açıklayan sahneler sokuşturulmuş olsa bile, izleyicilerin anlamadığına yemin edebilirim.
velhasıl kelam, güzel bir anime değildir. turkanimedeki 1k olan beğenisine bakmayın. mal puanıda aynı oranda abartıdır.
seviş + seviş + daha çok seviş animesi. puan yakında eklenecektir.
iki tane velet bulunmakta, bunlar öğretmenlerine aşık, bir gün bu veletlerden biri "lan madem hocalarımıza yavşıyamıyoruz, gel biz manita olalım." diyor ve sıkıcılıkla dolu bölümler başlıyor.
bölümlerinin mantığı seviş + psikolojik dram kas + ağla ve seviş + aldatarak seviş olarak ilerlerken, anime size hiçbir şey sunmuyor.
karakterlerin ses sanatçılar ve çizimler çöp değil en azından, buna bir lafım yok fakat zaten anime 23 dakikaysa 15 dk çok az hareket görüyoruz, kısaca 15 dk boyunca resim izliyoruz desem yeridir.
finaline doğru merakla gidiyorum, üst düzey bir final yapsalar bile (ki bu yapıtta nasıl bir final çıkabilir a** dedirtmiştir) puanıma pek bir etkisi olmayacak.
çünkü animede ne olay örgüsü var, ne bir düşünce var, araya ufak psikolojik durumları açıklayan sahneler sokuşturulmuş olsa bile, izleyicilerin anlamadığına yemin edebilirim.
velhasıl kelam, güzel bir anime değildir. turkanimedeki 1k olan beğenisine bakmayın. mal puanıda aynı oranda abartıdır.
seviş + seviş + daha çok seviş animesi. puan yakında eklenecektir.
devamını gör...
van gogh'un kulağını kesmesi
van gogh, resim konusunda ile ilgili bir tartışma sonrasında gauguin ile arkadaşlıklarının bozulmasına çok üzülmüş ve kötüleşen ruh sağlığının da etkisiyle kulağını bir usturayla kendisi kesmiştir. diğer bir rivayet ise, kulağı istediği şekilde resmedemeyen gogh, incelemek amacıyla kulak memesi hariç kulağının hepsini keser. yaşadığı bu hadiseden sonra "kulağı sargılı otoporte" adlı resmini çizer. böylece kendisine resim dünyası tarafından "deli ressam" lakabı verilir.
buradan
buradan
devamını gör...
kastamonu'da camiye gidip 8 kişiye korona bulaştıran adam
t: kul hakkı nedir öğrenememiş cahil insan örneği.
devamını gör...
nickaltıma yazdığın için teşekkür ederim favorisi
keşke daha fazlası yazsa da daha fazla fovorilesem düşüncesidir.
devamını gör...
depresyona giren kişiye söylenmemesi gerekenler
-en kötüsünü sen yaşamıyorsun ki herkes ölsün o zaman.
-şükretmeyi öğren.
-rahat battığı için böyle oldun.
depresyondaki bir kimse bana destek olacak sözler lazım demiyor.
siz illa yardım etmek istiyorsanız elinden tutun. yok bir iyiliğiniz dokunmayacaksa da kötülük etmeyin. unutmayın doktor değilseniz dememe gerek var mı bilmiyorum.
-şükretmeyi öğren.
-rahat battığı için böyle oldun.
depresyondaki bir kimse bana destek olacak sözler lazım demiyor.
siz illa yardım etmek istiyorsanız elinden tutun. yok bir iyiliğiniz dokunmayacaksa da kötülük etmeyin. unutmayın doktor değilseniz dememe gerek var mı bilmiyorum.
devamını gör...
555k
cemal süreya şiiridir.
...
