altına işemek
fizyolojik ya da psikolojik nedenlerden kaynaklanabilir. nedeni araştırılıp uygun tedavi yönteminin belirlenmesi gereken önemli bir durumdur.
devamını gör...
swh
bu swh’ın kullanımı nasıl oluyor? gülücük koymak istediğimiz yere swh mı yazmak lazım sadece yoksa şu alttaki yıldız ( * ) ile bi bağlantısı mı vardı sanki ? bilen biri yazabilirse sevinirim.
devamını gör...
yemek yerken bir şeyler izleyen insan
dizi, animasyon, çizgi film ve belgeseller olarak sıralayabilirim. tek başıma yemek yediğim zamanlar içerisinde mutlaka bir şeyler açıp izlerim. izlemediğim zamanlar psikolojik olarak mutsuz oluyorum. kaç yaşına gelirsem geleyim eminim bu alışkanlığımdan kurtulamayacağım, ev halkına bile bu çileyi çektiriyorum ne diyebilirim ki. umarım sadece bana olmuyordur efenim.
devamını gör...
evde kalmak
30'unu geçmiş her türk kadınlarının durumunu ifade etmek için kullanılan deyimdir. deyim de olsa yüksek oranda gerçeklik payı içermektedir zira tutucu olan türk aileleri ile fotoğraf çözülür mantığıyla kızlarını dizinin dibinde istemektedirler bu bağlamda da kadın aile evinde kalmış olur.
devamını gör...
ceren hindistan'ın fakiri ne yapayım demesi
kadın dürüst şekilde cevap vermiş.
doğruyu söyleyeni dokuz köyden kovmak, bize iki yüzlü değil dürüst insanlar lazım, takkiye yapmamış kadın helal olsun.
doğruyu söyleyeni dokuz köyden kovmak, bize iki yüzlü değil dürüst insanlar lazım, takkiye yapmamış kadın helal olsun.
devamını gör...
makyaj
sevmediğim için heralde, yaz kış hafif bronz olunca hiç gerek olmuyor, sadece kaş rotüşu ve rimel kullanıyorum çoğunlukla,
bence ifadeyi de değiştiriyor, makyajdan sonraki kişi başka biri olduğu için, yalan söylemek gibi geliyor bana.
bence ifadeyi de değiştiriyor, makyajdan sonraki kişi başka biri olduğu için, yalan söylemek gibi geliyor bana.
devamını gör...
lord of the portakals miğfer dibi
bir "süperaptalın" zekasını ve yeteneğini konuşturduğu sıkıldıkça tıklanıp izlenesi bir yapım olmuş. çokta güzel olmuş. **
devamını gör...
boğma rakı
yaygın olarak üzüm, incir veya erikten yapılan, alkol içeriği yapanın insafına kalan ev yapımı alkollü içki. nice bedeni yamultur, "benim!" diyeni "emin misin, sen misin?" diye şoka sokar.
devamını gör...
şu an dinlenen şarkıdan bir cümle
"...
çarptı gözleri aman, ışıl ışıl
tam yerinde yıldızlar, şıkır şıkır
bütün alevler aşkımın şerefine
sönüp giden senden bilsin
içimde bir tebessüm ah, kıpır kıpır
işliyor ya kalbime, tıkır tıkır
bütün alevler aşkımın şerefine
sönüp giden senden bilsin."
geceye mustafa sandal ve gülben ergen'in düeti olan 'şıkır şıkır' bırakıyorum. gülümsetir, tavsiyemdir.
çarptı gözleri aman, ışıl ışıl
tam yerinde yıldızlar, şıkır şıkır
bütün alevler aşkımın şerefine
sönüp giden senden bilsin
içimde bir tebessüm ah, kıpır kıpır
işliyor ya kalbime, tıkır tıkır
bütün alevler aşkımın şerefine
sönüp giden senden bilsin."
geceye mustafa sandal ve gülben ergen'in düeti olan 'şıkır şıkır' bırakıyorum. gülümsetir, tavsiyemdir.
devamını gör...
günün ünlüsü olunca hissedilenler
ilk olduğumdaki mutluluğumu unutamıyorum,heyecanımı hatırlıyorum. çocuklar gibi şendim. başarmıştım sonunda. sonra bir daha oldu. şaşırmıştım demek bir daha.. sonra bir daha.. bir daha..
derken ben serdar ortaç'ın evinin önünde buldum kendimi. artık kendimi aşmıştım. farketmiyordum ama resmen ünlüydüm. kısa sürdü ama bu mutluluk. zirvede bırakmakmış kaderim. çünkü serdar'a ilham gelmiyor artık. yoruldum diyor sürekli. binlerce vişne var diye söz yazmıştı en son. beğenmedim. yani benim single işi yattı anlayacağınız. saçlarımıda platin sarısına boyattım klip çekerim diye.makyajlı güzel de makyajsız o da ne? değilim artık ünlü bende herkes gibiyim işte. bu sözü götüreyim de üstüne beste yapar belki.
