sözlük kulüpleri
yetişemediğim kulüplerdir. anca arada satranca bakabiliyorum, gerisi çok zor. oysa o kadar heyecanlanmistim ben, kusuruma bakmayın, beceremedim. gözyaşım pıt.
devamını gör...
babesiyoz
sığır, koyun, köpek gibi memeli hayvanlara kenelerle bulaşarak alyuvarlara yerleşen ve kansızlık, sarılık, kan işeme gibi belirtiler gösteren ateşli bir hastalık.
devamını gör...
sevdiği halde vazgeçen insan
şair ilhan berk der ki;
"ilk tanıdığım haline aşık, son tanıdığım haline ise kırgınım."
vazgeçmek bazen kaçınılmazdır.
"ilk tanıdığım haline aşık, son tanıdığım haline ise kırgınım."
vazgeçmek bazen kaçınılmazdır.
devamını gör...
ösym
türkiye cumhuriyeti tarihinde gelmiş geçmiş en kazıkçı ve en yalancı kurumdur.
birçok öğrencinin hakkını yemişlerdir, boğazlarında kalsın.
birçok öğrencinin hakkını yemişlerdir, boğazlarında kalsın.
devamını gör...
atm'lerde hâlâ kart kullanan insan
bankacı olmama rağmen ben de yapıyorum bazen çünkü sevgili kardeşim cüzdanında acil durumlar için mutlaka kağıt para bulunmalı neslinden geliyoruz. ayrıca qr la para çektiğinde de o pislik paralara dokunursun.
devamını gör...
içinde gitme kelimesi geçen şarkı
müslüm gürses - gitme
devamını gör...
martı jonathan livingston
“bir kuşu özgür olduğuna ikna edebilmek niye dünyanın en zor işi?"
pek çok distopyanın ana fikrinin en güzel ifade bulmuş hali diyebiliriz. etçil olan martılar insanların attığı karbonhidrat ağırlıklı besinlerle ya da ölü balıklarla beslenmeye başlıyor . yolcu gemilerini ve balıkçı teknelerini takip ederek yalnızca karınlarını doyurup tek düze bir yaşam içinde döngülerini tamamlıyor. oysa böyle bir yaşam şekli hiçbir martının doğasında yok.bu durumu bir martı fark edene kadar her şey böyle sürüp gidiyor. mükemmel bir metaforun etrafında, uzatmadan yoğun ve çarpıcı bir kurguyla devam eden kitap okuyucuya kendinin hangi martı olduğunu sorgulatıyor.
martı jonathan içinde bulunduğu topluluğa uyum sağlayamıyor çünkü bu yapay bir ortam. sezgisel olarak doğruya kendi için en uyguna (ona dayatılan en uygunun dışına) gitmek istiyor. ayıplanıyor, dışlanıyor, cezalandırılıyor hatta onu yeteri kadar tecrit edebilmek için martıların onunla iletişime geçtikleri an başlarına aynı şey geleceği uyarısı yapılıyor. metinlerarası karşılaştırma yapmak gerekirse biz, 1984, fahreneit 451, cesur yeni dünya gibi eserlerde anlatılan kabus senaryolarıyla birebir örtüşüyor. tek tipleştirme, doğal ihtiyaçlarımız dışında olup bizi yöneten alışkanlıklar, kontrol altında tutulma, farklılığa tahammülsüzlük hatta buna kesin olarak izin vermeme vb. pek çok mekanizmayı gözler önüne seriyor. bunu yaparken bazen büyülü bir ortamda gibi hissettirebiliyor. bulunduğumuz fiziki sınırları aşma, düşünsel boyuta erme gibi durumlara değiniliyor. sözcüklerle ya da sayılarla çizdiğimiz sınırların sunni olduğu, mükemmelliğin sınırları olmadığı bu şekilde anlatılıyor. bir taraftan da kararlılık ve yumuşaklığın aynı anda olduğunda gerçek güce ulaşıldığına değiniliyor. martıların uçuş denemelerinde sertlik ve güç kavramlarının karıştırılmaması gerektiğini gözler önüne seriliyor. bu tarz kavramları ince çizgiler birbirinden ayırıyor ve çoğu zaman da bu sınır aşıldığından karıştırılıyor. disiplinin, sert ve hoşgörüsüz tavırlarla sağlanacağı; cesaretin sadece korkusuzluk olduğu yanılgısı gibi. oysa gerçek disiplin; esneklik,güç vekararlılıktır. cesaret ise o anki sınırlarını bilmektir. bu ince çizgiler martı jonathan tarafından etkili bir biçimde aktarılıyor.
