da vinci'nin birtanesi.

google arama motoruna ''mona lisa funny'' yazıp arattığınızda bugün başına neler geldiğini görebilirsiniz. ayyaş, terbiyesiz, keş, gotik, hipster, simpson, hintli, tikky, elf... bu elbette kendisinin bir şaheser olduğu gerçeğini değiştirmeyip aksine destekliyor.

madonna'nın ''if you were the mona lisa...'' diyerek başladığı tatlı parça da bulunmaktadır.
devamını gör...

ergenligimi birlikte gecirdigim, hala sarkilarini severek dinledigim, nu-metal isyankar, gaz grup. sarkilari kadar cektikleri klipleri de cok basarilidir.

cigliklarina kurban oldugum solistleri chester bennington intihar ettikten sonra hicbir sey eskisi olmadi.
devamını gör...

cinayet süsü

iyi polis diye beni gösterdiniz, kötü polis diye kendinizi yaptınız.

çok yanlış anlamışsınız. siz iyi polis miydiniz içeride?

evet ben özellikle dikkat ettim size çünkü siz de iyiyi yaptığınız için o zaman ben daha iyisini yapayım.

ben de dedim ki bunun kötüsü buysa ben dedim o zaman iyice iyi bir şey yapayım. şimdi biz n'oldu, iyi polis çok daha iyi başka bir polis yapmış olduk yani.
devamını gör...

alttan bağlamalısını yaptığım besleyici çorba.
çorba ve yemekleri koyulaştıran terbiye ekleme işlemine bağlama denir. terbiye önce hazırlanıp sonra diğer malzemeler ekleniyorsa alttan bağlamalı, ocaktan almaya yakın katılıyorsa üstten bağlamalı denir.
üstten bağlamalı tariflerde su ve pirinç kaynatılıyor, sonra yoğurt, un ve yumurta sarısı karışımına (terbiye) az çorba eklenerek ılıştırılıyor, sonra karıştıra karıştıra tencereye ekleniyor (ılıştırmadan veya hızlı eklerseniz çorba kesilebilir). ancak bu yöntemde eklenen yoğurt miktarı az olduğu için ben sürekli karıştırmak gerektiği için daha zahmetli olsa da daha çok yoğurt koyulabilen alttan bağlamalı olanını yapıyorum.
tencereye bolca yoğurt koyulur. bir veya iki yumurta kırılır. iyice karıştırılır. koyu bir ayran kıvamı elde edilinceye kadar su ilave edilir. pirinç yıkanıp eklenir. kaynayana kadar karıştırılarak pişirilir. kaynadıktan sonra altı kısılır. pirinçler pişene kadar beklenir. tavada tereyağ eritilir. nane eklenip yanmadan altı kapatılır. kaynamakta olan çorbaya tuz ve tereyağ-nane karışımı eklenir, altı kapatılır.
kaynayana kadar karıştırmazsanız veya tuzu erken atarsanız çorba kesilir. ekşi yoğurtla daha lezzetli olur. yoğurt tatlıysa sunumda pul biber atarak veya pişerken sarımsak ekleyerek farklı ve güzel bir lezzet elde edebilirsiniz.
devamını gör...

türkan yerini aldı, ortalığı kesiyor.

kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
devamını gör...

sözlüğün eski rock'çı ağır abilerinden. üşenmese yazsa biraz da az okusak.

her gördüğümde bi yerlerden gözüm ısırıyor diyorum ama hala tam çıkaramadım. ankara falan diyor, belki de aynı barın birasını içmişizdir çokça. belki benim kağıt param bi şekilde döne dolaşa onun cebine girmiştir. olamaz mı?
devamını gör...

bir tane var öyle. sabah akşam soru soruyor anket yapıyor yeni post diye hikaye paylaşıyor. beni rahatsız etmiyor ama. aman canım nasıl mutlu oluyorlarsa öyle yapsınlar bu kadar küçük bir şeye gıcık olacak değilim. kendini ünlü gibi hissetmek istiyordur öyle mutlu oluyorsa bozmam ayak uydururum.
devamını gör...

korunaklı alana girdiğinizde muhtemelen erişebileceğiniz ceplerde cam bezi olmadığı için parmağınızla şöyle bir silmenizle sonuçlanan durum. bu sefer de baktığınız her yerde parmak izinizi görmeye başlarsınız.
devamını gör...

biraz sanatsal olmuş ama neyse.
kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
devamını gör...

günaydın miniğim. ellerimi geri alabilir miyim acaba?
kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
devamını gör...

kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel

akdeniz'de 189 bin km,
karadeniz'de 172 bin km,
ege denizi'nde 89 km,
marmara denizi'nde 12 bin km.
toplam da 462 bin km'lik alanı kapsamaktadır.

türkiye cumhuriyeti'nin karadeniz, marmara, ege ve akdeniz'deki deniz yetki alanlarını (karasuları, kıtasahanlığı, münhasır ekonomik bölge) şekillendiren bir doktrindir. mavi vatan, 2015 sonrası türkiye'nin deniz alanlarındaki aktif ve askeri güce dayalı stratejisinin temelini oluşturmuştur.
devamını gör...