"iktidarın baskılarından bunalan gençlik, 5 mayıs’ta bir protesto gösterisi yapmayı kararlaştırır. eylemin parolası “555k”, kulaktan kulağa fısıldanarak yaygınlaştırılır. parola, “5’inci ayın 5’inci günü saat 5’te kızılay’da” demektir. o gün çok büyük bir gösteri gerçekleşir.
başbakan adnan menderes, öfkeli kalabalığın elinden güçlükle kurtarılır ve bir gazetecinin otomobiline bindirilerek alandan kaçırılır…
cemal süreya, yedek subay olarak içinde yer aldığı bu olayın şiirini yazar ve papirüs dergisinin ilk sayısında “555k” adıyla yayımlar:"
şimdi bursa’da ipek çeken kızlar
bir karasevda halinde söylemektedir:
görmeğe alıştığımız nice yazlar
kimleri alıp götürdüler ama kimleri
karanfil bıyıklı genç teğmenleri
ak saçlı profesörleri, öğrencileri
adları şuramıza işlemektedir
ah dayanmaz dayanmaz bakmaya gözler
bir karasevda halinde söylemektedir
şimdi bursa’da ipek çeken kızlar
şimdi erzurum’da çift sürenlerin
geçit vermez kaşlarının altında
derindir, ıssızdır, korkunçtur gözleri
sabanın demiri girdikçe toprağa
hınçlarını gömmektedir içine yerin.
çünkü millet hayınları ankaralarda
çünkü izmirlerde, çünkü istanbullarda
çünkü başka yerlerinde memleketin
kanına girdiler masum gençlerin
işte onun için karanlıktır gözleri
şimdi erzurum’da çift sürenlerin.
şimdi saat sekizdir başlar gecemiz
gündüzü kısalttılar geceyi uzattılar
şimdi acının ve hüznün göklerinde
umudun yıldızı sarı yıldız mavi yıldız
uykumuzun bir ucunda bombalar
bir ucunda hürriyet inancı sabaha kadar
ingiliz usulü piyade tüfekleriyle
insanca yaşamanın onuru arasında
milletcek bir gidip bir geliyoruz
şimdi saat sekizdir başlar gecemiz
şimdi ay doğar bulutlar arasından
kavat derebeyleri yüreksiz bolu beyleri
hırsızlar, yüzde oncular, kumar erleri
cebren ve hile ile haklarımızı alan
zulmü ve alçaklığı yöneten murdar üçgen
biliyor musunuz bir orman gelişiyor şimdi
türküleri duyuyor musunuz nice derin
yakılmış çoban ateşleriyle dağlarda
karanlığı tutuşturup bir köşesinden
geceyi gündüze çevirenlerin
biz şimdi alçak sesle konuşuyoruz ya
sessizce birleşip sessizce ayrılıyoruz ya
anamız çay demliyor ya güzel günlere
sevgilimizse çiçekler koyuyor ya bardağa
sabahları işimize gidiyoruz ya sessiz sedasız
bu, böyle gidecek demek değil bu işler
biz şimdi yan yana geliyoruz ve çoğalıyoruz
ama bir ağızdan tutturduğumuz gün hürlüğün havasını
işte o gün sizi tanrılar bile kurtaramaz.
(papirüs, ağustos 1960)
kaynak
eniyisipencere ukdesi.
...
"iktidarın baskılarından bunalan gençlik, 5 mayıs’ta bir protesto gösterisi yapmayı kararlaştırır. eylemin parolası “555k”, kulaktan kulağa fısıldanarak yaygınlaştırılır. parola, “5’inci ayın 5’inci günü saat 5’te kızılay’da” demektir. o gün çok büyük bir gösteri gerçekleşir.