kitapta bu tarz kavramlar irdelenirken önyargı ve koşulsuz kabul gibi konular da eleştiriliyor. örneğin martılar gece uçmaz kuralı gibi. topluluktaki bütün martılar bu kuralı sorgulamadan kabul ediyor, bir martı hariç. oysa bu tarz kuralların kullanışlılığı ve gerekliliği tartışmalıdır fakat diğer martılar farkındalıktan uzak olduğu için bunun ayırdında bile değillerdir. sorgulayan bir martı bunu açığa çıkardığında ise şiddetle karşı çıkmaktadırlar. çünkü konfor alanından çıkacaklar ve sorunlarla baş etmek zorunda kalacaklardır. rahatlarını bozmaya gelemezler ama ömürleri böyle tükenir gider. işte bu konfor alanından çıkmama yüzünden bir kuşa özgür olduğunu anlatmak dünyanın en zor şeyidir belki de.
pek çok distopyanın ana fikrinin en güzel ifade bulmuş hali diyebiliriz. etçil olan martılar insanların attığı karbonhidrat ağırlıklı besinlerle ya da ölü balıklarla beslenmeye başlıyor . yolcu gemilerini ve balıkçı teknelerini takip ederek yalnızca karınlarını doyurup tek düze bir yaşam içinde döngülerini tamamlıyor. oysa böyle bir yaşam şekli hiçbir martının doğasında yok.bu durumu bir martı fark edene kadar her şey böyle sürüp gidiyor. mükemmel bir metaforun etrafında, uzatmadan yoğun ve çarpıcı bir kurguyla devam eden kitap okuyucuya kendinin hangi martı olduğunu sorgulatıyor.
martı jonathan içinde bulunduğu topluluğa uyum sağlayamıyor çünkü bu yapay bir ortam. sezgisel olarak doğruya kendi için en uyguna (ona dayatılan en uygunun dışına) gitmek istiyor. ayıplanıyor, dışlanıyor, cezalandırılıyor hatta onu yeteri kadar tecrit edebilmek için martıların onunla iletişime geçtikleri an başlarına aynı şey geleceği uyarısı yapılıyor. metinlerarası karşılaştırma yapmak gerekirse biz, 1984, fahreneit 451, cesur yeni dünya gibi eserlerde anlatılan kabus senaryolarıyla birebir örtüşüyor. tek tipleştirme, doğal ihtiyaçlarımız dışında olup bizi yöneten alışkanlıklar, kontrol altında tutulma, farklılığa tahammülsüzlük hatta buna kesin olarak izin vermeme vb. pek çok mekanizmayı gözler önüne seriyor. bunu yaparken bazen büyülü bir ortamda gibi hissettirebiliyor. bulunduğumuz fiziki sınırları aşma, düşünsel boyuta erme gibi durumlara değiniliyor. sözcüklerle ya da sayılarla çizdiğimiz sınırların sunni olduğu, mükemmelliğin sınırları olmadığı bu şekilde anlatılıyor. bir taraftan da kararlılık ve yumuşaklığın aynı anda olduğunda gerçek güce ulaşıldığına değiniliyor. martıların uçuş denemelerinde sertlik ve güç kavramlarının karıştırılmaması gerektiğini gözler önüne seriliyor. bu tarz kavramları ince çizgiler birbirinden ayırıyor ve çoğu zaman da bu sınır aşıldığından karıştırılıyor. disiplinin, sert ve hoşgörüsüz tavırlarla sağlanacağı; cesaretin sadece korkusuzluk olduğu yanılgısı gibi. oysa gerçek disiplin; esneklik,güç vekararlılıktır. cesaret ise o anki sınırlarını bilmektir. bu ince çizgiler martı jonathan tarafından etkili bir biçimde aktarılıyor.
