iran’ın ölü kadını idam etmesi
beni afallatmıştır. bakalım güzelim iran’ın sözde molla devrimcileri ülkeyi daha ne kadar utandıracaklar. haber için buradan.
devamını gör...
profiline kendi fotoğrafını koyan sözlük yazarı
başka kimi koymamız gerekiyor anlamadım. arkadaşlar değiştirdim yaşlı halimi koydum . yakışıklı halimin bulunmasını istemedim . yakışıklı yazar olmaz çünkü.
devamını gör...
profiline kendi fotoğrafını koyan sözlük yazarı
yazarların zihinlerinde farklı bir örnek vatandaş karmaşasına sebep olmamak için, daha doğrusu hayallere darbe vurmak için başvurduğum tercih.
devamını gör...
normal sözlük'e girişte ilk mesaj atan moderatör
benim almadığım mesajdır.
(bkz: evlatlık yazar)
edit: bunu yazdıktan sonraki ilk dakikada different utopia olmuştur, bot olmaması güzel.
(bkz: evlatlık yazar)
edit: bunu yazdıktan sonraki ilk dakikada different utopia olmuştur, bot olmaması güzel.
devamını gör...
aramca
antik dönemde konuşulmuş olan ve sami dilinin batı ve kuzey kolunu oluşturan lisanlardan biridir. bu yüzden de fenike ve ibrani dilleriyle yakın bağları, arapça ile de benzerlikleri vardır.çivi yazılarından daha basit ve hızlı olduğu belirlenen aramca yazısı, bu sebeple de ticaret, diplomasi, siyasi, kültürel ve resmi alanlarda, çivi yazısının yerini almış.
doğu bölgeleri, büyük iskender tarafından ele geçirilince, bu sefer de aramca, yerini yunanca diline bırakmış. o dönemde batı aramcası ve doğu aramcası şeklinde iki büyük lehçesel kollar ortaya çıkmış. filistin taraflarında konuşulanı, batı aramca diline girmiş. hatta hz. isa dönemi, aramca dili filistin'de konuşulan tek lisan olmuş.
isa'dan sonra 7. yüzyıldan başlayan dönem, yerini giderek arapça diline bırakmıştır. bugün, belli başlı bölgelerde, arapça - türkçe karışımı olarak varlığını sürdüren bir dildir. nabat dili, palmira dili, samaria dili, talmud dili, hıristiyan filistin dili batı aramca grubuna girer. iran ve ırak'taki yeni süryanice dili ile kafkasya'da konuşulan aysor dili de, doğu aramca grubundadır.
doğu bölgeleri, büyük iskender tarafından ele geçirilince, bu sefer de aramca, yerini yunanca diline bırakmış. o dönemde batı aramcası ve doğu aramcası şeklinde iki büyük lehçesel kollar ortaya çıkmış. filistin taraflarında konuşulanı, batı aramca diline girmiş. hatta hz. isa dönemi, aramca dili filistin'de konuşulan tek lisan olmuş.
isa'dan sonra 7. yüzyıldan başlayan dönem, yerini giderek arapça diline bırakmıştır. bugün, belli başlı bölgelerde, arapça - türkçe karışımı olarak varlığını sürdüren bir dildir. nabat dili, palmira dili, samaria dili, talmud dili, hıristiyan filistin dili batı aramca grubuna girer. iran ve ırak'taki yeni süryanice dili ile kafkasya'da konuşulan aysor dili de, doğu aramca grubundadır.
devamını gör...
çay
insan her gün süt içmez, ayran içmez, kola içmez, gazoz içmez, şalgam, meyve suyu bilumum meşrubat içmez. ama bir gün bile çaysız duramaz . o derece tılsımlı bir içecek.
en iyi sohbet aracıdır. içilecek çayın miktarı sohbeti derinleştiriyor. karşılıklı ikişer bardak çayda 15 dakikalık kaliteli bir iletişim gerçekleştirilebilir.