derken ben serdar ortaç'ın evinin önünde buldum kendimi. artık kendimi aşmıştım. farketmiyordum ama resmen ünlüydüm. kısa sürdü ama bu mutluluk. zirvede bırakmakmış kaderim. çünkü serdar'a ilham gelmiyor artık. yoruldum diyor sürekli. binlerce vişne var diye söz yazmıştı en son. beğenmedim. yani benim single işi yattı anlayacağınız. saçlarımıda platin sarısına boyattım klip çekerim diye.makyajlı güzel de makyajsız o da ne? değilim artık ünlü bende herkes gibiyim işte. bu sözü götüreyim de üstüne beste yapar belki.
devamını gör...
zartoşt
zartoşt bardağın sadece dolu tarafina bakmayan, iki yönlü yorum yapabilen, aslını inkar etmeyen ama ırkçı'da olmayan bir yazardır okurum, beğenirim.
her düşüncenin, her fikrin, terbiye ve karşılıklı saygı, içinde yazılmalı, konuşulmalı, tartışılmalı.
her düşüncenin, her fikrin, terbiye ve karşılıklı saygı, içinde yazılmalı, konuşulmalı, tartışılmalı.
devamını gör...
sevilen şiirin en vurucu dizeleri
ayrılık ne biliyor musun?
ne araya yolların girmesi,
ne kapanan kapılar,
ne yıldız kayması gecede,
ne ceplerde tren tarifesi,
ne de turna katarı gökte.
insanın içini dökmekten vazgeçmesi ayrılık!
ne araya yolların girmesi,
ne kapanan kapılar,
ne yıldız kayması gecede,
ne ceplerde tren tarifesi,
ne de turna katarı gökte.
insanın içini dökmekten vazgeçmesi ayrılık!
devamını gör...
an itibarıyla yazarların nerede olup ne yaptığı sorusu
evli, mutlu, çocuklu ve yorgun. uzun zamandır hissettiğim şey bu. yorgun ama mutlu;evli, çocuklu, mutlu ama yorgun; mutlu çünkü evli ve çocuklu gibi şekillerde belirtebilirim. kısaca yorgun desem daha iyi olacak galiba. gece deliksiz bir uykuya ve öğlen 12'ye kadar uyumak gibi lükslere sahip olmak istiyorum.
anlık olarak ruh halimizi ve/ya eylemlerimizi anlattığımız ve tanımlamaya çalıştığımız nadide yazarın, nadide başlığı. *
anlık olarak ruh halimizi ve/ya eylemlerimizi anlattığımız ve tanımlamaya çalıştığımız nadide yazarın, nadide başlığı. *
devamını gör...
yolda yürürken durduk yere gülen insan
o an ne düşünüyorsa artık.
devamını gör...
hicligindansi
bugün kendisinin doğum günüüüüü!!!!!!!!*
canım benim; iyi ki doğdun, iyi ki varsın!!!
bende yeri ayrı olan bir yazardır. sözlük dışında da her türlü dırdırıma katlanır. çok sabırlıdır.* şansımıza ortaokulu da liseyi de aynı sınıfta okuduk. bence mükemmel bir olay. acısıyla tatlısıyla bir sürü şey yaşadık. yediğimiz içtiğimiz ayrı gitmedi diyebilirim yani. duygulandım bak, ağlayacağım şimdi.*
neyse...
umarım çok güzell bir yaş geçirirsin.
umarım karşına senin gibi güzel insanlar çıkar.*
seviyorum seni güzelim.*
*
son olarak da bu şarkı benden size gelsinn.*
canım benim; iyi ki doğdun, iyi ki varsın!!!
bende yeri ayrı olan bir yazardır. sözlük dışında da her türlü dırdırıma katlanır. çok sabırlıdır.* şansımıza ortaokulu da liseyi de aynı sınıfta okuduk. bence mükemmel bir olay. acısıyla tatlısıyla bir sürü şey yaşadık. yediğimiz içtiğimiz ayrı gitmedi diyebilirim yani. duygulandım bak, ağlayacağım şimdi.*
neyse...
umarım çok güzell bir yaş geçirirsin.
umarım karşına senin gibi güzel insanlar çıkar.*
seviyorum seni güzelim.*
*
son olarak da bu şarkı benden size gelsinn.*
devamını gör...
yazarların normal sözlük’te yazma nedenleri
acılar...
mutsuz geçen çocukluğum...
kelimelere dökerek içimde katran karası olan hüzünlerimi, biraz olsun sulandırmış oluyorum...
yazmak, günden güne iyileşmeme yardımcı oluyor...
benimle aynı yollardan geçenlerle duygudaşlık yapmak...
anlaşılma ihtiyacımı gidermek...
bir derdi olan yazar...
dertsiz birinin yazdığını görmedim ben...
derdini anlatmanın en güzel yoludur yazmak...
zihni berraklaştırıp karar vermeyi kolaylaştırıyor...
hayata dair yol haritası çıkartmamı sağlıyor...
kelimeler, hep en iyi dostum oldu...