kitapta bu tarz kavramlar irdelenirken önyargı ve koşulsuz kabul gibi konular da eleştiriliyor. örneğin martılar gece uçmaz kuralı gibi. topluluktaki bütün martılar bu kuralı sorgulamadan kabul ediyor, bir martı hariç. oysa bu tarz kuralların kullanışlılığı ve gerekliliği tartışmalıdır fakat diğer martılar farkındalıktan uzak olduğu için bunun ayırdında bile değillerdir. sorgulayan bir martı bunu açığa çıkardığında ise şiddetle karşı çıkmaktadırlar. çünkü konfor alanından çıkacaklar ve sorunlarla baş etmek zorunda kalacaklardır. rahatlarını bozmaya gelemezler ama ömürleri böyle tükenir gider. işte bu konfor alanından çıkmama yüzünden bir kuşa özgür olduğunu anlatmak dünyanın en zor şeyidir belki de.
devamını gör...
lucifer (yazar)
(bkz: meme ucunda kıl olan kızlar)
(bkz: sevgilinin banyosunda sakal dolu permatik bulmak)
(bkz: ağzı kokan iri popolu kadınlardan hoşlanıyorum)
(bkz: kız rahat etsin diye imam nikahı yapmak)
(bkz: sürece destek için kürt kızlarla sevgili olalım)
bunlar bu malum zat'ın açtığı iğrenç ötesi başlıklardan bazıları. yani buna bakınca şahsen o uçurulan arkadaşın sütten çıkmış ak kaşık olduğunu düşünmeye başladım.
(bkz: sevgilinin banyosunda sakal dolu permatik bulmak)
(bkz: ağzı kokan iri popolu kadınlardan hoşlanıyorum)
(bkz: kız rahat etsin diye imam nikahı yapmak)
(bkz: sürece destek için kürt kızlarla sevgili olalım)
bunlar bu malum zat'ın açtığı iğrenç ötesi başlıklardan bazıları. yani buna bakınca şahsen o uçurulan arkadaşın sütten çıkmış ak kaşık olduğunu düşünmeye başladım.
devamını gör...
kedi tüylerinin her yerimizden çıkması
bizzat gün aşırı yaşadığım bir durum. önüne geçemiyorsunuz ve ço dikkat etmek gerekiyor zira yediğimiz içtiğimiz şeylere karışabilir veya solunum yolu ile ciğerlerimize kadar gidebilir. elbisedeki tüyler için özel üretilen yapışkan roll-on tarzı birşey kullanıyorum epey faydası oluyor.
devamını gör...
anadolu efes
avrupa basketbolunda sözü geçen ülkelerden biri olduğumuzu bir kez daha gösteren (bkz: ergin ataman) tarafından yönetilen, 2020-21 euroleague şampiyonu takımdır. tebrikler takım..
devamını gör...
çocukların yetişkinlerden daha iyi yaptığı şeyler
sorgulamak. nedeni bilinmez, büyüdükçe sorgulama arzusu azalıyor insanların.
devamını gör...
yazarların unutamadığı öğretmenleri
lisedeki coğrafya öğretmenimdir.
değişik bir kadındı. derslerinde derse katılan öğrencilerin sözlü notuna yüksek not vereceğini söylerdi. gelin görün ki sözlü notlarımiz 15'den yukarı olmazdı. böylelikle dersten kalırdık. dersle alakası olmayan kişilere de 100 girerdi. durumu izah ettiğimiz de kendisinin böbrek hastası olduğunu, hastalığından dolayı da kafasının dalgın olduğunu ve bir şekilde dersimden geçersiniz zaten demesiyle ünlüydü. giyim kuşamıyla da farklıydı. etek giydiği zamanlar ten rengi çorabı bilerek yırtarak gezerdi. yırtık ten rengi çorabı dönem bitene kadar giyerdi. saçlarını küt kestirir, asla saçlarını taramazdi. bazen gözlüğünün üstüne düşen saçları ile sıraya,tahtaya toslardı. ortada bergen görünümlü hacı yatmaz gibi gezerdi.