başbakan adnan menderes, öfkeli kalabalığın elinden güçlükle kurtarılır ve bir gazetecinin otomobiline bindirilerek alandan kaçırılır…
cemal süreya, yedek subay olarak içinde yer aldığı bu olayın şiirini yazar ve papirüs dergisinin ilk sayısında “555k” adıyla yayımlar:"
şimdi bursa’da ipek çeken kızlar
bir karasevda halinde söylemektedir:
görmeğe alıştığımız nice yazlar
kimleri alıp götürdüler ama kimleri
karanfil bıyıklı genç teğmenleri
ak saçlı profesörleri, öğrencileri
adları şuramıza işlemektedir
ah dayanmaz dayanmaz bakmaya gözler
bir karasevda halinde söylemektedir
şimdi bursa’da ipek çeken kızlar
şimdi erzurum’da çift sürenlerin
geçit vermez kaşlarının altında
derindir, ıssızdır, korkunçtur gözleri
sabanın demiri girdikçe toprağa
hınçlarını gömmektedir içine yerin.
çünkü millet hayınları ankaralarda
çünkü izmirlerde, çünkü istanbullarda
çünkü başka yerlerinde memleketin
kanına girdiler masum gençlerin
işte onun için karanlıktır gözleri
şimdi erzurum’da çift sürenlerin.
şimdi saat sekizdir başlar gecemiz
gündüzü kısalttılar geceyi uzattılar
şimdi acının ve hüznün göklerinde
umudun yıldızı sarı yıldız mavi yıldız
uykumuzun bir ucunda bombalar
bir ucunda hürriyet inancı sabaha kadar
ingiliz usulü piyade tüfekleriyle
insanca yaşamanın onuru arasında
milletcek bir gidip bir geliyoruz
şimdi saat sekizdir başlar gecemiz
şimdi ay doğar bulutlar arasından
kavat derebeyleri yüreksiz bolu beyleri
hırsızlar, yüzde oncular, kumar erleri
cebren ve hile ile haklarımızı alan
zulmü ve alçaklığı yöneten murdar üçgen
biliyor musunuz bir orman gelişiyor şimdi
türküleri duyuyor musunuz nice derin
yakılmış çoban ateşleriyle dağlarda
karanlığı tutuşturup bir köşesinden
geceyi gündüze çevirenlerin
biz şimdi alçak sesle konuşuyoruz ya
sessizce birleşip sessizce ayrılıyoruz ya
anamız çay demliyor ya güzel günlere
sevgilimizse çiçekler koyuyor ya bardağa
sabahları işimize gidiyoruz ya sessiz sedasız
bu, böyle gidecek demek değil bu işler
biz şimdi yan yana geliyoruz ve çoğalıyoruz
ama bir ağızdan tutturduğumuz gün hürlüğün havasını
işte o gün sizi tanrılar bile kurtaramaz.
(papirüs, ağustos 1960)
kaynak
eniyisipencere ukdesi.
devamını gör...
normal sözlük yazarlarının karalama defteri
kuşlar, yuvalarında rahat değil.
artık onlar için en büyük aydınlık güneş değil.
kediler artık köpeklerden korkmuyor.
insanlar kadar korkunç değil.
ağaçlar kesilmenin acısını unuttu
yanmak kadar acı değil.
artık onlar için en büyük aydınlık güneş değil.
kediler artık köpeklerden korkmuyor.
insanlar kadar korkunç değil.
ağaçlar kesilmenin acısını unuttu
yanmak kadar acı değil.
devamını gör...
hayatınızın mottosu olan sözler
suyun üstüne yürümeyi bile basarsanız, yüzme bilmiyor diyenler olacaktır, o yüzden insanların ne dediğini umursamayın...
devamını gör...
radyo dinlemek
1990 yılından sonra doğan nesilde radyo dinleme alışkanlığı olduğu söylenemez. bir de çoğu radyonun kaliteli, farklı ve ruhu tatmin edici müzik yayını yapmaktan yoksun olmaları, bilgisayara komut verip, otomasyona bassın , non - stop müzik yayını yapalım modunda takılmaları, dinleyicinin spotify'da, apple music'ta, youtube'da bulabileceğim müziği sen bana versen ne olur vermesin ne olur diye pozisyon belirlemesi ile radyoların alanı sadece uzun yol ve trafik meşgalesi olarak sınırlı kaldı.
devamını gör...
motokurye terörü
yazar arkadaşın biraz offansive bir şekilde anlattığını düşünsem de hak verdiğim başlık.