çay, barış ve dostluk içeceğidir. türkler, çay ile tanıştıktan sonra neredeyse kırk yıllık hatırı olan kahvenin pabucunu dama attı. ikisinden de istifade etmek, ikisini de içmek gerekir, daha doğrusu ikisinin de gönlünü almak en münasip olanı.
çay, hareket halinde, yürürken, koşarken, iş yaparken değil, oturur vaziyette sakince içilmelidir. çayın sohbeti başkadır. sıcak çay, insanın içini ısıtırken, çay kaşığının şıngırtısı da ruhunu ısıtır. arada sırada zihin açar, lafı açar, bazen de uyku açar. bazıları da uyuyabilmek için çay içerler.
birinci dünya savaşı sonrası kahve ihracatçısı olan ülke yemen'in elden çıkmasıyla, kahve ithalatı pahalıya mal olmuş. başka çare düşünülerek en sonunda 1924 yılında çıkarılan kanunla, rize'de çay yetiştirilmesi hususunda karar alınmış. 1930 yılında gürcistan' dan 70 ton çay tohumu alınıp rize topraklarına ekilmiş. böylelikle çayın türkiye'de tanınma ve yayılma macerası başlamış oldu.
en iyi sohbet aracıdır. içilecek çayın miktarı sohbeti derinleştiriyor. karşılıklı ikişer bardak çayda 15 dakikalık kaliteli bir iletişim gerçekleştirilebilir.
çay, barış ve dostluk içeceğidir. türkler, çay ile tanıştıktan sonra neredeyse kırk yıllık hatırı olan kahvenin pabucunu dama attı. ikisinden de istifade etmek, ikisini de içmek gerekir, daha doğrusu ikisinin de gönlünü almak en münasip olanı.
çay, hareket halinde, yürürken, koşarken, iş yaparken değil, oturur vaziyette sakince içilmelidir. çayın sohbeti başkadır. sıcak çay, insanın içini ısıtırken, çay kaşığının şıngırtısı da ruhunu ısıtır. arada sırada zihin açar, lafı açar, bazen de uyku açar. bazıları da uyuyabilmek için çay içerler.
birinci dünya savaşı sonrası kahve ihracatçısı olan ülke yemen'in elden çıkmasıyla, kahve ithalatı pahalıya mal olmuş. başka çare düşünülerek en sonunda 1924 yılında çıkarılan kanunla, rize'de çay yetiştirilmesi hususunda karar alınmış. 1930 yılında gürcistan' dan 70 ton çay tohumu alınıp rize topraklarına ekilmiş. böylelikle çayın türkiye'de tanınma ve yayılma macerası başlamış oldu.
devamını gör...
dünyanın en samimiyetsiz cümlesi
(bkz: yaa şapşik misin)(bkz: yaa çok şekersin sen)(bkz: yaaa yerim senii)(bkz: gitmeseydiniz biraz daha kalsaydınız)
devamını gör...
kötü yazı yazmanın deha göstergesi olması
bir şeyi kötü yapanların kendilerini avutma şekli.
benim yazım da bayağı kötü bu arada. sanırım bayağı zekiyim.
benim yazım da bayağı kötü bu arada. sanırım bayağı zekiyim.
devamını gör...
terazi burcu erkeği
23 ekim doğumlu ve türünün son gün temsilcisi olarak ;
öncelikle çok çaktırmasak da aslında çok basit adamlarız. lakin siz kadınlar her zaman içerik yerime ambalaja tav olduğunuz için, gayet zoruz. alın size paradoks, çözün ulen beni.
sonrasında, her şeyimiz çok şeffaftır ve gerçektir. yapmacıklık yakışmaz bize. evet yalan söyleriz götümüz sıkışınca o ayrı dava ama samimiyetsiz, riyakar asla olmayız. üzüntümüz de gerçektir, flörtümüz de, aşkımız da, sevgimiz de, öfkemiz de, tribimiz de.
içimizde aslında 7 yaşında şebek bir çocuk vardır ama o çocuğu asla herkese göstermeyiz. çünkü gösterirsek o çocuğu bol bol ağlatacağınızı biliriz. o yüzden iyi bir kadın olursanız, belki bir gün o çocuğu görebilirsiniz ehehe.