önceleri sadece okurdum, hiç yazamazdım...
okuduğum yazılarda kendi duygularımı parça parça bulur,
"vay be dünya üzerinde benimle aynı şeyleri hisseden birileri varmış"
diyerek acımı az da olsa hafifletirdim...
sonra baktım ki içimdeki acılar beni dürtüyor, kelimeler teker teker dışarı çıkmak için beni dürtüyor...
akabinde, yazmaya başladım, yazdım, yazdım, durmaksızın yazdığım, gözyaşlarımın sicim gibi aktığı,
aşırı yağmurlu günlerde arabada giderken sileceklerin yağmur sularına yetişemediği gibi,
benim de gözyaşlarım o kadar çok aktı ki yazılarımın çoğu okunamaz hale geldi..
sırf gözyaşlarımdan oluşan günlüklerim oldu, o da yetmezmiş gibi annem o günlükleri bulup yaktı,
"hatırda kalmaz, satırda kalır, yazma" dedi, yazmamı engelledi...
onun yüzünden yıllarca yazmadım, küstüm kaleme kağıda... *
bir gün baktım ki içimdeki acı halen taze, ne yapsam geçmiyor...
annem kusura bakma ben yine yazmaya başladım...
açtığın yaralar ancak böyle kapanmaya başlıyor...
hep dersin ya "insanlara faydalı olalım", oluyorum işte...
yazarak faydalı oluyorum işte...
yazdığım yazıları/tercüme ettiğim makaleleri okuyup
"yüreğimde bir yerlere dokundunuz, çok teşekkürler" diyorlar...
hani hep "üzerinde ölü toprağı serpilmiş gibisin" dediğin o kızın,
artık o toprağı üzerinden atmaya başladı...
senin gibi olmamı hiç istemezdin,
ben yazarak kendim olma yolunu seçtim işte, daha ne olsun...
mutsuz geçen çocukluğum...
kelimelere dökerek içimde katran karası olan hüzünlerimi, biraz olsun sulandırmış oluyorum...
yazmak, günden güne iyileşmeme yardımcı oluyor...
benimle aynı yollardan geçenlerle duygudaşlık yapmak...
anlaşılma ihtiyacımı gidermek...
bir derdi olan yazar...
dertsiz birinin yazdığını görmedim ben...
derdini anlatmanın en güzel yoludur yazmak...
zihni berraklaştırıp karar vermeyi kolaylaştırıyor...
hayata dair yol haritası çıkartmamı sağlıyor...
kelimeler, hep en iyi dostum oldu...
önceleri sadece okurdum, hiç yazamazdım...
okuduğum yazılarda kendi duygularımı parça parça bulur,
"vay be dünya üzerinde benimle aynı şeyleri hisseden birileri varmış"
diyerek acımı az da olsa hafifletirdim...
sonra baktım ki içimdeki acılar beni dürtüyor, kelimeler teker teker dışarı çıkmak için beni dürtüyor...
akabinde, yazmaya başladım, yazdım, yazdım, durmaksızın yazdığım, gözyaşlarımın sicim gibi aktığı,
aşırı yağmurlu günlerde arabada giderken sileceklerin yağmur sularına yetişemediği gibi,
benim de gözyaşlarım o kadar çok aktı ki yazılarımın çoğu okunamaz hale geldi..
sırf gözyaşlarımdan oluşan günlüklerim oldu, o da yetmezmiş gibi annem o günlükleri bulup yaktı,
"hatırda kalmaz, satırda kalır, yazma" dedi, yazmamı engelledi...
onun yüzünden yıllarca yazmadım, küstüm kaleme kağıda... *
bir gün baktım ki içimdeki acı halen taze, ne yapsam geçmiyor...
annem kusura bakma ben yine yazmaya başladım...
açtığın yaralar ancak böyle kapanmaya başlıyor...
hep dersin ya "insanlara faydalı olalım", oluyorum işte...
yazarak faydalı oluyorum işte...
yazdığım yazıları/tercüme ettiğim makaleleri okuyup
"yüreğimde bir yerlere dokundunuz, çok teşekkürler" diyorlar...
hani hep "üzerinde ölü toprağı serpilmiş gibisin" dediğin o kızın,
artık o toprağı üzerinden atmaya başladı...
senin gibi olmamı hiç istemezdin,
ben yazarak kendim olma yolunu seçtim işte, daha ne olsun...
devamını gör...
meditasyon yapıp öz benliğe ulaşmak üzereyken dışarıdan gelen hanımların dikkatine anonsu
günümüzde o ses belediyenin “daha temiz bir memleket için kağıt, plastik, cam için dağıtılan mavi geri dönüşüm poşetlerinizi lütfen görevlilere teslim edin” diye değişmiştir.
ayrıca arada belediyenin, maske mesafe üzerine bildirim yapan anons araçları da bulunmakta.
ayrıca arada belediyenin, maske mesafe üzerine bildirim yapan anons araçları da bulunmakta.
devamını gör...
yazarların itiraf köşesi
bir kadın düşlüyorum hep.
beni kavgalarımdan çekip alacak,
kısa saçlı kafamı göğsüne bastırıp,
her deliliğimi yaşamama bağlayacak,
dengesizliklerimden keyif alacak bir kadın,
güzel kokacak. teni mezarım olacak bir kadın. gamzesi olacak.. dudakları güzel,
öleceğim onda. nefesim kesilecek. kalbim duracak. topuklarını okşayıp. sırtını öpeceğim.
ellerini koklayacağım. parmaklarını öpüp, saçlarını okşayacağım..
bir kadın sadece. bu kadar çok dişi varken evrende, benim istediğim, arzuladığım, sadece bir kadın.
arınmış olacak tüm insani hırs ve bencilliklerden
konu ben olduğumda, yok sayacak her şeyi. gerekirse kendini. bir kadın sadece.
derdimin dermanı o çünkü. ruhumun ilacı o
ben onun ruhuna ve tenine girdiğimde, orada kalacağım.
bir daha incinmeyecek ruhum. kırılmayacak kemiklerim. etlerim dökülmeyecek.
gözlerim açılmayacak sonuna kadar. yumacağım.. ve öylece kalacağım. o'nda.