2. dönemde yine coğrafya dersimize gireceğini öğrenince sınıfça şaka yapalım dedik. okuldaki tüm 9. sınıf öğrencileri için konferans olduğunu ve bizimde konferans salonuna gitmemiz gerektiği yalanını ortaya atmıştık. halbuki 10.sınıfların toplantısı vardı. yalanımız ortaya çıkınca apar topar sınıfa sokmuştu bizi.tabi dersin rahat 35 dakikası boş yere gidince aşırı sinirlenmiş bülbül gibi şakırdayan kadin sinirlenince karadeniz şivesine bağlamış ve tüm sınıfa bağırmaya başlamıştı. bıyık altından gülüyorduk ama bir yandan da neye uğradığımızı şaşırmıştık. çünkü aniden değişen şivesiyle avazı çıktığı kadar bağırıyordu.
bunun üstüne sınıfta hoca olmadığını ve dersin boş olduğunu sanan nöbetçi hoca da sınıfa girince, coğrafya hocamızı çıldırmış ve karadeniz şivesiyle bize hakaret ettiğini görünce neler olduğunu sormuştu. coğrafya hocamız artık kadin ne kadar sinirlendiyse "hocam beni kandurdu bu i*neler"demişti. sonra saglik nedeniyle okuldan ayrildi. gidiş o gidiş.
değişik bir kadındı. derslerinde derse katılan öğrencilerin sözlü notuna yüksek not vereceğini söylerdi. gelin görün ki sözlü notlarımiz 15'den yukarı olmazdı. böylelikle dersten kalırdık. dersle alakası olmayan kişilere de 100 girerdi. durumu izah ettiğimiz de kendisinin böbrek hastası olduğunu, hastalığından dolayı da kafasının dalgın olduğunu ve bir şekilde dersimden geçersiniz zaten demesiyle ünlüydü. giyim kuşamıyla da farklıydı. etek giydiği zamanlar ten rengi çorabı bilerek yırtarak gezerdi. yırtık ten rengi çorabı dönem bitene kadar giyerdi. saçlarını küt kestirir, asla saçlarını taramazdi. bazen gözlüğünün üstüne düşen saçları ile sıraya,tahtaya toslardı. ortada bergen görünümlü hacı yatmaz gibi gezerdi.
2. dönemde yine coğrafya dersimize gireceğini öğrenince sınıfça şaka yapalım dedik. okuldaki tüm 9. sınıf öğrencileri için konferans olduğunu ve bizimde konferans salonuna gitmemiz gerektiği yalanını ortaya atmıştık. halbuki 10.sınıfların toplantısı vardı. yalanımız ortaya çıkınca apar topar sınıfa sokmuştu bizi.tabi dersin rahat 35 dakikası boş yere gidince aşırı sinirlenmiş bülbül gibi şakırdayan kadin sinirlenince karadeniz şivesine bağlamış ve tüm sınıfa bağırmaya başlamıştı. bıyık altından gülüyorduk ama bir yandan da neye uğradığımızı şaşırmıştık. çünkü aniden değişen şivesiyle avazı çıktığı kadar bağırıyordu.
bunun üstüne sınıfta hoca olmadığını ve dersin boş olduğunu sanan nöbetçi hoca da sınıfa girince, coğrafya hocamızı çıldırmış ve karadeniz şivesiyle bize hakaret ettiğini görünce neler olduğunu sormuştu. coğrafya hocamız artık kadin ne kadar sinirlendiyse "hocam beni kandurdu bu i*neler"demişti. sonra saglik nedeniyle okuldan ayrildi. gidiş o gidiş.
devamını gör...
kızların erkeklerden çocuk diye bahsetmesi
kız ve oğlan on sekiz yaşından küçük çocuklar için kullanılan tabirler olduğu halde erkeklerin 23 yaşındaki kadından da "kız" diye bahsetmesi, "oğlumm bi' kızla tanıştım.." başlığını açsam kapışırlardı.
devamını gör...
kadın ve erkeğin arkadaş olması
öyle kendinden emin yazmış ki bazı yazarlar, kaç yıllık kız arkadaşlarım olmasa inanacağım. sevgi türlü türlü. bir zahmet ayırt etmeyi bilelim dedirten durum.
devamını gör...
sexting
daha gereksiz bir şey duymadım.
devamını gör...
koronafobi
yeni mi çıktı alırım bi dal.
devamını gör...
aşk sonrası serenadı
bana bakıp bakıp acıma, yanılıyorsun
gayri senin bildiğin adam değilim.
islanıyorsam bulvarlarda bir başıma
bu benim kendi itliğim..
zaten istesen de sevemezsin beni
senden sonra anlamını da yitirdi gözlerim.