çok güzel ikna eder, manipüle ederiz ve ruhunuzun en hassas zerresi bile farkında olmaz. ağzımız güzel laf yapar, daima kendimizi "derin" bir insan olarak yetiştirme konusunda dörtnala koşarız. hatta bunu kendimize dert ediniriz ve bunun derdiyle ayrı bir dertleniriz. asla entelektüel olmayacağımız gerçeğiyle..
en sert öz eleştirileri kendi kendimize yaparız. hatta öyle ayarsız yaparız ki, kendi kendimizi mahvederiz.
estetik, sanatsal zevklerimize güvenebilirsiniz. zira bunlara hem kafa yorarız, hem kafa patlatırız, eh biraz kadınları etkilemek için de yaptığımız oluyor ana genellikle biz de mutlaka sanatın birkaç koluyla hobi olarak ilgili oluyoruz.
ilgi ve sevgi manyağıyız. bize verildikçe, biz büyütüp karşıya tatlı bir ikram yaparız. tabağı asla boş götürmeyiz ama bizim tabaklar "ciddi bir süre" boş gelirse, başka kadınlarla flört etmeyi severiz. güzel de flört ederiz. mutlaka o kadından bir şey ya da bir şeyler almış oluruz, her anlamda.
çok küçük şeylerle gerçekte mutlu olabiliriz ve kesinlikle objektif, adiliz. tamam arada dengesiz oluyoruz ama kendi halimize azıcık bırakırsınız, fabrika ayarlarımıza zaten döneriz.
inatçı, bazen geri kafalı, bazen haddinden fazla hırslı, eğer bizi cidden üzerseniz bazen inanılmaz sadist ama mutlaka başarılı olan dominant ama dominantliğini gayet nazik bir şekilde yapan adamlarız. siz yönetiyorum zannederken yönetildiğiniz farkında bile olmazsınız.
ara ara varoluşsal kaygılarla dertlere gark oluruz. bazıları ben gibi depresyon atlatır hatta.
eğer gerçekten şarteri atarsa da, geri vitesi yoktur. bam bam gider. eğer bir adam seveceksiniz, bir adamla dost olacaksanız, hatta bir adamla düşman bile olacaksınız. terazi olsun. en azından delikanlı olur, hem tavırlarında, hem duygularında, hem de davranışlarında.
eh bu hayatta düşmanın bile delikanlısı makbul.
ama siz yine de bizi sevin. çok güzel aile kurarız len biz. yeter ki bizi sevgisiz, sevişmesiz, şefkatsiz, merhametsiz ve ilgisiz bırakmayın. zor görünümlü, bazen gerçekten zor, bazen de gerçekten şifresi "1234" kredi kartı gibi basit adamlarız.
sevgi adamıyız biz. ne sevmeye, ne sevilmeye, ne de sevişmeye doyarız. laf aramızda, çok temiz ve güzel sevişiriz. neticede yetişkiniz hepimiz, sansüre gerek yok.
romantizmin dibi biz de. siz farkında değilken uyuyuşunuzu seyreder, siz uyurken sizi sayısız kez öperiz. kendi içimizde bazen dengesiz olsak da, biz düzen, rutin ve denge adamıyız. bize istediğimizi veren kadını öyle bir severiz ki, diğer kadınların onunu gibi sevilmediği için heriflere çatır çatır trip atar.
samimiyiz len işte. sevin bizi.
öncelikle çok çaktırmasak da aslında çok basit adamlarız. lakin siz kadınlar her zaman içerik yerime ambalaja tav olduğunuz için, gayet zoruz. alın size paradoks, çözün ulen beni.
sonrasında, her şeyimiz çok şeffaftır ve gerçektir. yapmacıklık yakışmaz bize. evet yalan söyleriz götümüz sıkışınca o ayrı dava ama samimiyetsiz, riyakar asla olmayız. üzüntümüz de gerçektir, flörtümüz de, aşkımız da, sevgimiz de, öfkemiz de, tribimiz de.
içimizde aslında 7 yaşında şebek bir çocuk vardır ama o çocuğu asla herkese göstermeyiz. çünkü gösterirsek o çocuğu bol bol ağlatacağınızı biliriz. o yüzden iyi bir kadın olursanız, belki bir gün o çocuğu görebilirsiniz ehehe.