-zaman benim. geleceğe düşüyorum...
-inancım yok artık. tanrı sanırım beni yanlış anladı.
-bu kadar çok yaşamayı isterken, nedir bu ölüm sevdam. bilmiyorum. benim cehennemim de bu olsa gerek.
-"başkaları cehennemdir" demiş üstad. yanılıyor. başkaları kabir azabıdır. diş ağrısıdır. doğum sancısıdır.
-kedinin oynayıp da karman çorman ettiği bir yumağım lütfen ucumu bul ve sök beni!!
-zaman akıp geçiyor. ve ben hala önümden akıp geçen zamanla elimi yüzümü yıkayamıyorum.
-sigarayı günde 2 pakete çıkardım. elimden gelse, ekmeğin arasına azık ederim.
-şimdi yastığa kafamı koysam, geceye kadar uyurum. çok mutsuz olduğumdan olsa gerek. ya da çok yorgun. bilmiyorum.
-uykuya doymadan öleceğim ben. gözlerim şiş olacak yeniden dirildiğimde.
-kendime ait en sevdiğim özelliğim çok mutsuz olduğumda güzel şeyler yazmam olsa gerek.
-hep mutsuz olmalıyım sanırım. mutsuzken daha çok seviyorum kendimi. gözlerimden öpüyorum çaktırmadan.
elimden tutup sinemaya götürüyorum. geçenlerde bir pantolon hediye ettim kendime. sanırım şizofrenim.
-birazdan bir kase yoğurt yiyeceğim.
-çevremde, yapmam gereken şeyleri söyleyen o kadar çok insan var ki, bir tanesi bile ne yapmayı istediğimi sormuyor. annem bile.
-akşam bir filme gitmek istiyorum. tek başıma. mısırımı alıp da. gece de rakı içmek istiyorum. yine tek başıma. mum ışığı altında jeff buckley dinleyerek
-bence sizde yapmalısınız.
-ölümü çok merak ediyorum. ölene kadar ne olduğunu bilemeyeceğim ama.
-öpüşmeyi çok seviyorum. mucizevi geliyor bana.
-özlediğim tek bir insan yok. bir sürü insan bıraktım geçmişimde...
-zihnimden geçenlere yetişemiyorum.
-bir zamanlar sevdiğim kadının gecenin bir yarısı avuç içlerine bastırdığımda pilli bebekler gibi "ı love you" demişti.
belki size çok aptalca gelecek, bilmiyorum. ama ben bayılmıştım.
-jeff’i çok seviyorum. şarkı sözleri müthiş şiirler gibi geliyor bana.
-itiraf edecek bir şey yok aslında.
-hayat bir iftira gibi yapışmışken yakama.
-bilmiyorum.
-varlıkla yokluk arası bir şey işte.
-belki emeklemeden yürümüşüm.bilmiyorum.
-ve avuç içlerim soyuk.
-sanırım yaşıyorum. çünkü hala kanıyor bedenim.
-sanırım ölüyüm. hala mezarda gibiyim.
-sanırım can çekişiyorum. hala ve hala ölemedim bir türlü.
-bilmiyorum.
-ölüm-kalım meselesine döndü varoluşum.
-zaman denen kavrama hapsoldum.
-çıkışım geçmişte kaldı.
-ilk önce beynim çürüsün isterdim oysa.
-tüm sanatlar ilhamını ölümden alır derler.
-ben yaşamdan besleniyorum. vitamin eksikliğimin nedeni bu.
-içerimde bu kadar çok gurur ne ara gelip de yerleşti. haberim yok.
-savaşta atını gereksiz yere yoran bir savaşçının acemiliği var ruhumda.
-ben kendimi yordum.
-tüm kadınların bana bir seviş ve sevişme borçlu olduğunu inandım hep.
-nasıl bir ahmaklıksa bu. anlamadım gitti..
-ben hiç yalnız kalmadım aslında.. hep kendimle konuştum çünkü.
-delirmemin nedeni kalabalık olmammış meğerse.
-bir yüzleşme yaşıyorum aylardır.
-bu yüzden kayıbım aynalarda.. silüetim yok. bir hayaleti tıraş ediyorum sabahları. o ise dişlerimi fırçalıyor benim.
-büyük harflerle bağırıyorum aslında.
-duyan yok..
-kayıtsız bir sırıtış var artık yüzümde.
-hıçkırık ve ağlama arası bir gülüşün dış sesi.
-sabır taşım kırıldı.
-ben taş oldum.