“seni seviyorum!” cümlesi mi anlamını yitirdi? yoksa biz mi o duyguya değer kişilere söylemiyoruz ya da her önümüze gelene söylediğimizden kaynaklı mı değersizleşti? sorularını düşündüren bir başlık.

altın, çamura düşünce değerinden birşey kaybeder mi? asla kaybetmez! “seni seviyorum!” cümlesi de böyle bişeydir aslında. genel olarak zaman geçtikçe asıl kıymetli şeyin değerini yitirdiğini, gerçek duyguların anlamsızlaştığını, maddi değerlerin daha fazla önem arzettiğini görüyoruz. eskiden böyle değildi. önemli olan duygulardı, manevi değerlerdi ama şimdi öyle mi? şimdi bu manevi değerlerin yerini maddi değerler aldı. ondandır ki bir zamanlar önemli olan şeyler şimdi önemini yitirmeye başladı. önceden dürüstlüğe, gerçek değere saygı varken şimdi lüks arabalara, paraya, villalara saygı var. ne üzücü değil mi? bizim aslında varoluşumuzu oluşturan duygularımızın değerini zamanla kaybetmeye mahkum olması. şimdi başlığı görünce aklıma bir hikaye geldi. hep anlatılır ya belki siz de biliyorsunuzdur ama ben paylaşmak istedim.

hikaye şöyledir ki;

bir gün bir baba oğlunu yanına çağırır ve: “biliyorsun artık yaşlandım. baban olarak sana hayatım boyunca hep doğruları öğretmeye çalıştım. neyse ki sen de öğrettiklerimi iyi belledin ve hep iyi bir çocuk oldun. bunun için sana bir hediye vermek istiyorum” diyerek cebinden bir saat çıkartır. “bu saat 200 yıldan fazla bir geçmişe sahip. dedemin babasından dedeme, ondan babama, babamdan da bana aile yadigarı. ailemizin bu mirasını, ona gözün gibi bakacağından hiç şüphem olmadığı için ölmeden önce sana vermek istiyorum. bir şartla! önce, sokağın başındaki saatçiye gidip saatin değerini öğreneceksin” der. babasının sözlerinden çok etkilenen oğul saati alır ve saatçiye gider. saatçi saati göz ucuyla inceledikten sonra “çok fazla para edecek bir şey değil, komşuluk hatırına 20 lira vereyim” der. oğul; saati geri alır, cebine yerleştirir ve doğruca babasının yanına döner. kendisini bekleyen babasına saatçi ile aralarında geçen konuşmaları aktarır. baba: “vay be, demek 20 lira. bir de çarşıdaki antikacıya sor bakalım” der. oğul, babasının bu isteğini de yerine getirmek için tereddüt etmeden antikacının yolunu tutar. antikacı saati inceler, inceler, inceler… sonra: “orijinal bir parça, sana bunun için 2 bin lira öderim” der. oğul yine babasının yanına döner ve bu kez de antikacının söylediklerini anlatır. baba: “hmmm… demek 2 bin verdi. madem öyle, o halde son olarak bir de şu şehir merkezindeki müzeye göster bakalım saati” diyerek son isteğini dile getirir. oğul, babasına lafını ikiletmeden hemen yola çıkar. iki saat sonra geri döner. döndüğünde, yüzündeki şaşkınlığı gizleyemeden olanları anlatmaya başlar: “saati önce görevliye gösterdim, biraz inceledikten sonra hemen müdürüne haber verdi. müdürü geldi ve saati bir büyüteç ile inceledi. inceledikçe gözleri büyüdü. sonra saati bana geri verdi. benimle hiç konuşmadan hemen birkaç kişiye telefon etti. yarım saat sonra odaya iki bey daha girdi. müdürle ayak üstü bir şeyler konuştuktan sonra benden tekrar saati istediler. verdim. sonradan öğrendim ki bu beyler saat konusunda uzman kişilermiş. saati epey bir inceledikten sonra hep beraber başka bir odaya geçtiler ve kapıyı kapatıp bir şeyler konuşmaya başladılar. görüşmeleri bitince tekrar benim bulunduğum odaya geldiler ve bana saat için tam 2 milyon teklif ettiler” der. baba, tüm hikayeyi dinledikten sonra oğluna döner ve: “yaaa oğul gördün mü? sana öğretmek istediğim de zaten tam olarak buydu! yaşamda senin gerçek değerini bilenler, her zaman sana en çok kıymet verenlerdir! asla sana layık olmayan, hak ettiğin değeri sana vermeyen yerde durma ki sana değer verilmediği zaman üzülmeyesin!”