çok güzel ikna eder, manipüle ederiz ve ruhunuzun en hassas zerresi bile farkında olmaz. ağzımız güzel laf yapar, daima kendimizi "derin" bir insan olarak yetiştirme konusunda dörtnala koşarız. hatta bunu kendimize dert ediniriz ve bunun derdiyle ayrı bir dertleniriz. asla entelektüel olmayacağımız gerçeğiyle..
en sert öz eleştirileri kendi kendimize yaparız. hatta öyle ayarsız yaparız ki, kendi kendimizi mahvederiz.
estetik, sanatsal zevklerimize güvenebilirsiniz. zira bunlara hem kafa yorarız, hem kafa patlatırız, eh biraz kadınları etkilemek için de yaptığımız oluyor ana genellikle biz de mutlaka sanatın birkaç koluyla hobi olarak ilgili oluyoruz.
ilgi ve sevgi manyağıyız. bize verildikçe, biz büyütüp karşıya tatlı bir ikram yaparız. tabağı asla boş götürmeyiz ama bizim tabaklar "ciddi bir süre" boş gelirse, başka kadınlarla flört etmeyi severiz. güzel de flört ederiz. mutlaka o kadından bir şey ya da bir şeyler almış oluruz, her anlamda.
çok küçük şeylerle gerçekte mutlu olabiliriz ve kesinlikle objektif, adiliz. tamam arada dengesiz oluyoruz ama kendi halimize azıcık bırakırsınız, fabrika ayarlarımıza zaten döneriz.
inatçı, bazen geri kafalı, bazen haddinden fazla hırslı, eğer bizi cidden üzerseniz bazen inanılmaz sadist ama mutlaka başarılı olan dominant ama dominantliğini gayet nazik bir şekilde yapan adamlarız. siz yönetiyorum zannederken yönetildiğiniz farkında bile olmazsınız.
ara ara varoluşsal kaygılarla dertlere gark oluruz. bazıları ben gibi depresyon atlatır hatta.
eğer gerçekten şarteri atarsa da, geri vitesi yoktur. bam bam gider. eğer bir adam seveceksiniz, bir adamla dost olacaksanız, hatta bir adamla düşman bile olacaksınız. terazi olsun. en azından delikanlı olur, hem tavırlarında, hem duygularında, hem de davranışlarında.
eh bu hayatta düşmanın bile delikanlısı makbul.
ama siz yine de bizi sevin. çok güzel aile kurarız len biz. yeter ki bizi sevgisiz, sevişmesiz, şefkatsiz, merhametsiz ve ilgisiz bırakmayın. zor görünümlü, bazen gerçekten zor, bazen de gerçekten şifresi "1234" kredi kartı gibi basit adamlarız.
sevgi adamıyız biz. ne sevmeye, ne sevilmeye, ne de sevişmeye doyarız. laf aramızda, çok temiz ve güzel sevişiriz. neticede yetişkiniz hepimiz, sansüre gerek yok.
romantizmin dibi biz de. siz farkında değilken uyuyuşunuzu seyreder, siz uyurken sizi sayısız kez öperiz. kendi içimizde bazen dengesiz olsak da, biz düzen, rutin ve denge adamıyız. bize istediğimizi veren kadını öyle bir severiz ki, diğer kadınların onunu gibi sevilmediği için heriflere çatır çatır trip atar.
samimiyiz len işte. sevin bizi.
devamını gör...
pandemi döneminde kaybedilen özellikler
(bkz: yaşama sevinci)
devamını gör...