-artık tanrıya kafa tutmuyorum..vazgeçtikleriminin arasında yada bilmiyorum.
-bir çok kişi yazılarımda kendilerini bulduğundan bahsediyor.
-ben kayboluyorum oysa yazarken..
-kendimi bulma arayışımın satır izleri bunlar..
-sadece uyumak istiyorum..
-gözlerim yuvalarından düşecek gibi.. ellerimle yerleştiriyorum çukurlarına.
-bir insanın hissettiği tek duygu sadece "zaman" olabilir mi?
-hayat arsızı oldum.
-yaşam yüzsüzü.
-yoruldum. hayatın molası olmalı.
-çok sevdiğim bir kitabı, filmi ya da şarkıyı eskiden herkesle paylaşmak isterdim. şimdilerde sadece kendime saklıyorum. bencillik mi bu?
-bir gün bir kitap yazmak istiyorum.
bir türlü intihar etmeyi başaramayıp,
her intihar denemesinde birilerinin mükemmel hayatını allak bullak eden bir adamın hikayesini.
ve bunun filmini çekmeyi düşünüyorum. (çalmayın fikrimi)
-balık yemeye bayılıyorum.
-ızgara tavuğa.
-rakı'ya.
-artık aşık olamıyorum galiba. vazgeçmem çok kolay oluyor çünkü.
-kendimi sevmememe karşın kendimden değerli tek bir insan ya da olgu göremiyorum.
-deliriyorum.
-kendimi öldürmekten korkuyorum.
-babamdan hiç öyle çok dayak yemedim. ama beni hiç öptüğünü de hatırlamam. keşke dövseydi. en azından elleri yüzüme değmiş olurdu.
-tanrı benim için koca bir hayal kırıklığı. eminim ki ben de o'nun için koca bir hayal kırıklığıyım.
-hayatta en dibe vurduğum tek bir an yok. hala gidiyorum o dibe.
-keşke ölüm stilimi seçme şansım olsaydı. tıraş olup, tamamen simsiyah giyinmek isterdim.
-kulaklıkla müzik dinlemek çok güzel. dışarıdan gelebilecek her sesi bastırıyor.
-batıl inançlarım yok, ama ekmeğin ters çevrilmesi ruhumu acıtır.
-tanrı olsaydım, insanlığı kendi haline bırakıp giderdim bir gün.
-büyüyünce ne olacaksın diye bir kere sorulmadı bana. ben de bu yüzden hiçbir şey olamadım.
-artık musluk suyunu hiç kimse içmiyor.
-yapay çiçekler kadar dekorasyon ayıbı başka bir şey yok.
-kronik olabilir mutsuzluğum.. bilmiyorum.
-insanların aşktan daha önemli işleri var. garip geliyor bu bana...
-çok şey itiraf ettim kendime. bunca zaman. belki de hepsi bir iftiraydı...
kendime atıp, yüzüme ve gözüme bulaştırdığım.. bilmiyorum.
-boşvermenin ne demek olduğunu öğrendim artık.
-insanı da terbiye eden bir şey var. ve o şey, en rütbeli olan. ne mi o şey; tabi ki zaman!!
-bir kavgaya tutuşmuş gibi yaşıyorum hayatı.
-geceleri manik, gündüzleri depresifim..
-içimde koca bir adam varmış gibi hissediyorum hep..
-kendimden korkuyorum.
-zamansız terkettiğim sevgililerin ardından bağırmak istiyorum; "dön lütfen, yoksa dünyayı ters çevireceğim öfkemle.. sonunda kaçtığına toslayacaksın.."
-ilk tanışma faslında "memnun oldum" demekten daha samimiyetsiz ne var?
-beni linç etmeli birileri. ama şimdi değil. önceden. zamanda geriye dönüş yok değil mi? geç kaldınız! sizin için üzgünüm!
-geçmişte bir gün bir yazı okumuştum; 'doğuda doğmak suç olsaydı en büyük suçlu güneş olurdu' demiş birisi yüreğine hayran kalmıştım yazanın.
-bugün babama kızdım uzun bir aradan sonra."bu zamana kadar yaptığın hiçbir şey doğru değildi" dedim.
-beni duyabildi mi bilmiyorum...
-en çok ellerim üşür. eldiven takmayı hiçbir zaman sevemedim.
-şemsiye taşımayı dansevmiyorum.
-bir kadının köprücük kemiğine yuva yapmak isterdim.
-benim esaretim, özgürlüğüm.
-bugün saçlarımı kazıtmayı da düşündüm.
-dünya, üstündekileri fırlatacak kadar hızlı dönmeli ya da kendini kusturacak kadar hızlı dönmeli.
-zihnim ve ruhum uyuşuyor.
-muhteşem bir boşvermişliği yaşarken bu kadar hassas olmamın nedeni ne? sanırım buna yenilmek deniliyor.
-duvarlarında ayna olan bir mekanda çok güzel bir kadınla o aynalardan kesişmekten daha lezzetli ne olabilir?
-büyünce ölü olacağım...
-bir gün istanbul havaalanında kendi uçuş kapımı bulmak için üç kişiye bir şey sorabilir miyim dedim. üçü de aynı cevabı verdi, "hayır"
-ellerimi çok severdi sevgililerim..