“seni seviyorum!” cümlesinin aslında anlamını kaybettiği yok sevgili dostlar. sadece onu hakedene, ona layık olana, ona en çok kıymet verene söyleyin. her önünüze gelene değil !
gerçekten değer verdiklerinize, hayatınızı anlamlandıran insanlara, varlığına şükür edecek kadar çok sevdiklerinize, bir huzur arayıp sığındıklarınıza, sizi siz olduğunuz için sevenlere ve kalbinizi tereddütsüz emanet edebileceklerinize söyleyin.
ve öyle söyleyin ki; gözleriniz bu cümleyi söylerken adeta güneş gibi olsun ışıl ışıl yansın, kalbiniz yerinden çıkarcasına çarpsın, elleriniz heyecandan titresin terlesin. bir rüyadaymışcasına, bir manzara karşısında şaşkınlıkla kaybolurcasına o denli tutkuyla söyleyin, söyleyin ki sözün anlamı yerini bulsun!

kocaman söyleyin bağıra bağıra!
“seni seviyorum!” diye.

her zaman gerçek değerinizi bilenlerle olmanız dileğimle...
devamını gör...

pan paniscus. ancak 1929 yılında neredeyse eş zamanlı olarak alman ve amerikalı iki anatomistin ayrı ayrı keşfedip dünyaya ilan ettikleri, bugün yaşayan canlılar arasında anatomik -ve yakın zamandaki araştırmalara göre genetik- olarak insana en çok benzeyen tür. şempanzelerle birlikte ortak kuzenimiz ve hatta yine bu üç türün ortak atası olan ardipithecus'a -ilk bipedal hominin- da anatomik olarak en yakın tür.

etolog ve psikolog robert yerkes; henüz bu türe bir ad verilmemişken yazdığı almost human adlı eserinde bonobolardan şempanze diye söz ederek onları uzun uzun anlatmıştır.

aslında bonoboları insanlar açısından özellikle önemli kılan bir nokta var. frans de waal'in de bir kitap (bkz. bonobo ve ateist) boyunca anlattığı üzere bonobolar şempanzelerle kıyaslandığında muazzam bir zıtlık ortaya çıkıyor. teşbihte hata olmaz notunu düşerek bonobolar melek ise şempanzeler şeytandır diyerek bu zıtlığı özetleyelim.

felsefi antropolojide de epey karşılık bulmuş olan insanın vahşi ve kötücül bir tür olduğu fikrine destek olurcasına yakın zamana dek haberdar olduğumuz en yakın akrabalarımız olan şempanzeler akıl almaz derecede şiddete eğilimli bir tür. de waal'in kitaplarında anlattığı sayısız örneklerden birine bakalım: biri alfa olma mücadelesi veren diğeri ise eskiden alfa olan iki şempanze, bir geceyarısı güçten düşmekte olan mevcut alfayı çıplak elleriyle cinsel organını parçalayarak öldürürler. işte insanın doğuştan savaşçı, vahşi ve hatta patriarkal düzende yaşamaya daha uyun bir tür olduğunu iddia edenler için böylesi örnekler her zaman destekleyici olmuştur.

bonobolara bakıldığındaysa çatışmaların çoğunlukla barışçıl bir biçimde çözümlendiği görülmekte. fiziksel temas ve seksin bonoboların yaşamının en önemli parçalarından olduğu bilinmekte. hatta bonobolar en yakın akrabalarının aksine matriarkal bir düzende yaşamaktalar.

en yakın akrabalarımızdan birinin şiddete meyilli diğerininse böyle barışçıl olmasından çıkaracağımız çok önemli bir ders var kanımca. bir türün örgütlenme/yaşama biçimi için biyolojik deterministik kurallar belirlemeye çalışmak ve buradan da meşruiyet devşirmeye çalışmak yersiz. biz insanlar için şempanzeler gibi yaşayabilmek kadar bonobolar gibi yaşayabilmek de mümkün. uzun lafın kısası, bizi bonobolar kurtaracak!

dipnot: belki belirtmeye gerek bile yok ama ne yazık ki nesli tükenme tehlikesiyle karşı karşıya olan bir tür.
devamını gör...

yoldaş benjaminin nickini bir aylığına hafız bünyamin ferasettin olarak değiştirmesi teklifiyle destek verdiğim kampanyadır.
devamını gör...