normal sözlük yazarlarının karalama defteri
her şeyi olduğu gibi görmek, bütün çirkinliğiyle. bunu ne sağladı bilmiyorum ya da ne değişti. belki de en başından beri görmediğimi düşünüyordum. gerçekten görmüyor da olabilirdim. peki ya ne değişti? neden zamanla değil de bir anda, alıştırarak değil olduğu gibi bütün hakikatiyle. bir anda çok realist mi oluverdim bilmiyorum. gözle görüleni, apaçık ortada olanı görmek, anlaşılan şimdiye kadar düşündüğümden daha zormuş. empati köşemin bir kısmında yer edinsin, sadece benimle ilgili olmamalı. birçok kişi bu evrelerden geçiyor ya da geçemiyor olmalı ki daha iyi anlıyorum insanları artık. kendimi tanıdıkça daha samimi oluyorum, daha gerçek bir anlayış. acı vermiyor gerçeği görmek, asıl acı veren bunca zaman kapadığım gözlerimin sebebiyet verdiği duraksama dönemi. ne yapacağımı biliyorum, bildiklerim acı vericek. belki bir saat öncesine kadar içinde bulunduğum mutlak ancak gizli kanamadan daha acı verici olmasa gerek. gerçeklerde olmanın avunusuyla gerçek adımlar atacağımı bile bile yürümek. zihnimdeki karalamalar düz birer çizgiye dönüştü gibi. yapılması gereken tek şey çizgiyi takip etmek ve ne zamandır karaladığım defteri temize çıkarmak. bu açıdan bakınca makul duruyor bu başlık altındaki karalamaları silmek adına…
devamını gör...
evrimsel psikoloji
psikolojide kuramsal bir yaklaşım, insan bilişini modern evrimsel bir bakışla ele alan bilim.
psikolojinin evrimsel bir perspektifle yapılabileceğini (ve hatta yapılacağını) öngören ilk isim elbette charles darwin'den başkası değildir. 1859 yılında yayımlamış olduğu ünlü eseri türlerin kökeni'nde doğrudan psikoloji biliminin uzak gelecekte evrim üzerine inşa edileceğini yazmıştır.
öngördüğü üzere bu eserin yayımlanmasından yaklaşık yüz yıl sonra donald symons, john tooby ve leda cosmides psikolojiyi evrimsel perspektifle birleştiren ilk modern psikologlar olmuşlardır. o günden bugüne ise evrimsel psikoloji bir çok araştırmacıyı kendine çeken (ne mutlu ki ben de onlardan biriyim), süregelen tartışmalarla zenginleşerek gitgide büyüyen bir alan haline gelmiştir.
en basit haliyle evrimsel psikoloji; insan zihninin, aynı sahip olduğumuz diğer organlarımız gibi, evrimsel seçilim baskıları altında şekillenmiş olduğu savı üzerine kuruludur. buradan hareketle, insan türünün, atasal geçmişteki adaptif problemleri çözmek için özel olarak gelişmiş birtakım psikolojik adaptasyonlara sahip olduğu düşünülmektedir.
daha ayrıntılı bilgi için editörlüğünü barkow, cosmides ve tooby'nin (1992) yaptığı "the adapted mind: evolutionary psychology and the generation of culture" isimli kitabı öneririm.
evrimsel psikolojide kullanılan bir deneysel paradigma için (bkz: wason seçim görevi)
edit:
alttaki yazar pek bilinen "reductio ad absurdum" hilesine başvurduğundan ona ithafen editleme gereği duyuyorum.
evrimsel psikolojiyle ilgili birçok eleştiri mevcuttur, ancak bunun bir pseudoscience olması kesinlikle bunlardan biri değildir. stephen jay gould, jerry fodor, richard lewontin gibi birçok değerli isim oldukça yerinde eleştiriler yapmış, özellikle adaptasyonist ajandayı yerden yere vurmuşlardır. ancak böylesine güçlü itirazlarla yola çıkan bilim insanlarının hiçbiri insan bilişinin evrimsel süreçler sonucunda şekillenmediğini iddia etmemişlerdir. aksine, bu konuda eleştiri yönelttikleri diğer araştırmacılarla hemfikirdirler.