-dün çok şahane bir deri mont beğendim. üzerimdekinin kahve renkli olanı.
-birisi gönüllü dinlese beni, hiçbir hastalığım olmaz ama.
-insanlara gıcık olup yalnızlıktan nefret ediyorum.
-ciğerim yanıyor.
-geberene kadar ayakta durup da öyle gebermek istiyorum. dimdik. küfür gibi.
-tıka-basa öfkeyle doluyum.
-iki gece üst üste ağladım. hayatım, zincirleme yaşam kazasına döndü.
beni kavgalarımdan çekip alacak,
kısa saçlı kafamı göğsüne bastırıp,
her deliliğimi yaşamama bağlayacak,
dengesizliklerimden keyif alacak bir kadın,
güzel kokacak. teni mezarım olacak bir kadın. gamzesi olacak.. dudakları güzel,
öleceğim onda. nefesim kesilecek. kalbim duracak. topuklarını okşayıp. sırtını öpeceğim.
ellerini koklayacağım. parmaklarını öpüp, saçlarını okşayacağım..
bir kadın sadece. bu kadar çok dişi varken evrende, benim istediğim, arzuladığım, sadece bir kadın.
arınmış olacak tüm insani hırs ve bencilliklerden
konu ben olduğumda, yok sayacak her şeyi. gerekirse kendini. bir kadın sadece.
derdimin dermanı o çünkü. ruhumun ilacı o
ben onun ruhuna ve tenine girdiğimde, orada kalacağım.
bir daha incinmeyecek ruhum. kırılmayacak kemiklerim. etlerim dökülmeyecek.
gözlerim açılmayacak sonuna kadar. yumacağım.. ve öylece kalacağım. o'nda.
-zaman benim. geleceğe düşüyorum...
-inancım yok artık. tanrı sanırım beni yanlış anladı.
-bu kadar çok yaşamayı isterken, nedir bu ölüm sevdam. bilmiyorum. benim cehennemim de bu olsa gerek.
-"başkaları cehennemdir" demiş üstad. yanılıyor. başkaları kabir azabıdır. diş ağrısıdır. doğum sancısıdır.
-kedinin oynayıp da karman çorman ettiği bir yumağım lütfen ucumu bul ve sök beni!!
-zaman akıp geçiyor. ve ben hala önümden akıp geçen zamanla elimi yüzümü yıkayamıyorum.
-sigarayı günde 2 pakete çıkardım. elimden gelse, ekmeğin arasına azık ederim.
-şimdi yastığa kafamı koysam, geceye kadar uyurum. çok mutsuz olduğumdan olsa gerek. ya da çok yorgun. bilmiyorum.
-uykuya doymadan öleceğim ben. gözlerim şiş olacak yeniden dirildiğimde.
-kendime ait en sevdiğim özelliğim çok mutsuz olduğumda güzel şeyler yazmam olsa gerek.
-hep mutsuz olmalıyım sanırım. mutsuzken daha çok seviyorum kendimi. gözlerimden öpüyorum çaktırmadan.
elimden tutup sinemaya götürüyorum. geçenlerde bir pantolon hediye ettim kendime. sanırım şizofrenim.
-birazdan bir kase yoğurt yiyeceğim.
-çevremde, yapmam gereken şeyleri söyleyen o kadar çok insan var ki, bir tanesi bile ne yapmayı istediğimi sormuyor. annem bile.
-akşam bir filme gitmek istiyorum. tek başıma. mısırımı alıp da. gece de rakı içmek istiyorum. yine tek başıma. mum ışığı altında jeff buckley dinleyerek
-bence sizde yapmalısınız.
-ölümü çok merak ediyorum. ölene kadar ne olduğunu bilemeyeceğim ama.
-öpüşmeyi çok seviyorum. mucizevi geliyor bana.
-özlediğim tek bir insan yok. bir sürü insan bıraktım geçmişimde...
-zihnimden geçenlere yetişemiyorum.
-bir zamanlar sevdiğim kadının gecenin bir yarısı avuç içlerine bastırdığımda pilli bebekler gibi "ı love you" demişti.
belki size çok aptalca gelecek, bilmiyorum. ama ben bayılmıştım.
-jeff’i çok seviyorum. şarkı sözleri müthiş şiirler gibi geliyor bana.
-itiraf edecek bir şey yok aslında.
-hayat bir iftira gibi yapışmışken yakama.
-bilmiyorum.
-varlıkla yokluk arası bir şey işte.
-belki emeklemeden yürümüşüm.bilmiyorum.
-ve avuç içlerim soyuk.
-sanırım yaşıyorum. çünkü hala kanıyor bedenim.
-sanırım ölüyüm. hala mezarda gibiyim.
-sanırım can çekişiyorum. hala ve hala ölemedim bir türlü.
-bilmiyorum.
-ölüm-kalım meselesine döndü varoluşum.
-zaman denen kavrama hapsoldum.
-çıkışım geçmişte kaldı.
-ilk önce beynim çürüsün isterdim oysa.
-tüm sanatlar ilhamını ölümden alır derler.
-ben yaşamdan besleniyorum. vitamin eksikliğimin nedeni bu.