özellikle trafikte sağ tarafımı sık sık kontrol eder oldum 4 yıldır. nerden geçecekleri belli olmuyor birine çarpacak mıyım, yoksa gelip o bana mı çarpacak, asfalta çıkartma mı olacak acaba kan parası da öder miyim bir d*l israfı için diye düşünmekten saçlarım dökülür oldu.
özellikle trafikte sağ tarafımı sık sık kontrol eder oldum 4 yıldır. nerden geçecekleri belli olmuyor birine çarpacak mıyım, yoksa gelip o bana mı çarpacak, asfalta çıkartma mı olacak acaba kan parası da öder miyim bir d*l israfı için diye düşünmekten saçlarım dökülür oldu.
devamını gör...
oğuz yılmaz
ben doksanlarda ankara sokaklarında büyüdüm. o dönemler neredeyse tüm ankara'nın fon müziği oğuz yılmaz'dı. üzüldüm.
devamını gör...
elminster the wise
gandalf'ın torunu olduğu iddia edilen yazar arkadaşımız, valinor'daki irmo bahçelerinde doğmuştur. kendisini büyük dedesinin de üstadı olan nienna yetiştirmiş; ''bak evladım senin bu deden biraz dengesiz, o yüzden seni sağlam yetiştirelim ki, orta dünyanın başına başka bir durum gelirse, kurtarıcı rolüne sen soyunursun'' demek suretiyle kendisini rohan düzlüklerine bırakmıştır.
burada bir süre gezinen ve yılkılarla vakit geçiren yazarımız. herhangi bir atraksiyon yaşayamayınca, çareyi ''gölge yele'''ye sataşmakta bulmuş, çıkan tartışma sonucunda da oradan ayrılmıştır. derler ki, bu olaydan sonra irmo çok dertlenmiş ''dedesi kılıklı, ne olacak! '' diye iç geçirerek, bir daha büyücü yetiştirmemeye karar vermiş ve tövbekar olmuştur.
yazarımız kendisine olan güveni boşa çıkarmakla kalmamış, orta dünyayı terk etmiş ve farklı diyarlara yelken açmıştır. daha da fenası koca orta dünyanın yükünü gariban bir tosbağanın sırtına yüklemiştir. orta dünya ahalisi dedesi gibi onu da halen 5. günün şafağında gelecek diye beklemekte olup, aradan geçen 5555 günün farkına bile varmamıştır.
ha geldi ha gelecek beklentisi sürerken, aragorn vefat etmiş. gimli emekli olmuş. legolas ise prim gününün dolmasını beklemeye başlamıştır. her şey bir kenara sauron tevbe edip, mordor'da seracılık işine girmiş, shire'a meyve sebze ihraç eder hale gelmiştir.
tabi görevin benim gibi bir tosbağaya tevdi edilmesi yüzünden yaşanan aksaklıkların da bizatihi sorumlusu kendisidir.
ben her ne kadar kendi hız sınırlarımı aşmış olsam dahi tüm bu gelişmelerin yaşanmasını engellemem mümkün olmadı. ağır aksak bir şekilde mevzuya dahil olduğumda yani 5555. günün şafağında, balrog'u alan dol guldur'u çoktan geçmişti.
kamuoyunun bu gerçeği bilmesi gerektiğini düşündüğüm için kendimi gelişmeleri aktarmakla mükellef hissettim.
siz yine de kendisini tüm bu hatalarına rağmen okumaya devam ediniz. belki aslına rücu eder de büyücü olduğunu hatırlar. eru'dan umut kesilmez.