şimdi dünya güzeli gelse yanıma usulca
tutup «aşk» dese «hoşt» derim..
ama beni seviyordun diyeceksin, olabilir
mesela ben baklavayı da severdim.
bakardım -züğürtlük bu ya- kısmet olmazdı
ondan geçer, salyalarımı yerdim..
geçenlerde n’oldu biliyor musun şey;
hani palmiyeler vardı, yaslanıp seni beklediğim
hani diplerinde yemin bile etmiştik
sadakatımız üstüne
sıkışmışım -insan hali- diplerine işedim..
bizim tekçi rifat’a verdim mektuplarını
takas yollu dört tek şarabını içtim.
bir karım vardır -tanımazsın- topal zeyno
aynı gece onunla dalgamı geçtim..
resimlerinin de hesabı görüldü ogün
şaraba kül atacaktım, cıgaram yoktu.
derken onlar geldi aklıma, bir güzel yaktım
yanarken bile gözlerin gülüyordu..
yoo, «vicdan azabı çekiyorum» deme
değmez buna onların hiçbiri.
sen şimdi geleceğe bak boylu-boyunca
çıkar aklından o eski çapraz günleri..
sana beddua ettiğimi de nerden çıkardın
duam geçmez ki benim, bedduam geçsin.
hem sana yüzük alacak param mı vardı.
tabii başkasını seveceksin..
aşk maşk aslı yok, görüyorsun ya
iyisi mi hadi dön doğru geldiğin yere.
kocana sım-sıkı sarıl, gerisini boşver
aklın ermez senin böyle işlere..
bana bakıp bakıp acıma, yanılıyorsun
gayri senin bildiğin adam değilim.
islanıyorsam bulvarlarda bir başıma
bu benim kendi itliğim..
erdoğan çokduru'ya ait olan, benim de şu hayatta en çok sevdiğim ikinci şiirdir.
gayri senin bildiğin adam değilim.
islanıyorsam bulvarlarda bir başıma
bu benim kendi itliğim..
zaten istesen de sevemezsin beni
senden sonra anlamını da yitirdi gözlerim.
şimdi dünya güzeli gelse yanıma usulca
tutup «aşk» dese «hoşt» derim..
ama beni seviyordun diyeceksin, olabilir
mesela ben baklavayı da severdim.
bakardım -züğürtlük bu ya- kısmet olmazdı
ondan geçer, salyalarımı yerdim..
geçenlerde n’oldu biliyor musun şey;
hani palmiyeler vardı, yaslanıp seni beklediğim
hani diplerinde yemin bile etmiştik
sadakatımız üstüne
sıkışmışım -insan hali- diplerine işedim..
bizim tekçi rifat’a verdim mektuplarını
takas yollu dört tek şarabını içtim.
bir karım vardır -tanımazsın- topal zeyno
aynı gece onunla dalgamı geçtim..
resimlerinin de hesabı görüldü ogün
şaraba kül atacaktım, cıgaram yoktu.
derken onlar geldi aklıma, bir güzel yaktım
yanarken bile gözlerin gülüyordu..
yoo, «vicdan azabı çekiyorum» deme
değmez buna onların hiçbiri.
sen şimdi geleceğe bak boylu-boyunca
çıkar aklından o eski çapraz günleri..
sana beddua ettiğimi de nerden çıkardın
duam geçmez ki benim, bedduam geçsin.
hem sana yüzük alacak param mı vardı.
tabii başkasını seveceksin..
aşk maşk aslı yok, görüyorsun ya
iyisi mi hadi dön doğru geldiğin yere.
kocana sım-sıkı sarıl, gerisini boşver
aklın ermez senin böyle işlere..
bana bakıp bakıp acıma, yanılıyorsun
gayri senin bildiğin adam değilim.
islanıyorsam bulvarlarda bir başıma
bu benim kendi itliğim..
erdoğan çokduru'ya ait olan, benim de şu hayatta en çok sevdiğim ikinci şiirdir.
devamını gör...
çocukken yanlış anlaşılan ifadeler
ilk okula giderken hemşehrinin anlamını bilmiyor, hemşire diyorlar sanıyordum. birbirine hemşire diyen insanların sırrını çözmem epey zamanımı aldı.
devamını gör...