-içerimde bu kadar çok gurur ne ara gelip de yerleşti. haberim yok.
-savaşta atını gereksiz yere yoran bir savaşçının acemiliği var ruhumda.
-ben kendimi yordum.
-tüm kadınların bana bir seviş ve sevişme borçlu olduğunu inandım hep.
-nasıl bir ahmaklıksa bu. anlamadım gitti..
-ben hiç yalnız kalmadım aslında.. hep kendimle konuştum çünkü.
-delirmemin nedeni kalabalık olmammış meğerse.
-bir yüzleşme yaşıyorum aylardır.
-bu yüzden kayıbım aynalarda.. silüetim yok. bir hayaleti tıraş ediyorum sabahları. o ise dişlerimi fırçalıyor benim.
-büyük harflerle bağırıyorum aslında.
-duyan yok..
-kayıtsız bir sırıtış var artık yüzümde.
-hıçkırık ve ağlama arası bir gülüşün dış sesi.
-sabır taşım kırıldı.
-ben taş oldum.
-artık tanrıya kafa tutmuyorum..vazgeçtikleriminin arasında yada bilmiyorum.
-bir çok kişi yazılarımda kendilerini bulduğundan bahsediyor.
-ben kayboluyorum oysa yazarken..
-kendimi bulma arayışımın satır izleri bunlar..
-sadece uyumak istiyorum..
-gözlerim yuvalarından düşecek gibi.. ellerimle yerleştiriyorum çukurlarına.
-bir insanın hissettiği tek duygu sadece "zaman" olabilir mi?
-hayat arsızı oldum.
-yaşam yüzsüzü.
-yoruldum. hayatın molası olmalı.
-çok sevdiğim bir kitabı, filmi ya da şarkıyı eskiden herkesle paylaşmak isterdim. şimdilerde sadece kendime saklıyorum. bencillik mi bu?
-bir gün bir kitap yazmak istiyorum.
bir türlü intihar etmeyi başaramayıp,
her intihar denemesinde birilerinin mükemmel hayatını allak bullak eden bir adamın hikayesini.
ve bunun filmini çekmeyi düşünüyorum. (çalmayın fikrimi)
-balık yemeye bayılıyorum.
-ızgara tavuğa.
-rakı'ya.
-artık aşık olamıyorum galiba. vazgeçmem çok kolay oluyor çünkü.
-kendimi sevmememe karşın kendimden değerli tek bir insan ya da olgu göremiyorum.
-deliriyorum.
-kendimi öldürmekten korkuyorum.
-babamdan hiç öyle çok dayak yemedim. ama beni hiç öptüğünü de hatırlamam. keşke dövseydi. en azından elleri yüzüme değmiş olurdu.
-tanrı benim için koca bir hayal kırıklığı. eminim ki ben de o'nun için koca bir hayal kırıklığıyım.
-hayatta en dibe vurduğum tek bir an yok. hala gidiyorum o dibe.
-keşke ölüm stilimi seçme şansım olsaydı. tıraş olup, tamamen simsiyah giyinmek isterdim.
-kulaklıkla müzik dinlemek çok güzel. dışarıdan gelebilecek her sesi bastırıyor.
-batıl inançlarım yok, ama ekmeğin ters çevrilmesi ruhumu acıtır.
-tanrı olsaydım, insanlığı kendi haline bırakıp giderdim bir gün.
-büyüyünce ne olacaksın diye bir kere sorulmadı bana. ben de bu yüzden hiçbir şey olamadım.
-artık musluk suyunu hiç kimse içmiyor.
-yapay çiçekler kadar dekorasyon ayıbı başka bir şey yok.
-kronik olabilir mutsuzluğum.. bilmiyorum.
-insanların aşktan daha önemli işleri var. garip geliyor bu bana...
-çok şey itiraf ettim kendime. bunca zaman. belki de hepsi bir iftiraydı...
kendime atıp, yüzüme ve gözüme bulaştırdığım.. bilmiyorum.
-boşvermenin ne demek olduğunu öğrendim artık.
-insanı da terbiye eden bir şey var. ve o şey, en rütbeli olan. ne mi o şey; tabi ki zaman!!
-bir kavgaya tutuşmuş gibi yaşıyorum hayatı.
-geceleri manik, gündüzleri depresifim..
-içimde koca bir adam varmış gibi hissediyorum hep..
-kendimden korkuyorum.
-zamansız terkettiğim sevgililerin ardından bağırmak istiyorum; "dön lütfen, yoksa dünyayı ters çevireceğim öfkemle.. sonunda kaçtığına toslayacaksın.."
-ilk tanışma faslında "memnun oldum" demekten daha samimiyetsiz ne var?
-beni linç etmeli birileri. ama şimdi değil. önceden. zamanda geriye dönüş yok değil mi? geç kaldınız! sizin için üzgünüm!
-geçmişte bir gün bir yazı okumuştum; 'doğuda doğmak suç olsaydı en büyük suçlu güneş olurdu' demiş birisi yüreğine hayran kalmıştım yazanın.
-bugün babama kızdım uzun bir aradan sonra."bu zamana kadar yaptığın hiçbir şey doğru değildi" dedim.