esasen yukarıda önerdiğim kaynakta örnekleri mevcut fakat dileyen herkesle evrimsel psikoloji ile ilgili birçok deneysel çalışma paylaşabilirim. bunların arasında çok güçlü bir şekilde çalıştığı istikrarlı bir şekilde gösterilen birçok paradigma da mevcuttur. türkçe kaynak okumak isterseniz cogito'nun darwin özel sayısında (60-61. sayı) yer alan mehmet elgin'in tam da bu tartışma üzerine yazdığı "'insan nedir?' sorusu evrim teorisi çerçevesinde işlenebilir mi?" adlı makalesini öneririm.
biliyorum burası bir bilim platformu değil ama rica ederim bir eleştiri yöneltirken üç satır bir şeyler okuyun. bakın ben evrimsel psikoloji çalışıyorum (bu arada tamamen deneysel metodoloji ile çalışıyorum) ancak yanlış anlaşılmasını istemem. bu gerçek benim bu tartışmayı bir savaşa dönüştürüp taraf seçmek gibi bir ahmaklık yapmama sebep olamaz. her zaman kendi çalışma yöntemimi sorgulayıp ona yöneltilen eleştirileri büyük bir heves ve keyifle okurum. size tavsiyem de eleştiri yaparken eleştirdiğiniz şeyin en azından ortalama düzeyde bir bilgisine sahip olmanızdır.
psikolojinin evrimsel bir perspektifle yapılabileceğini (ve hatta yapılacağını) öngören ilk isim elbette charles darwin'den başkası değildir. 1859 yılında yayımlamış olduğu ünlü eseri türlerin kökeni'nde doğrudan psikoloji biliminin uzak gelecekte evrim üzerine inşa edileceğini yazmıştır.
öngördüğü üzere bu eserin yayımlanmasından yaklaşık yüz yıl sonra donald symons, john tooby ve leda cosmides psikolojiyi evrimsel perspektifle birleştiren ilk modern psikologlar olmuşlardır. o günden bugüne ise evrimsel psikoloji bir çok araştırmacıyı kendine çeken (ne mutlu ki ben de onlardan biriyim), süregelen tartışmalarla zenginleşerek gitgide büyüyen bir alan haline gelmiştir.
en basit haliyle evrimsel psikoloji; insan zihninin, aynı sahip olduğumuz diğer organlarımız gibi, evrimsel seçilim baskıları altında şekillenmiş olduğu savı üzerine kuruludur. buradan hareketle, insan türünün, atasal geçmişteki adaptif problemleri çözmek için özel olarak gelişmiş birtakım psikolojik adaptasyonlara sahip olduğu düşünülmektedir.
daha ayrıntılı bilgi için editörlüğünü barkow, cosmides ve tooby'nin (1992) yaptığı "the adapted mind: evolutionary psychology and the generation of culture" isimli kitabı öneririm.
evrimsel psikolojide kullanılan bir deneysel paradigma için (bkz: wason seçim görevi)
edit:
alttaki yazar pek bilinen "reductio ad absurdum" hilesine başvurduğundan ona ithafen editleme gereği duyuyorum.
evrimsel psikolojiyle ilgili birçok eleştiri mevcuttur, ancak bunun bir pseudoscience olması kesinlikle bunlardan biri değildir. stephen jay gould, jerry fodor, richard lewontin gibi birçok değerli isim oldukça yerinde eleştiriler yapmış, özellikle adaptasyonist ajandayı yerden yere vurmuşlardır. ancak böylesine güçlü itirazlarla yola çıkan bilim insanlarının hiçbiri insan bilişinin evrimsel süreçler sonucunda şekillenmediğini iddia etmemişlerdir. aksine, bu konuda eleştiri yönelttikleri diğer araştırmacılarla hemfikirdirler.