burada bir süre gezinen ve yılkılarla vakit geçiren yazarımız. herhangi bir atraksiyon yaşayamayınca, çareyi ''gölge yele'''ye sataşmakta bulmuş, çıkan tartışma sonucunda da oradan ayrılmıştır. derler ki, bu olaydan sonra irmo çok dertlenmiş ''dedesi kılıklı, ne olacak! '' diye iç geçirerek, bir daha büyücü yetiştirmemeye karar vermiş ve tövbekar olmuştur.
yazarımız kendisine olan güveni boşa çıkarmakla kalmamış, orta dünyayı terk etmiş ve farklı diyarlara yelken açmıştır. daha da fenası koca orta dünyanın yükünü gariban bir tosbağanın sırtına yüklemiştir. orta dünya ahalisi dedesi gibi onu da halen 5. günün şafağında gelecek diye beklemekte olup, aradan geçen 5555 günün farkına bile varmamıştır.
ha geldi ha gelecek beklentisi sürerken, aragorn vefat etmiş. gimli emekli olmuş. legolas ise prim gününün dolmasını beklemeye başlamıştır. her şey bir kenara sauron tevbe edip, mordor'da seracılık işine girmiş, shire'a meyve sebze ihraç eder hale gelmiştir.
tabi görevin benim gibi bir tosbağaya tevdi edilmesi yüzünden yaşanan aksaklıkların da bizatihi sorumlusu kendisidir.
ben her ne kadar kendi hız sınırlarımı aşmış olsam dahi tüm bu gelişmelerin yaşanmasını engellemem mümkün olmadı. ağır aksak bir şekilde mevzuya dahil olduğumda yani 5555. günün şafağında, balrog'u alan dol guldur'u çoktan geçmişti.
kamuoyunun bu gerçeği bilmesi gerektiğini düşündüğüm için kendimi gelişmeleri aktarmakla mükellef hissettim.
siz yine de kendisini tüm bu hatalarına rağmen okumaya devam ediniz. belki aslına rücu eder de büyücü olduğunu hatırlar. eru'dan umut kesilmez.
devamını gör...
kleopatra
kendini gaius julius caesar ’a rulo edilmiş bir halı içinde sunan mısır kraliçesi.
devamını gör...
zinanın suç sayılması
bi cinsel organımın bekçisi yoktu çok şükür oldu. allah cumhurbaşkanımızdan razı olsun hepimizin ahlakını koruyor. ekonomiyle ilgilenebilirdi, eğitimle ilgilenebilirdi, hukuk sistemimizle ilgilenebilirdi, allah korusun açlıktan intihar etmeye yaklaşan halkıyla ilgilenebilirdi ama o ahlakı seçti değerini bilin.
devamını gör...
sangria
sangria ülkemizde yapmak istiyorsak özellikle kaliteli şarapla yapmamalıyız. yazık olur ...cumartesi şarabı, sprite limonlu gazoz, şeftali,elma, tarçın, karanfil, limon kabuğu, şeker, az rom ve bol buz ile kolaylıkla yapılabilen bir yaz içkisidir.
devamını gör...
aşırı düşünmek
(bkz: efkar) efkâra sebebiyet verir. efkâr, fikrin çoğuludur. fikir, düşünce demektir. çoğalan düşünceler de sizi efkâra sürükler.
aklıma selda bağcan'ın ayrılık şarkısı geldi:
...fikrimden geceler yatabilmirem
bu fikri başımdan atabilmirem...
aklıma selda bağcan'ın ayrılık şarkısı geldi:
...fikrimden geceler yatabilmirem
bu fikri başımdan atabilmirem...
devamını gör...
normal sözlük 800'ler kulübü
sözlüğün elit seviyesine yükselmiş burjuva kesiminin yer aldığı topluluktur. bu kulübe girenler yapılacak ilk genel konseyde, yüksek şura&hazirunun takdimiyle, (bkz: kafa sözlük liyakat nişanı) ve d&r dan hediye çeki takdim edilecektir. futbol derbisinde gol atmış futbolcu misali bundan sonra sözlük hayatına gerçek bir kafacı olarak devam edendir.
devamını gör...