-beni duyabildi mi bilmiyorum...
-en çok ellerim üşür. eldiven takmayı hiçbir zaman sevemedim.
-şemsiye taşımayı dansevmiyorum.
-bir kadının köprücük kemiğine yuva yapmak isterdim.
-benim esaretim, özgürlüğüm.
-bugün saçlarımı kazıtmayı da düşündüm.
-dünya, üstündekileri fırlatacak kadar hızlı dönmeli ya da kendini kusturacak kadar hızlı dönmeli.
-zihnim ve ruhum uyuşuyor.
-muhteşem bir boşvermişliği yaşarken bu kadar hassas olmamın nedeni ne? sanırım buna yenilmek deniliyor.
-duvarlarında ayna olan bir mekanda çok güzel bir kadınla o aynalardan kesişmekten daha lezzetli ne olabilir?
-büyünce ölü olacağım...
-bir gün istanbul havaalanında kendi uçuş kapımı bulmak için üç kişiye bir şey sorabilir miyim dedim. üçü de aynı cevabı verdi, "hayır"
-ellerimi çok severdi sevgililerim..
-dün çok şahane bir deri mont beğendim. üzerimdekinin kahve renkli olanı.
-birisi gönüllü dinlese beni, hiçbir hastalığım olmaz ama.
-insanlara gıcık olup yalnızlıktan nefret ediyorum.
-ciğerim yanıyor.
-geberene kadar ayakta durup da öyle gebermek istiyorum. dimdik. küfür gibi.
-tıka-basa öfkeyle doluyum.
-iki gece üst üste ağladım. hayatım, zincirleme yaşam kazasına döndü.
devamını gör...
eeyore
en sevdiğim çizgi film olan ve hala izlemeye devam ettiğim ve muhtemelen her zaman da izleyeceğim winnie the pooh’taki canım ciğerim eşektir.
winnie the pooh’un ve tabii ki christopher robin’in en yakın arkadaşlarından biri olan eeyore çizgi dizideki acıların çocuğudur. sürekli yalnız kalmak isteyen, hep tuhaf bir mızmızlıkla sarmalanmış olan eeyore’un hayatındaki eksikler de hiç bitmez.
eeyore sanki bir özdemir asaf şiirinden fırlamıştır: kime sorsan evinde bir oda eksik. ama eeyore seçim olsa da tapu alsak diye bekleyen gecekonducular gibi durmadan derme çatma bir ev yapar ve bu ev sürekli kentsel dönüşüme uğrar.
bu da yetmez elbette. eeyore aynı zamanda pin the tail on the donkey oyunundaki eşektir. yani bir kuyruğu olmadığı için yapay bir kuyruk rantiye ile tutturulmuştur eeyore’un ardına. yazıktır.
orijinal dilinde seslendirme yapan kişi bud luckey’dir. sanki usta sanatçı eeyore’un kötü şansına gönderme yapmak için seçilmiştir. türkçede seslendirmesini yapan ise optimus prime’ı da seslendiren ayhan kaya’dır.
eeyore için söylenecek son söz; ona bir ev verin ama istediği zaman çıkıp gidebilsin.
winnie the pooh’un ve tabii ki christopher robin’in en yakın arkadaşlarından biri olan eeyore çizgi dizideki acıların çocuğudur. sürekli yalnız kalmak isteyen, hep tuhaf bir mızmızlıkla sarmalanmış olan eeyore’un hayatındaki eksikler de hiç bitmez.
eeyore sanki bir özdemir asaf şiirinden fırlamıştır: kime sorsan evinde bir oda eksik. ama eeyore seçim olsa da tapu alsak diye bekleyen gecekonducular gibi durmadan derme çatma bir ev yapar ve bu ev sürekli kentsel dönüşüme uğrar.
bu da yetmez elbette. eeyore aynı zamanda pin the tail on the donkey oyunundaki eşektir. yani bir kuyruğu olmadığı için yapay bir kuyruk rantiye ile tutturulmuştur eeyore’un ardına. yazıktır.
orijinal dilinde seslendirme yapan kişi bud luckey’dir. sanki usta sanatçı eeyore’un kötü şansına gönderme yapmak için seçilmiştir. türkçede seslendirmesini yapan ise optimus prime’ı da seslendiren ayhan kaya’dır.
eeyore için söylenecek son söz; ona bir ev verin ama istediği zaman çıkıp gidebilsin.
devamını gör...
süleyman soylu
bakanlık ve devlet gücünü kaybettikten sonra muhtemelen hayatı boyunca kafasını yastığa huzurla koyamayacak. sokakta şöyle güneşli bir pazar günü keyifle yürüyüş yapamayacak. öyle kaba ve siyasi terbiyeden yoksun bir kişi ki nerede ne konuşacağını hiçbir zaman bilemedi. o kadar çok insanı terörizmle suçladı o kadar çok grubu karşısına aldı ki bir mafyayı bile insanlara sempatik gösterebildi. türkiye'nin en nefret edilen siyasetçileri sıralamasında muhtemelen ikinci veya üçüncü kişi olarak devran döndüğünde kendisini sütliman bir hayat bekliyor olmayacak.
devamını gör...