esasen yukarıda önerdiğim kaynakta örnekleri mevcut fakat dileyen herkesle evrimsel psikoloji ile ilgili birçok deneysel çalışma paylaşabilirim. bunların arasında çok güçlü bir şekilde çalıştığı istikrarlı bir şekilde gösterilen birçok paradigma da mevcuttur. türkçe kaynak okumak isterseniz cogito'nun darwin özel sayısında (60-61. sayı) yer alan mehmet elgin'in tam da bu tartışma üzerine yazdığı "'insan nedir?' sorusu evrim teorisi çerçevesinde işlenebilir mi?" adlı makalesini öneririm.
biliyorum burası bir bilim platformu değil ama rica ederim bir eleştiri yöneltirken üç satır bir şeyler okuyun. bakın ben evrimsel psikoloji çalışıyorum (bu arada tamamen deneysel metodoloji ile çalışıyorum) ancak yanlış anlaşılmasını istemem. bu gerçek benim bu tartışmayı bir savaşa dönüştürüp taraf seçmek gibi bir ahmaklık yapmama sebep olamaz. her zaman kendi çalışma yöntemimi sorgulayıp ona yöneltilen eleştirileri büyük bir heves ve keyifle okurum. size tavsiyem de eleştiri yaparken eleştirdiğiniz şeyin en azından ortalama düzeyde bir bilgisine sahip olmanızdır.
devamını gör...
çok fena cehaletin döndüğü düşünülen yerler
kahvehaneler
devamını gör...
elde ettikten sonra erkeklerin kadınlara yaptığı şeyler
eski sevgilimle ayrılma nedenim. önce ufak ufak başlarlar sonra dozu arttırırlar. onu giyme bunu giyme makyaj yapma onunla görüşme şu sana mı baktı sen ona mı gülümsedin sil o ruju bu liste uzar gider. en sonunda eh yeter be deyip ayrıldık da kurtuldum. bir insanı nasıl sevdiyseniz o şekilde kabul edin değiştirmeye çalışmayın lütfen.
devamını gör...
eski sevgiliden gelen anlamsız mesajlar
yok ablacım o tren kaçtı diye cevap verilmesi gerekir. oh gez dolaş eğlen mutlu olmaya çalış olamayınca geri gel yok öyle iş.
devamını gör...
endikasyon dışı ilaç kullanım izni rezaleti
sürekli duyuyoruz, 'şu şu ilaçlar, sgk geri ödeme listesine alındı' .
ve bu ilaçlar genellikle de yeni nesil , akıllı denilen kanser ilaçları.
peki geri ödeme listesine alınca iş bitiyor mu ? , nerdee , asıl dert ondan sonra başlıyor.
'endikasyon dışı' denilen bir sistem var. bu sistemin işleyişi şu şekilde.
sağlık bakanlığına bağlı, ' tıbbi ilaç cihaz kurumu ' ( tick ) denilen bir kurum var ankarada.
şu anda çin'den gelen covid aşılarının kontrollerinin de yapıldığı kurum.
bu kurum, türkiye'ye girecek yabancı ilaç, cihaz, donanım vs. her şeyin alımına kullanımına karar ve izin veren bir kurum .
yukarıda bahsettiğim bu akıllı kanser ilaçlarının kullanılması için, bu kurumda oluşturulan bir kurulun onayı gerekiyor.
buna da, ' endikasyon dışı ilaç kullanım izni ' diyorlar.
kanser hastası doktora gidiyor, tüm tahlil tetkikler yapılıyor, 30 yıllık onkolog prof. doktor bu verilere bakıyor, ' sen şu ilacı kullanmalısın ' diyor , ama bu arada devreye bu sistem giriyor, ' hoop , dur bakalım, şu tahlil sonuçlarını, tomografileri , emarları , kanser hücre testlerini bana gönder, bir de ben bakacam ' diyor . yani sağlık bakanlığı, çalıştırdığı doktoruna güvenmiyor, sen buna karar veremezsin ' diyor.
bunun üzerine, bir dosya hazırlanıp,
tick'e gönderiliyor.