psikolojik bir vakadır. yalan atıp yalanına inanma ve yaşama durumu da denebilir.

ne kadar tanıdık geldi demi, etrafınıza bir bakın sevgili yazarlar, sizin de çevreniz bu tarz insanlarla dolu degilmi?

bu tarz insanlarla sakın tartışmaya girmeyin bu arkadaşlara he he, tabi tabi diyerek ruh sağlığınıza sahip çıkın.
devamını gör...

uzun yıllar aynı sorunlarla uğraşmaktan, aynı şeyleri düşünmekten oluşan kronik yorgunluğun vermiş olduğu bezginlik hissi.
sabahları mutsuz uyanmanın, geceleri uyuyamamanın, pazartesi günlerinden nefret etmenin temelinde yatan his budur.
devamını gör...

artık bakanlar instagramdan istifa eder oldu.
devamını gör...

oğlum o senin yengen yengen.
devamını gör...

her salı olduğu gibi, bu gecede sizlerle.

makinist ile son istasyon 23:00 sözlük radyosunda.

bugün riyakarlıklardan konuşacağız.

komik şeylerden de bahsedeceğiz ama herkes gülmeyebilir.

müzikleri de sevebilirsiniz.

burdan;
radyo.kafasozluk.com/
devamını gör...

sevgili normal sözlük yönetimi kitap gönderme kısmıyla beni benden alması bir yana dursun, çevremdeki birçok insanı da "lan o ne güzel sözlükmüş biz de üye olalım" nidaları atarak sözlüğe çekti, çok hoş bir detay değil mi? ama.... aması ne yazık ki var, bu güzel organizasyonun belki de tek can yakan kısmı ptt kargo ile teslimat sağlanması...

bildiğimiz üzere, türkiye'de işini hakkıyla yapan kargo şirketi yok, daha da kötüsü tüm kargo şirketleri toplanmış, "nasıl en şerefsiz olabiliriz?" mantığı ile çalışıyorlar.

bir hafta kadar önce sözlük kütüphanesinden kitap talep etmiştim, daha o gün içerisinde geri dönüşler sağlandı, birkaç gün sonra da kargo verildi, buraya kadar her şey kusursuz, kitap kısmı sözlük yönetimi elinden çıkıp kargonun elinin altına girince, nasıl değişiyor biliyor musunuz? misal, 2 gün önce, cumartesi sabahı saat 10 civarlarında gelmiş evime?! kargo, gelemeyince de apartmanın dış kapısına bir kağıt bırakıp şubeden almamı istemişler.

saat 8'de uyanmış, kitap okumaya dalmış bir insan evladı olarak, gelen bir kargonun kapıyı çalması veyahut zili çalması gerekmez mi? öyle bir durumda duymamam imkansız çünkü salonda otururken hemen yanı başımda olan kapı sesini duymayı bırakın, dışarıda denizden gelen gemilerin sesini dahi duyuyorum... yemin ediyorum sırf yukarı çıkmaya üşeniyorlar, kaldı ki bana "abi aşağıdayız bi gelsene" diyerek aramış olsa, üşenmem inerim.

üşenmem dedim, hakikaten gideyim alayım şubeden diye düşünüyorum ama bulunduğum yere en uzak ptt şubesinde bekletmişler, hadi ona da laf etmiyorum belki kargo kısımları ayrıdır diye, asıl sorun neresi biliyor musunuz? birkaç hafta önce yurtiçi %50, yurtdışı da %80 civarında zam yapılmış kargo ücretlerine, yani şöyle söyleyeyim kitap olduğu halde 16 lira kargo ücreti tutmuş, normalde kitap olması halinde indirim olması gerekiyor biliyorsunuz böyle bir kampanyaları var, ulan 16 liraya kampanyalı kitap alıyor insan.

şimdi diyeceksiniz ki, "la it, bi hafta sigara içme, alkol içme, git kargonu al da oku."
ben sigara kullanmıyorum, alkolüm de yok, cumaya kadar 42 lira ile idare etmem gerek, çok kızgınım sana ptt kargo, çok çok çok kızgınım.

sözlük yönetimi cansınız, sizin ayaklarınızı gül suyu ile yıkarım.
ptt kargo, senin allah belanı versin.
devamını gör...

normal sözlük'ü kullanarak 3. parti dahil tarayıcı çerezlerinin kullanımına izin vermektesiniz. Daha detaylı bilgi için çerez ve gizlilik politikamıza bakabilirsiniz.

online yazar listesini görmek için lütfen giriş yapın.
zaman tüneli köftehor rehberi portakal normal radyo kütüphane kulüpler renk modu online yazarlar puan tablosu yönetim kadrosu istatistikler iletişim