sanırım haftada iki gün toplanan, eczacı ve birkaç doktordan oluşan bu heyet, duruma göre, ruh hallerine göre bu izni veriyor, veya şu eksik, bu uygun değil diyerek senin umutlarını tek kalemde yıkıp atabiliyor.
kanser hastası bu süreçte, günler hatta haftalarca bekliyor, aynı anda kanser vücutta yayılmaya devam ediyor, 6 kürde bitecek veya küçülecek tümör, 12 küre bile cevap vermez hale geliyor, ve belki de sonunda hasta hayatını kaybediyor.
sırf, onkoloğuna güvenmeyip, ben ne dersem o olur zihniyetiyle yürütülen saçma sapan bir prosedür yüzünden, insanların tedavi süreci daha zorlu bir hale geliyor .
bunun da adı, ' endikasyon dışı ilaç kullanım izni ' oluyor .
sayın yöneticilerin şovenist yaklaşımla açıklamalar yerine, halkın bizzat yaşadığı bu ve benzer sorunlara , kalıcı, insani çözümler bulması dileğiyle...
ve bu ilaçlar genellikle de yeni nesil , akıllı denilen kanser ilaçları.
peki geri ödeme listesine alınca iş bitiyor mu ? , nerdee , asıl dert ondan sonra başlıyor.
'endikasyon dışı' denilen bir sistem var. bu sistemin işleyişi şu şekilde.
sağlık bakanlığına bağlı, ' tıbbi ilaç cihaz kurumu ' ( tick ) denilen bir kurum var ankarada.
şu anda çin'den gelen covid aşılarının kontrollerinin de yapıldığı kurum.
bu kurum, türkiye'ye girecek yabancı ilaç, cihaz, donanım vs. her şeyin alımına kullanımına karar ve izin veren bir kurum .
yukarıda bahsettiğim bu akıllı kanser ilaçlarının kullanılması için, bu kurumda oluşturulan bir kurulun onayı gerekiyor.
buna da, ' endikasyon dışı ilaç kullanım izni ' diyorlar.
kanser hastası doktora gidiyor, tüm tahlil tetkikler yapılıyor, 30 yıllık onkolog prof. doktor bu verilere bakıyor, ' sen şu ilacı kullanmalısın ' diyor , ama bu arada devreye bu sistem giriyor, ' hoop , dur bakalım, şu tahlil sonuçlarını, tomografileri , emarları , kanser hücre testlerini bana gönder, bir de ben bakacam ' diyor . yani sağlık bakanlığı, çalıştırdığı doktoruna güvenmiyor, sen buna karar veremezsin ' diyor.
bunun üzerine, bir dosya hazırlanıp,
tick'e gönderiliyor.
sanırım haftada iki gün toplanan, eczacı ve birkaç doktordan oluşan bu heyet, duruma göre, ruh hallerine göre bu izni veriyor, veya şu eksik, bu uygun değil diyerek senin umutlarını tek kalemde yıkıp atabiliyor.
kanser hastası bu süreçte, günler hatta haftalarca bekliyor, aynı anda kanser vücutta yayılmaya devam ediyor, 6 kürde bitecek veya küçülecek tümör, 12 küre bile cevap vermez hale geliyor, ve belki de sonunda hasta hayatını kaybediyor.
sırf, onkoloğuna güvenmeyip, ben ne dersem o olur zihniyetiyle yürütülen saçma sapan bir prosedür yüzünden, insanların tedavi süreci daha zorlu bir hale geliyor .
bunun da adı, ' endikasyon dışı ilaç kullanım izni ' oluyor .
sayın yöneticilerin şovenist yaklaşımla açıklamalar yerine, halkın bizzat yaşadığı bu ve benzer sorunlara , kalıcı, insani çözümler bulması dileğiyle...
devamını gör...
35-45 yaş arası insanların muhabbetinin çok iyi olması
(bkz: ben)
devamını gör...
büyük resim o kadar büyükse neden herkes göremiyor sorunsalı
tek bir noktaya bakıp orada takılı kaldığımız için.
devamını gör...
